1. 1.
    +5
    Ben şarap içiyorum, doğrudur;
    Aklı olan da beni haklı bulur:
    içeceğimi biliyordu Tanrı,
    içmezsem Tanrı yanılmış olur.
    Ömer Hayyam
    ···
  2. 2.
    +2
    Güneşi balçıkla sıvamak elimde değil;
    Erdiğim sırları söylemek elimde değil;
    Aklım düşüncenin derin denizlerinden
    Bir inci çıkardı ki delmek elimde değil.
    ···
  3. 3.
    +2
    @2 oldumu?
    ···
  4. 4.
    +3
    @5 devami
    Kim görmüş o cenneti, cehennemi?
    Kim gitmiş de getirmiş haberini?
    Kimselerin bilmediği bir dünya
    Özlenmeye, korkulmaya değer mi?

    Dert içinde sevinci bul da yaşa;
    Haksız düzende haklı ol da yaşa;
    Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,
    Varından, yoğundan kurtul da yaşa.

    Bulut geldi; lalede bir renk bir renk
    Şimdi kızıl şarap içmemiz gerek.
    Şu seyrettiğin serin yeşillikler
    Yarın senin toprağında bitecek.
    ÖMER HAYYAM
    ···
  5. 5.
    +3
    Erenlere hizmet et, ermişlikten ayrılma.
    Namaz kıl ve oruç tut, delilikten ayrılma.
    Sözün en doğrusunu, dinle Ömer Hayyam'dan:
    Şarap iç, yol kes ama; iyilikten ayrılma!
    ···
  6. 6.
    +1
    sağolun panpalar şiirler için
    ···
  7. 7.
    0
    rezervlerinizi alın
    ···
  8. 8.
    0
    @18 rezevd
    ···
  9. 9.
    +1
    paramız yok ki bir güzel sevelim
    bademiz yok ki içipte haykıralım
    demek günaha girmenin yolu yok
    çaresiz kalkalım namaz kılalım. Hayyam
    ···
  10. 10.
    +1
    "Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
    Ne yapacağımı da yazmışın önceden.
    Demek günah işleten de sensin bana:
    Öyleyse nedir o cennet cehennem? "
    Omer Hayyam
    ···
  11. 11.
    0
    "Camiye gittim, ama Allah bilir niye:
    Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye.
    Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden:
    O eskidi gittim yenisini yürütmeye."
    Omer Hayyam
    ···
  12. 12.
    0
    Varmı dünyada günah işlemeyen söyle
    Yaşanırmı hiç günah işlemeden söyle
    Bana kötü deyip kötülük edeceksen
    Yüce Tanrı ne farkın kalır benden söyle
    ···
  13. 13.
    +2
    Beni özene bezene yaratan kim, sen
    Yolumuda çizmişsin önceden
    Madem bana günah işleten sen
    Nedir öyleyse o cennet cehennem..

    Cennete huriler varmış kara gözlü
    içkininde ordaymış en güzeli
    Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
    Bak bir yanda şarap bir yanda sevgili

    Sen sofusun hep dinden dem vurursun
    Banada sapık dinsiz der durursun
    Peki ben ne görünüyorsam o’yum
    Ya sen ne görünüyorsan o’musun

    Kim görmüş o cenneti cehennemi
    Kim gitmişte getirmiş haberini
    Kimselerin bilmediği bir dünya
    Korkulmaya özlenmeye değermi..

    Neredesin, sana başkaldırmışım işte
    Karanlık içindeyim ışığın nerede
    Cenneti ibadetle kazanacaksam
    Senin ne cömertliğin kalır bu işte...

    Sen içmiyorsan içenleri kınama bari
    Bırak aldatmacayı iki yüzlülükleri
    Şarap içmem diye övünüyorsun ama
    Yediğin haltlar yanında şarap nedir ki..

