1. 26.
    0
    Eski Bir Sonbahar

    Sonbahardı... Seninle geçiyorduk o yoldan;
    Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu
    Bize yaklaşıyordu

    Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
    Rüzgarların değildi bu mugibi, bu hüzün;
    Hatırladın değil mi? Kuşlar ağlaşıyordu...
    Havada bir serinlik... Tatlı bir hayal gibi...
    Toprak nasıl meçhuldü tıpkı istikbal gibi?
    O gün tabiat başka bir türlü yaşıyordu.
    Kalbin acı, gözlerin yaşla dolmuştu senin;
    Yapraklar gibi yere dökülüyordu enin;
    O nağme mesafeyi, zamanı aşıyordu.
    O bir beste değildi: Kuşlar ağlaşıyordu.
    En hazin şey muhakkak öksüz kalan ocaktır.
    Bu ocak hüzünlerle dolup boşalacaktır.

    Eski bir sonbaharı, küçük kuşları anmak
    Belki veda etmektir sana birkaç satırla...
    Yine bir sonbaharda ordan yalnız geçersen
    Beraber geçtiğimiz serin günü hatırla! ..

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  2. 27.
    0
    Gel Buyruğu

    Tanrının 'gel' buyruğu tatlılıkla erince
    Ona doğru can kuşu nice uçmasın, nice?
    Ne yaşamak tasası, ne dünyanın yasası,
    Ne de bir kaygı kalır can yükünü derince.

    Bu dirlik bir kılıçsa ölüm onun kınıdır;
    ikisini birlikte verirler bir verince.
    Ecel dedikleri şey erlerin kevseridir;
    Gözünü kırpmadan iç, içme çağı erince.

    Bir yumunca gözünü, kaybedince özünü
    Çalamazsın sazını öyle inceden ince
    Ne güneş kalır, ne ay; ne ırmak akar, ne çay;
    Dünyaya gelmedin say yağız yere girince.

    Bildiğin, neyse unut, Tanrı'ya kavuştun tut,
    Bir gün ölüm meleği seni yere serince.
    Şu gördüğün ne varsa birer damladır,
    Bir denize akıyor hepsi yerli yerince

    Bitiş gördüğün baştır, mezar beşiğe aştır,
    Ölü diriye eştir, düşün biraz derince.
    Atsız! Ölüm gerekmek teninde can yaşarken,
    Sen burada olmazsın ölüm kanat gerince...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  3. 28.
    0
    Geri Gelen Mektup

    Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
    Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

    Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

    Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
    Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
    Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
    Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
    Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
    Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
    Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

    Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
    Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
    Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
    Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
    Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
    Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

    Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
    Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
    imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
    Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
    Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
    En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
    Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

    Hüseyin Nihal Atsız

    ek: en sevdiğim şiir.
    ···
  4. 29.
    0
    Kader

    Dünyada gerçi olmadı bir şeyde kârımız
    Ukbâda belki olsa gerek itibârımız.
    Ağyâr gül kopardı dikenden demet demet,
    Hâr oldu bağrımızda çiçek yüzlü yârımız.
    Yükseldi arşa neşvesi dünun, esâfilin;
    Toprakta gizli kaldı bizim âh ü zârımız.
    Baş eğmedik edâniye ikbâl ü câh için;
    Mâziye, ırka, sancağadır iftihârımız.
    Şâd olmamak olur mu, Kızıl Elma semtine
    Bir gün dönerse râyet-i âli-tebârımız.
    Hiçbir emel gönülde karâr etmiyor bugün,
    Ermektedir, şitâya hazin sonbahârımız.
    Hakanların dikilmeli Altay’da tuğları,
    Varsın cihanda olmayagörsün mezârımız.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  5. 30.
    0
    Kağanlığa Doğru

    Çekildi mi kılıçlar
    Türk'ün gönlü hoşlanır
    Kağanlığı kurmaya
    Yeni baştan başlanır

