/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +2
    Arkalara gittim, bahçe kapasından çıkıp sola doğru yürüdüm on metre kadar sonra aradım. Bir süre çaldı, sonunda açtı telefonu. Bir melek konuşur gibi geldi yine bana. ince sesi ve kültürlü olduğunu her kelimesi ile belli eden bu ses benim için konuşuyordu. Bir telefonun ucunda heyecanla açtı telefonu.

    +‘’Aşkım!’’ dedi sevgiyle.

    -‘’Canım.’’

    +‘’Kusura bakma ya, telefon sessizdeydi, titrediğini geç anladım, geç açtım o yüzden.’’

    -‘’Sorun değil ya, beklerdim açana kadar zaten’’ dedim sevgi dolu bir sesle.

    +’’ Ee ne yapıyorsun, okuldasın sanırım sesler geliyor arkadan. Kesin müdür merasim yapıyor.’’ Deyip güldü.

    -‘’aynen ya. Ama oralı olmadım maalesef. Adam pek sarmadı beni bende çıktım ortamdan seni arayım dedim. Sen nerdesin? Ortam sessiz? Evde misin sen?’’

    +’’Sabaha karşı kriz geçirdim, kendime gelmem biraz uzun sürdü, annem bu gün gitme o zaman dedi’’

    -‘’Cansu haberim yok benim yine?’’

    +’’Sabah sabah aklın bende kalsın istemedim Kukii, hem iyiyim bak, bir şeyim yok. Hatta birazdan kek yapıcam annemle, merak etme beni tamam mı?’’

    -‘’Ederim ben. Aklım hep sende zaten, illa kriz geçirmene gerek yok biliyosun... ’’

    +’’Biliyorum bitanem benim. Ama aklına kötü şeyler gelmesin, annem yanımda zaten. Selam söylüyo sanada’’

    -‘’aleyküm selaam. Damla hanımın da yanaklarını sıkarsın... ’’

    +’’ahahaha tamamdır tatlım.. damla hala benimle dalga geçiyo ya, Kuki benim olucak ilerdee diye.. kız benden çapkın baksana aaaaaa’’

    -‘’zaten öyle olucak ne sandın kızım’’ deyip düldüm.

    -‘’ ben kapatıyorum, babam bekliyodu orda, kızmasın şimdi. Hadi görüşürüz, ararım sonra.’’

    +’’ tamam canım görüşürüz’’ deyip kapattı.

    Damla, Cansu nun kardeşiydi. Yaşına göre komik derecesinde olgun gibi konuşan bir küçük kız. 5 yada 6 yaşında filan olsa gerek o zamanlar. Beyler, konuşmadanda anlıycağınız gibi Cansu nun annesi bizi biliyordu. Annesi beni çok sevmişti, sırf bana çörek yapıp evlerine davet edip ben ,Cansu, annesi sohbet ettiğimiz bile oldu. Tabi karşısında sırnaşmalar yada seni çok seviyorum tarzında konuşmalar yoktu kesinlikle ama yinede birlikte olduğumuzu biliyordu. Beni sevmesinin nedeni beni 3 senedir tanıyor oluşuydu. Ve birde Cansu ya hem iyi bir arkadaş olduğumu hemde düzgün bir sevgili olabiliceğimi kanıtlamıştım zamanında. Tabi bir anne kızını o yaşta bir ilişki için kesinlikle desteklemez ama ben güvenini kazanmıştım. Cansu ile bir yerlere gidersek eğer , onu almaya gittiğimde önce evlerine çıkar, Cansu hazırlanana kadar annesi ile sohbet ederdik. Ne planlıyoruz filan konuşurduk. Annesi ilk defa bu kadar rahatmış. Beni oğlu gibi görmüş bir bakıma. Ama beni tabiki uyarmıştı fazla ileri gitme kuki, güvenimi su istimal etme sakın demişti. Tabi o ne kadar ileri gittiğimizden bir haberdi aq :D ama yinede benim için çok büyük bir manevi hazineydi bu. Sonuçta kaç kişiniz böyle bir aile ile karşılaştınız ki? Kaçınız rahat bir şekilde sevebildi? Parmakla sayılır o şanslı insanlar.

    Beyler bu güzel ilişkinin, bu melek kızın hayatında ve hayatı boyunca çekiceği tek bir sıkıntısı vardı. Kronik astım hastasıydı. Çocukluğundan beri. Bir kaç kere krizlerine şahit olmuştum. Daha çok sabahları erken saatte ve geceleri krizleri başladığı için fazla sayıda görmedim. Ama şunu söyleyim, o bir kaç kez yanında olduğumda içim acımıştı. Karşınıda canınızdan çok sevdiğiniz, meleğiniz, bitaneniz, sadece birazcık daha nefes alabilmek için çırpınıyor, kendini kasıyor, gözleri doluyor, ağlıyor, panikliyor.. Ve siz HiÇ BiR tak YAPAMIYORSUNUZ. Benim için her şey bir yana acılı bir ilişkiydi. Kız gözlerimin önünde yavaş yavaş ölüyordu beyler. Ama bu ölüm zaman alıyordu. Acı veriyordu. Yavaş yavaş ciğerlerden başlayan bir ölümü kimse kolay kolay kabullenmez beyler. Ama bu kız hayata öyle bir sarılmış ki, her tarafa neşe saçıyordu. Hak ettiği mutluluğu ve huzuru başkalarına veren bir melekti. Ama bu meleğin en değerli maneviyatını kazanan ben olmuştum. Aşkını... Çok şanslıymışım o zamanlar ki beni dünyanın en mutlu insanı etmişti...
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    +2
    Etrafa bakmaya devam ettim yine. Bizim sınıftakilere bakıyorum, bir kaç kişi şimdiden kaynaşmış, hava soğuktu, her ne kadar güneşli olsada herkes kalınca giyinmişti o gün. Sonunda müdür, bina kapısının önünde merdivenlerle bina kapısı arasında olan 7 8 metrelik boşlukğa konulmuş seyyar kürsünün önüne geçti, mikrafonu tıklattı. Adamın kafasının üstü kel yanlarda ve arkada saç kalmış, hafiften kilolu, 1.80 boylarında, gözünde sinek göz güneş gözlüğü olan bir adamdı. Beyler o gözlüğü görüp boyun altını karşılaştırınca tamam dinlemeye gerek yok dedim. Adam konuşmaya başladı, gibimde değil, babama dedim,

    +‘’baba ben bi telefon açıcam’’

    -‘’Nereye gidiyorsun müdür konuşma yapıyor?’’

    +‘’Ayrıntıları sınıftakilerden elbet alırım bi şey olmaz’’

    -‘’iyice şımardın ama hayırlısı... tamam burdayım ben’’