    En büyük söz denen Kuran bile
    Arada bir okunur besmeleyle
    Kadehte ise öyle bir ayet var ki
    Okur insan her zaman her yerde

    Gökleri yarıp darma dağın ettiğin gün
    Pırıl pırıl yıldızları kararttığın gün
    Sen sorguya çekmeden ben sana soracağım
    Ey Tanrı, hangi günahım için beni öldürdün ?

    insan son nefese hazır gerekmiş
    Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş
    Biz her an şarap ve sevgili ileyiz
    Böylece dirilirsek işimiz iş..

    Biz aşka tapanlarız, Müslüman değil
    Cılız karıncalarız, Süleyman değil,
    Biz eskiler giyen benzi soluklarız
    Pazarda sırma satan bezirgan değil..

    Şarabım, kasem, sevgilim, bir de çimen
    Bırak bana bunları, al cenneti sen.
    Cennetmiş, cehennemmiş, kuru laf bunlar
    Kim gitmiş cehenneme, kim dönmüş cenetten ?

    Ben şarap içiyorum doğrudur
    Aklı olanda beni haklı bulur
    içeceğimi biliyordu Tanrı
    içmesem Tanrı yanılmış olur..

    Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin
    Tekkede manastırda eremezsin
    Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
    Cennetin, cehennemin üstündesin..

    Meyhanede kendini bilenler bulunur
    Bilmeyeni ayırmak da kolay olur.
    Yıkılsın bilgisizlik yuvası medrese
    Oradan kendini bilip de çıkan hiç yoktur..
    ···
  14. 14.
    0
    Bir kerbinim de olsa, satar yine şarap içerim.
    ···
  15. 15.
    0
    Bu dünyaya istediğimiz gibi gelmedik, bu dünyadan istediğimiz gibi gidemeyiz.
    ···
  16. 16.
    +1
    Buraya dilber, şarap dizersen eğer,
    Burayı su, çemenle bezersen eğer,
    Fazlasını istersen, cehennemde yan;
    Gerçek cennet buradadır, sezersen eğer.
    ···
  17. 17.
    +1
    Seçme Dörtlükler
    Şarap sonsuz hayat kaynağıdir, iç;
    Gençlik sevincinin pınarıdır, iç;
    Gamı yakar eritir ateş gibi,
    Sağlık sularından şifalıdır, iç.

    Can bir şaraptır, insan onun destisi;
    Beden bir ney gibidir, kan o neyin sesi.
    Hayyam, bilir misin nedir bu ölümü varlık:
    Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı.

    Dünyada akla değer veren yok madem,
    Aklı az olanın parası çok madem,
    Getir şu şarabı, alın aklımızı:
    Belki böyle beğenir bizi el alem!

    Ömür defterinden bir fal açtım gönlümce;
    Halden anlar bir dost gelip falı görünce;
    Ne mutlu sana, dedi; daha ne istersin:
    Ay gibi bir sevgili, yıl gibi bir gece.

    Bahar geldi; başka bir şey istemem kafamda;
    Hele akla hiç yer vermem bahar soframda;
    Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni:
    Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma.

    Gece, gül bahçesinde ararken seni,
    Gülden gelen kokun sarhoş etti beni;
    Seni anlatmaya başlayınca güle
    Baktım kuşlar da dinliyor hikayemi.

    Düşünce göklerinin baş konağı sevgidir sevgi;
    Gençlik destanının baş yaprağı sevgidir sevgi;
    Ey sevginin sırlarından habersiz yaşayanlar,
    Bilin ki tüm varlığın baş kaynağı sevgidir sevgi.

    Bu uçsuz bucaksız dünya içinde, bil ki,
    Mutlu yaşamak iki türlü insana vergi;
    Biri iyinin kötünün aslını bilir,
    Öteki ne dünyayı bilir, ne kendini.

    Bu varlık denizi nerden gelmiş bilen yok;
    Öyle büyük bir inci ki bu büyük sır delen yok;
    Herkes aklına eseni söylemiş durmuş,
    işin kaynağına giden yolu bulan yok.

    Seher yeli eser yırtar eteğini gülün
    Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
    Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
    Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.

    Gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak;
    Elimin özlediği kadehi kavramak.
    Her zerrem nasibini almalı dünyadan
    Yarın güle kavuşturmadan beni toprak.

