1. 72.
    0
    Yolların Sonu

    Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
    Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
    Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
    itler bile gülecek kimsesizliğimize

    Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
    Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
    Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
    Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda.

    Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
    Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
    Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
    Değişilir topuda bir sokak kaltağına.

    ister düşün... Kendini ister hayale kaptır...
    Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
    Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
    Sevimli bir hayale açılırken kolların.

    Ey doğunun anlımı serinleten rüzgarı!
    Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
    Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.
    Düştüğü yer uzakta “DiLEK” adlı bir saray.

    O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri
    Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
    Hepsi sussa da “Kür şad” uzatarak elini;
    “Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun! ” diyecek.


    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  2. 71.
    0
    Yarının Türküsü

    Arkadaşlar, haydi artık saflar dizilsin!
    Uzak, yakın ufuklardan koşup gelerek
    Belde çelik kılıç, içte çelikten yürek
    Taşıyanlar saflardaki yerini bilsin!

    Bir çığ gibi yürüyelim gözler ilerde;
    Keder, elem her ne varsa geride kalsın!
    Tehlikeler duman gibi tüterken yerde
    Arkadaki her düşünce sönüp ufalsın.

    Kahramanlar yürük gider ölüme karşı,
    Bir sevgili gibi onu basar bağrına!
    Bak, uzaktan çalınıyor bir zafer marşı,
    Yürüyelim şu doğmakta olan yarına...

    Sen ne kadar güzel şeysin, ey şanlı ölüm!
    Bizim bütün talihimiz sende saklıdır.
    Ey dünyada her yiğite nişanlı ölüm,
    Zevki sende arayanlar elbet haklıdır.

    Köprüköy'den, Pilevne'den gelen ses nedir?
    Çanakkale şehitleri dirildiler mi?
    Çocuklarda yeni doğan bu heves nedir?
    Kocamışlar bir sır için gençlik diler mi?

    Saflarımız seylerse de yine ileri!..
    Düşenlerin kanlarından doğar bir şafak!
    Haydi sarssın yeri, göğü cenk türküleri;
    Kanımızla burda yarın güller açacak.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  3. 70.
    0
    Yalnızlık

    Yine akımda bugün sen varsın,
    Yine derdinle hayalim hasta.
    Bürüsün kalbimi derdin sarsın;
    Bir ümit var bu tükenmez yasta.

    Bir yaram var! Ona merhem vurman,
    Bir hayaldir ki gönülden taşıyor.
    Ayırırken bizi yollar ve zaman,
    Sana kalbim daha çok yaklaşıyor.

    Nerde bilmem o geçen günlerimiz?
    Artık onlar yeniden gelmeyecek.
    Nerde kırlar, uzayan yol ve deniz,
    O öten kuş, o güzel pembe çiçek?

    Göklerin ziyneti mes’ut kuşlar
    Ötüşürlerdi yağarken yağmur.
    Şimdi onlarda melul olmuşlar,
    Çünkü artık ne ışık var, ne de nur.

    Dinledik rüzgarı sessiz sesssiz
    Okuyorken bize bir gamlı kitap.
    Suya çizmişti gümüşten bir iz,
    Yükselirken gece dağdan mehtap.

    Şimdi hülyaya gömülmüş ölüyüm;
    Ne gelen var, ne giden var, ne soran.
    Iztırap yaylasıyım gam çölüyüm;
    Esiyor sadece gönlümde boran.

    Bir hayal alemi ardında; uzak,
    Sisli iklimlere sürdüm, gittim.
    Varlığım burda sönüp kaybolacak...
    Belki ben şimdiden öldüm... Bittim...


    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  4. 69.
    0
    Varsağı

    Erlik günü geldiğinde
    Yigitlere şan görünür.
    Yığın yığın harcanmaya
    Nice yüz bin can görünür.
    Kopunca bir büyük savaş
    Er tez gider, korkak yavaş.
    Yüreksize akçayla aş,
    Erlere meydan görünür.
    Bir gün olur yılda, ayda
    Birleşiriz hep Altay’da.
    Güz ayında, kurultayda
    Başı börklü han görünür.
    Atsız der ki: Ne var canda?
    Yatarız taze çimende.
    Rus’un adı her geçende
    Gözlerime kan görünür.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  5. 68.
    0
    Unutma

    Yetmiş gün bir öksüz gibi yaşadın;
    Annenin gittiği günü unutma!
    Senin için kendini harcayan kadın,
    Unutulmaz oğlum, onu unutma...

