-
76.
0Mert-“Ananı… Bu ne lan?”Tümünü Göster
b-“Bu ne lan değil. Haylaus’un yardımcısı Hinn.” (Hinn’in dediklerini insanlar anlamıyor. Hatırlatma olsun.)
Hinn-“Binnur. Gitmek istediğine emin misin? Hala kalma şansın var.”
Kedi-“Sen söylemiştin değil mi? Bedenim daha fazla o hayvanda kalırsa insanlığımı kaybedebilirim diye. Benim seçimim bu. Beni Eternal’e geri zütür.”
Kedi-“Gitmeden önce sizinle son bir kez vedalaşmak istiyorum. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Talat. Sen çok iyi biri olarak büyümüşsün. Karına olan düşkünlüğün ve kızına olan sevginden dolayı sana teşekkür etmek istiyorum. Gözüm arkada kalmadan gidebileceğim. Hatta aldatıyor olabileceğini bile düşünmüştüm. Auran hiçbir zaman şaşmadı. Köpekler auraları görebilir biliyorsun. Hiçbir zaman yalan söylemedin, en başından en sonuna kadar. Sadece benden bir şeyler sakladın, o da benim üzülmemem için. Hatta ben geldiğimden beri sigara bile içmedin.”
Talat-“Aman be abla. Seninki de büyütülecek şeyler mi? Her insanın doğal hali bunlar.”
Kedi-“Değil Talat. Buraya kadar gelirken pek çok insan gördüm. Neredeyse hepsi kötü niyetli aura yayıyordu. Hatta Bir Bine bile. Muhtemelen onunki lanetinden de. Köpüğe iyi bak. O sizi çok sevdi. Sizi ailesi olarak görmeye başladı bile. Onu istersen başkasına verme. Sizinle yaşasın.”
Talat-“Zaten o senden bana kalan son şey.”
Kedi-“Bir Bine. Bana resmen eziyet çektirdin. Eğitilene kadar zütüm çatladı yani. Ama güzel zamanlardı. Olur da bir daha gelme şansım olursa seni köpekle kovaladığımda artık saklanıp ağlama. Direk dur karşısında ve emin adımla ona yaklaş. Zaten emin adımla yaklaşan birini köpek kolay kolay ısırmaz. Ve Pelinsu ile olan olayı gördüm. Senin adına üzüldüm.”
b-“Boşver be abla. O kaybetti.” Cesaret etsem o şeyi söyleyeceğim. Sadece cesaret et. Cesaret…
Kedi-“Ve sen Mert. Bayağı gıcık birisin. Ama kardeşime sahip çıktığın için teşekkür ederim. Bunca zamandır hep birbirinizin iyiliğini düşünerek hareket ettiniz. Böyle arkadaşlık kolay bulunmaz.”
Mert-“Sen hele bir Eternal’den gel de. Bu veda değil ha haberin olsun. Böyle saçma veda mı olur?”
Kedi-“Gidiyorum ben ciddiyim.”
Mert-“Eee. Nereye gidersen git. Ama geri döneceksin. Bu kaçınılmaz.” Teşekkür ederim be kanka. Bana cesaret verdin.
b-“Tabii ki geri dönecek. Hatta onu ben getireceğim. Seni Eternal’den kurtaracağım.” Sessiz kaldı ve:
Kedi-“Lütfen…” dedi ve ruhu kayboldu. Hinn de tam gidecekken ona dokundum:
b-“Kanka bedenime sahip çık.” Dedim ve onunla anlaşabilmek için kediye geçtim.
b-“Beni de Eternal’e gönder.” -
77.
0Lokantaya vardık. Burası Pelinsu ile gittiğim ev yemeği yapan restoran. Mert Pelinsu’yu görünce direk saklandı. Biz devam edebiliriz ama. Benden şüphelenmezler.Tümünü Göster
b-“Se n bura da bek le.”
Mert-“Kendini bayağı geliştirmişsin ha kanka.”
b-“Se nin ile şit kette bul uş uruz.”
Mert-“Tamam. Şitkette buluşuruz hahaha.” Dedi ve yine de dinlemek için o da beklemeye başladı. Biz de Pelinsu’ya yaklaşmaya başladık. Pelinsu bizi görünce tabi otomatik kucağına aldı.
Pelinsu-“Ayy. Çok şirin değil mi şu kedi?”