    Gönül dedi: Ben neyim ki, bir damla sadece;
    Ben nerde, görmediğim koca deniz nerde!
    Böyle diyen gönül denize kavuşunca
    Baktı kendinden başka şey yok görünürde.

    Dün gece usul boylu sevgilim ve ben,
    Bir kıyıda gül rengi şarap içerken;
    Sedefli bir kabuk açıldı karşımızda;
    Sabah müjdecisi çıkıverdi içinden.

    Eşi dostu verdik birer birer toprağa;
    Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.
    Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin;
    Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala.

    Dert içinde sevinci bul da yaşa;
    Haksız düzende haklı ol da yaşa;
    Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,
    Varından yoğundan kurtul da yaşa.

    Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
    Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
    Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
    Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.

    Güneşi balçıkla sıvamak elimde değil;
    Erdiğim sırları söylemek elimde değil;
    Aklım düşüncenin derin denizlerinden
    Bir inci çıkardı ki delmek elimde değil.

    Gören göze güzel, çirkin hepsi bir;
    Aşıklara cennet, cehennem, hepsi bir;
    Ermiş ha çul giymiş, ha atlas;
    Yün yastık, taş yastık, seven başa hepsi bir.

    Bu dünyaya kendi isteğimle gelmedim ben;
    Şaşkınlıktan başka şeyim artmadı yaşarken.
    Kendi isteğimle de gidiyor değilim şimdi,
    Niye geldik kaldık, niye gidiyoruz bilmeden.

    Felek doğruyu eğriyi tartaydı,
    Her işine güzel demek kolaydı.
    Böyle mi yaşardı iyiler dünyada,
    Evrenin özü doğruluk olaydı?

    Açılmaz kapıları açmanız mı gerek?
    Dünyada insanca yaşamanız mı gerek?
    Bırakın öyleyse iki dünyayı birden:
    Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek!

    Gönül, her an sevdiğinin kapısında ol;
    Her istediğini onda ara, onda bul.
    Aşk tavlasında hileye kaçma kalleşçe:
    Koy canını ortaya, soyulursan soyul.

    Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik;
    Bildiklerimizle övündük, eğlendik.
    Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra?
    Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik.

    En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen;
    iyilik seven kötülük edemez zaten.
    Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur:
    Düşmanınsa dostun olur iyilik edersen.

    Gök yaban gülleri döküyor eteğinden
    Bir çiçek yağmuruna tutuldu sanki çimen
    Gül şarap dolsun kadehimin lalesine
    Mor buluttan yere yaseminler düşerken.

    Saki, gökler, denizlerce dolgunum;
    içime sığmaz oldu coşkunluğum;
    Ak saçlarımla sarhoş ettin beni,
    Kış ortasında bahar bulutuyum!
    Sabahattin Eyuboğlu, Hayyam Bütün Dörtlükler

    Geçmiş günü beyhude yere yad etme
    Bir gelmemiş an için de feryad etme
    Geçmiş gelecek masal bütün bunlar hep
    Eğlenmene bak ömrünü berbad etme

    Türkçesi: Orhan Veli Kanık
    Hayyam, Seçme Şiirler, S. 4, Akdeniz
    Bu şarabı dilenci içti, bey oldu gitti.
    Bu şarabı tilki içti, aslan kesildi.
    Bu şarabı ihtiyar içti, oldu delikanlı.
    Delikanli içti, ömrü bi uzadı, bi uzadı, bi uzadı.


    Doyacak kadar aşın varsa,
    başını sokacak bir damın,
    insanoğluna kulluk etmiyorsan,
    başkasının sırtında değilse geçimin,
    tamam, güneşli günler içindesin.

    Türkçesi: A. Kadir, Bugünün Diliyle Hayyam

    Bir gün yıkılır saltanatın, yapma güzel;
    Fırsat sana el vermiş iken, ver bize el.
    Bir ülkeye benzer bu güzellik, sonu yok,
    Bir gün çıkar elden; hadi, lutfetmeye gel!


