1. 51.
    -1
    Mutlak Seveceksin

    Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
    Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
    Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
    Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...

    Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
    Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
    Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

    Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder...
    Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
    Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

    Ram ol bana, ruhun yeni bir aleme girsin...
    Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
    Aklınla, şuurunla,hayalinle bilirsin.
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  2. 52.
    0
    begendim burayı +başlık takip
    ···
  3. 53.
    0
    ccc Hüseyin Nihal Atsız ccc
    ···
  4. 54.
    0
    O Gece

    O gece ne kadar güzeldi mehtap
    Gönülden fışkıran nağmeler gibi.
    Ruhumu yıkayan bir seldi mehtap
    En tatlı ilk ve son buseler gibi.

    O gece o müthiş deniz durgundu,
    Ömründe susmayan rüzgar yorgundu,
    En kara gönüller aya vurgundu
    Leyla’yı içinde bulan er gibi.

    O gece zevkini duydum hayatın,
    Sırrını anladım mükevvenatın.
    Gönlümde yıkılan bir kainatın
    Sesini işittim giryeler gibi.

    O gece hayatım sanki masaldı,
    Şuurum o anın içinde kaldı,
    Kalbime ışıktan bir füsun doldu
    insanı çıldırtan handeler gibi.

    O gece felekten bir gece çaldım,
    Ömrümde son defa bahtiyar oldum;
    Ölürken yaşadım, yaşarken öldüm
    Ve, sustum, sükutu besteler gibi.

    O gece ne kadar güzeldi mehtap,
    Sandım ki ruhumda yükseldi mehtap,
    Gönlümü yıkayan bir seldi mehtap,
    Rüyada çalınmış buseler gibi.

    O gece gönlüm de aya vuruldu;
    içimde küllenen ateş dirildi.
    Dünyada ne varsa yere serildi,
    “O” kaldı... Kalbimi seyreder gibi.

    O gece sevgim coşkun ırmaktı,
    Kalbimden taşarak o kalbe aktı;
    ...

    Gözlerime en keskin bakışla baktı:
    ”Ben de seni Atsız, ben de ... ” der gibi...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  5. 55.
    0
    başlık takibe aldım kardeşim şuku
    ···
  6. 56.
    0
    Özleyiş

    Özledim... Yanıklık canıma değdi...
    Özledim, yıllarca daha özlerim.
    Hasret türkü olsa, ben onu çalsam,
    Kırılıp giderdi nice sazlarım...

    Yatın ümitlerim, uykuya yatın!
    Bitin hasretlerim, tükenip bitin!
    Ayrılık ateşi çetinmiş, çetin;
    Onunla dikleşir bütün düzlerim.

    Yanımda sanrım, bakarım düştür;
    Güldüm zannederken gözlerim yaştır.
    Umduğum ne varsa hepside boştur;
    Yinede bekliyor onu gözlerim.

    Sazlar var: Durmadan gurbeti çalar;
    Hayal var: Gözümü, gönlümü çeler.
    içimde bir bülbül şakıyıp çiler:
    Özledim, yıllarca daha özlerim...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  7. 57.
    0
    Sarı Zeybek

    Şu dağların meşeleri karanlık,
    Etekleri olur çayır çimenlik
    Kızanlarla burda eder yarenlik,
    “Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır,
    Yağmur yağar, pusatları ıslanır”.

    Sarı Zeybek şu dağların eridir,
    Dağlar onun bütün yoğu varıdır.
    Kendi sarı, bindiği at dorudur;
    Attan inip şu dağlara yaslanır,
    Gözü dalar, bakışları puslanır.

    Sarı Zeybek dağdan dağa taşınır,
    Taşınır da yüce dağlar aşınır.
    Mola verip Gökçen kızı düşünür;
    Efe dağdan köye doğru seslenir,
    Yosma Gökçen sesi duyar, süslenir.

    Sevmesin mi Sarı Zeybek Gökçeni?
    Yüzü melek, saçı ipek Gökçeni?
    Bütün Aydın elinde tek Gökçeni?
    Kız sevmeyen erin gönlü paslanır,
    Paslanırda imil imil yaslanır.

