1. 26.
    +3
    bir anda tüm dünyayı benzin döküp yakmak istedi canım. o kadar ki öfkeli, o kadar huzursuz. oysa ki alışmıştım ben sana sevcan!.. yalnızlığımı gelip kendi elinle koparıp atmıştın bir tarafa. onca zaman beraber yedik, beraber içtik, güldük, eğlendik, dertlenip ağladık.

    "flashback-

    rahmetli babam geldi bir anda aklıma. ilkokula yeni başladığım yıllarda kurban bayramı'nın 10 güncesinden bir kurbanlık getirmişti babam bir keresinde. o 10 gün boyunca ellerimle besleyip kurbanlığı alıştırmıştım kendime. bağlamıyordum bile ve ben nereye gidersem peşimden geliyordu. o kadar çok sevmiştim ki o kurbanlığı. ama kurban bayramı'nın ilk günü gelip çattı ve o kadar sevdiğim, beslediğim alıştığım, alıştırdığım koç'u babam kesmişti hiç acımadan gözlerimin önünde. kalbim nasıl da burkulmuştu o an bir bilebilsen ah?!..

    -flashback"

    bilemezsin, sen bunu anlayamazsın, ama o kurbanlık gibi yatırıp beni kesip gidiyorsun. ah sevcan ah!...

    - peki sevcan, sen nasıl istersen öyle olsun...

    diyebildim. dilim döndüğünce...
    ···
  2. 27.
    +3
    saat sabaha karşı 02.00 gibi iyi geceler diyerek geçtik odalarımıza ama gel de uyu serhan kolaysa. oturdum odamla ve yatağımla dertşetim sabaha kadar.

    huzurlu sabah ezanı yankılanmaya başladığında şehrin üzerine, ben hala çok uzaklarda bir yerlerde yanan tek başına bir sokak lambasının ışığına bakıyordum çaresiz. o ışık ta benim gibi yalnız kalmıştı. ve gün doğması çok yakındı, ışık ta sönmeye mahkumdu. aynı ben gibi!...

    aynı benim gibi!...
    ···
  3. 28.
    +3
    dıbına koyayım roman gibi yazıyon ha betimlemeler falan
    ···
  4. 29.
    +3
    yazmazsan dıbını zütünü dağıtırım kardeşim *
    ···
  5. 30.
    +3
    güne yine her zamanki gibi başladık ve ben rüyamdan hiç söz etmedim ona. sonra işyerime geçtim. öğlene doğru aradı ve muzaffer'in yoğun bakımdan çıktığını haber verdi sevcan. sevinçli bir ses tonu hakimdi. elbette sevindirici bir haberdi bu ama sevcan'ın bir başkasını seviyor olduğu gerçeğini de şamar gibi vuruyordu yüzüme bir taraftan da.

    günü o telefondan sonra nasıl geçirdiğimi anlamadım bile. korkuyordum. bir akşam eve döndüğümde sevcan'ın çekip gitmiş olabilme ihtimali geliyordu aklıma hep. bu düşünce de günden güne beni eritip bitiriyordu.

    ve zaman akıp geçiyordu adeta bomba hızıyla. okulu da açılmıştı artık sevcan'ın. bir akşam bana yemek esnasında kafasından geçen düşünceyi söyledi. bu beni yerle bir etmişti ama bunu o hiçbir zaman bilemedi, anlayamadı.
    ···
  6. 31.
    +4 -1
    boşaldım
    ···
  7. 32.
    +4 -1
    ertesi sabah içeriden gelen sevecen bir günaydın sesiyle uyandım tebessüm ederek. sevcan hayatıma girmeden önce kahvaltı pek yapmazdım işyerinde poğaça, simitle geçiştiriverirdim kahvaltı işini.

    ama artık ondan sonra keyiflenmeye başlamıştı sabah kahvaltıları. artık yalnızken yapmaya zorunlu olduğum bir takım gündelik ev işlerinden bazılarını da elinden geldiğince yapıyordu sevcan. ona oldukça alışmaya başlamıştım.

