-
3726.
0eve gittik.
halam gözleri ağlamaktan şişmiş beni bekliyo.
benim 6 tane halam vardı biri rahmetli oldu biri 5 kaldı. hepsi beni çocukları gibi sever. o yüzden benim yaptığım bu tarz mallıklarda hep benni koruyan gözetenler olmuşlardır.
kocaları da sağolsun öyle "bizim hanımın yeğeni" muamelesi yapmadı bana. onlar da öz kardeşi gibi sevdiler hep beni.
biz girdik içeri ben utanmış sıkılmış bi halde gittim halamın yanına. sarıldık falan.
biraz azarladı baktı ki ben bunalıyorum hemen ipimi gevşetti, azarı kesti "merhamet mod on" yaptı.
böyle böyle 1-2 saat konuştuk.
"niye bize haber vermedin? niye kafana göre gittin?" gibi sorulara öylesine cevaplar verdim.
annemle babamla konuşup ayrı bi evde yaşamak istediğimi, zaten bi süredir babamla olan soğukluğumuzu falan anlattım. tabii soğukluğun sebebini, seçil mevzusunu anlatmadım.
"nerede yaşayacaksın? nasıl çalışacaksın okul da var" falan deseler de yok hala yapıcam bişeyler dedim geçiştirdim.
"bu muhabbetler bitmez adnan da yorgundur yatsın sabah konusuruz" diyerek halamın uzun toplarla gol arayan sorularını don düdüğü ile maçı bitiren hakem gibi kesti volkan abi.
ben gittim bana hazırlana yatağa. bunlar da odalarına.
ben uyumadım.
o caddenin manzarası güzeldi. ışıl ışıl. domaldım pencerede sokağı izleyerek, düşünerek, sigara içtim üst üste.
sonra gittim yatağa. uyumam uyumam diyorum ama rahat geldi amk yatak zıbarmışım. -
3727.
0kalktığımda öğle olmuştu.
dolandım evin içinde halam yoktu.
halamın oğlu var berkay. o zaman 11 yaşında falandı. şimdi liseye gidiyo inci sözlükte birinci nesil yazar amk.
o gördü beni "adnan abi hoşgeldin" falan muhabbeti oldu.
"halam nerede?" dedim.
"dışarı çıktı. markete falan gidecekmiş" dedi.
"iyi ben duşa giriyorum" dedim gittim banyoya.
ben banyodayken halamın sesi duydum.
gelmişti halam.
kurulandım çıktım banyodan. geldi sarıldı sıhhatler olsun falan dedi. o zaman onların yanında sigara da içmiyorum. o yaktı bi sigara ben yakmadım.
uzattı bana da sigara.
"al iç sanki içmiyo. sabah baktım pencerenin önü kül olmuş hep" dedi.
utandım amk almadım başta.
sonra baktım ısrar ediyo aldım yaktım.
utana sıkıla çektim bi iki nefes. halamın zaten içtiği sigara uzun lm normalde de bi taka benzemiyo bi de utana sıkıla içince hepten bomtak bişey oldu.
yarısında söndürdüm.
"hala ben akşam sarıyere gitcem" dedim.
çattı kaşlarını.
"saçmalama. akşama antrikot yapcam sana" dedi.
aklınca cocuk kandırıyo.
"hala gitmem lazım. bi an önce halletmek istiyorum bu işleri" dedim.
bu sfer daha çok kızdı.
"akşam nesrin halanlar da gelicek. olmaz yarın gidersin. hem ben annenlerle konustum adnan burda dedim" dedi.
annemlerle konusmasına mı yanayım?
akşam nesrin halamların gelmesine mi?
annemle konusmasına canımın sıkkınlığı annem üzüldü ya ona sıkılıyo canım.
nesrin halamların gelmesi ise, nesrin halam da bu evinde kaldığım halam gibi öz annem, ablam gibi ama kocası nevzat abi gibecek belamı biliyorum.
nevzat abi de beni kardeşi gibi sever ama bi yanlışım olduğunda hiç lafını esirgemez soylerdi.
hani nerede çalışıyosun diyenler oluyo ya onun dış ticaret ofisi var onunla çalışıyorum şu an. -
3728.
0biraz yattım biraz dolandım akşamı ettim.Tümünü Göster
saat 6 gibi eve geldim. ben eve gittiğimde nesrin halam gelmişti. nevzat abi de 1 saate gelecekmiş.
tabii bi de nesrin halamdan yedim zılgıtı.
"sen niye bizi haberdar etmiyosun sıkıntılarından?", "niye kapandın içine?", "biz sana yakın değilmiyiz?" içerikli bi konuşma yaparken kapı çaldı volkan abi geldi.
nesrin halamların 2 çocuğu var az onların yanına gittim naber falan sonra volkan abi salona geçmiş onun yanına gittim.
"naber nasılsın" faslından sonra içerde oturduk biraz.
volkan abi'ye yalandan "işler nasıl" abi muhabbeti açtım ki benden başka konusulacak bişeyler olsun. volkan abiye çalıştığı yerden sormuşum amk. başladı anlatmaya. aha dedim bu muhabbet bizi 45 dakika zütürür. volkan abi iş konusup ben dinliyo gibi yaparken benim iki hala da mutfaktaydı. konu belli "nolcak bu adnan'ın hali?"
ben muhabbet 45 dakika gider diye düşünürken bi yarım saat sonra kapı çaldı.
nevzat abi geldi.
nermin halam açtı kapıyı.
"hoşgeldin" muhabbetinden sonra salona girdi.
nevzat abi 120 kilo bi adam. heybetli.
heybetinin yanında babasına bile haksızsa haksızsın sen arkadaş diyen bi adam. asla lafını esirgemez.
işi gücü de iyi. sevilir sayılır iş çevresinde. ailede ise bi benim hala oğlu mustafa'nın babasını ve benim babamı üstün görür kendisinden. onların yanında konusması gerekirse, "hadi biraz da sen konus nevzat" konusur sadece. babama özel bi saygısı vardı. halam hiç ihtiyacımız olmadığı halde sarıyerde bi markette kasiyerlik yapıyodu. maksat çeyiz hazırlamak, boş vakit değerlendirmek falan. babamdan zar zor izin alınıp babamın tanığı birinin marketinde kasiyer olarak işe baladı işte. o zaman amk nerede migros falan. sarıyerin dandirik marketleri süpermarket yazıp tabelaya müşteri çekiyodu.
bu nevzat abi de nesrin halamı orada görmüş beğenmiş falan.
ama üniversiteyi de yeni bitirmiş. askerlik kapıda.
halamla tanıştıktan bi kaç ay sonra askerlik dayanıyo kapıya.
halama "nesrin bu böyle olmaz ben gidip abinle konusayım benim böyle bi niyetim var ama askere gitmem lazım. annemi babamı alıp söz keselim, nişan yapalım" diyeyim" diyo halama.
halam tabii çekiniyo abisinden. babam da o zaman genç amk. gençten kastım 30lu yaşlarda. bi de hafif atraksiyonu sever. hani kavga falan olsun önden peder dalarmış.
halam ne kadar kabul etmese de birliğe teslim olmaya 2-3 gün kala bu babamın dukkana gidiyo. babamın dukkan da o zaman maslak oto sanayiide. amk ıslık çalsa 30 adam birikiyo. herkes birbirini tanıyo falan.
bu hafif tırsa tırsa gidiyo dukkana babasının renault spring'i ile.
dukkanın o taraflara çekmiş önü kapamadan. babam o ara baska bi arabayla uğrasıyo falan bu geçmiş bi kenara beklemiş. babam bunu tanımıyo ama adettendir ya çay da söylemiş. o kadar beklemiş ki nevzat abi orada babam bi ara yemek molası vermiş bakmış bu hala orada buna da söylemiş yemek beraber yemişler.