    Padişahın kulağına varırsa,
    Tutun diye devlet emir verirse,
    Üç yüz atlı, beş yüz yaya yürürse
    Dağlar, taşlar barut ile sislenir,
    Ölen ölür, anaları yaslanır.

    II

    Candarmalar genç efeyi sardılar,
    Kırk ölümden beğendiğin sordular;
    Kızanları bir bir yere serdiler.
    Sarı Zeybek kara sürmez şanına,
    Erlik için kıyar kendi canına.

    Nasıl olsa uçar da can, kalır ten;
    Bir ah tuttu şu dağları derinden.
    Sarı Zeybek vuruldu üç yerinden.
    “Yazık olsun Telli Doru şanına,
    Eğil de bak mor cepkenin kanına”.

    Sarı Zeybek gün batarken vuruldu.
    Nabızları yavaş yavaş duruldu,
    Gözlerine kara perde gerildi
    Yiğit başı düşüp kaldı yanına,
    Bakmaz oldu mor cepkenin kanına.

    Sarı Zeybek öldü sanma, diridir;
    O, dağların yine eşsiz eridir,
    Bütün kızlar artık onun yaridir.
    Vurulmuştur hepsi onun ününe.
    Can atarlar şimdi gerdek gününe.

    Sarı Zeybek şimdi artık masaldır,
    Sanma yıllar şerefini azaltır.
    Yiğitlerin dillerinde meseldir.
    Er kişiler kıyar da öz canına
    Bir damlacık leke sürmez şanına...
    1940

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  8. 58.
    0
    Selâm

    içim yine sevinçlerle dolup yanıyor,
    Ruhum sanki deniz olmuş dalgalanıyor,
    Uzak uzak ülkelerden döndüm seferden,
    Yaralarım ağır, fakat mestim zaferden.
    Zafer ümit kaynağının bir çeşmesidir.
    Zafer birçok gönüllerin birleşmesidir.
    Gönülleri birleşenler ölsede bir gün
    Gök kubbede kalacaktır seslerinden ün.
    Gönülleri birleşenler! Selam sizlere!
    Uzaklarda dertleşenler! Selam sizlere!
    Selam sana hücrelerde benzi solan genç!
    Selam sana ey yılları heba olan genç!
    istikbalim gitti diye yaslanma sakın!
    istikbalin değil ruhun Tanrı'ya yakın!
    O yalancı istikbale bir perde indir!
    'Gerçek yarın' unutma ki bir gün senindir!
    Selam sana yavrusundan ayrılan kadın!
    Kimbilir sen gizli gizli nasıl ağladın!
    Ne bir damla göz yaşı dök, ne yasla dövün,
    Sen yaşarken öksüz kalan yavrunla övün!
    Gür sütünle aşladığın erlik cevheri
    Yapacaktır onu yaman bir çeri...
    Tek bir kadın değilsin sen... Sen bir ocaksın!
    Madem ki bir adın Atsız katlanacaksın!
    Kafkasyada can veren bir şehidin kızı
    Bir eliktir... Yüreğinde erir her sızı...
    Varsın, bağrın firkatiyle yavrunun yansın...
    Yansın, dayan! Çünkü sende bir kahramansın!
    Ey ekmeği alınanlar! Selam sizlere!
    Ey rütbesi çalınanlar! Selam sizlere!
    Kardeş yahut arkadaştır diye evleri,
    Ocakları dağıtılan ülkü devleri,
    Selam size! Üstünüzde bütün bakışlar,
    Bir gün olur tarih sizi elbet alkışlar!
    Ey ciğeri parçalanan kahpe veremden
    Ne beklersin dünyadaki sahte keremden?
    Ciğerlerin sönüyorken Tanrı'yı andın;
    Tasa etme gerçekleşir mukaddes andın.
    Hepinize sevgilerle coşkun selamlar!
    Şehitlerimiz bile sizi belki selamlar
    içtiğiniz ızdıraplar size kımızdır.
    Bu acılar mazimize selamımızdır.
    En tatlı hayalimdir bu selam benim
    Kırk derece sıcaklıkta erirken tenim...
    Çekiyoruz bunalarak, fakat ne çıkar?
    Ulu Tanrı bizi elbet yargılar.
    Bütün dünya sağırlaşsa o bizi dinler,
    Onun rahmet denizinde ruhlar serinler.
    Ey hırçın genç, ey güzel kız! Bırakın yası...
    Yeter temiz gönüllerin bizi anması...
    Toprak ana uyuturken koynunda bizi
    Yarınkiler biçecektir ektiğimizi,
    Yeşermesi ektiğimiz tohumun haktır,
    işte o gün ruhlarımız şad olacaktır!
    Selam şanlı mazimize! Selam yarına!
    Selam zafer ordusunun silahlarına!
    Ey geçmişin yiğitleri! Selam sizlere!
    Ey yarının şehitleri! Selam sizlere!
    Siz tarihe yazıyorken şanlı bir satır,
    Aranızda bulunacak güleç bir batır;
    Atsız oğlu Yağmur denen bu yağız çeri
    Atılarka hepinizden daha ileri
    Güldürecek babasının yanık ruhunu;
    Ruh ve yürek sağırları anlamaz bunu...
    Karışınca gövdem yurdun topraklarına
    Ruhum uçar ırkımın bayraklarına,
    Varlığının sevgisini onlara taşır;
    Kendiside ay-yıldıza belki karışır.
    Bir gün gelip ırkımızın gürbüz erleri
    Adım adım dolaşırken kutlu yerleri
    'Vaktiyle bir Atsız varmış... ' derlerse ne hoş!
    Anılmakla hangi ruh olmaz ki sarhoş?
    Haydi artık dinsin bütün ızdırapların,
    Ufuklardan şanlı bir gün doğacak yarın
    Güzellikle, sıcaklıkla ve ihtişamla...
    Kumandansız hazır olup onu selamla!
    Gönlündeki yaraların kanını dindir...
    YÜZDE YÜZ TÜRK OLDUĞUN GÜN CiHAN SENiNDiR!