    yine neşeli bir sabah kahvaltısı yaptık birlikte. en son eve uğradığında birkaç tane çanta ve bavulla gelmişti. marketten alışverişler yapmıştı. evin eksiği, ihtiyacı, gediği ne varsa almaya başlamıştı. bunlar benim çok hoşuma gidiyordu.
    ···
  8. 33.
    +3
    ve bir taraftan da yaralar iyileşiyordu sevcan açısından. kırıklar kaynıyordu. yakın zamanda taburcu olacaktı hastası. çok büyük risk altındaydı, tehlikedeydi, ama hala bunu bilmiyordu sevcan. ama sevmişti o çocuğu bir kere.

    bir başkasında yaralar, kırıklar iyileştikçe, bendeki yaralar daha derin açılıyor, kemiklerim un ufak oluyordu adeta.
    ···
  9. 34.
    +3
    hoş sohbet bir akşam yemeği oldu. üstüne de keyfine doyum olmayacak cinsten bir çay keyfi. bir ara evi gezdirdi bana sevcan. evin çalışanları ile tanıştırdı.

    sevcan'ın annesi üzerime çok düşüyordu. sürekli beni rahatsız eden övgü dolu bir sürü gereksiz söz. herhalde bundan olsa gerek, ki çalışanlarla tanışırken yüzlerindeki hayranlık ifadesi. sanırım tüm gün evde olan safiye hanım, çalışanlarına benim hakkımda bir şeyler söylüyordu ki bu yüz ifadelerine şahit oluyordum. bunları gördükçe daha çok mahcup olduğumu hissedip renkten renge giriyordum.

    daha sonra sevcanla ikimiz bahçedeki tamamen ahşaptan yapılmış bir kamelyada devam ettik türk kahvesi eşliğinde muhabbetimize. bir ara,

    - muzaffer'i çok mu seviyorsun? diye sordum.

    - evet, dedi.

    - her şeyi ile onu tanıdığına inanıyor ve güveniyor musun? diye sorarken sanırım biraz tedirgindim ses tonumla.

    - muzaffer benim nazarımda çok iyi birisi serhan. ona her bakımdan güveniyorum. tanıma meselesine gelirsek, hala tanıma aşamasındayım. bak mesela yakın örneği silah mevzusu. çok korkuttu beni. ama her zaman da kibar, ilgili, kol kanat geren, sadık biri oldu bana. okuldaki tüm arkadaşlarımla tanıştırdım onu, bir tek sen kaldın tanıştırmadığım. ama seni de tanıştıracağım.

    derken oldukça neşeliydi yüzü. ben de bunu bozmak istemediğimden,

    - inşallah!..

    demekle yetindim.
    ···
  10. 35.
    +3
    yavaşça kalktım yerimden ve ağır adımlarla alabileceğim kadar çanta, valiz, eşyayı aldım çift koluma. bir kez daha çıkıp indiğimde artık tamamdı taşınma işi. kaldırımda kolum iki yana düşmüş, kaskatı kesilmiş, arabanın parlak dış yüzeyinden sevcan'ın siluetine bakıyordum. şoför eşyaları yerleştirmekle meşguldü.

    yanıma geldi sevcan. iki elimi de tutup karşıma geçti ve bana baktı. bendeyse hala ses yok. duyamıyorum hiçbir şeyi. sevcan'ın dudakları kıpırdıyor ama kimin umurunda ki?

    en son sarıldı ve sol yanağıma küçük bir öpücük kondurdu.

    bu, bana ikinci ve son kez dokunuşuydu!...
    ···
  11. 36.
    +3
    araç hareket etti dönüp te bakamadım gittiği yöne doğru. yoldan gelip geçenler tuhaf tuhaf bakıyorlardı bana. ne kadar süre ile orada dikilip kaldım hiç bilemiyorum.

