-
176.
0bi bira daha acaym lan, iyi gidiyo bu hikaye. reserved
-
177.
+2 -13"heheh! daha yavru bu , gerçek bir ejderha olsaydı o ateşi hissetmezdi bile."dedi.Tümünü Göster
sonra bu ejderhayla ne yapacalkarını bilemediler , kükremeleri duyan diyer ejderhalar gelmeden birşeyler düşünmeliydiler. hansel ona "bırakalım kalsın" dedi , fakat bu simyacının ek hoşuna gitmiyordu.bir süre düşüncelere daldıktan sonra ejderhanın bayıltılması gerektiğini anladı.
"onu bayıltacaksın!"dedi yanına aldığı bayltıcı potion'u çıkarırken.
"nasıl? benmi?"diye şaşkın şaşkın baktı simyacıya
"evet , sana iksir vereceğim. onun kuyruğundan başına kadar tırmanıp ağzında döküceksin bu iksiri... "derken öylesine ciddi ve efsunlu bir bakışla baktıki hansel'e , hemen görevi kabul ediverdi. hansel büyü yüzünden ne yaptığını bile bilmeden simyacıdan potionu alarak ejderha ve onu saran alevlerin arkasına kadar dolandı. sürekli kükreyen ve tepinen ejderhanın o büyük kuyruğu kırbaç misali öyle hareketliydiki çıkma ihtimali çok düşüktü.ama o efsunlu ve bulanık beyniyle hemen kuyruğa sıçradı , sopnrada ona sarılarak sıkı sıkı durdu. kuyruk sallanırken bir oyana bir bu yana çarpsa bile tırmanıp sırtına kadar geldi. ejderhayı ehlileştirmek imkansızdı ve bu yüzden epey afalladı efsunlanmış hansel.ama tamda o sırada büyünün etkisinden kurtulmuştu , kafasını ejderhanın sert derisine öyle bir çarptıki birdan ayılıverdi.i̇şte ozaman herşey daha belalıydı , korku heryanını sardı ve gözünden yaş gelene kadar dayandı. "naptım ben! neden!"...
ejderhanın sırtıntan kafasına giderken başına ilişmiş dev boynuzun çok yardımı olmuştu. kaygan düğüldü ve tutunabileceği çok çatlağı vardı. böylece ejderhanın kafasına kadar çıktığında elindeki potionu cam şişeyle birlikte aldı. eğilerek sürekli kükreyen ağıza öyle bir savurduki şişeyi , ejderha bir anda cam şişeyle birlikte yuttu. boğazında parçalanan camlardan sonra iksiri tadı ağzına geldi ve baygınlaştı. yere düşerken simyacı yerdeki alevi söndürdüğünde hansel korkular içinde kalmıştı... ejderhanın kafasını bir süre yokladıktan sonra daha önce kapanan gözlerini açtı. doğruldu ve simyacının yanına geri geri geldi. ejderha şiddetle horluyordu.
kulaklarını kapatarak şöyle söyledi hansel "uyanıkken daha sessizdi bu!"dedi. aslında demin yediği efsunun hesabını bile soramamıştı henüz.
"boşver , takma kafana bunu. vede gitmemiz gerek mağraya girecez!"dedi.
"nee! defasa bir ejderha var içeride , belkide bizim tuzağına düşmemizi bekliyor." diyerek çılgınca bağırdı.
elini kaldırıpta durmadan uzayan şah tepeyi işaret ederken "söylermisin ozaman başka nerden çıkacağız?"dedi.
"hatırlasana , beni kaleden alırken nasılda yükselmiştin. kalenin penceresine konmuş bekliyordun!"dedi simyacının daha önce kapıdan giripte pencerede onun uyanmasını beklediğini bilmeden.
simyacı cevap vermeden mağraya doğru yürümeye başladı. hansel'de korkak ve heycanlı bir halde peşinden gitti.ve kısa zamanda karanlık onları kollarıyla tutup çekti...
mağranın duvarlarında mor alevle yanmış koyu meşaleler vardı , gerçekten hiç aydınlık vermiyorlardı. simyacı bu nedenle sıra sıra dizilmiş meşalelere doğru elini yükseltti.
"sen , duhukhan lemon! yıldızları çek gözümün önünden! bana güneş vaadet!"dedi , ve mor alev ilk önce kızıl sonradan tam bir sarı tona büründü. mağra aydınlandı ve birkaç yarasa uçuşarak kanat çırptı.
hansel eline bir meşale aldı , çünkü simyacının elindeki yeşil alevli kav artık sömüş ve bitmişti. mağra dengesiz oyuklardan oluşan tek bir yola sahipti , ışıkların sayesinde bunu anlayabilmişlerdi.
am gerçekten çok geniş bir alanda büyüyordu.yol üzerinde bir uçurumla karşılaştılar , bu tepenin alt katı sonradan oyulmuşa benziyordu.ve tepenin altına inmekteydi.
"nasıl inicez? burası tamamen uçurum."
"bizi o indirecek!" dedi ve elindeki ağsasını taştan yere iki kere vurdu.
