-
1.
+14 -2EDiT: YENi HiKEYEMLE HERKESE MERHABA. YANLIŞLIKLA EDiT EKLEMEDEN DiREK GÖNDERDiM :D BU HiKAYEYi OKUMADAN ÖNCE TAVSiYEM ŞUNLARI OKUMANIZ. ÇÜNKÜ BU BiR SERi HiKAYEDiR.
(bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)
EDiT2: BU SERiNiN SONDAN BiRiNCi HiKAYESiDiR. BU HiKAYE BiTTiKTEN SONRA SON HiKAYEYi YAZACAĞIM VE BU SERi TAMAMLANACAK.
Haydi Başlayalım.
Bütün gecem dolaşmakla geçti. Haylaus’un ayıydı çünkü bu ay. Dolunay havadaydı. Bu arada ben Mustafa. Daha doğrusu izleyici adımla Hinn. Çok uzun bir hikaye aslında. Başımdan bir savaş geçti ve Haylaus’a verdiğim sözü tuttuğumdan dolayı sadece hayvan olmakla kalmayıp bir de izleyicisi oldum. Haylaus ise hayvanların tanrısı ama hayvanlar onu pek tanrı gibi görmüyorlar. Daha çok arkadaş gibi. Sadece dolunayda gelen ve bütün hayvanlara gözüken bir arkadaş. Her bir hayvanla, sürüyle ve böceklerle bile ayrı ayrı ilgileniyordu. Salih ve Fatih hariç. Onlar karınca olarak yeniden doğan insanlar oldukları için onlarla benim ilgilenmem gerekiyor dolunay zamanları. insanlardan gerçekten nefret ediyor. Tek adam yerine (Hayvan yerine desek daha doğru olur.) koyduğu kişi bendim. Dolunay zamanı yaklaşıyordu. Ben de Fatih ve Salih’in yanına gitmek için hazırdım. 10 sene geçmişti be. Zaman su gibi akıyordu. Yeteneklerimi kullanmaya alışmıştım. Haylaus’un bana verdiği görevleri yapıyordum. Tabiki tabiatın düzenini bozmadan. Dolunay zamanı geldi ve ben karınca yuvasının üzerine ışınlandım. Boyumu küçültemediğim için onların dışarı çıkması lazımdı. 5 metre boyum vardı. Allah’tan herkes beni görmüyordu Karınca yuvasından ikisi de çıktı ve bir çiçeğe tırmandılar. iyice alışmışlardı bu karınca olma işine. Tek özgür oldukları zaman benimle konuştukları zaman oldukları ve buna mecbur oldukları için her dolunay dışarı çıkıyorlar ve benimle konuşuyorlardı. Fatih ilk konuşan oldu:
Fatih-“Hoşgeldin Mustafa. Bizi her seferinde oradan nasıl görebiliyorsun? Eğilmiyorsun bile.”
Hinn-“Kendine haksızlık etme. Boyun uzamış görmeyeli. 12mm kadar.”
Salih-“Ha ha ha. Çok komikmiş yav. Normal bir karınca 50-60 gün yaşar. Ama ne şanssa biz 10 yıldır yaşıyoruz. Hile falan mı yapıyorsunuz yaşamamız için merak ettim?.”
Hinn-“Hayır. Hile falan yok. Dediğin gibi normal karıncalar 50-60 gün yaşar. Ama kraliçeleri varsa 30 yıla kadar yaşayabilirler. Siz de ne şanslısınız ki kraliçeniz var. Sizi beslediği için yaşıyorsunuz.”
Salih-“Bizim zütürdüklerimizle bizi besliyor aman ne güzel.”
Fatih-“Sanki insanken farklıydı. işte durmadan çalışıp vergi verirdik bir de para ile satın alırdık yemekleri falan. En azından burada bedava. Doyacağından fazla yemek veriyorlar.”
Salih-“Anlamadığım bir şey var. Hinn mi dememi istersin Mustafa mı? Hinn’in izleyici adının olduğunu bugün öğrendim.”
Hinn-“Farketmez. Mustafa’yı sadece sizde kullanıyorum. Bar bile bana artık Hinn diyor. “
Salih-“Tamam. Hinn diyeceğim sana o zaman. Günde sırf bizim karınca sürüsünden 100-200 tane karınca ölüyor. Kuş saldırısı oluyor, köpek üzerimize tuvaletini yapıyor, kediler ve diğer bütün büyük ayaklı canlılar insanlar da dahil üzerimize basıyor. Hatta çekirgeler bile bizi yiyor. Ama bunların hepsi olurken nasıl olurda ben ve Fatih 10 senedir hala tek bir çizik bile almadan yaşayabiliyoruz?”
Fatih-“Niye ölmeye bu kadar takıntılısın?”
Salih-“Sence niye? Ben görmemem gereken şeyler gördüğümü hissediyorum. Karıncaların çiftleştiklerini bile gördüm. Ve hayal ettiğim gibi bile değildi. Sadece dişinin yanında dolaşıyorlar. Sonra da ölüyorlar. Spermlerini havaya salıyorlar. Kraliçe olacak dişi hepsini topluyor. Bunları görmeden de yaşayabilirdim.”
Fatih-“Savaştan başka ceza da alabilirdin. La-Ateh gibi cehenneme gidebilirdik. Orada karınca olmak için yalvarırdın. En azından ilk halin gibi değilsin artık. Su damlası benden daha büyük, hamam böceği benden daha büyük şeklinde küçüklüğünle depresyona girmiyorsun.”
Hinn-“Zaten bu geçici. Öldüğünüzde siz de cennete gidersiniz.”
Fatih-“Haylaus gelmeyecek yine değil mi? Aslında ona özür borçluyum. Hayvanların gözümde değeri yoktu taa ki bu 10 seneye kadar. Geç oldu ama söylemek için.”
Hinn-“Cennette bile insanlarla konuşmayı sevmiyor. Sizin yanınıza gelip konuşacağını hiç zannetmiyorum.”
Fatih-“O zaman özürümü sen ilet. Sen onun sağ kolu gibi birşeysin. Seni dinleyecektir.”
Hinn-“Hiç sanmıyorum ama neyse.” Güneş doğmaya başlamıştı. “Benim burada vaktim doldu. Gidiyorum. Bir sonraki dolunayda görüşmek üzere.” dedim ve gittim.
Edit: Birkaç arkadaşı çağırıp geliyorum hemen.
-
2.
0Meme at
-
3.
-1Okumadım
-
4.
+1laan laaaaaaan geldin mi sen laaan
yaz baba yaz -
5.
0kör oldum
-
6.