    Gözler ayda güneşte
    ilteriş Kağan başta
    Yazlar geçer savaşta
    Ötüken'de kışlanır

    içelim kımızları
    Yosma Gök Türk kızları
    Esritirken bizleri
    Yavuzlar yavaşlanır

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  6. 31.
    0
    reserved
    ···
  7. 32.
    0
    Kahramanların Ölümü

    Gerilir zorlu bir yay
    Oku fırlatmak için;
    Gece gökte doğar ay
    Yükselip batmak için.
    Mecnun inler, kanını
    Leyla’ya katmak için.
    Cilve yapar sevgili
    Gönül kanatmak için.
    Şair neden gam çeker?
    Şiir yaratmak için.
    Dağda niçin bağırılır?
    Feleğe çatmak için.
    Açılır tatlı güller
    Arılar tatmak için.
    Tanrı kızlar yaratmış
    Erlere satmak için.
    insan büyür beşikte
    Mezarda yatmak için.
    Ve
    Kahramanlar can verir
    Yurdu yaşatmak için...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  8. 33.
    0
    KOŞMALAR

    AĞIT

    Gönlümde yazdığım bu son ağıta
    Nazîre yaparak coşan dalgalar!
    Hastası olup da geç vakit hekim
    Arayanlar gibi koşan dalgalar!

    Sizin de elbette var bir sızınız,
    Bundan mı geliyor korkunç hızınız?
    Beni de beraber alır mısınız?
    Kederle kabarıp şişen dalgalar?

    Sizinle paylaşmak bu korkunç gamı,
    Bitmiyor bu sonsuz ecel akşamı,
    Bilmem ki bundan mı titriyor gemi?
    Ey dalgakıranı aşan dalgalar?

    Hey Atsız! Çöküyor bir eski direk.
    Baksan da dünyaya titremeyerek,
    Hepimiz beraber haykırsak gerek
    Ey belâ dehrinde pişen dalgalar!..
    1930

    2

    Dumanlı gözlerim bir hayal arar,
    Tan vakti ufukta güneş yanmadan.
    Her güzel dakikam geçer çabucak,
    Tadını içip de gönül kanmadan.

    Benim de çok tatlı bir dünüm vardı,
    Bir elâ gözleri süzgünüm vardı.
    Ömrümde bir gecem, bir günüm vardı,
    Onu da usandım artık anmadan.

    Gün olur, ufuklar gönlümü sıkar,
    Gün olur ki gönlüm âhımdan bıkar.
    Şu yollar hep aynı gurbete çıkar,
    Bir pınar başında durup konmadan.

    Ömründe gülmedin, rahat bulmadın,
    Ölsen de nola ki anılmaz adın...
    Hey Atsız! Yirmi beş yılda kocadın,
    Başında saçların beyazlanmadan.
    1931

    3

    Kılıç da hançer de yaralar ama,
    O keskin bakışın yarası değil.
    Beni bir kez yere çalan bu felek,
    Bir dahi toprağa vurası değil.

    Hey bu ne denizdir, görünmez dibi,
    Şu dağlar dumanlı başımız gibi,
    Üstünde esse de kasırga, tipi
    Neyleyim gönlümün borası değil.

    Gönüller vermiştir sana varını,
    Diyemem: "A yosma düşün yarını",
    Sen böyle güzelken günâhlarını,
    Korkarım Tanrı da sorası değil.

    Demişsin kim: "Bana vız gelir Atsız,
    Kendisi kabadır, sözleri tatsız".
    Ben senin hakkından gelirdim a kız,
    Neyleyim şimdicek sırası değil!

    4

    Burda güneş açmıyor,
    Ümit kuşu uçmuyor,
    Yol yok, kervan göçmüyor,
    Dakikalar geçmiyor.

    Bir kadının meâli,
    Bir yavunun hayâli,
    Bir evin öksüz hâli,
    Gözlerimden kaçmıyor.