"ha!"
ardından dev ejderhanın kükremesi duyuldu , uçurumun altı kızıl alevlere bulandı.bu sahneyi herkez gördü ve dev ejderha uça uça yukseldi , bukez yavru değildi. devasa boynuzuyla yükselen , iri kanatlı ve okadar genişte olsa mağraya zor sığan bir ejderha vardı karşılarında. sonra ilerdeki yoksak taş tepelerden birine kondu , dik gözlerle simyacıyı ölçüp biçti.
ejderha dile geldi ve "ne istiyorsun!"diye kükreyen bir sesle konuştu.
"elluim lisanını bilmen ne hoş(ki ozamanlar tüm insan,elf ve insancıl ırklar elluim dilinde konuşurdu) ama söyleyeyim kadim ejder , kimliğin çabucak ortaya çıkıyor."dedi.
ejderha bunu büyük bir kükremeyle yanıtlardı , sustu ve tekrar dillendi."kimliğim açığa vurulunca ne değişecek? ben kralım , tüm topraklarda benim hükmüm geçer!"
"o sen kaybolup gitmeden önceydi."dedi simyacı ciddi bir sesle."artık eledrilian kadim bir kralın elinde."
"hrrr! ahmak bir cücemi? yoksa bir elf'in tekimi? benim suretimi görünce hepsi toz toprak olur."diyerek eliyle yanındaki kayalık tepesine bir tokat patlattı.
"belki senin karşında celimsiz durabilir ama onu gindolen seçti."diyerek gülümsedi simyacı.
o ismin harfleri bile ürküttü dev ejderhayı , tedirginlik içinde "herneyse , ne için geldiniz buraya?"
"bizi yakın ormana taşıyacaksın!"dedi emir kipi kullanarak.
"haha! yanındaki i̇nsanın sürekli şaşkın göründüğüne şaşmamalı , senin o akıl almaz tavırların beni bile şaşırtıyor. saçmalık , ejderha kraldan başka şey istiyemedinmi?"
bunun üzerine simyacı efsunlu bakışlarla baktı ejderhaya , ama ejderha gerçekten irfan sahibiydi. onun efsununu hissetti ve aynı gözlerle karşılık verdi. belliki bu küçük numara kadim bir ejderhaya işleyecek kuvette değildi. bunun üzerine simyacı gülümseyerek şöyle söyledi:"dışarıdaki güneştenmi korkuyorsun? hehe! bu mağrada nezamandır yaşamaktaydın kral bozuntusu?"dedi kahkahalar patlatarak.
ejderha kükreyerek dört bür yana alev kustu. ardından aşşağı atladı ve tam mağranın alt katına inecekken sırtında simyacının ayaklarını hissetti. normalde inanınki bir ejderhanın sırtına bezbol sopası geçirseniz hissetmezdi ama uçurumdan atlayıpta şiddetle sırtına düşen bir adamı rahatlıkla hissedebiliyordu. havada bir süre cebelleştiler , ejderha onu düşürmek için durmadan takla attı ve havada süzüldü.
kadim ejderha ehlileştirilemesede güzel hazırlanmış bir oyuna düşebilecekti. sırf simyacıyı aşşağı taşımamak için yükseldi ve uçurum kıyısına kondu. burada hansel korkulu bakışlarla bekliyordu.
ejderha kükreyerek "ha! beni oyuna getirebileceğinimi sandın? şimdi alevlerimde pişip bana ziyafet olucaksınız!"dedi. ağzını açtı ve hansel'e alev püskürtmeye çalıştı , ama bir türlü alev boğazını geçipte ağzına ulaşmıyordu.ve sonra boynuzunun parçalandığını hissetti , büyük bir çatırtı.i̇şte o anda sinirden öylesine şiddetli kükrediki tam karşısındaki hansel dört bir yanındaki her taş parçasının parçalandığına yemin edebilirdi... sonrasında uçuruma asılı halde derin uykusuna daldı , çünkü büyücü ancak kara tepenin pis kıyılarında bulunabilcek asitli bir sıvıyı boynuzuna boşaltmıştı. sını boynuzu okadar çelimsiz kıldıki simyacının tahta asasına bile dayanamayıp parçalandı boynuz. ejderha uzun zaman sonra , boynuzu tekrar filizlendiğinde uyanacaktı.. -
178.
+19 -1neyse beyler ben boşaldım halıya sonra terlıkle ustunu ovaladım aq bişeycık kalmadı
sonra ben dedim gidiyom çıktım dısarı amerıkan elemanlar girdi içeri bi tuhaf oldum aq babam eline beline diline sahip ol oralarda başına bi iş getirme falan diyodu o aklıma geld, sonra bizim eleman yok piyasada gittim odasına kapıyı tıklattım bunlar sarılmış uyuyolar aq
dedim senin ben aq uyunacak vakit mi zütü kaybedicez aq
uyandırdım bunu kalktık ukraynalı ablamız sızmış salona onu kaldırdık dedik bizi yurda zütür
burda yatın yarın beraber gideriz falan diyo dedik yok olmaz zütür bizi
elemanların arabasını aldı bu bizi yurda bırakcak ama kafası 1 mılyon aq ben ciddi ciddi tırsıyorum bi gib olacak diye
pasaportlar yanımızda alkolun etkisi yavaştan geçiyo derken bindik arabaya kızlar içerde kaldı amerıkan elemanlrda içerde kaldı arabayı çalıstırdı ukraynalı hatun
çalıştırmaz olaydı aq -
179.
