1. 101.
    +3 -1
    ama şimdi önümde farklı bir olgu vardı, hiç te basit değildi. sıradanlıktan uzak ve belki de bir yaşamın dürüstçe düzelmesine katkıda bulunabilecek bir şeylerin arefesinde.

    vurdumduymazlığın insanlar arasında kol gezdiği çağımızda, suskun kalmamak için bir şeyler yapmak... heyecan verici! ve bir o kadar da kulağa hoş geliyor.

    çoğunuz bilirsiniz deniz yıldızının minik hikayesini;

    "bir adam sahilde öğle saatlerine doğru bir gencin, deniz kıyısında kumlardan bir şeyler alarak denize doğru fırlattığını görür. merak ederek yanına gelir ve sorar:

    - kolay gelsin genç adam. ne yapıyorsun burada?

    + teşekkürler beyefendi, öğle sıcağında kurumaya yüz tutmuş deniz yıldızlarını ölmemeleri için suya atıyorum.

    - anladım delikanlı. peki burası kilometreler uzunluğunda bir sahil ve belki de burada yüzbinlerce deniz yıldızı var, hangi birine yetişeceksin ölmemesi için? bir çoğu yine ölecek. neyi değiştireceksin?

    yerden bir deniz yıldızı daha alır genç olan ve fırlatır suya.

    + bakın, bu deniz yıldızı için her şey değişti!... "
    ···
  2. 102.
    0
    nasıl sevcan gittiğinde önceki yaşantıma dönmek oldukça zor olduysa, artık bu yoldan dönmek zordu benim için. tamamen yaşantımda yeni bir sayfa açmıştı onun bana gelişi.

    elbette ki riskler vardı, tehlikeli bir çemberin içerisine girmekti bu risk. ama risk almadan hayatta hiçbir yere gelemezsiniz. sonuçta uyuşturucu taciri biri vardı karşımda. daha önceden sakin ve sessiz bir hayat süren, illegal yollardan uzak duran, aracını kullanırken emniyet kemerini takıp, trafik ışıklarına riayet eden ben ve karşımda bir uyuşturucu satıcı.

    kim galip çıkar bilemiyordum bu savaştan. ama bu mücadelede ister galip geleyim, ister gelmeyeyim sonuç sevcan'ın mutlu bir şekilde yaşantısına devam etmesiydi tek isteğim.

    dalıp gitmişim yatağımda yine koyu bir karanlığa...
    ···
  3. 103.
    0
    günler geçtikçe eşref bey'den sürekli bir bilgi akışı geliyordu. kimi zaman telefonda verdiği bir bilgi, kimi zaman yüz yüze gelerek aldığım evraklar, kayıtlar, isimler ve cep telefonu numaraları, daha önceden gittiği yerler, hepsini yavaş yavaş ajandama kaydediyordum.

    kimi zaman aldığım bilgiler doğrultusunda gidip görmem gereken yer ya da kişiler olursa, bir şekilde zamanını ayarlayıp gidip bilgiler topluyordum. görüşmem gereken insanlarla görüşüyordum.

    işimin engel olmaması için yıllık iznimi aldım 1 ay süreli. sevcan arada sırada gelip gidiyordu ve benim bu hummalı çalışmamı kendisinden saklamak hiç te kolay olmadı. mesela, onunlayken eşref bey aradığında müthiş sıkıntılara giriyordum. hep kaçamak cevaplar, hep "yok bir şey"ler!..

    bir geldiğinde de sevcan'a muzaffer'in ziyaretine gelen güvensiz adamları sordum kim olduklarını bilip bilmediğini.