    Dedi bende fazla göze batmadan arkalara doğru gittim.
    Peki kimi arayacaktım? Bu saatte kimi arayabilirdim? Bin tane insan tanırım, bir sürü yakınım var ama aramak istediğim tek bir insan vardı. Sevgilim tabiki. O yaştaki bir insanın sevebileceği en yüksek mevkide bir sevgim vardı. Belki yaşım küçüktü o zaman ama kalbim büyüktü. Cidden seviyordum o kızı. Bağlanmıştım. Aramızda yaşamadığımız tek şey ciks di diyebilirim. Aq o yaşta ne ciksi diyebilirsiniz, doğru zaten o yüzden o yaşanmadı. Başka her şeyin olması ise normal bir durum değildi belki ama yinede umrumda değildi. O da ben de mutluyduk var mı gerisi aq. Başkası ne düşünür umrunda olur mu seven insanın? Benim değildi. Onunda değildi. Kraliçem yaptığım kız Cansu adında bir kızdı. Yaklaşık 6 aydır birlikteydik. Tanışma olayı klagibti beyler, bakışmalar, konuşmalar, mesajlaşma falan filan. Bildiğiniz şeyler. 2 sene sonunda dokunaklı bir şekilde teklif ettim. Teklif ettiğim gün o kadar duygulanmıştı ki, mutluluktan gözleri dolmuş ağlamaklı bir sesle ‘’istiyorum hayvan, tabiki istiyorum aşkını’’ demişti. ‘’Neden hayvan dedin şimdi ya’’ diye sorduğumda ise, ‘’bu kadar ağlatmak zorunda değildin ,biraz alıştıra alıştıra söyler insan’’ demişti. Anlından öpüp sarılmıştım. Güzel bir başlangıçtı tabi...
    ···
  3. 3.
    +2
    Sıranın arkasında içimden söverken omzuma bir el dokundu. Bende hemen aklımdan allah aşkına tanıdık birisi olmasın diye sadiseler içinde dua edip yanımdakine bakınca babam olduğunu gördüm. iyi bir oh çektim. Babam bir anlam veremedi buna sadece baktı öyle. Sonra o da kapağı bir yapıştırdı ki ben ‘’ bi sen eksindin mk’’ dedim sessizce.
    Babam: ‘’ Oğlum, burası bildiğin şirine köyüne dönmüş, bu nedir böyle’’
    Bunu derkende gülüyor aq. ben sinir oldum bu duruma tabi, kesinlikle katılıyorum dedim sert bir şekilde. Bana baktı, ‘’senden güzel şirine olur’’ dedi... Fena bir bakış attım oda gülüp etrafa bakmaya başladı.
    Beyler normalde baba-oğul ilişkisi benim ki gibi olmalı bence. Babanızdan çekinmeyin beyler. O sizin ilk kankanızdır. Zamanı gelir onunlada içersiniz. Benim babamla aram böyleydi. Oturup kız arkadaşlarımdan bile konuştuğumu hatırlarım. Rahattım ona karşı o da bundan hoşnut olacak ki hiç bir zaman bozuntuya vermez hatta paylaştıklarımdan zevk alırdı. Dikkatle dinler, dalga geçer, öğüt verirdi. Halada bu böyledir. Bu konuda şanslıyım. Siz siz olun aranıza mesafe koymayın, çünkü ‘’sizi’’ bilmek isteyen ve buna hakkı olan ilk insanlar sizin ailenizdir. Aranızı iyi tutun. Bu kısımıda aklınızda tutun, ilerde anlayacaksınız...
    ···
  4. 4.
    +2
    Beyler hikayede kendimi Kuki ismi ile geçicem. şahısların gerçek isimleridir. çok pis ifşa olabilir ama neyse gibtir ettim o konuyu... aranızda beni tanıyan insanlar var. Siz bilmesenizde ben biliyorum. Gerçi bunu okurlar mı bilmiyorum ama neyse...
    Evet hikaye Lise ile başlıyor.
    Ben Ankara’da bir anadolu lisesinde okudum, ifşa saçmalığından dolayı isim vermiyorum yada adres. Okulum fena değildi, süper değil ama kötü değildi. Okulun kapısından sonra yaklaşık bir halı saha uzunluğunda bir mesafeyi yürüdükten sonra okulun binaya girebiliryoduk, o boşluk ise sağa doğru uzanıyordu. Anlıycağınız iki halı sahayı L şeklinde koyun, okulun önü oluyor işte. Okulun arka tarafı ise bahçe idi. Banklar filan cidden güzel bir ortamı vardı o bahçenin. Bu bahçede yine L şeklindeydi ama iki halı saha kadar değildi. Daha küçüktü belki ama bütün okul gelse tam olarak dolmaz diye düşünüyorum. Neyse. Okul binası 4 katlı idi, en alt katta ise kantin vardı. Kantin her okulda olan gibim sonik bir kantindi beyler. Bi ayrıcalığı yok. Asıl güzel şeyler bahçede oluyordu. Tabi başka nerde olabilir. O ortamda olmazsa zaten git su kanalında gör işini...
    Beyler lisenin ilk yılını çok hızlı geçicem, çünkü çok bir şey olmadı. ikinci senede hayatımda olucak insanlarında isimleri ilk senede duyulacak ki ikinci senede nerden çıktı bu şimdi aq diye düşünmeyin.
    Okulun ilk günü, bir Pazartesi günü. Malum daha servisler filan ayarlanmadığı için babam arabayla bırakacaktı beni. Okul açılışı saat 10.00 da olacaktı. Ben saat 9 buçukta kalkmamla, tamam dedim. Bu senenin nasıl geçeceği anlaşıldı. Yarra şimdiden yedik. Okula hem geç kalacağımı düşündüğümden hemde ilk günden kimsenin üniforma giymeyeceğini düşündüğümden bir dar dar fit kot, üstüme siyah bir tshort ve birde kalın beyaz, havalı diyebileceğim bir kazak giydim. Üstümede montu attım, çantamı aldım babamla çıktık yola. Okul eve uzak değildi aslında ama okula birazda erken gitmek gerekir düşüncesi vardı hep babamda o yüzden o gün ilk defa babamın arabayı o kadar hızlı kullandığını gördüm. Kemer takmayan ben, iç güdüsel olarak kemere sarıldım. Ama iyi sürdü yine peder.
    Okula geldik, daha öncede bahsettiğim okul kapısından girecektik ki içeri bir baktım ana baba günü. Beyler o ön bahçede herhalde bin kişi filan vardı sanırım. Tam 10 da gelmeyi başardığımız için tören yeni başlayacaktı, peder ‘’sen git sınıfını bul ben park edip geliyorum’’ dedi. Arabadan indim, kapıdan geçip ağır ağır kalabalığın içine karıştım. Sınıfların oluşturduğu sıraların olduğu bölgeye doğru gitmeye çalıştım. Sonunda bir öğrenci sırası buldum. Ama ne yazık ki 12. Sınıfların tarafına gelmişim. Bir baktım ki bunlarda üniforma giymiyolar, bildiğin ceket meket var aq. herhalde okulun ağır abileri bunlar oluyor... ama en azından, dedim iyi, bizde mal gibi sırıtmayız insanların içinde serbest giyindik diye. Sonra 9. Sınıfları bulmak için sıraların arkasından dolaşarak benim sınıfı buldum. 9B sınıfının en arkasına geldim. Beyler size şu kadarını söyleyim. Bizim okul kadar denyo bir okul görmedim üniforma konusunda. Lan aq hangi akıl giderde mavi seçer? Öyle kapalı mavi de değil ki dıbına koyum, bildiğin şirin köyüne dönmüş burası. Tek farkı etraftaki şirine sayısı fazla. Bu kadar rezalet olmaz. O an dedim tamam aq ne havamız kaldı ne başka bir şey. Yarında itibaren zaten kimin şakacı şirin kimin aşçı şirin olucağıda belli olur iyice sapıtırız bu okulda. Biraz ön yargılıydım o an ama normal anasını satıyım. Siz olsanız ne yaparsınız lan? Etrafta iki sene boyunca şirin gibi dolaşacaksınız. Azman da hocalar olacak. Okul müdürünün kim olduğunu anlarsınız artık.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +2
    Beyler, öncelikle kendimden bahsetmek istiyorum. Ayıptır söylemesi ben hatunlardan uzakta uzun bir süre hiç geçirmedim. Bilmiyorum benim DNA da olabilir bu ya da kaderimdir bilmiyorum ama her zaman kızlarla aram iyi olmuştur, sayısız kere çok tatlı olduğum, adam gibi adam olduğum söylenmiştir. Adam gibi adam kısmı onların düşüncesi, ben öyle düşünüyor muyum bilmiyorum. Tabiki tarafsız olmam imkansız ama inci de eğlenebildiğime göre çokta süper bir adam olmadığım kesin. Bin olabilirim. O da söylenmişti bazı kızlar tarafından ama o konu dışı.
    Benim bu dişilerle olan yakınlığım taaa ebesinin dıbında anaokulunda başlamış. Babamın söylediğine göre sürekli Gizem adında bir kızın yanındaymışım. Anaokulu öğretmenleride bunu babama gülerek, dalgaya vurarak belirtmişler zamanında. Ama tabi ben bunu zar zor hatırlıyorum. Her ne kadar ortada böyle bir iddia olsada ben kızı Gamze olarak hatırlıyorum ama neyse. Taa anaokulunda başlamış benim bu yavşaklığım. Ondan sonrasında ilk okulda, orta okuldada sevgilim oldu. ilk öpüşmem 5.sınıfta olmuştu sarışın bir kızla.. ismini hatırlayamadım şimdi kızın .zaten önemli değil. şimdi gibko gibi dalga geçmeyin ha, garip bir durum belki ama eğer çapkınlık olarak bakarsanız olaya, hayata 10 sıfır filan önce başlamış oldum. Sevmediğimle birlikte olmadım hiç. Kimseyi kullanmazdım o zamanlar beyler. En kötü hoşlanmışsam işte...
    Ben 1.75 boylarında kahverengi saçlı, buğday tenli, kahverengi gözlü, babadan gelen bir şey olsa gerek ki yapılı birisiydim o zamanlar. Şimdi boyum uzadı, gerisi aynı. Tip olarak fena sayılmam herhalde en azından şimdiye kadar tipimden dolayı hiç yadırganmadım. Herhalde sorun yoktur o konuda. Hikayenin geçtiği zamanlarda tipim daha çocuksuydu normal olarak, sakal filan yoktu. Allah vergisi diyorum buna. Evet şanslıyım. Sağlığımda yerindeydi her zaman. Allaha şükürler olsun...
    Neyse.
    Olay lisede başlıyor. Ergenliğin patladığı, çükünüzün artık şekil almaya başladığı, renginin geçen zamanla birlikte dahada karardığı zamanlarda olan bu olay hayata bakış açımı değiştirdi. Ama beyler şunu söyleyim, bu olayın bana girişi normal değildi. Hayat alıştırarak sokmadı bana kazığı, eğer bir benzetme yapmam gerekirse, bu kazığın bana girişi bir vahşi vikingin düşmanına baltasını wwwaaaarrrggghhh diye bağırırken geçirmesi gibiydi. Ama o balta bana öyle bir vurdu ki, fiziksel olarak değil, ruhsal olarak ebesinin dıbını bir kaç evrende farklı açılardan görmeme yol açtı. Ha o zaman kötü müydü? Evet. Şimdi öyle düşünüyor muyum?...