Nejla-“Bana yaklaştırma da ne yaparsan yap. Çöplere falan giriyordur o.” Aslında ona doğru gidesim geldi ama Pelinsu bana sarılıp göğsünün arasına sıkıştırınca bütün kötü düşünceler uçtuuuu gittiii…
Nejla-“Sen sorumdan kaçma. Ne zamandır Bir Bine’nin seni kesmesine izin veriyorsun. Sen de mi ondan hoşlanıyorsun yoksa?” Oha o kadar kolay mı anladılar lan kızı kestiğimi? Demek ki gizli yaptığımı sanarken dana gibi bakıyorum kıza. Utandım lan.
Pelinsu-“Pardon da benim o köylü kılıklı çocukla ne işim olur? Geçen de doğum günü partisi yapmış Allah’ım hasta ziyaretine gittiğimizde bile evini toparlayamamış. Temizlikçi tutacak parası da yoktur onun.” Çok koydu lan. Gerçekten benden bu kadar mı tiksiniyormuş?
Nejla-“Parası olan adama mı bakıyorsun sen anca?”
Pelinsu-“Yoo. Mesela Mert de yakışıklı. Parası yok onun da ama tam benim tipim. O salak da ikimizin arasını yapmaya çalışıyor ya. Ona o kadar pas attım hiç yüz vermedi.”
Nejla-“O zaman Bir Bine’ye söyle onunla olamayacağını. Boşuna ümitlendirme çocuğu.” Olmayacağına üzülsem de Nejla haklı. Söylemesi lazım bana. Bugün adam akıllı söylerse aramız da bozulmaz boşu boşuna. Ama içime oturdu ya. Yeminle sigaraya başlayacağım bu gidişle.
Pelinsu-“Saçmalama. Altın kazı mı kaçırayım elimden? Tüm işimi o yapıyor neredeyse. Eğer onu sevmediğimi söylersem bana bir daha yardım etmez.” Beni kullandığı amaca bak. içimden bir sinir dalgası yükseliyordu. Ama bana ait değil bu. Kedi’ye ait.
b-“Kedi. Sakın dokunma ona.”
“Neden. Senin de içten içe üzüldüğünü ve sinirlendiğini hissedebiliyorum.”
b-“Ben öyle biri değilim. Beni sinirlendirene veya beni üzene zarar verecek biri değilim.”
“Peki.” Dedi ve kucağından inmeye çalıştı. Ama Pelinsu bırakmaya niyetli değildi. Tam o anda Mert saklandığı yerden çıktı ve Pelinsu’nun başına dikildi.
Mert-“O kedi bana ait. Geri verir misin?”
Pelinsu-“Aaa Mert. Hoş geldin. Geç otur.”
Mert-“Bir daha seninle değil aynı masaya, aynı ofise bile oturmaya niyetim yok. Sadece ona seni sevmiyorum desen bile yeterliydi onun için. Ama sen ne yaptın? Onu parmağında oynatmayı seçtin. Ama asıl hata bende. Bir süredir farkındaydım ama mutlu olduğu için bir şey söyleyemedim. Ama artık yeter. Ha bu arada. Senin gibi dışı güzel içi bataklık olanlar insanlar benim tipim değil. Şimdi ne konuşuyorsanız konuşun.” Dedi ve biz kucağındayken avucunu sıkıyordu. Uzaklaştıktan sonra ağlamaya başladı.
Mert-“Kanka. Özür dilerim. Sana söylemeliydim.” Tarihin en kötü gününü geçiriyorum galiba. Ruhum sakinleşene kadar kediden çıkmaya niyetim yok.
b-“Sen in bir suç çun yok.”
Mert-“Hayır var. Eğer sana erkenden söyleseydim bu kadar şey üst üsteyken altında ezilmene gerek kalmazdı.”
Mert anlamıyor buraları:
b-“Kedi. Sen de güvenli bir yere git. Evde buluşuruz.”
“Tamam. Sen de kendini üzmeyi bırak. Böyle şeylere neden üzülürsünüz anlamıyorum ama yine de kendini üzme.”
b-“Peki.” Dedim ve bedenime geri döndüm. Galiba bugün hayat bana karşı. -
78.