en sonunda babam gitmiş bunun yanına "birader kaç saattir bekliyorum bişey mi isteyecek, iş mi yaptıracak diye çıtın çıkmıyo. derdin ne?" diyo.
bu da utana sıkıla "abi beni yanlış anlamayın. niyetim ciddi... " diye giriyo mevzuya.
halam ile evlenmek istediğini, okulu yeni bitirdiğini, ama askerlik için gitmesi gerektiğini, annesi babası ile gelip niyetlerinin ciddiyetini göstermek istediklerini söz möz bişey yapıp askere gitmek istediğini anlatıyo.
nevzat abinin anlattığına göre sözü bitince dayak yeme pozisonunu alıp bekliyo.
ama bizim peder beklenmedik bi olgunlukta "oyle askerlik öncesi nişan söz falan olmaz. sen git gel askere sonra bakarız. nesrin'in abisiyim ben dün de bana emanetti, bugün de bana emanet sen askerdeyken de bana emanet. sen git borcunu öde gel. dönünce de gel buraya konusalım" diyerek bunu yolluyo dukkandan.
verdiği sözü de tutup halama gelen bi iki görücü teklifini abisi olarak "hayır" diye reddediyo.
sonra bu askerden geliyo evleniyolar. zamanla bizim nevzat abi parayı buluyo. hali vakti duzeltiyo falan...
velhasıl kelam; adamın taa o zamandan benim babama bi abi gibi bağlanmışlığı var.
kendi kardeşinden çok seviyo benim babamı, dolayısıyla beni. -
3729.
0selamu aleyküm yazıyosun panpa bakıyorum ;) daha doğrusu bakamıyorum gözlerimi kaçırıyorum amk daha 68deyim kolay gelsin cumadan sonra gelirim
-
3730.
0ben daha sert bi tepki bekliyodum ama nevzat abi beni görünce "oo kaçak gelmiş" dedi.Tümünü Göster
sarıldık falan.
ben farkındadıyım tabii bunlar sürtme. az daha sürtüp sokacak biliyorum amk.
5 dakka oturmadık nermin halam "hadi gelin yemek yiyelim sonra konusursunuz" dedi.
gittik mutfağa yemek yedik.
ben çok bişey yemedim. afiyet olsun dedim kalktım tuvalte gittim sigara içmeye.
aynanın karşısında sigara içerken nevzat abinin soracaklarını tahmin ederek cevapplar hazırladım kafamda.
"neden gittin kimseye haber vermeden?" derse çok üstünde takılmadan bunaldım abi sıkıldım falan diyecektim.
"napmayı düşünüyosun şimdi?" derse "abi çalışcam bi sene para biriktircem okula sonra devam etcem" gibi bişeyler söyleyecektim.
dahasını da düşünürken nesrin halamın çocuklardan biri geldi kapıya.
"adnan abi sıkıştım" diyerek.
zaten sigara bitmeye yakındı attım klozete geçtim içeri.
ben içeri geçtiğimde nevzat abi ile volkan abi salonda oturuyodu. halamlar mutfakta, sofrayı topluyolar.
nevzat abi üçlü koltukta oturuyodu. eliyle işaret etti gel buraya otur gibilerinden.
gittim oturdum.
ben oturunca halamlara seslendi "nesriiin. hadi gelin sonra toplarsınız" diye.
halamlar da geldi oturdu.
kimse konusmadan önce ben girdim lafa.
başım öne eğik "biliyorum herkesin canını hiç olmaması gereken saçma sebepler yuzunden sıktım. kızacaksınız bana, sorular soracaksınız, belki haklı belki haksız bulacaksınız ama ben hepsinden önce sizden özür diliyorum" dedim.
nevzat abi "oğlum bizden özür falan dileme. git anandan babandan dile" dedi direkt.
"diliycem abi" dedim.
"nasıl dileyeceksin?" dedi.
"gidicem dileyecem işte" dedim.
"öyle özür dilenmez oğlum. sen onlara ben adam değildim ama artık adam olucam bunun için de hem çalışıp hem okulumu bitirecem diyeceksin" dedi.
"abi ben de aynısını yapmayı dusunuyorum" dedim.
"nasıl?" diye sordu.
"okulu bi iki sene dondurup bu sürede çalışıp bi düzen kurmak, para kazanmak, kendi ayaklarım üstünde duracak dereceye gelmek sonra ise okulu bitirmek istiyorum" dedim.
hafiften bana döndü, dikildi.
"sen hala akıllanmamışsın" diye bağırıdı.
halamlar falan biraz daha sakin falan diyince duruldu az.
"sen kaç yaşındasın?" dedi.
"22" dedim.
"2 sene okula gitme oldun mu 24. okulun bitmesine kaç senen var?" dedi.
"4 dedim"
"2 sene de kalsan olursun 30. sen 30undan sonra adam mı olacaksın?" dedi.
"napayım abi?" dedim.
"sen adam olmak istiyomusun?" dedi.
"abi oyle olmasa neden çıkayım karsınızda bu kadar ezileyim?" dedim.
"o zaman bundan sonra önce allah sonra volkanla ben" dedi.
o ana kadar başım öne eğikti.
nevzat abi öyle diyince gözlerimi ona doğrulttum.
"babam varken, babam bana küs de olsa evlatlıktan da reddetse ben babamı ezmem" dedim.
"aferin bak adam olmaya başlamıssın. ama sen babanı ezdin haberin yok. sen yokken dümdüz oldu o adam. oğlum senin baban kalp hastası. senle uğrasırken ölür gider bi ömür vicdan azabı çekersin" dedi.
haklıydı amk.
devam etti.
"yarın birlikte sen ben volkan gidicez babana. öpeceksin babanın elini. ben bi hata yaptım. ama bu hatamdan ders aldım. bunu da size ispatlamak için sizden 4 sene istiyorum. bu 4 senede gidip diplomamı alıp getircem size diyeceksin" dedi.
"abi benim de kafamdaki o zaten" dedim.
"kafandaki o ama senin hedefe ulaşma yolun farklı. sen ben ve volkan ne derse yapacakmısın?" dedi.
"abi ne zaman yapmadım?" dedim.
"tamam o zaman. gidiyosun yarın sarıyere. sonra geliyosun volkan'ın yanında hastanede işe başlıyosun. 2 sene sonra da geliyosun benim yanıma benimle çalışıyosun" dedi.
ben bozuldum biraz. ık mık ettim. çünkü ben babamın himayesinden çıkmaya çalışıyodum başka bi himayeye girmek değil. bi de akraba ile çalışmak tersdi bana.
"abi ben size yuk olmak istemiyorum" dedim.
ben oyle diyince halamlar girdi araya.
"olur mu ne yuku" falan...
velhasıl kelam karar verildi. yarın gidilecek babmla görüşcem fırcamı yiyecek oturacaktım aşağı.
konusma bitince nevzat abi "tamam daha uzatmıyoruz bu konuyu. şimdi maç izliycez biz siz de istiyosanız gidin dizi mizi izleyin diğer odada" dedi konuyu uzatmaya çalışan, konuşmak isteyen halamlara.
onlar yan odaya geçti biz maçı açtık.
o günün tarihi 7 haziran 2008'di.
arda turan'ın son dakikada attığı gol ile isviçre'yi 2-1 yendiğimiz maçı izledik.
turkuaz forma denen saçmalık gözlerimizi tırmalarken ben yarın babamla çıkacağım maçı düşünmeye başladım... -
3731.
0okuyacağım panpa
boş güzel bir zamanımda söz -
3732.
0rezerved
-
3733.
