-
76.
+3araç hareket etti dönüp te bakamadım gittiği yöne doğru. yoldan gelip geçenler tuhaf tuhaf bakıyorlardı bana. ne kadar süre ile orada dikilip kaldım hiç bilemiyorum.
ama bir süre sonra caddeden geçen bir aracın korna sesiyle irkildim. sanki uykusundan sıçrayan biri gibi. çıktım eve. telefon açtım patrona ve o gün işe gelemeyeceğimi, rahatsızlandığımı söyleyerek izin istedim.
ve gün boyunca o boş evin içerisinde dinkçi beygiri gibi dört dolandım durdum. çalan telefonlara bakmadım bile. yemek yemek yok, su içmek yok, tuvalet var mı evde onu bile hatırlamıyorum.
akşam gün batarken salondaki kanepeye yığılıp kalmışım... -
77.
+1insan rahata çok çabuk alışıyormuş. eski yalnızlığıma dönüş çok acı bir deneyim oldu benim için. tüm değer yargılarım, yaşantımdaki olgular, varoluşlar, günlük yaşantıma ait ne varsa anldıbını yitirmişti gözümde.
adeta kış mevsimine giriyordu ruhum, o kadar soğuk, o kadar sancılı, o kadar berbat.
okulunun olmadığı haftasonlarında sevcan -kah arkadaşları ile kah yalnız- arada sırada yanıma uğruyor, birkaç saat sohbet ettikten sonra geri gidiyordu. gelemediği zamanlarda da telefon görüşmeleri öylesine. muzaffer, hala hastanede ama taburcu edilmesi yakın. hala sevcan'ın durumdan haberi yok ve dilinde ise muzaffer.
bense ruh gibi sürdürüyordum yaşantımı. zaman kavramı sanki yok olmuş gibiydi. evden işe, işten eve. işyerindeki performansım oldukça düşmüştü ve artık patronumdan uyarılar almaya başlamıştım.
sevcan, ailesi ile arasını oldukça düzeltmiş olmasına karşın, babası ile hala bir soğukluk sürmekteydi. eşref bey ile arada sırada bir araya gelip "ne yapabiliriz"in muhasebesini yapmaktaydık ama hala bende bir ruh ve beyin uyuşukluğu süregelmekteydi. -
78.
+1yaz mevsimine giriyorduk ama bende mevsim halen kış.
sevcan'ın dönemi bitmek üzereydi. bir gün işyerimdeyken telefonum çaldı. arayan sevcan'dı. sevinçle bana muzaffer'in taburcu olduğunu, evinde bir süre daha yatacağını, daha sonra da tamamen iyileşeceğini, onunla birlikte ziyaretime geleceklerini ve beni muzaffer ile tanıştıracağını söyledi.
aman yarabbi!.. tamam her şey iyi güzel hoş ta, nereden çıktı bu tanışma olayı? benim hiç aklıma gelmemişti bu. uyuşturucu taciri biri ile bir araya gelmek. düşüncesi bile ürpermeme yetti. -
79.
+1eşref bey'i aradım ve görüşme talep ettim. akşam iş çıkışında da yanına gittim. sevcan'ın anlattıklarından bahsettim. rahatsızlığımı dile getirdim. eşref bey,
- serhan, kızımın gerçekleri görebilmesi için o çakalla bir süre daha arkadaşlık yapması gerekiyor unutma bunu. çünkü biz her ne yaparsak yapalım, ne söylersek söyleyelim, sevcan kesinlikle dinlemeyecektir. bu sebeple, sevcan'ı gölgesi gibi takip edecek adamlarım. çok dikkatli ve kontrollü hareket etmeliyiz. eğer sana gelecek olurlarsa da, kesinlikle renk verme. kızıma bir şekilde bu serserinin ne olduğunu göstereceğiz.
diyerek konuşmasını tamamladı. ben de muzaffer'in uyuşturucu satarken çekilmiş fotoğraflarını istedim eşref bey'den ve aldım. biraz daha sohbet ettik ve ben eve döndüm. -
80.