    - hayır bilmiyorum serhan. hepimiz başka bir odaya geçtik. görüşmeleri 1 saat kadar sürdü. daha sonra da adamlar çekip gittiler,

    derken sevcan'ın sıkıntılı olduğu her halinden belliydi. oysa ki eşref bey'in bana verdiği bilgiler ve araştırmalarım doğrultusunda o adamlar, muzaffer'e uyuşturucuyu temin eden bir kodamanın çakallarıydı.
    ···
  4. 104.
    +2
    muzaffer gün geçtikçe iyileşiyordu. kendine bu olayı kimin organize ettiğini de çok iyi bilmesine rağmen herhangi bir karşılık verme girişiminde bulunmamıştı eşref bey ve çevresindekilere. ama biliyordum ki muzaffer türü karanlık işler çevirenlerin, bunu yapanın yanına kar bırakmalarını tarih yazmazdı.

    bu noktada kendime soruyordum. acaba sevcan'ın hatrına mıydı bu eylemsizlik, yoksa saatli bir bombanın zaman ayarı geriye doğru sayıyor muydu? bekleyip görecektim bunu.

    eşref beyse bu durumu hiç umursamıyordu. gülümseyerek,

    - demirden korkan trene binmez serhan!.. kan emici sivrisineğin teki o!

    diyordu ama ben yine de temkini elden bırakmaması gerektiğini her seferinde hatırlatıyordum.
    ···
  5. 105.
    +3
    sevcan yine hayat dolu, yine güleç. sevcan, anladım ki hayatın anlamı, kavramlardan bir tanesi. ve oldukça masum, hayat dolu. nasıl oldu da kaptırdı ki gönlünü muzaffer'e? ama hep böyle değil mi zaten hayatta sevdalar, ot-tak ilişkisi...

    yine de dışarıdan sevcan'ın koruyucusuydum, o tüm bu hazırlıkların farkında olmaksızın. ama şu vardı ki, bu mücadelenin sonunda -buna sevcan da dahil olmak üzere- her şeyin üzerine kalın bir çizgi çekerek, silip atabilirdim.

    çünkü bir başkasını sevmiş birinden sizi sevmesini bekleyemezsiniz. kalptir bu hükmünüz geçmez. ben sevcan'ın sevgisini kazanabilmek için yapmıyordum bunu. kızcağız zaten başkasını seviyor. tamam elbette bir şekilde onun kim olduğunu öğrendiğinde tüm düşünceleri veya kalbi değişebilir bu insana karşı ama tutup ta "sev beni sevcan" diyemem ki!..

    gözünde farklı bir konuma sahibim onun ben. bunu da göz önünde bulundurmalıydım. o sebeple, bu hazırlıklarım tüm hızıyla sürerken, benim için riskli olan ve kaybedebileceğim ya da vazgeçebileceğim kavramları da hesaplamaktaydım en ince ayrıntısına kadar.
    ···
  6. 106.
    +3
    iki kuzenim vardı istanbul'da üniversite öğrencisi. murat ve volkan. her zaman olmasa da ara sıra görüşürdük. delikanlı çocuklardı gözlerini daldan budaktan esirgemeyen türden. abileri olarak beni de sever sayarlardı. uzun süredir görüşmemiştim onlarla. aslında eşref bey'e söylesem bin tane adam verirdi yanıma ama mümkün olduğunca eşref bey'den bir şeyler istemek işime gelmiyordu.

    bana gözü pek adamlar lazımdı ve murat ile volkan tam da istediğim yapıda kişilerdi. okulları tatile girmişti belki memlekete dönmüş olabilirlerdi. hemen murat'ı aradım. istanbul'daydı. ama volkan adana'ya dönmüştü.

    - yalnız volkan haftaya gelecek abi adana'dan. bir iş görüşmesi varmış çarşamba günü burada.

    diyince oldukça sevindim buna.

    - peki muratcığım, o halde çarşamba günü volkan da gelsin, üçümüz yüz yüze bir görüşelim size anlatacaklarım var.

    - abi hayırdır? bir durum varsa hemen geleyim.

    diye heyecan yaptı murat telefonda.

    - yok murat herhangi acil bir durum yok. volkan geldiğinde beni arayın yeterli.
    ···
  7. 107.
    +2
    haftasonu gündüzünde sevcan ile birlikteydik. muzaffer'e benden bahsetmişti. doğal olarak ta muzaffer benimle tanışmak istemiş, sevcan ile birlikte evine davet etmişti bir gün.

