-
2.
0hevesini kırmıyorum rez
-
1.
0arkadaşlar ben bir dergide yazarlık yapıyorum. orada paylaştığım hikayelerden denemelerden sizinle de paylaşmaya karar verdim başlıyorum ilk hikaye ile. Güzel şuku gelir umarım.Tümünü Göster
Son dönemlerde başına sıkça gelen bir olaydı bu. Saat gecenin üçüydü. Gözleri bir anda açılıvermiş, içinde bulunduğu ortamı dakikalar sonra kavrayabilmişti. Odanın sessizliğini ise onun ürkek solukları bozuyordu.
ilk önce yorganını bir eliyle kaldırdı. Ardından ayağını çıkarıp yere bastı. Hafifçe doğruldu. Yavaş adımlarla pencereye yaklaştıktan sonra camı araladı. Serin bir rüzgar cildini okşuyordu. Masanın oradaki sandalyeyi çekti ve oturdu. ilk defa yıldızlar ona bu kadar yakın geliyordu…
Daha sonra gökyüzünün apansız karanlığına bakarak bir sigara yaktı. Sonrasında Ay’ a daldı gözü. Gecenin karanlığını bozan yegane şeydi o. Tam onun hakkında düşüncelere dalacaktı ki bir ses duydu gökyüzünden. Biri onu karanlığa çağırıyordu sanki. Çok geçmeden bir sigara daha yaktı. Her dumanı karanlığa karşı üflüyor ve bundan fevkalade bir zevk duyuyordu. Onun da diğer insanlardan farklı olmadığı bir konu vardı: kendisine zevk veren şeyleri severdi. Ve yine her insan gibi bunun mütemadiyen sürmesini isterdi. O da öyle yaptı zaten. Elinde olan paketindeki bütün sigaraları bitirdi. Ama onun için bu önemli değildi. Acaba karanlığa gönderdiği dumanlar bir gün ona ulaşabilecek miydi?
Hayatını istemekle geçiriyordu. Ama bunu diğer insanlar gibi yapmıyordu. Mesela hiçbir zaman bir araba hayali olmadı onun ya da mutlu olma hayali. O sadece gerçeğe ulaşmak istiyordu. Gerçeği bilmek, onu görmek istiyordu. Ona bugüne kadar hiçbir insanın olamadığı kadar yakın olmak istiyordu…
Bütün her şeyini buna adadı zaten. Gerçeğe ulaşmak içindi her şey. Gecenin üçünde ansızın kalkıp bir paket sigarayı karanlığa armağan etmesi de bunun içindi. Hatta bütün hayatını gerçeği bulmak için yaşıyordu. O kadar soru vardı ki cevaplanması gereken yemek yiyemiyor, sokağa çıkamıyor aynaya bakmaya bile korkuyordu. Çünkü karşısında hiçbir soruya cevap verememiş bir zavallı görüyordu.
Karanlık her geçen dakika biraz daha sarıyordu onu. Bu sefer ayı da görememişti gökyüzünde. Gökyüzünü parlatacak bir şeyin olmadığına inanmaya başlarken yıldızlar geldi aklına. Uzun uzun seyre daldı hepsini. Her birini teker teker inceledi. Hepsine birer ad verdi. Güneşin doğuşuna kadar onları izlemeye karar verecekti ki birden yıldızların üzerinde onlara verdiği adları görememeye başladı. Ve artık adların yerini sorular almaya başlıyordu. Her birine bakınca başka bir soru görüyordu. Gecenin karanlığını yenmeye hiçbir güç yetmiyor her şey onu karanlığa çekmeye devam ediyordu. Az önce gökyüzünü aydınlatan yıldızların yerini hayatını karartabilecek nitelikteki sorular almıştı…
Oturduğu sandalyeden kalktı kafasını son kez camdan çıkardı. Derin bir nefes aldı karanlıktan. Daha sonra kapattı pencereyi, sandalyeyi de masanın yanına çekti. Masaya oturdu. Önünde bir defter vardı kahverengi kapaklı. Dışarıdaki yıldızlarda gördüğü her soruyu yazacaktı deftere. Ama bir şey fark etti. Bu güne kadar her gün yüzlerce kez yazmıştı o soruları. Üstelik hiçbir sorunun karşısında da cevabı yoktu. Ayrıca daha önce böyle bir şeyi yazdığından da haberi yoktu. Deftere iyice baktı ve anladı: Her geçen gün cevapsız kalan sorular aynıydı ve bu defter gençliğinden kalmaydı…
Birkaç damla düştü yanağından defterin kahverengi kapağına. Büyük ihtimalle ağladığının da farkında değildi zaten. Ayağa kalktı. Ama bu kalkış bugüne kadar olanlardan çok daha farklıydı. Artık yıllardan bu yana aramakta olduğu gerçeğe ulaşamayacağını anlamıştı. Daha da kötüsü bugünden sonraki hayatında gerçeğe ulaşma isteğinden mahrum kalacaktı.
Yavaş yavaş yatağına yürüdü. Önce oturdu daha sonra kafasını yastığa koydu. ilk defa bu denli bir yoğunluk hissediyordu zihninde. Çaresizdi. Gözünü karanlığa kendini en yakın hissetiği geceye kapatacakken masanın en ucunda bulunan bıçağı fark etti. Şüphessiz bu bıçak ona karanlığın son hediyesiydi. Kafasını yastıktan kaldırdı. Ayağa kalktı. Bu kalkış az öncekinden de farklıydı. Bu özgürlüğe kalkıştı.
Saat 10’a gelmek üzere. iki-üç saattir bir müşteri bile gelmiyor. Az önce çalışanlar evlerine dağıldılar. Ben ise son zamanlarda alışkanlık haline gelmiş bir şey yapıyorum. Lokantayı kapatmadan önce dışarıda bir sigara içiyorum. Hava kapalı, yağmurlu bir gece olacağını düşünüyorum.
Önümde saatte birkaç arabanın ve otobüsün geçtiği yol ile otobüs durağı var. Yağmurun ilk damlaları karşımdaki sokak lambasının altında belli oluyor. Ben yağmurları izlemeye başlamışken, bir genç yaklaşıyor durağa. Yağmurun hızını arttırması ile o da koşmaya başlıyor. Durağın altında oturup bir süre bekliyor. Cebinden telefonunu çıkarıp oturduğu yerin yanına koyuyor. Etrafına bakıp gülmeye başlıyor. Bir ara duraktan çıkıp yolun ortasından gökyüzüne bakıyor. Az önce kaçtığı yağmurun şimdi tadını çıkarması, kendinin Camus’a olan ilgisini belli ediyor. Bana tesadüf gelmiyor bu kadar absürd davranması.
Yavaş yavaş durağa yürüyor. Telefonunu hızlı bir şekilde alıp, cebine koyuyor. Ardından hızlı bir şekilde duraktan uzaklaşıyor.
başlık yok! burası bom boş!