1. 51.
    0
    kömen

    Analım Tunga Er efsanesini;
    Duyalım geçmişin erkek sesini.
    Bürüyüp Tanrıdağ’ın çevresini
    Yine Gök Türk olalım, El kuralım.
    Ötüken-Yış durak olsun da bize
    Yürüsün ordular ordan denize.
    Çinli baş vermezse, gelmezse dize
    Kağanın buyruğu vardır: Vuralım.
    Anlatılmaz, yüce bir erdem olan
    Bu akınlarda bulunmaz yorulan.
    Günü geldikçe de bizden sorulan
    Kan ve can vergisi olsun... Verelim!
    Ülkü uğrunda gönüller delidir.
    Kişiler ülkü için ölmelidir.
    Tanrı’nın insana değmiş elidir
    Şu ölüm adlı güzel şey... Saralım.
    Hiç düşündün mü niçindir yaşamak?
    Bir görev yapmak içindir yaşamak.
    Er kişiysen görevin neyse, başar.
    Zevke, eğlenceye hayvan da koşar.
    Görüyorsun nice havan yığını
    Ki yapar sadece hayvanlığını.
    Fakat onlar bile kendince yine
    Tükürürler Kardeş’in itlerine.
    O nasıl olmalı bir ruhu ölü,
    Ya da bir canlı, fakat kahpe dölü
    Ki sanar durduğu yer it inidir,
    Oysa bir şanlı şehitler sinidir.
    O fuhuş uzmanı çikletli dişi,
    Dişinin en kötü, en köhnemişi,
    Kaplamış ruhunu çirkef yosunu,
    Hiç umursar mı şehit ordusunu?
    Var mıdır onca tivistin ötesi?
    Adı üstünde: Köpek sosyetesi!
    Yok sayıp sen de bu ruhsuz sürüyü
    Kılavuz yap ebedi Gök Börü’yü.
    Çıkarıp Ergenekon’dan ulusu
    Türk’ü kılsın yine dünya ulusu.
    izleyip Gök Börü’nün gölgesini
    Gezelim gel o Kömen ülkesini.
    Gönlümün özlemi yerdir orası,
    Gürler ufkunda yiğitlik borası.
    Orda erdem gözükür, başkası çıkmaz alana.
    Kapanıktır kapılar her kovu, her bir yalana.
    Orda erler: Kimi arslan, kimi pars’ın eşidir.
    Orda kızlar: Güneşin kendi, ayın onbeşidir.
    Uğramaz ufkuna asla o yerin yüz karası;
    Orda yoktur ne siyaset, ne fikir maskarası.
    Yaşamaz öyle bir ortamda küçüklük, kötülük;
    Bir alaydan daha üstün savaşır orda bölük!
    Sungurun uçtuğu yerlerde barınmaz yarasa;
    Ve bütün dirliğin üstünde yürür sade yasa...
    Bir düşün başların üstünde kağanlık tuğunu,
    Ruh duyar orda ölürken bile Türk olduğunu;
    Ölümün zevkini bir süs gibi gönlünde taşır.
    Dirilerden daha çok orda şehitler dolaşır.
    Bu şehit ordusu varken kuramaz kimse pusu,
    Yurt için kan dökülür orda denizler dolusu.
    Günümüzden, düşünüp birçok asırlar geriyi
    Analım bin kere ölmüş o ölümsüz çeriyi:
    Ebedi yiğit!
    Adı yok şehit!
    Kefenin: Vatan...
    Tabutun: Cihan...
    Yaşıyor ünün.
    Düşünüp övün,
    Damarında kan
    Bir alev midir?
    Yaşaman: Roman;
    Ölümün:Şiir.
    Sana yok ne taş,
    Ne de bir mezar.
    Bu hayat: Savaş!
    Ebedi uzar.
    Eşit olduğun
    Şu güneş: Tuğun.
    Tabutun: Vatan,
    Mezarın: Cihan.
    Adı yok yiğit!
    Ebedi şehit! ..
    Onu anmakla görür Türk soyu gökçek Kömeni:
    Doludizgin yarışan Tanrıkut’un dört tümeni...
    Bin asır geçse de rastlanmaz onun bir eşine,
    Buyruk aldım diye ok fırlatıyor evdeşine...
    Bidev atlarla kılıp her yolu bir günde yarı
    Yıldırımlar gibi dağlardan aşan orduları...
    Saygı olsun bu çelik atlıların gök tuğuna,
    Tuğu kaldırmış olan orduların başbuğuna.
    O nasıl bir yürüyüştür, ne yiğitler katarı!
    Kun’u, Gök Türk’ü, Oğuz-Uygur’u, Kırgız’ı, Tatar’ı...
    O batırlar ki basıp bağra kucaklar ölümü.
    Özgelerden sakınıp kendine saklar ölümü.
    Her zaman öyle ağırdır ki yiğitlik kefesi,
    Kahramanlar gibi ölmek o günün felsefesi...
    Onların sanki başak canları... Durmaz, biçilir...
    Toprağın içkisidir kanları, al al içilir.
    Tarihin bir olağanüstü ve şahane işi
    Kür Şad’ın, Kül Tegin’in, Çağrı Beğ’in ok çekişi...
    Şubat 1964