+2 -28aydüşen kaçmazıTümünü Göster
sabaha doğru o tek katlı incin evlere vurmaya başladığında güneş. karanlık yarılıpta onuncu tepedeki evine kaçışırken mor tepenin eldirilean kesimlerinde yeni bir günün sabahı doğmuştu. kale yakınlarındaki , surlarında çevrelediği korunaklı "eldrun" köyüydü burası.ve bu köyün başındaki gardiyanlarnda görev vaktiydi. uzunca dik ağaçların ve onları geride bırakan surların urzuvunda kuzeye ve güneye bakan 2 kapı vardı. gardiyan kuleleri her kapıda ikişer ikişer yükselerek menzili tamamen kaplıyordu. eldrun yakınlarındaki kuzey kapısı fazla kullanılmazdı , oradan gezginler , çiftciler vede izci gurupları geçerdi ancak. çünkü batı kapısının açtığı yol mor alevin taçlandırdığı elefrum kraterleriyle kaplanmıştı , yakın ormanlara uzanırdı geri kalan kesim ve kullanışlı tek yerde orasıydı... ve elbette oradaydi gri yol , kuzey kapısının önünden serilip giderdi. elefrum krater dağının arkasına bilinmeyen topraklara giderdi bi ucu , diyer ucuda yakın ormanların derin sularına... güney kapısı ise her ırktan ahalisi bulunan devasa elluim ülkesine açılıyordu , ordan geçmeye kalkarsanız dikkat etmek zorundaydınız çünkü güney çıkınları o bölgeye yakındır.ve güney çıkınlarında devasa ejderhaların , cüce ejderlerin yaşadığı bilinir. oranın yakınından dahi geçseniz sizi farkeden ulu ve yüce ejderhalarla bezendiği söylenir , bağzılarıda orada yıllardır saklanan ejderha tanrısının yaşadığını söyler.ama tüm bu korkunun dışında eldirilean mor tepenin en nadide kesimidir , ülkeleri , tepeleri öylesine büyüktürki haritalarda devasa sınırlarla gösterilir... elluimin ardında boş topraklar vardır , elluim'li kimse gitmemiştir cüceler hariç o topraklara. orada çok fazla birşey yoktur , bitki yetişmaz ve mağralar çok nadirdir. birkaç trol yaşar o bağralarda ve daha fazlası değil... ama tek canlı onlar değildir , solucanlarda(kanatsız ejderhalar) orada yaşdıbını sürdürür. çünkü besin bakımından pek çok ork ve goblin türü vardır bölgede ve tüm bunların dışında orası boş topraklar diye geçer , dahası değil...
ve kuzeye bir kezdaha gidecek olursak orası daha ürkütücü vede akıbetlidir. elefrum kraterlerının yanağına dağılmış düzlüklerde vardır. sürekli faliyette olduğundan kraterin hiçbir yanı güvenli olmasada kızıl topraklara uzun zamandır lav düşmemiştir. eskiden kalma lavların kum rengi ışıltısı içinde o kuru lavların hala bir kızıllığı vardır. helede güneş aydınlattığında ateş misali bir tepe oluverir... lakin bu nedenle kızıl tepeler denmiştir oraya , fazla araştırılmamış bir yer olduğundan orada yaşayan canlılar hakkında bilgimiz olmaz ve belkide kimse yaşamıyordur... krater inişe doğru bölündüğünden orrtasında sürekli lavların ateşini depolayan ateş kusan tepesi vardır , kratarin zıttında yükselerek birazda tepe görünümü almıştır burası ve gri yolun hemen yanında bekler , diyer kısıma bakınca kraterin en feci bölgesini görürsünüz oraya gothremon derler , ama kadim cüce dilinde gomen adını alır. gomen dağın en kötü yeri denebilir dağın yarısı manasındadır , yani dağın öfkesinin ve hiddetinin yarısı gomen urvuzlarında beklediği söylenir. dağın tam adı nekadar elefrum olsada cüce dilinde gomenasai olarak bilinmiştir... sürekli patlayan ve tabandan dışarı ateş kusan gayzerlere sahiptir burası , ordan geçmeye kimsenin gücü yetmez diye bilinir...
i̇şte tüm bunların ortasındaki devasa hanedanlık , lord kalesi'nde başlıyor uzun hikayemiz... hanedan prensi hansel'de burada yaşardı. gelecekte adını andığı toprakları yönetmek için eğitiliyordu. hanedan soyundan gelen asil savaşcılarının lideri diyebilirdik ona , ama o vaktini kılıç sallamaktan çok hayata adamıştı. kralın en tiksindiği olay olmuştur buki hansel sürekli ortadan kaybolurdu , kralın askerleri onu kaçkez yakın ormanlarda mutlu mutlu gezerken bulmuştur sayamam ama kral bundan hoşnutsuzdu. birgün zatını çağrarak bir konuşma kararı aldı kral.
"sen! sen ne hakla görevlerini bırakıp basit ormanların yanına kaçarsın!!"
"baba! ben istemiyorum bir krallık yönetmek yada birşeyi hükmüme almak... elfler gibi huzurlu bir hayattır hep arzuladığım."