    ama bir süre sonra caddeden geçen bir aracın korna sesiyle irkildim. sanki uykusundan sıçrayan biri gibi. çıktım eve. telefon açtım patrona ve o gün işe gelemeyeceğimi, rahatsızlandığımı söyleyerek izin istedim.

    ve gün boyunca o boş evin içerisinde dinkçi beygiri gibi dört dolandım durdum. çalan telefonlara bakmadım bile. yemek yemek yok, su içmek yok, tuvalet var mı evde onu bile hatırlamıyorum.

    akşam gün batarken salondaki kanepeye yığılıp kalmışım...
    ···
  12. 37.
    +3
    iki kuzenim vardı istanbul'da üniversite öğrencisi. murat ve volkan. her zaman olmasa da ara sıra görüşürdük. delikanlı çocuklardı gözlerini daldan budaktan esirgemeyen türden. abileri olarak beni de sever sayarlardı. uzun süredir görüşmemiştim onlarla. aslında eşref bey'e söylesem bin tane adam verirdi yanıma ama mümkün olduğunca eşref bey'den bir şeyler istemek işime gelmiyordu.

    bana gözü pek adamlar lazımdı ve murat ile volkan tam da istediğim yapıda kişilerdi. okulları tatile girmişti belki memlekete dönmüş olabilirlerdi. hemen murat'ı aradım. istanbul'daydı. ama volkan adana'ya dönmüştü.

    - yalnız volkan haftaya gelecek abi adana'dan. bir iş görüşmesi varmış çarşamba günü burada.

    diyince oldukça sevindim buna.

    - peki muratcığım, o halde çarşamba günü volkan da gelsin, üçümüz yüz yüze bir görüşelim size anlatacaklarım var.

    - abi hayırdır? bir durum varsa hemen geleyim.

    diye heyecan yaptı murat telefonda.

    - yok murat herhangi acil bir durum yok. volkan geldiğinde beni arayın yeterli.
    ···
  13. 38.
    +3
    - peki arkadaşın nasıl davranmış?

    bunu sorarken kopya çekmeye hazırlanan yaramaz bir çocuk gibiydi. yalan söylediğimin farkına varmaması için ne söyleyeceğimi toparlamaya çalıştım kafamda. pek fazla dallanıp budaklanmamalıydı konu. bu sebeple,

    - arkadaşlığını kesmiş,

    dedim kestirip atarcasına. yüzünde anlam veremediğim tuhaf bir gülümsemeyle,

    - ben de aynısını yapardım, aklın mantığın yolu birdir serhan,

    dedi zafer kazanmış bir komutan edasıyla. ardından da gülümsemeyi bırakarak,

    - babamın muzaffer'e neler yaptığını biliyorsun! ona bile mesafe koydum ben babam olmasına rağmen! babadır atsam atamam, satsam satamam, ancak tavrımı koyarım!..

    - bu konuda bana kalırsa babanı yüzde yüz suçlamamalısın sevcan. belki de bir puzzle'ın parçaları tamamlanıyordur kimbilir?

    derken içimden bir ses yine "getir fotoğrafları koy önüne" dedi ama çabuk toparlanarak bu fikrimden vazgeçtim.
    ···
  14. 39.
    +4 -1
    eve doğru yürümeye başladım ama sanki ayaklarım basmıyordu kaldırım taşlarına. yol üstündeki tekel bayiine uğradım. çok zamanlar içmem ama o gece efkar dağıtmak farz oldu. aldım kayıtsızca içecek bir şeyler. sonra da ağır adımlarla eve yöneldim.

    merdivenlerden çıkarken kalbim heyecanla atmaktaydı. olduğunca kendime gelebilmem için telkinlerde bulunuyordum kendime. ona hissettirmemeliydim kalbimden geçenleri. kırar, üzer, kırılır, üzülürdüm belki de.

    kapıyı daha ben çalmadan açtı gülen gözlerle "hoşgeldin" diyerek. ama o bilmiyordu ki o an ağzından milyon defa "hoşgeldin" çıktığını. farkettirmemek için gülerek "hoşbuldum sevcan" diyebildim zorla düğümlenen boğazımla. son "sevcan" ismini söylerken içimdeki hıçkırığı bastırmak istedim. başarılı da oldum sanırım.