0Öğle arası oldu. Kızlar bu sefer bize sormadan direk yemeğe gittiler. Mert ise:
Mert-“Ben aşağıdaki marketten birkaç atıştırmalık alıp geliyorum kanka. istediğin bir şey var mı?”
b-“Yok. Benim iştahım yok. Sen git. Ben biraz yalnız kalmak istiyorum zaten.” Dedim. O da
Mert-“Tamam kanka. Ama sana da bir şeyler alacağım. Aç kalma.” Dedi ve asansöre bindi. Ben de kendimle baş başa kaldım. Haylaus neden böyle bir şey yapar ki? Kendisi bir tanrı sonuçta. Neden böyle saçma bir şekilde ceza verir? Anlamıyorum. Anlamıyorum… derken telefonum çaldı. Arayan Mert’ti. Telefonu açtım:
b-“Bir şey istemiyorum dedim ya.”
Mert-“Kedi gelmiş. Herhalde bir şey söyleyecek. Oradan bir hedef alıp buraya gelsene.” Dedi. Kedi niye gelmiş ki buraya kadar? Camdan aşağı baktım ve gerçekten de bayağı aşağıdalar aq. Hedef alıp nasıl tutturayım o kadar uzağa? Aslında iş kafada bitiyor. Okun ona isabet ettiğini düşünürsem isabet eder. Oku bıraktım ve isabet ettiğini düşündüm. Ve evet. işe yaradı. Bedenindeyim.
b-“Ne oldu?”
“Sana göstermem gereken bir şey var. Kötü bir şey mi değil mi bilmiyorum ama sana göstermem gerektiğini hissettim.”
b-“Peki, göster bakalım.”
“içinde bir huzursuzluk var. iyi misin?”
b-“Pek değil. Sen bana ne göstermek istiyorsan göster. Akşam evde konuşuruz.” Ve Mert’in bizi bırakması için ayağıyla elini itti. Mert de yavaşça bizi yere bıraktı ve koşmaya başladık. Mert de arkamızdan koşuyordu. -
79.
0GÜNÜMÜZ
Güvercin-“Benim hikayem de böyle. Daha sonra seni eğitmek için ben seçildim ve buraya geri geldim.” içimden Haylaus’a karşı bir öfke dalgası yükseliyordu. Ama hiç beklemediğim bir anda:
Mert-“Bu Haylaus şaka mı yapıyor? Pars’ı korumadın ve çocuğu korudun diye cehenneme göndermek de ne demek? Hiç mi aklı yok bu hayvanın? Bu kadar mı insanlar karşı kör?”
Binnur-“Lütfen onu öyle düşünme. O daha çok hayvanlara baba gibi. Bana verilen görev onu hayatım pahasına korumamdı. Ve ben bu görevi yerine getiremedim. Kutsal hayvanımı koruyamadım. O yüzden de…”
b-“NASIL HALA ONU SAVUNABiLiYORSUN?”
Binnur-“Ben de babaanneme derdim hep nasıl onu savunabiliyorsun diye. Onun bizi çocukları gibi sevdiğini ve her babanın yapacağı gibi bizi yeri geldi mi cezalandırıp yeri geldi mi de ödüllendirdiğini söylerdi.”
b-“Bunun neresi ödül?”
Binnur-“Söyleme öyle. Binlerce hayvanla konuştum. Onlarla yakın dostluklar kurdum, annem ve babam öldüğünde benim ayakta durmamı ve size bakmamı sağlayan onlardı. Onların da annesi babası ölüyorlardı ama hayatlarına devam ediyorlardı. Ben de öyle yaptım. Devam ettim. En çok sizi bıraktığım için pişmanlık duydum. Ve bu pişmanlığım hiçbir zaman da dinmeyecek. Arkadaşlarınız geliyor. Ben gidiyorum.” Dedi ve camdan uçup gitti.
Nejla içeri girdi ve:
Nejla-“Ne bu haliniz? ikiniz de ağlamışsınız.” Söyleyene kadar anlamamıştım bile ağladığımı. Mert burnunu çekti ve:
Mert-“Yok bir şey. Duygusal bir film izledik de erken gelip.”
b-“Aynen aynen.”
Pelinsu-“Ne izlediniz bakalım?”
Mert-“Titanik.”
Pelinsu-“Yaa Mert. Doğruyu söyleyin ya ne izlediniz?”