0o gece cumartesi gecesiydi.Tümünü Göster
herkes uyudu ben zütümden çıkan yusuf sesleri yüzünden uyuyamadım.
sabah olduğunda kalktım anahtar asılıydı simit falan aldım kahvaltı için.
kahvaltı ettik öğleye doğru.
saat 2-3 gibi nevzat abi babamı aradı "abi evdemisin. bi gelcez sana" diye.
babam da anladı tabii durumu. beni zütürcekler amk. "evdeyim" dedi.
saat 5 gibi sarıyerdeydik. halamlar, nevzat abi, volkan abi ve ben.
girince eve annem sarıldı bana.
toplasan kaç gün oldu görüşmeyeli ama annem sanki ben yıllarca kaldığım cezaevinden çıkmışım gibi sarıldı bana.
sonra kız kardeşim ve küçük kardeşimle sarıldık.
kız kardeşimin haberi yokmuş. o da dün gelince öğrenmiş.
ufak desen herşeyin farkında ama hiç bişey bilmiyo gibi.
o ufak var ya.
o benim yaşama sebebim.
o bana "abi" diyo ya ben kendi kendime "ben abiyim!" diyorum kendime geliyorum. ne kadar yorulursam, pes edecek gibi olsam, ağlayacak gibi olsam da onun bana bi "abi" demesi beni diriltiyo.
ve assolistler son çıkar hesaabı babam.
içerde kendi koltuğuna oturmuş, surat 32304 karış...
benden önce nevzat abiler girdi.
onlara da aynı surat.
"abi bak sana kimi getirdik" diye lafa girdi nevzat abi. halamlar ayrı soytarılıklarla ortalığı biraz yumuşatma çabalarında. annem de içi kapkara olsa da ortalığı aydınlatmanın peşinde.
"niye geldin?" dedi babam.
hani bekliyodum sert çıkacağını da bu soruyu soracağını düşünmedim hiç.
nevzat abi ile göz göze geldik.
babama gözükmemek için daha da arkaya yaslanarak sus işareti yaptı bana dudakları ile.
sustum.
halamlar "ne demek abi niye geldi. evi değil mi burası?" dedi ortamı yumuşatmak için.
babam daha da astı yüzünü.
"değil" dedi.
gözlerim doldu amk.
dayanamadım.
"çok durmayacam zaten. elini öpüp geri gitcem" dedim.
keşke demeseydim, annem ağlamaya başladı.
kız kardeşim aldı ufak kardeşimi başka bi odaya zütrdü.
babam ayağa kalktı "gibtir git. sana öptürecek elim yok benim" dedi.
annem daha çok ağladı.
çıktım odadan dışarı.
tuvalete sigara içmeye amk.
kaç sigara içtim, ne kadar durdum tuvalette bilmiyorum.
dödüğümde nevzat abiler mevzuyu açmış babama.
içeri girdiğimde babam "ben senden bi tak istemiyorum. o diploman da senin olsun. arada şu ananı ben iyiyim diye ara yeter" dedi.
gibtir git diyo yani.
annem hafif karşı çıkar gibi oluyo ama sonra geri duruyo.
2-3 saat ağzımı yüzümü gibti babam lafla.
keşke dövseydi amk. aparkat falan atsaydı, döner tekmeyle vursaydı, adyuket çekseydi...
lafla dayak yemek beter amk.
velhasıl kelam biz çıktık. ben bi kaç parça orda olan eşyalarımdan aldım. annemle vedalaştım. babam elini öptürmedi. -
3734.
0o günün ertesi günü çalışmaya başladım volkan abi ile.Tümünü Göster
çalıştığım yer k.çekmecede bi özel hastanenin kafeteryası.
5 kişi çalışıyoduk.
volkan abi, salim abi, murat, hasan ve ben.
volkan abi'yi tanıyosunuuz ama özelliklerini açayım biraz.
eğlence sektöründe yıllarca beyoğlu'da bar işletmiş, gecesi gündüzü olmayan o işten sıkılınca oradaki müşterilerinden birinin bağlantısı ile bu kafeteryayı almıştı. iş konusunda mükemmeliyetçi biriydi. iş saati herhangi bi olumsuzlukta küplere binse de 15 dakika sonra gider gönlünü alırdı kalbini kırdığı kişinin. yazmadan olmaz; fenerbahçeliydi.
salim abi. 45 yaşlarında evli bi oğlu olan, saçları bembeyaz bi emekli. o da fenerbahçeli, ama bunların hiçbiri onu tanımlamaya yetmiyo. adamın utanmadan sıkılmadan söylediği en belirgin özelliği; adam zütçü beyler...
öyle karı zütü falan değil bildiğin erkek gibiyo. hatta oradakilerden duydum ndıbını. o çalıştığımız hastanede eskiden cinsiyet değiştirme ameliyatları olumuş ve kalite kontrolü her daim salim abi yaparmış.
murat, allahın adamı. ne etliye bulaşır ne sütlüye. galatasaraylı olduğunu söyler ama fener bize koyunca fenerli fenerli konusur. tam bi skor taraftarı... 30 yaşlarında zayıf ama pire gibi. atlar nasıl yotulduğunu hissetmez, bu da öyle amk. haa bi de millete lakaplar takardı sürekli. bana "kaka" dedi yıllarca. futbolcu kaka leite var ya o amk.
hasan ise züt, huur evladı, yavşak... yıllardır volkan abi ile arkadaşmış. hatta çocukluktan beri diyolardı. züt kadar boyu var türlü türlü huyu var. kafasına eser işe gelmez, ona buna terslik yapar. bardak sayısı bellidir kafe türü yerlerde. atıyorum sabah sayım olur 50 bardak mı var akşam da 50 bardak olacak. kayıp ya da kırık olursa hesabını servise giden elemanlar verir. bizde de en çok servise murat giderdi. bu züt hasan her akşam 2-3 bardak ekgib der, ve bunu özellikle volkan abinin yanında söyler murata fırça yedirirdi. 20 gün sonra çözdüm olayı. bu züt bardakları muratın çıkma saatine yakın saklıyo. sonra çocuğa dört döndürüyodu hastaneyi. bu fırçasını yiyip morali bozulduktan 10 dakka sonra da bi yere gidip sakladığı bardakları getirip "aha da ben buldum. her taku ben yapıyorum. önemli adamım ben"e getiriyodu. bi gün ben 3. kata boş toplamaya gittim. orada bu yangın dolabından bardak çıkarırken çıktı karşıma. anladım ben durumu. daha murat yeni bardak fırcası yemişti. "abi muratın aradığı bardaklar mı bunlar?" dedim. pis pis sırıttı. "arasın arasın biraz. aklı orda burda kalmasın" dedi. sinirlendim amk. ptrondan da torpilliyim ya aldım o bardakları attım yere kırdım. hep abi diyodum ona o zaman kadar. o gün ilk defa demedim. "hasan. bu bardakları senin zütüne sokarım. hem de kırıkken. dıbına koduğum ne sucu var o adam herdün senin yuzunden fırça yiyo" dedim.
tırstı züt. durduğumuz yerde sote bi yer odluğundan kimse rahatsız etmedi. rahat rahat çöktüm buna. "bu sefer bırakıyorum kimseye de soylemiyorum ama bi dahakine zütünü giberim senin" dediö ittirdim bunu. zaten boyu kısa, kısacık ayakları zütüne vura vura gitti kafeteryaya. o günden sonra hep ezdim muallakyi. ne dese tersini yaptım. ben senden üstünüm haddini bil'e getirdim mevzuyu. -
3735.