    Hüseyin Nihal Atsız

    ek: bu şiiri de çok severim.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    0
    Geri Gelen Mektup

    Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
    Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

    Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

    Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
    Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
    Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
    Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
    Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
    Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
    Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

    Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
    Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
    Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
    Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
    Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
    Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

    Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
    Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
    imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
    Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
    Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
    En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
    Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

    Hüseyin Nihal Atsız

    ek: en sevdiğim şiir.
    ···
  3. 53.
    0
    Gel Buyruğu

    Tanrının 'gel' buyruğu tatlılıkla erince
    Ona doğru can kuşu nice uçmasın, nice?
    Ne yaşamak tasası, ne dünyanın yasası,
    Ne de bir kaygı kalır can yükünü derince.

    Bu dirlik bir kılıçsa ölüm onun kınıdır;
    ikisini birlikte verirler bir verince.
    Ecel dedikleri şey erlerin kevseridir;
    Gözünü kırpmadan iç, içme çağı erince.

    Bir yumunca gözünü, kaybedince özünü
    Çalamazsın sazını öyle inceden ince
    Ne güneş kalır, ne ay; ne ırmak akar, ne çay;
    Dünyaya gelmedin say yağız yere girince.

    Bildiğin, neyse unut, Tanrı'ya kavuştun tut,
    Bir gün ölüm meleği seni yere serince.
    Şu gördüğün ne varsa birer damladır,
    Bir denize akıyor hepsi yerli yerince

    Bitiş gördüğün baştır, mezar beşiğe aştır,
    Ölü diriye eştir, düşün biraz derince.
    Atsız! Ölüm gerekmek teninde can yaşarken,
    Sen burada olmazsın ölüm kanat gerince...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  4. 54.
    0
    Eski Bir Sonbahar

    Sonbahardı... Seninle geçiyorduk o yoldan;
    Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu
    Bize yaklaşıyordu

    Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
    Rüzgarların değildi bu mugibi, bu hüzün;
    Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu...
    Havada bir serinlik... Tatlı bir hayal gibi...
    Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?
    O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu.
    Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;
    Yapraklar gibi yere dökülüyordu enin;
    O nağme mesafeyi, zamanı aşıyordu.
    O bir beste değildi: Kuşlar ağlaşıyordu.
    En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır.
    Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.

    Eski bir sonbaharı, küçük kuşları anmak
    Belki veda etmektir sana birkaç satırla...
    Yine bir sonbaharda ordan yalnız geçersen
    Beraber geçtiğimiz serin günü hatırla! ..

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  5. 55.
    0
    Ebedi Yiğit

    Adı yok, şehit!
    Kefenin; Vatan,
    Tabutun; Cihan,
    Düşünüp övün,
    Yaşıyor ünün...

    Damarında kan,
    Bir alev midir?
    Yaşaman; roman,
    Ölümün; şiir.
    Sana yok ne taş,
    Nede bir mezar,
    Bu hayat; savaş,
    Ebedi uzar...

