1. 176.
    +1
    tekrar hastaneye döndüğümüzde saatler gece yarısına doğru yaklaşıyordu. duş alıp iyice kendime gelmek için eve dönüş yapmam gerekiyordu. muratla volkanı orada bırakıp, sevcan ve ailesinden tekrar dönmek üzere izin istedim ve ayrıldım oradan.

    bir taksiye bindim ve evin yolunu tuttum. bindiğim takside radyo çalıyordu. çok eksi bir türkü. ama içime işledi her bir kelimesi, her bir sözü. takisiciye farkettirmeden döküldü yaş gözlerimden.

    iyi ki geceydi...

    BEDiR

    Uğrunu uğrunu gelir dereden
    Benlerini sayamadım kareden
    Sevdiğimi bana yazsın yaradan
    Şen ol yaylam şen ol Bedir geliyor.

    Şu dereden cıvıl cıvıl kuş gelir
    Armağanlar dolu gider boş gelir
    Sevda bilmeyene hayal düş gelir
    Şen ol yaylam şen ol Bedir geliyor.

    Boğazımda lira Alnımda altın
    Bedir'i vermiyor şu Gürcü hatun
    Param çok değil alayım satın
    Şen ol yaylam şen ol Bedir geliyor.

    Kırık boğazında ardından yettim
    Kız yandığın yere kadar bende gittim
    Bedir'i yaylaya emanet ettim
    Şen ol yaylam şen ol Bedir geliyor

    http://www.youtube.com/watch?v=W5NgNZO8nkM
    ···
  2. 177.
    +1
    - sen misin gönül kalbim sevip te dara düşen ha?

    - sen misin bunca yıl tek başına bekleyip te yıllar sonra çift atmaya başlayan?

    taşıyordu içim kabarıyordu suyun altında. duştan çıktığımda da sanki sıkıntılarımın da suyla birlikte akıp gittiğini hissettim. gecenin tatlı hükmü galip geliyordu içimdeki koyu karanlıklara, aydınlatıyordu. sevdaydı ruhuma güç kaynağı. onun sevdası. dönerken geri hastaneye hala türküyü mırıldanıyordum içimden. ilaç gibiydi.

    hastaneye geldikten sonra, volkan ile murat'ı eve gönderdim ve dinledikten sonra gelmelerini rica ettim. harap bitap düşmüştü çocuklar. bense sevcan, annesi ve ahmetle birlikte son yoğun bakım gününün de sağ salim tamamlanmasını, iyi haberler gelmesini bekleyecektim.
    ···
  3. 178.
    +2 -1
    gece oldukça sakindi. sevcan ve ahmetle sohbet ederek geçiyordu zaman. polisler, ailenin ifadesine başvuracaklardı ertesi sabah. bir ara sevcan annesi ile diğer bekleyen yakın akrabalarının yanına gittiği sırada, her ne kadar ahmet'e muzaffer konusunu açmayı istesem de o an "sırası değil" diyerek bu düşüncemden vazgeçtim.

    yavaş yavaş tanıyorduk birbirimizi ahmetle. hani aileden biri gibi olmuştum zaten ahmet'ten önce. mantıklı, aklı başında biriydi ahmet. yeni dostlar tanıdıkça, eski yalnız yaşantıma hiç te özlem duymuyordum.

    hastaneler... içten kanayan yaraların, farklı hüzün dolu hayat hikayelerinin başa geldiği, dram türü tiyatro sahnelerinden biri. hikayeler farklıdır hastanelerde. fakat yolların kesiştiği yerdir orası.
    ···
  4. 179.
    +2
    sabaha karşı 03.45 suları. tekim. sigara içiyorum bahçede bir bankta. yüreğimi bıçakla kesmişler gibi bir acı hissettiren çığlıklar, feryatlar koptu uzakça bir yerden. başımı çığlıkların olduğu tarafa çevirdim aniden.

    hızla sevcanlar'ın her zaman beklemiş olduğu yere doğru koştum. koşarken de içimden "yok" diyordum. "hayır hayır başka bir hasta vefat etti sanırım."

    oraya ulaştığımda yine sakince bekleyen kutlucan ailesi tasvir ediyordum aklımda...

    ve kendimi teselli edici bir sürü söz, düşünce, fikir...

    koşmaktan yorulmuyordum...
    ···
  5. 180.
    +1
    gitmek istediğim yere ulaştığımda gördüğüm manzara karşısında başımdan aşağı kızgın yağ kazanını döktüler sanki. belim tutmaz oldu. dizlerimin bağı çözüldü.

    sevcan annesine sarılmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. annesi feryat figan. ahmet, en yakın duvara sırtını verip çökmüş, iki eliyle yüzünü kapatmış sessizce ağlıyordu. şok oldum. ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemiyordum. haberi veren sağlık ekibi arkalarını dönmüş uzaklaşıyorlardı koridorun birinden, kaçarcasına. bekleyen herkes göz yaşlarına boğulmuştu sessiz sedasız.

    eşref bey!.. vefat etmişti.

    ne yapacağımı bilmez bir şekilde volkan'ı aradım.