0ilk gün hesapta çalıştık.Tümünü Göster
hastaneyi gezdim muratla. ne nasıl işliyo öğrendim falan.
akşam olunca cebimde kalan paralarla dandik bi telefon bi de kontorlu hat aldım.
hat ertesi gün açıldı.
hemen mavi'yi aradım. zaten bana fasulye muamelesi yapıyolardı kimse giblemedi bile iş saati telefonla görüşmeye gitmemi.
yine ilk aramamda açmadı.
ikinci aramamda açtı.
"alo" dedi ben yine kitlendim ama uzun sürmedi. yuzume kapamasın diye "alo" dedim ben de.
"adnan" dedi.
"evet benim" dedim.
o konusmadı ben devam ettim "nasılsın" diyerek.
"iyiyim" dedi.
15-20 dakika konustuk. benim hayatımda olmuyomus sadece önemli gelişmeler onun da hayatında değişiklikler olmuş.
haftasonu sınava girecekmiş, öss.
yeniköyden taşınmışlar. karşıya, bostancıya.
bi süre eften püften konustuktan sonra onu çok özlediğimi söyledim.
aslında ben söylemedim öyle çıktı ağzımdan. zaten oralarda bi yerde hep mavi'ye söylenmek için sevgi sözcükleri bırakırdım.
"adnan" dedi guzel olduğunu düşündüğüm o özlem esanslı cümleyi duyunca.
"efendim" dedim. ben sandım ki o da beni çok özlediğini söyleyecek.
"adnan... yine başlamayalım" dedi.
onun için benim ona hislerimin açılımı "yine başladı yaa"dan ibaretmiş.
"neden başlamayalım?" dedim umutsuzca.
"adnan olmayacak" dedi.
salağa yattım çaresiz.
hani biliyodum ne anlattığını o cümlenin ama anlamamazlıktan gelmek de bi seçenek lan. ve ben o seçeneği kullandım.
"olmayacak çünkü ben seninle yarım kalan bişeyi tamamlamak için bi nesne olmak istemiyorum adnan" dedi.
ulan yarımı mı var? ne yarım kalmış?
başlamayan şeyin yarımı mı olur?
"mavi" dedim.
konuşturmadı beni.
"adnan konsantre olmam gereken bi sınavım var. kafamı boşaltmam lazım" dedi.
"ben senin için senin o kafanı boşaltarak kazanmaya çalıştığın üniversiteyi bıraktım lan" diye bağırdım içimden.
dışımdan ise sessizce "bi kere buluşsak, bi dışarı çıksak beraber?" dedim. ne kadar gurursuzdum ona karşı o ise benim kullanmadığım gururu ve kibir kendi gururu ile toplayıp üzerime yıktı.
"adnan senle çıkamam. eğer senle bi geleceğimiz olsa senle evlenirdim. ama olmaz" dedi.
"neden?" dedim sorumun yanıtını bekledim.
çok sonra anladım telefonu son cümlesinden sonra yuzume kapadığını.
bıktığımı farkettim.
mavi'den değil, reddedilmekten bıkmıştım. zaten insan hiç başlamadığı bi ilişkiden, hiç tatmadığı bi zevkten nasıl bıkabilirdi ki?
o günden sonra yine eskisi gibi oldum.
o hastanede altıma alma potansiyelim olan bütün hatunlarla saçma sapan 3-5 defalık buluşmalar ile ikişer üçer postalık zevkler yaşadım.
unuttum ya onu hesapta kendime ispatlıyorum amk.
ama işte işin tak tarafı aldığım bi harita metot telli deftere her gece ona dair satırlar karalıyodum.
kaptanın seyir defteri hesaabı...
rotasız geminin ne seyiri ne defteri olucaksa.
ben buna, onsuz da yapabileceğime inanmaya , inandırmaya çalışsam da kendimi ve çevremi kolay mı lan kendini kandırmak?
daha sen kendine bile inanmazken, her gece ona ayrı bi mektup yazarken onun haberi olmadan senin onu unuttuğuna kim inanır?
tabii ki kadir inanır...
öğğğ amk buraya kadar okuyan varsa bundan sonra daha bırak bu hikayeyi okumayı sözlüğe girmez. -
3736.
0bu şeklilde devam etti herşey.
aslında tam gibi hep biraz ekgib.
okul başlayınca işdeki vardiyam da değişti.
kapanışçı olmuştum.
derslerim de süperdi.
neden bilmiyorum bıktılar heralde benden hazırlıktaki derslerimi borçlu olarak geçtiğimi ilerde onları vermek üzere birinci sınıftan başladığımı söylediler. ben de onlar ne soylediyse aynısını yaptım.
arada vedatla, salihle falan görüşüyodum. hatta bi iki kere seçili de gördüm ama uzaktan.
sabah okula gidiyo saat 6 gibi vardiyayı alıyo 1-2 gibi kapatıyodum dukkanı.
hastanede ve k.çekmecede de bayağı çevre yapmıştım. artık adnan diyince çoğu insan bi iki cümle söylüyodu hakkımda.
halamlarda kalıyodum. bi iki kere bu hastane personelinin kaldığı lojmanlara geçmeyi denedim ama halam ve volkan abi çok sert çıktı bana. o yüzden onlarda kalmaya devam ettim.
arada annemi aramalarım zamanla arada annemi ziyaret etmelere dönmüştü.
babam hala soğukdu ama o eski "gibtir git bu evden" tavrı da kalmamıştı.
yine çok sıkı fıkı değildik ama bazen izin günlerimde sarıyerde kalıyodum.
böyle böyle herşey biraz düzelir gibiyken bitti 2008.
girdik 2009'a.
ben yine sabah okul akşam iş devam ediyorum tabii.
ocak ayının ilk salısı idi.
ayın altısı.
metrobüse atladım cennet mahallesi durağından.
baştan ikinci kapının tam karşısındaki boşluğa attım kendimi. dayadım zütü rahat rahat giderim edirnekapıya aktarma yapana kadar diyerek.
2-3 durak sonra sefaköyde bişey oldu.
tüylerim ürperdi önce. üşüdüm mü bilemedim. üşümüüyodum. üşüsem terlemezdim. ama sıcak da değildim, soğuk soğuk terledim.
istemeden yumruklarımı sıkmışım.
gözlerim deseniz ergenlerin instagram ftoğrafları gibi bi noktaya odaklanmış gerisini bulanık görüyodu.
sebebi bu soğuğun, sebebi terlememin, sebebi titrememin o idi yine.
beni başka ne titretir lan?
mavi bindi metrobüse.
tam da karşımdaki kapıdan.
tam da gözlerime bakarak.
gönlümün akbil sayacı öttü resmen.
önünde "ayazağa garajına" gider yazan boş otobüs misali ortalıkta gezen, millet "ne olur bomboş otobüs işte alsana ayazağaya kadar yolcu" dese de hiç bi durakta yolcu almayan yeşil otobüs misali gönlüm kapılarını sefaköy metrobüs durağında açmıştı.
hem de ne açmak, bildiğin sonuna kadar. -
3737.
0beni görmemesi imkansızdı tam karşısındaydım başta görüp görmemesi gerektiğini düşündü 1-2 saniye sonra gördü, bana baktı.Tümünü Göster
onu görmemem imkansızdı çünkü hep aklımdaydı. başta onun bana bakmasını görüp görmemem gerektiğini düşündüm 1 saniye bile beklemedim, gördüm. ona baktım.
elinde bi kaç ders kitabı vardı.
kolunda çantası, ders kitaplarına sarılmış, hem de bana sarılsa ömrümü vereceğim gibi sarılmış.
burnu kızarmış soğuktan.
kıpkırmızı olmuş.
ellerinde ucu kegib eldivenler. eldivenlerden gördüğüm kadarı ile küçük ve üşümüş parmakları.
aramızda belki de bi metre vardı belki kilometreler.
daha doğrusu benim gözümde bi metre vardı.
ortada kalmıştı mavi.
o ana kadar şaşkın olan yüz ifademi saçma salak bi gülümseme aldı.
ben gülümseyince o da bana gülümsedi.