    Eşit olduğun,
    Şu güneş; Tuğun,
    Tabutum; Vatan,
    Mezarın; Cihan
    Adı yok yiğit,
    Ebedi şehit...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  6. 56.
    0
    Dün Gece

    Sayın zevcin senin gayet yamandır
    Yaman kılgan anı elbet zamandır

    Anın kahvaltısı çay birle ekmek
    Reisicumhurun yalnız samandır

    Ufukta gördüğün sis, sis değildir
    Benim ahımla çıkmış bir dumandır

    Başım ta fecredek ağrıyla yandı
    ilacı vehmile hülya ve zandır

    Güven olmaz hayata çünkü en son
    Amandır ah amandır ah amandır

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  7. 57.
    0
    Dosta Sesleniş

    od düşmüş gönlüme
    söndürde derdine yan
    muhanne yolu kesmiş
    çöldeki merdine yan
    yarınlar kalleş dolu
    mert olan her düne yan

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  8. 58.
    0
    @15 türklüğünden utan amk araştır biraz

    Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
    Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
    Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
    Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...

    Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
    Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
    Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

    Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder...
    Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
    Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

    Ram ol bana, ruhun yeni bir aleme girsin...
    Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
    Aklınla, şuurunla,hayalinle bilirsin.
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

    nihal atsız
    ···
  9. 59.
    0
    odamın duvarında asılı bir portesi, altında şu yazıyor:

    vaktiyle bir atsız varmış derlerse ne hoş
    anılmakla hangi bir ruh olmaz ki sarhoş?
    ···
  10. 60.
    0
    O kim lan oç
    ···
  11. 61.
    0
    Bütün Türk Gençliğine

    I
    Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
    Sen bütün varlığınla yurdumuzun malısın.
    Sen bir insan değilsin; ne kemiksin ne de et;
    Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

    Iztırap çek inleme... Ses çıkarmadan aşın.
    Bir damlacık aksa da bir acizdir göz yaşın;
    Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın,
    Tek başına dileğe doğru at salmalısın.

    Ezilmekten çekinme ... Gerilemekten sakın!
    iradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
    Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın,
    Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

    Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
    Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
    Mefkuresinden başka her varlığı unutan,
    Kahramanlar gibi sen ebedi kalmalısın...

    II
    Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
    Ne de sıska bir göğse takılan bir çiçeksin;
    Seninde bu dünyada nasibin var savaşmak!...
    Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.

    Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla,
    Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova ,yayla...
    Hayata ne biçimde geldinse bir borayla
    Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.

    KIZIL ELMA uğruna kılıç çekince kından,
    Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından.
    Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
    Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.

    Yüz paralık kurşunla gider “HAYAT” dediğin;
    “ Tanrı yolu” uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
    Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
    Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin.

    III
    Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
    Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
    Işıksız kulübende boranın esişini
    Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.

    Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;
    Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
    Bir gün sabrın tükenir... Silahını kapınca
    Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına...

    Hayatın kamçısıyla sızar derinden kanlar,
    Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
    Vicdanını “Paris”e, “Moskova”ya satanlar,
    Küfür diye bakarlar senin dualarına.

    Hey arkadaş!.. Bu yolda bende coşkun bir selim,
    Beraberiz seninle, işte elinde elim.
    Seninle bu hayatın gel beraber gülelim,
    Ölümüne , gdıbına, tipisine, karına...

    IV
    Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
    Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
    Savaş... Bunu tadını ey Türk sen bulamazsın,
    Ne sevgili yanında, ne baba ocağında...

    Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara,
    Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara...
    Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara
    “Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.

    Siyasette muhabbet... Hepsi yalan, palavra...
    Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara...
    Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
    Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.

    Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
    Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar...
    Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
    Ruhlarımız buluşur elbet “Tanrıdağı”nda...

    V
    Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin ,
    Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,
    Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın,
    Yorgunluğu gidermek serin bir su başında.

    Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan?
    Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak’tan.
    Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,
    Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.

    Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,
    Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.
    Duyguların ölmüştür... Tapınılan bir kızın,
    Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.

    Iztırabı kanına kat da göz kırpmadan iç!
    Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki bin...
    Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç,
    Bir şeyin olmayacak hatta mezar taşında...