    - geliyoruz abi,

    derken anlamıştı volkan ne olup bittiğini.
    ···
  6. 181.
    0
    babamı kaybettikten sonra gizlice dinlemiş olduğum o müzmin şarkı geldi bir an aklıma feryat figan. ikinci kez bu acıyı hissediyordum iliklerimde.

    http://www.youtube.com/watch?v=FFWRPTz-9Ec
    ···
  7. 182.
    +2
    ölüm haberini almanın o anını yaşayan bilir kelimelerle anlatılmaz. bir insanın yaşama veda etmesi. inanamazsınız. beyin bunu algılamakta oldukça zorlanır. kabullenmekse daha berbat, daha zorlu. "dünyalar başıma yıkıldı" ifadesi daha önceleri bünyenizde sadece bir söz öbeği gibi anlam taşımazken, bu deyimi bir anda gerçek anlamda yaşadığınızı hissedersiniz.

    bir insan dünyaya veda etmiştir. artık onun bir daha yakınlarınızda olamayacak olmasıdır asıl durumun feci yanı. bir daha göremeyecek olmak. sadece anılarda, beyinlerde bir görüntü olarak kalması göçüp gidenin. ölümün acı yanı da bu ya zaten!..

    babamın cenaze günü geldi bir anda aklıma. toros dağları'nın göbeğinde, asırlık çam ağaçlarının gölgelediği küçük bir köy mezarlığında defnederken babamı, aklımdan geçen tek bir şey vardı. sadece beni o an duyduğunu hissederek, vedalaşma esnasında şunları söylemiştim babama içimden.

    "ölüm ne tuhaf şey baba!.. kucağında büyüdüm, kucağımda toprağa veriyorum seni!.."
    ···
  8. 183.
    +1 -1
    sevcan...

    ben nasıl teselli edeceğim şimdi seni ha?!.. bocalamaktan korkuyorum. seni incitmekten. nasıl tür teselli sözleri yeter ki şu anki acını dindirmeye. fırtınalar kopan yüreğinin yıkıklığını nasıl gidereceğim ben şimdi, nasıl?

    nasıl bir su dökmeliyim şu an yüreğine, sevcan?

    inan seninle birlikte ben de yerle bir!..

    kaçıyorum sanki göz göze gelmekten, bir güceniklik var sanırım ortada!.. çekinirim kırmaktan.

    annesinden ayrıldıktan sonra beni aradı gözleri etrafta. yanıma geldi sevcan, başım önüme eğik. bakamıyordum yüzüne. başkaca hiçbir şey demeden sarıldı boynuma. ve hıçkırarak ağlamaya devam etti. incitmekten çekinircesine ben de sarıldım sevcan'a. sırtını sıvazlarken usulca sadece ağzımdan iki kelime çıkabildi,

    - başımız sağolsun!...
    ···
  9. 184.
    0
    zaman zaman değildi artık. mekan, yer kavramı ortadan kalkmıştı. anlamsızlaşıveriyordu hayattan tat aldığınız bir çok şey. karanlık bir dünyanın iç duvarlarına sıkışıp kalmak gibi güneşsiz. hayat sen nasıl bir kahpesin böyle?!..

    bir saat içerisinde hastane bahçesi yüzlerce insanla dolup taşmıştı. taziyeye gelenler, feryat figan ağlayanlarlar, dertli dertli bir köşede sigara içerek, tedirgin ve üzgün kaçamak bakışlarla feryat içerisindeki insanları sessizce seyredenler, hep ortak bir acıda buluşmuşlardı.

    yine de sevcan göz hapsimdeydi ve hiç bir anını kaçırmamak, en ince detayına kadar onu gözlemlemek adına elimden gelen tüm gayreti gösteriyordum.

    o gece hiç sabah olmayacak sandım, hiç!..
    ···
  10. 185.
    0
    daha sonradan öğrendiğim şuydu. eşref bey'in mevcut olan hipertansiyonuna bağlı olarak ani bir beyin kanaması gerçekleşmişti. buna müdahele edememişler ve beyin kanamasına bağlı solunum yetmezliği sebebiyle adamcağız vefat etmişti. anladığım kadarıyla bunun adı allah'ın biz insanlara giydirmiş olduğu kaderdi. çünkü karın bölgesinden aldığı bir mermi ilk etapta ciddi görünmüyorken, beklenmedik bir noktadan hayattan koparıp almıştı bu kader eşref bey'i.

    sadece kader olsa iyi!.. bir de muzaffer faktörü vardı ama unutmamıştım bunu. sadece sırası değildi.

    beynime galip bir telaş vardı, fikirler, düşünceler uçuşuyordu, sevcan'a o acı saatleri hissettirmemek için elimde olsa dünyaları bile verirdim. ama her an, her istediğimiz olsaydı bu hayatta, sanırım hayat mücadelesi denilen şey olmazdı. zorluklarla ve sıkıntılarla başa çıkabilme gücüdür hayat. yoksa zorluk, hayat ta anlamsızlaşırdı.

    ve çok zorlu bir gün bekliyordu bizleri!..
    ···