    Evet aq.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +1
    Kalsın. Burda
    ···
  7. 7.
    +1
    Beyler ilk senenin ilk dönemi olaysız geçti. Volkanla dahada yakınlaştık, kankam oldu sonundada, yediğimiz ayrı gitmez oldu. Okulun 11. Sınıflarına kadar tanışmadığım insan kalmadı diyebilirim. Her hangi bi şubeye gittiğimde illaki birisi muhabbete alırdı. Makara birisi olduğum için olsa gerek ki, herkes benimle konuşmaktan zevk alır gibiydi. Başka bir etmen ise basketbol takımına girmiş olmamdı. Takımın yarısı 9-10-11 di ve diğer yarısı sırf 12 lerden oluşuyordu. 12 lerdeki abiler harbiden iyi oynuyordu, o zamanlarda onlara imrenmedim değil. Yetenek var aq. bende sadece pratik olduğu için iyi oynuyordum. ilk 5 e girmiştim. Ama bazende yedeklere girdiğim oldu. Sonuçta daha süper oynamıyoruz ama öğle arasında yapılan maçlarda gösteridiğim performanstan olsa gerek basket oynayan herkesin gözünde büyümüş ,saygılarını kazanmıştım dönem sonuna kadar. Bu durum etrafıma kızlarıda topladı tabiki. Telefon rehberimin ebesi gibildi, herkesin numarası var aq. böyle iş mi olur, kayıt defteri miyim ben. Mesaj atan insan bol oldu tabi ama herkese cevap atıcak ne zamanım vardı ne de isteğim. Bu durumdan Cansu tabiki kıllandı aq. bir gün okula gelip kendini göstermesi ise tam olarak ‘’vay aq harbi kız bu işte’’ dedirtti bana. Öğle tatilinde, okula gitmediği bir gün bizim okula geldi hatta sınıfa girdi. Oturduk 10 dakika lafladık, sınıfa insanlar doluşmuşken ,sanırım ‘’bu çocuk benim lan kezbanlar’’ demek amacı ile beni bir öptü ama beyler, ‘’vay aq’’ dedim içimden. Bunu gören bir kaç kızın sınıftan apar topar çıkması, bir kaç kişinin oooo demesi ve bir kaç kişininde utana sıkıla yerlerinden kalkması ile Cansu nun kulağıma fısıldadığı şey beni yardı geçti.
    ‘’Mission Complete!’’ :D
    Dibina koydu ortalılığın... Bakın buraya incinin kızları, yada herhangi bir kız, eğer erkeğinizin başkasına bakmasını istemiyorsanız gözlerini kendi yaptıklarınızla boyayın. Büyüleyin ki erkeğiniz sizi kraliçesi yapsın, sonsuz bir sadaket ile bağlansın size. Cansu bana bunu yapmıştı. iki kalbimizi birbirimize kelepçelemiş, ne Thor’un çekici yok edebilirdi, ne de Hudini’nin eli açabilirdi.
    Tabiki benimde buna benzer bir şey yapmam gerekecekti. Kızın okulu hakkında hiç bir tak bilmiyorum, sadece o okuldayken bir kaç kez yanında olduğu kızlarla telefondan konuşma şansım olmuştu. Bu durum bir süre canımı sıktı ve en sonunda onunda yaptığı gibi okulu astığım bir gün ,öğle tatilinde onun okula gittim. içeri girmek için duvardan atlamam gerekti aq. güvenlik almadı içeri beni. Bu okuldan değilsen giremezsin diyerek gibtir eden güvenlik görevlisinin ben ta dıbına koyum. Gönül işi için geldik yapraam, izin versen nolur sanki. Tabi o nedenini bilmediği için almadı içeri. Bende okulun arkasındaki duvarlardan atladım, girdim okul alanına. Arka bahçede insanlar vardı, bana bakıyorlar aq.kim lan bu diye. Kaç Kişi bakmıştır kim bilir. Sonuçta üniforma yok üstümde, o okuldan olmadığım gayet belli. Cansu nun daha önceden konuştuğum bir arkadaşını aradım. Selin. Açınca hemen ‘’ben Kuki sakın çaktırma Cansu ya aradığımı’’ dedim. O da ‘’yanımda değil zaten, tuvalette yakaladın beni’’ dedi. Güldüm, nerde olduğunu sordum. Sınıfta oturuyodu dedi. ‘’tamamdır süpriz yapıcam haberi olmasın’’ deyip kapatım. Sınıfı 9D idi. ikinci katta olduğunu biliyordum. Hocalara yakalanmadan merdivenleri ikişer adımlarla uçarak çıktım. Biraz nefes nefese kaldım haliyle, bir köşede iki dakika soluklandım, saçımı başımı düzelttim, sınıfa girdim bir hızla. Beni görenler tip tip baktı bana. içimden geçirdim, ‘’lan aq, zombi mi gördünüz sanki, ne bakıyonuz lan’’ diye. Cansu ortanın biraz daha arkasında cam kenarında olan sıranın dış kısmında oturuyordu. Cam kenarındaki arkadaşı ile bir şeyler konuşup gülüyorlardı. Ben sessiz adımlarla yaklaştım, elimle sessiz ol işareti yaprak arkasına geçtim ki konuştuğu kız pot kırmasın. Arkadaşı beni gördü iki saniye baktı ama beni tanıdığı çok belliydi. Nerden tanıyosa aq, daha ben kim olduğunu bilmiyorum.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 8.
    +1
    Ninja gibi sessiz bir şekilde arkasına geçtim, bir elimle iki güzü kapattım. Bir an irkildi, ‘’o kim be’’ diye stem etti. Eliyle elimi açmaya çalıştı ama ‘’şşşşş’’ dedim, izin vermedim. Hala anlamamıştı kim olduğumu. Bu iyiydi, aklımda yapmak istediğim bir şey vardı :D biraz daha debelendi ama hala açmadım gözlerini. Cansu ile olan ‘’yakın’’ saatlerimizde bir parmağımı kulağınına arkasından başlayarak boynunun sonuna kadar yavaşça gezdirerek indirirdim. Özellikle öpüşürken yaptığımda çok hoşuna giderdi. Aynı şekilde yavaşça boynunda aşağı süzüldü parmaklarım. Arkadaşı garip yüz ifadesiyle izliyordu bizi, hissedebiliyordum. Elim boynundan aşağı inerken Cansu bir anda kas katı kesilmişti, içine bir nefes çekti, bir elini gözlerini kapattığım elimin üstüne koydu. Yavaşça baş parmağı ile okşadı. Sonra birden yerinden zıplayıp boynuma atladı, sarıldı. Bir anda yapınca korktum aq. saldırıcak filan sandım :D sıkıca sarıldı parmak uçlarının üstünde. Bir elini yanağıma koydu, diğer yanağımı iki kere öptü üst üste. Kendini geri çekti, ‘’ne işin var burda’’ dedi yüzünde meleksi bir gülümseme ile. Ellerinden tuttum, ‘’süpriz yapma vakti gelmişti’’ dedim. ‘’iyi yapmışsın tatlım’’ dedi. Eliyle bir öndeki sırayı işaret etti, yerine oturdu. Bende oturdum gösterdiği yere, ona döndüm. Hala ağzı kulaklarındaydı, bana kitlenmişti. Muck yaptım, öpücük attım yani ,o da güldü. Hala ona bakarken elimi yanındaki kıza uzattım elini sıkmak amaçlı, ‘’ben Kuki’’ dedim, ben Kuki dedikten sonra kıza döndüm, o da bir an afalladı ‘’Eda ben’’ dedi. Cool davranıyordum, o yüzden gecikmeli döndüm kıza. Hemde Cansu nun ‘’gözlerini benden ayıramıyor işte’’ diye düşünmesini istemiştim. Kıza nasılsın falan filan sordum iyidir filan dedi. Bildiğiniz tanışma merasimi. Sonra kız