Mert-“Söylemem banane. Sonra buna mı ağladın diye dalga geçersiniz. Bizi boş verin de işinize bakın.”
Nejla-“Lafı atan işi yapan olsa keşke.” Dedi ve gözü bana döndü. Ben ondan tarafa bile bakmıyordum. Bakacak kadar kendimi iyi hissetmiyordum. işe odaklanmam daha iyi olur. Ve öyle de yaptım. -
80.
0Pars bizi takip ediyordu. Hissedebiliyorum. Beni korumak istiyor. Ama ben iyiyim zaten. Kendini koruması lazım. Keşke inden çıkmasaydı. Arabaya vardığımızda bir çocuk aşağı indi. Ani anda Pars’ın öfkesini hissettim. Bana anlattığı olay aklıma geldi. Küçük olanları da avlayıp onları kafeste besleyip büyütüp, derilerini soyup atmışlardı. O çocuğu öldürmek istiyordu. intikdıbını almak istiyordu. Çocuğu hedef alıp üzerine koştu. Ve öyle sert ısırdı ki kemik kırıldı. Ben son anda çocuğu itmiştim ve benim omzumu ısırdı. Ağlamaya başladım.Tümünü Göster
Binnur-“Eğer sen o çocuğu öldürürsen o sevmediğin insanlardan ne farkın kalır?” diyebildim. Bu dediğimi anlamış gibiydi. O da sakince dişlerini çekecekken bir el atış sesi geldi. Ve Pars vurulmuştu. Sonra bir kere daha, ve bir kere daha… En sonunda ise Pars’ın son kez bana baktığını gördüm. Özür dilerim diyordu. Benim hatamdı. Eğer onun kalbini insanlara karşı ısıtabilseydim bunlar olmayacaktı. Ve birden herkes dondu. Her yer siyah beyaz bir hal aldı. Haylaus gelmişti. Ve Pars’ın da ruhu yerden kalkmıştı. Canım yanıyor. Öldü. içimdeki sanki büyük bir parçamı kaybetmiş gibiyim.
Haylaus-“Çok acı çektin. Artık huzur içinde dinlenebilirsin.”
Pars-“Peki ya Binnur ne olacak?”
Haylaus-“O bize ihanet etti.”
Pars-“O bize ihanet etmedi. Ben ona ihanet ettim. O her insanın kötü olmadığını bana göstermeye çalışıyordu. Ben ise bencilce onların genç insanına saldırdım. O ise onu kurtardı. Eğer onu öldürürsem onlardan bir farkım kalmayacağını söyledi. Asıl ben ona ihanet ettim.”
Haylaus-“Peki söyle bana. Şimdi ne olacak? Sen öldün. Kürkünü soyacaklar ve ceplerine para denen kağıdı atacaklar. Sonra eğlene eğlene o parayı bitirip tekrar para kazanmanın yollarını arayacaklar. Sen son parstın. Ve seni koruyamadı. O çocuğu korumayı seçti. Ve bu seçimiyle de yaşayacak. Onun yeri artık Eternal.”
Pars-“Lütfen bunu yapma. En azından beni de Eternal’e gönder.”
Haylaus-“Senin yerin benim ormanım. Onun yeri ise Eternal. Bu kural ona büyüğü tarafından öğretildi.” Dedi ve Pars’ın arkasında orman, benim arkamda da Eternal belirdi.
Haylaus-“ikiniz de içeri girin. Ve sen insan. Senden büyük beklentilerim vardı. Beni hayal kırıklığına uğrattın.” Dedi. ve kayboldu. Pars ormana girmemek için gayret gösterse de elektrik süpürgesi gibi içine çekiyordu. Ben ise kendi rızam ile Eternal’e yürümeye başladığım için zorlamıyordu.
Pars-“Binnur. Lütfen oraya gitme. Orası senin yerin değil.”
Binnur-“Hayır. Ben burayı hak ettim Pars. Yaşadığımız her şey çok güzeldi ve çok eğlendim. Keşke böyle bitmeseydi. Daha seni kardeşlerimle de tanıştırmak isterdim.” Dedim ağlamaya başladım.
Pars-“Seni oradan kurtarmak için gerekirse Haylaus’a meydan okuyup Eternal’e gideceğim. Seni oradan kurtaracağım.”