+8Cennette yasak ormandaydım. Yani Haylaus’un bölgesindeydim. Sadece hayvanlar buraya girip çıkabilirdi. insanlar için tek yasaklı bölge burasıydı. Gerçekten huzurlu bir yerdi. Orman boyunca ilerledim ve Haylaus’un görkemli ininden içeri girdim. Haylaus arkasına döndü ve beni görünce:Tümünü Göster
Haylaus-“Evine hoş geldin Hinn. Bana raporunu verip dinlenebilirsin.”
Hinn-“Raporu vermeden önce bir şey sormak istiyorum. 10 yıldır merak ettiğim bir soru bu.”
Haylaus-“Peki sor bakalım. Ama eğer sorun herhangi bir kuralı değiştirmek veya kurallara karşı çıkmakla alakalıysa boşuna sorma. Çünkü cevabım hayır.”
Hinn-“Hayır. Kesinlikle öyle bir şey değil. Sorum şu siz dünyada olan her şeyi görebiliyorsunuz değil mi?”
Haylaus-“istersem görebilirim ama görmek istemiyorum. Çünkü her şeyi görmek her zaman iyi değildir. Herkesin kendi özeli vardır. Her bir hayvanını zihnini okusam benimle konuşmalarına gerek kalmaz her dolunay. Sorun bu muydu?”
Hinn-“Tam olarak değildi ama sorumun tam cevabını aldım teşekkürler.”
Haylaus-“Tamam. Şimdi raporunu ver.”
Hinn-“Köprü olmadığı için bilgiyi toplamam uzun sürdü. Yeni köprü hala eğitimde. Senna’daki Kangrularda (Haylaus insanların koyduğu ülkelerin veya şehirlerin ismini kullanmak istemediği için kendi koyduğu isimleri kullanıyor.) kısırlaşma hastalığı başlamış. Sizden şifa bekliyorlar. Breti’de karıncalar ve solucanlar arasında yer kavgası var “… ve devam ettim. “Tricous sizden ve benden bir şey saklıyor gibiydi.”
Haylaus-“O kendi ile alakalı. Dünyada yaptığı işe biz karışamayız. Devam et.” Bu haberi pek beğenmeyecekti.
Hinn-“Benim konuştuğum cezalı karıncalardan biri olan Fatih sizden özür dilemek istiyor. Önceden hayvanlara değer vermediğini şimdi ise çok iyi anladığını söyledi.”
Haylaus-“O haşerelerin konuşması umurumda bile değil. Onları raporlarına katma. Devam et.” Bu haberi kesinlikle beğenmeyecekti.
Hinn-“Yssare de kaplanların sayısı insanların onları avlamaları yüzünden tükenmek üzereymiş. Yardımlarınızı ist…” derken bütün cennetin duyacağı bir şekilde kükredi.
Haylaus-“Yine insanlar. Bir tek karışamadığım kişi insanlar. Lanet canavarlar. iğrenç hastalıklı canlılar. Kaç tane nesli yok ettiler ve hala doymadılar. Şeytan insanların yanında melek gibi kalıyor. Hinn. Ben diğer tanrılarla konuşmaya gidiyorum. Sen ise şimdilik istediğini yap. Ama dünyaya inme. Yarın Haiton’u ziyarete gideceğiz.”
Hinn-“800 kurta alfalık yapan Haiton’dan mı bahsediyorsunuz?”
Haylaus-“Başka kimden bahsediyor olabilirim? Ondan başka kimse 800 tane kurtu tek başına yönetemez. Onu senden çok severim.”
Hinn-“Peki neden bir insanı izleyici yaptınız da Haiton’u izleyici yapmadınız?”
Haylaus-“Senin sürüne ne oldu? Yeni alfa geçti değil mi? işte onu eğer izleyici yapsaydım 800 tane kurtu yöneten alfa bulamazdım. O kadar kurtun helak olmasını istemezdim.” Yani onun isteğiyle geçmemiştim izleyiciliğe. Hah. Ne güzel.
Hinn-“Peki efendim. Nasıl isterseniz.” dedim ve tanrılarla konuşmaya gitti. Ben de mağaranın serinliğinde biraz uzandım. -
7.
+5Yerde yatarken birden sırtımda küçük bir ağırlık hissettim. Tahmin edersiniz ki gelen kişi Bar’dı. Yani insanların izleyicisi.
Hinn-“Haylaus seni burada yakalarsa ben azarı yerim. Lütfen çıkar mısın?”
Bar-“Tamam çıkacağım ama sana bir sorum olacak. Fatih benden hiç bahsetti mi?”
Hinn-“Bir insana sevgi beslemen iyi bir şey değil. Yani sonuç olarak sen ölümsüzsün. Hem de görevin gereği bazen birilerinin sevgilisi falan olman gerekiyor. Hadi kıskanırsa ne yapacaksın?”
Bar-“Sorumun cevabı bu değildi ve o senin gibi öküz değil. Anlayışla karşılayacak biri.”
Hinn-“Öküzü hakaret olarak algılamadığımı biliyorsun değil mi? Hatta gariptir ki övdüğünü bile düşünüyorum artık. Ve hayır. Senden bahsetmedi.”
Bar-“Sen benden bahsetmezsen tabiki utanır bahsedemez. Keşke hemen ölse de konuşabilsem.”
Hinn-“Sana Salih’i ayarlasam daha iyi olur. O da ölümle kafayı bozmuştu. Birbirinizi iyi tamamlarsınız.”
Bar-“Hayır olmaz. Ben Fatih’ten başkasına bakmam. Geçen gizlice karınca haline baktım. Ama kimseye söyleme. O hali bile çok yakışıklıydı. “ Aşktan resmen kör olmuş bu kız.
Hinn-“Başka bir sorun yoksa yasak ormandan çıkabilirsin.”
Bar-“Yemedik yasak ormanı…” derken bir kükreme sesi geldi ve Bar yerinden sıçradı.
Hinn-“Geldiğinde burada olmasan iyi olur. Pek keyifli olarak geleceğini sanmıyorum.” Sırtıma baktığımda çoktan kaçmıştı. Birkaç dakika sonra karşımda Haylaus belirdi. Ağzında da Bar’ı tutuyordu. Hiç istifimi bile bozmadım. Zaten hayvanlar aleminde üstünüz de gelse altınız da gelse kalkma gibi bir sorumluluğunuz yok. Hazır ola geçmenize gerek yok yani. Sadece görev verirse gidip yapar geri yatarım. Bar’ı yere bıraktı ve yine her zamanki gibi azarlamaya başladı. -
8.
+3Haylaus-“Bar. Sana milyon defa söyledim. Yasak ormana girebilirsin ama mağarama giremezsin diye.”
Bar-“Ama ne yapayım. Hinn mağaradan çıkmıyor ki. Çıksa onunla dışarıda konuşacağım ama çıkmıyor.”
