1. 76.
    0
    @2 gibip atmş
    ···
  2. 77.
    0
    @2 gömçürtmüş beyler
    ···
  3. 78.
    0
    @2 deli gibmiş.
    ···
  4. 79.
    0
    @2 boşalmaya hazır yanardağ gibi
    ···
  5. 80.
    0
    @2 acile yollamis
    ···
  6. 81.
    0
    @2 kafa sokmuş
    ···
  7. 82.
    0
    @2 ya ibo ya nouma.
    ···
  8. 83.
    0
    @2 gerekeni yapmış
    ···
  9. 84.
    0
    @2 @1 i malulen emekli bırakmış.
    ···
  10. 85.
    0
    @2 liseliler örnek göstereceğim seni afferim bin
    ···
  11. 86.
    0
    @2 sol kanattan yardırıp gibmiş
    ···
  12. 87.
    0
    çaycı değilmiydi zaten o zütteren
    ···
  13. 88.
    0
    @2 19 numaralı formasını bi hayli terletmiş.
    ···
  14. 89.
    0
    lkin Söz vardı, der Kitap. Bunu Platon duysa, söz mü, hangi söz, diye sorar.
    Çünkü eski Yunan dilinde söz kavrdıbını vermek için bir değil, üç sözcük vardır:
    Biri "mythos", öbürü "epos", üçüncüsü "logos". Mythos söylenen veya duyulan
    sözdür, masal, öykü, efsane anldıbına gelir. Ama mythos'a pek güven olmaz,
    çünkü insanlar gördüklerini, duyduklarını anlatırken birçok yalanlarla süslerler.
    Bu yüzdendir ki Herodot gibi bir tarihçi mythos'a tarih değeri olmayan
    güvenilmez söylenti der, Platon gibi bir filozof da mythos'u gerçeklerle ilişkisiz,
    uydurma, boş ve gülünç bir masal diye tanımlar. Epos daha değişik bir anlam
    taşır: Belli bir düzen ve ölçüye göre söylenen, okunan sözdür, epos insana tanrı
    armağanıdır, güzelim süslü sözleri bir araya getirerek büyüler dinleyicilerini bir
    ozan. Ozanın sözünü tanımlayan epos böylece şiir, destan, ezgi anldıbına
    gelmiş ve o gün bugün epik ve epope diye Batılı dillerin hepsinde yerini almıştır.
    Mythos'la epos arasında ilkinden bir yakınlık vardır, mythos söylenen sözün,
    anlatılan öykünün içeriği ise, epos da onun doğal olarak aldığı ölçülü, süslü ve
    dengeli biçimidir. Epos ne kadar güzelse, mythos o kadar etkili olur, epos'la
    mythos'un bu başarılı evlenmesidir ki, ilkçağdan kalma efsanelerin ürün vere
    vere günümüze dek yaşamasını ve mythos kavrdıbının çağlar ve uluslararası bir
    nitelik kazanarak ölmezliğe kavuşmasını sağlamıştır.
    Ama bir de logos vardı. Onun sözcüğünü başta Herakleitos olmak üzere lon-
    ya düşünürleri eski deyimiyle "physiologoi", yani doğa bilginleri yapmıştır. Onlara
    göre logos gerçeğin insan sözüyle dile gelmesidir. Logos bir yasal düzeni
    yansıtır, insanın bedeninde ve ruhunda bir logos bulunduğu gibi, evrenin ve
    doğanın da logos'u vardır. Logos insanda düşünce, doğada kanundur, her
    yerde ve her şeyde vardır, ortaklaşa ve tanrısaldır. Logos'u bulmak, sırlarını
    göz önüne sermek, insan sözüyle dile getirmek düşünürün asıl ödevidir. Logos
    kavramıyla açılan bu çığır dosdoğru bilime varmış, öyle ki logos-logia bugün
    herhangi bir araştırma dalında bilgini ve bilimi dile getirmek için kullanılan birer
    ek olmuştur.