Binnur-“Bunu yapma lütfen. Sen de Eternal’e gelirsen bu omzumdaki yaradan daha çok acıtır. Elveda.” Dedim ve portalden içeri girdim.
Pars-“Dur, bekle.” Derken de portal kapandı ve eziyetim başladı. -
81.
0Uyandığımızda Pars hemen ayağa kalktı ve vücudunu genleştirdi. Artık benim de vücuduma dönme vaktim geldi diye düşündüm ve geri döndüm. Allahımmm. Ölüyorum galiba. Her yerim uyuşmuş. Kılımı kımıldatamıyorum. Üzerime gerçekten yatmasına gerek yoktu. Bir dahaki sefere kesin dille söyleyeceğim yatmamasını. Pars bana doğru baktı ve bir şeyler söylemeye çalıştı. Bu sefer ben de anlamadım. Bedenine girdim ve resmen rahatladım.Tümünü Göster
Pars-“Bugün bedenimden ayrılma. Sana avlanmayı göstereceğim.” Dedi.
Binnur-“Zaten kedinin, bedeninde çok avlandım.”
Pars-“Kedi mi? Hahahaha. Onlarla ne avladın böcek mi? Bizim avlanmamız çok farklı, zaten farkı anlayacaksın.” Dedi ve bedenimi bırakıp inden çıktık. Ne şans ki bir tavşan ile karşılaştık. Aniden sessizleşti.Çalıların arasından onu izlemeye başladı. Tavşanın her yaptığı hareketi görüyordu. Her kas hışırtısını duymaya çalışıyordu. Kediler gibi değildi gerçekten de. Ve birden üzerine atladı. Tavşan daha ne olduğunu anlamadan onu ısırdığı gibi sağa sola vurmaya başladı. Tavşan hala çırpınmaya çalışsa da faydasız. Onun ağzından kurtulmasına imkan yok. Sonunda artık kaçacak hali kalmayınca da Pars onu yere bıraktı ve etini yemeye başladı. Normal bedenimde olsaydım kesinlikle bu sahneye kusardım ama eğlenceli geliyordu. O adrenalin, o yorgunluk, o yorgunluğun sonundaki büyük ödül olan tavşan… Ama bunlar benim duygularım değil. Onun duyguları. Bir tavşan yese de doymasına yetmedi. Başka avlar aramaya başladı. O anda karşısına bir ceylan çıktı.
Pars-“Uzun süredir Ceylan eti yemiyordum.” Dedi ve ağzı sulanmaya başladı bile. Ama bir sorun var. Köylü halka sorduğumda ormanda hiç ceylan kalmadığını kesin dille belirtmişti. Şimdi burada ceylan olması bir sorun. Üstelik ceylanın hareketini hissetmiyorum. O da hissetmiyor ama gözünü açlık bürümüş. Hemen ruh baskısı yaptım ve kaçmaya başladım.
Pars-“NE YAPIYORSUN?”
Binnur-“Bu bir tuzak. insanların tuzağı.” Dedim ve onu kaçırmaya çalışsam da arkamızdan kurşun sesleri gelmeye başladı. Hatta biri sağ arka ayağımızı sıyırdı. Acı bir kükreme ile kaçmaya devam ettik. ine yaklaştık ama hala peşimizden geliyorlar.
Binnur-“Sen ine gir ben onları oyalarım.” Dedim ve bedenime geçip inden çıktım. O da ine girdi. Avcılar da beni gördüler. Her tarafım kan içinde görünce:
Avcı-“Burada bir bayan var. Galiba kaçırdığımız pars yaralamış.” Dedi. Diğer avcılar da yanıma geldiler.
Binnur-“Ben iyiyim. Sadece kayboldum. Aç kaldığım için de tavşan avladım ve çiğ tavşan yerken üstüm kan oldu. Sonunda birileri beni bulabildi.”
Avcı2-“Ee Pars ne olacak?”
Binnur-“Pars mı? Kaplan gördüm ben sanki ama.”
Avcı2-“Nereye doğru gitti?”
Binnur-“Şu tarafa gitti.” Dedim ve inin tam zıttı yeri gösterdim.
Avcı-“Siz onun peşinden gidin. Kürkü iyi para ediyor onun. Ben de bu bayanı köye zütüreyim. Çok zorluk yaşamış olmalısınız.” Ağlama taklidi yaptım ve:
Binnur-“Teşekkürler.” Dedim. Ve inden uzaklaşmaya başladım. Umarım iyidir. Daha sonra gelip yaralarını saracağım. -
82.