"ortada kaldın gelsene" dedim.
gamzeleri belli belirsiz kabul etti bu teklifimi.
bilmeden ona ayırdığım köşeye geçti.
yenibosna durağına kadar ne konusacağımızı bilmedik.
o zaten bilmiyodu ne konusacağımızı. ona bıraksam başlardı imkansızlıklardan ayrı dünyalardan. zaten metrobüs sıkışıklaşıyo gitgide valla hiç çekemem o muhabbeti.
yenibosna'da "ya allah koniçiva huba huba" tarzı internasyonel bir nida ile daldım muhabbete;
"ee nasıl gidiyo?"
amerikan sitcomuyuz ya biz "nasıl gidiyo?" dedim. beynimi gibeyim.
"nasıl gitsin iyi ama zor. sen nasılsın neler yapıyosun?" dedi.
"işte napayım hazirandan beri bu çekmece tarafında kalıyorum. işe başladım bi hastanenin kafesinde. sabah okul akşam iş. kendi kendime bişeyler yapmaya çalışıyorum" dedim.
"gözlerini kocaman açtı, kaşlarını kaldırdı havaya havaya "gerçekten mi anlamında"
ben de "hee" anlamında dudaklarımı büzüştürüp kafamı salladm.
benden bahsedince buna sordum "sen napıyosun?" diye.
anlatmaya başladı.
bostancıya taşınmışlar. aslında bunu bana söylemişti ama ne kadar cok zaman geçti ki son konusmamızdan beri bana en son ne söylediğini unutmuştu. ben de bozmadım kesmedim sözünü.
annesi bi yerde işe başlamış. annesi pedagogmuş. ben nereden bileyim amk. o zaman öğrendim.
babasının işine daha yakın diye yeniköyü bırakmışlar. tuğçe de olmayınca çok yalnız kalmış bostancıda...
"ee bu tarafta ne işin vardı? yoksa beni görmeye mi geldin?" dedim yavşak bi gülümseme ile.
o da güldü.
bu sefer gamzeleri belli belirsiz değil, belli belli besbelliydi.
"hayır be manyak" dedi.
"ee?" der gibi baktım.
"okulum burada" dedi.
sefaköyde yeni açılan bi özel üniversite vardı. orayı kazanmış.
güldüm.
bayağı sesli güldüm. millet baktı bize.
"adnan yavaş" dedi gözlerini yine kocaman açıp kaşlarını en yukarı kaldırarak ve yüzünde utangaçlıkla.
sessiz güldüm biraz da.
"ne gülüyosun ya?" dedi.
o ara edirnekapıya gelmiştik.
orada metrobüsten iniyosun karşıya, söğütlü çeşmeye giden metrobüse biniyosun.
indik metrobüsten diğer metrobüse bindik bi yandan da ben neden güldüğümü anlattım ona.
"ya gülüyorum işte. sana gülüyorum" dedim.
bozuldu.
"bana niye gülüyosun?" dedi kırmızı burnunu eliyle kapatarak.
farkettim burnundaki kırmızılığı kapamaya çalıştığını.
"yok be burnuna gülmüyorum" dedim daha da utandı.
tribe girmeye 5 saniye kala "aslında bi sana da değil bize gülüyorum" dedim.
metrobüs ilerlerken mavi iyice merak etti tabii.
"ya anlatacakmısın?" dedi.
anlattım.
"hani sen bana son konusmamızda bişeyler dedin. ben çok uzuldum. inan çok koydu yine başlamayalım diyişin ama şimdi düşününce; hiç aklımda yokken resmen süpriz yumurtadan çıkar gibi girdin hayatıma, tanıdım seni. hiç aklımda yokken elimde olmadan sevdim seni. senden uzaklaşmak için taa ebesinin nikahına gittim yine bi mesajınla geri geldim. yine seni aradım sen yine itekledn beni kendince bi sebepler bulup. ben tamam dedim kaç aydır aramadım seni.
ve şimdi öğreniyorum ki evini benim okulumun güzergahına taşımış, okulunu ise iş yerimin dibinde kazanmışsın. sence de biraz garip değil mi? sence de sen benden kaçtıkça biraz daha yakınlaşmıyomuyuz?" dedim.
hiçbişey demedi.
ne diyecek zaten daha?
kader soylemiş sözünü üstüne ne diyecek amk?
numaramı verdim ona söğütlü çeşme tarafına gelmeye yakın.
onun numrasına ihtiyacım yoktu.
her gece tekrar ettim her gece tekrar ettim ben onun numarasını.
tabii ya, tekrar ettim. gerekeni yaptım. baktım. evde yatarken tekrar ettim sadece. attım hafızaya.
beyin bedava, bedava ya.
taşıyorum, niye hamallık yapayım.
baktım.
karşıma çıktı, numaramı verdim.
bu kadar...
ulan mavi,
hem kpss'si hem öss'si hem ygs'sisin be hayatımın...
seni kazanmak için çalıştım resmen, indir şu katsayıyı al artık beni gönlünün fakültesine.
sevmeyi biliyorum da o fakülteyi sevilmeyi öğrenmek benim de hakkım la.
haydi hep beraber, bir ağızdan; haydi adnan okula... -
3738.
0reserved huur
-
3739.
0reserve
-
3740.
0reserved
-
3741.
0rezerved
-
3742.
0metrobüsten inince aynı minibüse bindik.Tümünü Göster
ben okulun orada indim o bostancıya devam etti.
derse merse girmedim.
aklıma mı geldi amk, girsem aklıma mı girerdi ders?
girmedim derse.
o günde öyle geçti hatta ondan sonraki günde ve sonraki gün de.
aramadım.
o da beni aramadı.
ama arayacak diye bekledim hep.
bıkmadan bekledim.
pazartesi günüydü.
sabah saat 7de telefonum çaldı.
mavi arıyodu.
hemen açtım telefonu. sesi endişeli geliyodu.
"neredesin?" dedim hastanede dedi.
bu sefer benim de sesim panik oldu.
"noldu iyimisin?" gibi kombo sorular sormaya başladım.
"ben iyiyim de adnan arkadaşım var zehra onun annesi bugün bypass oluyo. kan bulamıyolar. sen hastanede çalışıyosun ya belki bi tandıığın falan vardır. yadırmcı olursun" dedi.
olmam mı lan?
"kan ne hangi kan grubu?" diye sordum.
"b negatif. çok az bulunuyomuş. birinci derece akrabalarından alınamıyomuş. 4 donör bulmaları lazım en az biri hastanede amliyat esnasında tutulması gerekiyo acil kan ihtiyacı için ama bulamıyolar, bulamıyoruz" dedi.
ben ona metrobüste söylemiştim; sen benden kaçtıkça bi şekilde bi araya geliyoruz diye de inanmamştı.
"hangi hastane geliyorum ben" dedim.
"adnan kan bul diye aradım gel diye değil" dedi.