    - tanışmak istediğimi pek sanmıyorum sevcan!..

    sesimdeki kararlılık tonuyla sevcan'ın yüzünde "ama neden?" ifadesi oluşmuştu. daha da vurgulu bir şekilde,

    - hatta hiç sanmıyorum!

    dediğimde artık yüz ifadesi ile anlatmaya çalıştığı şey için dudaklarını kımıldattı.

    - peki neden istemiyorsun tanışmayı? bir problem mi var serhan?

    pırıl pırıl gözleri benden bir cevap bekliyordu. çığlık çığlığa iki tane martı geçti pencerenin önünden. araç uğultularıyla karışık korna sesleri geliyordu uzaklardan. parçalı bulutlar hızla kayıp gidiyorlardı kontrolsüzce. bir gölge düşüyordu pencereye, bir güneş. bense karman çorman.

    - tamamen iyileşsin öyle tanışırız muzaffer ile. evinde ziyaret etmek istemiyorum. dışarıda bir yerlerde görüşürüz belki bir zaman,

    derken bir rahatlama oldu sevcan'da. kasılmıştı benden aksi cevap alınca. ama sebebini öğrendiğinde içten bir tebessümle,

    - tamam serhan şimdi oldu. nasıl istersen öyle olsun.
    ···
  8. 108.
    +2
    zaman oldukça çabuk geçti. çarşamba günü murat aradı. volkan da adana'dan dönmüştü. davet ettim ve geldiler.

    annem volkanla içli köfte, şalgam, erik vb. gibi bir sürü şey göndermişti memleketten. geçen yıl kullandığım yıllık izinde gitmiştim en son adana'ya. burnumda tütüyordu memleket. hemen annemi aradım gönderdiklerine teşekkür ettim. en kısa zamanda fırsatını bulup geleceğimi söyleyip, gönlünü aldım canım anamın. biraz da kardeşimle görüştüm. oldukça rahatlamıştım.

    kısa bir ne var ne yok muhabbetinden sonra volkan ile murat asıl meselenin ne olduğunu sordular. ben de pek fazla detaylarına girmeksizin başımdan geçen olayı anlattım ve yardımlarına ihtiyacım olacağını, bu konuda bana destek olup olamayacaklarını sordum. murat hemen,

    - abi en dar günlerimizde bu gurbet ellerinde iki öğrenciydik ve sen yanımızdaydın. babamızdan farksızdın. bunu sorman bile abesle iştigal. sonuna kadar seninleyiz abi.

    derken volkan da başını sallayarak evet anlamında murat'ı onaylıyordu. öz isteklerime uygun davrandıkları için içten içe seviniyor, "adamın kralısınız siz, helal size aslanlarım benim!" diyordum. bu mevzuda yalnız değildim artık. kendime olan öz güvenim bin kat daha artmıştı.
    ···
  9. 109.
    +2
    volkan yapacağı iş görüşmesini benim bu mevzum için iptal etmişti. murat ise memlekete dönmek istemediği için istanbul'da zamanını geçiriyordu zaten. bende kalmalarını istedim. bu iş için daha kolaylık sağlayacaktı birlikte olmamız.

    sevcan bana geldiğinde tanıştırdım kuzenlerimi ve yaz boyunca bende kalacaklarını söyledim. artık rahatça neler yapabileceğimiz konusunda masaya oturabilirdik. hem el elden, akıl akıldan üstündür. çocukların da fikirlerini alarak hareket etmek yerinde bir davranış olacaktı.

    eşref bey'den gelen önceki bilgiler ve belgeleri paylaştım ilk önce çocuklarla. fotoğrafları gösterdim. muzaffer'in güçlü bağlantıları dolayısıyla, polisteki tutukluluk süresi içerisinde, savcılık tarafından cezaevine gönderilip, mahkemeye çıkarılmaya fırsat kalmadan, nasıl bu olaydan tereyağından kıl çekermiş gibi sıyrıldığını masaya yatırdık.