    +’’Demek şu ünlü Kuki sensin’’ deyip gülümsedi.

    -‘’Namım benden önde yürüyor sanırım?’’ dedim imalı bir şekilde.

    +’’eh, sevgilin susmuyor ki senin hakkında. Varsa yoksa şu Kuki.’’ Dedi gülerek.
    O anda Cansu ‘’ya kızım suuus’’ diyerek güldü.

    Cansu ya dönüp, ‘’demek beni anlatıyorsun herkese’’ dedim gülümseyerek.

    ‘’Başka anlatmaya değicek kimim var’’ dedi başını önüne eğerek, aynı zamanda gülümsüyordu. Açık kahverengi saçları döküldü önüne. Elindeki küçük kağıtı yırtıyordu küçücük parçalara. Ne kadarda narin, duygu dolu bir insan bu, allahım içime koyasım geliyor bu kızı diye geçirdim.
    Bir kaç saniye sonra içeri öğrenciler doluşmaya başladı. Sınıfın bebeleri olsa gerek, kapıdan girenlere omzumun üstünden baktım, onlarda bana bakıyorlardı yürürken, kim bu herif diye düşünmüş olsa gerekler. Saatime baktım, öğle tatili bitecekti birazdan, ‘’ben gideyim artık, ziliniz çalacak’’ dedim. O da saatine baktı, ‘’aaa evet, iki dakika gibi geldi bana ya’’ dedi. ‘’ hadi kaçıyorum o zaman’’ deyip ayağa kalktım, o da kalktı, yaklaştı bana, ellerini belime doladı, yine öpecekti beni insanların önünde ama bu sefer benim ‘’bu kız benim lan binler’’ mesajını vermem gerekiyordu o yüzden yaklaşıp onu ben öptüm bir elim yanağındayken. Gözlerinide kapatmıştı ben öperken. Yüzümü uzaklaştırdım, yine çevredekilerin bana tip tip baktığını hissediyordum. Baksınlar aq, amaç oydu zaten. Biraz daha geri çekildim, ‘’görüşürüz aşkım’’ dedim hafif sesli bir şekilde. 5 metrelik bir alanda çok net, gerisinde ise biraz hafif bir şekilde duyulurdu. Haykırmama gerek yok, duysunlar yeter. O anda bir kaç kişi bize döndü, etrafıma baktım, imalı bir bakış attım etrafa. Beni izleyenler, erkekli kızlı, mesajı almış gibi duruyordu. Tekrar Cansu ya döndüm, bir öpücük daha kondurdum gamzelerinin olduğu yere ve kapıya doğru yöneldim, o hala ayakta beni izliyordu, ben hızlı adımlarla çıktım sınıftan. Sınıftan çıkınca içerden ‘’ohaaa kızııım siz çok tatlısınız laaaan’’ diye ses gelince bir kaç kişinin ağzından bir anda ,durdum. Sınıf arkamda, hareket etmeden dinledim. Cansu ne diyicek merak ediyordum. ‘’O çocuk benim, sakın sulanmayın, doğrarım hepinizi, çok seviyorum o şapşalı’’ dedi sesli bir şekilde gülerek. Sınıfın dışından duyuldu aq. Kız dediğin böyle olur işte. Gururlu bir şekilde yürümeye başladım, geldiğim gibi okuldan çıkacaktım ki, arkamdan bir ses ‘’şişt birader’’ dedi. Bir kaşım havada arkama döndüm bir baktım ki Alper abi bu okuldaymış. Alper abi eskiden bizim mahallede oturan birisiydi. Çok havalı bir adamdı aq. 12. Sınıftaydı o zaman ve altında arabası vardı. BMW arabası ile okula gidiyordu. Zengin bin aq :D ama hakiki birisiydi, hep idolüm olmuştur. ‘’ooooohohoh abimm’’ diyerek yanına gittim, tokalaştık. Ne işim olduğumu sordu burda. Şaşırmıştı. Durumu anlattım. Benim hatun burda okuyor, böyle böyle yaptım bu gün dedim. Güldü olaya, helaal diyerekde sırtıma vurdu. Benim bilmediğim şey ise Alper abinin okulun reisi tarzında birisi oluşuydu. Biz konuşurken yanına aynı yaşta olduğu belli bir kaç kişi gelip başında reis olan bir kaç soru sorup gittiler. Dedim ‘’Alper abi, reis mi oldun yaa’’. ‘’hee nasıl, yakışmış mı?’’ diye taşak geçince ‘’yakışıııır’’ diye yavşakladım. Sonra gştmem gerektiğini söyledim ama gitmeden bir şey rica edecektim. ‘’alper abi benim kız 9D de, adı Cansu. Bizim mahalledeydi hani, pembe renkli acayip binada oturuyordu. Bir kaç kez yanımdayken görmüştün, ona göz kulak olur musun? Ben burda yokum, elim kolum bir bakıma bağlı, sana emanet edebilir miyim’’ dedim. Adamın yüzüne bir gülümseme yerleşti, tebessüm etti. ‘’Gözün arkada kalmasın koçum, haber ederim etrafa , merak etme sen.’’ minnettar olduğumu belirtim, elini sıktım, tokalaşıp ayrıldım ordan. Okuldan aynı şekilde çıktım eve gittim. Bu da öyle bir şekilde geçen bir gündü. Güzeldi tabiki. Onun uğruna olan her şey çok güzeldi. Hiç üşünmeden, zevkle, heyecanla yaptım. Şimdi olsa yine yapar mıydım?...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 9.
    +1
    Geldim beyler. burda olan var mı?