    Mezarı olursa koy birkaç çiçek,
    Babanın rüyası olunca gerçek.
    istersen dünyada her şeyden el çek;
    Bayrağı, ırkını, dünü unutma!

    Anneni konuştur getirip dile;
    Anlatsın nasıldı çektiğim çile.
    Gurbette tükenip dönmesem bile
    Unutma oğlum hiç, beni unutma!


    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  6. 67.
    0
    @66 kafasız bir terbiye yoksunu bir kişinin laflarıyla bir böcek arasında fark görmediğimi belirtmek isterim.
    ···
  7. 66.
    -1
    gib kafalı nihat atsız sevdalısı geldi amk
    ···
  8. 65.
    0
    Reserved
    ···
  9. 64.
    +1
    Türklerin Türküsü

    Dilek yolunda ölmek Türklere olmaz tasa,
    Türk’e boyun eğdirir yalnız türeyle yasa;
    Yedi ordu birleşip kaşımızda parlasa
    Onu kanla söndürür parçalarız, yeneriz.

    Biz Turfanı yarattık uyku uyurken Batı
    Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı.
    Sorsan şöyle diyecek gök denilen şu çatı:
    Türk gücü bir yıldırım, Türk bilgisi bir deniz.

    Delinse yer, çökse gök, yansa, kül olsa dört yan,
    Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan.
    Yıldırımdan, tipiden, kasırgadan yılmayan,
    Ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz...


    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  10. 63.
    0
    soğuk bir rüzgar esti senden iliklerime kadar uzanan
    içimde seni her hissettiğimde gitgide azalan
    sen değildin,ben de değildim, bizdik yok olan!
    şimdi söyle sen misin yok sa ben miyim kazanan?
    ···
  11. 62.
    +1
    Türkistan ihtilalcilerinin Türküsü

    Ey, Türkistan, şanlı ülke, güzel anayurt!
    Bir gün gelir kaldırırız yine bayrağı;
    içimizden elbet çıkar yeni bir Bozkurt,
    Yabancıdan geri alır kutlu toprağı...
    Küçük kuşlar bize hergün şöylece çiler:
    Ey ölümle el sıkışan ihtilalciler!
    Size der ki gökten inen kutsi elçiler!
    Siz buldunuz ebediyet denen kaynağı...

    Biz, mezarsız ölüp giden genç atsızlarız;
    Yaramızı suyla yıkar, otla sararız;
    Kimsemiz yok, fakat gönüllerde biz varız,
    Bize şefkat sunmaz hiçbir kadın dudağı...

    Bak Timur’un, Gültekin’in ruhu ne diyor:
    Şanlı günler şimdi efsane diyor,
    it canlı rus vatanını soyuyor, yiyor,
    Ey, büyük Türk haydi artık kaldır sancağı!

    Mazideki zaferlerden kalmadı bir iz;
    Döktüğünüz kanlar oldu bir deniz...
    Birgün elbet yeni baştan birleştiririz:
    Türkmen, Kırgız, Uygur, Başkurt, Özbek, Kazağı.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  12. 61.
    +1
    Türkçülük Bayrağı

    Türk duygusu her Türkçüye en tatlı kımızdır;
    Türk ülküsü candan da aziz bayrağımızdır.

    Bayrak ki onun gölgesi Bozkurtları toplar;
    Bayrak ki bütün kaybedilen yurtları toplar.

    Nerden geliyor? Tanrıkut'un ordularından!
    Lakin bize bir beyt okuyor kutlu yarından:

    Darbeyle gönüllerde yatan ülkü silinmez!
    Atsız yere düşmekle bu bayrak yere inmez!...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  13. 60.
    +1
    Türk Kızı

    Pınar başına geldi
    Bir elinde güğümü;
    Çattı yay kaşlarını
    Görünce güldüğümü,
    Bağlamıştı gönlümü
    Saçlarının düğümü.
    Bilmiyordum bu örgü
    Acaba bir büğü mü?
    Sordum: Nerdedir yerin?
    Nedir senin değerin?
    Yedi kıral vurulmuş,
    Ne bu ceylan gözlerin?
    Hangisine varırsın
    Bu yedi ünlü erin?
    Şöyle dedi bakarak
    Göklere derin derin:
    Kıralların taçları
    Beni bağlar büğü mü?
    Orduları açamaz
    Gönlümdeki düğümü.
    Saraylarda süremem
    Dağlarda sürdüğümü.
    Bin cihana değişmem
    Şu öksüz Türklüğümü...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  14. 59.
    +1
    Toprak Mazi

    Gel arkadaş, gel seninle az dertleşelim:
    Okuyarak hayat denen koca kitabı
    Gönüldeki yaraları biraz deşelim.

