1. 101.
    0
    sizin de begendiginiz hikayeler olursa bu basliga atin
    ···
  2. 102.
    0
    + başlık takip
    ···
  3. 103.
    0
    e hadi basliyorum...
    ···
  4. 104.
    0
    boşaldım amk
    ···
  5. 105.
    0
    reserved
    ···
  6. 106.
    0
    toplantı sırasında çaktırmadan etrafını inceleyen ayça sık sık kaçamak bakışlarla karşılaşıyordu. bu bakışların bir kısmı dostça, rahatsız etmeyen bakışlardı. mesela zonguldak bayii faruk bey’inki bu kategoridendi. faruk bey şirketin en eski bayilerindendi. şirketle daima iyi ilişkileri olmuş, yaşı gereği ayça’ya hep babacan tavırlarla yaklaşmıştı. şirketin işleyişi, bayi beklentileri gibi konularda ondan çok şey öğrenmişti ayça. gülümseyerek faruk bey’i selamladı.

    bir de şu ismini bilmediği yeni sivas bayii, ya da mersin bayii sadık bey gibi bakışlarını pek beğenmediği adamlar vardı. sanki dostça ya da merakla değil, dişiliğine gösterdikleri ilgiyle süzüyorlardı onu. sadık bey zaten her zaman ona aşırı bir ilgi gösterir, yemeklerde filan yanına oturur, fırsat bulsa hemen yılışacak bir izlenim verirdi. üstelik sadık bey bildiği kadarıyla evli bir adamdı. ah erkekler…

    ayça toplantıdan sonra odasına çıkıp uzandı. akşam yemeğini hep birlikte şehrin ünlü bir lokantasında yiyeceklerdi. biraz kestirip, duşunu alıp hazırlanacaktı. sekizde lobiden alacaklardı onu. bu arada resepsiyonu arayıp, çarşamba sabahı antalya otobüsüne rezervasyonunu yaptırmayı unutmadı. bir aksilik olmazsa öğlene tatil köyünde olacaktı. yatağında uzanmış, uyku uyanıklık arası tatili düşünürken, piraye’nin birileriyle tanışıp tanışmadığını merak etti. belki de onun gibi olmak lazım diye düşündü; hiçbir şeyi düşünmeden kendini koyuvermek, hayatı sürekli bir macera arayışı olarak yaşamak…

    saat tam sekizde lobiye indi. hemen herkes oradaydı, ayça da gelince hemen taksilerle yola çıktılar. ayça o akşam son derece şık, tekparça-omuzlardan askılı siyah bir gece elbisesi giymişti. bu elbise acaba ortama fazla mı kaçar diye düşünmüş ama sonunda yine de giymeye karar vermişti. dizüstü eteği, hafif göğüs dekoltesi, ince topuklu ayakkabıları, omzunda beyaz şalı ve küt kesimli sarı saçlarıyla gerçekten tüm dikkatleri üzerinde toplamıştı.


    takside yine hep olduğu gibi sadık bey yanında oturuyordu. çaktırmadan bacaklarını süzmesi ayça’nın hoşuna gitmiyordu. sadık bey 45 yaşlarında, orta boylu, göbekli, saçları büyük ölçüde dökülmüş, hiçbir çekiciliği olmayan, tipik bir anadolu bayisiydi. yaklaşımları hoşuna gitmese de adam şirketin sevilen, en çok satış yapılan bayilerindendi.

    yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuktan sonra şehrin biraz dışındaki lokantaya ulaştılar. önceden hazırlanmış masalara yerleştiklerinde ayça gruptaki tek kadın olduğu için kendini biraz tuhaf hissediyordu. rahatsız değildi ama yine de garibine gidiyordu. daha önceleri de bayi toplantıları hep böyle olurdu ama nedense bu kez bu durum daha bir gözüne batmıştı.

    masalar büyük bir dikdörtgen şeklinde yerleştirilmişti. ayça tam ortaya, başköşeye oturtuldu. i̇ki yanına ankara bayii hayri bey ve rize bayii ahmet bey oturmuşlardı. i̇kisiyle de fazla samimiyeti yoktu ayça’nın. biraz canı sıkılmıştı;

    - “keşke faruk bey’in yanına otursaydım” diye düşünüyordu. herkes acıktığından bir süre kimse pek sohbet etmedi kendini yemeğe verdi. ayça adeti olduğu üzere yemeğin yanında beyaz şarap içiyordu. böyle zamanlarda en fazla 2 kadeh içer, bu da onu çakırkeyif yapmaya yeterdi. fazlasını istese de içemezdi, bünyesi içkiye karşı dayanıksızdı.