Hinn-“Tanrılarla konuşmanız nasıl geçti?” Gerçekten iyice tembelleşmiştin. Hatta serinliğin etkisiyle mayışmıştım bile. Mağara fazla rahattı ve ben de çıkmak istemiyordum.
Haylaus-“Tabi ki beni yine dinlemediler. insanların önünü kesmelerini söyledim. Sadece hayvanlara yaklaşamasınlar dedim. Ama onlar doğa kanunlarından falan bahsettiler. Hangi hayvan başka bir hayvanın neslini tüketmiş? Ama insanlar birbirleriyle savaştıkları yetmiyor bir de savunmasız hayvanlara saldırıyorlar.”
Bar-“Ama eğer bir insan görmeden vahşi bir hayvanın yuvasına yaklaşırsa geri çekilmesine bile müsaade etmeden parça parça ediyorlar insanı.”
Haylaus-“Peki sen de benim yuvama izinsiz girdin. Benim seni parçalamamam için bir neden söyler misin Bar?” Hahahaha. Kendi kazdığı kuyuya kendi düştü.
Bar-“Çünkü beni seviyorsun?” Sorar gibi söylemişti. Haylaus birden yüzüne doğru kükredi ve Bar oradan hemen ışınlanarak kaçtı.
Haylaus-“ Bir daha Bar’ı bu mağaraya alma.”
Hinn-“Siz ne kadar söyleseniz de o ben daha anlamadan içeride oluyor. Siz nasıl ışınlanırken yakalıyorsunuz Bar’ı anlamadım. Muhtemelen Bar’ı biraz insanlardan ayrı tutuyorsunuz.”
Haylaus-“Bu seni ilgilendirmez.” Ne zaman bunu söylesem bu cevabı verirdi. Ama gerçek buydu. Onu evladı gibi seviyordu hatta ama pek fazla yanında tutmak istediği söylenemez.
Haylaus-“Hinn. Dışarı çık biraz cennette dolaş. Bu gidişle Bar tekrar gelecek gibi duruyor. Ben de o arada dinleneceğim biraz. Bütün gecem dolaşmakla geçti.”
Hinn-“Nasıl isterseniz” dedim ve isteksiz bir şekilde mağaradan çıktım. Hiç çıkmak istemiyordum. Bar da bir ağacın arkasında saklanıyordu. Benim mağaradan çıktığımı görür görmez sırtıma atladı. -
9.
+5Hinn-“Şu sırtımla ne alıp veremediğin var acaba?”Tümünü Göster
Bar-“Haylaus’unki daha güzel ama izin vermiyor. Sen en azından sadece soruyorsun. O ise direk beni fırlatır.”
Hinn-“Herneyse. Ben Bir Bine’nin yanına gidiyorum. Yeni öldü zaten. Cennete alışamamıştır.”
Bar-“Ne yapacaksın. Gidip ona havlayacak mısın? Seni anlamazlar ki.”
Hinn-“Yanlarında 2 tane ejderha var. Onlar benim söylediğimi çevirirler.”
Bar-“iyi hadi gidelim. Ben çeviririm senin söyleyeceklerini.” Daha sonra Haylaus'un ormanından çıktık. insanların bölgesine girmemle beraber insanlardan geri çekilmesi bir oldu.
Hinn-“Benden korkuyorlar mı? Pek sık uğramıyorum buraya ama.”
Bar-“Evet korkuyorlar. Haylaus sayesinde. Ona çok benziyorsun çünkü. Haylaus insanların yanına yaklaşmasını istemediği için zamanında çok sert kızdı insanlara. Onun için pek yaklaşmazlar Haylaus’a.” Bu kadar kin tutmaya ne gerek vardı ki? Yani sadece insanlardı. Ben de eskiden insandım ama beni olduğum gibi kabul edip yanına aldı. Hatta beni izleyicisi yaptı. Bir insanı. Kendi isteğiyle. Vardığımızda ilk Ti-an’ı gördüm. Fazla büyümüştü. Aşırı fazla hemde. Bir bina boyunda vardı.
Hinn-“Sesim oraya geliyor mu?”
Ti-an-“Aaa Mustafa. Hoş geldin. Gel gel. Babam da ktum yapmaya çalışıyordu. istersen gel izle. Çok komik bence.” Beyaz de hemen oradan konuştu.
Beyaz-“Bence annemin ateş çıkarmaya çalışması daha komik.” dedi.
Eb-“Ben yapmıyorum ya. Siz dalga geçmeye yer arıyorsunuz bizimle.”
Derya-“Aynen. Bende yapmıyorum. Bu arada sana da selam veremedik Mustafa. Ti-an çekil de Mustafa’yı görelim.”
Dediği gibi Ti-an çekildi ve sonunda onları görebildim. Yanlarına doğru yürüdüm ve
Hinn-“Nasılsınız. Cennete alışabildin mi Bir Bine?” Tabiki yüzüme mal mal bakıyorlardı Derya ve Bir Bine. Çünkü sadece hayvanlar, ejderhalar ve Bar beni anlayabiliyordu. Bar çevirmenlik yapmaya başladı:
Bar-“Nasıl olduğunuzu soruyor. Ve niye bu kadar erken öldüğünü merak etmiş.”
Hinn-“Kelimelerimi çevirip söyleme.”
Bar-“Erken ölmek günahmış cehenneme atabilirmiş isterse seni.”
Hinn-“Lan sus. Başımı belaya sokacan ha durduk yere.”
Bar-“Hatta şimdi hazırsan sizi…”
Eb-“Öyle demediğini biliyoruz Mustafa. Onun için Beyaz bizim zihnimize çeviriyor ne dediğini. Sorun değil yani.”
Bar-“Yaa. Ne eğlencesi kaldı ki o zaman.” Tam bir çocuk gibi bu kız. Yaşı hepimizin toplam yaşından büyük ama çocuk gibi.
Eb-“Alıştım. Zaten bu anı bekliyordum yıllardır. Ve sonunda gerçekleşti. Ta-ar’ımın ve sevdiğim diğer insanların yanındayım. Bu bana yeter de artar bile.” Derken zihnimde birinin benim ismimi haykırdığı yankılandı. Biri beni çağırıyordu dünyada.
Hinn-“Benim gitmem lazım. Hayvanlardan biri beni çağırıyor.”
Eb-“Tamam. Daha sonra konuşuruz o zaman.” dedi ve Bar’ı sırtımdan atıp hemen ışınlandım. -
10.
+5Beni çağıran Tricous’tu. Bu arada Tricous Haiton’nun sağ koludur. Her işini onun aracılığıyla yapar. Ama beni korkutan bir şey var. Tricous sır saklıyor. Hissedebiliyorum.
Tricous-“Hoş geldin Hinn. Haylaus’un izleyicisi.”