    Hüseyin Nihal Atsız
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    0
    o kadar siyasetçi var, sanatçı var yazar var bilmemne var da
    içlerinde bir tane atsız gibi delikanlı yok ya dıbına koyam ben ona yanıyorum.
    ···
  10. 60.
    0
    türkçülük akımını ırkçılıkla zehirlemeyin lan
    ···
  11. 61.
    0
    bi at alın adama kurtulsun
    ···
  12. 62.
    +1
    @50 her türkçüde az ya da çok ırkçılık vardır. bu ırkçılık kişiden kişiye değişir. yabancı fikirleri benimsememek de bir ırkçılıktır. Atsız ise bunlardan biridir. Sana Atsız'ın bir sözünden yanıt vereyim:

    türk ırkçılığını alman nazizm'i ve italyan faşizm'i ile karıştırmayın. türk ırkçılığı devletin önemli mevkilerine sadece türk soylu olanları getirmek. örneğin; askeriye, başbakanlık. türk soyundan olan kişilerle evlenmek, türk ırkının üstünlüğüne inanmak, türkler arasında din, mezhep, boy ayrımı yapmamak ve ülkede türk töresini hakim kılmaktır.

    türk ırkçılığı kendinden olmayanı katletmek demek değildir. türk ırkçılığı türk'ün türkten başka dostu olmadığını bilir ve türk olmayan herkesin türk'e karşı düşmanca tutumlarda bulunacağını aklından çıkarmaz.

    türk ırkçılığı kimsenin dinine karışmaz. isteyen dinine istediği gibi inanır. din vicdan özgürlüğüdür. kişi ile yaratıcı arasındadır.
    Hüseyin Nihal ATSIZ

