-
51.
+1 -1sevinçle uyandı gün üstüme. ya da ben uyandım koskoca bir şehre. binlerce kuş cıvıldaşıyordu neşeyle ağaçlarında. "günaydın" diyorlardı yaşlı başlı kente. ben de ortak oldum açtım penceremi bu sabah şenliğine. aheste aheste uyanıyordu gün kalkıyordu yattığı geceden. katriyonlarca doğan günden farklı bir sabahtı kanımca.
ilk sabah nefesini çektim içime şehrin uyuyan milyonlarca insanlarını umursamadan. ruhum dinçti oldukça. sanırım sevcan uyuyordu odasında.
penceremden uzak şehri izlerken düşündüm. ben bu hikayede olmamalıydım aslında. ama yine de içimdeki ses, bu yaşananların olduğu ilk güne kadar boş ve anlamsız yaşadığımı fısıldıyordu sanki kulağıma.
ya olmalıydım. ya da olmamalı. sevcan beni dost gibi görüp, yaralı bir serçe gibi sığınmışken dalıma, ben ihanet etmemeliydim bu iç dünyaya. belki de hayranlıktı içimdeki. belki de yalnızlığımın ağrı kesicisi kimbilir? -
52.
+4 -2umut etmek olmamalıydı içimde. madem ki bu masalın bir de acı kısmı vardı tam da oradan ısırmalıydım. canım yanmalıydı ki içimdeki duyguları bastırma gücünü kendimde bulayım. olmadık bir anda, umulmadık bir zamanda çıkmıştı karşıma. hiç umulmadık bir anda da kaybedebilirdim pervasızca.
kimsenin dokunmaya cesaret bile edemeyeceği bir riskin içine girmek üzereydim kapılıp olayın akıntısına. ah babam ah gelip mezarına anlatsam sana şunları inanmazdın bana kesinlikle ama oğlun yine çıkmazlarda. -
53.
+1 -1- günaydııııııın uyanmadın mı dahaaaaa?
diyen sevecen bir sesle geldim kendime.
- uyandım sevcan sana da günaydın giyinip geliyorum hemen
derken hazırlanmak için kalktım yatağımdan.
- e o zaman anlaştık serhan bey
ister istemez gülümserken kendi kendime mırıldanıyordum,
- gel de arkadaş hayran olma şuna, haydi gel de olma. -
54.
+4 -1yine sağlam bir kahvaltı ile bomba gibi hazırdık güne. beraber çıktık, o hastaneye ben işime. gün boyu durum muhakemesi yaptı beynim. boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı. ama yine de hızlı tempoda bir gündü, patronumla yorgunluk kahvesi bile içtik.
telefonum çaldı eşref bey arıyordu cevapladım. işten çıkışta yemeğe gitmeyi teklif etti kabul etmedim. sadece görüşmek istedi "buyurun gelin" dedim. sevcan'ı da aradım birkaç okul arkadaşı ile görüşüp eve döneceğini söyledi.
akşam çıkışta aracıyla beni bekler buldum eşref bey'i. bindim araca. gezintiye çıktık sohbet için. -
55.
+1 -1hal hatır'dan sonra kızını görmek istediğini söyledi eşref bey. şaşırdım. bunu bana neden söylüyordu ki anlam veremedim bir an.
- eşref bey bunu kendisine söylesenize. hatta gidip görebilirsiniz de siz babasısınız.
- beni o dayak olayından sonra reddedebilir, o yüzden sen yanımda ol istedim. sen varken böyle davranmaz bana.
"hah evet şimdi anladım" der gibi başımla onayladım. ancak arayıp sevcan'a geleceğimizi söylemesini rica ettim. aradı ve birlikte geleceğimizi söyledi. sevcan da kabul etti.
eve geçene kadar da son durumlardan bahsettik. konuyu açmadığımı söyledim sevcan'a. gerekçelerini de anlattım. hak verip onayladı düşüncelerimi. en uygun yeri ve zamanı beklemeliydik sevcan'a durumu anlatmak için. eşref bey her zamanki gibi sevecen bir edayla herhangi bir isteğimin ya da ihtiyacımın olup olmadığını sordu. nezaket ile hayır cevabı verdim.