Hinn-“Hoşbulduk. Neden beni çağırdın?”
Tricous-“Biliyorsun yarın Haylaus yanımıza gelecek ve sürümüzü onurlandıracak. Buluşacağımız yeri söylemek için çağırdım. Haylaus’un dünyada en sevdiği mağara olan Kram mağarasına toplanacağız. Hem sürü için yeterince büyük bir mağara. Mağara ceset kokabilir kusura bakmayın. Bazı kendini bilmez çakallar oraya bizim avladığımız leşlerin arta kalanlarını sürükleyip orada yemişler.”
Hinn-“Tamam anladım. Haylaus’a ileteceğim. Yarın akşam gelecek.” dedim ve ayrıldım oradan. Bunu Haylaus’a söyleyecektim ama Haylaus mağasında uyuyordu. Uyandırmam iyi bir fikir mi yoksa kötü bir fikir mi bilemedim. Benim de zaten uykum vardı. Ben de mağaraya girdim ve Haylaus’un yanında birkaç yavru kurt birkaç tane yetişkin kurt uyuyordu. Yavruyken öldüklerini düşününce biraz üzüldüm. Ben de yanlarına geçip yattım. Zaten Mağaranın serinliğinde uyuyakaldım. -
11.
+3Uyandığımda Haylaus ağzında uyuyan Bar’ı taşıyordu. Benim üzerime koydu ve o da yanımda yattı. Haberi söylemek aklıma geldi ve tam söyleyecekken beni susturdu.Tümünü Göster
Haylaus-“Biliyorum bu gece Kram mağarasında buluşacağım. Sessiz ol da Bar uyusun.” Sessizce konuştum.
Hinn-“Bar’ın ininize girişinin yasak olduğunu sanıyordum?”
Haylaus-“Seni beklerken uyuyakaldı. Acele ile gittin. O da tanıdığın birinin başına bir şey mi geldi diye merak etti. Bu kadar acele etmene gerek yok bir hayvan seni çağırdığında yanına gitmek için.”
Hinn-“Pek sık çağırılmıyorum. O yüzden önemlidir diye gidiyorum.” Derken Haylaus uyuyormuş gibi yapmaya başladı. Bar gözlerini açtı ve tam çığlık atacakken kendini tuttu.
Bar-“Hinn neden beni buraya getirdin. Şimdi uyanmadan önce çıkmalıyım mağaradan. Sen iyi misin?” dedi.
Hinn-“Evet iyiyim. Adım pek kullanılmadığı için çağırdıklarında elim ayağım birbirine dolaşıyor.”
Bar-“Benim de olsa benim de dolaşırdı ama insanlarda çağırma diye bir şey yok.” dedi ve Haylaus uykusunda hırlarmış gibi yapınca Bar hemen “Görüşürüz” dedi ve ışınlanıp kaçtı. Daha sonra Haylaus gözlerini açtı.
Hinn-“Neden onu böyle korkutuyorsunuz ki? Oysaki sizi çok seviyor.”
Haylaus-“Seni ilgilendirmez.” Yine aynı cevap. Tabiki fazla üstelemedim. ilk zamanlar bana ağır davranıyordu bir şeyleri üsteliyorum diye. Kısacası alışmıştım. Seni ilgilendirmez derse bitti. Devamı yok. Olmamalı.
Hinn-“Bu gece mi? Kaç saattir uyuyorum ki ben?”
Haylaus-“8 saattir uyuyorsun. ilk kez seni bu kadar çok uyurken gördüm. Bir sorunun mu var?”
Hinn-“Hayır. Bir sorunum yok. Neden bu kadar uyuduğumu ben de bilmiyorum.”
Haylaus-“Akşama kadar serbestsin. Sadece eski köprüyü Eternal'e geri göndereceksin. Akşam da bana eşlik edeceksin davette.”
Hinn-“Peki. Nasıl isterseniz.” dedim ve mağaradan çıktım. Bar’ı normalde hep inin önünde görürdüm. Bu sefer görmeyince şaşırdım. Ama görmem gecikmedi. Bar buraya doğru koşuyordu. Hemen Haylaus’un inine girdi. Bu ne cesaret böyle? Acaba önemli bir haberi mi vardı? Ben de merakıma yenik düşerek ine tekrar girdim.
Haylaus-“Bu ne cürret Bar? Neden inime izinsiz girdin?” Ama Bar yalnızca Haylaus’a sarılmıştı. Haylaus bozuntuya vermeden biraz da tedirgin bir şekilde “Ne oldu?” diye sordu.
Bar-“Bir hayal gördüm. Birden oldu. Çok gerçekçiydi. Seni bir kafeste tutuyorlardı. Sana türlü işkenceler yapıyorlardı. Çok korktum. Kendime geldiğimde aklıma hemen yanına koşmak geldi. Lütfen kendine bu son zamanlarda dikkat et.”
Haylaus-“Çocuk. Sen beni normal hayvanlarla mı karıştırıyorsun? Ben bütün hayvanların babasıyım. Her hayvana yardım ederim, ben asla ölmem. Hapsedilmem de.“ Ona doğru baktı ve gözyaşlarını yaladı. “Bu seferlik inime girmeni affediyorum. Beni uyarmaya girdiğin için. Şimdi çık dışarıya.” dedi. Bar da yarı ağlamaklı bir şekilde dışarı çıktı. Ben de onunla beraber çıktım. -
12.
+3Hinn-“Haylaus’tan bahsediyorsun. Yeri geliyor cenneti inletiyor sadece tek bir kükremesiyle. Ona kolay kolay bir şey olmaz.”Tümünü Göster
Bar-“Biliyorum ama ne bileyim. Çok korktum bir an.” dedi ve yine sırtıma çıktı.
Hinn-“Bu seferlik sana laf atmadan yolculuk şansı tanıyorum. Hadi yine iyisin.” dedim.
Bar-“Fatih ile yakın zamanda hiç görüştün mü?”
Hinn-“Daha bir sonraki görüşmeme 28 gün var. Dolunay biliyorsun 29 günde bir geliyor.”
Bar-“Biliyorum ama ne zaman ölür ki?” derken sırtımda uzandı.
Hinn-“Bırak yaşasın. Hayatından bezmiş bir hali yok. Hatta bayağı meraklı gibiydi karıncaların yaşdıbına. Eskiden de böyleydi. Bir karınca gördüğünde saatlerce izlerdi. Şimdi ise kendisi bir karınca. Bırak keyfini çıkarsın. Hem orada tek Fatih yoktu. Salih de var.”
Bar-“Salih dediğin şu Derya’yı öldüren kişi değil mi? Sana düşman değil mi ki o?”