    Döndüm vuslat yolundan,
    Yandım fırkat çölünden.
    Tanrı rahmet selinden,
    Bir damlacık saçmıyor.

    Karardı gündüzlerim,
    Kış oluyor yazlarım,
    Dumanlanan gözlerim,
    Uzak yakın seçmiyor.

    Bir gönülüm: Muratsız.
    Bir kartalım kanatsız.
    Kendinden geçse Atsız,
    Dakikalar geçmiyor...
    31 Mayıs 1944

    hüseyin nihal atsız
    Tümünü Göster
    ···
  9. 34.
    0
    Kahramanlık

    Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
    Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
    Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
    Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.

    Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
    Koşar adım gitmeli onların arkasından.
    Kahramanlık; içerek acı ölüm tasından
    ileriye atılmak ve sonra dönmemektir.

    Yırtıcılar az yaşar... Uzun sürmez doğanlık...
    Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.
    Adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
    Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

    Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
    Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.
    Bunun için ölüme bir atılış gerekir.
    Atıldıktan sonra bir daha dönmemektir...

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  10. 35.
    0
    allahına gurban devam
    ···
  11. 36.
    0
    cok iyi be. reserved
    ···
  12. 37.
    0
    Karanlık

    Son ışık söneli nice zamandır;
    Rüyalar! Yeniden önüme düşün!
    Yardan ayrı geçen uzun yıllarda,
    Hülyası bulunmaz bir anlık düşün.

    Yayını kalbime Ayzıt asalı,
    Başka bir eldenim katı yasalı.
    Burda koskoca bir gönül masalı
    Kaybolur içinde bir damla yaşın.

    Aşk için verince bu kadar emek,
    Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
    Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
    Üzere sizlerde benimle koşun! ..


    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  13. 38.
    0
    Kardeş Kahraman Macarlar

    Akıttılar yine kara toprak üstüne
    Kahraman Macarlar şanlı Turan kanını!
    Yazdılar yeniden Tarihe en şerefli,
    Yiğitlik Destanını!

    Yurt için ölümdür, en güzeli ölümün,
    Ölümler yaşatır bir ırkın vatanını.
    Arpad'ın Milleti elbet öldürülemez,
    Verse de bin canını!

    Bataklık Milleti Moskof sürülerine!
    Gösterdi Macarlar Turanlılık şanını!
    Binlerce öldüler... Ölmek yenilmek değil,
    Yüceltmektir Şanını!


    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  14. 39.
    0
    Kızıl Elma

    Yüz paralık kurşunla gider hayat dediğin;
    Tanrı yolu uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
    Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
    Güzel Kızılelma'na varmadan öleceksin.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  15. 40.
    0
    Korku

    Bir lahza uzaktan seni görmem,
    Hasretle yanan bağrıma bir damla su oldu.

    Sensiz geçerek ruhu karartan koca bir yıl,
    Hissiz ve hayatsız bir ölüm uykusu oldu.

    Ömrümdeki en korkulu endişe ve duygu,
    Sensiz yaşamak korkusu oldu.

    Hüseyin Nihal ATSIZ
    ···
  16. 41.
    0
    Ağıt

    Gönlümde yazdığım bu son ağıta
    Nazire yaparak coşan dalgalar!
    Hastası olup da geç vakit hekim
    Arayanlar gibi koşan dalgalar!

    Sizinde elbette var bir sızınız,
    Bundan mı geliyor korkunç hızınız?
    Benide beraber alır mısınız?
    Kederle kabarıp şişen dalgalar?

    Sizinle paylaşsak bu korkunç gamı,
    Bitmiyor bu sonsuz ecel akşamı.
    Bilmem ki bundan mı titriyor gemi?
    Ey dalgakıranı aşan dalgalar?