    Mythos'la epos uyumlu bir bütün içinde birleştikleri halde, onlarla logos
    arasında ilkinden ve gün geçtikçe kesinleşen bir karşıtlık baş göstermiştir.
    Birbirine zıt iki akım almış yürümüştür. Ege kıyılarında filiz veren destanlar,
    övgüler, ezgilerin yanında, gene tonya'da doğup gelişen bilim kolları: Fizik
    Tiatematik, yer ve gök bilimi, tarih ve coğrafya. Bilginler mythos'un uydurduğu
    epos'un dile getirdiği tanrı masallarını hor görür, yerdikçe yerer, evreni ve
    insanı anlatmakta bu türün yalancı ve zararlı yollara saptığını ileri sürer
    dururlar. Ne var ki evren tanımını dile getirmek için bu bilginlerin çoğu da epos
    biçimine, yani destana özgü heksametron ölçüsüne başvurmaktan alamazlar
    kendilerini. Yalnız Herakleitos düzyazıyla dile getirir düşüncesini.
    Platon'un tutumu daha da ibret vericidir. Homeros'u tanrılar
    üstüne yalanlar uydurdu, topluma zararlı efsaneler düzdü-diye
    suçlamakla başımızı şişiren bu filozof "Devlet", ya da "Gorgias" gibi en
    önemli dialoglannın sonunda gerçeğin gerçeğini, tanrılar katındaki
    hakikati gözümüzün önüne sermek, fiziküstü kanıtlarla tanımlamak
    istedi mi, bir mythos uydurur. Ne yapsın ki mythos'tan ayrı
    düşünemez, düşüncesi mythos kalıbına kendiliğinden girer. Mythos
    Yunan düşüncesiyle özdeştir denebilir hem yalnız Yunan mı, insan
    düşüncesi ve onun ürettiği dille özdeş olsa gerek ki, Homeros'tan
    bugüne dünya sanatçıları mythos'u kendilerine tükenmez bir esin
    kaynağı olarak almışlardır.
    Ama "mythologia" sözcüğünde mythos'la logos'un, karşıt bu iki
    kavramın birleştiğini görmüyor muyuz? Mythologia efsaneler bilimi
    anldıbına gelmez mi? Hem gelir, hem de gelmez. Erken ilkçağda
    "mythologein" diye bir fiil vardır, masal anlatmak demektir, sözlü
    gelenekle dilden dile aktarılan efsanelerin ozan-larca sürdürülmesini
    de belirtir. Mythologia kavramı da aynı anlama gelir. Hem masal ve
    efsanelerin toplandığı kitap için, hem de ilkçağın sonlarında "mytho-
    graphos", yani mythos yazarı denilen derleyicilerin yaptığı iş için
    kullanılır. Ama mythologia bugün taşıdığı geniş ve kapsayıcı anlama
    gelmemiştir ilkçağın hiçbir döneminde. Mythos, çok tanrılı bir dinin
    tanrıları üstüne anlatılan efsane, mythologia da bu efsanelerin bir
    araya geldiği kitap olduğuna göre, mythologia ilkçağın din kitabı olmak
    gerek, oysa değildir ve hiçbir zaman olmamıştır. Çünkü bu efsaneler
    inanç - tek tanrılı dinlerde söz konusu edilen inanç - düzeyine
    yükselmemiştir. Sözlü ya da yazılı yazın ve sanat kollarının hepsinde
    durmadan konu edinilip işlenen ve işlendikçe değişen mythos'lar ne
    kadar ozan, yazar, sanatçı varsa, o kadar biçim almış, bu nedenle
    hiçbir zaman belli bir dinin tek kitabı halinde toplanamamıştır. Böyle
    bir çeşitlilik, böylesine öğreti ve yöntem yokluğu, bu tür başıboşluk,
    özgürlük ve özerklik başka hiçbir din ve efsanelerinde görülmemiştir.
