+9
-2
dört tane sufi sıcak bir ağustos günü can sıkıntısı nedeniyle peknik yapmaya karar verirler. ve bir kuzu alarak, yola koyulurlar. "lan bu sıcakta kuzuyu pişireceğimiz ateş hiç çekilmez" derler ve ateşin başında bekleyecek biri lazım diye düşünürlerken, karşılarında bektaşi'yi görürler. bektaşi, fakir fukara bir adamdır. ve sufiler, "ona da veririz kuzunun bir bölümünü, yeterki ateşin başında beklesin" diye konuşurlar ve bektaşi'yi de yanlarına alıp yola koyulup, piknik yerine ulaşırlar.
dört sufi, piknik alanında bir ağaç altında gölgelenerek uykuya dalarlar. aradan bir-iki saat geçmiştir ve bektaşi gerek güneşin, gerek ateşin sıcağından bunalır ve başlar söylenmeye: "nerden geldim buraya arkadaş yaaa, yandım sıcaktan, gelmez olaydım, kuzusunun da, senin gibi kuzunun da ta .mına koyayım!... " diyerek, şişteki kuzuya etmediği küfürü bırakmaz.
o sıra sufilerden biri uyanır, bir bakar ki, bektaşi kuzuya sövüp duruyor. hemen diğer arkadaşlarını uyandırır ve bektaşi'nin yanında alırlar soluğu. ama bektaşi diğerlerinin geldiğinin farkında bile değildir, kuzuya küfür basmaya devam eder: "senin gibi kuzunun ta .mına koyayım!"
sufilerden biri, "söve söve murdar ettin lan kuzuyu, yenmez artık bu kuzu" der ve onu diğerleri de destekler, "murdar oldu" diye kuzuyu yemeyeceklerini söylerler. bektaşi'ye "al senin bunun tamdıbını ye" derler.
sufilerden biri o sıra, "eee, kuzudan da nasiplenemedik, neyle doyuracağız karnımızı" diye sorar. diğer bir sufi, yanında bir miktar helva olduğunu söyler ve dört sufi ağaç gölgesine geri dönerek, helvayı yemeye koyulurlar.
bu sırada bektaşi, nar gibi kızarmış kuzudan epeyi bir yemiştir. "ohhh" der, şişmiş karnını okşarken. ama o sıra canı birden tatlı ister. bir bakar ki, sufiler ağaç gölgesinde iştahlı iştahlı helva yiyorlar. ve sufilere "hişşşşş alo!" diye seslenir..
sufiler başlarını bektaşi'ye çevirirler ve bektaşi parmağıyla helvayı göstererek konuşur: "gelirsem o helvanın .mına koyarım!"