- aslında seni eşimle tanıştırmak istiyordum serhan. madem sevcan senin eve geç dönecek, o gelene kadar bize uğrayalım, hanım da tanısın seni meraktan öldü zavallım, bir kahve içeriz
dedi. ben de kabul ettim. yaklaşık yarım saat sonra araç bir villanın demir parmaklı kapısından giriş yaptı bahçesine. villa, sanırım tanım olarak hafif kalırdı bu gördüğüm saray yavrusu karşısında. yine de şaşırdığımı belli etmemeye çalışırken, insanlar ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, demek ki dertleri, sıkıntıları bitmiyormuş diye geçiriyordum içimden. -
56.
+3 -1gösterişli bir cümle kapısında evin hanımı ve çalışanları ile bir grup insan karşıladı bizi. sevcan'ın annesi ile tanışırken heyecanlıydım ama bana hayranlıkla bakan bir çift gözdü kadında dikkatimi çeken.
aslında ben fazla bir şey yapmamıştım ki o kadar önemsenecek. gereken neyse onu yapmıştım ama anlatsam da anlamazlardı. "neyse boşver" dedim kendi kendime. oldukça lüks sayılabilecek bir evdi burası. geçtiğim yerlerden gözlerimi alamıyordum. hele ki duvarlarda asılı tablolar tam bir harika, şaheserdi her biri.
geçtik büyükçe bir salona. hal hatır muhabbetlerinden sonra eşref bey'in hanımından övgü dolu sözler, falan feşmekan. hiç sevmedim ömrümce bir başkası tarafımdan yüzüme söylenilmesini bu tür sözlerin.
bir an annem geldi aklıma. "annem olsaydı şimdi bir kaşlarımı çatıp kızar, sustururdum onu" diye iç geçirdim. ama ne fayda bir başkası var karşında. mecburen dinledik artık kahvelerimizi yudumlarken.
kısa bir sohbetin ardından "yemeğe kal" daveti geldi ama onu da kabul etmedim. sevcan yemek için geç saatlere kadar beni bekliyorken böyle bir mide isyanı ihanetine yeltenemezdim ki.
allah'tan pek fazla sürmedi ve sevcan aradı beni. eve geçtiğini söyledi. geleceğimizi bildirdim. eşref bey eşine hazırlanıp onun da gelmesini söyledi. 5 dakika içerisinde hazırlandık çıktık yola. -
57.
+2 -1havadan sudan sohbetlerle çabuk geçti kısa yolculuk. belki de yıllardan beri gideceği yere toplu taşıma araçlarıyla seyahat eden bana öyle gelmiştir bilemiyorum. eve geldiğimizde sevcan ilk annesinin boynuna atıldı sevinçle. ama babasına hoşgeldin derken aynı sevincinden eser yoktu, buz gibi bir rüzgar esti o an.
bana da hoşgeldin dedikten sonra, geç geldiği için dışarıdan hazır yiyecekler aldığını söyledi sevcan. eşref bey ile eşi de yememişti henüz yemeklerini. dışarı yemeğe çıkmayı teklif ettiler kabul etmedim. onun yerine istedikleri yemeği sordum ve dışarıdan yemek yaptırmak için çıktım apar topar.
hem de biraz başbaşa kalsınlar istedim anne-baba-kız. yakınlaşmaları gerekiyordu, aradaki buzlar çözülmeliydi en kısa zamanda. yaklaşık 1 saatlik oyalanmadan sonra yemekleri yaptırıp döndüm eve. oldukça da iyi bir ortam sağlanmış gibiydi. karşılıklı gülümsemelerle tamamladık yemeğimizi.
en çok ta eşref bey'in içkiyi, annesinin de diğer bayanlarla olan ortamından sıyrılıp evine sarılmasına çok seviniyordum. çünkü bu gelişmeler sevcan'ın mutluluğunu daha da arttırıyor, o mutlu oldukça ben kat kat fazla mutlu oluyordum. -
58.
+3 -1çaylarımızı yudumlarken sevcan babasına sorması gereken asıl soruyu demek ki sonraya saklamıştı. babasına neden dayak olayını gerçekleştirdiğini sordu.
eşref beyle göz göze geldik bir anda, ben bakışlarımı başka tarafa çevirdim. eşref bey zor duyulur titrek bir sesle,
- zorunluydum buna kızım, inan zorunluydum buna.
eşref bey'in gözlerindeki o hüzün hala gözlerimin önündedir. çok zorladı sevcan babasını, o zorunlu olduğu durumun sebebini öğrenmek için. ama eşref bey kesinlikle söylemedi. -
59.