"ya benim kan b negatif soyle geliyorum" dedim.
nasıl sevindi, nasıl sevindim.
söyledi hastaneyi. bu kadıköyde haydarpaşada siyami ersek kalp ve damar hastanesi varmış ordalarmış.
hemen çıktım evden üstüme başıma bişey giyip.
dukkana uğradım volkan abiden bi 100 lira aldım atladım bi taksiye.
sabah trafiğine şans eseri takılmadk çok.
ben yolda hafif tırstım amk, iğneden çok korkuyorum. ama mavi istemiş. kan istemiş lan.
can istese can veririrm bi kaç litre kırmızı suyun lafı mı olur?
yarım saatten biraz fazla sürdü orada olmam.
hastanenin kapısında indim.
maviyi aradım geldim kapıdayım diye.
hemen bu zehra dediği kızla buldular beni.
apar topar gittik içeri. kafeteryada oturuyodu bi sürü akrabası.
saat 9da ameliyata girecekmiş hasta.
onlarla tanıştıktan sonra beklemeye başladık.
saat 2ye kadar sürdü ameliyat. beni çağıırmadılar bi türlü. ben bi taraftan tırsıp kan vermek istemesem de "o kadar yolu boşuna mı geldim amk" diye düşünmedim değil. ama sonra o düşünceyi peydahlayan beyin kıvrıntımın dıbına koydum tabii.
ne demek lan boşuna?
mavi çağırdı.
maviye geldim.
maviyi gördüm.
sensin lan bosuna dıbına koduğum.
ameliyat esnasında ben bi kaç kere sigaraya çıkmak istedim ama sigara içmememin daha iyi olduğunu söylediler ben de içmedim.
başım ağrımaya başladı amk.
bi de kan verme ihtimalim olduğundan bişeyler yememi soylediler. kahvaltı etmeden çıktım amk. kan verince midem bulanırmış falan.
mavi ile gittik bana bisküvi falan aldım onu yedim.
mavi ile çok sohbet etme imkanımız olmadı. o hep arkadası ile ilgilendi arada sırada benim yanıma gelip "nasılsın?" gibilerinden bi kaç cins cümle kurdu.
saat 2 gibi ameliyatın bittiğini öğrendik. bunlar apar topar koştu yoğun bakımın oraya sanki yoğun bakıma girebilecek gibi. tabii maksat doktoru bulup ameliyat nasıl geçti diye sormak.
biz de mavi ile peşlerinden gittik.
bunlar bilgi aldıktan sonra bana biri gelip kan vermem gerektiğini söyledi.
yedek olarak mı ne tutacaklarmıs ya da kan bankasından kan mı ne temin edilmiş onun yerine vreceklermiş falan filan.
kan verme yeri dışardaydı.
zehra ben mavi gittik.
bi form doldurduk sonra beni kurbanlıuk koyun gibi yatırdılar kan verme kolduğuna.
kanımı erkek biri aldı.
kan aldırmadan önce ben içerdeyim bunlar dışarda ya perdeleri kapattırdım beni görmesinler diye.
kanımı alacak çocuğa da iğneden korktuğumu bişey dersem kendisine kızmamasını falan söyledim.
güldü herif.
ben kafayı diğer tarafa çevirdim. bu plastik eldivenli parmağını bi kaç kere vurdu kolumun iç kısmına. damarımı bulmak için.
bildiğin prezervatifli bi yannan ama vurur gibi.
nasıl korkuyorum kasmısım kendimi, kolumu da sıktık haliyle.
"hadi lan" diye bağırmaya başladım buna.
"tamam tamam" diye geçiştrdi bu.
iğneyi soktuğunu hissettiğimde ne ana bıraktım bunda ne avrat...
bayağı sert küfürler ettim ama çocuk sağolsun karşılık vermedi.
zaten işimiz bitince defalarca özür diledim kendisinden.
kan verdikten sonra bu bana "birader bi 5 dakka yat dinlen" dedi.
ben perdenin kapanmamış köşesinden bana bakan mavi ile zehrayı gördüm erkekliğe tak sürdürürmüyüm?
"yaa bana bişey olmaz" diye fırladım amk ayağa.
nasıl başım döndü zor kan verdiğim koluma pamuk bastırıyodum onla değil öbür elimle zor tuttum bi yeri de düşmekten kurtuldum.
bu eleman tabii "sana demedim mi?" tiriplerine girdi.
"bişey olmaz " diyerek doğruldum. hala başım dönüyodu ama gittim dışarı. bu arkamdan bi saat 2 saat sigara içmeyin dedi. o ara maviler de görüş alanımda tabii onlar da duydu. ben erkeğim ya inadına dışarı çıkar çıkmaz bi sigara yaktım.
beynimi gibeyim.
gözüm karardı düştüm amk yere. -
3743.
0ben yere kapaklanınca mavi girdi koluma beni kaldırmak için.Tümünü Göster
ulan bilsem böyle olacağını hergün yere düşerdim lan. meğer işin sırrı yere düşmekmiş.
kalktım yerden.
"gözlerim kararmış" dedim.
"kararır tabii adam içme şu zıkkımı dedi" diye kızdı bana mavi.
suçlu çocuklar gbi sustum, mutlu çocuklar gibi içim kıpır kıpır...
orada bank gibi bişey vardı ona oturduk.
biraz durdum dinlendim. bi de kek ile meyve suyu verdiler bana.
bi beş dakkaya falan kendime geldim.
zehra dediğim kız teşekkür etti. ben de yavaştan izin istedim.
mavi zehraya "adnan kan verdi şimdi tansiyonu düşer falan yine ben de onunla kadıköy'e kadar yürüyeyim ordan da eve giderim" dedi.
ben teklif etmeden mavi benle gelmek istedi amk.
hiç ses edermiyim?
tansiyonu düşmüş numarası yaptım üstüne üstlük.
hastane kapısına kadar uğurlayacaktı kız bizi ama sen git içeriye falan dedik yolladık bunu.
saat hemen hemen 3e geliyodu.
hava soğuktu.
aylardan ocak,
tarih 19u,
günlerden pazartesiydi.
"adnan istersen gir koluma" dedi mavi.
girmezmiyim?
girdim koluna.
normalde sağdan haydarpaşa garı tarafından vapur iskelesine gitmemiz lazımdı ama ben onu sola sürükledim.
"burası kestirme" diyerek.
onunla atacağım her adım kardı bana.
15-20 dakika sonra mavi işkillendi durumdan biz de döne dolana yorulduk.
tıbbıye caddesinin oradaki kavşağın oradaki parkın banklarından birine, en baş köşesine geçtik.
oturdum.
mavi de yanıma oturdu.
aramızda bi 30 santim mesafe vardı.
o mesafeyi bi kerede kapadı mavi.
yanıma yaklaştı.
kokusu burnuma nefesi nefesime karıstı.
başını göğsüme yasladı. elimi omuzuna attım.
"sen bana kendimi o kadar özel hissettiriyosun ki" dedi.
zaten kalbim dışarı çıkacak gibi atıyo. konusmakta zorlana zorlana "çünkü özelsin" dedim.
başını kaldırdı. yüzüme baktı.
"öylemiyim gerçekten?" dedi.
"göğsümde adı yazan yerden başını çekince dilim biraz çözüldü.
"hem de kimsenin olamayacağı, olmayı başaramayacağı kadar özelsin mavi" dedim.
tekrar koydu başını adını kazıdığım sol yanıma.
bi kaç dakika sustuk.
ellerim onun hissetmeyeceği kadarıyla saçlarına dokundu.
kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
hava soğuktu ama üşümedim hiç.
o da üşümüyodu.
birden sesini duydum mavinin, "kalbin o kadar hızlı atıyo ki" dedi.
"senin yüzünden" dedim.
kaldırdı başını.
"neden?" dedi.
"sen hiç küçükken sıcak soğuk oynadın mı?" dedim.
"o ne be?" dedi.
"hani bi yere bişey saklarsın ebeden habersiz. ebe o sakladığın şeye yaklaşınca el çırparsın. 'sıcak sıcak' dersin. ne kadar yaklaşırsa o kadar hızlı çarpparsın ellerini" dedim.
anlar gibi oldu. ama söylememi bitirmemi istedi.
"belki de sen ebesin ve ben bi yere saklandım ondan göremiyosun beni. sen bana yaklaştıkça kalbim el çırpıyo, 'sıcak sıcak' diyodur" dedim.
başı göğsümdeydi ama gülümsediğini hissettim.
yüz şekli değişmiş gamzeleri belli olmuştu, daha bi ısınmıştı sol tarafım.
mutlaka gülüyo olmalıydı.
