-
126.
+2ağustos ayı gelmişti ve benim yıllık iznim bitmek üzereydi. bu süre bana yeterli olmayacağından bir aylık ücretsiz izin daha istedim patronumdan. zaten yurtdışındaydı ve kabul etti iznimi uzatmamı. yardımcım fuat bey'i de aradım sağolsun rahat olduğunu ve durumu idare edebileceğini söyledi.
artık 1 aylık süre içerisinde de bu mevzuyu sonuçlandıramazsam, çok zor duruma düşebilirdim iş açısından. bu sebeple daha hızlı hareket etmek gerekecekti.
o gün volkanla murat dışarı çıktılar. ben de ankara'dan bir kaç kişiyle telefon görüşmesi yapmak için kaldım. volkan, muzafferler'in mağazasının önüne, murat ta 8 kişilik gruptan 2 tanesinin işyerlerinin olduğu bölgeye gidecekti. -
127.
+1bir ağabeyim vardı, bakanlardan birinin müşaviri. yıllar önce annemle aynı kurumda görev yapmıştı. ailemizin evladı gibiydi o yıllarda. daha sonra memleketine yerleşmiş, evlenip çoluk çocuğa karışmış, daha sonra da bulunduğu şehrin kamu kurumlarından birinde il müdürü, oradan da bakan müşaviri görevine getirilerek ankara'ya yerleşmişti.
öncelikle onu aradım. hal hatır faslı bittikten sonra detaylarına girmeksizin ankara'dan bilgilerini almış olduğumuz isimlerden tanıdıkları olup olmadığını sordum. hiç birini bire bir bilfiil tanımıyordu fakat tanıyan birilerini muhakkak bulacağını ve beni tekrardan arayacağını söyledi. ben de kendisinden cevap beklediğimi söyleyerek veda ettim telefonda.
eğer ortak tanıdıkları çıkarsa, ankara'ya gitmem de gerekebilirdi. o sırada sevcan aradı. sesi oldukça huzursuzdu anladığım kadarıyla.
- seninle acilen görüşmem gerek!
- evdeyim sevcan gel istersen...
- hayır hayır dışarıda bir yerlerde görüşelim, senin orası olmaz!
anladım ki önemli gelişmeler vardı. nerede olduğunu öğrendim ve apar topar hazırlanıp bir taksi tutarak sevcan'ın tarif ettiği adrese doğru yola koyuldum.
aklımdaysa cevapsız deli sorular!... -
128.
+1yavaş yavaş, sindirilerek alınan canlar. ve belki de dünyanın en sessiz cinayetleri işleniyordu umursamaz ellerce. taksinin geçtiği yollarda sağlı sollu etrafımda gözüme çarpan insanlar topluluğu... dışarıdan bakıldığında ne kadar da sorunsuz görünüyor öyle bu insanlar? ama her birinin derinine inseniz, ayrı ayrı yaşanan hazin hayat hikayeleri.
aydan baksanız dünyaya insanları göremezsiniz bile. atmosfere girişten baksanız, dünya üzerindeki coğrafi şekiller daha da belirginlik kazanır. biraz daha yaklaşıp iyonosferden baksanız, artık üç boyutlu olduğunu anlarsınız dağ, tepe, çukurların. biraz daha yaklaştığınızda, kentler göze çarpar. az daha yaklaşın, görmeye başlarsınız insanları. yeryüzüne indiğinizde ise benim hareket halinde taksinin camından görmüş olduklarımdır gördükleriniz.
demek ki, uzaktan bakıldığında hiç bir şey bize göründüğü gibi değil. yakınlaştıkça, derinlere indikçe anlıyorsunuz gerçeklerin su yüzüne vurmasını.
neydi acaba sevcan'ı tedirgin eden şey? ama allah'tan cevabı alabilmek için yeterli sabrım var. yol da bitmek bilmiyor arkadaş nedir bu böyle? başka zaman olsa yıldırım hızıyla geçerdi zaman.
sol bacağımın uyuştuğunu hissettim bir an. diğer tarafıma abanıp sol tarafa kanın gitmesini sağladım. nasıl da karıncalanıyordu öyle!.. sevcan'ın telefondaki huzursuzluğu sanki bana geçmiş gibiydi...
tam dalıp gitmişken, yandaki aracın korna sesiyle irkildim bir anda.
az bir zaman sonra da verdiği adrese geldim sevcan'ın.