+3 -1yine soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştı ortamda. sevcan babasının bu ketumluğuna oldukça içerlendi. o gözlerindeki gücenikliği görmek istemezdim doğrusu ama şahit olmuştum bir kere.
sadece sevcan'a mutfakta çayları tazelerken şunu söyledim.
- sevcan!.. bırak babanın üstüne gitme. belki bunun sebebinin belli bir yeri ya da zamanı vardır. o an gelince kendiliğinden söyleyecektir inan bana.
gözlerime o pırıltılı tebessüm dolu gözleriyle bakarken, elimi tutup öyle bir sıkışı vardı ki sevcan'ın usulca, "bana güven veriyorsun" diyebilmenin daha başka mükemmel bir yolu olamazdı. -
60.
+3 -1gece tatlı bitti. ağırladığımız misafirler geç olduğu gerekçesiyle müsaade istediler. her şey için teşekkür edip evden ayrıldılar. sevcan ile birkaç saat daha muhabbet ettik anne ve babasının gelmesi üzerine. biraz hastane muhabbeti, biraz da okul arkadaşları ile olan görüşmesinden bahsettik. sonra da odalarımıza geçtik iyi geceler faslından sonra.
bense biraz daha kendime gelmiştim sanki, biraz daha kontrollüydüm sevcan'a karşı. neden durup dururken sonu belli olmayan bir ateşe atacaktım ki kendimi? bu düşünceler içerisinde dalmışım uykuya. -
61.
+2gece rüyamda sevcan'ı gördüm. yemyeşil, coşkun, gür akan bir nehrin karşı kıyısından bana gülerek el sallıyordu. aramızda bir köprü vardı, hani şu asma tek kişilik köprülerden. ayakların basıldığı tahtaların kimisi boş, kimisi dolu, kimisi ise çürüktü. ve sevcan bana gülerek "gel hadi" diye bağırdığı halde cesaret edemiyordum. biliyordum ki o asma köprüden düşeceğim ve coşkun akan nehrin sularında kaybolup gideceğim.
yüreğim darlanarak uyandım. başucumda duran suyumdan aldım birkaç yudum. geri uyumak istesem de uyuyamadım bu sefer. kalktım penceremi açıp, soğuktan titreyerek bir sigara içtim. geri yatağıma uzandım ama tekrar uykuya dalmam oldukça zorlu oldu. -
62.
+3güne yine her zamanki gibi başladık ve ben rüyamdan hiç söz etmedim ona. sonra işyerime geçtim. öğlene doğru aradı ve muzaffer'in yoğun bakımdan çıktığını haber verdi sevcan. sevinçli bir ses tonu hakimdi. elbette sevindirici bir haberdi bu ama sevcan'ın bir başkasını seviyor olduğu gerçeğini de şamar gibi vuruyordu yüzüme bir taraftan da.
günü o telefondan sonra nasıl geçirdiğimi anlamadım bile. korkuyordum. bir akşam eve döndüğümde sevcan'ın çekip gitmiş olabilme ihtimali geliyordu aklıma hep. bu düşünce de günden güne beni eritip bitiriyordu.
ve zaman akıp geçiyordu adeta bomba hızıyla. okulu da açılmıştı artık sevcan'ın. bir akşam bana yemek esnasında kafasından geçen düşünceyi söyledi. bu beni yerle bir etmişti ama bunu o hiçbir zaman bilemedi, anlayamadı. -
63.
+3- sana çok yük oldum, sıkıntı verdim, evini paylaştın benimle en zor anımda, her şey için çok çok teşekkür ederim serhan.
yüzümde ve içimde sebebi belli olmayan bir anlamsızlık belirdi. kulaklarım ateş gibi yanıyordu. kara bulutlar toplanmaya başlamıştı bir anda. elimdeki çatalı masaya bıraktım ve ağzımı peçete ile silerken ne söyleyeceğimi tasarlıyordum aklımda.
- gitmek mi istiyorsun?
diyebildim ancak belli belirsiz. sanırım sesim titriyordu bunu sorarken.