0Başımı hiç işten kaldırmadım. Kafamı dağıtmak istedim ama yeterli gelmiyor ki. Convert i beklerken yine kederleniyorum. Mert de üzerime gelmemek için bana bir şey sormuyor. Pelinsu geldiğinde hemen Mert geldi mi diye sormuştu. Ben de gelmedi dedim. Ona çaktırmadım hiçbir şey bildiğimi ama bilmiyorum. Direk dobra dobra yüzüne söylemeli miydim? Kafam ve kalbim çok karışık. Tam ablama ihtiyacım olan anda da gidecek. Yarın da onu uğurlayacağım. iyi bir yere gitseydi keşke de iyi düşüncelerle uğurlasaydım.Tümünü Göster
iş çıkış saatine geldim. Ama bugün Pelinsu benden yardım istemedi. isteseydi ona içimi dökmeyi planlıyordum ama istemedi. işi bitince direk çıktı gitti. Nejla da peşinden gitti.
Mert-“Biz de gidelim kanka. Kedi’yi bekletmek istemeyiz.”
b-“Haklısın. Gidelim.” Dedim ve eve doğru yola çıktık.
Eve vardığımızda kedi aşağıda bizi bekliyordu. Tabi ki mamasını da aldık gelirken. Eve girdik. Kapı direk açıldı. Normalde kilitler çıkardım. içeri girdiğimde abim salonda oturuyordu. Ve yanında da bir güvercin vardı.
b-“Hayırdır benim evde mi toplanacaktık?”
Talat-“Bugün son gece. Yarın ablam gidecek. Ailecek oturalım dedik.”
Mert-“Ailecekse ben gideyim…”
Güvercin-“Sen de kal burada. Sahibin endişelenir falan.”
Mert-“izin verin şunu dışarı atayım.” Uçtu ve dışarı gitti.”
Mert-“Sonunda gitti be.”
Kedi-“Ben buradayım.” Hasgibtir. Kedi’ye mi girdi? (Yuh lan. Tekar okurken tilt oldum)
b-“Bunu yapacağını tahmin etmiştim.”
Mert-“Kedi’yi rahat bırak. Çık içinden onun.”
Kedi-“Rahatsız hissetmiyor merak etme. Şimdi benim son gecemde her şey güzel olsun istiyorum. Öncelikle ıslak mamayı dök kabıma köle. Ahh.”
b-“Ne oldu?”
Kedi-“Köle dememe kızdı.”
Mert-“Helal be Kedi.”
Kedi-“Ona bir tek o köle diyebilirmiş.”
Mert-“O dese de olur. Sen deme de.”
b-“Hadi hadi. Bugün kavga yok. Sadece eğlence var bu akşam.” Dedim ve gece boyunca bir sürü oyun oynadık. Tamam, ablam Kedi’nin vücudunda olabilir ama doğruluk cesaretlilik oynayabilir değil mi? Veya monopoly? Tabi zarı biz atıyoruz ve taşı da biz hareket ettiriyoruz. O da “satın al” veya “satın alma” diyor. Bütün gece buna benzer eğlenceli şeylerle geçirdik. Ve sabah oldu. Gece uyumadık ama buna değerdi. Ve oyunun ortasında Hinn ortaya çıktı. -
83.
0Saatler geçti ve öğle arasına geldik. Mert hala çalışıyordu. Ve tabii ben de.Tümünü Göster
Nejla-“Biz yemeğe gidiyoruz. Siz geliyor musunuz?”
b-“Benim işim var bayağı. Akşama anca yetişir gibi. Siz gidin isterseniz Mert’i alıp.” Pelinsu ile gidemeyişim içimi her ne kadar yaksa da bu bir gerçek, işim çok.
Nejla-“Mert. O zaman sen gel gidelim.”
Mert-“Benim işim Bir Bine’den fazla. Siz gidin. Ben bugünü pas geçeceğim.” Dedi. Töbe bismillah. Çocuk korkudan evrim geçirdi. işine 4 elle asılıyor. Arada dikkat de ettim hiç işin başından kalkmadı. Normalde arkadan video falan izlerdi izlemedi bile. Demek ki buna bunca zamandır Haylaus lazımmış.