    - bir süre sonra karınların doyması ve içkinin de etkisiyle herkeste bir gevşeme, rahatlama oldu; ortam neşelendi. ayça da hayri bey’le satışların artırılması üzerine hararetli bir tartışmaya daldı. bir ara ahmet bey’le de ilgilenmek için sağına döndüğünde yanında sadık bey’in oturmakta olduğunu gördü. sadık bey samimi bir tavırla rakı kadehini ayça’nın kadehine vurarak,

    - “hadi bakalım sağlığınıza ve güzelliğinize içelim ayça hanım, bu akşam göz kamaştırıyorsunuz”, diye yılıştı. ayça hafifçe gülümseyerek teşekkür etti. i̇çinden

    - “buldu yine beni sırnaşık şey”, diye geçirdi. kendisi için zoraki bir sohbete giriştiler. sadık bey sürekli konuşuyor, konuşurken konudan konuya atlıyordu. tam şirketin pazarlama stratejisini tartışmaya başlamışken, birden nasıl oluyorsa sadık bey’in çocuğunun kolejlere giriş sınavını konuşurken buluyordu kendilerini ayça.

    - laf lafı açtı, sadık bey kadehleri peş peşe yuvarladı, ama bana mısın demedi. sanki hiç içmemiş gibiydi. bu arada ayça’nın da kadehi boş durmuyordu. bazen tüm karşı koymalarına aldırmadan sadık bey kadehini yeniliyor, bazen de masa masa dolaşan bayilerden biri kaşla göz arası elindeki şişeden takviye yapıyordu. i̇pin ucunun kaçmaya başladığını fark eden ayça izin isteyip tuvalete gitti. yüzünü gözünü yıkamak, biraz kendini toparlamak istiyordu. aynada gözlerinin çakmak çakmak baktığını görüp,

    - “tamam ayça. bu kadar yeter. artık daha fazla içmeyeceksin. yoksa düpedüz sarhoş olacaksın”, diyerek makyajını tazeledi ve salona döndü.

    salonda iyice sarhoş olan bayilerin kahkahaları yankılanıyor, sigara dumanından insanın gözleri yanıyordu. ayça masasına ilerlerken adımlarını zor attığını, umduğundan daha sarhoş olduğunu fark etti. kendisi gibi sarhoş bir sürü erkeğin ısrarlı bakışları altında yerine oturdu. sadık bey birdenbire

    - “söyle bakalım ayça, kocan nasıl?” diye sormasın mı, ayça şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı. sadık bey’in birdenbire senli-benli konuşmasına mı, yoksa sanki kırk yıllık arkadaşıymış gibi tolga’yı sormasına mı şaşıracağını bilemedi. kekeleyerek,

    - “i̇yi, çok iyi”, diyebildi.

    - “merak ediyorum da, insanın senin gibi güzel eşi olursa, onu nasıl böyle tek başına buralara gönderir acaba?”

    - “i̇ltifatınız için teşekkür ederim ama bunda merak edecek bir şey yok bence sadık bey. günümüzde eşlerden her birinin kendi işi var. sonuçta ben buraya gönül eğlendirmeye gelmedim ki.”

    - “ayça, lütfen sizli-bizli konuşmayı bırak artık. yeni tanışmadık ya, ne zamandır tanıyoruz birbirimizi. öyle değil mi?”

    - “evet, doğru söylüyorsunuz sadık bey, pardon… sadık!”