- evet ama kökten bir gidiş değil bu sürekli görüşürüz zaten. ailemle birlikte kalmak istiyorum serhan. yeterince yük oldum sana.
şok dalgaları üst üste gelmeye başlamıştı ruhuma ve ben "bununla nasıl başa çıkabilirim"in hesaplarını yapmaya çalışıyordum ama başaramıyordum o an. o kadar halsiz ve güçsüz düşmüştü ki ruhum, bir ara nefessiz kaldığımı hissettim. -
64.
+3bir anda tüm dünyayı benzin döküp yakmak istedi canım. o kadar ki öfkeli, o kadar huzursuz. oysa ki alışmıştım ben sana sevcan!.. yalnızlığımı gelip kendi elinle koparıp atmıştın bir tarafa. onca zaman beraber yedik, beraber içtik, güldük, eğlendik, dertlenip ağladık.
"flashback-
rahmetli babam geldi bir anda aklıma. ilkokula yeni başladığım yıllarda kurban bayramı'nın 10 güncesinden bir kurbanlık getirmişti babam bir keresinde. o 10 gün boyunca ellerimle besleyip kurbanlığı alıştırmıştım kendime. bağlamıyordum bile ve ben nereye gidersem peşimden geliyordu. o kadar çok sevmiştim ki o kurbanlığı. ama kurban bayramı'nın ilk günü gelip çattı ve o kadar sevdiğim, beslediğim alıştığım, alıştırdığım koç'u babam kesmişti hiç acımadan gözlerimin önünde. kalbim nasıl da burkulmuştu o an bir bilebilsen ah?!..
-flashback"
bilemezsin, sen bunu anlayamazsın, ama o kurbanlık gibi yatırıp beni kesip gidiyorsun. ah sevcan ah!...
- peki sevcan, sen nasıl istersen öyle olsun...
diyebildim. dilim döndüğünce... -
65.
+2ve geceden topladı eşyalarını yavaştan yavaştan benimle sohbet ederek, teselli etmeye çalışarak. anlaması mümkün değildi zaten kaçan keyfimin. sabah gelip babasının şoförü alacaktı, alıp zütürecekti sevcan'ı kendi ile beraber nesi var nesi yoksa. ve evim yine karanlık zindana dönecekti. ki bunun ne demek olduğunu, benim için ne anlama geldiğini o asla ve asla anlayamayacaktı.
"gitme kal" diyecek oldum bir kaç kez ama sabırla tuttum kendimi. hep bir umutla "vazgeçtim" demesini bekliyordum ama bir türlü gelmiyordu o lanet olası "vazgeçtim" kelimesi, bir türlü!... -
66.
+3saat sabaha karşı 02.00 gibi iyi geceler diyerek geçtik odalarımıza ama gel de uyu serhan kolaysa. oturdum odamla ve yatağımla dertşetim sabaha kadar.
huzurlu sabah ezanı yankılanmaya başladığında şehrin üzerine, ben hala çok uzaklarda bir yerlerde yanan tek başına bir sokak lambasının ışığına bakıyordum çaresiz. o ışık ta benim gibi yalnız kalmıştı. ve gün doğması çok yakındı, ışık ta sönmeye mahkumdu. aynı ben gibi!...
aynı benim gibi!... -
67.
+3ve bir taraftan da yaralar iyileşiyordu sevcan açısından. kırıklar kaynıyordu. yakın zamanda taburcu olacaktı hastası. çok büyük risk altındaydı, tehlikedeydi, ama hala bunu bilmiyordu sevcan. ama sevmişti o çocuğu bir kere.
bir başkasında yaralar, kırıklar iyileştikçe, bendeki yaralar daha derin açılıyor, kemiklerim un ufak oluyordu adeta. -
68.
+3muzaffer konusunda susmamın en büyük sebeplerinden biri de şuydu ki, sevcan'a bunu söylediğim an bana şiddetle düşman kesilebilirdi.
babasına bakış açısını hiç unutmuyordum sevdiği adamı öldüresiye dövdürdüğü için. babasına bu konuda muhalif duran sevcan, benim hakkımda demeyecek miydi ki,
"sen bana aşık oldun da aramızı bozmaya çalışıyorsun?"
verecek hiçbir cevabım olamazdı öyle bir durumda ve bu benim için tam bir felaket olurdu. bunu göze alamazdım.
bunu sevcan'ın kendisinin anlaması görmesi gerekirdi ama ya sevcan da uyuşturucuya alıştırılmış olursa.
aman allah'ım bu nasıl bir dilemmadır bir an aklımı oynatacak gibi oldum. iki arada bir derede kalmanın felaket yıkımını yaşıyordum. resmen acıyordu kalbim. sanki bıçakla kesmişlercesine... -
69.