Hinn-“Kimse kimseye düşman değil burada. Sen bana öğrettin bunu. Zaten bir savaştı. Tabi ki öldürmeye çalışacaklardı. Bir Bine de gidip Salih’i öldürdü. Yani intikdıbını almış oldu.”
Bar-“Haklısın. Sorun çıkmaz herhalde. Eee bu akşam eski sürünün yanına gidecek misin?”
Hinn-“Aslında bu akşam Haylaus’un sevdiği bir kurtun yanına gideceğiz. Bir de eski köprüyü Eternal'e geri zütüreceğim. O kısa sürer zaten. Yarın gece gidebilirim tahminimce.”
Bar-“Neden hep sürünün yanına gidiyorsun geceleri. Fatih ve Salih’in de yanına da gidebilirsin.”
Hinn-“Haylaus izin vermiyor. Cezalarını tam çekmeleri gerekiyormuş.”
Bar-“Off yaa. Zaten benim de gitmeme izin vermiyor. Ne zaman gitmeye kalkışsam anlıyor ve yanımda beliriyor.”
Hinn-“Hahahaha. Bak bunu bilmiyordum işte. Biraz bekle. Eski köprüyü Eternal'e gönderip geliyorum." dedim ve gittim. Ve sonra geri geldim. Zaten fazla sürmedi.
Hinn-"Geldim. Ve söyle bakalım. Bugün senden. Nereye zütüreceksin beni?” Beni ışınladığı yer Fatih ve Salih’in yuvasının uzakta bir kısmıydı. Bu kız gerçekten bu Fatih’e aşık olmuştu. Çok kısa süreliğine gördü oysaki. Ve şu an kuralı çiğniyor muyuz yoksa görünürsek mi çiğneriz bilmiyorum.
Bar-“Baksana nasıl da taşıyor ekmek kırıntısını.” dedi.
Hinn-“Ve arkasından gelen 283 tane karınca da aynı şeyi yapıyor. Fatih’te ne buldun anlamadım.”
Bar-“Hiç öyle gözükmesem de içlerini görebilirim insanların. Yetenek olarak veya zihin okuyarak değil. Kalp gözüyle görmek derler insanlar buna. Bende öyle görüyorum. Fatih sadece kendini yalnız hisseden birisi. Abisinin gölgesi gibi hissediyordu kendini. işe yaramaz gibi. Bu da onu La-Ateh’in kollarına zütürdü. Her insan gibi o da bir hataya düştü. Ama aynı zamanda da bize yardım ediyordu. Aslında ona teşekkür borçluyum. Ama teşekkür edebilmem için ölmesi lazım. Ne kadar ironik değil mi? istediğim her yere gidip her canlı ile konuşabiliyorum fakat bir tek Fatih ile konuşamıyorum.” Cidden aşk acısı mı çekiyor yoksa gerçekten teşekkür mü etmek istiyor pek bilmiyorum. Zaten kızlardan pek anlamam.
Hinn-“Bir dakika bir dakika. Sen bütün canlılarla konuşurken neden ben sadece hayvalarla konuşabiliyorum?”
Bar-“Haylaus’tan dolayı. Hayvanlarla konuşmanı istiyor sadece. Önceden ben de sadece insanlarla konuşabiliyordum ama sonra Haylaus bana hayvanlarla da konuşabilmeyi öğretti. Onun sayesinde herkesle konuşabili…”
Haylaus-“Hinn ve Bar. Burada ne arıyorsunuz sorabilir miyim?” Bar sıçrayarak arkasına döndü. Ben de biraz korkarak döndüm. Arkasında bu sefer Bar’ın da efendisi vardı. Hasgibtir. Yakayı ele verdik. Bar çok korkmuş gibi duruyordu. -
13.
+3Öne çıktım ve
Hinn-“Benim fikrimdi buraya gelmek. Ama onlara gözükmedik merak etmeyin.”
Haylaus-“Beni hayal kırıklığına uğrattın. Sana özellikle söyledim dolunaydan dolunaya onları görebilirsin diye. Neden bana karşı çıktın?”
Hinn-“Sadece birden başına bir şey gelmiş gibi hissettim ve bakmak için yanlarına gittim. Bar ise beni durdurmak için yanıma geldi. Onu sohbetle oyalarken de siz geldiniz.”Bar bembeyaz olmuştu. Gerçekten yaptığımız iyi değildi. Fazla yasak olan kuralımız yoktu zaten. Biz de hemen birini bozmuştuk. Umarım Bar suçlanmaz diye düşündüm.
Tanrı1-“Bar. Bu kuralları sen koydun. Ama sen bozuyorsun.”
Hinn-“Dediğim gibi ben…”
Tanrı1-“Sözümü kesme.” Tatlı bir dille söylemişti ama soğukluğunu hissetmiştim. Bütün iliklerime kadar. “Onu korumaya çalıştığını biliyorum. Ama onun suçunu sen üstlenemezsin. Bar. Sana ceza veriyorum. 10 dakika cehenneme gideceksin.” Bar arkaya doğru adım attı. Ağlar ve sessiz bir şekilde “Hayır” derken birden yok oldu. Cehenneme mi gönderdi yani? Böyle bir şeyden dolayı neden bunu yapmıştı ki? Bildiğim kadarıyla cehennem 10 dakika için bile fazla kötü bir yerdi. Neden demek isterken Haylaus karnıma pençesini saplayıp çıkardı.
Haylaus-“Bu senin daha ilk hatan olduğu için ilk cezan. Seni Eternal'e göndermediğim için şükür et. Akşama kendini toparla. Şimdi Cennet’e gidiyoruz.” dedi. Çok acıyordu. insanken kolumu kopardığında da bu kadar acımıştı. Fatih ve Salih bizi görmemişti bile neden bu kadar ceza almıştık ki? Asıl endişelendiğim kişi Bar’dı. O cehennemde 10 dakika geçirecekti. Eğer küçükken annemlerin bizi korkutmak için anlattığı gibi bir yerse gerçekten korkmasının nedeni belliydi. Yerde neredeyse hareket dahi edemiyordum. Haylaus kedinin yavrusunu taşır gibi beni ağzıyla taşıyarak “Gidiyoruz.” dedi ve kendimi cennette buldum. -
14.
+2Cennete geldiğimizde Haylaus beni ormanın girişine bıraktı.Tümünü Göster
Haylaus-“Senden bunu beklemezdim Hinn. Şu an sadece seni çocuk gibi gördüğüm için sana ceza vermedim. Her çocuk hata yapar ve büyüğünün de görevi aynı hatayı bir daha yapmasını önlemektir. Bir daha yaparsan sen de Eternal\'e gidersin. Ve Eternal öyle serin bir yer değil. Ben inime geçiyorum. Sen de akşama kadar iyileşmeye çalış.” dedi ve ormana doğru yürüdü. Ben ise resmen acıdan kıvranıyordum. Konuşamıyordum. Aklıma bir şey gelmiyordu. Tek yapmak istediğim bu acıyı dindirmekti. Aklıma Beyaz geldi. Onun yanına gidersem belki iyileşebilirdim. Sürünerek ilerlemeye başladım. Anca 40 dakikada sürünerek varabildim. Beyaz arkası dönük biriyle konuşuyordu.
