1. 26.
    0
    herkes annesinden ayrildigina aglar ben ilk tenefüste cantami sirtima takmis beslenme cantam siranin bosluguna gibistigi icin agliyodum.. disari cikarken cantami sinifta birakirsam calarlar diye asdafsa neyse ki abimle ayni okuldaydik zar zor ikna etmisti beni cantami sinifta birakmaya...

    ögretmenin kafasina silgi atmistim bi de asasfas cok fena bakmisti kadin cok korkmustum amk
    ···
  2. 27.
    0
    akıl sağlığımdan şüphe etmişlerdi benim. neyse başladık okula, ulan herkes takır takır okuyor. hani okumayı daha okula başlamadan kendi kendine öğrenen bebeler olur ya, hava yaparlar, özenir bizim gibi garibanlar da onlara. işte sınıf komple onlardan müteşekkil, bir ben müdürün torpiliyle gelmiş gibiyim. bunlar o yana yatık çizgileri mühendis gibi çiziyor, benimkilerse eciş büçüş bir hal alıyor. ali ata baklar, ışık ılık süt içler havalarda uçuyor. sınıf komple ishal, hepsi de cin gibi ayrıca. bunlar sırayla okumaya geçiyor, annelerinin yapıp okula getirdiği pastalarını-böreklerini hapur hupur zütürüyoruz mideye, bendeyse tık yok. tık yok derken, çok şükür takım taklavat yerinde ancak okuma konusunda tık yok. sınıfın tamamı cayır cayır okumaya geçti, sonunda sıra arkadaşım amcaoğlu da okumaya geçip bir ben sap gibi ortada kalınca annemi bir korku aldı. bey, bu çocuğu bir doktora zütürsen, biraz kafası az çalışıyor bunun deyişi halen kulaklarımdadır. sonrasında hırs yapıp okuldan bilgi yarışmasına seçilen 3'lünün içine bile girdim ama kadıncağız bir türlü tatmin olmadı.

    babamsa o günlerde de sen iki elinle bir şeyini doğrultaman derdi, halen demeye devam ediyor. allah sonumu hayır etsin.
    ···
  3. 28.
    0
    1994 - 1995 eğitim yılı ve ben 1. sınıftayım. öğretmenimizin * bizlere "siz artık büyüdünüz derste zırt pırt tuvalet izni istemeyin ve tenefüse kadar tutun çişinizi" demesi üzerine sınıfta bir sessizlik olmuştu; dersin ortalarına doğru ön sıralarda oturan halil isimli bi arkadaşımın sırasının altında ufak bi göl oluştuğunu farkettim. yanımdaki arkadaşı dürtüp kıkırdamaya başlarken öğretmen durumu farketti. suratı değişti; naptın sen halil demesiyle, halil'in ağlaması bir oldu. niçin söylemedin dedi fakat halil korkmuştu öğretmenden ve haklıydı aslında. hemen evine gönderildi altını değiştirdi ve geri geldi garibim. o sırada öğretmen arkadaşımızla dalga geçmemizi tembihlemişti ki; gelir gelmez sidikli halil sesleri duyuldu. halil kıpkırmızı olmuştu ama birşey demedi.

    seneler sonra facebook sayesinde ilkokul'umun grubunu buldum. dönemimi yazdım orada olanlar birer birer cevap yazmış. kimileri hatırladı 1 senelik sınıf arkadaşlarını kimileri hatırlamadı. hatırlamamaları normaldi aslında sadece 1 sene onlarla okumuştum sonra taşınmıştık ordan. cevap yazanlar arasında halil diye birini gördüm ve unutamadığım hatıram canlandı gözümde. acaba o mudur dedim ve suratımda pekekent gülümsemesi oluştu. mesaj attım ve hemen cevap geldi. "oha nası hatırladın ya ben bile unutmuştum. cidden komikti ama di mi?" dedi ve ben halil'i tebrik ettim. çünkü o bazı şeyleri aşmayı başarmış kendiyle alay edebiliyordu.