    sonra muzaffer'in çevresindekiler ve görüştüğü kişilerin kim oldukları hakkındaki bilgilerimi paylaştım. volkan'ın önerisi üzerine, muzaffer'in bu işi hangi muhitte yaptığını araştırmakla işe başlayacaktık.

    ertesi gün erkenden kalkmak koşulu ile yataklarımıza çekildik.
    ···
  10. 110.
    +1
    ertesi sabah araşırmalarımıza başlamak üzere erkenden kalkıp sıkı bir kahvaltı yaptık çocuklarla. elimizdeki isim listelerinde, adresler ve telefon numaralarına varana kadar tüm bilgiler mevcuttu. 8 kişilik listeyi aramızda muhitlere göre görev dağılımı yaptık ve saat 09.30 sularında gideceğimiz yerlere doğru yola çıktık.

    araştırmalarımız bitip te akşam ayrı ayrı eve döndükten sonra topladığımız bilgileri masaya yatırdık. hepsi de farklı ticaret işleriyle uğraşan masum esnaf görüntüsündeki sütü bozuklardı. sadece içlerinden bir tanesi üniversitede (üniversite adı gizli tutulmuştur) asistanlık yapan biriydi.

    asistan olandan anladığımız kadarıyla, üniversite öğrencilerine zehir satışının köprüsü bu eğitimci bozuntusuydu. muzaffer, elimizdeki bilgiler doğrultusunda zehrin sıcak satışını gerçekleştiriyordu kullanıcılar ile.

    muzaffer'in kullandığı ticari bir minivan araç vardı, plaka bilgileri bizde mevcuttu ve sadece kendisi kullanıyordu. murat'ın fikri ile muzaffer tam olarak iyileşmeden önce kullandığı araca, araç takip cihazı yerleştirmeyi kararlaştırdık.

    bunun için eşref bey'den yardım istedim. yüz yüze görüştüğümüzde isteğimizi ona söyledim. tek telefonu ile birkaç saat sonra bu işlerle uğraşan siyah çantalı genç bir adam cihazımızı getirdi. cihaz araca yerleştirildikten sonra, sadece ip numarası ile internetten giriş yapıp, aracı takip edebileceğimiz web sitesi adresini de verdikten sonra gitti.

    artık taşları yavaş yavaş yerine koyup binamızı inşaa etmeye başlamıştık. kendimizi farkettirmeden bu organizasyonu sonuçlandırabilecek miydik? sürekli sorup duruyordum bunu kendime...
    ···
  11. 111.
    +1
    asıl sorun, sorulması gereken şuydu. araca o cihazı kim nasıl yerleştirecekti? işte bu hiç kolay olmayacaktı. araç sürekli gözetim altında olduğundan, en uygun anı kollamak ve polise ya da başkasına yakalanmamak gerekiyordu. yoksa bütün planlarımız alt üst olabilirdi.

    bunun için volkan, muzaffer'in babasının mağazasının önünde duran aracını birkaç gün takip edip, gözetim altında tutmamızı önerdi. hoş, muzaffer'den başka hiç kimsenin o aracı kullanmadığını bilsek te yine de temkinli davranmakta yarar vardı.

    murat'ın sonraki araştırmalarında ise bu 8 kişinin çalıştığı bir kodaman vardı. iş adamı sıfatında bir kişi. sanayi türü makina alım satımı işi yapıyordu. yalnız en başların kim olduğunu biz dahil henüz kimse bilmiyordu.
    ···
  12. 112.
    +1
    boyumuzdan büyük bir işe kalkışıyorduk gibi geliyordu sanki bana. en ufak bir farkedilmede güvenlik güçleriyle, en kötü ihtimalle de bu karanlık kişilerle başımız çok ciddi derecede belaya girebilirdi. farkedilmemek için sarf ettiğimiz bu insan üstü gayret, sadece polisle veya bu kişilerle değil, bir taraftan da sevcan içindi. ama artık geri dönüşü olmayan bir noktadaydık. hoş geri dönüşü olsa da ben dönmezdim ki zaten bu yoldan.