    @51 Göktürkler zamanında savaşa katılmamış gençlere Atsız denirdi. Bundan dolayı Atsız soyadını buradan almıştır. Tarihte ise iki tane Türk büyüğü vardır: Uvakoğlu Atsız, Harzemşah Atsız. Bunlar ise bu gelenekten isimlerini almıştır.
    ···
  13. 63.
    0
    @52
    kardeş sana ilk olarak türkçülüğü kegibli değil sürekli bir biçimde ele aldığımı yani bir türk ülkesinde yalnızca türkler b.bakan vs olur diye düşündüğümü değil eğer bir yerde türk'ün dışında yabancı öğeler de yaşıyorsa onlar da b.bakan vs olabilir ancak egemenlik ile üstünlük her zaman türklükte olmalıdır diye düşündüğümü ve doğrusunun da bu olduğunu belirteyim.

    bundan başkaca dil ile evlilik vs konularında yalnız türkçe ile türkler seçilmelidir. türkler hiçbir biçimde yabancı öğelerle şimdiye dek nasıl karışmadıysa bundan sonra da aynı şekilde karışmamalıdır.

    dildeki bütün yabancı sözcükler çıkartılıp yerine türkçe sözcükler konulmalı ve özellikle türk dilinin ile kültürünün mükemmelliği ile gelişmişliği önce genç kuşaklara sonra bütün dünyaya anlatılmalıdır.

    türk ırkının manevi ile kavramsal anlamda üstünlüğüne inanılması gereklidir. yoksa maddi anlamda elbette ki bir takım genetik ya da kültürel üstünlükler olabilir ancak sonuçta herkes insandır.

    kişilerin akıllarına imayla kazınmaya çalışılan "türk tarihi osmanlı devleti'nin yaptığı savaşlardan ibarettir" gibi aptalca düşünceler çıkarılmalı, öntürk tarihinden tutun da şimdiye olan bütün tarih bütün ayrıntısı ile nesnelliğiyle anlatılmalıdır.

    türkçülk kesinlikle kafası osmanlı döneminde kalmış yobaz ve bağnaz edebiyatçılara, tarihçilere vb kimselere bırakılmamalı ve bunlar bu düşüncelerinden kesin biçimde sıyrılana dek türkçüler arasına kabul edilmemelidir.

    öbür türklerle önce gönül ile kültür-dil alanlarında birlik ile ekonomik-sosyal-askeri dayanışma sağlanmalıdır.

    türkçülük yaparken kesinlike atatürk ulusçuluğu esas alınmalıdır.

    ancak böyle düşünülürse gerçek anlamda türkçü olunur.
    ···
  14. 64.
    0
    atatürk ulusçuluğu elbette bizim bugünkü kullandığımız anlamda ulusalcılık değil, yanlış anlaşılmasın.
    ···
  15. 65.
    0
    Sesleniş

    Yalnızım,ne kadar aranıp dursam,
    Baş ucumda seni bulamıyorum.
    Güneşten vazgeçip susuz olsam da
    Seninle olmadan olamıyorum.

    Şu yollar bilmem ki dağ mı, ova mı?
    Gitsem bulur muyum kendi yuvamı?
    Kuş! Yolun nereye? Bizim eve mi?
    Sen zütür,ben haber salamıyorum.

    Her gece orda bir yaslanan mı var?
    Sessizce kirpiği ıslanan mı var?
    Uzaktan bana bir seslenen mi var?
    Ne diyor? Sesini alamıyorum.

    Acaba yaşlı mı kara gözlerin?
    içimde bir derin yara gözlerin...
    Daldı mı uzak bir yere gözlerin?
    Görmüyor, bilmiyor,bilemiyorum...

    Günleri sayarım, geceler iner,
    Beklerim geceyi, yıldızlar söner,
    Gizli bir yaram var, durmayıp kanar;
    Neresi? Bulup da silemiyorum.