Nejla-“Siz bilirsiniz. Biz gidiyoruz.” Dediler ve gittiler. Cam kenarına bir kuzgun kondu. Ayağa kalktım ve camı açtım. Kimsenin olmadığını kontrol ettikten sonra da kuzgunun yanına gittim:
b-“Abla, sen misin?” dedim. O da cevap vermedi. Yani kuzgun çok da buralarda uçan bir kuş değil. “Sensen geç içeri.” Dedim ve o da içeri uçtu. Gerçekten de ablam.
b-“Abla konuşabilirsin. O her şeyi biliyor.”
Kuzgun-“SEN APTAL MISIN? NASIL SÖYLERSiN ONA YETENEĞiNi? Haylaus duymuştur kesin.” Mert elindeki işe ara verdi ve:
Mert-“Evet, duydu ve tanıştık.”
Kuzgun-“O zaman hala nasıl yaşıyorsunuz?” Başımızdan geçen olayların hepsini anlattım ve gaklamaya başladı.
Mert-“Ablan neden gaklıyor?”
b-“Kahkaha atıyor şu an.”
Kuzgun-“Yani… Siz… Evci insan olduğunuz.” Gaklamaya devam etti.
b-“Rica ediyorum gülmeyi kes. Ömrümden ömür gitti.”
Kuzgun-“Sen kaşınmışsın.”
b-“Beni sıkıştırmasaydı söylemezdim.”
Mert-“Bilseydim seni sıkıştırmazdım.”
Kuzgun-“Yapacak bir şey yok evcil in san” dedi ve tekrar gaklamaya başladı.
Mert-“Kanka, ben sapanı hazırlayıp geliyorum. Sen onu sabit tut.” Dedi ve ayağa kalktı.
Kuzgun-“Saçmalama. Benim tüyüme zarar gelse Haylaus seni yaşatmaz.”
b-“Ben test ettim onayladım.”
Mert-“Zaten ciddi söylemedim. Bunu anlamanızı beklerdim. Bir daha Haylaus ile karşılaşmak istemiyorum.” Dedi ve yerine oturdu.
b-“Eee abla, niye geldin?”
Kuzgun-“Senin için endişelenip gelmiştim ama görüyorum ki… artık… sahibiniz izin size… bakar.” Dedi ve tekrar gaklamaya başladı. Mert ani bir hareketle kuzgunu eline aldı ve:
Mert-“Geldiğin için teşekkürler. Hadi işimiz var selametle” dedi ve pencereden dışarı salacak iken ablam:
Kuzgun-“Akşam eve geleceğim ve sana ruh baskısını öğreteceğim.” Dedi ve Mert onu dışarı salıp pencereyi kapattı. Normalde ablamı dışarı attı diye kızardım, ama bu sefer hak verdim. -
84.
0Çamaşır makinesi bitmişti ve 2. partiyi de atıp aşağıya indim. O kadar şey yaşadım aklımda çamaşırlar nasıl kaldı acaba? Aşağıdaki kediyi görünce şaşırdım açıkcası. ilk bedenine girdiğim kediydi bu.
b-“Bana müsaade ettiğine emin misin?” Ablam cevap vermiyordu. Normal olarak. Sokağın ortasındayız. Sessizce:
b-“En iyisi eve geçelim. Bedenim sokakta yatmasın.” Dedim ve ablam uçarak eve girdi. Şimdi ben kediyi nasıl eve sokacağım? Kucağıma alamam korkuyorum. Gel işareti yaptım anlamadı. “içeri gel.” Dedim yine anlamadı. Bunu yapmak zorundasın oğlum. Sakinleş ve kediyi kucağına al. Ellerimi uzattım ve ona ellerime uzatınca aklıma öldürdüğüm kedi geldi. Ona da elimi uzatmıştım ama Haylaus beni geri çekmişti. Bu sefer beni geri çekecek bir Haylaus da yok. Ona dokundum. Bana tıslayacağını veya nefret dolu bakış atacağını düşünmüştüm lakin hiçbirini yapmadı. Normal bakıyordu. Kucağıma aldım. Korkmuyorum. Aslında korkuyorum ama sanki onu tutmak hep yapmak istediğim şey gibi. Ölmüş kediye dokunmak istemiştim ama dokunamamıştım. Ama buna dokunabiliyorum. Sanki özür dilemek için dokunmuşum gibi. içten biraz mutlu oldum ve onu tam apartmana sokacak iken bu mutluluğuma biri mani oldu:
Aysun-“Alma sokaktaki kediyi oğlum eve. Hepimiz bitleneceğiz sonra.” Duymamazlıktan geldim ve içeri girdim. Yeter lan. Manyak mıdır nedir? Ev benim evim. Bitlenirsem ben bitlenirim, senin yanına da yaklaşmam. Evime doğru çıktım, kediyi yere bıraktım ve kapıyı açtım. Kedi de içeri girdi. Ablam da evin içinde uçuyordu.
