/i/Saçmalamaca

Bu altincide saçmalamak serbest !
  1. 4.
    +1
    islâm felsefesi, Müslüman filozofların ortaya koydukları felsefî düşüncenin genel adıdır. Felsefî bir düşünce olma bakımından islâm felsefesinin, diğer felsefelerden hiçbir farkı yoktur. islâm felsefesi tabirindeki “felsefe” ifadesi, Yunan felsefesi, Hind felsefesi, Modern çağ felsefesi derken felsefe neyi ifade ederse onu ifade eder; konu ve metod yönünden farklı değildir.

    islâm kültüründe “islâm felsefesi” adı verilen geleneksel felsefî düşünce, hiç şüphesiz islâm kültür mirasının en zengin ve en geniş bir parçasıdır. Bu felsefî düşüncenin ana hatlarını ve özelliklerini bilmeden, genel islâm kültürünün bir değerlendirmesini yapmak oldukça zor bir iştir. Bu felsefî düşünceyi bilmeden, onunla sıkı ilişkisi olan bazı kelamî, felsefî ve fıkhî meseleleri ve onların yapısını tam olarak anlamak mümkün değildir. Bununla ilgili olarak tamamen dinî ilimlerden sayılan özellikle rey’e dayanan tefsir meselelerini bile hakkıyla anlamak mümkün değildir.

    islâm felsefesi, Batı kültür tarihi içinde de büyük bir önemi haizdir. Nasıl Klagib Yunan ve Helenistik felsefe bilinmeden islâm felsefesini iyi bilmek ve genel kültür tarihi içinde değerlendirmesini yapmak mümkün değilse, islâm felsefesini bilmeden de, Hıristiyan ve Yahudi felsefesini, Ortaçağ felsefesini ve XVIII. yüzyıla kadar olan Modern felsefeyi hakkıyla tanımak ve değerlendirmek aynı şekilde mümkün değildir. Çünkü islâm felsefesinin Batı felsefesine etki sanıldığından daha büyüktür. Mesela, Gazzâlîci konumunda olan Clarke ile ibn Rüşdçü konumunda olan Leibniz arasındaki tartışmaları, bu tartışmaların şeklini ve yapısını, Gazzâlî ve ibn Rüşd arasındaki tartışmaları bilmeden, hakkıyla anlamak ve değerlendirmek mümkün değildir. Hristiyanlık, dinî sebeplerle felsefeye karşıydı. Bu olumsuz tutumu özellikle Klagib Yunan felsefesine yöneltmişlerdi. Bu yüzden Batı âlemi Yunan felsefesini unutmuştu. islâm felsefesi XI. yüzyıldan itibaren Batı dünyasına bu felsefeyi hatırlatmak ve öğretmek rolünü üstlenmiştir. Bundan dolayıdır ki, islâm felsefesinin Batı düşüncesinin gelişimine yaptığı bu katkı, onun önemini bir kat daha artırmaktadır. Ortaçağ Hıristiyanlığı, özellikle Skolâstik devirde, Aristo’yu sınırlı anlamda bir mantıkçı olarak tanıyordu; çünkü o devirlerde Batı’da ilim ve araştırmayı inhisarına almış olan kilise, dinî akidelere ters düştüğü gerekçesiyle Aristo’nun başta Metafizik ve Fizik olmak üzere diğer kitaplarının tanınmasına ve okutulmasına müsaade etmiyordu. Batı, gerçek Aristo’yu, onun eserlerinden Arapçaya tercüme yaparak eserler veren Müslüman filozofların çalışmalarıyla tanıdı. Bu eserleri Latince ve diğer yerel dillere çevirmeye başladıkları X. yüzyıldan itibaren Batı, Aristo’yu ve Yunan felsefesini tanımaya başlamıştır.

    Gerçekten islâm felsefesi, tarihî ve doktrinal gelişimi içinde, hele tasavvufî ve kelâmî düşünce çeşitlerini de içine alacak şekilde bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yepyeni meseleler ortaya atan, bu meselelerle birlikte Eski Yunan felsefesinin meselelerine yeni çözümler sunan, islâmî karakteriyle de özgün bir felsefedir. Onun eklektik bir felsefe olması, özgün olmasına mani değildir, yukarıda da belirtildiği üzere, aslında eklektik olmayan hiçbir felsefe ve insan düşüncesi yoktur.

    II- islâm Felsefesi Anabilim Dalı’nın Tarihçesi

    islâm felsefesi dersi, ilk olarak 1924-1933 yılları arasında Dâru’l-Fünûn’a bağlı ilâhiyat Fakültesi’nde izmirli ismail Hakkı tarafından okutulmuştu. Dâru’l-Fünûn’da ilahiyat Fakültesi’nin kapatılmasından sonra, istanbul Üniversitesi bünyesinde oluşturulan islâm ilimleri Enstitüsü’nde tekrar ders olarak yer alan islâm Felsefesi Tarihi, ondan sonra da Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakültesi’nde “islâm Felsefesi ve Filozofları Dersi” adıyla Hilmi Ziya Ülken tarafından, “Esas islâmî ilimler” arasında, birinci gruba ait dersler arasında olmak üzere fakülte programı içinde yer almıştır.

    Başlangıçtan günümüze uzanan, islâm düşüncesine ışık tutmayı, yeni doğan ve gelişen fikir hareketleriyle, bu hareketlerin arka planlarını ilmî metodlara dayanarak araştırmayı amaçlayan islâm Felsefesi Tarihi’ni ilk olarak, Faslı Prof. muhafazid Tavit et-Tancî vermiş ve bu dersleri 1960 yılına kadar sürdürmüştür. Tasavvuf Tarihi dersinin de içinde yer aldığı islâm Felsefesi, 1961-1962 yıllarında Prof. Hilmi ziya Ülken tarafından verilirken; 1963’ten itibaren Prof. Dr. ibrahim Agâh Çubukçu ve Prof. Cavit Sunar tarafından birlikte verilmeye başlanmıştır.

    1970’li yıllardaki bir değişiklikle islâm Felsefesi ve Kelâm dersleri, Kelâm ve islâm Felsefesi adı altında toplanmıştır. 1991-1992 öğretim yılında, Prof. Dr. ibrahim Agâh Çubukçu’nun Türk Tarih Kurumu başkanı olduğu dönemde islâm Felsefesi, Prof. Dr. Hüseyin Atay tarafından okutulmuştur.

    islam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanlığını sırasıyla Prof. Dr. ibrahim Agâh Çubukçu, Prof. Dr. Hayrani Altıntaş, Prof. Dr. Mehmet Bayrakdar yürütmüştür. 2010 yılından bu yana Anabilim Dalı Başkanlığı Prof. Dr. Müfit Selim Saruhan tarafından yürütülmektedir.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 3.
    +1
    Mal mısın mq
    ···
  3. 2.
    +4
    Neden olmasın ?
    ···
    1. 1.
      +1
      bağnazlar anlamaz kanka. boşver
      ···
  4. 1.
    -3
    ironiye bak amk
    ···