+3eve dönerken yolda sevcan aradı beni ve çaya gelmek istediğini söyledi. eve gelip ortalığı toparladım biraz. birşeyler atıştırdım mutfakta ayaküstü. çayı demledim. eşref bey'den aldığım fotoğrafları odamda güvenilir bir yere sakladım. yaklaşık bir saat sonra da kapım çaldı ve misafirim geldi.
her zamanki neşesinden pek bir şey kaybetmemişti sevcan. yine güleryüzlü, yine sevecen. benim durgunluğumun farkında kendisi evden gitti gideli ama, "neyin var?"lara verdiğim kaçamak cevaplar yüzünden asıl sebebin kendisi olduğunu bilemiyor, anlayamıyor. bir de aklı fikri muzaffer'deyken nasıl benim içimi okuyabilir ki?
ona da hak vermekle birlikte, yine de kendisine olan zaafımı çok iyi kamufle edebiliyordum kanımca. bir taraftan çaylarımızı yudumlarken, bir taraftan da sohbetimize başlamıştık. -
81.
+4- sevcan sana bir şey sormak istiyorum,
derken oldukça tedirgindim konuyu açıp açmamakta kararsızlıklar beynimde uçuşuyordu. aklım bir anda o gelmeden dakikalarca önce odama skladığım fotoğraflara kaydı. "getirsem, önüne bıraksam" ne olurdu acaba tepkisi çok merak ediyordum.
ama bir taraftan da "aramızı mı bozmaya çalışıyorsun?" ifadesi gelirse ben ne cevap veririm sevcan'a? hayır hayır. fotoğraf işini unut serhan. onun daha yeri ve zamanı var. sakin ol.
- sorun bakalım serhan bey,
derken sesine merak etmiyormuş havası verdiğini sezinledim. içimden bir ürperti geldi geçti. ama yine de sormaya kararlıydım. çünkü artık bir işaret fişeği ateşlemenin vakti çok gelmişti de geçiyordu bile.
- diyorum ki en yakından tanıdığın, samimi, değer verdiğin bir dostun, sevdiğin, akraban işte ne bileyim, etrafındaki bu tür insanlardan biri, hiç ummadığın bir şekilde, farklı biri çıksa, sen onu tanıdığını zannederken aslında hiç tanımamışsan, mesleği farklı çıksa, ne bileyim bekar sanılırken evli çıksa, ya da masum sanılırken azılı bir hırsız çıksa, tepkin ne olurdu, ne yapardın? -
82.
+2- bu nereden geldi şimdi allahaşkına serhan?
kızıp kızmadığını anlamak için yüzüne baktım. tatlı bir tebessüm ve ağzının kenarı ile yanağını oynatarak göz kırpıyordu.
bulunduğumuz salonun saatinin tiktaklarını farkettim o an. caddeden geçen bir aracın kornası uzun uzun çaldı. sanırım karşı taraf sürücü bir hata yapmıştı, diğeri de kızıp küfrediyordu korna diliyle. belli belirsiz bir bebek ağlaması geliyordu kulağıma uzaklardan. ve kentin gece uğultusu.
- işyerinden bir arkadaşım yıllardan beri tanıdığını sandığı samimi arkadaşının aslında kleptoman olduğunu öğrenmiş te bugün anlatıyordu. oradan aklıma geldi sen olsan ne yapardın bu durumda?
farkettirmemek için üstün bir çaba sarfettiğimi alnımın terlemesinden anladım. -
83.
+3- peki arkadaşın nasıl davranmış?
bunu sorarken kopya çekmeye hazırlanan yaramaz bir çocuk gibiydi. yalan söylediğimin farkına varmaması için ne söyleyeceğimi toparlamaya çalıştım kafamda. pek fazla dallanıp budaklanmamalıydı konu. bu sebeple,
- arkadaşlığını kesmiş,
dedim kestirip atarcasına. yüzünde anlam veremediğim tuhaf bir gülümsemeyle,
- ben de aynısını yapardım, aklın mantığın yolu birdir serhan,
dedi zafer kazanmış bir komutan edasıyla. ardından da gülümsemeyi bırakarak,
- babamın muzaffer'e neler yaptığını biliyorsun! ona bile mesafe koydum ben babam olmasına rağmen! babadır atsam atamam, satsam satamam, ancak tavrımı koyarım!..