    Hey ATSIZ çöküyor eski bir direk.
    Baksanda dünyaya titremeyerek,
    Hepimiz beraber haykırsak gerek
    Ey bela dehrinde pişen dalgalar! ..

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  17. 42.
    0
    sesleniş

    Yalnızım,ne kadar aranıp dursam,
    Baş ucumda seni bulamıyorum.
    Güneşten vazgeçip susuz olsam da
    Seninle olmadan olamıyorum.

    Şu yollar bilmem ki dağ mı, ova mı?
    Gitsem bulur muyum kendi yuvamı?
    Kuş! Yolun nereye? Bizim eve mi?
    Sen zütür,ben haber salamıyorum.

    Her gece orda bir yaslanan mı var?
    Sessizce kirpiği ıslanan mı var?
    Uzaktan bana bir seslenen mi var?
    Ne diyor? Sesini alamıyorum.

    Acaba yaşlı mı kara gözlerin?
    içimde bir derin yara gözlerin...
    Daldı mı uzak bir yere gözlerin?
    Görmüyor, bilmiyor,bilemiyorum...

    Günleri sayarım, geceler iner,
    Beklerim geceyi, yıldızlar söner,
    Gizli bir yaram var, durmayıp kanar;
    Neresi? Bulup da silemiyorum.

    Ulaşsa da sana yolların ucu,
    Varmaya yetmiyor Atsız'ın gücü.
    içimde duruken bu kadar acı,
    Hala yaşıyorum, ölemiyorum.

    Hüseyin Nihal Atsız
    ···
  18. 43.
    0
    burda güneş açmıyor,
    ümit kuşu uçmuyor,
    yol yok, kervan göçmüyor,
    dakikalar geçmiyor.

    bir kadının meâli,
    bir yavunun hayâli,
    bir evin öksüz hâli,
    gözlerimden kaçmıyor.

    döndüm vuslat yolundan,
    yandım fırkat çölünden.
    tanrı rahmet selinden,
    bir damlacık saçmıyor.

    karardı gündüzlerim,
    kış oluyor yazlarım,
    dumanlanan gözlerim,
    uzak yakın seçmiyor.

    bir gönülüm: muratsız.
    bir kartalım kanatsız.
    kendinden geçse atsız,
    dakikalar geçmiyor...

    hüseyin nihal atsız/3 mayıs sırasında
    ···
  19. 44.
    0
    3 mayıs türkçülük günü'müz kutlu olsun
    ···
  20. 45.
    0
    kömen