"ha! başımıza elf dostumu çıkıcaksın şimdide! senden ziyade onlar dahi kılıç savurup ok atarlar! yönetmekmi istemiyorsun? bunu birdaha duymayacağım , halkın senin hükmüne muhtaç oğlum!"
i̇şte bu konuşmadan sonra hansel'i daha sıkı tuttular , muhteşem bir kılıç yeteneğide olsa savaşmayı , güçlenmeyi reddediyordu."kılıcımı bu diyarda boş boş beklemek için güçlendirmeyeceğim!"diyordu.ve isyan ederek sürekli görevlerden karşı duruyordu. bu olaylar kısa zamanda halkın , köylülerin kulağına vardı. ufak laflardan büyük bir isyana vuracakmış gibi uzadı halkın dili , "biliyormusun? kral oğlunu bile dize getiremiyormuş , oğlunun asi köpeklerden farkı yok... kralımızı nekadar sevsekte gelecekte böyle bir kral istemiyoruz... "
"haklısın bunu krala söyleyelim , hansel bizi yönetecek güce sahip değil diyelim."dendi...
ve kısa zamanda birer ikişer kralın karşısına çıkıldı.
"yüce ve ala kralımız , senden bir ricamız vardır."
"nedir? neymiş bu zatımdan arzunuz?"
"oğlunuz kralım. sizin yaşlandığınız vakit tahta geçerse bu kurduğunuz düzeni inatla yıkacaktır o."
kral bu sözlerden tedirgin oldu ve nedensiz bir hiddet patlattı "nedir sizin derdiniz! benim soyumu istemezsiniz demek bu ülkede.bu bir ihanettir! yakalayın muhafızlar! şunları!"...
halk kralın hiddetine karşı hemencicik susuyorlardıysada oğul hansel'e beddualar ve lanetler okunup okunup durdu...
bi̇r gece hi̇lal işiğinda
hansel ne sizin nede halkın laflarına aldırmıyordu , hanedanlık cepesini saran angarad kasabalarından birine gelmişti ve ne bir dostu nede onunla ilgilenen birisi vardı.bar önündeki o dik sandalyelerden birine geçti , bir bira istedi ve uykulu gözlerle lambanın ardındaki karanlığı gözledi. şişko hancı biraz şaşkınlık birazda tiksintiyle baktı lord hansel'e halktan duyduğu yalan yada doğru tüm şeylerin ışığında hansel ayyaşın teki gibi duruyordu.ama hancı o mutsuz surata baktığında bir an tereddüte uğradı. hansele başka yönden bakmaya çalıştı...
"derdin nedir dostum? biramı hala vermedin."
"afedersin , dalmışım... "
bira doldurulupta bara koyulunca hansel bardağı önüne çekti.
"gözlerindeki ışık.. sen buralı değilsin galiba"
"hayır değilim , elluim'den gelmiştim."
"vay! elluim çok güzel bir yerdir , neden terkettin orayı?"
"o diyarları nekadar sevsemde ekmeğimi kazanmalıydım , burada uzun zamandır han işletiyorum."
"buralardan memnunmusun?"
"yeterince... "
hansel ,hancıya biraz şaşkınlık birazda acıyla baktı "buralar çok bayıcı, sonunda kazanç sağlayacağım güzel bir macera için neler vermezdim... "
o handa hancı bir kahkaha patlattı , onun gülüşünü arka kapının gıcırtısı ve 36 yaşlarında iri yarı bir adamın kıkırdaması takip etti.
hancı işgüzar ve ciddi bir bakışla "hansel! arzularını gerçekleştirmemi istermisin? senden şüpeleniyordum , ama şimdi gerçek isteğini anladım"dedi , onun ardından hanselin yanındaki barlığa i̇ri herif oturdu.
i̇ri adam kaba bir gülüşle ona şaşkın şaşkın bakan hansele bir süre baktıktan sonra "eee , ne yapmamı istiyorsun?" dedi hancıya.
"nemi yapcaksın? i̇lk önce ateş simyacısını buraya çağırman gerekecek , elluim merkezine doğru yaklaşık 1 haftalık bir yolculuk yapman gerekecek... "
"neden?" dedi üşenen ve artık neşesiz adam.
"nedenmi?" diye çarptı lafı hancı "herşeyden önce tanıdığımız ve bize yardım edecek tek büyücü o vede prensimizi ay düşene zütürecek adayımızda o."
yaylanan iri herif "aydüşene neden gidiyoruz?"
hancı parmağıyla barın tozlu tablalarını işaretler çizerken şöyle dedi "söylenenleri hatırlamıyormusun? simyacı bizden görev için bir aday istediği zamanı... "
"hehe! o yıllar önceydi , çoktan birileri bulunmuştur."
"sen bir göreve bir yılda cesur bir savaşcı bulunduğunu en son nezaman gördün"diyerek dik dik baktı herife... ve sonra devam etti "yarın yola çıkarsan iki hafta yada bir aksilik durumunda en geç bir ayda gelirsiniz."dedi.
o sırada olayların rahmetine kalmış hansel konuşuverdi "durun , ateş simyacısını tanımıyorum.ay düşen neresi?"demesiyle hancıya karşı aptallığını ve bilgisizliğini kanıtlamış oldu.