Beyaz-“Böyle bir yer olduğunu bilmiyordum oranın.”
Derya-“Sonra muhabbet ederiz. Yardım etmemiz lazım.” dedi. Hepsi aynı anda “Ktum” dedi. Hemen sürünerek önlerine geçtim.
Eb-“Mustafa. Sen iyi…” derken Bar’ı gördüm. Gözleri faltaşı gibi açık havaya doğru bakıyordu. Ağzından lav akıyor, bütün vücudu yanıklarla doluydu. Arada öksürüyordu ve ağzından lav çıkmaya devam ediyordu.
Beyaz-“Bar’a ne oldu biliyor musun sen? Sen de onun gibi yaralısın. Bir savaş mı var dünyada?”
Hinn-“Bu bizim cezamız. Vaktinden önce Fatih ve Salih’i görmeye gittik. Haylaus benim karnıma pençesini sapladı Bar ise 10 dakika cehenneme gitti.”
Derya-“Sadece 10 dakikada mı bu hale geldi?”
Hinn-“Cehennem sandığınızdan daha kötü bir yer.”
Beyaz-“Peki nasıl iyileştireceğiz biliyor musun? Ne denediysek işe yaramadı.”
Hinn-“Bende bilmiyorum. Haylaus’a veya diğer tanrılardan birine sormam lazım.”
Beyaz-“O zaman seni ilk tedavi etmem lazım.” dedi ve odaklandı. Daha sonra “Ktum” dedi ve acım geçti ama hala yaralarım duruyordu. Yaralar da hafiften kabuk bağladı. Hemen ayağa kalktım ve
Hinn-“Hemen geleceğim.” dedim Bar’ın efendisinin yanına ışınlandım.
Tanrı1-“Hoş geldin Hinn. Pek sık uğramazsın buraya. Bir problem mi var?” Gerçekten nasıl bu kadar normal davranabiliyor? Gerçekten anlamıyorum.
Hinn-“Bar son 30 dakikadır kendinde değil. Ağzından lavlar çıkıyor ve bütün vücudu yanıklarla dolu. Onu nasıl iyileştireceğim hakkında hiçbir fikrim yok. “
Tanrı1-“Neden onu bu kadar önemsiyorsun? Haylaus sana insanları önemsememeni öğretmedi mi? Senin işin hayvanlar alemi ile.”
Hinn-“Ama Bar benim dostum…”
Tanrı1-“Sen bir izleyicisin. Dostun bir izleyici olabilir ama onunla bu kadar yakın bağ kuramazsın.”
Hinn-“Sizin evladınız.” Dediğimde ayağa kalktı ve üzerime doğru yürüdü.
Tanrı1-“Normalde sana vururdum ama Haylaus’a saygımdan dolayı sana dokunmuyorum. Evet benim evladım ama dünyadakiler de felaket görüyorlar. Savaşa giriyorlar. intihar ediyorlar, yanarak ölüyorlar. Eğer ben onlara yardım etmiyorsam kendi yaptıklarının bedelini kendileri ödediği içindir. Bar da kendi yaptığı şeyin bedelini kendisi ödüyor. Ben sana yardım edemem.” dedi ve gitti. Giderken “Bu odadan istediğin eşyayı zütürebilirsin. Belki Haylaus’a hediye vermen hoşuna gider.” dedi. Şimdi ne Haylaus’undan bahsediyor ki bu. Odasından çıkıp kapıyı kapatırken masasında bir şişe gördüm. Üzerinde “Cehennemin getirdiği acıları zütürür.” yazıyordu. Gerçekten hem anlayacağım dilde yazıp hem de istediğin eşyayı alabilirsin diyerek kendi niyetini gizliyordu. Aynı Haylaus gibi. Hemen ağzımla almaya çalıştım şişeyi. Çok dikkatli taşımam lazımdı, biraz sıkarsam kırılır emeklerim boşa giderdi.
Hem koşarak hem de dikkatli bir şekilde geri döndüm. Yaram acımaya başlamıştı tekrar. Ne de olsa Haylaus vurmuştu oraya. Hemen geçmesini bekleyemezdim. Şişeyi Derya’ya doğru uzattım. Şişeyi aldıktan sonra ben yere yığıldım. Acım dayanılmazdı. Ama buna değmişti. ilacı içtiği anda yerinden fırladı ve kusmaya başladı. Kulaklarından, ağzından, burnundan ve göz aralıklarından lav çıkıyordu. Bütün içindeki lav çıkınca biraz rahatlamış gibi yere attı kendini. Vücudu da iyileşmeye başlamıştı. Bayağı hızlı iyileşiyordu hatta. Yanıkları geçti ve kendine geldi. Gözlerini açtı. Sağına soluna baktı. Ve biraz doğruldu.
EDiT: ÜNiYE GiDiYORUM SINAVA ÇALIŞACAĞIM. AKŞAMA DEVAM EDERiM. KENDiNiZE iYi BAKIN. -
15.
0Rezerve 14
-
16.
0Rezerv e
-
17.
+4GELDiM BEYLER DEVAMMTümünü Göster
Eb-“iyi misin Reyna?”
Bar-“Evet iyiyim. Ve buradaki ismim de Bar. Reyna değil.” dedi. iyi olmasına sevinmiştim. En azından birimizin durumu iyiydi. Yaram tekrar yanmaya başladı. Ben ise acıdan kıvranıyordum. . Ama belli etmemeye çalışıyordum.
Beyaz-“Ktum” demesiyle acılarımın geçeceğini düşündüm ama geçmedi. Ağrılarım devam ediyordu. Bar yanıma koştu.
Bar-“Haylaus sana pençesini mi geçirdi?”
Hinn-“Ev et. “ Bir an öyle bir acı geldi ki tüm gücümle kükrememe sebep oldu. Birden kendimi Haylaus’un ininde buldum. Haylaus yatıyor ve bana doğru bakıyordu. Yanında da birkaç tane havvan vardı. Bir tane ayı yavrusu, birkaç tane fare, bir tane de yavru kurt vardı. Yavru kurt ve ayı uyuyorlardı. Fareler Haylaus’un kürkünde oynuyorlardı. Oynadıklarını anlayabiliyordum ama canım çok yanıyordu.
Haylaus-“Gitmemize birkaç saat kaldı. Hazır mısın?” Canım çok yansa da önemli değil. Haylaus beni ilk kez bir yere davet etmişti.