    Hüseyin Nihal Atsız
    Tümünü Göster
    ···
  12. 62.
    0
    bunu küçükken kadın sanardım
    ···
  13. 63.
    0
    geri gelen mektup'u neden paylaşmıyon atyarra en güzel şiiri lan o.
    ···
  14. 64.
    0
    reserved
    ···
  15. 65.
    0
    şiir ne lan muallak misiniz erkek adam şiir okumaz
    ···
  16. 66.
    0
    Kader

    Dünyada gerçi olmadı bir şeyde kârımız
    Ukbâda belki olsa gerek itibârımız.
    Ağyâr gül kopardı dikenden demet demet,
    Hâr oldu bağrımızda çiçek yüzlü yârımız.
    Yükseldi arşa neşvesi dünun, esâfilin;
    Toprakta gizli kaldı bizim âh ü zârımız.
    Baş eğmedik edâniye ikbâl ü câh için;
    Mâziye, ırka, sancağadır iftihârımız.
    Şâd olmamak olur mu, Kızıl Elma semtine
    Bir gün dönerse râyet-i âli-tebârımız.
    Hiçbir emel gönülde karâr etmiyor bugün,
    Ermektedir, şitâya hazin sonbahârımız.
    Hakanların dikilmeli Altay’da tuğları,
    Varsın cihanda olmayagörsün mezârımız.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  17. 67.
    0
    Kağanlığa Doğru

    Çekildi mi kılıçlar
    Türk'ün gönlü hoşlanır
    Kağanlığı kurmaya
    Yeni baştan başlanır

    Gözler ayda güneşte
    ilteriş Kağan başta
    Yazlar geçer savaşta
    Ötüken'de kışlanır

    içelim kımızları
    Yosma Gök Türk kızları
    Esritirken bizleri
    Yavuzlar yavaşlanır

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  18. 68.
    0
    3 mayıs türkçülük günü'müz kutlu olsun
    ···
  19. 69.
    0
    burda güneş açmıyor,
    ümit kuşu uçmuyor,
    yol yok, kervan göçmüyor,
    dakikalar geçmiyor.

    bir kadının meâli,
    bir yavunun hayâli,
    bir evin öksüz hâli,
    gözlerimden kaçmıyor.

    döndüm vuslat yolundan,
    yandım fırkat çölünden.
    tanrı rahmet selinden,
    bir damlacık saçmıyor.

    karardı gündüzlerim,
    kış oluyor yazlarım,
    dumanlanan gözlerim,
    uzak yakın seçmiyor.

    bir gönülüm: muratsız.
    bir kartalım kanatsız.
    kendinden geçse atsız,
    dakikalar geçmiyor...

    hüseyin nihal atsız/3 mayıs sırasında
    ···
  20. 70.
    0
    sesleniş

    Yalnızım,ne kadar aranıp dursam,
    Baş ucumda seni bulamıyorum.
    Güneşten vazgeçip susuz olsam da
    Seninle olmadan olamıyorum.

    Şu yollar bilmem ki dağ mı, ova mı?
    Gitsem bulur muyum kendi yuvamı?
    Kuş! Yolun nereye? Bizim eve mi?
    Sen zütür,ben haber salamıyorum.

    Her gece orda bir yaslanan mı var?
    Sessizce kirpiği ıslanan mı var?
    Uzaktan bana bir seslenen mi var?
    Ne diyor? Sesini alamıyorum.

    Acaba yaşlı mı kara gözlerin?
    içimde bir derin yara gözlerin...
    Daldı mı uzak bir yere gözlerin?
    Görmüyor, bilmiyor,bilemiyorum...

    Günleri sayarım, geceler iner,
    Beklerim geceyi, yıldızlar söner,
    Gizli bir yaram var, durmayıp kanar;
    Neresi? Bulup da silemiyorum.

    Ulaşsa da sana yolların ucu,
    Varmaya yetmiyor Atsız'ın gücü.
    içimde duruken bu kadar acı,
    Hala yaşıyorum, ölemiyorum.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···