"ben ebemiyim?" dedi yüzüme bakmadan.
"bilmem. istemezsen oynamak değilsin" dedim.
"daha ne kadar oynayacaz?" dedi.
"güneş batıp akşam olana kadar" dedim.
yüz şekli değişti hissettim. somurttu.
sesi de değişti.
"o kadarcık yani" dedi.
"o kadarcık" dedim.
"daha çok oynarsın sanmıştım" dedi.
"benim gökyüzüm sensin, gülüşün sıcağım, gamzelerin güneşim. sen hiç batırma o güneşi ben hiç gitmem eve. annem çağırsa da gitmem. sen o saklı şeyi bulana kadar ben sen bi de kalbim sıcak soğuk oynarız" dedim.
güldü.
yani gülmüştü heralde.
öyle hissettim.
"adnan bazen sana kapılmamak için zor tutuyorum kendimi" dedi.
nasıl içim acıdı.
niye tutuyosun lan?
tutma işte amk. bırak kendini.
"nasıl yani?" dedim.
kaldırdı kafasını göğsümden.
yüzünde sıfırcı matematik öğretmenlerin sadece yazılı açıklarken takındığı o ciddi tavır vardı.
"adnan ben burcu değilim" dedi.
ben de bişey sandım amk. tabii ki değilsin burcu. mavisin sen. ama burcu kim la? -
3744.
0kalkmaya niyetlendi.
tuttum kolundan. çektim tekrar oturtum yanıma.
gözlerini kaçırıyodu benden.
"mavi" dedim bakmadı.
"adnan gitmek istiyorum" dedi.
onun her isteğine benim için sonuçları olumsuz da olsa olumlu cevap veren ben bu sefer benim de isteklerim olduğunu hatırladım.
"hayır mavi. ben gitmeni istemiyorum" dedim.
şaşırmıştı.
"seni sevdiğimden şüphen mi var hala?" dedim sesim titreyerek.
duygusallaşmak değildi benim sesimin titremesine sebep olan. sinirden ağlamaklı oldum. nasıl hala benden şüphe eder, nasıl hala başka isimler sokar aramıza diye kızdım.
"adnan sen beni değil o kızı seviyosun. ben herşeyi biliyorum" dedi.
o kız dediği de burcu amk.
anasını gibeyim ben o burcunun kimse artık.
"mavi, saçmalama hangi kız?" dedim.
yüzüme bile bakmadı.
"seçilden mi bahsediyosun?" dedim.
daha da sinirlendi. yine kalkar gibi oldu ama yine oturttum onu yanıma.
"mavi yeter artık. bıkmadın mı benden kaçmaktan? bıkmayakcakmısın? ben sıkıldım sensizlikten. araya saçma sapan sebepler koymandan. bi iyi bi kötü hallerinden sıkıldım. nedir mevzu öğrenmek istiyorum artık" dedim.
"adnan ben biliyorum her şeyi" dedi.
"neyi biliyosun mavi?" dedim.
"biliyorum işte" dedi.
bu sefer ben fırladım ayağa. sinirden yerimde duramadım amk.
şeytan dedi ağzını burnunu dök şunun şurada ne biliyosa kalsın bildiği ile ama dıbına kodumun şeytanına bi euzü besmele koydum kuyruğu zütüne kaça kaça uzaklaştı beyin kıvrımlarımdan.
"mavi anlatacakmısın artık?" dedim.
sustu.
sesimi daha da yukselterek sordum aynı soruyu.
"mavi anlatacakmısın?"
mır mır bişeyler dedi ama anlamadım tabii.
"mavi düzgün konus anlamıyorum" dedim.
bu sefer o sesini yukseltti.
"adnan uğur herşeyi anlatmış tuğçeye" dedi.
kalakaldım amk.
uğur ne anlatmış olabilirdi ki tuğçeye? -
3745.
0tabi bi iki sağlı sollu soru ile ağzındaki bakla çıktı mavi'nin.Tümünü Göster
uğur taa ben maviyi gördüğüm anda aşık olmamı, deli divane olmamı merak eden tuğçe'ye "adnanın eskiden bi sevgilisi vardı burcu diye. öldü. ona benzetiyo maviyi. o yüzden bu kadar bağlandı birden" demiş.
peki var mı öyle bişey?
allah belamı versin ki yok amk.
tabii tuğçe bunu öğrenince muhabbet esnasında maviye söylüyo.
mavi de durumun onunla alakalı değil başka bi kıza benzerliği ile alakalı olduğunu düşündüğünden bunca zamandır her yakınlaşmamızda "ben o değilim", "ben senin kaybettiğin şeyi sana geri veremem", "beni başkasının yerine koyma ben maviyim" gibi cümleler kurarak uzaklaşmıştı benden.
mavi bunları bana anlattığında inanamadım amk ciddi olduğuna.
ama çok da sürmedi işin vehametini anlamam. bildiğin ciddiydi lan kız.
"mavi sen buna inandın mı?" dedim.
hiç ses çıkarmadı.
"mavi sen bunca zamandır bunu bahane ederek beni kendinden uzaklaştırdın öyle mi?" dedim.
yine ses yok.
"mavi bana cevap ver" dedim sesimi yukselterek.
"yalan mı?" dedi.
"keşke bu soruyu bana taa en başından sorsaydın" dedim.
hemen çıkardım telefonu cebimden.
eski püskü bi nokia olmasına rağmen hoparloru zımba gibiydi amk.
uğuru aradım hoparloru açtım.
çaldı 2-3 kere sonra açtı uğur.
"vaay kardeşim" dedi.
"giberim lan kardeşini" dedim.
mavi korkmustu. onun yanında kudur etmezdim istisnai durumlar haricinde.
tabii uğur da aldığı bu ters teppki yüzünden bozulmuştu biraz.
"sen ne dedin lan tuğçeye?" dedim.
"oğlum ben tuğçe ile kaç zamandır görüşmüyorum ne diyeyim görmediğim kıza" dedi.
mavi bana doğru bakmadan pür dikkat dinliyodu beni.
"şimdiden bahsetmiyorum. tuğçe sana taa ben maviyi gördüğüm zaman neden maviyi bu kadar çok seviyo adnan diye sormuş" dedim
"hatırlamıyorum kardeşim valla" dedi.
aha amk taka sardık diye tırsmadım değil ama gibe gibe hatırlatıcam ben onu uğura.
"lan nasıl hatırlamıyosun sormuş işte amk" dedim.
"ee kardeşim sorduysa ne olmuş?" dedi.
"ebenin amı sen tuğçeye adnanın bi sevgilisi vardı burcu diye ona çok benziyo mavi ondan bağlandı birden demişsin" dedim.
sessizlik oldu.
ben ve mavi sorularımıza cevap beklerken sessizleştik, uğur ise dusunuyodu muhtemelen o da ses çıkarmadı.
sessizliği ben bozdum.
"lan cevap versene dedin mi demedin mi?" dedim.
"kardeşim demiş olabilirim ama hatırlamıyorum tam" dedi.
ben delirdim amk sinirden.
"nasıl lan demiş olabilirim? ne dediğini hatırlamıyomusun amk" diye bağırdım.
"oğlum ne oldu ben bi gibim anlamadım" dedi.
"ya uğur bak giberim belanı. sen bu kıza adnanın burcu diye sevgilisi vardı öldü mavi ona beziyo demişsin. züt benim burcu diye bi kız arkadaşım oldu mu hiç? benim sevgilim mi öldü ebenin amı?" diye çığırdım yavsağa.