- bu konuda bana kalırsa babanı yüzde yüz suçlamamalısın sevcan. belki de bir puzzle'ın parçaları tamamlanıyordur kimbilir?
derken içimden bir ses yine "getir fotoğrafları koy önüne" dedi ama çabuk toparlanarak bu fikrimden vazgeçtim. -
84.
+2sevcan artık muzaffer'in evinde ziyaretine başlamıştı her ne kadar bu konu beni rahatsız etse de adam tam kalkmamıştı ayağa ve ailesinin yanında olduğu için sevcan'a herhangi bir zararı olamaz diye düşünüyordum kendimce.
yine arada sırada görüşmelerimiz devam ediyor ve konunun sürüncemede kalması canımı sıkmaktan, beni üzmekten başka hiçbir işe yaramıyordu.
bir haftasonu sabah kalkıp güzel bir kahvaltı hazırladım kendime. bu sefer ben aradım sevcan'ı kahvaltıya davet ettim. aynı eski günlerdeki gibi olsun istiyordum. kırmadı. bekledim gelmesini. güzel bir kahvaltı yaptık hoş sohbet.
iyi mevsimin başlarıydı hava günlük güneşlik ve balkonuma sorti yapan kırlangıçları farkedince elimde olmayarak gülümsedim. bu gülümseyişimin sebebini sordu sevcan.
- sen kırlangıcın hüzünlü hikayesini bilir misin?
hayır anlamında başını salladı ve her zamanki can alıcı tebessümüyle,
- ama anlatırsan dinlerim!... -
85.
+7"çok uzak kasabalardan birinde yalnız bir adam yaşarmış. ama kimse adamın kim olduğunu bilmez. kendi halinde yaşayıp giden bu adam hiçbir iş yapmaz, sabahları çıkar evinden gün boyu kasabayı dolaşıp gezer, sonra akşamüstü evine gelirmiş. kimseyle konuşmaz, kimseye karışmaz, kimseyle dost olmaz, öylece bir yaşam sürermiş.Tümünü Göster
bir gün adamın oturduğu evin karşısına bir kadın taşınmış. o da yalnız, o da tek, nereden geldiğini hiç kimse bilmiyor. bunu farkeden adam sürekli göz ucuyla gözlemlemeye başlamış kadını. her sabah evinden çıkan kadın, akşam olduğunda yine tek başına evine dönermiş.
bir sabah peşine düşmüş adam kadının. kadın otobüs durağından bir otobüse binmiş. kadını takip eden adam kadının nerede çalıştığını öğrenmiş. artık her gün adam otobüs durağına kadar kadını takip ediyor, sonra da evine dönüyor, akşama gelmesini bekliyor ve kadının ışığı sönene kadar kendisi de uyumuyormuş.
bir sabah adam kendi kendine demiş ki: 'kimim var hayatta bu kadından başka? kaybedecek hiç bir şeyim yok ama kazanacağım çok şey var!' diyerek kadın otobüs durağında beklerken usulca kadına yaklaşarak,
- afedersiniz, rahatsız etmek istemezdim. ben sizin karşı komşunuzum. uzun süreden beridir de sizi takip ediyorum. anlaşılan siz de benim gibi yalnızsınız. ilk defa böyle bir davranışta bulunuyorum. sizinle arkadaş olmak istiyorum. bu ricamı geri çevirmezseniz beni çok mutlu edersiniz.
tedirgin gözlerle adamı dinleyen kadın direk "hayır" cevabı vermiş ve gelen otobüsüne binip gitmiş. adam içerlenmiş bu duruma. ertesi gün bu sefer elinde çiçeklerle durakta kadının gelmesini beklemiş. kadın yine reddetmiş. ertesi gün bir daha gitmiş adam. bir daha, bir daha, bir daha. her seferinde geri çevrilmiş kadın tarafından.
