0
Belegaer Krallığı’nın Gordonia Eyaleti’nde çeliğin çeliğe çarpma sesi herkesin kulaklarında çınlıyordu. Çelik sesi yetmezmiş gibi çıldırmış, delirmiş Gambar’ın ordusu bağıra bağıra saldırıyordu. Belegaer Krallığı’nın bütün eyaletleri düşmüş, sadece Gordonia Eyaleti ayaktaydı ve 4-5 güne kalmaz bu eyalette düşecekti. Yerli halkın bir kısmı umutla savaşırken bir kısmı da arkasına bakmadan kaçmıştı.
işte tamda 16 yaşındaki orta boylu, orta kilolu, ne kaslı ne sıska, gözleri kahverengi bir çocuk dehşete düşmüş bir şekilde savaşın ortasında Gambar’ın askerleriyle savaşmaktaydı. Her ne kadar dehşete düşmüş olsa da bu korktuğundan değil kaybedeceklerini bildiğindendi. Savaş esnasında hiçbir yara almamış olmasına rağmen yüzü ve bütün vücudu kandan görülmemekteydi.
Birer birer düşman askerini doğrarken arkasından bir ses duydu. Duyduğu ses üvey babasının sesiydi. “Onur hemen buraya gel! Burası daha fazla dayanmaz, gitmemiz gerek,” dedi. Savaş alanında son bir düşman askerinin kafasına paslı kılıcını geçirdi ve üvey babasının yanına gitti. “Şimdi ne yapacağız Metin Amca?” diye sordu. “Burayı terk edeceğiz.”
Bu beklemediği cevabın ardından Onur gürledi. “Ne! Sen ne dediğinin farkında mısın Metin Amca! ?” Onur’un bu tepkisine hiçte şaşırmamıştı.
“Bak Onur, burası daha fazla dayanmaz! Burada geçirdiğimiz her dakika bizi ölüme o kadar yaklaştırır. Lütfen bir kez olsun sözümü dinle!” dedi. Bu sözler Onur ne kadar kabullenmek istemese de doğruydu.
“Burada doğup büyüdüğümü biliyorsun ve ne kadar çok sevdiğimi de! Dediklerin doğru ama ben buna inanmak istemiyorum anla bunu!!” diye isyan etti. Ama Metin arkasında gördüklerinden dolayı Onur’un son dediklerini anlayamamıştı ve tüm gücüyle korku dolu bir sesle bağırdı.