    Gömdüm kara topraklara melekten iyi,
    Perilerden nazlı, güzel bir sevgiliyi.
    Derin derin sızlıyor gönlümde yaram,
    Bana artık her saadet olmuştur haram.

    Beni sardı kefen gibi mazinin tülü,
    Yere batsın bu toprakla bu korkunç mazi!
    Orda çünkü sevgilimle sevgim gömülü…
    Hey arkadaş sözünü bil, hem kendine gel,
    Bahtiyarlıklara olmaz ölümler engel.
    Bir sevgili kızı senden aldıysa toprak
    Bun a katlan, toprak için çünkü bu bir hak!

    Hem yaratan, hem büyüten topraktır bizi,
    Üzerinde işitiriz ilk ninnimizi;
    Fışkırttığı serin sular bize can verir;
    Ormanları gönlümüze heyecan verir.

    Hey arkadaş sende insaf duygusu yok mu?
    Sana her şey veren, seni büyüten toprak
    Senden bir tek kız aldıysa acaba çok mu?

    Doğup ölmek… Millet için bunlar bir hızdır,
    Toprak bizim beşiğimiz, mezarımızdır.
    Toprak bizim anamızdır… insan yasına
    Kapılarak nasıl söver öz anasına?

    Hakikat ne şu göklerin derinliğinde,
    Ne suların şairane serinliğinde…
    Aristonun mantığında zerresi yoktur,
    Fisagorda, Eflâtunda nebzesi yoktur.
    Mefkûreler âleminde olunca kıtlık
    Kafaların içerisinde başlar çıfıtlık:
    Bir budala “zulüm yeter! ” diye haykırır,
    Bir it çıkar “proleter” diye haykırır!

    Bir hayvanda hâkim olur cinsî heyecan,
    Froyt denen yahudiye gider verir can…
    Kimi kördür… Kendisine büyük gelir pek
    Lenin denen o maskara vatansız köpek…

    O ne felsefe ne de “din”in “hiç”inde,
    O, toprağın asırlardan beri içinde…
    Hakikati bulmak için onu eşmeli,
    Yükselmekten bir şey çıkmaz, derinleşmeli…
    Göğe doğru yükselenler bir gün yorulur,
    Derinleşen hakikati toprakta bulur.
    Şu ne başı, ne de sonu olmıyan toprak
    Gömdüğümüz vücutlardan gıda alarak
    Bize hayat verir, bize tarih, mazi yaratır.
    Mazi köhne kitap değil, şanlı bir satır…

    Mazi ırkın yarattığı çoksun bir seldir,
    Mazi bizim alnımızı göğe yükseltir,
    Geçmişlerin gecesinden ışık alırız…

    Bir düşünsen mazideki olan işleri
    Hâdisatın büyüklüğü seni şaşırtır.
    istersen gel yadedelim o geçmişleri…

    Kaynar elbet damarında halis Türk kanın,
    Damarında çünkü kanı var “Atilâ”nın,
    Avrupanın her ırkından toplanan ordu
    Onu Galya ovasında zorla durdurdu.

    iradesi yenilmeden sinirle ete
    Vatan için karısını bırakan “Mete”
    Yasa için kardeşini öldüren “Çingiz”

    Yeryüzünde bırakmadan küçücük bir iz
    Geçip giden milyonlarca adsız kahraman,
    Ki her biri bugün bize vermektedir şan,
    Bu erlerin cisimleri toprakta kaldı,
    Hangisini hangisinden üstün tutmalı?
    Her birisi bu toprağın, bu ırkın malı…
    “Tonyukuk”un gizlenmiştir dehâ kanında,
    Bismark onun at uşağı olmaz yanında…

    “Alp Arslan”la “Kılıç Arslan” şanlı bir fasıl
    Avrupayı rezil eden “Yıldırım”… Nasıl?

    Düşünsene ne biçim bir kahraman erdir
    Ankarada Yıldırımı eriten “Demir”…

    Bu kadar mı? Bu saydığım ancak bir kaçı!
    “Katerin”le neler yaptı acaba “Baltacı”?
    Anafarta cephesinde kim durdu en son?
    ilk dayağı kimden yedi kuduz Napolyon?