    bir akşam çocuklar eve gidip bir gece orada kalacaklarını bildirdiler. ben de bunu fırsat bilip sevcan'ı akşam yemeğine eve davet ettim. özgüvenim zerrecikler saçan bir bomba gibi sağlamdı. neşeli bir akşam yemeği yedik. bende kaldığı günleri çok özlemiştim. çaylarımızı yudumlarken, hep o günlerden bahsetmeye öncelik verdim.

    sevdiğim birilerinin olup olmadığını sordu sevcan o gece bana ilk defa. muzaffer'in hastane günleri ile bana gelişi kesiştiği ve hep aklında fikrinde muzaffer olduğu için daha önce hiç bir sohbetimizde bunu sormamıştı bana. ama bunu sorarkenki yüz ifadesi hala hiç gitmez gözlerimin önünden. o kadar hınzırca bir soruştu ki, tepeden tırnağa kıpkırmızı olduğumu hatırlıyorum...
    ···
  13. 113.
    +1
    - hayır sevcan daha önce hiç kimseyi sevmedim.

    o an içimdekileri bir bilseydi, oturup hıçkıra hıçkıra ağlardı eminim. kalbimin perdeleri ona çekili. "hayranlık mı, alışkanlık mı?" sorusuna hala bir cevap yok içimde... doludizgin fırtınalar hakim kalbime ama o bunun asla farkında olmayacak. bir bilinmeze doğru da son hızla sürükleniyor bu platoniklik.

    dayan kalbim, dayan yüreğim, dayan ruhum, az daha dayan. bu riskli mesele bir sonuçlansın çekip gideceksin bu diyarlardan. ya sabır allah'ım. ya sabır...

    neden daha önce hiç kimseyi sevmediğimi sordu meraklı bir sesle.

    - bilmiyorum sevcan, belki de sevebileceğim insan daha önce karşıma çıkmamış olduğundandır.

    ama bu daha da çıkmadı anldıbına gelmiyor sevcan sen bilmesen de. aslında içim bir konuşmaya başlarsa, durduramazsın, hiç susmaz biliyor musun küçük hanım?

    verdiğim cevap karşısında hiçbir şey söylemedi. suskundu. başını önüne eğerek, ayağıyla halıda hayali çizgiler çiziyordu hafif bir tebessümle sevcan...

    bu suskunluğuna bir anlam verememiştim.
    ···
  14. 114.
    +2
    ertesi sabah volkanla murat erkenden geldiler. kahvaltımızı yapıp çaylarımızı yudumlarken, volkan takip cihazını yerleştirebilmek için aracı gözetim altına alacağını, fırsatını da bulursa cihazı yerleştirebileceğini söylediğinde, bu çocuğun tamdıbının yürek kasından yapılmış olduğunu geçirdim içimden.

    - madem bu fikri ben attım ortaya, gerekeni de benim yapmam gerekiyor,

    derken gözleri ışıl ışıl parlıyordu aslan kuzenimin. biz de muratla birlikte asistan zehirci'nin üniversitesinin civarlarını kolaçan etmek üzere evden çıktık.
    ···
  15. 115.
    +1
    üniversite civarına geldiğimizde saatler öğlene yaklaşıyordu. murat'la beraber üniversite kampüsünün giriş kapısı güvenliğine kadar geldik. murat, güvenliğe okulun öğrencisi gibi davranarak, asistanın adı ve soyadını söyleyip, üniversiteye giriş yapıp yapmadığını sordu. güvenlikçi, bilgisayarındaki araç giriş-çıkış kayıtlarından asistanın aracını sorgulatırken, murat aracın plakasını bilgisayar ekranından almıştı bile hafızasına.