üstü shingle çatılı, yanları açık bir cafe'nin en köşe masasından, tedirgin gözlerle "ben buradayım" der gibi el sallıyordu. -
129.
0sizsiz olmuyor panpalar yazamıyorum dinleyen olmayınca :(
-
130.
0sokoban31 kızma panpa tamam hemen devam ediyorum :(
edit : ayrıca muzaffer beni vuracak mıymış ki? -
131.
+1kısa bir hoşgeldin faslından sonra hemen durmaksızın konuya girdi sevcan. hani bir serçe yakalarsınız ya elinize aldığınızda pıt pıt pıt kalp atışlarını hissedersiniz avuçlarınızda. öylesine tedirgin, öylesine korkmuş!.. onu ilk gece görmüş olduğum duvar dibindeki darmadağın halinden sonra ilk kez bu kadar bitap görüyordum.
- serhan çok kötüyüm. bugün bir şey oldu. çok kötü bir şey oldu serhan!...
sakinleştirmem gerekiyordu. en sakin ses tonumla,
- sakin olmaya çalış sevcan lütfen. şimdi arkana yaslanıp gözlerini kapatıyorsun ve nefesini burnundan al ağzından ver sürekli.
"evet" anlamında başını sallayarak aynen dediğimi yaptı sevcan.
- mümkün olduğunca sakinleş. bak ben yanındayım. birazdan seni dinleyeceğim. o zamana kadar böyle devam etmeni istiyorum.
o esnada elimi tuttu sevcan. bir anda allak bullak olmuştum. ama yine de belli etmemek için aşırı bir güç sarfediyordum. allah'tan gözleri kapalı idi yoksa kesin kendimi ele vermiştim.
yaklaşık bir 10 dakika sonra daha sakindi sevcan.
- nasıl, kendini biraz daha iyi hissediyor musun?
yine başıyla onayladı iyi olduğunu.
- pekala o zaman seni dinliyorum şimdi. yalnız bir başından, bir sonundan, bir ortasından anlatma lütfen, toparla ve en başından al olur mu?
- tamam
derken sabırsızlığını gösteren bir hareketle oturduğu bambu örgülü sandalyede acele acele sağ-sol yaptı. artık hazırdı anlatmaya ve sakince söze girdi, -
132.
+2- bugün sabah erkenden muzafferler'e gittim. kapıyı ablası açtı. onun için "henüz kalkmadı uyuyor" dediler. ben de geçtim oturdum biraz ablası ve annesiyle. daha sonra uyanıp uyanmadığına bakmak için odasının bulunduğu üst kata çıktım ses yapmadan usulca. odasına yaklaşırken çat-çut, şak-şuk şeklinde metalik sesler duydum. kapısı hafif aralıktı. kapı aralığından gördüğüm manzara karşısında kalbim duracaktı adeta serhan! elinde bir silah vardı muzaffer'in ve evirip çevirip elinde oynuyordu. ona farkettirmeden hemen indim aşağıya ve banyoya zor attım kendimi. elimi yüzümü yıkayıp kendime geldim. şoku üzerimden attıktan sonra tekrar döndüm mutfağa annesinin yanına. o esnada aşağıya iniyordu muzaffer. hiçbir şey olmamış gibi davrandı. ben de öyle. 1 saat kadar oturdum ve sonra attım kendimi dışarı. buraya gelip seni aradım. serhan çok korkuyorum! soramadım kendisine... şimdiye kadar hiç böyle bir şey görmemiştim onda ben. neyin nesidir bu silah sence?!..
hiç şaşırmamıştım. gayet olağandı böyle bir manzarayla karşılaşması sevcan'ın. benim için olağandı ama sevcan için elbette ki değildi. hayatında ilk kez bir silah görmesinin, üstelik onu da sevdiği kişinin elinde olmasının etkisinin sonucu elbette ki şoktu.
ama bir anda darmadağın edemezdim onca emeğimizi, çabamızı. ateşe atamazdım bir anda. bu sebeple çok sakin bir tavır ve sesle,
- sevcan üzülme. bu olağan olmalı çünkü bildiğim kadarıyla büyük işyeri sahiplerine silah veriyorlar sanırım. ama yine de yanılmış olabilirim. bunu senin için soruşturacağım. sen bunun için sıkmamaya çalış canını. ama yine de ziyaretlerini bir zaman ertelemende yarar var,
dediğimde daha da sakinleşmiş, yüz kasları iyice gevşemiş, çatık kaşları normale dönmüştü sevcan'ın. iki türk kahvesi söyledim. kahvelerimizi yudumlarken daha rahat bir muhabbet ortamı vardı.
onun huzursuzluğu bana huzursuzluk, onun dinginliği bana ruh rahatlığı veriyordu. -
133.