günler bu şekilde akıp giderken bir sabah adam uyanıp ta pencereye baktığında kadının evinin boş olduğunu görmüş. hemen koşmuş karşı tarafa. geceden toparlanıp gittiğini söylemişler komşuları. ama nereye gittiğini kimse bilmez. çalıştığı yere koşturmuş adam. sormuş kadını. yine aynı cevap, bilen yok. tüm gün kasabada kadından bir iz aramış ancak bulamamış.
hayatına küsen adam artık dayanamamış neyi var neyi yok satarak alıp başını bir dağ başında bir oduncu kulübesine yerleşmiş. ve her gün içmeye başlamış adam. "tek başıma burada ölür giderim daha iyi" diye düşünüyormuş. bu şekilde iki kış mevsimi geçirmiş.
baharın ilk günlerinden birinde bir sabah adam yeni içmeye başlamışken penceresine bir kırlangıç konmuş. seslenmiş adama,
- neyin var anlat derdini bana, niye böyle içip duruyorsun, paylaş benimle.
- çekil git başımdan kırlangıç sen benim derdimi anlatsam da anlamazsın.
uçup gitmiş minik kırlangıç. ertesi sabah yine gelmiş, yine aynı konuşmalar, adam yine kovmuş kırlangıcı. haftalar haftaları kovalamış, aylar ayları. yaz sonu bir sabah kırlangıç gelmemiş. adam meraklanarak pencere kenarına gelip etrafa bakmış ama kimsecikler yok. ne gelen var ne giden. ertesi gün yok, ondan sonraki gün yok. adam çok içerlenmiş. içmeyi bırakmış. farkında olmadan alıştığını anlamış kırlangıca.
bir kez daha dağlara taşlara vurmuş kendini adam. ama bu sefer kırlangıcı bulmak için. gittiği her yerde minik kırlangıcını sormuş önüne gelene. ne bilen var, ne gören. 2 kış daha geçirmiş adam her yerde kırlangıcını sorarak.
yeni gelen bahar günlerinden birinde, bir dağ başında, yorgun argın bir ağacın dibinde uyuyakalmış adam. rüyasında minik kırlangıcını görüyormuş. o esnada ağaca konan bir kırlangıcın sesiyle uyanmış heyecanla. bakmış ki kendi kırlangıcı değil. hemen onda da sormuş adam kendi kırlangıcını görüp görmediğini. kırlangıç adamın ne zamandan beri aradığını sormuş.
- iki yılı geçti hala arıyorum bulamadım,
demiş adam hayıflanarak. kırlangıcın cevabı şu olmuş:
- sizin aradığınız kırlangıcı bilmem. tanımıyorum bile. ama bildiğim tek bir şey var. kırlangıçların ömrü altı aydır!... " -
86.
0hikayenin etkisi ile gözleri dolu dolu olmuştu sevcan'ın. hemen kasvetli havayı dağıtmak için mecburen muzaffer'in durumunu sordum. benden çıktıktan sonra onun ziyaretine gideceğini söyledi.
huzursuzluk kol geziyordu, günün 16 saati nöbet tutuyordu içimde.
- bugün gitmesen olmaz mı?!..
endişelerimin altı kaynamış gibiydi. bir gün ekgib durması kardı benim için.
- söz verdim serhan gitmeliyim.
derken "lütfen anla beni ne olur" ifadesi hakimdi yüzüne.
- peki öyle olsun!.. -
87.
+1o gittikten sonra boş boş oturdum yüksekçe balkonumda, şehrin geniş bir manzarasına hakim öte köşesinde. anlamsızca gözümün alabildiği yerlere kadar izledim yaşlı istanbul'u.
sessiz, hüzünlü bir hikayeyi dinler gibiydi koca kent. dinlerken içerisinde de barındıran. üzerinde ne hayatlar, ne olaylar yaşanmıştı daha bizim duymayıp, görmeyip, bilmediğimiz. acıların, umutların, keder ve üzüntülerin cirit attığı bir kentin semalarının bu kadar sessiz olması ne garipti?
dışa vursaydı tüm insanlar içlerindeki feryatları, sanırım şehre sinmiş o sessizlik, bu kadar koymazdı insana. ve uzak ülkelerin uzak kentlerinde başka başka ne hayatlar başlıyor, ne hayatlar bitiyordu kimbilir?