    edit: beklemeyim bari atıyorum partı
    ···
  10. 10.
    +1
    ilk dönem dediğim gibi olaysız geçmişti. O yüzden sadece tipik kendini tekrarlayan şeylere değindim. Cansu yu okulda ziyaret etmem gibi. 3 kere daha gitmiştim onun okuluna, oda 2 kere daha gelmişti. Sıra sıra gidiyorduk adeta. Bu kadar ziyaret sonunundada ordanda bayağı bir arkadaşım oldu. Sınıf arkadaşlarının bir kaçı kankam haline geldi ama mühim insanlar değil. Onlardanda tek ricam Cansuma göz kulak olmalarıydı. Onlarda merak etmemi söylemişlerdi. Beyler şimdi düşünüyorsunuzdur, ‘’aq bu kızı seven insan yok mu onun okulunda, olaysız geçiyor bu hikaye’’ diye. Şanslıyım ki o tür bir olay sadece onuncu sınıfın ilk döneminde oldu ve bir dahada tekrarlanmadı. O olayda zaten o dönemi anlatılır kılan bir kaç parçadan birisi.
    Beyler, yazdıklarıma şöyle bir göz gezdirdimde, ben Cansu yu size hiç anlatmadım aq. hani fiziksel görünüşü olarak. Hadi bakalım bir meleği nasıl betimlersiniz?... zor aslında ama şöyle diyebilirim, beyler kız benden yaklaşık 3 yada 2 cm kadar filan kısaydı, normal türk kızı ortalamasının üstündeydi yani, 1.73 fılan olsa gerek. O yüzden öpüşmek kolay olmuştur hep :D çok eğilmeme gerek kalmıyordu :D Cansunun saçları omzunun altına kadar uzanıyordu. Yani uzun diyebiliriz. Saçlarının rengi açık kahverengi idi. Kız kumral olmasına rağmen ten rengi beyazdı. Bildiğiniz süt gibi değil belki ama bayağı bir beyazdı. Beyaz tenli kızlarda hep favorim olmuştu zaten. Cansu nun gözleri yeşile yakın bir renkteydi, gözleri öyle güzeldiki dakikalarca sessizce baktığım çok olmuştur. Bilmiyorum hiç yaşadınız mı adeta hipnotize ederdi beni gözleri. Gerçek anlamda baktıkca bakasım gelirdi. Ah o güzel gözleri anlatmaya keşke kelimeler yetse be beyler. Gözlerine hem güzel oldukları için bakardım hemde sanki sevgi, aşk, mutluluk gözlerinden yansırdı. Gözler, ruhun aynasıdır derler. O gözlere bakarken aslında ruhuna bakarsınız sevdiğiniz insanın. Beni yerle bir eden ise Cansu ıle birlikte olduğumuz zamanlarda, mutluluktan gözlerinin dolmasıydı. ‘’ya ben bu kıza ne yapıyorumda bu kadar mutlu, nasıl bu kadar içten mutluda gözleri doluyor, tutamıyor kendini’’ diye düşündüğüm çok oldu. Neden gözlerinin dolduğunu sorduğumda bilindik cevaplar vermişti hep ama ardındaki asıl nedeni öğrendiğimde oturup ağlayacaktım. Eşşek kadar adam, bildiğiniz ağlayacaktım. Ama ona sonra gelicez.
    Cansu nun yüzü çok temizdi. Prüzsüz bir yüzü vardı. Kendine bakardı hep, bakımlı bir kızdı. Her daim temizdi. Kirpikleri de uzundu, bazı kızların ki kısa filan olur itici dururlar, onunki bayağı güzeldi. Gülümsediğin gözleri kısılırdı hep. Bazen ‘’japon aşkım’’ diye hitap ettiğim olurdu.Burnu hafiften sivri idi ama kısaydı. Mükemmel bir burun değildi ama kesinlikle çirkin değildi. Burnundan öptüğüm olmuştur bayağı. Ne alaka aq demeyin, yapıyor insan sevdiğinde :D gülümsemesi ise bambaşka bir şeydi beyler. Allahım... nasıl anlatsam size, önünüzde bir gülümsesin, siyah beyaz dünya gök kuşağına döner. Gülümsediğinde çıkan gamzeleri çok çekici gelmişti hep bana. Öpmesi güzel oluyor... yüzüde beyazdı, saçları hep yüzünün önüne gelirdi, japon animelerde görürsünüz, saçların bir kısmı öne gelir, yüzünün kenarları kapanır, sadece ortada bir suret kalır ama çok tatlıdır. Cansu öyle birisiydi. Saçlarına çok fazla şekil filan vermezdi, ne hikmetse saçları hep dalgalıydı ve süper duruyordu öylede. Ben açıkcası hep normal halini sevdim. Bazı kızlara kuaförde yapılmış saç filan yakışır ama Cansu ya olmuyordu. Kendi hali milyon kat daha güzeldi. Doğal bir güzelliği vardı anlayacağıınız.
    Bu kadına çok benziyordu. Saçları anlattığım gibiydi, burnu birazcık daha sivriydi, göz rengi farklı anlattığım gibi. Siz okurken aklınıza bu kadın gelsin en azından aklınızda bir resim oluşur.. Çok benziyorlar zaten. Özellikle gülümsemesi, gamzeleri, yanakları aynı.

    http://www.imgim.com/image/sbj5rdg.jpg/

    Bu kadın da bir oyuncu, Sarah Snook, Predestination’dan bilen bilir. Oyunculuğu iyi. Güzel filmdi.
    Neyse...
    Beyler kişilik olarak ise Cansu tam istediğim kızdı diyebilirim. Çok kültürlüydü. Çok zeki bir kızdı. Ben materyalist bir insanımdır, tarafsız yorumlama yapmak zor değil benim için, konu kendim olmadığım sürece başkalarını eleştirebilirim. Cansu cidden zeki bir kızdı, benden zeki midir bilmiyorum, kendimi aynştayn görmüyorum ama bende zeki bir insanım. Cansu, bayağı bir kitap okurdu, romandı, edebiyattı her ne varsa. Benden çok okurdu, o yüzdende konuşması filan her zaman çok düzgündü. Ses tonlarına her zaman dikkat ederdi. Kendini ifade etme konusunda başarılıydı. Büyük ihtimalle o, bu hikayeyi çok daha güzel yazardı. Keşke o yazsaydı benim yerime... ilerde anlatmakta zorlanacağım şeyler olacak, süper edebiyat yapamam ben, o yapabilirdi. O yazsa daha güzel anlardınız ama neyse. Cansu bana bir kaç şiir bile yazmıştı, ama maalesef bir nedenden dolayı şiirlere şuanda ulaşamıyorum. Nedenini de ilerde anlatacağım.
    Cansu nun başka bir özelliği ise çok hırslıydı aq. Acayip çalışkandı, allah şahit, ben yanında ezik kalırım ders konusunda. Benimde derslerim o zmaanlar 85 civarındaydı, yani en iyinin sınırında. Ama bu kız hep 90 ve üzeri. Lan aq nasıl çalışıyor o kadar? Bende o kadar hırs yok aq. zaten sınıfının ikincisi filandı. Tabi bundan ben hep gurur duydum beyler. Başarılı bir partner her zaman iyidir.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      yazmak sandığımdan zormuş be beyler. parmaklarım ağrıdı...
      ···
  11. 11.
    +1
    Ben gözlerim yaşlı, yataktan düşmüş, saçı başı mal gibi, başında bir ağrı ile yine ve yine ne kadar kırılgan, ne kadar aciz, ne kadar çaresiz bir yaşam sürdüğümü gördüm. Yoktu, bir yolu yoktu bunun. Benim lanetimdi bu. Ben bu acılı aşka mahkum edilmiş bir kalbi taşıyordum. Yükü fazla gelsede aşkımı içinden alıp atamıyordum. Atmak istemiyordum. Sayısız aylarca süren o kadar stres, can sıkıntısı, moral bozukluğu bu aşka ve bağlılığa zarar veremiyordu. Bazen gözlerim kapalı bir şekilde içinden geçirirdim, ‘’neden ben? Aşk güzel, melek güzel de neden böylesi? Şükretmeli miyim? Dinliyorsan söylesen bi allahım? Ordaysan bir söylesen? Benim kalbimi, hislerimi, aklımı verdin bir başkasına. Başkasına belimi bağladında iyi hoş da neden böylesi? Neden böyle bir acıyıda beraberinde verdin? Bir çare, bir yol göster. Kendi acımı dindirmek için değil, onun acısına son ver. Kurtar onu. Yalvarırım.’’
    Bir mesaj attım, yine cizigiyi aşmadan merak ettiğimi dile getirdim. Eve gidince haber vermesini istedim, gidip bir görmem lazımdı kendi gözlerimle, güzel gözleri yine parıldıyor muydu görmem gerekiyordu. Haber verdim. Mutlu oldu haliyle, gel evdeyim diyerek mesaj attı. Ondan sonra cevap vermedim. Malum, hala ayı modundayım. Yatağa tekrar çıktım. Uyudum direk...
    ...
    ...
    ...
    Uyurken öldü aq...