Hinn-“Tam hazır sayılmam. Sadece yaram biraz yanıyor.”
Haylaus-“Biraz yanıyor gibi durmuyor. Şu haline baksana. Gözlerini bile zor açık tutuyorsun acıdan bayılmamak için.”
Hinn-“Bu benim cezam. Önemli değil.” Haylaus ayağa kalktı ve ayağa kalkınca fareler ayağından ormana doğru ilerlerdi. Haylaus yanıma doğru geldi.
Haylaus-“Senin cezan bu acı değildi. Senin cezan Bar’ın acısını görmekti. O sana vurmam da tanrıların seni cezalandırdığımı görmesi içindi. insanlar ne derler… Ha. Prosedür gereği.” Yarama bakmasıyla iyileşmesi bir oldu. Tekrar ağrır korkusuyla ayağa kalktım ve ağrı yoktu. Geçmişti. Çok şükür. Şu an ne bende ne de Bar da bir sorun yoktu. Bir daha asla yapmayacağım şey Fatih ve Salih’in yanına uğramak. Sadece dolunaydan dolunaydan. Ciddiyim. Onların olduğu çevrede bile dolaşmak istemiyordum bugünden sonra. Ama neyse ki geçti gitti.
Haylaus-“Şu arkamdaki yavru kurtu görüyor musun? O bugün yanıma ağlayarak geldi. Rüyasında alfa olduğunu görmüş. Kurtların onu sevdiğini görmüş. Güzel bir ömür yaşadığını görmüş ve sonunda ise sürüsünün yanında öldüğünü görmüş. Uyandığında ise yanıma doğru koştu. Çünkü o kurt daha annesini 2 gün görebilmişti. Alfasını ise 1 kere. Alfasını gördükten sonra çok etkilenmiş ve onun gibi olmak istemiş. Daha sonra ilk kez yuvasından çıkmasında aç ve hamile bir ayıyla karşılaştı. Şanssızdı. Ve oracaktı ayı onu yedi. Yanımdaki ayı ise o hamile ayının yavrusuydu. O da şanssızdı. Aç bir kurt sürüsüyle karşılaştı. Kaçmaya çalıştı ama kaçamadı. Ve onu öldüren kurt sürüsü de bu yavru kurtun sürüsüydü. Ama şu an ikisi de birbiriyle arkadaşlar. ikisi de biliyor bu olayları. Yavru ayı yavru kurtu sakinleştirmek için yanına geldi ve ikisi beraber uyuyakaldılar. Hayvanlar mecbur olduğu zaman birbirlerini öldürürler. Bu da doğa kanunu. işte insanları bu yüzden sevmiyorum. Baksana. Birbirlerini öldüren insanlar genellikle geldiklerinde burada birbirleriyle savaşmaya devam ederler. Ama bunlar gibi yan yana uyuyamazlar bile. Neyse. Zaman da yaklaştı. Aşağı inelim. Davetlerine geç kalmayı istemem.”
Hinn-“Nasıl isterseniz” dedim ve ikimiz de kurtların yanına ışınlandık. -
18.
+3Sayamacağım kadar kurt mağaranın önünde saygıyla eğilmiş bir şekilde bizi bekliyorlardı. Hani bir an kendimi ünlü bir sanatçı gibi hissetmedim değil. Haylaus önümden yürüyordu. Burnuma pis kokular geldi. Leş gibi kokuyordu. Zaten söylemişlerdi. Çakalların leş bıraktığını. Muhtemelen koku o yüzdendi. Daha sonra mağaraya doğru yaklaştığımızda Haiton dışarı çıktı.
Haiton-“Hoşgeldiniz. Buraya gelmeniz bizim için büyük bir onur.”
Haylaus-“Neden burada 219 tane kurt var? Diğer kurtlar nerede?”
Haiton-“Geriye kalan herkes içerde sizi bekliyor. Buyrun içeri geçelim.” dedi. Haylaus içeri geçti ve bende içeri girdim. Gördüğüm manzara karşısında inanılmaz bir şekilde donakaldım. Geriye kalan 581 kurtun hepsi ölüydü. Haylaus hışımla Haiton’a döndü.
Haylaus-“Bu ne demek oluyor?” derken yerden kurtların ruhu kalkmaya başladı. Hepsi Haylaus’a doğru hırlıyordu.
Haiton-“Haylaus. Sen bir insanı izleyici yaparak zaten çoktan kaybettin. Ben ise işini hızlandırıyorum sadece.” dedi ve yerden kalkan hayalet kurtlar Haylausun üzerine atlayıp bir ip haline geldiler ve Haylaus’u sardılar. Ne kadar çıkmaya çalışsa da nafileydi. Geriye kalan 281 kurt da bana doğru gelmeye başladı. Haylaus bana baktı ve
Haylaus-“Sana güveniyorum” dedikten sonra kendimi çölün ortasında buldum. Daha yeni ne olmuştu? Geri oraya ışınlanmayı denedim ama işe yaramadı. Hatta cennete dönmeyi denedim o bile işe yaramadı. Yeteneğimi kaybetmiştim. Ama neden? O çember de neydi? O kurtlar niye cennete gitmeyip de Haylaus’u bağlamışlardı? Ve bu çölden nasıl çıkacaktım? -
19.
+4Bar
Hinn’nin kükremesinden sonra ışınlanması beni endişelendirmişti. inine gittim yoktu. Haylaus’un inine gittim orada da yoktu. Her yeri aradım ama bulamadım. Daha sonra aklıma efendimle konuşmak geldi ama korkuyordum biraz. Daha yeni etkisinden kurtulmuştum. Ve bana kızar mıydı acaba? Ama denemekten zarar gelmezdi. Odasına gittim ve yerde oturuyordu. Genelde stresli olduğu zamanlarda yerde otururdu.
Bar-“Hinn’i bulamıyorum. Haylaus’a soracaktım onu da bulamadım. Neredeler biliyor musunuz? “
Tanrı1-“Bende onu düşünüyorum. Hinn çölde. Haylaus ise Kram mağarasında tutsak. Kendi türü ona ihanet etti.”
Bar-“Ne diyorsunuz siz? Haylaus’u kim tutabilir ki?”
Tanrı1-“Eskinden bütün dünyanın önünde şeytanı hapsetmek için bir büyü kullanmıştık. insanlar da bunu yapabileceğini keşfetti. Ama hiç kullanamadılar. Çünkü bilmedikleri bir şey vardı. Kendi sevdiklerini feda etmeleri lazımdı. Sadece 1 kişi değil. En az 200 kişi. Ve ne kadar fazla sevdiğini feda ederse o kadar güçlü oluyor bu büyü.”