    Ulaşsa da sana yolların ucu,
    Varmaya yetmiyor Atsız'ın gücü.
    içimde duruken bu kadar acı,
    Hala yaşıyorum, ölemiyorum.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  16. 66.
    0
    Sona Doğru

    Bilsin cihan ki ben bu cihanın nesindeyim,
    Bir ülkünün mehabetinin zirvesindeyim.
    Dünya denen mezellete dalsın her isteyen,
    Ben ırkımın şeref taşan efsanesindeyim.
    Herkes bir özleyişle yaşar... bende öylece
    Altaylar’ın ve Tanrıdağ’ın çevresindeyim.
    Merdanelikle şöyle bakıp ayrılıklara
    Son menzilin hüzün dolu kaşanesindeyim.
    Artık veda zamanına pek fazla kalmadı;
    Yorgun ve kimsesiz ölümün bahçesindeyim...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  17. 67.
    0
    belkide bu son şiir... koltugunaltindakilevye silindi.

    Yolların Sonu

    Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
    Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
    Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
    itler bile gülecek kimsesizliğimize

    Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
    Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
    Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
    Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda.

    Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
    Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
    Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
    Değişilir topuda bir sokak kaltağına.

    ister düşün... Kendini ister hayale kaptır...
    Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
    Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
    Sevimli bir hayale açılırken kolların.

    Ey doğunun anlımı serinleten rüzgarı!
    Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
    Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.
    Düştüğü yer uzakta “DiLEK” adlı bir saray.

    O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri
    Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
    Hepsi sussa da “Kür şad” uzatarak elini;
    “Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun! ” diyecek.


    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  18. 68.
    +1
    Topal Asker

    Ey saçları “alagorsan” kegib hanım kız!
    Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

    Bacağımla alay etme pek topal diye.
    Bir sorsana o topallık bana nereden hediye ?

    Sen Şişli’de dans ederken her gece gündüz,
    Biz ötede ne ovalar, çaylar, ne dümdüz

    Yaylaları geçtik, karlı dağları aştık;
    Siz salonda dans ederken bizler savaştık .

    Ey dudağı kanım gibi kıpkırmızı kız,
    Gülme öyle bana bakıp sen arsız arsız!

    Olan işler dimağını azıcık yorsun!
    Biliyorum elbisemle eğleniyorsun;

    Biliyorum baldırını o kadar nazla
    Örten bir tek ipek çorap kıymetçe fazla

    Benim bütün elbisemden... Hatta kendimden...
    Biliyorum: Çünkü bugün şu dünyada ben

    Neyim? Bir hiç... işe güce yaramaz topal...
    Sen sağlamsın, senin hakkın, dünyadan zevk al:

    Çünkü orda düşmanlarla boğuşurken biz
    Siz muhteşem salonlarda şarap içtiniz!

    Ey gözünün rengi bana yabancı güzel,
    Her yolcunun uğradığı ey hancı güzel!

    Sen yabancı kucaklarda yaşarken her gün
    Yapıyorduk bizde kanla, barutla düğün.

    Sen o sıcak odalarda cilveli, mahmur
    Dolaşırken... Biz de tipi, fırtına, yağmur,

    Kar altında kanlar döktük, canlar yıprattık;
    Aç yaşadık, susuz kaldık, taşlarda yattık.

    Sen açılmış bir bahardın, biz kara kıştık;
    Bizden üstün ordularla böyle çarpıştık...

    Gülme öyle bana bakıp pek arsız arsız
    Sen ey dışı güzel, fakat içi çamur kız!

    Sana karşı haykıranı, mecbursun dinle;
    Bugün hesap göreceğiz artık seninle:

    Ben cephede geberirken, geride vatan
    Aşkı ile bin belalı işe can atan

    Anam, babam, karım, kızım, eziliyorken
    Dağlar kadar yük altında... gel, cevap ver, sen

    Bana anlat, anlat bana, siz ne yaptınız?
    Köpek gibi oynaştınız, fuhşa taptınız!

    Anavatan boğulurken kıpkızıl kanda
    Yalnız gönül verdiniz siz zevke, cazbanda...

    Ey nankör kız, ey fahişe unutma şunu:
    Sizin için harp ederken yedim kurşunu.

    Onun için topal kaldı böyle bacağım,
    Onun için tütmez oldu artık ocağım.

    Nazlı nazlı yatıyorken sen yataklarda
    Sallanarak ölü kaldık biz bataklarda.