    - “hah şöyle! resmiyeti bırakalım canım.” açıkçası ayça ne yapacağını bilememişti. kendine kızıyor, onun bu samimi tavrına çanak tutmuş gibi hissediyordu. bu arada,

    - “şerefinize ayça hanım, arkadaşlar sizden çok bahsettiler. şirketimizin medar-ı iftiharıymışsınız. ben sivas bayii mahmut öztürk”, diyen sese başını çevirdiğinde, hayri bey’in yerine gündüzki toplantıda kendisini bol bol kesen genç bayinin oturmuş olduğunu gördü.

    - “teşekkür ederim mahmut bey. tanıştığımıza memnun oldum. nasılsınız?”

    - “sizi sormalı, ben gayet iyiyim. ne zamandır diğer bayi arkadaşlarla tanışmak için can atıyordum. kısmet bugüneymiş. hem sizinle de tanışmak nasip oldu. umarım bundan sonra sık sık görüşürüz. sizi sivas’a da bekleriz.”

    - “i̇nşallah mahmut bey, ilk fırsatta ziyaretinize gelirim.”

    - “dört gözle bekleyeceğim.” bu son sözleri gayet yılışık bir ifadeyle ve doğrudan gözlerinin içine bakarak söylemesi ayça’yı huzursuz etmişti.

    “nereden çıktı bu şimdi? biriyle uğraşmak yetmezmiş gibi”, diye kendi kendine söyleniyordu. mahmut elindeki şarap şişesini aniden ayça’nın kadehine boşaltarak,

    “hadi ama, şerefe kadeh kaldıralım”, dedi. ayça artık içmek istemediğini söylemesine rağmen hem mahmut, hem de sadık onu içmeye zorluyorlardı. i̇stemeye istemeye şarabını yudumlayan ayça, karşısındakilerin,

    “olmadı ama, hadi fondip!” dolduruşlarına biraz direndiyse de, sonunda ısrarlara dayanamayıp kadehini bir dikişte bitirdi. az sonra yanlarına gelen adana bayii cihat bey, aralarında karar verdiklerini, buradan kalkıp, şehrin tanınmış barlarından birine gideceklerini ve itiraz kabul etmediklerini haber verdi. cihat bey hoşsohbet ve hayır denmesi zor bir adamdı. kendini toplantının evsahibi olarak görüyor, iyi niyetle herkesi eğlendirmesi gerektiğini düşünüyordu. ayça
    Tümünü Göster
    ···
  7. 107.
    0
    “olmaz, kendimi çok yorgun hissediyorum” filan dediyse de bir anda ayaklanan ve etraflarında toplanan herkes ısrara başladı. ne diyeceğini bilemeyen ayça aralıksız ısrarlar karşısında oyunbozan olmamak için teklifi kabul etmek zorunda kaldı.

    az sonra yeniden taksilere doluşmuş bara doğru yola koyulmuşlardı. ayça’nın takside yanında mahmut oturuyordu ve bara gidene kadar aralıksız sırnaştı. ayça kendini gerçekten iyi hissetmiyordu. çok sarhoş olmuştu; başı dönüyor, gözleri kapanıyordu.

    “barda kahve içip kendime gelirim”, diye düşünüyordu. ne kadar zaman sonra bara geldiklerini ayrımsayamadı ayça. barın içi çok geniş ve dumanlıydı. i̇çerisi kızlı erkekli adanalı gençlerle doluydu. müzik insanın kulaklarını sağır edecek kadar yüksek volümlüydü.

    “vay be, demek böyle yerler sadece i̇stanbul’da yokmuş”, diye düşündü ayça. kendini rahatlamış hissediyordu. burada tek kadın değildi artık. i̇çeri girdikten sonra grup dağıldı ve küçük grupçuklar halinde çeşitli masalara geçildi. ayça, bu geceki müdavimleri sadık, mahmut ve bir de tokat bayii murat’la birlikte arkalarda bir köşeye oturmuştu. çok iyi biliyordu ki, bu tercihi kendisi yapmamıştı. her şey bir anda olmuş, sadık inanılmaz bir samimiyetle koluna girerek onu bu kuytu masaya getirmişti. ayça bir kahveye her şeyden çok ihtiyaç duyuyordu. ancak maalesef bu isteğini gerçekleştiremedi. garson bu saatte içki dışında servis yapmadıklarını söyleyince, ayça’ya düşünme fırsatı vermeyen sadık,

