+1
"Tanrı'nın harikaları arasında iki şey vardır ki, diğerlerinden çok farklıdır:
1- Gök Kubbe (Yıldızlı Gökyüzü)
2- Ruh" demiştir.
Ruhun varlığı ve harika oluşu, bu kadar açık belirtildiğine göre, bu kaçış neden? Bu kaçış, insanın kendinden kaçışıdır. Şimdi tekrar madde ve ruhu anlamaya geri dönelim ve irdelemeye çalışalım.
insanlığın Kullanamadığı Güç Kaynağı imajinasyon;
Gezegenimizde insan uygarlığını meydana getiren madde ve ruh birlikteliğini irdelemek için tüm inançların ötesinde rasyonel aklın anlama yetisine ve imajinasyonun çalıştırılmasına ihtiyaç vardır. Uygarlığımızın vardığı nokta inançların dışındaki uğraşlarla meydana getirilmiştir. inanmak bir realitenin insan üzerindeki obsesyonu, yani saplantısıdır. "Eğriyi doğrudan ayıran bilgidir" sözünü öncül bir gerçek olarak kabul edersek, mevcut gerçekliklerin inanma duvarlarının ördüğü sınırların dışında, anlama yetisinde kavranabileceğini kabul ederiz.
Anlamak ve kavramak için tek realite bilgidir. inanmak ise, bir realitenin sınırlandırılması, atıl hale getirilmesi demektir. Özetle önyargı, o kişi için değişmez gerçek demektir.
Bilginin işlenmesi, analiz edilmesinin aracı ise, akıldır. Ulaşılan tüm sentezler akıl ile yapılır. Fakat insan uygarlığının gelişmesinin ulaştığı seviyenin enerji kaynağı ise, imajinasyon yetisidir. imajinasyonun yaratıcılığı sayesinde akıl işleyeceği bilgilere ulaşır.
imajinasyon bilim adamları: 15.yy'da Kopernik, 16.yy'da Galileo, Kepler, 17.yy'da Newton ellerinde yeterli hiçbir alet bulunmazken Güneş sistemimizin çalışma prensiplerini, genel çekim yasalarını matematiksel olarak bulabilmişlerdir. 19.yy'da gelişen optik teleskoplar vasıtasıyla bunlar ancak kanıtlanabilmiştir. 20.yy'ın başında Einstein, maddenin temeli olan atom yasalarını, evrensel çekim kanunlarını, ışığın yayılma dinamiklerini matematiksel olarak tam kesinlikle ispat etmiştir. 20.yy sonunda gelişen bu teknoloji Einstein'ın tüm teorilerinin doğruluğunu kanıtlamıştır. Deneyden bağımsız bir matematiğin nasıl oluyor da duyularımızın ulaşamadığı bu gerçeklikleri bulduğu, bugünkü bilimin en büyük paradoksudur. Çünkü Einstein laboratuara girmemiştir, salt imajinasyon ve rasyonel aklın gücüyle bu gerçekliklere ulaşmıştır.
Birbaşka örnek ise, motornöron hastası olan ve vücudunda fiziksel olarak bir tek el parmaklarını çalıştırabilen astrofizikçi Stephan Hawking daha da ötelere giderek, milyarlarca ışık yılı ötede bulunan galaksilerin ve karadeliklerin çalışma prensiplerini ve dinamiklerini keşfetme kudreti göstermiştir. Teknolojik olarak hepsi tek tek kanıtlanıyor ve bilim dünyası bu insanın, hangi yetisi ile bu gerçeklikleri bulduğunu anlamaya çalışıyor. Milyarlarca ışık yılı uzağımızda bulunan bir gerçekliğin dinamikleri ve yasaları nasıl oluyor da 1.750 gr.lık bir beynin içinde şekilleniyor. Hem de şaşmaz matematiksel bir kesinlikle.
Sorularımıza devam ediyoruz; Mozart'ın 4 yaşında ilk konçertosunu bestelemesi, 6 yaşında senfoni bestelemesi, hem de hiçbir müzik eğitimi almadan!... Beethoven'ın müzik yapmak için vazgeçilmez duyumuz olan duyma yetisini kaybetmesi, bu yetiden mahrum oluşu bestelerine devam etmeye bir engel oluşturmadı. Evrensel ölçekteki yüzlerce bestesini sesleri duymadan yapabildi.
Uygarlığımızın bilgi sıçramalarını yaptıran bu insanların, bu bilgiyi nereden çekip aldıkları ve bu bilginin kaynağının klagib anlamda bir sebep-sonuca bağlı kalmadan nasıl ortaya çıktı sorusunun cevabı, hala havada asılı durmakta!.Ulaşılan tüm gerçekliklere teoriden gidilir. işte buradaki teori imajinasyon yeteneğimizdir. imajinasyona eğriyi doğrudan ayıran bilgi gerçekliği ile bakıldığında, onun tek bilgi kaynağımız olduğu ortaya çıkar. Rasyonel akıl ise, imajinasyonun işlendiği ve duyular vasıtasıyla denemelerinin ve analizinin yapıldığı gerçekliktir.
Madde olarak organize olduğumuz sistem ve duyularımızla algıladığımız madde, evrendeki mevcut enerjinin sadece bir dalga boyudur. Modern fizik bugün mevcut enerjinin 1,5 milyardan fazla farklılıkta dalga boyuna sahip olduğunu kanıtlamıştır. Özetle, bizim maddemiz bu dalgalanmanın sadece 1,5 milyarından biridir. Bunlarla şunu demek istiyoruz: Varoluşun 1.499.999.999 tane daha boyutu var. Madde sadece 1 tanesi. Maddenin temel parçacıklarının dünyasına indiğimizde ise, karşımıza çıkan gerçeklik, maddenin duyularımızla algıladığımızın tersine hiç de statik ve atıl olmadığıdır. Duyularımızla algıladığımız maddesel gerçeklikler kan, çiçek, kelebek, su, hücre vb. maddenin en küçük yapı taşlarında tasarlandığı, dizayn edildiği gerçekliğidir.
Maddenin atomik yapısında bir imajinasyona ve bilgi alış-verişine sahip olduğu modern fizik tarafından kanıtlanmıştır. Maddenin tüm katmanlarında dizayn edici, form verici, irade dışı bir güç kaynağı olarak karşımıza çıkan imajinasyon için uygarlığımızın vereceği tüm adlandırmalar sınırlıdır, ekgibtir ve noksandır.
Çünkü maddenin kabasından en küçük kütlesine (atom ve atomaltı parçacıklar) ve ömür bakımından da en kısa ömürlü olanlarına (saniyenin 80 milyarda biri) kadar tümü, karşı konulmaz bir şekilde imajinasyonun şekillendirmesi ve yönetimi altında kalıyor. Keşfetmek kudretini şimdilik gösteremediğimiz imajinasyonun yaratıcı gücüne varoluşun en temel dinamiğine insanoğlunun sağduyusu "Ruh" ismini vermiştir. Ve insan evreni meydana getiren maddenin enerji kaynaklarının sadece bir dalga boyu olduğu gerçeği ile imajinasyonun anlamaktan uzak olduğumuz sonsuz gerçekliği arasında şimdilik sıkışıp kalmıştır.
Mevcut evreni kalıplara bölmek, önyargı ve inançlarla değerlendirmek, sonsuzu metreyle ölçmeye kalkışmaktır.
Tümünü Göster