    Kalbur oldu süngülerle çelik bağrımız,
    Bu amansız boğuşmada öldü yarımız,

    Ya siz nasıl yaşadınız? Bizim kanımız
    Size şarap oldu sanki... Şehit canımız

    Güya sizin mezenizdi! Yiyip içtiniz;
    Zıpladınız, kudurdunuz arsız, edepsiz!..

    Gerçi salonlarda senin “yıldız”dı adın,
    Hakikatte fahişesin ey alçak kadın!

    Ey allıklı ve düzgünlü yosma bil şunu:
    Bütün millet öğrenmiştir senin fuhşunu.

    Omuzun da neden seni fuzuli çeksin?
    Kinimizin şiddetiyle gebereceksin!..


    Hüseyin Nihal Atsız
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    +1
    Toprak Mazi

    Gel arkadaş, gel seninle az dertleşelim:
    Okuyarak hayat denen koca kitabı
    Gönüldeki yaraları biraz deşelim.

    Gömdüm kara topraklara melekten iyi,
    Perilerden nazlı, güzel bir sevgiliyi.
    Derin derin sızlıyor gönlümde yaram,
    Bana artık her saadet olmuştur haram.

    Beni sardı kefen gibi mazinin tülü,
    Yere batsın bu toprakla bu korkunç mazi!
    Orda çünkü sevgilimle sevgim gömülü…
    Hey arkadaş sözünü bil, hem kendine gel,
    Bahtiyarlıklara olmaz ölümler engel.
    Bir sevgili kızı senden aldıysa toprak
    Bun a katlan, toprak için çünkü bu bir hak!

    Hem yaratan, hem büyüten topraktır bizi,
    Üzerinde işitiriz ilk ninnimizi;
    Fışkırttığı serin sular bize can verir;
    Ormanları gönlümüze heyecan verir.

    Hey arkadaş sende insaf duygusu yok mu?
    Sana her şey veren, seni büyüten toprak
    Senden bir tek kız aldıysa acaba çok mu?

    Doğup ölmek… Millet için bunlar bir hızdır,
    Toprak bizim beşiğimiz, mezarımızdır.
    Toprak bizim anamızdır… insan yasına
    Kapılarak nasıl söver öz anasına?

    Hakikat ne şu göklerin derinliğinde,
    Ne suların şairane serinliğinde…
    Aristonun mantığında zerresi yoktur,
    Fisagorda, Eflâtunda nebzesi yoktur.
    Mefkûreler âleminde olunca kıtlık
    Kafaların içerisinde başlar çıfıtlık:
    Bir budala “zulüm yeter! ” diye haykırır,
    Bir it çıkar “proleter” diye haykırır!

    Bir hayvanda hâkim olur cinsî heyecan,
    Froyt denen yahudiye gider verir can…
    Kimi kördür… Kendisine büyük gelir pek
    Lenin denen o maskara vatansız köpek…

    O ne felsefe ne de “din”in “hiç”inde,
    O, toprağın asırlardan beri içinde…
    Hakikati bulmak için onu eşmeli,
    Yükselmekten bir şey çıkmaz, derinleşmeli…
    Göğe doğru yükselenler bir gün yorulur,
    Derinleşen hakikati toprakta bulur.
    Şu ne başı, ne de sonu olmıyan toprak
    Gömdüğümüz vücutlardan gıda alarak
    Bize hayat verir, bize tarih, mazi yaratır.
    Mazi köhne kitap değil, şanlı bir satır…

    Mazi ırkın yarattığı çoksun bir seldir,
    Mazi bizim alnımızı göğe yükseltir,
    Geçmişlerin gecesinden ışık alırız…

    Bir düşünsen mazideki olan işleri
    Hâdisatın büyüklüğü seni şaşırtır.
    istersen gel yadedelim o geçmişleri…

    Kaynar elbet damarında halis Türk kanın,
    Damarında çünkü kanı var “Atilâ”nın,
    Avrupanın her ırkından toplanan ordu
    Onu Galya ovasında zorla durdurdu.

    iradesi yenilmeden sinirle ete
    Vatan için karısını bırakan “Mete”
    Yasa için kardeşini öldüren “Çingiz”

    Yeryüzünde bırakmadan küçücük bir iz
    Geçip giden milyonlarca adsız kahraman,
    Ki her biri bugün bize vermektedir şan,
    Bu erlerin cisimleri toprakta kaldı,
    Hangisini hangisinden üstün tutmalı?
    Her birisi bu toprağın, bu ırkın malı…
    “Tonyukuk”un gizlenmiştir dehâ kanında,
    Bismark onun at uşağı olmaz yanında…

    “Alp Arslan”la “Kılıç Arslan” şanlı bir fasıl
    Avrupayı rezil eden “Yıldırım”… Nasıl?