+2ama yine de yavaştan yavaştan belli etmeliydim ondan uzak durması gerektiğini. kahvelerimiz bittikten sonra sevcan,
- haydi gel bir değişiklik olsun bugünkü akşam yemeğini de bizde yiyelim,
derken gözlerinin içi gülüyordu. reddetmedim.
- biliyordum.
dedi sevinçle,
- biliyordum. beni bu dünyada bir tek sen rahatlatabilirsin, en gergin anlarımda bile!...
kıpır kıpırdı. kalktık o mekandan. hemen bir taksi çevirip sevcanlar'a doğru yola çıktık. ben çocukları arayıp geç geleceğimi bildirdim, sevcansa ailesine misafiri olduğunu.
deli soru işaretleriyle dolu bir ruhla bindiğim taksilerden biriyle gelip, huzur dolu bir ruhu taşıyan bedenle ve hepsinden önemlisi onunla birlikte başka bir taksiyle dönmek. bunu düşününce tebessüm ettim kendi kendime.
ben deliyim diye mırıldandım.
"bennnn... deliyimmm!... " -
134.
0okuyan yok sanırım :(
-
135.
+2yazılanlar asla yarıda kalmayacak arkadaşlar. şu an işyerindeyim ve fırsat buldukça siz panpalarımla paylaşacağım. ölmek var dönmek yok.
-
136.
0hepinize iyi akşamlar panpalarım birazdan kaldığım yerden devam etmeye başlayacağım
-
137.
+3eşref bey ve eşi sevcanla bizi çok sıcak karşıladılar. sevcan'ı ilk gördüğüm günde bana anlattığı aile yapısından çok uzak bir görüntü çiziyorlardı ve bu bana çok farklı bir huzur veriyordu.Tümünü Göster
insan olarak hep öyle değil miyiz zaten? başımıza herhangi bir felaket ya da kötü durum gelmeksizin birbirimizin kıymetini bir türlü bilemeyiz. ama kendi adıma konuşmam gerekirse ben hep başa bir bela gelmeksizin, o belanın gelebileceğini düşünerek hareket etmeye çalıştım ömrüm boyunca.
daha önceki gelişimde hayran kalmıştım oturdukları bu geniş bahçeli saray yavrusuna ancak, bundan daha hayranlık verici bir şey varsa içinde yaşayan insanların ve bilhassa da sevcan'ın varlıklı olmasıyla böbürlenmemesiydi benim için. gönlü geniş, mütevazi ve çevresindeki insanları aşağılamadan, sonradan gelme değil de kökten sürme olmak hiç te kolay değildir. dikkat etmişsinizdir, etrafımızdaki insanlarda hep bir böbürlenmedir alır başını gider.
eviyle, lüks arabasıyla, malı mülküyle, evladının üniversitede iyi bir bölüm okumasıyla, övünenini çok görmüşsünüzdür. anlıyorum ve ben de bu durumu bu tür insanlara çok görmüyorum.
çünkü hayatın kural ve kaidelerinden biridir bu. insan ruhu hep iyi olmak ister. hep mutlu olmak ister. fakat hepsinden önemlisi, hep diğer insanlardan üstün olmak ister insan. biribirilerine üstünlük kurma çabasıdır insanların kendine güç kaynağı olarak gördükleri kavram. ilk insanın dünya üzerine gelmesinden yana bu kaide değilmez. istisnalar da kaideyi bozmazlar.
dünya üzerindeki tüm savaşlar, çekişmeler, kavgalar, huzursuzluklar bundan kaynaklıdır dikkatlice bakılınca. insan olarak hep iyi bir yaşam arzular, hayal ederiz ancak kimimiz doğru yolları tercih eder bu amaca ulaşabilmek için, kimimiz yanlış yolları. suç kavramı da bu noktada ortaya çıkar zaten.
iyi koşullarda bir yaşamı amaç edinmiş bir birey, helal kazancı ile ağır adımlarla hedefine ulaşmak isterken; diğer yanda yine iyi koşullardaki bir yaşamı umut eden başka bir birey, yasal suç sayılabilecek gayrimeşru yollardan bu amacına ulaşmak ister.
burada bu iki insan örneği arasında tek fark vardır, suç işleyen insan türü, kişisel menfaatlerini herkesten üstün tutar ve başkalarının hayatlarını ne derecede olumsuz etkileyebileceğini asla umursamaz. önüne her kim çıkarsa çıksın çiğner geçer. aşırı derecede hırs ve ihtiras sahibi olmalarından ileri gelmektedir bu durum. vicdan sahibi olsalar bile bu hırsları, içlerindeki vicdana baskın gelir. bu yüzdendir ki kısa yoldan tez zamanda çok para, mal, mülk edinmek isterler ve illegal yollara başvururlar. kısaca muzaffer örneğinde olduğu gibi. -
138.