    Saat 5 sularında, koridordan bir sesler geliyor. Ben hala uyuyorum ama bazen öyle bir uyku evresine geçersinizde aslında dışarda olanlarıda duyarsınız ya. Aynen öyle. Koridordan sesler geliyor. Diğer tarafa döndüm, kafayı yastığa iyice soktum. Bir kaç saniye sonra içeri bir şey girdi. Evet bir şey. insan olmadığını biliyorum. Belli...
    ‘’BAM!!!’’, kapı öyle bir açılmış ki, ittiği hava yüzünden ‘’hışşşş’’ diye ses duydum..
    ...

    Bir şey koşuyordu kapının orda, bana doğru yaklaşıyor. Ama bayağı hızlı geliyor. Depar atmış gibi...
    Topukları zemini dövüyor.
    ‘’dık!... Dık!... Dık... !!!’’
    O kadar gürültüye bende tepki verdim. O tarafa bakmak için başımı çevirmeye başladım.
    Ağır çekim bir film başladı oracıkta. ‘’Hooooooo hoooooo hooooo, huuuu huuuu huuuu’’ Ali nin ağzı kulaklarında bana doğru geldiğini gördüm. Ağır çekim hala... 80 kiloluk bir adam. Uzun boylu. Koşuyor.. ‘’hooooooo hooooo huuuuuuuu... ’’ savaşçıların olduğu bir filmde olan o kahramanlık sahnelerindeki arka plan sesi çalıyor kulaklarımda. Kahramanın ölümü yaklaştığında çalan bir tını. ‘’huuuuu huuuuu huuu... ’’ Ali koşuyordu. Sorun? Bana doğru.
    Tümünü Göster
    ···
  12. 12.
    +1
    Cansudan mesaj beklerden, sabaha karşı uyuya kaldım. Gözlerin filan nasıl ağrıyordu anlatamam. Sırf o ekrana bakıyorum diye zaten gözlerim bozuldu aq eminim. Cansuyu beklemek yüzünden bozuldu. Ama olsun. Gözlerimde feda ona. Bende uyuya kaldım işte, sabah annemin kahvaltı için çağırdığını hatırlar gibiyim, ama tabiki kıçımı kıpırdatmamışımdır aq. şansım olsa kış uykusuna yatardım oracıkta. Gözlerim bir ara açıldı, saat 2 olsa gerek. Ama hala uykum vardı, elim direk telefona gitti, telefonda yataktan yere düşmüş, parmaklarımın uçları ile tutmaya çalışıyorum telefonu, o kadar uykum var ki, bedenim hareket edemiyordu. Angus gibi yavaş yavaş inleme başlamadım, telefona ulaşamıyorum çünkü. Koduğumun teefona uzağa düşmüş.
    ‘’ıııııııııııhhhh’’... ulaşmaya çalışıyorum hala.
    ‘’ıııııuuhhhhh’’... ağzımdan salyalar akmış aq uyurken. Dilimi ağzıma soktum.
    ‘’hışıp!’’.
    O halimi gözleriniz kapalı görseniz kesin birisi isteksiz bir ineği gibiyor sanırdınız.
    Yarı felçli vücuduma keskin bir emir verip yavaşça ileri doğru hareket etmek için hazırlandım. Ama beyler bunların her biri çok yavaş oluyor. O kadar uykum var aq. dedim ya, kış uykusuna yatabilirdim.
    ‘’hıgh!!’’... sinir sistemim sabahtan beri tamamen kendini kapatmış, gelen bu komutu biraz fazla abartmış olacak ki fazla kaydım ve yatakdan düştüm. Suratım yere yağıştı, vücudumun yarısı hala yatakta, suratım yeri yalıyor, bir elim yataktan tutunuyor diğer elim yerlerde telefonu arıyor. Suratım yerle birleşince yerini şaşırdım tabi. Elim sonunda telefonu buldu. Cansudan mesaj geldiğini gördüm.
    ‘’ıhhhhhhggg’’... bir nefes verince vücudumun geri kalanıda dağdan düşen kaya gibi aşağı indi. Biraz doğruldum, mesaja baktım.
    ‘’canım, iyiyim. Krizler birbirini yakaladı. Sonra bayılmışım, gözlerimi hastanede açtım. Yarım saat önce filan kendime geldim. Aklımdaydın sürekli ama annem bir şeyler yedirmeye çalıştığı için yazamadım . Merak etme, iyiyim. Gelmene gerek yok bu arada. Bir saate kadar çıkıcakmışız. Şimdiden söyleryim dedim canım . Sonra annemle sohbetiniz bitmiyor... burda bekleyen ben oluyorum :D’’
    Yine gözlerimden bir kaç yaş süzüldü yanaklarıma. Alışamıyordum. Olmuyordu. Siz söyleyin hadi. Saçının bir teline zarar gelsin istemediğiniz meleğiniz hastanelerde. Yine kolunda bir serum, suratında oksijen maskesi, yüzü soluk, gözleri yorgun, halsiz. Kabullenemiyordum ellerimden bir şey gelmeyişini. Canım lazım olsa canımı verirdim onun için, asla tereddüt etmezdim. Ama onuda yapamıyordum. Ciğerlerimi alın lan doktorlar? Verin ona? Olmaz mı? Olmaz... Ameliyatı kaldıramaz... O kadar büyük bir ameliyat mümkün bile olamaz. Neden lan? O kadar okuyorsunuz, neden yapamıyorsunuz? Bir yolunu bulun benim meleğim can çekişmesin daha fazla. Neden yapamıyorsunuz?
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +1
    Şimdi burda bir duralım.. Şurda iki saniye duralım. 80 kiloluk bir adam eğer yaklaşık 7 km/h ile koşarsa momentumunun ne olucağını düşünün. O kütle bana doğru geliyor.
    Yüz ifadem bu sahnede değişti. Hem korkunun hemde şaşırmanın verdiği bir surat aldım o anda.
    ‘’hayır hayır hayır, ali hayır. No no no.. hayıııırrr ıhıhıhııh... ühühühüh, yolunu değiştir. Gözünü seviyim yolunu değiştir. Lan züt yolunu değiştir. Yön değiştir. Hayır! Ali! Aliiiiiiii! Laaaan!!’’ düşüncemi yansıtan bir yüz ifadesi almış olmam gerek ki Ali kahkaha atmaya başladı, hala ağır çekimdeyiz tabi... ‘’Ha.. Ha.. ha... ’’. adamın içine şeytan kaçmış, birazdan yapmayı umduğu şeyden zevk alıyordu.
    Son bir metre...
    Fon müziği iyice yükselir. Tüyleriniz diken diken olur. Kahraman burda ölecektir.
    ‘’HOOOOO! Hoooooo! Huuuuuuu!’’
    Sessizlik...
    Şarkı susar. Sahne ağır çekim. Ali havalanır. Ali uçar. Yatağa bir yada iki metre kala yerde ki inek, kanatlanır. Güdümlü bir füze gibi bana doğru uçmaktadır. Yapabiliceğim hiç bir şey yoktu. Gözlerimi kıstım. Yatakta olduğum için yorganımı sıktım ellerimle.
    Çarpışma...
    ...
    ...
    ...
    ‘’NASA nın açıkladığına göre Jüpiter, güneş ile çarpışmış... ’’
    :D aq :D
    ···
  14. 14.
    +1
    Evet bu senenin ikinci dönemi başlıyacaktı. Ama ondan önce tatil süresince neler yaptık onları anlatalım.