geniştir insanın muhayyilesi, beyninde oluşturduğu hayal dünyası. isterseniz doğduğunuz büyüdüğünüz kentten hiç dışarı çıkmamış olun yine de düşünürsünüz hayal edersiniz başka yerleri, insanları, ülkeleri.
nedir bu kabına sığmamazlığım? ruhumda yankılanan bir paradoksun ayak sesleri mi ki? umursamamazlığın tüm ana damarlarını hayatıma girişi ile üstad bir cerrah gibi söküp almıştı sevcan. halen akıntısına karşı koyamadığım çağlayan bir nehir gibi akıyordu üstüme.
ister zorlayın, ister zorlamayın. herkes kendi kaderini yaşar... -
88.
+1arada sırada eşref bey ile görüşüyordum yine. sevcan'daki kavak yelleri hala tazeliğini korumaktaydı. o dönemde aklımdan geçen sadece tek bir şey vardı. bu da ne yapıp edip, muzaffer'in gerçek yüzünü sevcan'ın öğrenebilmesini sağlamak için sağlam bir plan yapmaktı.
bunu uygulamaya koyabilmek için fazla zamanım kalmamıştı. çünkü muzaffer günden güne iyileşmekteydi ve yakında ayağa kalkabilecek duruma gelecekti.
ne yapmalı, ne etmeli, nasıl bir yol izlemeli? her geçen gün içten içe bunu düşünüyor, bir alternatif bulamıyordum. bu durum da beni, ruhumu al aşağı etmeye yetiyordu. -
89.
+2her şeyin nazarımda önemsizleşmeye başladığı bu dönemde, kendi kendime sordum. acaba, bu künt ve gittikçe kronikleşen sorunu çözebilmek için nelerden vazgeçebilirim? neleri kaybetmeyi göze alabilirdim?
yaşantımdan? işimden? kentimden? ruhsal iniş çıkışlarımdan? değer yargılarımdan? çevremden? önemsediklerimden?
hepsini tek tek tarttım kafamda. kafamdan geçenlerin hepsinden vazgeçebilirdim yalnız bir şey hariç. sevcan!.. ondan vazgeçme fikrini ne aklım alıyordu, ne mantığım, ne de kalbim!..
artık bir şeyler yapmanın zamanı gelmişti de geçiyordu bile... -
90.
0elimde eşref bey gibi imkansızlık nedir bilmeyen biri varken neden bu silahı kullanmıyordum ki ben? hemen eşref bey'i aradım ve görüşme talep ettim. ertesi gün iş yerimden çıktıktan sonra hemen eşref bey'in binasına gittim.
telefondaki sesimden tedirginliğimi ve heyecanımı anlamış olmalı ki aynı tedirgin bakışlarla karşıladı beni eşref bey. konuyu eveleyip gevelemeden açtım hemen.
- eşref bey. biliyoruz ki ikimiz de sevcan'ın zarar görmemesi adına bir şeyler yapmak istiyoruz ama henüz bir arpa boyu yol bile kabul edemedik bu konuda. ben de bunun için size geldim. sizden şimdiye kadar hiçbir yardım talebinde bulunmamıştım. artık düşündüm ki yardımınıza ihtiyacım olacak. umarım geri çevirmezsiniz. -
91.
+1- seni dinliyorum delikanlı,
diyerek babacan bir gülümseme ile adeta teşvik etti beni anlatacaklarım için. kendimi inanılmaz derecede güvende hissettim.
- bakın eşref bey! bu muzaffer hakkında somut bilgiler lazım olacak bana. bu bilgileri edinebilir miyiz? ne yer, ne içer, kimlerle görüşür, ailesi kimlerden oluşur, bağlantıları nelerdir, birkaç sefer gözaltına alındığında daha mahkemeye sevk edilmeden salıverilmesi ile ilgili polis kayıtları veya tutanaklara ulaşabilir miyiz? siyasilerle olan bağlantıları nelerdir, kimlerdir? bununla ilgili detaylı bilgileri edinebiliyorsanız edinip benimle paylaşmanızı istiyorum sizden. mümkün mü bu? -
92.