+3ve mutlak ya da sonsuz mutluluk diye bir kavram yoktur bu dünyada. var sanıyorsanız da unutun gitsin. bu, yalnız masallarda kullanılan bir tabirdir: "sonsuza dek mutlu yaşadılar!.."
anlık mutluluklar vardır hayatımızda ancak. işte biz bu anlık mutlulukları tadınca, büyük mutluluk var sanırız. hayalden, umuttan, beklenitden başka hiçbir şey değildir aslında.
annesinin kucağındaki bir bebekle göz göze geldiğiniz anda onun size gülümsemesidir anlık mutluluk. ya da bir akşam komşunuzun getirdiği bir tas sıcak çorba. bazen nefes alıyor olduğunun farkına varmaktır. bazen de gülümseten küçük bir hediye. bir acıyı derdi paylaşmak, ortak olmak ta hafifletir ruhunuzu. veya kan vermek te olabilir ihtiyacı olan bir hastaya. kimi zaman bayramda el öpmektir buram buram yalnızlık ve hüzün tüten bir huzurevinde. ve sayamadığımız milyonlarca örnek.
sonsuz mutlu yaşayabileceğinizi asla düşünmeyin.
yanılırsınız... -
139.
+3hoş sohbet bir akşam yemeği oldu. üstüne de keyfine doyum olmayacak cinsten bir çay keyfi. bir ara evi gezdirdi bana sevcan. evin çalışanları ile tanıştırdı.
sevcan'ın annesi üzerime çok düşüyordu. sürekli beni rahatsız eden övgü dolu bir sürü gereksiz söz. herhalde bundan olsa gerek, ki çalışanlarla tanışırken yüzlerindeki hayranlık ifadesi. sanırım tüm gün evde olan safiye hanım, çalışanlarına benim hakkımda bir şeyler söylüyordu ki bu yüz ifadelerine şahit oluyordum. bunları gördükçe daha çok mahcup olduğumu hissedip renkten renge giriyordum.
daha sonra sevcanla ikimiz bahçedeki tamamen ahşaptan yapılmış bir kamelyada devam ettik türk kahvesi eşliğinde muhabbetimize. bir ara,
- muzaffer'i çok mu seviyorsun? diye sordum.
- evet, dedi.
- her şeyi ile onu tanıdığına inanıyor ve güveniyor musun? diye sorarken sanırım biraz tedirgindim ses tonumla.
- muzaffer benim nazarımda çok iyi birisi serhan. ona her bakımdan güveniyorum. tanıma meselesine gelirsek, hala tanıma aşamasındayım. bak mesela yakın örneği silah mevzusu. çok korkuttu beni. ama her zaman da kibar, ilgili, kol kanat geren, sadık biri oldu bana. okuldaki tüm arkadaşlarımla tanıştırdım onu, bir tek sen kaldın tanıştırmadığım. ama seni de tanıştıracağım.
derken oldukça neşeliydi yüzü. ben de bunu bozmak istemediğimden,
- inşallah!..
demekle yetindim. -
140.
0geri eve döndüğümde saat bir hayli ilerlemişti. ama kalbim, ilk önce nefessiz kalıp da sonra da serin serin soluk almış gibi bir rahatlık yaşıyordu, huzurlu huzurlu. bundan olsa gerek geç saat olmasını umursamıyordum bile. günün hafifliği geceme güneş aydınlığında yansımıştı gündüz gibi her yer. tatlı bir bahar mevsimi gibi.
içimdeki doyumsuz hazzın devinimlerini anlayamayacak olan volkan ile murat henüz yatmamışlar, beni beklemişlerdi.
- çay mı içiyorsunuz çocuklar afiyet olsun.