    Düşünsene ne biçim bir kahraman erdir
    Ankarada Yıldırımı eriten “Demir”…

    Bu kadar mı? Bu saydığım ancak bir kaçı!
    “Katerin”le neler yaptı acaba “Baltacı”?
    Anafarta cephesinde kim durdu en son?
    ilk dayağı kimden yedi kuduz Napolyon?

    Sevdiğin kız şu toprağa eğer girdiyse,
    Sen toprağı eskisinden fazla benimse.
    Bil ki toprak ebediyen senin olmuştur.

    Bu dünyada bizim bir genç kızı sevmemiz
    Filhakika gayet doğru, hem de çok temiz
    Bir gayedir… Fakat bunun hududu dardır…
    Sevgiliden sevgili bir mefkûre vardır.
    Biz kız solar, yahut senin tükenir aşkın,
    insan kalmaz uzun zaman neşeli, taşkın…
    Ya mefkûre? Ebediyet onunla birdir,
    Kişioğlu müebbeden ona esirdir.

    En mukaddes iki “Var”a böyle söversen,
    Toprak ejder, mazi kanlı bir gece dersen,
    ileriye bakamazsın, gözün kamaşır.
    istikbali kucağında bu mazi taşır…
    Arkasında olmasaydı şanlı bir mazi
    Bu milletten çıkar mıydı bir büyük “GAZi”?
    Kara toprak yine bizden gıda almasa
    Kalır mıydı aramızda türe yasa?
    Mazi bizim atamızdır, toprak anamız,
    Biri bizi yetiştirir, biri verir hız.
    Bu toprağa nasıl dersin kara bir ölü
    Ki bağrında bütün şanlı ecdat gömülü.

    Yabancılar bir gün yine akın ederse,
    Ve zaferi kendisine yakın ederse,
    Sevgilimi aldı diye bu kara toprak
    Tarihin ün meydanında uzun kalarak
    O toprağın uğruna sen can vermez misin?

    Bu maziyle bu toprağa küfürden sakın,
    Kendine gel, iradeni üstüne takıl!
    Savaşları, türeleri, yasalarıyla
    Zaferleri, bozgunları, tasalarıyla
    Mazi ırkın yarattığı bir şaheserdir…

    Hey arkadaş, sapıtmışın, doğru yola gir;
    Hakkı neyse ver maziyle kara toprağın…
    Onlar değil efsaneyle cansız bir yığın!

    Bu ikisi ebediyen kutlanacaktır…
    Ve bunları inkar eden, bil ki alçaktır…

    Hüseyin Nihal Atsız
    Tümünü Göster
    ···
  20. 70.
    +1
    Türk Kızı

    Pınar başına geldi
    Bir elinde güğümü;
    Çattı yay kaşlarını
    Görünce güldüğümü,
    Bağlamıştı gönlümü
    Saçlarının düğümü.
    Bilmiyordum bu örgü
    Acaba bir büğü mü?
    Sordum: Nerdedir yerin?
    Nedir senin değerin?
    Yedi kıral vurulmuş,
    Ne bu ceylan gözlerin?
    Hangisine varırsın
    Bu yedi ünlü erin?
    Şöyle dedi bakarak
    Göklere derin derin:
    Kıralların taçları
    Beni bağlar büğü mü?
    Orduları açamaz
    Gönlümdeki düğümü.
    Saraylarda süremem
    Dağlarda sürdüğümü.
    Bin cihana değişmem
    Şu öksüz Türklüğümü...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···