+1- evet bir bakalım serhan. gereken her neyse yapacağım bu konuda. an be an elde edilen bilgileri seninle paylaşırım. peki aklından geçen nedir? neler yapmayı planlıyorsun benimle paylaşmak ister misin?
derken oldukça heyecanlıydı. ben de fazla derinlere inmeksizin, kaçamak cevaplarla yapmak isteğimi, yeri ve zamanı geldiğinde en ince ayrıntılarına varana kadar kendisine açıklayacağımı söyleyerek, ayrılmak için izin istedim.
evet kesinlikle yapacaktım olması gerekeni. artık kafamdaki belirsizlik bulutları yavaş yavaş dağılmaya başlamış, kafamda farklı bir plan oluşmaya başlamıştı. yalnız kafamda oluşan bu plan için bir tek şart vardı. sevcan'ın beni muzaffer ile tanıştırması işini bir şekilde iptal etmem ya da türlü bahanelerle geciktirmem gerekiyordu. muzaffer'in benim ben olduğumu bilmemesi gerekiyordu.
tüm bunları düşünerek döndüm eve. artık daha da kararlı hissediyordum kendimi. planımı gerçekleştirmeden tüm ayrıntıları en ince hesaplarına varana kadar incelemem gerekiyordu. -
93.
+3 -1ev artık ev değil soğuk hava deposu gibiydi sanki sıcak mevsim olmasına rağmen. belki de ruhum üşüyordu. o gece oldukça sakindi. bilgisayar başında müzik dinlerken bir anda öyle bir şiire denk geldim, öyle ki... öyle işte...Tümünü Göster
http://www.youtube.com/wa...BxjQ&feature=youtu.be
En değerli misafirim,
Bugün bıraktığın anılarınla boğuşuyorum odamda...
Sen düzenlemişsin her tarafı.
Her taraf sen kokuyor, sen var gibisin aslında
ya da ben senin hayalinle süsledim her tarafı...
Son nefesleri vericeğimiz güne kadar kalamadın.
Oysa tahminimce otuz sene kalmıştı benim son nefesime.
Bir yaşam vaad ettim ben sana, bu evin içinde.
Kabul etmiştin.
Meğer sen hep bu izbe evin penceresinden bakıyormuşsun.
Ben seni elimden geldiğince ağarlamaya çalıştım.
Yapamamışım...
Bazen bu evi talan etmişiz o saçma sapan kavgalarla.
Hala kırık dünlerin etkisi var bütün yarınlarda
Sen bu evin karanlığı ile başedemedin sevgilim.
Bense o karanlığın en ücra köşesinde yaşıyorum şimdi.
Bavulunu toplamış misafirin ayaklarına kapanmak değer mi?
Kapıları kilitlemeli mi bir yere kaçmasın diye sevgili...
Bu evi yıkma sevgilim.
Ben burada yaşıyorum.
Ben buradayım hep.
Hep seni bekliyorum, kapılar pencereler açık
duvarlar yıkık.
ama yine ışık yok sen olmadıkça
hala karanlık...
Dışarısı çok korkunç sevgilim gitme...
Gitme,seni izlemek zor başka evlerin içinde...
Başka düzenlerle.
Başka aşklarda.
Başka sevgilerde.
Başka dudaklarda,
Sen başkalaştıkça...
Seni kimse almadı benden ama alacaklı gözler var etrafta.
Senin kalbin yabancılaştı şimdi insanlara.
Ama biliyorum tanıdık birisi çıkacak o insanlar arasında.
Seni benden kimse almadı
ama beni benden sen aldın be sevgilim.
işine yaramam bırak beni...
Bırak kırılmış kalbimi.
Bırak umutlarımı.
Bırak gülücüklerimi.
Bırak yalan tebessümlerimi.
Beni yalnız bırak bu evde ama sende ol içinde...
Ben bu aşk sorumluluğunu üstlenemedim.
Her şeyden çok sevmek yeterli olmuyormuş demek.
Bilemedim.
Gitmeni kabullenmeyi bilemedim...