    not: bir daha halil'le görüşmedim.
    ···
  4. 29.
    0
    ates dansi bile olabilir bunlar..

    ilkokul 2 deyken 1. sinifi baska bir okulda okumus ama okuma yazma ogrenemeden gecmis olan epey dar gelirli bir ailenin cocugunun, kizkardesiyle beraber bizim sinifa gelmesi. evet kizkardesiyle biz yasittik, o okuma yazma biliyordu, ama abisi epey bi zorlanmis olacak ki daha yeni 2. sinif olabilmisti. bunlarin bizim sinifa gelislerine killanmisti zaten ogretmen, mevcut sinifini kendi emegi olarak gordugu icin bunlari curuk elma olarak goruyordu. daha ilk haftasinda zorlamaya basladi cocugu, e haliyle okuma yazmayi zor soken cocuk kalakaldi oylece. ve seri seklinde dayaklar basladi. her ders mutemadiyen dayak yiyordu cocuk. kizkardesi de bizim gibi izlemek zorunda kaliyordu. bir kac kere velisi de gelmisti dayak yuzunden, ama sesini cikaramiyordu, dar gelirliydi cunku, o da cahildi ama cocuklarim okusun istiyordu adamcagiz, tek istegi buydu.

    gel zaman git zaman, bu dayak fasli duzenli sekilde devam ederken, noldu bilmiyorum, bir derste bizim hoca bu cocuga ates dansi yaptirdi. evet bildigin ates dansi.. bizim kume, yani sinifin ortasindaki kume ates oluyor, buyucu de bizim ogretmen. ve cocuktaki kotu ruhlari (!) bizim kumenin etrafinda dove dove surukleyerek cikariyor guya. cocugun resmen hasatini cikardi. ve sonunda amacina da ulasti hani, bir daha okula gelmedi cocuk, kizkardesi bizimle beraber 3 sene sonra mezun olmasina ragmen onu bir daha hic gormedik.

    butun bunlarin, aligib oldugumuz gibi dogunun ucra koselerinde degil, epey batida bir yerlerde olmasi da dusundurucu tabi. annesi babasinin zor sartlarda it gibi calisip onlugunu yakasini almak icin ugrastigi ve okula gonderdigi cocugu dove dove adam etmisti (!) bizim hoca, ve okuma yazma ogrenme hakkini elinden almisti. kanunen zorunlu olmasi vs hic onemli degildi tabi.