    ilkçağ mythos'u layiktir, din addıbının değil, sanatçının uğraşıdır, onun
    anlamı, yön ve biçimi din alanında verilmez, sanat alanında verilir. Asıl
    yaratıcısı da sözdür ve söz ustasıdır. Mythos, epos, giderek logos bile
    birleşmişlerdir onun doğup gelişmesine. Gerçekle ilişkisi olup
    olmadığına gelince, mythos'un gerçeğini sözün dışında aramak
    boşunadır. Asıl gerçek insan sözünün içinde, özünde, şiirindedir. Bunu
    anladığı içindir ki, ilkçağ insanı sözle birbirinden renkli, büyüleyici ve
    inandırıcı yapıtlar yaratabilmiş ve sözün bir kitap içinde donmasını
    önleyerek, çağdan çağa, insan kanı gibi sıcak sıcak akmasını, böylece
    canlılığını sonsuzluğa dek aktarmasını sağlamıştır.
    MYTHOS YARA TICILARI
    Herodot der ki, tanrı soylarını sayıp döken, tanrılara adlarını veren,
    niteliklerini tanımlayan ve efsanelerini anlatan, Homeros'la
    Hesiodos'tur. Yani çok tanrılı ilkçağ dininin yaratıcıları,
    peygamberleridir onlar demeye getirir. Ne var ki bu yaratıcılığın neye
    yarayacağını bilmez, bilemez Herodot. Yunan mythos'unun yazına
    vurulması, evet, Homerosve Hesiodos'la başlar, ama orada kalmaz,
    Homeros'la Hesiodos'un yarattıkları tanrı soylarına ve efsanelerine -
    ki bu konuda ilk iki yaratıcının bile söyledikleri birbirini tutmaz - ekler,
    katkılar yapılır, yazın türleri çoğaldıkça mythoslar da yeni anlatımlar
    ve yorumlarla zenginleşir. Destan çağını îonya'da da, Yunanistan'da
    da "melos" denilen lirik şiir türleri izler,
    çalgı eşliğiyle Irk klflnln, ya da bir koronun söylediği bu ezgilerde de
    mythos önemli bir yer hıl<ır, "hymnos" denilen övgülerde başlıca
    konudur. Hele tragedya ile mythos yeniden doğar, tragedya
    yazarlarının elinde bir daha yitiremeye-cegi bir öz ve anlamla yüklenir:
    insanlık drdıbının aynası, simgesi oluverir. Konusunu gerçek olaylardan
    alan bir iki tragedya dışında - ki bunlar da büyük tepkiyle karşılanmış
    ve tutunamamıştır - tragedyanın tek kaynağı mythos'tur. Destandan
    tragedyaya tür ve görüş ayrılığının gerektirdiği büyük bir farklılık
    vardır. Destanda başrolü oynayan tanrılar arka plana itilir, yeni
    tanrılar, yeni kahramanlar ön plana alınıp tragedya yazarının
    seyircilerine yaşatmak istediği dramın gereklerine göre aydınlanır.
    Dram insan dramıdır ama ipleri gene de tanrıların elindedir, onları
    destanda olduğu gibi bir dağın tepesinden savaşı yönetir ya da bir
    insanın ölüm kalımını tartıya vurur görmeyiz, amaç ve eylemleri saklı
    kalır, anlaşılmadığı oranda da korkuçtur; tragedya tanrıları, bilerek ya
    da bilmeyerek işlediği bir suç için insanı yıkıma zütüren amansız yazgıyı,
    lanete uğramış bütün bir soyun zincirleme suç ve cezasını simgeler.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 90.
    0
    @2 derinlere inmeden gibmiş.
    ···
  16. 91.
    0
    @2 gibip birakmis
    ···
  17. 92.
    0
    @2 agzindan sokmus gotunden cikarmis
    ···
  18. 93.
    0
    @2 bacakomza yaparak tüfek gibi gibertirken yoldan geçen iki çocuğa yol tarif etmiş
    ···
  19. 94.
    0
    @2 atmıklamışşş
    ···
  20. 95.
    0
    @2 o kadar da iyideğil lan abartmayın amk.
    ···