    Analım Tunga Er efsanesini;
    Duyalım geçmişin erkek sesini.
    Bürüyüp Tanrıdağ’ın çevresini
    Yine Gök Türk olalım, El kuralım.
    Ötüken-Yış durak olsun da bize
    Yürüsün ordular ordan denize.
    Çinli baş vermezse, gelmezse dize
    Kağanın buyruğu vardır: Vuralım.
    Anlatılmaz, yüce bir erdem olan
    Bu akınlarda bulunmaz yorulan.
    Günü geldikçe de bizden sorulan
    Kan ve can vergisi olsun... Verelim!
    Ülkü uğrunda gönüller delidir.
    Kişiler ülkü için ölmelidir.
    Tanrı’nın insana değmiş elidir
    Şu ölüm adlı güzel şey... Saralım.
    Hiç düşündün mü niçindir yaşamak?
    Bir görev yapmak içindir yaşamak.
    Er kişiysen görevin neyse, başar.
    Zevke, eğlenceye hayvan da koşar.
    Görüyorsun nice havan yığını
    Ki yapar sadece hayvanlığını.
    Fakat onlar bile kendince yine
    Tükürürler Kardeş’in itlerine.
    O nasıl olmalı bir ruhu ölü,
    Ya da bir canlı, fakat kahpe dölü
    Ki sanar durduğu yer it inidir,
    Oysa bir şanlı şehitler sinidir.
    O fuhuş uzmanı çikletli dişi,
    Dişinin en kötü, en köhnemişi,
    Kaplamış ruhunu çirkef yosunu,
    Hiç umursar mı şehit ordusunu?
    Var mıdır onca tivistin ötesi?
    Adı üstünde: Köpek sosyetesi!
    Yok sayıp sen de bu ruhsuz sürüyü
    Kılavuz yap ebedi Gök Börü’yü.
    Çıkarıp Ergenekon’dan ulusu
    Türk’ü kılsın yine dünya ulusu.
    izleyip Gök Börü’nün gölgesini
    Gezelim gel o Kömen ülkesini.
    Gönlümün özlemi yerdir orası,
    Gürler ufkunda yiğitlik borası.
    Orda erdem gözükür, başkası çıkmaz alana.
    Kapanıktır kapılar her kovu, her bir yalana.
    Orda erler: Kimi arslan, kimi pars’ın eşidir.
    Orda kızlar: Güneşin kendi, ayın onbeşidir.
    Uğramaz ufkuna asla o yerin yüz karası;
    Orda yoktur ne siyaset, ne fikir maskarası.
    Yaşamaz öyle bir ortamda küçüklük, kötülük;
    Bir alaydan daha üstün savaşır orda bölük!
    Sungurun uçtuğu yerlerde barınmaz yarasa;
    Ve bütün dirliğin üstünde yürür sade yasa...
    Bir düşün başların üstünde kağanlık tuğunu,
    Ruh duyar orda ölürken bile Türk olduğunu;
    Ölümün zevkini bir süs gibi gönlünde taşır.
    Dirilerden daha çok orda şehitler dolaşır.
    Bu şehit ordusu varken kuramaz kimse pusu,
    Yurt için kan dökülür orda denizler dolusu.
    Günümüzden, düşünüp birçok asırlar geriyi
    Analım bin kere ölmüş o ölümsüz çeriyi:
    Ebedi yiğit!
    Adı yok şehit!
    Kefenin: Vatan...
    Tabutun: Cihan...
    Yaşıyor ünün.
    Düşünüp övün,
    Damarında kan
    Bir alev midir?
    Yaşaman: Roman;
    Ölümün:Şiir.
    Sana yok ne taş,
    Ne de bir mezar.
    Bu hayat: Savaş!
    Ebedi uzar.
    Eşit olduğun
    Şu güneş: Tuğun.
    Tabutun: Vatan,
    Mezarın: Cihan.
    Adı yok yiğit!
    Ebedi şehit! ..
    Onu anmakla görür Türk soyu gökçek Kömeni:
    Doludizgin yarışan Tanrıkut’un dört tümeni...
    Bin asır geçse de rastlanmaz onun bir eşine,
    Buyruk aldım diye ok fırlatıyor evdeşine...
    Bidev atlarla kılıp her yolu bir günde yarı
    Yıldırımlar gibi dağlardan aşan orduları...
    Saygı olsun bu çelik atlıların gök tuğuna,
    Tuğu kaldırmış olan orduların başbuğuna.
    O nasıl bir yürüyüştür, ne yiğitler katarı!
    Kun’u, Gök Türk’ü, Oğuz-Uygur’u, Kırgız’ı, Tatar’ı...
    O batırlar ki basıp bağra kucaklar ölümü.
    Özgelerden sakınıp kendine saklar ölümü.
    Her zaman öyle ağırdır ki yiğitlik kefesi,
    Kahramanlar gibi ölmek o günün felsefesi...
    Onların sanki başak canları... Durmaz, biçilir...
    Toprağın içkisidir kanları, al al içilir.
    Tarihin bir olağanüstü ve şahane işi
    Kür Şad’ın, Kül Tegin’in, Çağrı Beğ’in ok çekişi...
    Şubat 1964

    Hüseyin Nihal Atsız

    ek: bu şiiri de çok severim.
    Tümünü Göster
    ···