    o zamanlar sadece guluyorduk, ates dansiydi vs guzel geliyordu, dayak bir sekilde goze hitap ediyordu yani. ama simdi o cocugu dusununce icim parcalaniyor.. sonra hocayi dusunuyorum, hele bir de simdiki bunamis halini gozlerimin onune getirince, daha beter ol mni irzini sktigimin herifi demek geliyor icimden.. diyorum da hatta..
    ···
  5. 30.
    0
    yasadigim o an,gordugum o manzaradan bugune kadar ne zaman aklima gelse beni kahkahaya bogan bir animdir.bir gun ogretmenimiz masasinda oturmus tahminen sorulan sorulari cozmekte, etrafini saran dag gibi kitle tarafindan da ogretmen gorulmemektedir. sinifin geri kalani da kendi kafasina gore takilmakta, erkekler bozuk parayla mac yapip kizlar ise denizde dalga hosgeldin abla soyleyip ellerini capraz birbirine vurarak ritm tutmaktadir. yani her kafadan bi ses cikip sinifta buyuk bir ugultu hakimdir.o esnada yanimda oturan arkadasim huseyin,dur ben bi sunlar ne yapiyo bakayim, diyerek kosup ogretmen ve cevresindeki kitleye dogru yoneldi. suzulup aradan soru cozumune bakacak diye beklerken ,huseyin uzun esek de tek mi cift miyi gosteren, oyunun onde gidenlerine parmak isirtacak bi ceviklikle kitlenin ustune dogru atladi.o an huseyinin etkisiyle ogretmen masasinin garc diye itilmesi, ogretmenin ayaga kalkip huseyine osmanlı tokadını yapistirmasi, siniftaki tribunleri kiskandiracak ugultunun bicak gibi kesilmesi ve huseyinin yuzunun kirec gibi olmasi 4,5 tan 5 saniyeyi bulmamistir. iste en huzunlu zamanlarimda bile o huseyinin yuzundeki aciyla karigib bendeki sansi gibiyim bakisini hatirlasam yuzumu bir tebessum kaplar.
    ···
  6. 31.
    0
    bu mesajı 13 kere okuyup 13 arkadaşının her birine tek gözünü 13 kere kırparak 13 er kere yollayıp onlarında 13 kere okumalarını ve herbirinin kendi 13 arkadaşının herbirine tek gözünü 13 kere kırparak 13 er kere yollayıp onlarında 13 kere okumalarını sağlamazsan ayın 13. haftasında 13 kere alman erkeği gibeceksiniz
    ···
  7. 32.
    0
    sınıflar arasında kavga ederdık cop kovaları havada ucusurdu
    ···
  8. 33.
    0
    ilk çıkma teklifini 3 sınıfta almıştım
    edit:pipim var
    ···
  9. 34.
    0
    yere para atıp etek altı kesme
    ···
  10. 35.
    0
    adam 1 gününü anlatmış
    ···
  11. 36.
    0
    dört kişilik bir ekiptik 1995 senesinde. ben, kıvanç, ismail ve ayşe. ilkokul 5'deyiz hepimiz. anadolu liseleri ve özel okullar sınavları var tabii o sene. inanılmaz bir rekabet var aramızda. 100 soruluk testte 99 net yapan yenilmiş sayılır, 98 net yapanla bir sonraki sınava kadar alay ediliyor!

    ayşe'nin babası atilla amca, babamın çalıştığı kadıncık santralinde mühendis. ailecek tanışmamız da ordan kaynaklı. yani o zamanlar gelir giderdik birbirimize.

    ayşe'nin annesi zekiye teyze biraz hırslı bir kadındı. rekabetin başarıyı doğurduğuna inanan bir yapısı vardı. bunun bizler için ne kadar iyi bir teşvik olduğunu sonraları daha iyi anladım.

    ayşe'nin abisi kürşat abi ile daha sonraları aynı liseden mezun olacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. hatta ilkokuldan sonra hazırlık sınıfında iken onun lise son olacağını ve bana okulda ilk senemde sahip çıkacağını bilmiyordum. kürşat abi'nin elinde sürekli bu mühendislik için kullanılan formüllü hesap makinalarından vardı. ne kadar özenirdim ona!

    ayşe'den bahsetmem gerekirse, son derece tiz sesli, yüzünün güzelliği kalbine yansımış, çok ince bir ruha sahip arkadaşımızdı. konuşurken yüzünde en ufak bir art niyet belirtisi göremezdiniz.

    severdim kısacası hepsini. bilgi yarışması düzenleniyordu o zaman tarsus'ta. dördümüz seçildik bizim okulun ekibi olarak. ben, kıvanç, ismail ve ayşe! yarışmalardan önce genelde ayşe'lerin evinde toplanırdı. okul müdürü de bize katılırdı ve yarışmalara bir kamp uygulaması ile hazırlanırdık. zekiye teyze'nin inanılmaz pasta ve börekleri eşliğinde. saatlerce çalışırdık.

    yarışmalar yapıldı ve biz tüm rakipleri eledik tarsus'ta. sonra mersin'e geçtik. onları da yendik. o zamanlar tsubasa'yı izliyorum ve kendimi tıpkı ona benzetiyorum. bir tsubasa düşünün ki, top yerine bilgi peşinde koşuyor. önümüze çıkan tüm rakipleri yeniyoruz ve şampiyon oluyoruz.