Bar-“Siz şeytanı hapsederken kaç kişi feda ettiniz?” Bunu neden sormuştum ki? Daha önemli problemler vardı.
Tanrı1-“Biz fedakarlıkla güçlenmeyiz.”
Bar-“Peki Haylaus’u kurtarmayacak mısınız?”
Tanrı1-“Biz onu kurtaramayız. Kendi türü ona ihanet etti. Eğer insanlar onu kilitlemiş olsaydı onu çoktan kurtarmıştık. Ona yardım edemeyiz.”
Bar-“Ama o sizin için önemli biri değil mi?” derken yerde oturduğu aklıma geldi. Stresliydi. Düşünüyordu.
Tanrı1-“Önemli biri ama biz yardım edemeyiz. Eğer biri başka bir insana haber verebilseydi yardım edebilirdi belki o insan.”
Bar-“Kübra ile konuşabilirim.”
Tanrı1-“Konuşamazsın. Sen izleyicisin. Sadece izleyebilir ve kaderde eğer değişikliklik olursa düzeltmek için müdahale edebilirsin.”
Bar-“Bu olay kaderi yokedebilir. Haylaus ölürse hayvanlar ne olacak? Peki ya Hinn ne yapacak?”
Tanrı1-“Bunlar kendi sorunları. Bizim sorunumuz değil.”
Bar-“Tamam o zaman ne yaparsan yap.” dedim ve çıktım. ilk kez bu kadar sinirlenmiştim. Kararımı vermiştim. Hinn’in yanına inecektim. Cezası önemli değil. Herhangi bir kural da bozmuyorum. Kader de değiştirmiyorum. Hinn’in yanına gittiğimde pek iyi gözükmüyordu. -
20.
+4Mustafa (Hinn)Tümünü Göster
Çölde kaç saat geçirmiştim? Bir kere havanın karardığını mı gördüm yoksa hayal miydi? Hayal mi görüyordum? Oysaki izleyici iken güneş beni bu kadar etkilemiyordu. Çölde bile. Sağ tarafıma baktım Haylaus oradaydı.
Hinn-“Haylaus. iyi misin?” deyip yanına koştum ve yok oldu. Serap mı görüyordum? Serap görmeye başladığıma göre en az 6 gündür buradayım. 6 gündür yalnızca yürüyorum. Birden karşımda Bar belirdi. Bu da seraptır diye yanından geçip gittim. Hemen arkamdan tuttu.
Bar-“Ne oldu? iyi misin Hinn?” Gerçekti. Ağlamaklı gözleriyle bana bakıyordu. Koskoca çölde tek bir sığınak bile bulamamıştım adam akıllı dinlenecek. Sadece dürtülerime uyuyordum o da beni Haylaus’a yönlendiriyordu.Onu gidip kurtarmam lazım ama nasıl? Yukarıdakiler yardım edecekler mi?
Bar-“Hinn cevap ver. Korkutuyorsun.”
Hinn-“Haylaus’u hapsettiler. Kram mağarasında. Onu kurtarmam lazım. Beni oraya ışınla.”
Bar-“Bu halinle onlara hiçbir şey yapamazsın. Haylaus hapisken sen yeteneklerini kullanmazsın. “
Hinn-“Eğer burada durup da hiçbir şey yapmazsam o zaman izleyicisi olmamın amacı ne?” Karnımın guruldadığını hissettim. Yıllardır acıkmıyordum. ilk kez bugün acıktığımı hissettim. Git gide normal bir hayvana dönüşüyordum. Ama neden? Bunca zamandır Haylaus mu beni besliyordu yani? Her şeyi daha yeni yeni anlamaya başlıyordum.
Bar-“Gitmem gerekiyor. Tanrılarla konuşmam lazım. Yoksa daha kötü sonuçlar doğurabilir. Hemen geleceğim. Merak etme.” dedi ve gitti.
Bir çöl faresi gördüm. istemsiz bir şekilde ona saldırıp yeme ihtiyacı duydum. Ama yapamam. Eğer onu yersem kaderinden ölmemiş olur ve hayvanlara da zarar vermek istemem. Çöl faresi bana doğru baktı ve
Ç-“Sen Haylaus’un izleyicisi değil misin?”
Hinn-“Evet öyleyim.”
Ç-“Eğer sen bu haldeysen Haylaus’un başı belada demektir.” Sadece gözüme yemek gibi gözüküyordu şu anda. Yememek için kendimi zor tutuyordum. Çöl faresi birden gülümsedi.
Ç-“Kaç gündür bu haldesin?”
Hinn-“Bilmiyorum. Günleri sayamıyorum artık.”
Ç-“Senden bir isteğim var izleyici. Ben daha önce hiç Haylaus’tan istek istemedim. Onun için senden isteyeceğim.”
Hinn-“Şu halimle pek yapabileceğimi zannetmiyorum.”
Ç-“Merak etme kolay bir istek. Beni yemeni istiyorum.” Ne? Yememi mi istiyor? O kadar mı niyetimi belli etmiştim?
Hinn-“Bunu yapamam. Senin kaderin belli değil.”
Ç-“Artık senin de bir kaderin var. Haylaus hapsedildiğinden beridir izleyici olarak sayılmıyorsun. Kaderi olan bir hayvandan farkın yok. Aynı benim gibi. Eğer izleyici kurtulacaksa seve seve bizi yemene razıyız.” Bizi derken? Yerden 10 tane daha çöl faresi çıktı. Ailesini mi yememi istiyordu? Yapamazdım. Hayvanlar aleminin içini dışını biliyorum diye düşünüyordum ama bu. Fedakarlık yapıyorlardı. Biz insanlar ölmekten korkarak yaşarken onlar Haylaus’u kurtarıp kurtaramayacağım bile belli değilken bana yardım ediyorlardı. Çöl faresi benim ağzıma tırmandı ve içinde bekledi. Dişlerimi sıkmam gerekiyordu ama yapamıyordum. Yapamazdım. Dilimi ısırmasıyla beraber tepki olarak dişlerimi sıkmam bir oldu. Kanı boğazımdan sıcak sıcak akmıştı. Ölmüştü. 2 parça olarak ağzımdan yere düştü. Aklımdan tadı güzel diye geçti ama böyle düşünmek bile canımı yakıyordu. Diğer farelere baktım.
Ç2-“Acele et daha sırada biz varız.” dedi. Ağlamamı tutarak fareyi yemeye devam ettim. Daha sonra da diğerlerini yedim. Hepsi öldükten sonra ağlamaya başladım.
iFTARI AÇACAĞIM YEMEKTEN SONRA DEVAM EDECEĞiM.
Düzenlerken Edit:Vay amk. iftara giderken mi bu partı yazmışım? Ne acıkmışım aq fare yedirdik çara durduk yere.