Hayatımın tadını kaçırdın,o yüzden tadını çıkarmayı bilemedim...
Bu evi kendim yıkmayı bilemedim...
"Başka evlerde senin mutluluğun" dediler taşınmayı bilemedim...
En mutsuz olduğum anlarda sen olmadıkça Ağlamayı bilemedim...
En gülünç esprilere kahkahalar atarken içten Gülmeyi bilemedim...
Şimdi Tek bildiğim dışarıya baktığın pencerelerden seni izlemek!..
Ya gel bu eve yeniden,
ya da git bu mahalleden...
Penceremdeki manzaram olma...
Gözümdeki yaşlar olarak karış yağmurlara!..
Terket bedenimi, ben terketmeden.
Benim yarınım ol, umudum değil...
Gelirsen de hiç gitme...
Benimle paylaş bu evi ve ev arkadaşım ol!..
Misafirim değil... -
94.
+1yine utanmadan günler günleri kovalıyordu, durmak bilmiyordu yüzsüz zaman.
ara sıra sevcan arıyordu ama gelmeleri azalmıştı. eşref bey istediğim bilgileri gün be gün toplatıyordu adamlarına. bense tasarlamaya devam ediyordum yapabileceklerimi.
muzaffer artık yavaş yavaş başlamıştı yürümeye koltuk değnekleriyle evinin içinde. anlık haberlerini alıyordum sevcan'dan. bir defasında tanımadığı insana güven vermekten uzak bir takım adamların muzaffer'in ziyaretine geldiğini söylemişti sevcan. zaten eşref bey'in sevcanı takip eden adamları vasıtasıyla da haberdardım adamların ziyaretinden. bunu da not aldım kayıtlarımın arasına.
adeta savaşa hazırlık yapar gibi hissediyordum kendimi. ama işin en ilginç yanı, olayın baş kahramanı sevcan'ın bundan haberinin olmamasıydı. istemsiz bir şekilde tebessüm ettim. -
95.
+3 -1hayatta kalıcı bir iz bırakmak...
olaylara, kişilere, toplumlara, tarihe damgasını vurmak... bir insan, sadece bu dünyadan göçüp gittiğinde, hayattayken yaptıklarıyla anılır.
dönüp arkama baktığımda ne bir iz, ne bir damga, hiçbir şey... koskoca bir boşluktan başka yaptığım hiçbir şey yoktu sıradan yaşamış bir insan olmaktan başka. üniversite yılları bittikten sonra askerliği aradan çıkarıp, istanbul'da bir şirketin insan kaynaklarında işe başlamıştım. ve 3 yıllık üstün performansımdan ötürü departmanın başına getirilmiştim. arada sırada memleketim adana'ya gidip, annemi ve kardeşimi görmekten, köy mezarlığında yatan babamı ziyaret etmekten başka hiçbir farklı şeye zaman ayırdığım olmamıştı.
rutin bir yaşam, kısırdöngünün bol olduğu, ucuz, sıradan...
-
kayra 40 yaslarda ısıtme kaybı yasıcaksın
-
bikerisinde yokluktan breaking bad
-
17 bin tl aliyorum
-
acaba kayraya bi zenci tecavüz etse
-
atatürk kendisi bile bugünü görse
-
kaan kurala acayip sinir oluyorum
-
trabzonu doğradılar
-
kayra kac dkya yeni hesap acip gelir
-
islamda sünnet olmak mecbur mu
-
dün öğrenciler geldi
-
beyler doğuda damada ve geline takılan altınların
-
basketbola atan kazanır kuralı gelmeli
-
endonezya bali ucuz diolar la
-
her tarafta buhu
-
bu kayranın vücudu muydu la
-
sonundaa aldım be
-
çakra patlatmak
-
3 trilyona araba önerisi
-
cogu ünlü ayın dolunay oldugu zamanlar
-
neden playstation joystiklerine sensor koymuyorlar
-
züt deliklerinin süper sıkı ve girmesi çok zor
-
mersobahis
-
dennis buroyla bir ani
-
et yemeyen erkek geydir
-
bu ehliyet kurs hocalari
-
moderatorler kendine
- / 1