    okula dönüşte kutlamalar falan var doğal olarak. gelmiş geçmiş en çirkin tezahurat yazılmıştı o zaman; "üç! beş! yedi! on! eliyeşil şampiyon!" sadık eliyeşil ilkokulu idi okulumuzun adı.

    sene sonuna yaklaşmıştık artık. önce özel okullar sınavı sonra anadolu liseleri derken, okulun kapanmasına doğru ayşe'yi gördüm birgün. küçük bir konuşma geçti aramızda. konuşmanın sonunda "görüşürüz" dedi bana. bende ona "görüşürüz" şeklinde cevap verdim fakat bunun onu son görüşüm olacağını bilmiyordum.

    haberini aldım ayşe'nin. anadolu liselerine yüksek derece ile girmişti. ben birinci kazanmıştım tarsus'taki o zamanın tek anadolu lisesini ama özel okullardan aldığım puan ile tarsus amerikan koleji'ni tercih etmiştim.

    seneler seneleri kovaladı. 2003'te üniversite için istanbul'a geldim. o zamana kadar da görüşmemiştik ayşe ile. okul bitti çalışmaya başladım. iş hayatında 2,5 seneyi doldurdum. yine haberim yoktu ne yapıp ettiğinden! bazen aklıma geliyordu, merak ediyordum. sonra birgün telefonum çaldı ofiste, mesainin erken saatlerinde. arayan babamdı.

    -oğlum ayşe ölmüş!
    -ne? hangi ayşe?
    -atilla amcanın kızı ayşe!
    -nasıl ya? nasıl yani ölmüş?
    -oğlum vurmuşlar.

    şeklinde bir konuşma geçti aramızda ve işin detaylarını anlattı bana. şöyle oluyor; ayşe tıpkı benim gibi istanbul'a geliyor! tıp okumak için. okulunu bitirdikten sonra, cerrahpaşa'da uzmanlığa başlıyor. daha önce internet'te tanışıp evlendiği bir kocası da var üstelik. bir de çocuğu! mahmut. kocası astsubay. hakkari'de görev yapıyor normalde. sonradan sonraya ayşe ile kocası ayrılıyorlar ve en sonunda da, hikayenin bu kısmı bende de boş, kocası cerrahpaşa'ya gelip ayşe'yi üstelik görevi başındayken kurşunluyor. işte ayşe böyle hayata veda ediyor! takvimler 22 şubat 2008'i gösteriyor.

    üzüldüm tabii ki en başta! "neden? ne gerek var?" gibi soruları sordum kendime. annesinin, babasının ve abisinin durumları aklıma geldi. sonra mahmut vardı ortada. henüz görmemiştim kendisini ama resmini görünce daha da bir düşündüm.

    sonra ayşe için sevindim bir yandan da, kısa hayatını dolu dolu yaşadığı, aşık olup evlendiği ve annelik duygusunu kısa süre içinde olsa tatmış olduğu için! "nasıl geçti hayatın?" diye sorulduğunda kendisine en azından "yaşadım!" diyebileceği için sevindim. sanırım yaşamıştı ayşe gerçekten! yani umarım yaşamıştır!

    aynaya baktım da az önce ne kadar şanslı ama bir o kadar da ahmak olduğumu anladım! o kadar çabalayıp tam hayatdan zevk alacağı vakit hayata gözlerini yuman insanlar varken, hala yaşayamadıklarım için yaşayacaklarımdan vazgeçtiğimi anladım! göçtüğüm vakit bu dünya'dan "yaşadım ben de!" demek istediğimi de anladım.

    ne yazık ki bunları bana şu anda hayatda olmayan bir arkadaşım anlattı! keşke hayat da olsaydın da sen, ben bunları anlamadan devam etseydim hayatıma.