"yakında öğrenirsin , şimdilik kalene dön ve 1 ay kadar yakın ormanlara firar etme... "dedi ve bir süre durduktan sonra önceki cümlesine "lordum." kelimesinide ekleyerek bardaki boş bardağı aldı... i̇ri adam handan çıkıp gecenin karanlığına karıştığı vakit hansel'de saraya giden tiz ışıklı yola kat -
180.
+1 -26"sadece gezginiz , bizi rahat bırak evladım"dedi.Tümünü Göster
guard şaşkın bir bakıştan sonra "peki dede." diyerek gitmelerine izin verdi.o sırada arkadan hansel geliyordu , başı beyaz pelerinle sarılmış bir şekilde. guardın yanından fırlayarak simyacının yanına geldiğinde
arkadan guard'ın sesi duyuldu "hey sen!"
hansel korku içinde duraksadı , arkasını dönerek kafasındaki pelerini araladı."benmi?"dedi.
guard kızgın bir ifadeyle "o ihtiyarın yanından gittiğine göre dışarı kaçmak istiyorsun!"diyerek şüpeci gözlerle baktı.
"ah , evet bu benim geveze torunum elmurd , onu elluindeki elflere zütürüyorum... "dedi i̇htiyar simyacı.
guard "ah , afedersiniz. gidin... "diyerek arkasını döndü ve kulenin merdivenlerine doğru ilerledi...
i̇kili böylece güney kapısından fırlayarak elluin topraklarına çıktılar , bu vadi boş ve saftı. gidilecek sorlu yolculuk için batıya gitmeleri gerektiğinden bir süre ülke surlarından yol takip ettiler , güneştepye yükselmiş ve gezginlere acı veriyordu. şimdiden susamıştı hansel, ama yinede hancıdan aldıkları para sayesinde su tulumbaları ve yeterli erzakları mevcuttu.i̇şte tüm bunlarla saf elluin diyarının kıyısına geldiler , yolları güney çıkınlarından geçiyordu ve orada uzun bir yolculuk etmeleri gerekliydi. önceden bahsettiğim gibi güney çıkınlarında nice ejderha türü yaşamaktadır , bunlara en iyi örnek boynuzlu ejderha olabilir. çıkınlardaki mağralar o tür için oldukça uygundur...
ve sonra birkaç bulut yükseldi gökte , günşin etrafını çepeçevre sardı. eriyip yok oldu... ve aynı şer birdaha yaşandı , birdaha ve birdaha... elluin'in bereketli toprakları artık bir çölü andırıyordu , çok yakında çıkınlara girilecekti ve bunun için iyi hazırlık gerekiyordu. güney çıkınlarındaki eldoom tepeleri kumların ardında belirdiği fakit ihtiyar yorgun düştü
"biraz dinlensek iyi olacaktır , akşama doğru yola devam edebiliriz"dedi
"peki... "
minik bir kamp kurdular , erzaklarını ve sularını hazırlayarak kısa bir atıştırma yaptılar. şimdiden erzak konusunda dikkatli olmaları gerekiyordu, nede olsa hancı umduğumuz kadar bonkör çıkmamıştı... güneş hafif hafif geri çekilirken kızıllıklardan cizilmiş bataklıkta onu kaplamaya başlamıştı. sonras sarmaşıklar gibi kavradı bu kızıllıklar güneşi.onu aşşağı çekiştirerek düşürdüler , öbür taraftan ay tüm haşmetiyle fırlayıverdi. işıltı soluk ay parıltısına dönüştü hava karardı , o sırada uyku çeken ikili uyandığında göz gözü görmez geceye bürünülmüştü.i̇htiyar doğruldu ve tulumları toplamaya koyuldu , hanselde yardım etti.
bu karartıda yol almak imkansız gibiydi , ateş yakmak gerekiyordu...
"kav kutunu ver!"dedi simyacı
"ne! delirdinmi sen? mor alevi uyandırırsın... "dedi.
"ver dedim sana!"demesiyle beraber üflüye püflüye verdi hansel kavları...
i̇htiyar kavla bir ateş yaktı , bu ateş mor renkte yanıyordu.ve öyle hoş parlıyorduki insanı büyülüyordu resmen. aydınlığı çok soluk ve tizde olsa yeterli görüşü sağlamalarında etkiliydi.ama hansel korku içinde ciyakladı.mor alev karşısında parıldamıştı.
"lanet olsun hepimiz ölüceğiz!"diyerek tepinmeye başladı.
"hehehe! ateştenmi korkuyorsun? hehehe!"diyerek dalga geçti onunla , simyacı.
"çek şunu , lanetlendik!"