    hemen banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım ayna karşısında. içeriden tabak, çatal, kaşık sesleri geldiğinde anladım yemek için beni beklediğini. anlamsızca yine gözyaşlarımı tutamadım ve hıçkıra hıçkıra ağladım çocuklar gibi aynanın karşısında, aynam beni ayıplar mı diye hiç hayıflanmadan.
    ···
  15. 40.
    +3
    eve dönerken yolda sevcan aradı beni ve çaya gelmek istediğini söyledi. eve gelip ortalığı toparladım biraz. birşeyler atıştırdım mutfakta ayaküstü. çayı demledim. eşref bey'den aldığım fotoğrafları odamda güvenilir bir yere sakladım. yaklaşık bir saat sonra da kapım çaldı ve misafirim geldi.

    her zamanki neşesinden pek bir şey kaybetmemişti sevcan. yine güleryüzlü, yine sevecen. benim durgunluğumun farkında kendisi evden gitti gideli ama, "neyin var?"lara verdiğim kaçamak cevaplar yüzünden asıl sebebin kendisi olduğunu bilemiyor, anlayamıyor. bir de aklı fikri muzaffer'deyken nasıl benim içimi okuyabilir ki?

    ona da hak vermekle birlikte, yine de kendisine olan zaafımı çok iyi kamufle edebiliyordum kanımca. bir taraftan çaylarımızı yudumlarken, bir taraftan da sohbetimize başlamıştık.
    ···
  16. 41.
    +4 -1
    artık çakırkeyftim ben durma zamanı gelmişti. birlikte kaldırdık masayı yine sohbet ederek. sonra da son birer sigara içtik ve iyi geceler diyerek geçtim odama.

    odam beni bekliyordu, ne hüzünler, ne sevinçler, ne şaşkınlıklar, ne umutlar, ne isteklerle geçen yıllarıma %50 ortak olan odam ve sevgili yatağım. beni asla yalnız bırakmadılar yıllarca, hep dertlerimi dinlediler tuhaf bir suskunlukla.

    ama o gece başka. bir başka. ve bambaşka. o gece sesli anlatmamalıyım, misafirim var evde duyabilir. fısıldamalıyım odam, usulca yavaştan konuşmalıyım yatağım seninle. bu gece çok başka. çok başka.
    ···
  17. 42.
    +4 -1
    yine sağlam bir kahvaltı ile bomba gibi hazırdık güne. beraber çıktık, o hastaneye ben işime. gün boyu durum muhakemesi yaptı beynim. boşa koydum dolmadı, doluya koydum almadı. ama yine de hızlı tempoda bir gündü, patronumla yorgunluk kahvesi bile içtik.

    telefonum çaldı eşref bey arıyordu cevapladım. işten çıkışta yemeğe gitmeyi teklif etti kabul etmedim. sadece görüşmek istedi "buyurun gelin" dedim. sevcan'ı da aradım birkaç okul arkadaşı ile görüşüp eve döneceğini söyledi.

    akşam çıkışta aracıyla beni bekler buldum eşref bey'i. bindim araca. gezintiye çıktık sohbet için.
    ···
  18. 43.
    +3
    oda benim hayalgücümden kaynaklanıyo :D dizi gibi oldu bu iş panpa ya * muzaffer seni farkediyomu falan hepsi bi muamma kafamda deli sorular
    ···
  19. 44.
    +3
    kaç saattir aklımda sormadan edemeyeceğim bu olaylar olurken hiç kızı düşünerek 31 çektinmi panpa
    ···
  20. 45.
    +3
    anlat amk sen de anlat
    vay amk buralar değerlenmiş
    --spoiler--
    koyuncuoğlu peynirleri yanlızca 5tl
    --spoiler--

    --spoiler--

    --spoiler--
    ···