    “o zaman sen de hafif bir şeyler içersin”, diyerek garsona ayça’nın ismini duyamadığı bir içki söyledi. az sonra içkilerini yudumluyorlardı. ayça kendisine getirilen kokteyl tarzı içkiyi çok beğenmişti. gerçekten çok hafif ve lezzetliydi. tadını o kadar beğendi ki, 2. kadehi söyledi. bu arada sadık ve mahmut habire birbirlerinin sözünü keserek bir şeyler anlatıyorlardı. gürültüden ayça neredeyse hiçbir şey anlamıyor, sadece bu ikisinin kendisi için rekabete girdiklerini kadınca bir içgüdüyle hissediyordu. i̇çkinin etkisinden olsa gerek, kadınlık gururu okşanmıştı. bu arada zaman ilerlemiş, ayça farkında olmadan pek çok kadehi yuvarlamıştı. artık kendini kaybetme noktasında sarhoş olmuştu. arada bir sarhoşluğunu fark ediyor,

    “ne yaptım ben, neden bu kadar içtim?” diye kendine kızıyor, ama az sonra yeniden hepsini unutuyordu.

    nasıl oldu anlayamadı ama ayça kendini loş pistte mahmut’la dans ederken buldu. kalabalığın arasında slow müzik eşliğinde mahmut’la dans ediyordu! bunu kırk yıl düşünse aklına getiremezdi. i̇lginç olan şey bundan rahatsız olmamasıydı. mahmut gerçekten çok samimi davranıyordu. i̇ki sevgili gibi beline sarılmış, habire bir şeyler anlatıp duruyordu. ayça’nın tek anladığı çok çekici olduğu, ilk gördüğü andan beri mahmut’un kendisine hayran olduğu türünden sözlerdi. bir de önüne değen sertliği fark ediyordu zaman zaman. i̇nanılmaz sarhoştu, kendi kendine


    “kızım herif resmen değdiriyor”, diye gülüyordu. kesinlikle cinsel duyguları filan uyanmamıştı, ama mahmut’un bu tavırlarından da pek rahatsız olmuyordu sanki. derken,

    “sıra bende, hep sen mi dans edeceksin?” diyen sadık’ı duydu ve kendini bu kez de sadık’ın kollarında buldu. sadık sanki sevgilisiymiş edasıyla,

    “bu mahmut denen herifi hiç tutmadım. resmen sana asılıyor.”

    ayça başka zaman olsa sadık’ın ağzının payını vermesini bilirdi ama içki kadehte durduğu gibi durmuyor ve paylaşılamayan kadın pozisyonu ayça’nın çok hoşuna gidiyordu. gülümsemekle yetindi. bundan cesaret alan sadık,

    “nasıl senin gibi bir kadına asılabilir? herkes haddini bilsin”, diyerek elini ayça’nın belinden aşağılara kaydırmaya başladı. ayça irkildi ve tek mesele buymuş gibi,

    “ne yapıyorsun sadık? biri görecek”, dedi.

    “kimse bişey göremez. görmüyor musun, içerisi nasıl karanlık?” ve ısrarla ellerini kalçalarında tutmaya devam etti.

    “hadi bakalım, gidiyoruz artık.”
    Tümünü Göster
    ···
  8. 108.
    0
    lan bu tolga bizim yönetici tolga olmasın karısının ismini bilmiyom anlat panpaaaaaaa
    ···
  9. 109.
    0
    okuyun bakalim
    ···
  10. 110.
    0
    bu ilki, devami gelecek. uzun oldugundan yavas yavas yukleyecem
    ···
  11. 111.
    0
    - “merhaba ayça hanım.”

    - “merhaba.”

    - “nasılsınız bu akşam? kendinizi iyi hissediyor musunuz?”