    Tan rüzgarı esmiş, düşmüş gül etekten.
    Bülbül güle tutkun, hem öylesi içten.
    Kalk, içkini doldur, savrulmada dallar;
    Sönmüş göreceksin, gül, bir sabah erken.


    Ben, gönlü temiz insana kurban olayım.
    Gezsin başım üstünde benim, hoş tutayım.
    Ham insanı al karşına, söylet azıcık,
    Dön, sonra cehennem ne imiş, gel sorayım.


    Bir solukluk canımız var, o da saki, senden.
    Gerçi hoşlanmadı halk, gitti ne yapsak, bizden.
    Kalan içkim geceden bir yudum ancak, bilirim.
    Yaşamından, ama kaç gün geri kalmış; bilmem.


    Düşmüş feleğin çarkına, hep fırlanırız,
    Sizler onu esrarlı fenermiş sanınız.
    Evren koca fanus ve güneş lambasıdır.
    Bizler de biçim, simge, bireyler kalırız.

    Türkçesi: Rüştü Şardağ, Bütün Yönleriyle Hayyam Rubaileri

    Biliyor musun, selviyle süsenin hürriyeti neden dillere düştü,
    neden yollara yayıldı? Süsenin on dili vardır, ama gene de
    susmaktadır; selvinin yüz eli vardır, gene de eli kısadır,
    bir yere uzanmaz.

    Açıklama
    Selvi - Süsen - Hürriyet:
    Selvi uzayıp giden, sağa-sola eğilmeyen bir
    ağaç olduğu için edebiyatta hürriyeti temsil eder
    olmuştur. Süsenin de, çiçek yapraklarının her
    biri, bir dile benzetilmiş, fakat söz söyleyemediği
    için susmak timsali sayılmıştır.

    Hayyam, selvinin elleri - kolları var; fakat
    bir yere uzatmıyor; süseninde dili var; fakat
    bir söz söylemiyor; onun için hür bunlar demekle,
    devrinde sağ - esen kalmanın, bir yere el
    uzatmamakla, bir söz söylememekle mümkün
    olabileceğini de anlatmış oluyor.
    Abdülbaki Gölpınarlı, Hayyam ve Rubaileri, S. 130,198

    Ey gül, sen, bir gönül kapanın, bir sevgilinin yüzüne benziyorsun; ey şarap, sen cana canlar katan bir dilberin la'l dudaklarını andırıyorsun. Ey benimle; kavga edip duran baht, her solukta daha da yabancı davranıyorsun bana; sen, bir bildiğe benziyorsun.

    Abdülbaki Gölpınarlı, Hayyam ve Rubaileri, S. 71

    Geçici aşkın tadı-tuzu yoktur, köz olmuş, yarı sönmüş ateş
    gibi bir parlaklığı, bir ısısı yoktur. Aşık olan kişinin yıllar, aylar,
    boyunca gece-gündüz ne rahatı-kararı olmalı, ne yeyip ne içmesi.

    Abdülbaki Gölpınarlı, Hayyam ve Rubaileri, S. 109

    Dostum boş yere dünya gdıbını yeme; boş yere şu yıpranmış dünyanın derdiyle dertlenme; olan oldu, geçen geçti; olmayansa daha belirmedi; hoş olmaya bak; olanın, olmayanın gdıbına dalma.

    Abdülbaki Gölpınarlı, Hayyam ve Rubaileri, S. 134

    Aklını başına al; zaman pek kötüdür; tozu dumana katmadadır; emin olarak oturma; devranın pençesi pek yırtıcıdır; zaman, ağzına baklava koysa, helva verse sakın inanma; zehirlidir o baklava; ağıyla karışmıştır o helva.

    Abdülbaki Gölpınarlı, Hayyam ve Rubaileri
    Tümünü Göster
    ···
  18. 18.
    0
    yokmu paylaşan
    ···
  19. 19.
    0
    ccc hayyam ccc
    ···
  20. 20.
    0
    Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;
    Suçumuza, duamıza önem vermeyen;
    Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;
    Umudumu rahmetine bağlamışım ben.
    ···