    Sevdiğin kız şu toprağa eğer girdiyse,
    Sen toprağı eskisinden fazla benimse.
    Bil ki toprak ebediyen senin olmuştur.

    Bu dünyada bizim bir genç kızı sevmemiz
    Filhakika gayet doğru, hem de çok temiz
    Bir gayedir… Fakat bunun hududu dardır…
    Sevgiliden sevgili bir mefkûre vardır.
    Biz kız solar, yahut senin tükenir aşkın,
    insan kalmaz uzun zaman neşeli, taşkın…
    Ya mefkûre? Ebediyet onunla birdir,
    Kişioğlu müebbeden ona esirdir.

    En mukaddes iki “Var”a böyle söversen,
    Toprak ejder, mazi kanlı bir gece dersen,
    ileriye bakamazsın, gözün kamaşır.
    istikbali kucağında bu mazi taşır…
    Arkasında olmasaydı şanlı bir mazi
    Bu milletten çıkar mıydı bir büyük “GAZi”?
    Kara toprak yine bizden gıda almasa
    Kalır mıydı aramızda türe yasa?
    Mazi bizim atamızdır, toprak anamız,
    Biri bizi yetiştirir, biri verir hız.
    Bu toprağa nasıl dersin kara bir ölü
    Ki bağrında bütün şanlı ecdat gömülü.

    Yabancılar bir gün yine akın ederse,
    Ve zaferi kendisine yakın ederse,
    Sevgilimi aldı diye bu kara toprak
    Tarihin ün meydanında uzun kalarak
    O toprağın uğruna sen can vermez misin?

    Bu maziyle bu toprağa küfürden sakın,
    Kendine gel, iradeni üstüne takıl!
    Savaşları, türeleri, yasalarıyla
    Zaferleri, bozgunları, tasalarıyla
    Mazi ırkın yarattığı bir şaheserdir…

    Hey arkadaş, sapıtmışın, doğru yola gir;
    Hakkı neyse ver maziyle kara toprağın…
    Onlar değil efsaneyle cansız bir yığın!

    Bu ikisi ebediyen kutlanacaktır…
    Ve bunları inkar eden, bil ki alçaktır…

    Hüseyin Nihal Atsız
    Tümünü Göster
    ···
  15. 58.
    +1
    Topal Asker

    Ey saçları “alagorsan” kegib hanım kız!
    Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

    Bacağımla alay etme pek topal diye.
    Bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?

    Sen Şişli’de dans ederken her gece gündüz,
    Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz

    Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
    Siz salonda dans ederken bizler savaştık .

    Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
    Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

    Olan işler dimağını azıcık yorsun!
    Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

    Biliyorum baldırını o kadar nazla
    Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla

    Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden...
    Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben

    Neyim? Bir hiç... işe güce yaramaz topal...
    Sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al:

    Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
    Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

    Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
    Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!

    Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
    Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

    Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
    Dolaşırken... Biz de tipi, fırtına, yağmur,

    Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
    Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.

    Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
    Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...

    Gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız
    Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

    Sana karşı haykıranı, mecbursun dinle;
    Bugün hesap göreceğiz artık seninle:

    Ben cephede geberirken, geride vatan
    Aşkı ile bin belalı işe can atan

    Anam, babam, karım, kızım, eziliyorken
    Dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, sen

    Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
    Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

    Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
    Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...

    Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
    Sizin için harp ederken yedim kurşunu.

    Onun için topal kaldı böyle bacağım,
    Onun için tütmez oldu artık ocağım.

    Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
    Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

    Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
    Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,

    Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
    Size şarap oldu sanki... Şehit canımız

    Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
    Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!..

    Gerçi salonlarda senin “yıldız”dı adın,
    Hakikatte fahişesin ey alçak kadın!

    Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
    Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.

    Omuzun da neden seni fuzuli çeksin?
    Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..


    Hüseyin Nihal Atsız
    Tümünü Göster
    ···
  16. 57.
    0
    belkide bu son şiir... koltugunaltindakilevye silindi.

    Yolların Sonu

    Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
    Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
    Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
    itler bile gülecek kimsesizliğimize

    Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
    Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
    Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
    Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda.

    Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
    Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
    Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
    Değişilir topuda bir sokak kaltağına.

    ister düşün... Kendini ister hayale kaptır...
    Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
    Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
    Sevimli bir hayale açılırken kolların.