- abi hoşgeldin buyur otur, hemen sana da çay getiriyorum,
diyerek mutfağa doğru seyirtti murat. tatlı bir yorgunlukla koltuğa kendimi bıraktığımda hissettim ayaklarımın ağrısını. balkon kapısı açıktı ve uzaklardan bir müzik sesi geliyordu tatlı tatlı. sanırım komşulardan biri penceresi açık dinliyordu şarkıyı. dikkat kesildim hangi şarkı olduğunu anlamak için.
http://www.youtube.com/watch?v=5f1DSSI_-7k
müzeyyen senar'ın yorumu bu eserde paha biçilemezdi, unutulamazdı ama benim o uzaktan duymuş olduğum buydu.
ah sevcan ah. evet benzemiyor ki kimse sana. -
141.
+2çaylarımızı yudumlarken, volkan günü bize söylediği gibi yine gözlemle geçirmişti. araç kesinlikle yerinden kıpırdamıyordu ve geceleri de işyerlerinin önünde park halinde bırakılıyordu. cadde üzerindeki işyerlerinin güvenlik kameralarını da gözden geçiren volkan'ın tespitine göre araç, hiçbir güvenlik kamerasının görüş alanına girmiyordu. volkan,
- abi bir terslik olmazsa takip cihazını yarın gece yarısından sonra uygun bir zamanda yerleştireceğim. bunun için de çok harika bir plan hazırladım,
derken bıyık altından gülüyordu. muratla ikimiz bir kaç defa ısrar etmemize rağmen planının ne olduğunu söylemedi.
- seninle birlikte biz de orada olacağız, seni yalnız bırakamayız, dedim. volkan birden bire telaşlı bir yüz ifadesiyle,
- hayır hayır olmaz, planım tek kişilik. o yüzden tek başıma gerçekleştireceğim,
derken gözleri avına kilitlenmiş bir kaplan gibi çakmak çakmaktı.
- o zaman biz seni uzaktan takip edelim, herhangi bir olumsuzluğa karşı yakınlarda olmamız daha iyi. sanırım buna da karşı çıkmazsın.
- tamam abi uygundur, dedi.
murat ise o iki adam için araştırmalarını yapmıştı. adamlardan biri hazır pencere imalat, satış ve montajını yapan bir işyerinin sahibi, diğeri ise kamyonları ile kum, çakıl, hafriyat işleri yapan otuzlu yaşlarda biriydi. her ikisi de pek işyerlerinde durmuyorlar, sürekli bir yerlere gidip geliyorlardı. işyerinde bulundukları süre içerisinde de sürekli bir ziyaretçi akınına uğruyorlardı. anlaşılan zehrin dağıtım trafiği oldukça sıkı olmalıydı bu günlerde. -
142.
+1sabah erkenden iki çift meraklı göz eşliğinde hazırlıklarına başladı volkan. eski püskü bir pantolon, gömlek, ayakkabı boyası, makas, çaputlar ve bulabildiği her ne varsa ortaya döküp bir şeyler yapıyordu. murat ve ben de, gelip gidip çakırmadan göz ucuyla volkan'ı izliyorduk.
biliyordum ki sorsam cevap vermeyecekti volkan, o sebeple kendi haline bıraktım. kah mevzu ile ilgili konuşuyorduk, kah geziniyorduk evin içerisinde.
temiz hava almak için bir ara balkona çıktım. çok fazla uzağımızda olmayan çocuk parkında oynayan çocukların cıvıltısı geliyordu kulağıma, onları seyre daldım. çocuk olmak dünyanın en büyük hazinesi ama bunu ancak büyüdükten sonra anlayabiliyordunuz, çocukken değil. büyüdükçe küçülüyordu dünyanız. hayal gücünün genişliği, yaş ilerledikçe sıfıra doğru yaklaşıyordu ve tadı kaçıyordu hayatın her geçen gün.
zamanda geriye gidip te çocuk olabilmek için nelerden vazgeçmezdim ki...
kapı çalmıştı, ben kim geldi diye düşünürken birkaç saniye sonra eşref bey'in antreden balkonun bulunduğu salona geçiş yaptığını gördüm ve ben de geçtim içeri. bu ziyaretin sebebinin ne olduğunu düşünüyordum hal hatır sorarken. volkan, eşref bey'in geldiğini görünce çalışmasını devam ettirmek için diğer odaya geçti. murat çay servislerimizi yaparken eşref bey söze girdi,
- serhan, fazla uzatmadan sana neden geldiğimi açıklamak istiyorum. ankara'dan aldığım bilgiler doğrultusunda bu sabah muzaffer'in bağlantılı olduğu kişiler de aralarında olmak üzere, geniş çaplı bir operasyonla, ankara emniyet müdürlüğü'nce 12 kişi göz altına alınmış. olaysa ihalede usülsüzlük. anlayacağın muzaffer'in güvendiği dağlara kar yağmış durumda.
gözlerindeki memnuniyet dikkatimden kaçmamıştı. haksız da değildi hani. bu çok mükemmel bir haberdi hepimiz için. -
143.