    kampüste olmadığını öğrendik asistanın ve güvenlikçilere teşekkür ederek oradan ayrıldık. öğle yemeği yemek için yakınlarda bir cafe-restaurant türü bir yere geçip oturduk. siparişlerimizi verdik.

    biz yemeklerimizi beklerken, yan masamızda 55-60 yaşlarında bir amcanın hem yemeğini yiyip, hem de ağladığını farkettim. yerimden kalkarak masasına yaklaştım. çekingen bir sesle,

    - amcacığım neyiniz var iyi misiniz?

    masaya eğik başını yavaşça bana doğru kaldırıp, kan çanağı gözleriyle mahzunca bakarken, ağzındaki lokmasını yutmaya çalışıyordu. çenesi titreyerek,

    - yok bir şeyim evladım iyiyim,

    dedi ağlamaklı sesiyle. ve sanki o haline şahit olmamdan mahcup bir tavırla tekrar başını eğdi öne. bense ısrarcı bir şekilde,

    - yardıma ihtiyacınız var mı? oturabilir miyim?

    adamcağız eliyle sandalyeyi göstererek oturabileceğimi ima etti. sanki onu incitmek istemiyormuşum gibi bir hassas hareketle çekip sandalyeyi yanına oturdum usulca.

    otururken de "bu koskoca çınarı acaba bu hale getiren ne?" diye sormaktan alamadım kendimi.
    ···
  16. 116.
    +2
    yemeklerimizi getiren garsona işaret ettim bulunduğum masaya getirmesi için. murat'a da gel işareti yaptım elimle amcanın müsaadesini aldıktan sonra. murat da oturdu masaya. ve yemeklerimizi bir ucundan yerken bir taraftan da amcaya sorular soruyordum. kısa karşılıklı soru cevap faslından sonra yaşlı amca anlatmaya başladı.

    - oğlum ben aslen konyalıyım ve oradan geliyorum. benim en küçük oğlum kerem burada okuyor

    derken başı ile az önce kapısında bulunduğumuz x üniversitesini işaret ediyordu. sonra okkalı bir şekilde yutkunup elinin tersiyle akan gözyaşlarını sildi. sözlerine devamla,

    - kerem, okula başladı başlayalı memlekete gelmez oldu. telefon görüşmelerimizde hep biz arıyorduk, kendi bizi hiç aramıyordu ve hep "ben iyiyim derslerim çok yoğun gelemiyorum" diyordu. geçen yaz burada iş bulduğunu yine gelemeyeceğini söyledi. "biz gelelim" dedik, kabul etmedi kaldığı ev müsait değilmiş. bu yıl da ikinci senesiydi. okullar kapandı yine gelmedi. aradığımızda bize "hastayım biraz iyileşip geleceğim" dedi. ama ondan önce beni bir komiser yardımcısı arayıp, "oğlunuz amatem'de tedavi altında, en kısa zamanda gelebilir misiniz?" diyerek beni istanbul'a davet etti. geldim ve o komiser yardımcısını buldum. bana çok iyi davrandılar. oğlumun uyuşturucu pençesine düştüğünü, kendileri vasıtasıyla amatem denilen o kuruma zütürüldüğünü söylediğimde dünyalar başıma yıkıldı.

    murat'la sık sık göz göze gelerek, ağzım açık hayretler içerisinde dinliyordum amcayı.
    ···
  17. 117.
    +2
    - tedavi altına alındığı yere gittim keremim'in. kurumuş yaprak gibiydi.

    derken boncuk boncuk dökülmeye başladı tekrardan amcanın gözünden yaşlar. dağ gibi adamın savunmasız bir çocuk haline dönüştüğünü görmek resmen canımı acıttı.