    Ey doğunun anlımı serinleten rüzgarı!
    Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
    Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.
    Düştüğü yer uzakta “DiLEK” adlı bir saray.

    O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri
    Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
    Hepsi sussa da “Kür şad” uzatarak elini;
    “Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun! ” diyecek.


    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  17. 56.
    0
    Sona Doğru

    Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim,
    Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim.
    Dünya denen mezellete dalsın her isteyen,
    Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.
    Herkes bir özleyişle yaşar... bende öylece
    Altaylar’ın ve Tanrıdağ’ın çevresindeyim.
    Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara
    Son menzilin hüzün dolu kaşanesindeyim.
    Artık veda zamanına pek fazla kalmadı;
    Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  18. 55.
    0
    Sesleniş

    Yalnızım,ne kadar aranıp dursam,
    Baş ucumda seni bulamıyorum.
    Güneşten vazgeçip susuz olsam da
    Seninle olmadan olamıyorum.

    Şu yollar bilmem ki dağ mı, ova mı?
    Gitsem bulur muyum kendi yuvamı?
    Kuş! Yolun nereye? Bizim eve mi?
    Sen zütür,ben haber salamıyorum.

    Her gece orda bir yaslanan mı var?
    Sessizce kirpiği ıslanan mı var?
    Uzaktan bana bir seslenen mi var?
    Ne diyor? Sesini alamıyorum.

    Acaba yaşlı mı kara gözlerin?
    içimde bir derin yara gözlerin...
    Daldı mı uzak bir yere gözlerin?
    Görmüyor, bilmiyor,bilemiyorum...

    Günleri sayarım, geceler iner,
    Beklerim geceyi, yıldızlar söner,
    Gizli bir yaram var, durmayıp kanar;
    Neresi? Bulup da silemiyorum.

    Ulaşsa da sana yolların ucu,
    Varmaya yetmiyor Atsız'ın gücü.
    içimde duruken bu kadar acı,
    Hala yaşıyorum, ölemiyorum.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  19. 54.
    0
    atatürk ulusçuluğu elbette bizim bugünkü kullandığımız anlamda ulusalcılık değil, yanlış anlaşılmasın.
    ···
  20. 53.
    0
    @52
    kardeş sana ilk olarak türkçülüğü kegibli değil sürekli bir biçimde ele aldığımı yani bir türk ülkesinde yalnızca türkler b.bakan vs olur diye düşündüğümü değil eğer bir yerde türk'ün dışında yabancı öğeler de yaşıyorsa onlar da b.bakan vs olabilir ancak egemenlik ile üstünlük her zaman türklükte olmalıdır diye düşündüğümü ve doğrusunun da bu olduğunu belirteyim.

    bundan başkaca dil ile evlilik vs konularında yalnız türkçe ile türkler seçilmelidir. türkler hiçbir biçimde yabancı öğelerle şimdiye dek nasıl karışmadıysa bundan sonra da aynı şekilde karışmamalıdır.

    dildeki bütün yabancı sözcükler çıkartılıp yerine türkçe sözcükler konulmalı ve özellikle türk dilinin ile kültürünün mükemmelliği ile gelişmişliği önce genç kuşaklara sonra bütün dünyaya anlatılmalıdır.

    türk ırkının manevi ile kavramsal anlamda üstünlüğüne inanılması gereklidir. yoksa maddi anlamda elbette ki bir takım genetik ya da kültürel üstünlükler olabilir ancak sonuçta herkes insandır.

    kişilerin akıllarına imayla kazınmaya çalışılan "türk tarihi osmanlı devleti'nin yaptığı savaşlardan ibarettir" gibi aptalca düşünceler çıkarılmalı, öntürk tarihinden tutun da şimdiye olan bütün tarih bütün ayrıntısı ile nesnelliğiyle anlatılmalıdır.

    türkçülk kesinlikle kafası osmanlı döneminde kalmış yobaz ve bağnaz edebiyatçılara, tarihçilere vb kimselere bırakılmamalı ve bunlar bu düşüncelerinden kesin biçimde sıyrılana dek türkçüler arasına kabul edilmemelidir.

    öbür türklerle önce gönül ile kültür-dil alanlarında birlik ile ekonomik-sosyal-askeri dayanışma sağlanmalıdır.

    türkçülük yaparken kesinlike atatürk ulusçuluğu esas alınmalıdır.

    ancak böyle düşünülürse gerçek anlamda türkçü olunur.
    ···