"ya ne bağırıyosun amk" dedi. bu da kızdı. ama kızdığı kadar giberim amk onu. dururmuyum?
"oğlum sen niye yalan söylüyosun benim hakkımda şerefsiz?" dedim.
"ne var lan kötümü yaptık amk kızların gözünde dertli çocuk ol karizman olsun dedik amk" dedi kızarak.
mavi o cevabı duyunca bana baktı.
almıştım istediğim cevabı.
"uğur ejdadını gibeyim" dedim kapadım telefonu suratına.
mavi bana bakıyodu.
sanki bişey demek ister gibi bakıyodu.
ama önce ben basladım konusmaya.
"aldın mı cevabı mavi?" dedim.
utandı.
"bunca yıldır bana sorsaydın bi kere, ana bi kere anlatsaydın içinde beynini kemiren kurtun ne olduğunu inan bunca zamanımız boşa gitmezdi" dedim.
"adnan bana öyle soyledi bilmiyodum" dedi.
"mavi bıktım artık aramıza giren salak sebeplerden. benim yanında olmamı istediğüni söyledin az önce burada. seni engelleyen bu taktan yalanmıydı? eğer o ise artık arada bi yalan kalmadı. mavi daha fazla zaman kaybetmek istemiyorum" dedim.
"adnan düşünmem gerek" dedi.
"neyini düşüneceksin mavi?" daha kaç ay kaç sene düşüneceksin? ben yıllardır seni düşünüyorum. her gece seni düşünüp uyuyorum. düşünecek bişey yok. ben senin yerine de düşündüm yeter artık mavi. kulun kurbanın olayım artık yeter" dedim.
bişey demedi.
yürümeye başladı.
omuzlarım düştü.
hayallerim düştü.
yüzüm yere düştü.
ben düşmedim yere. ben mavinin peşine düştüm.
o önümde ben arkasında yürüdük.
kadıköye, iskelelerin oraya doğru yürüdü.
sonra durdu.
nasıl döndü arkasına.
nasıl baktı bana.
nasıl emindi onun peşinde ona bakarak yürüdüğümden.
yüzü o kadar asıktı ki.
"git" diyeceğinden o kadar emindim ki.
ama demedi.
git demedi.
yuzunde bi sürü kas hareket etmeye basladı.
once kasları kalktı.
dudakları kulaklarına doğru uzar gibi oldu.
kıyameti izler gibi izledim.
sonra iki çukur belirdi yanaklarında.
bembeyeaz dişleri göründü.
gülümsüyodu bana.
kaşlarım olabildiğince yukarı kalktı.
gözlerimi olabildiğince açarak gördüklerimin doğruluğunu teyit ettim.
gülümsüyodu lan işte amk.
sonra elini uzattı.
ben daha önce maviden boyle bi hareket görmediğim için ne olduğunu, ne demek istediğini anlamadım.
o da anladı benim devrelerin yandığını.
görsel iletişim mekanizmamım dıbına koymuştu yanağındaki iki çukurun yüksek çözünürlüğü.
"gelmeyecekmisin?" dedi.
elini uzattı,
güldü,
gamzeleri de var yanaklarda,
hem de olumlu bi ses tonu çıkarıyo...
sahibini görmüş köpek gibi koştum ona.
yanına gidip sarılırım diye hesapladım ama yanına gidince çok sıkarım da kırılır ortadan diye vazgeçtim.
gözleri gözlerime değdi.
ilk defa gözlerinin siyah bebeklerinde yansımamı gördüm. yansıma oval olduğundan biraz burnum uzun çıkıyodu ama olsun amk. zaten çok da şekilli bi burun değildi burnum. farketmez amk.
ben salak salak bakarken gözlerine "elim yoruldu artık" dedi.
anlamadım amk.
"ya tutmayacakmısın" dedi.
önce parmaklarımın ucu değdi parmaklarının ucuna.
soğuktu parmakları.
nasıl tutacağımı bilemedim.
önce tokalasır gibi tuttum salak gibi.
eline göre şekil aldı elim, kabına göre şekil alan su gibi.
avucumun içi avucunun içine değdi.
parmaklarım parmaklarının arasından geçti.
nasıl küçük elleri vardı.
o iki kucuk elin sahibi nasıl yakabildi canımı onca zaman?
parmaklarını kapattıi parmaklarımı kapattım.
el ele tutuştum galiba mavi ile.
nasıl tuttuysam elini artık hayvan gibi çok sıkmışım.
"ya acıdı" dedi.
ama ben konusamıyorum ki salağa bağladım hepten.
gevşettim elimi.
yeni doğmuş çocuk nasıl bilmez hiç bi tak. nasıl bakar salak salak etrafa. aynı öyle oldum.
yeniden doğmuştum ben de lan.
ne konusabildim bi süre ne adım atabildim.
eli elimde çekti beni.
"hadi yaa burda mı durucaz?" dedi gülerek halime.
o çekti ben ilerledim.
o bana mı bakıyodu bilmiyorum ama ben ellerimize bakıyodum.
ellerim nasıl çirkin durmuştu ellerinin yanında amk.
sahile gidince, sahil dediğim de bu pendik otobüslerinin kalktığı yer, sanırım deniz kokusu açtı beni.
ellerimize bakan gözlerim bana bakan mavi'nin gözlerine baktı.
"mavi" dedim.
sustu.
gülümsedi ama.
"mavi biz.." dedim
yine sustu. çekiştirerek beni yurumeye devam etti.
ben devam ettim.
bi kerede soyledim bu sefer;
"mavi biz sevgilimiyiz?"
bana baktı.
hiç bişey demedi tekrar önüne bakarak yürümeye devam etti.
çektim elinden. 90la duvara vurmus gibi durdu. amk kızın kolu cıktı sandım. ama allahtan bişey olmadı.
"mavi biz sevgilimiyiz?" dedim tekrar.
"adnan yürü hadi ya" dedi gülümseyerek.
hayatta hiçbişey bana onun gülümsemesi kadar cesaret vermedi.
diz çöktüm önünde.
aslında hiç sevmem oyle klişe seyleri ama onu konusturmak için toplum baskısını, insanlardan utanma güdüsünü kullanmalıydı.
"mavi biz sevgilimiyiz? bak söylemezsen üstümü başımı çıkartmaya başlıycam buurada" dedim.
etrafına baktı kaçak gözlerle utana sıkıla.
"ya adnan kalksana insanlar bakıyo" dedi.
üstümde mont vardı onu çıkardım.
"mavi cevap vermezsen şimdi de pantolonumu çıkarcam. biz sevgilimiyiz?" dedim.
güldü, hem utandı hem güldü.
hem kızdı hem güldü.
hem güldü, hem cevap verdi.
"ay sevgiliyiz tamam. kalk hadi!giy su montunu ya!"
-
gördellerde hata mı var
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 23 12 2024
-
inci sözlük ucubeleri tam liste
-
1 milyonuncu olmuş utanmadan kitabı
-
bu sözlük normal bir sözlük değil
-
28 yaşındayım daha ehliyet almadım
-
memati bu ne
-
ördek polat
-
çok mutsuzum be wowgirl
-
28 aralık 2024
-
soktugum sozlugunde admjn yok mu
-
yolda köpek taku görünce tahrik oluyorum
-
31spor un görsellerine bakıyorum sadece
-
kamil muhalefet olma
-
didem soydan bile kürt olduğunu kabul etti
-
türkiyedeki insanlar özet
-
beyler endonezyadaki yengeniz foto attı
-
fenerbahce de futboldan anlayan adam
-
bu balili kızla evlenilir mi
-
kızıl goncalar ürün yerleştirmeli reklamlar
-
inci sözlük bir koğuştur
-
derdiniz zerre gibimizde değil
- / 1