    - onu o halde görünce memlekete neden dönmediğini anladım. hanıma daha söyleyemedim bu durumu. şüpheleniyor hep yalan söylüyorum telefonda. yaz okulu var dediler okulda. görebilirsem, hocalarıyla ve arkadaşlarıyla görüşeceğim. oğlumu bu hale getiren o şerefsizlerin kim olduklarını bulmak için buradayım. onları adalete teslim etmek için buradayım. gerçi komiserlerim, araştırma ve takiplerinin sürdüğünü, o azılı haydutların peşlerinde olduklarını söyledi canım evlatlarım. ama ben yine de keremim için geldim.

    hala çenesi titreyerek ağlıyordu amcam. ismini sordum. abdullah'mış. muratla benim yüzüm kirece dönmüştü. gözlerimiz dolu dolu. oturduğumuz cafenin bahçesinden gözüm üniversitenin giriş kapısına kaydı. insanlar ve araçlar girip çıkıyor, güvenlikçiler rutin giriş kontrollerini yapıyorlardı. üniversite ile alakası olmayan insanlarsa giriş kapısına teğet geçip, gidip geliyorlardı umursamazca.

    o kapının ardında yaşananları, olanı-biteni, eğer ilgilisi değilseniz asla öğrenemezsiniz, kapısının önünden milyon kez geçip gitseniz de.
    ···
  18. 118.
    0
    kimler dinliyor yoklama alabilir miyim panpalarım?
    ···
  19. 119.
    +2
    abdullah amca. yılların tecrübeli yıkılmayan dev sıradağı.

    sert esen faydasız rüzgarlar, saçının tek telini bile titretemezken, o titreyen kirpikleri titretenleri, bu acıları, bu temiz insanlara yaşatanları, bir an, hepsini, ama hepsini, ayırt etmeksizin sığabilecekleri genişçe bir kuyuya doldurup, üzerlerine püskürtme hortumu ile benzin püskürtüp, diri diri yakasım geldi.

    sevcan'ı düşündüm sonra. sadece zehirlenen bedenlerle kalmıyordu acılar. ya geride kalanlar? peki ya umutlar, sevgiler, emekler, sevdalar, evlatlar, kardeşler, analar, babalar? öyle sanıldığı kadar yüzeysel değildi, bu derin dipsiz kuyunun insanlar üzerindeki yan etkileri.

    abdullah amca'ya sordum, kalacak yeri olup olmadığını. amatem'e yakın bir muhitte pansiyon türü bir oda tutmuştu kendine. telefon numarasını aldım ve kendiminkini verdim. yalnız abdullah amca'ya orada ne için bulunduğumuzu açıklamadım. çünkü abdullah amca'nın polislerle çok yakın bir ilişkisi vardı. bu da şimdilik bizim işimize gelmezdi.

    oturduğumuz yerden kalkarken, elini öptüm abdullah amcam'ın. en küçük bir ihtiyacında 24 saat emrinde olduğumu belirttim. her zaman evime de beklediğimi, ayrıca kerem'im ziyaretine geleceğimi de söyleyerek buruk bir kalple ayrıldım yanından muratla.

    murat çok çok zeki bir çocuktu. abdullah amca ile olan tüm konuşmaları cep telefonunda kaydetmişti.

    tebessüm ederek,

    - çok çakalsın lan,

    dedikten sonra başını elimle afacan çocuklara yapıldığı gibi hızlı hızlı sıvazladım.
    ···
  20. 120.
    +1
    eve döndüğümüzde nazlı güneş batmak üzereydi. volkan henüz dönmemişti. nerede kaldı bu çocuk diye tam hayıflanmaya başlamıştım ki aradı volkan. yolda olduğunu söylediğinde rahat bir nefes aldım.

    akşam yemeğinde birbirimize olan biteni aktardık. volkan ilgi dolu gözlerle dinledi bizi, bir taraftan yemeğini yerken. sonra da kendisi anlattı geçen gününü.

    - bir gün daha gözlemlemeye ihtiyacım var serhan abi,

    diyerek tamamladı anlattıklarını. çaylarımızı yudumlarken de devam ettik sohbetimize ve yorucu gün yastıklara başımızı bırakarak son buldu.
    ···