+4gün aydınlıklara doğmadı sanki. tam karanlık hakimdi o sabah benim üstüme çöken. odamdaki basit duvar saatinin tiktakları çıldırttı bir an aldım ayağımın altında ezdim iyice bozulana kadar.
yine sevecen bir "günaydın"la irkildim buruk kalbimle ben. evet ayrılık saati oldukça yaklaşmaktaydı. son bir kahvaltı daha. hahah son bir kahvaltı. elimi yüzümü yıkadıktan sonra oturdum masaya. gözlerim dolacak gibi dökmeye hazır. ama tutuyordum kendimi. o ne lanet günlerden biriydi öyle be?
şirinlikler yaparak beni güldürmeye çalışıyordu ama mümkün değildi başarılı olması. kaynar sular dökülmeye devam ediyordu birileri tarafından "elleriniz dert görmesin" diyip duruyordum içimden.
lokmalar boğazıma düğümleniyor, sıcak çay imdadıma yetişiyordu. pek konuşamadım o sabah kahvaltıda. beynim susmamı emrediyor, kalbim de onu destekliyordu.
sevcan anlattı, anlattı, anlattı. oysa ki ben onu duymuyordum bile. sesi çok derinlerden boğuk geliyordu ve o sesleri beynimde bir türlü anlamlandıramıyordum.
kapının önüne yığılı çantalar, bavullar, bir sürü eşya, birazdan gerçekleşecek felaketin abidesi gibi duruyorlardı orada yüzüme küfreder gibi.
2 kez çalan bir korna sesiyle sanki tüm dünya sessizliğe büründü. tamamen ses gitmişti bu sefer. -
70.
+3yavaşça kalktım yerimden ve ağır adımlarla alabileceğim kadar çanta, valiz, eşyayı aldım çift koluma. bir kez daha çıkıp indiğimde artık tamamdı taşınma işi. kaldırımda kolum iki yana düşmüş, kaskatı kesilmiş, arabanın parlak dış yüzeyinden sevcan'ın siluetine bakıyordum. şoför eşyaları yerleştirmekle meşguldü.
yanıma geldi sevcan. iki elimi de tutup karşıma geçti ve bana baktı. bendeyse hala ses yok. duyamıyorum hiçbir şeyi. sevcan'ın dudakları kıpırdıyor ama kimin umurunda ki?
en son sarıldı ve sol yanağıma küçük bir öpücük kondurdu.
bu, bana ikinci ve son kez dokunuşuydu!...
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 20 01 2025
-
uncivilizedmuslim türk milletinden özür dile
-
hayat treni kacti
-
beyler balili sevgilim acaba şimdi ne yapıyordur
-
squirt game yasaklanan bölüm
-
yasiyorum ama sanki yokum
-
beyler çocukluk fotomu ifşa ediyorum
-
zalina sarıyere gelecem pide ısmarla
-
evrim ağacı değil mi bu
-
bu gsm operatorlerinin anasini
-
redditte turkish cocks diye bir subreddit buldum
-
şifreyi hatırladım laaan
-
buraya gelip bisey yazasim gelmiyorsa
-
reyiss uyanmış
-
namus gidince vatan millet de kalmıyor
-
milattan önceden bahsederken
-
yapmak istemediğiniz bir şey için
-
yine secim donemi dongusuu
-
tam yerine denk geldi de
-
çabukk tv8 i açınn
-
dedem tum arazileri koyunden almis
-
35 yaşına gelmeden halletmen gerekenler
-
stresten kaslaeim seyiriyor
-
taşaklarımın çakralarını açarsam ne olur
-
beyler ermeniyim müslümanım ak partiliyim
-
wow girl gittiyse
-
ınsanlar inci bitmesini sitenin kapanmasi
-
wow girl olarak meme tuylerim
-
popo deliğimi emecek pasif bir yazar arıyorum
-
beyler pgibolojik sorunlarınızın temel nedeni
- / 2