    işte böyle bir anım var ilkokula ilişkin. budur benim aklımda kalan ve daima kalacak olan!

    http://www.turkei.net/news_detail.php?id=35237
    Tümünü Göster
    ···
  12. 37.
    0
    paso sınıftaki kızları röntgenledim
    ···
  13. 38.
    0
    sınıfa girildiği ilk andan itibaren anlamsızca sevilen, içinde yeni açılmış kalem kokusun, yumurta kokusu, peynir kokusu, çocuk kokusu ihtiva eden sinif kokusu. hala öğretmen, "deli misin be adam sigigit" der diye korkmasam gidip bir ilkokula koklayacağım cıvıl cıvıl sınıfı.
    içinde açıla açıla bitmiş kalemler, minicik kalmış silgiler, sacma sapan işe yaramayan birsürü malzeme barındıran (bkz: kayip kutusu). o kadar baktım içlerine kayda değer birşey bulurum da "benimdi ki lan bu" deyip kullanırım diye ama yoktu hiç.
    ve tabiki ilkokul aşkım (bkz: şule hilal şahin). şimdi farkettim de isim gayet islami milliyetçilik ihtiva ediyor. bulup pıçaklamazlar inşallah evli barkli bu bünyeyi. o değil öldükten sonra biricik hatunuma açıklama da yapamaz, açık gözlerle giderim ebedi aleme.
    ···
  14. 39.
    0
    10 yaşındaydım.

    aşık olduğum bir kız vardı. kocakafalının teki olduğum için, biraz da çekingen olduğum için aşkımı ilan edemiyordum. sonra trt1'de bir dizide küçük bir rolde oynadım. ertesi gün okula gittiğimde sanki insanlar üstüme konfeti saçıyorlardı.

    "şu bakkaldan çekirdek isteyen çocuk değil mi. vuu!"

    aynı gün, teneffüste gittim o kızı öptüm. biraz saldırır gibi oldu ama gayet iyiydi. ihtiraslı bir öpücüktü.
    ···
  15. 40.
    0
    topluca, hep bir ağızdan öğretmenin sorduğu bir soruya cevaben; eveeeeeeeeeeeeet ya da haaaaaaaaaayır deyişler...