    Beyler malum iki haftalık bir tatilde ya yatarsınız yada evninizin yakınında olursunuz, ya kuzeninizde kalırsınız yada bir tanıdığınızda. Kızlar daha çok babaannelerinde kalır, erkeklerde dedelerinde kalabilir. Bense öyle bir şey yapmadım aq. kuzenlerimle aram çok iyi değildir, ha kötü değil tabiki ama bayramdan bayrama görüşen bir kuzenlik söz konusu o yüzden ben hiç bir kuzenin akraba-arkadaşlığını tadmadım hayatımda. Zaten kuzenlerimin nerdeyse tamamı benden yaşça bayağı küçüktür. Bir iki tanesi büyük, onlarlada yakın değildim dediğim gibi. Peki ben yarı yıl tatilinde neredeydim... Kardeşimin yanındaydım. Ali. Birlikte büyümüştük bu bin ile. Annesini annem gibi severim, kendiside kan bağı olan bir kardeşten farksızdır benim için. Eğer şanslıysanız, hayat bazen size böyle bir arkadaş nasip eder. Ali ile arkadaşlığımız dışarda gördüğüm sadece birlikte zaman geçiren bebelerin arkadaşlığı gibi değildi. Biz birbirimizi sanki kardeşmişcesine saydık. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez, yeri gelir birimizin parası olmayınca diğeri harçlığının yarısını verirdi ilk okul zamanlarında. Bir simidi ikiye bölüp aynı krem peynirden sürerek yiyen iki arkadaştık. Ali yi ben kardeşimden farklı bir yerde görmedim. O da saolsun farklı bir karşılık vermedi. Derler ki, ‘’sen askerlerini kendi can kardeşin gibi gör, onlar seni cehennemin en derin köşelerine kadar takip ederler.’’ Ali benim can dostumdu. Kardeşim. ikimiz, dünyaya karşı idi. Her ne kadar Ali ile yıllardır arkadaşlık sürdürsekte, birlikte bir beleya karışmamıştık. Daha doğrusu karışamadık :D durum senelerdir kaşınıyordu zaten, sonunda patladı. Yarı yıl tatilinde olanlar torunlarımıza anlatıcak bir malzeme kadar değerliydi. Peki biz ne belaya karşırız lan? Tabiki kavga aq :D ne olucak sanki. Tabi klagib bir durum. Yani...
    ···
  15. 15.
    +1
    Tatilin ilk günü. Evdeyim, uyuyorum. Önceki gece sabaha karşı uyumuştum, Cansu ile bayağı bir konuşmuştuk. Sabahladık, ne yazık ki sabaha karşı yine krizleri başlamıştı, o sırada normal olarak ne telefonda konuşabiliyor nede mesaj atabiliyor. Şunu söyleyim beyler, sürekli olan bir şey olsa bile ben buna hiç alışamadım. Her seferinde aklım çıkıyordu. Ama bunu ona sürekli yansıtmak istemiyordum, sonuçta bir yerden sonra sıkardı çünkü kendisi bile alışmış duruma, benim fazla bir tepkim onu sıkardı hemde bunaltırdı. Ama tabiki hiç bir tepki vermekte bir çözüm değil. Sürekli olan bir olay için meraklanma konusunda sıkmak ile ilgisiz kalmak arasında çok ince bir çizgi vardır. Ben bu çizgi üzerinde durmaya çalıştım hep. Ne ilgisiz kaldım, ne de merakımdan dolayı bunalttım. Fazla ince düşünmek benim olayım zaten. Bir erkek bunları düşünmelidir. Cansu nun bu konuda ki bir sözü ise bu düşüncemi desteklemişti: ‘’ince düşünmek hem bir erdemdir hemde erkeğin sorumluluğudur. Yapabilen hem iyi bir sevgili olur hemde adam gibi adamdır’’.
    ···
  16. 16.
    +1
    Ali ile bizim mekana yürüyerek geldik... bizim sokağın aşağısı aq :D 100 metre var yada yoktur. Mekan ın dış kısmı camekanlı, üstü açılıp kapanan bir şekilde dizany edilmişti. Kışın her şey kapanır, dış kısım sıcak tutulur, yazınsa üstü açılırdı. Ama en güzel hali kışın alırdı. Camlar hafif buğlu olur, camekanların üstüne konmuş, mavi mor arası neonlar yanar bir kenarda, diğer kenarda sarı neon yanar, tavandaki fenerbahçe amblemi aydınlanırdı. Mükemmel bir dizayn olduğunu söylemeliyim. içeride havalandırma iyidi, 30 kişi nargileyi aynı anda içse bile sanırım bir tak olmaz. Kapıdan içeri girdiğinizde, camekanlı bölüm karşınızda olur. Her yer masa dolu tabiki. Masalar kapalı kahverengi ahşaptan, sandalyeler ise ona uyumlu stili uygun gibiydi. Sandalyelerin üstüne klagib şekilde ince minderler bağlanmıştı. Klagib ama class duruyorlardı. Kapıdan sonra dümdüz yaklaşık 10 mertre kadar yürüyünce bir kolon vardı, binanın kolonu, onu gizlemek için kasayı oraya koymuşlar. Kolonda 50 cm kalınlığında. Önüne altı kapalı dirsek hizanıza gelecek yükseklikte altı ahşap üstü mermerimsi bir kasa koymuşlar. Yukardan başınızı aşağı doğru sarkıtınca iki metre karelik bir alan görürsünüz. Burda yine mermer tabakanın hemen altında bir masa devam eder birleşk olarak, orda bilgisyar vardı, müzik ve benzeri şeyler burdan seçilip oynatılıyordu, bilgisyar sağda, kasa, fatura kesen makinalar filanda sol tarafta idi. Kasiyer aslında bayağı rahat eder orda. Çünkü sandalyeye oturunca adamın sadece kafası gözüküyordu aq. ne yapsa bir tak göremezsiniz. Ama tepesinde bir kamera vardı gğvenlik amacıyla. Malum, dibinde servet yatıyor. Bu serveti koruyan birde tüfek vardı orda. Bildiğiniz aq iki namlulu bir tüfek. Şu rus filmlerinde çok görürsünüz. O tüfekte pc nin olduğu masanın altında bir tutacağa tutturulmuş, bir şey olursa kasiyer sadece elini uzatsa yeter. Çoğunlukla tüfek dolu değilmiş serkan abinin dediğine göre. Cephane varmış kasanın içindeki küçük bir kutuda ancak doldurup koymak tehlikeli olur diye koymamışlar. Her neyse, kasanın yaslı olduğu koloda kocaman bir neonlu cam bulunuyordu. 50 cm ye 1.5 metre kadar olsa gerek. içinde lazerle kafenin ismi yazılmış diklemesine. Neonda vurunca süper gözüküyordu. Ama bu sefer neon kırmızı. Bu mekan ne gariptir dıştan içeriye doğru loşlaşıyor :D kapalı renkler hakim oluyordu. Kasanın solundan yada sağından devam ederseniz bir yine ön camekanlı kısım büyüklüğünde bir kısıma çıkıyorsunuz. Burda sandalye yok. Burda şu restoranlarda gördüğünüz köşe masaları dolu. Sandalye yok, yumuşak minderli yüksek sırtlıklı, kalın masalı ‘’boot’’ lar var. Köşelerdekiler kıvrımlı, diğerleri düz olmak üzere yaklaşık 10 masa mevcuttu. Masalar büyük olduğu için fazla yoktu. Bir boot a 6 kişi oturursunuz rahat. Köşedekiler 4 kişilik ama. Daha küçük onlar. Kasadan sonra tam o kolonun hizasından yine bir 10 metre daha devam ederseniz, alt kata doğru bir merdiven vardı. Pub zaten giriş kat, bir aşağısı normalde bodrum olur apartmanlarda ama aşağısıda yine camekanlı bölüm genişliğinde bir yerdi. Burası daha farklı bir kısım. Bu bölümün kendi barı, iki bilardo masası, iki karşılık duvarda dart tahtaları, uzun ince belli masalar ve şu otantik uzun ince belli sandalyelerden vardı. Sandalye değilde ne deniyorsa onlara artık aq. hani şu oturmak için önce parmak ucuna kalkmak zorunda kaldıklarınızdan. Bu bölüm mekanın kalanında acayip ayrıydı. Burası değişik bir şey. Buranın tavanı yüksekti ve bir şeyle doldurmak istemişler. Belki japonyada görmüşsünüzdür, sokakların üstünü bazen şemsiyelerle kapatırlar. Sokağın yaklaşık 10 metre üstündeki iplere şemsiye dizerler. Bildiğimiz şemsiye, ama renkli olanlardan. Her biri farklı renk. Tavanı onlarla