"heheheehehe!!!"diyerek yanan kibriti hansele doğru zütürmeye başladı.
hansel yerinden fırladığı gibi gece karanlığında güney çıkınlarına doğru kaçıştı... i̇htiyar arkasından gülmekle yetindi , ama ciddileşme zamanıydı. nede olsa hansel şer yola gidiyordu... ciddi bakkışlarıyla elindeki mor aleve elini doğrulttu ve şu sözleri sarfetti:
"elmes minor thufan , bana tepelerden haber getir!"
bu sözlerle birlikte mor alev yeşile dönüşüverdi , yeşil renk öyle şiddetli bir aydınlık sağladıki.. ama başka bir dünyanın alevini mor dünyada kullanması nasılda olabilidi? belliki bunu bile imkanlı hale getirebileceğinden yüce bir büyücüydü o...
ardından kaçışan hansel'in peşine gitti , neyseki hansel güney çıkınlarına gitmekten aşırı derece korktuğu için sınırlarda oturup beklemişti. simyacı geldiğinde elindeki yeşil alev onu tekrar korkutsada artık alevden yakması dışında ruhani bir zararın gelmeyeceğini öğrediğine mutluydu... ve birlikte yola devam ettiler , kısa süre içersinde devasa bir kükreme kulaklarını çınlatsada görünürde birşey yoktu.i̇şte böyle girdiler güney çıkmazına , yaklaşık yarım saat düz giden yol sonradan engebeli , bir yığın oyuklarla deşili acı bir şekle büründü. buralarda yol katetmek 2 kat zor oldu bu nedenle varış süreside yavaşlamı -
181.
+3 -35ejderha kapaniTümünü Göster
oyukların çevresindeki karartı simyacı'nın gözünden kaçmadı , bu karartı ancak bir alevin isinden doğacaktır ve o alev bir ejderhanın nefesinden doğar.bir süre yolda ilerlediler , giderek yükselen kaya tepelere dönüştü çıkınlar. tutunacak yeri bile olmayan olanaksız yerlere vardıklarında gecenin o saf pürüzü çöktü , ellerindeki yemyeşil parlak alev olmasa ellerini dahi göremeyecek kıvama gelmişlerdi. simyacı başını kaldırıp göğe baktı , bulutların iç yüzünde birazcık parlaklık varsa bile bulutlar onlara engel oluyordu. sonrasında durdukları tepeden yüksek bir kükreme duyuldu , hansel öylesine korktuki bir anda sıçrayıp kayalara savruldu. aksine simyacı ciddi ve endişeli bir şekilde yeşil ateşin ışığında etrafı inceledi.dev bir mağranın yanı başındaydılar! karanlıkta göremediği hansele selendi.
"hansel! hansel! gel buraya , ışığa gel!"diye orta tonda bağırdı.ama ses yoktu , hansel'i kayaların arasında biten gölgeler almıştı sanki..
sonrasında bir kaç kükreme daha duyuldu , tepenin altına kadar oyulmuş mağradan geliyordu sesler. simyacı hemen mağranın yanına sıçradı , mağranın önüne elindeki parlak şişeden sarı sular damlatmaya başladı , sonra bu damlaları daha geniş bir alana döktü ve yolunu kaybetmeden mağra kapısının yanına saklandı. hansel'den çok endişelenmişti ve hala kısık sesle "hansel" diye bağırmaktaydı...
ama o sırada dalgınlaşan hansel ayağa kalkıverdi , ardı ardına gelen kükremelerin ortasında duruyordu. yeşil ışığın mağra yanndaki parlaması gözüne çarptığında "hey! i̇htiyar! neler oluyor!!"dedi yüksek sesle.
ama ona karşılık ejderhanın bir kükremesi duyuldu , ve simyacı kısık sesle seslendi "gel buraya.. koş!"...
hansel ihtiyarın yanına çekildiği sırada kalbi küt küt atıyor ve korkudan titriyordu.i̇nanın bir ejderhanın en kısa bağırışı bile sizi delip geçicek seviyede korkunçtur.i̇şte bu yüzden hansel dayanıklıydı , korku onu delip geçemesede yüreğini eşeliyordu. sonrasında ejderhanın dev ayak sesleri duyuldu , vede mağranın üst katına uçarkenki kanat sesleri... dev adımlardan sonra başını mağradan çıkardı , bu bir boynuzlu ejderhaydı. kafası mağraya zor sığdığından simyacı mağranın maşka bir deliği olduğunu anlayabilirdi.ama mağranın yanında saklanırken hiçbirşey göremiyordu , ve sonra ejderha devasa bir kükreme patlattı. geriye kaçarak mağranın karanlığına süzüldü... hansel bunu duyar duymaz dışarı fırladığıysada karşısında başka bir ejderha belirmişti. yavru bir boynuzlu ejderha hiddetli ve sinirli bir bakışla dik dik bakıyordu hansel'e. henüz solucan formunda kanatsızdı , ama devasa kolları büyümüş ve gelşmişti. hansel koca bir çığlık patlattığında simyacı arkadan gelipde onu geriye çekmeseydi o anda devasa bir ejderha pençesiyle parçalanmış olurdu.
yavru ejderha sert bir kükreme patlatarak mağranın önüne bir adım attı.i̇şte o sırada simyacının sesi duyuluverdi:
"parla!"dedi ve daha önce döktüğü sarı su birleşerek kızıl bir alev oldu , yavru ejderhanın elini kolunu yakarak ona zarar vermese bile şiddetli bir sancı verdi. ejderha daha korkunç bağırmaya başladı , simyacı yerinden fırlayarak tepinen ejderhanın karşısınde belirdi ve:
"heheh! daha yavru bu , gerçek bir ejderha olsaydı o ateşi hissetmezdi bile."dedi.
sonra bu ejderhayla ne yapacalkarını bilemediler , kükremeleri duyan diyer ejderhalar gelmeden birşeyler düşünmeliydiler. hansel ona "bırakalım kalsın" dedi , fakat bu simyacının ek hoşuna gitmiyordu.bir süre düşüncelere daldıktan sonra ejderhanın bayıltılması gerektiğini anladı.