    birinci sınıfta yapılan okuma yarışmaları... yarışmacı, kurbanlık koyun gibi sınıftan alınır ve öğretmenler odasında konumlandırılır.
    okul aile birliğinden gelen gönüllü bir veli, koyunun önüne bir okuma parçası koyarak kronometreyi çalıştırır.
    sonuçlar, dakikada en fazla kelime okuyanınken itibaren, yukarıdan aşağı doğru bir ağaçta bulunan elmalara yerleştirilir. tabii sonunda ya herro (bkz: popülarite), ya merro (bkz: down sendromu) *
    ···
  16. 41.
    0
    okuyanı gibsinler
    ···
  17. 42.
    0
    sabahçılar öğlenciler olurdu. öğlenciler başka gezegenden gelen mültecileri gibiydiler. onları tanımazdık. bayramlarda seyranlarda ya da okul korosunda görürdük. ben sabahçıyken bir öğlenciye aşık olmuştum. "çok zeki" bir arkadaşımın tavsiyesine uyarak, kızın masasının altındaki göze, 'senden çok hoşlanıyorum, lütfen benimle arkadaş ol' yazdığım bir kağıdı hem de buruş buruş ederek bırakmış, altına adımı bile yazmamıştım. ertesi gün gelen yanıt düşündürücüydü: 'ben de senden hoşlanıyorum ama yapamam. seninle arkadaş olamam'. anlam verememiş ağlamıştım. sonra okul çıkışında mandalina yiyerek eve giderken 'öğlenci ekrem' yolumu kesti. bana kızdı ve taşaklarıma diziyle vurdu. mandalina burnumdan akmıştı. bu ilkel tepkiye anlam verememiş, koşarak eve gitmiş, ekreme bildiğim tüm küfürleri -içimden- saydırmıştım. takip eden günlerde ekrem i kızdıracak şeyler yapmamaya özen gösterdim. ama bu sefer de bir coşkun peydah olmuştu. 18 yaşından aşağı gözükmeyen irice bir çocuk olan coşkun sınıfın en tembeliydi. sürekli bana sataşıyor, annemin 'o evde' çalıştığını söylüyordu. bütün iyi niyetimle ona karşı çıksam ve annemin çalışmadığını, ev hanımı olduğunu söylesem de o, acımasızca gülüyor, benimle alay ediyor ve canı çok sıkkın olduğu zamanlarda da gelip kulağıma vuruyordu. takip eden yazın bir günü coşkun'u bir kamyonetin kasasında kendi gibi genç irisi bazı çocuklarla gördüm. hareket halindeki arabadan bana seslendi ve kafama karpuz kabuğu fırlattı. coşkun azılı bir hayduttu. pisin tekiydi. okul açıldığında onu bir daha görmedim. hatta bir daha coşkun'u hiç görmedim. ekrem'iyse yıllar sonra bir tatil beldesinde gördüm ve görmezlikten geldim. ama bu sefer içimden geçirdiğim küfürlerin dağarcığı beni bile şaşırtacak kadar genişti ve hiç kimsenin ne ekrem'i ne de coşkun'u benim andığım gibi andığını sanmam. ilkokul güzeldi. sanırım çevresi kötüydü.
    ···
  18. 43.
    0
    gökşin var benim aklımda ilkokuldan. nasıl güzel bir kızdı o ya, büyüyünce de değişmedi, güzel kaldı hep öyle. isminden de belliydi zaten, gökşin isminde birinin çirkin olabilme ihtimali yoktur ki zaten, insanlık tarihinin başından beri güzel olmuştur tüm gökşin'ler. neyse bu gökşin'in oyuncak bebek mi ne var kucağında, zil çaldı sınıfa dönüyoruz, dedim gökşin'e "çocuk senin mi, babası kim?", "sensin, bu bizim çocuğumuz" dedi. ben orda dondum kaldım, bizim binler, başladı hemen dalga geçip gülmeye falan, ben kıpkırmızı oldum utançtan, ağlıcam neredeyse, koşarak kaçtım sınıfa, birkaç gün küstüm gökşin'e. işte ilkokuldan aklımda kalan ender şeylerden biri ne kadar mal olduğumdur. işte o mallık terk etmedi beni yıllarca, malın önde koşanı, bayrak tutanı oldum ben hep o günden beri.
    ···
  19. 44.
    0
    öğretmen, cumhuriyetin kuruluşu ile alakalı bir kitaptan "her bölümü yarın numara sırasına göre anlatacaksınız" der. herkes oturur hesap yapar. bana düşen kısımda 5-10 cümlelik bir yer. sevinmiştim haliyle tabi. ertesi gün tahtaya kalktım ve o bölümü bir kelime atlamadan anlattım. öğretmen "neden bu kadar kısa" dedi. "öğretmenim bölüm bu kadar" dedim. sınıfta bunu onaylayan bir ses çıkarmıştı. ancak öğretmen , beni yanına çağırdı , kulağımı fazlasıyla çekti (cezası buydu). öyle şey olmaz, kimi kandırıyorsunuz diyip beni yerime yolladı. evet... kitabı açıp bakmamıştı bile. öğretmesi gereken bilgileri kendi bile merak etmemişti. neden mi eğitim kötü? çürük yumurtalar... çürük yumurtalar...
    ···
  20. 45.
    0
    mekarina mıdır ne taktur onu yaptırmışlardı
    sonra kızların eteklerinin kaldırırdık onlarda ağlardı
    23 nisanda lambada yapmıştık
    cola kutularıyla top oynardık
    meyve suyu kutusunu patlatırdık
    ···