    - “evet, çok teşekkür ederim.”

    - “öyleyse benimle bir kahve içersiniz belki.”

    - “teşekkür ederim mahmut bey. bir başka zaman. odama çıkmam lazım.”

    - “ne aceleniz var canım? hem size söyleyecek önemli şeylerim var.”

    - “çattık”, diye düşündü ayça. ne söyleyecekti bu adam şimdi. ondan hiç hoşlanmamıştı. önceki gün toplantıda kendisini pis pis kesip durmuştu. akşam ise barda resmen dans etmişlerdi! i̇şte buna inanamıyordu.

    - “bana ne söyleyeceksiniz mahmut bey?”

    - “acele etmeyin. buyrun şöyle oturalım. bana ayırdığınız zaman için pişman olmayacaksınız.”
    ···
  12. 112.
    0
    - “biraz acelem var mahmut bey. sabah erken ayrılıcam. antalya’da tatil rezervasyonum var.”

    - “aaa. bizi bırakıp nereye gidiyorsunuz böyle çabucak. belki yarın benimle mersin’e gelirsiniz diye umuyordum. orada da çok güzel tatil mekanları var.”

    - “siz ne diyorsunuz mahmut bey? nereden çıkardınız sizinle mersin’e geleceğimi? üstelik ben evli bir kadınım.”

    - “evet duydum. eşiniz sizinle pek ilgilenmiyormuş galiba.”

    ayça sinirden kızardığını hissediyordu.

    - “kendinize gelin. ne cüretle böyle konuşabilirsiniz?”

    - “yemekte sadık’la konuştuk ta biraz. birlikte iyi vakit geçirmişsiniz.”
    ···
  13. 113.
    0
    - “tekrar önünü dön. ve ellerini çek lütfen. benden utanmana gerek yok.”

    ayça itaat etti. kaybedecek bir şeyi kalmamıştı.

    - “gel yanıma. seni traş etmek istiyorum.”

    - “ne traşı?”

    - “kuku traşı. ha ha ha ha!”

    - “deli misin sen? ne münasebet!”

    - “yeter ama. her isteğime itiraz etmeyi bırak. bu gece ben senin kocanım. her istediğimi yapacağım.”

    mahmut yerinden kalktı, küvetin kenarına oturdu. suyu açıp, özenle sıcaklığını ayarladı ve fıskiyeyi ayça’nın bacak arasına tuttu. sonra sabunu aldı ve ayça’nın aşk üçgeninin kahverengi kıllarını köpürterek sabunladı. ayça bir rüyada gibiydi. daha doğrusu bir kabus! yaşadıklarını tolga’yla bile yapmaya çekinirdi. bu arada mahmut yumuşak hareketlerle sabunun ucunu ayça’nın klitorisine sürtüyor, onu tahrik etmeye çalışıyordu. diğer elini ayça’nın kalçalarında gezdiriyor, bir yandan da göbek deliğine küçük öpücükler konduruyordu.

    sabun ve sıcak suyla klitorisine yapılan masaj ayça’nın nefes alıp verişlerini hızlandırdı. almaya başladığı zevke engel olamıyordu. hafifçe inledi. mahmut lavaboya uzandı ve traş bıçağını aldı. ayça’ya bacaklarını aralamasını söyledi ve usta hareketlerle etek traşına başladı. soğuk çeliğin temasıyla ayça’nın içi bir hoş oldu, ürperdi. mahmut birkaç dakika içinde işini bitirdi.

    - “tamam işte. çok iyi oldu. pürüzsüz bir şeftali gibi oldu amın. hadi yıkan bakalım.”

    ayça artık olanlara ve olacaklara aldırmıyor gibiydi. tereddüt etmeden musluğu açtı ve duş almaya başladı. bu sırada mahmut’a dayanılmaz pozisyonlar hazırladığının farkında değildi. gözlerini kapatmış, kendini ılık suya teslim etmişti. mahmut’un sesiyle gözlerini açtı.
    ···
  14. 114.
    0
    - “ben de geldim.”

    ayça gözlerine inanamadı. mahmut küvete yanına girmişti. külodu hala üzerindeydi.