"onu bayıltacaksın!"dedi yanına aldığı bayltıcı potion'u çıkarırken.
"nasıl? benmi?"diye şaşkın şaşkın baktı simyacıya
"evet , sana iksir vereceğim. onun kuyruğundan başına kadar tırmanıp ağzında döküceksin bu iksiri... "derken öylesine ciddi ve efsunlu bir bakışla baktıki hansel'e , hemen görevi kabul ediverdi. hansel büyü yüzünden ne yaptığını bile bilmeden simyacıdan potionu alarak ejderha ve onu saran alevlerin arkasına kadar dolandı. sürekli kükreyen ve tepinen ejderhanın o büyük kuyruğu kırbaç misali öyle hareketliydiki çıkma ihtimali çok düşüktü.ama o efsunlu ve bulanık beyniyle hemen kuyruğa sıçradı , sopnrada ona sarılarak sıkı sıkı durdu. kuyruk sallanırken bir oyana bir bu yana çarpsa bile tırmanıp sırtına kadar geldi. ejderhayı ehlileştirmek imkansızdı ve bu yüzden epey afalladı efsunlanmış hansel.ama tamda o sırada büyünün etkisinden kurtulmuştu , kafasını ejderhanın sert derisine öyle bir çarptıki birdan ayılıverdi.i̇şte ozaman herşey daha belalıydı , korku heryanını sardı ve gözünden yaş gelene kadar dayandı. "naptım ben! neden!"...
ejderhanın sırtıntan kafasına giderken başına ilişmiş dev boynuzun çok yardımı olmuştu. kaygan düğüldü ve tutunabileceği çok çatlağı vardı. böylece ejderhanın kafasına kadar çıktığında elindeki potionu cam şişeyle birlikte aldı. eğilerek sürekli kükreyen ağıza öyle bir savurduki şişeyi , ejderha bir anda cam şişeyle birlikte yuttu. boğazında parçalanan camlardan sonra iksiri tadı ağzına geldi ve baygınlaştı. yere düşerken simyacı yerdeki alevi söndürdüğünde hansel korkular içinde kalmıştı... ejderhanın kafasını bir süre yokladıktan sonra daha önce kapanan gözlerini açtı. doğruldu ve simyacının yanına geri geri geldi. ejderha şiddetle horluyordu.
kulaklarını kapatarak şöyle söyledi hansel "uyanıkken daha sessizdi bu!"dedi. aslında demin yediği efsunun hesabını bile soramamıştı henüz.
"boşver , takma kafana bunu. vede gitmemiz gerek mağraya girecez!"dedi.
"nee! defasa bir ejderha var içeride , belkide bizim tuzağına düşmemizi bekliyor." diyerek çılgınca bağırdı.
elini kaldırıpta durmadan uzayan şah tepeyi işaret ederken "söylermisin ozaman başka nerden çıkacağız?"dedi.
"hatırlasana , beni kaleden alırken nasılda yükselmiştin. kalenin penceresine konmuş bekliyordun!"dedi simyacının daha önce kapıdan giripte pencerede onun uyanmasını beklediğini bilmeden.
simyacı cevap vermeden mağraya doğru yürümeye başladı. hansel'de korkak ve heycanlı bir halde peşinden gitti.ve kısa zamanda karanlık onları kollarıyla tutup çekti...
mağranın duvarlarında mor alevle yanmış koyu meşaleler vardı , gerçekten hiç aydınlık vermiyorlardı. simyacı bu nedenle sıra sıra dizilmiş meşalelere doğru elini yükseltti.
"sen , duhukhan lemon! yıldızları çek gözümün önünden! bana güneş vaadet!"dedi , ve mor alev ilk önce kızıl sonradan tam bir sarı tona büründü. mağra aydınlandı ve birkaç yarasa uçuşarak kanat çırptı.
hansel eline bir meşale aldı , çünkü simyacının elindeki yeşil alevli kav artık sömüş ve bitmişti. mağra dengesiz oyuklardan oluşan tek bir yola sahipti , ışıkların sayesinde bunu anlayabilmişlerdi.
am gerçekten çok geniş bir alanda büyüyordu.yol üzerinde bir uçurumla karşılaştılar , bu tepenin alt katı sonradan oyulmuşa benziyordu.ve tepenin altına inmektey -
182.
+1 -10yarın devam ederim aq
edit: neyini kötülüyon aqdumun çocuğu yarın devam ederim dedim alt tarafı bin -
183.
0ayraççççç
-
184.
0up up up up
-
185.
0dvm et lan binçççççç sonunu güzel bağla şuku manya edecem seni
-
186.