+1eşref bey'in de dikkatini çekmişti volkan'ın o geldiğinde apar topar diğer odaya geçmesi.
- genç arkadaş ne yapıyordu ben geldiğimde? rahatsız etmedim inşallah?
merakı tavan yapmıştı eşref bey'in, ama çabuk yatıştırdım. şaka yollu geçiştirmek için,
- kuzenim inşaatın birinde boyacıdır, işine gitmeye hazırlanıyordu.
- ha anladım, dedi eşref bey, oldukça rahatlamıştı merakını giderdiği için.
muratla göz göze geldik o an gülümseyerek. çayları tazelemeye seyirtti murat, zor tuttuğu gülme isteğini bastırabilmek için. -
144.
+4eşref bey gittikten sonra, muratla oturup uzun süre konu ile ilgili sohbet ettik. en büyük kanatlarından biri kendiliğinden kırılmıştı muzaffer'in. hem elimizdeki bilgi ve belgeler, hem de daha da toplayacağımız verilerle bu adamı yıllarca içeri tıktırabilecek donanıma sahip oluyorduk. işimiz oldukça kolaylaşmıştı. ama yine de temkinli olmakta, tedbirleri elden bırakmamakta fayda vardı.
volkansa hazırlıklarına devam ediyordu içeride. murat bakmak istedi ama rahat bırakmasını söyledim. gece hep birlikte görecektik volkan'ın ne yapacağını.
sevcan'ı aramak geldi içimden ama aramadım. dikkatimin dağılmasını istemiyordum gece için. olağan dikkatimizle geceye yoğunlaşmamızda fayda vardı. derken sevcan aradı. kalp kalbe karşı derler de inanmazdım. oradan buradan sohbet ettik. kapattı. -
145.
+5sonra volkan dışarı çıkacağını söyledi gerekli malzemeleri temin etmek için. bir iki saat içerisinde de geri döndü. muratsa önceden almış olduğu hamsileri hazırlayıp fırına vermişti. biraz geç te olsa kendimize leziz bir hamsi ziyafeti çektik. ardına da çay faslından sonra, bir kaç saatlik ikindi uykusu. çok tatlı geldi.
artık hareket etme zamanı gelmişti. volkan henüz odadan çıkmamıştı, onu bekliyorduk. çıktığında ise hayretler içerisindeydim. eli yüzü kapkara kirden görünmüyor. gömlek pantolon yırtık pırtık, kir pas içinde.
- volkan bu ne hal?
- abi görürsünüz, derken pis pis gülüyordu. kendinden emin hareketleri, şaşkınlığımı bir hayli giderdi.
sırt çantasına almıştı volkan araç takip cihazını.
- arkadaşım aşağıda kamyoneti ile bizi bekliyor, mekana bırakacak,
dedi volkan. alacağımız tüm malzemelerle indik aşağıya. kamyonete bindik, volkan da kasaya. başarabilecek miydik bu işi? oldukça tedirgindim araçla giderken oraya!..
allah büyük dedim içimden.
allah büyük!...
-
bakircanda kişiliksizlik hastalığı var
-
cccrammsteinccc ve jordi el nino adlı yazarlar
-
40 yasında abınız olarak sozlugu bırakıyorum
-
keske turkiye gelseydin
-
iffeti olan kadın
-
dindar degilim yanlis anlasilmasib
-
23 yasinda genc bi ukreynali kiz
-
darwinizm materyalizm
-
1 ekimden itibaren yazarların zamlı maaşı
-
güzel yazmış herif
-
ultra zengin olsam münzevi olurdum
-
keşke manifest grubundan bir kızla sevgili
-
başladıysa geç yazmalar
-
aceyip iti hangi ilde okuyacan
-
vajinam olduğuna inanmayanlar var
-
aşkın bende
-
charlie kirk denilen adi herif
-
incici cuck aile ziyareti
-
beyler bir kızın sevdiğini nasıl anlarım
- / 1