    - “korkma bebeğim. seni ben ellerimle yıkamak istiyorum.”

    mahmut banyo lifini iyice köpürterek ayça’nın kadınlık organını yıkamaya başladı. ayça itiraz etmek istiyor ama sesi çıkmıyordu. mahmut uzun uzun yıkadı ayça’yı; vücudunun her noktasını okşadı, mıncıkladı, avuçladı. sıra göğüslere geldiğinde kendine engel olamadı ve bu yumuşacık ama dipdiri, dolgun göğüsleri dakikalarca emdi. yumuşak hareketlerle onları kavradı, başını aralarına gömdü ve her santimetrekarelerini yaladı, kokladı. meme uçlarını hafif hafif ısırarak, biberon emen bir bebek gibi emdi.

    bir yandan da elleri boş durmuyordu. arkadan uzanıp, kalçalarını yoğurdu. i̇ki elinin işaret parmaklarını iyice kayganlaşmış kadınlık organına sokup çıkarıyordu. ayça içinden yükselen arzu dalgalarına engel olamıyordu. ruhu, bir fahişe gibi daha dün tanıdığı ve hiç hoşlanmadığı bir adama teslim olmayı reddederken, bedeni becerikli hareketlerle her yanını uyaran bu yabancıyla sevişmek için kıvranıyordu.

    bu esnada mahmut iyice kendinden geçmişti. bir yandan önünde duran nefis memeleri somururken, bir eliyle önden, bir eliyle arkadan ayça’nın kadınlık organını esir almıştı. sağ elinin baş ve işaret parmakları klitorisi mıncıklarken, sol elinin orta ve işaret parmakları da ritmik hareketlerle ayça’nın içine girip çıkıyorlardı. ayça daha fazla dayanamayarak yükses sesle inledi.

    - “demek hoşuna gitti. söylemiştim sana.”

    - ….

    - “hadi ama, rahat bırak kendini. bırak seni uçurayım.”
    ···
  15. 115.
    0
    mahmut ayça’yı ani bir hareketle kucağına aldı ve hızla zütürüp yatağa yüzükoyun bıraktı. bir çırpıda külodunu çıkardı ve kazık gibi sertleşmiş penisini ayça’nın vajinasına soktu. i̇kisi birden yüksek sesle inlediler. bir kaç saniye hareketsiz kalan mahmut, adeta kendinden geçmiş bir halde ayça’nın içinde gidip gelmeye başladı. ayça yüzünü yatağa gömmüş, kegib kegib inliyordu. mahmut ise kendini kaybetmişti. müthiş bir tempoda hareket ediyor, bir yandan da ayça’nın çıplak omuzlarını ve boynunu ısırırcasına öpüyor, yalıyordu.


    her şey çok kısa sürdü. mahmut sara nöbetine girmiş gibi kasılarak ayça’nın içini doldurmaya başladı. dudaklarından anlamsız sözcükler, inlemeler dökülüyordu. sonunda boşalması bitti ve ayça’nın üzerinden yana kayıp, sırtüstü yığılıp kaldı. i̇kisi de bir süre sessiz ve hareketsiz kaldılar.

    ayça yaşadıklarına inanamıyordu. 24 saat içinde 2 değişik adamla 3 kez birlikte olmuştu. bu olanları başkası anlatsa inanmazdı. i̇şin ilginci bu zoraki başlayan sevişmelerden müthiş zevk almıştı. sadık ve mahmut. normal şartlarda erkek olarak yüzlerine bakmayacağı iki adam. hayat insana neler öğretiyor
    ···
  16. 116.
    0
    bugunluk bu kadar yeter
    ···
  17. 117.
    0
    hala bunlara inananlar var mı la?
    ···
  18. 118.
    0
    4 satir okudum rekor kirdim ama degmez panpa ugrasma
    ···
  19. 119.
    0
    reserved
    ···
  20. 120.
    0
    panpa yazsana amk nerden kopyaliyosan yolla bitir hikayeyi nick6 gireyim hadi cabuk
    ···