+32 -2sahil boyu ilerliyoruz ama son ses müzik falan daha millet sokaklrda
miami o kadar muhteşem bir yer ki beyler hayatınızda böyle bir fırsat cıkarsa düşünmeyın 1 dakika, hele üniversiteli binler gibtirin gidin amerıkaya lan ne işiniz var burda ne işiniz var ?
neyse bu karı bi yandan sigara içiyo bi yandan kafası güzel bi yandan araba kullanıyo ben önde oturuyorum arkadas arkada
lan bu karı basıyo gaza arabayı 2 teker ustune kaldırtmaya mı calısıyo sov mu yapıyo ne yapıyo
ki amerikada arabalar o kadar yavas ilerler ki 200 metre ötede bi yaya görsünler dururlar hemen geçsin yayalar diye
ama bu karı bastı gaza gidiyo karşıdan 2 tane sevgili cıktı onlrda zil zurna bu bi kıvırdı direksiyonu ben Allahtan emniyet kemerini takmışım dan diye bariyerlere girdi araba ve arkası okyanus aq araba uçacak okyanusa ama nasıl bir sarsıntı bizim arkadaki arkadaş direk öndeki koltuğa yapışmış, burnu kırıldı çocuğun. -
187.
+4 -1yatıp zıbarsaydınız zütünüzde gibmi var amk yerinde. ne iş çıkardınız ukraynalı karıya...
-
188.
+15 -1neyse polisler geldi, ukraynalı hatun bişeyler konuştu bizim pasaporta baktı tabi tırsıyoruz aq arkadaşın burnu kırılmış bizim haberimiz yok çocuk tırsmış ne yapacağını şaşırmış her yer kan
neyse hemen aldılar bizi hastaneye hastane dediğimde züt kadar bi yere getirdiler gecenin bi vakti sabaha iş var
buna pansuman yaptılar falan burun sarılı cıktı hastaneden
bizi sabah 5 gibi yurda bıraktılar
bırakmaz olaydılar aq -
189.
+2@119 o bu deılde mıamıde bara kac yasında alıolar aq 18ım dıosn?
-
190.
021 yannan
-
191.
0@158 saol lan am
-
192.
+19@157 amerıkada 21 yaş altı bara giremez ha girer ama içki alamaz, ama yabancıları tanımıyolarsa 21 yas altı oldugunda barın onunden geçirmiyorlar. araba sürme yaşı bazı eyalette 16 bazısında 17 falan değişik memleket ora bizimki gibi değil. bazı eyaletlerde 16 yas ustu kızlarla ilişkiye girince sorun olmuyor, bazılarında 18 üstünde bazılarında 17 ancak alkol alma ve bara girme yaşı kesinlikle 21. taviz vermıyo binler, anca tanıdık olacak öyle.
neyse devam ediyorum yurda geldik
bizim hindistanlılar kendi arasında karışmış, kavga falan etmişler agız burun kırılmış yani
sonra işte yatışmış olaylar falan bi grup bizim yanımızda bi grup karşıda
biz yanımızdakilerle muhabbete tutustuk ne oluyo gibisinden sonra aq nerden geldıyse din'e geldi mevzu
bunlarda bi sistem varmış 4 aşamalıymış şimdi tam hatırlamıyorum ama en alt kadama şudra mıydı neydi sonra soldiersler varmıs kademe kademe cıkıyolarmıs falan ben aq makara adamım o kadar olay geçmiş sabah oluyo iş var hala makara peşindeyım gülüyorum falan şudra diyorum durmadan buna sonra bi ton bişey sonra meğersem onların dininde saygısızlık mıymıs neymıs benı onun diniyle taşşak geçiyom sandı lan bu eleman bi köpürdü ananı gibeyim dedim kesin bu sefer beni türkiyeye sürcekler.. -
193.
0neyse sonra devam ederiz amk
-
194.
0beyler aranızda inanmayanlar var olmuyor ama
-
195.
0nerde bu işimizi gücümüzü bıraktık da okuyoruz...
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 29 12 2024
-
yılbaşına kadar kız ayarlamam lazım
-
bu mal kızlarınızı gibmeye geldim deyip
-
cok konusma onuachu davari
-
170 boyunda pasif kazaklar
-
bu yaşa kadar bi yere gelemedik
-
orta üstü bir kızın dminde eşek kadar erkek var
-
560binlik ile benim sexs sayım aynı
-
partnerimin dominant bir kadın olmasını istemem
-
inşaata gelen kadın mühendisler
-
sözlüğün dürüst onurlu erkekleri tam liste
-
karadenizliler ile yunanistanlıların
-
aileniz sizin için çalışmak zorunda bunu unutmayin
-
sözlük bitmemiş ulan bitmiyor işte oley be
-
allah k4dinlarin belasini versin
-
the economist kapagi gibi olmus
-
kafkas man ermeni olmam hakkında ne
-
yalnızlığa alışmak hoş bir şey değil
-
guatemala mı burası
-
20 li yaşlarımın hepsi
-
biciriği gibmişler
-
ulan salolar çayin çinden gelmesinin ne
-
saat 5 ten beri elektrik yok
-
gene verdigim maclara oynamadiniz degil mi
-
bir tane eskort kazakla tanıştı diye
-
omuz egzersizi yap bakir liseli
-
keloğlan aramızda filminde
-
30 yaşındayım sevgilim olmadı hiç
-
memati ve kayra üzerindeki tecrit
-
inci galeri neden kapandı
- / 2