doldurmuşlar, ama onlar ile tavan arasına ışıklandırma koyulmuş. Renk değiştirebilenlerde. Duvarlar kırmızı siyah desenlere boyanmıştı. Loş bir ışık vardı her zaman. Tuvaletlerde bir köşede olsa gerek. Tam hatırlayamadım şimdi. Biz camekanlı kısım kesmiyordu beyler. Alt taraf fazla coşkun, biz orta kısma geçtik. Serkan abi buraya ‘’rıhtım’’ derdi. Nedenini bilmiyorum aq :D benim masam ise sol köşedeki idi. Sol köşedeki boot un farklı olması masasının rengi yüzünden beyler. Her köşedeki masalar pembe kırmızı arası acayip bir renkteydi. Nerden bulmuşlarsa o rengi.. ama garip bir havası vardı. Bu iki köşedeki bu iki masaları farklı klan üstündeki işlenmiş şey. Her ikisinde farklı iki hikaye bildiğiniz masaların üstüne elle işlenmiş. Üstünede bir cam konuşmuş ki zamanlar aşınmasınlar. iki hikayede birbirinden güzeldi. ikisinide okumuştum. Ama okurken masanın etrafında filan dönmeniz gerekiyor :D masada büyük zaten mk. Okumak bir saat filan sürer her birisi için. Şimdi anlatamıycam hikayeleri, zaten uzunlar. Ama bilidğimiz aşk hikayesi işte aq. klagib... soldaki masayı daha özel yapan şey ise sadece Cansu ile geldiğimizde sol tarafı seçmiş olmamız. Tesadüfen sol işte. Neyse.
    Ali ile girdik mekana. Serkan abi ‘’rıhtım’’a bağlı bir oda var, ofisi, ordaymış, kasiyer abiden sorduk. Gittik içerde iki dakika oturduk, ne yapıyonuz, ne ediyonuz falan filan. Sonra biz masaya geçiyoruz dedik, ‘’tamam koçum, bir ara uğrarım yanınıza, işim var biraz şimdi’’ dedi. Tamamdır abi deyip geçtik masaya. iki dakikaya kalmadan nargileler geldi. Ben coppucinoluya çöktüm hemen. Başka bir şey içmem. Ali de zaten elmalı sever. Bizim viski şişesinide getirdiler, Jack vardı bir tane. Yarısı hala doluydu. Kocaman bir buz topunu bardağa koydu garson, içinde binbir tur attı buz, iki bardağada koydu, viskileri biz hallederiz abi saol dedik. Garson gitti sonra. Ben çeyreğinden biraz daha fazla doldurarak içerim hep. Ali yede aynını koydum. Benim nargile ve viski ile ilgili bir takıntım vardı beyler. ‘’Nargileye üç kadeh sığdırmak’’... Nargile bitene kadar sadece üç kadeh içerim. Son kadehide nargile ile birlikte bitiririm. Ondan sonrada başka viski içmem. Nargilesizde viski içmem. Nargileyide viskisiz. Uzun zamandır bu şekilde devam etmiştir. Halada öyle. Ömürlük bir takıntı sanırım. Ama zevk alıyorum beyler. Nedensiz.. daha fazla içmeyişimde kendimi terbiye etmemdir. Canım çekiyor tabi ama takunu çıkarmak istemeyişimde. Nefsime yenik düşmemek için. Terbiye etmek için. daha fazla içersem eğer taku çıkıcak, sarhoş olucam. Sarhoş olmayıda hiç sevmem. Aq binler sarhoş olmayın lan. Kontrolü kaybetmek nedir aq. mal mısınız. Tadında bırakın. Bende öyle yapıyorum. ‘’Tadında’’ bırakıyorum. Mayhoş olan o kafayı seviyorum. Sarhoş kafadan nefret ederim. Neyse. Ali ile ilk 5 dakika bir şey konuşmadık. Nargileleri açtık iyice. Oooohhhh... tad budur işte... gevşedim anında... seviyorum şu meleti..
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    +1
    içim nasıl yandı aq. üstünden bir kaç saniye geçince fark ettim. Bir fondip bir de şişe yemek borusu bırakmadı aq. ama tadı hala güzel. Dudaklarımı yaladım, montun koluna sildim gibko gibi. Sevmem ağzımı böyle temizlemeyi ama yanımda peçete filan yok. Naapalım. Şimdi birde kızı öpersek viskili viskili öpmeyelim. Yürüdüm hızlı adımlarla. Evinin önüne geldim. Aradım.
    +’’madmazel, hazır olduğunuzda lütfedersiniz’’ dedim.
    -‘’hı hı’’
    Çat.. yüzüme kapandı. Biraz abartmaya başlamıştı açıkcası. Ne bu tavırlar yani.. bende sinirlendim ister istemez. Gel aşağı bir sorucam sana diye içimden geçirdim.
    Aşağı indi 10 dakika kadar sonra. Biraz afalladım. Dar paça kot, güzel bir beyaz spor tarzı ayakkabısı vardı, onu giymiş, üstünde havalı bir beyaz mont tarzı bir şey. Kız güzel aq. ama nereye gidiyoruz sanki, neye bu kadar süslendi ki şimdi bu dedim. Saçlarıda düzleştirmiş birde. Kalbimden vurdu direk. ÇAT!!
    Bahçe kapısından geçti, bana doğru yürüdü. Kadırımda bekliyorum, iki elim dışarda, soğuktan donuyor ellerim aq. bende deri eldiven giyerim kışın. Siyah. Üstümdede montum siyah. Buna mont mu deniyordu aq. hatırlayamadım. ( beyler bu kelime hatalarının nedenini hikaye sonunda anlayacaksınız. Spoiler vermek istemiyorum) benimde altımda kapalı renk bir kot. Onun altındada şu mavi polo ayakkabılardan var. Yine havalıyız aq :D
    O da kaldırımda karşımda bana doğru yürümeye başladı. Eldivenleri çıkardım, montun cebine sıkıştırdım. Ellerim direk dondu aq. hava nasıl soğuksa. Yarı yıl tatilide sıcak olsa ne güzel olurdu.. neyse. Burnumda anında kızarmış sanırım. Önüme geldi, kaşları çatık.. bana bakıyor. Gözlerime direk ama. O bakışlar birer lazer ışını olsaydı, kafamı deler, arkadaki binalarıda delerdi... Biraz önce sinirliydim ama onu görünce anında yumuşadım. Bu durumdanda sinir oluyordum aq. adam gibi bir kızsam işte... yüzümde bir ifade olmaksızın ona baktım. Elleri montunun cebindeydi. Ellerini montundan çıkardı, öylece durmaya başladı. Burnunu çekti. gözlerini benden kaçırıp etrafa baktı, bir iç çekti, ‘’havada bayağı soğukmuş’’ dedi. Ellerinide yavaşça sallıyordu bu sırada. Bembeyazdı yine elleri. Saçları yine güzeldi. Gözleri parlıyordu. Ama kızgındı. Aramızda 2 metre kadar var. Bir adım attım.
    ...
    Bir adım geri gitti. Başımı hafif sağa doğru oynattım, gözlerimi kıstım hafifce. ‘’Ne yapıyorsun’’ demek istiyordum bu ifademle.
    ‘’Ben üşüdüm ya. Birisi ellerimi tutsa... ’’
    Bir adım attım hemen, bir adım geri çekildi yine.
    Anlamıştım ne yapmaya çalıştığını. Onu bekletmiştim. Benim için o kadar sülenmiş asında ama beklemişti. Ona kızmıştı. Birisi ellerimi tutsa demesi ise söz vermeyi ima ediyordu. Bir söz vardı ortada ama tutulmuyordu. isteğini belirtiyor ama sonra çayıyordu. Demek istediği buydu. Peki bir erkek ne yapardı? Aşkının peşinden koşar...
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    +1
    Rezarvuar panpa
    ···
  19. 19.
    +1
    rezerved
    ···
  20. 20.
    +1
    Bi sen ekgibtin sen de yaz aq, bekliyorum
    ···