b-“Yere insene. Niye uçuyorsun?”
Serçe-“O kedi çok aç. içinde ben olduğumu bilse bile konduğu anda üzerime atlayıp beni yer.”
b-“O zaman karnını doyuralım ilk.” Dedim ve dolapta sosis vardı. Aslında ne yediklerini bilmiyorum ama mahallede biri her mahalle parkına gittiğinde sosis veriyordu kedilere. Onların da hoşuna gidiyordu. Hoşuna gideceğini umarak sosisi tabağa koyup önüne koydum ve büyük bir iştahla yedi. Bayağı aç olmalı. Hepsi bitince de evde boş boş yürümeye başladı.
Serçe-“Hazırsan eğitime başlayabiliriz. Okunla hedef al ve onu vur.” Dedi ve sonra kediye bakıp cikledi. Sonra kedi de bana döndü ve durmaya başladı. Bir koltuğa oturdum, yay ve ok hayal ettim, irademi okun içine koydum ve oku bıraktım. işe yaradı. -
85.
0BiR BiNETümünü Göster
Hinn-“Evet sana bu korkuyu o verdi ama bu bencilliğini o vermedi. Kendince onu öldürdüğün için haklı sebepler arıyorsun. Kaderinden Haylaus’u suçluyorsun. Ben Haylaus ile ilk karşılaştığımda Haylaus bir kolumu almıştı. Ama ben senin gibi kaçmadım. insanların geleceği adına arkadaşlarımla büyük bir savaşa girdim ve savaşı bir çok kayıp vererek kazandık. Sen ise durmadan köprülük görevinden vazgeçmeye çalışan bir zavallısın. Suçu kendinden başka herkeste arayan bir korkak. Sen…”
“Bu kadar yeter Hinn.” Haylaus Hinn’in arkasındaydı. Ve Haylaus insanların dilini konuşuyordu.
Hinn-“Haylaus. Beni bağışlayın. Karşımamamı söylemiştiniz ama lanetinden haberim yoktu o yüzden…”
Haylaus-“Bunu laneti senden ve şu serçenin içindeki insandan ben sakladım. Senin bir suçun yok.” Rüyamda gördüğüm altın kürklü aslan. Haylaus bu. Korkuyorum. Gözlerini bana çevirirse bayılmadan durabilecek miyim? Ve gözlerini bana çevirdi. Kızgın gibi değildi. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi.
Haylaus-“insan. O depodaki köpek bile senin lanetine rağmen sana yaklaşmaya çalıştı ama onu reddettin. Sana daha fazla yardım etmeyeceğim. Bu yeteneği öğrenene kadar ablan burada kalacak. Ne kadar korktuğun umurumda bile değil.”
b-“A ama bu korkuyu sen bana verdin.”
Haylaus-“HADDiNi BiL iNSAN. BENiMLE NASIL KONUŞTUĞUNU SANIYORSUN SEN?” Telaşa kapıldım ve:
b-“Özür dilerim.” Dedim.
Haylaus-“Özür dilemen o kediyi geri getirmiş miydi peki?” dedi ve ikisi de kayboldu.
b-“Bu da neydi şimdi?”
Serçe-“Bilmiyorum. Benim de kafam karıştı.”
b-“Benden sakladığın başka ne var abla? Söylesene. Bedenine bir hayvan girmiş ve ne kadar vakit kaybedersek insanlığını o kadar kaybettiğini neden bana söylemedin?”
Serçe-“Sadece benim için üzülmenizi…”
b-“Biz senin için zaten yeterince üzüldük. Yıllarca. Bizi bunun üzeceğini mi düşündün? Devam edeceğiz. Bunu Haylaus için değil, Hinn için değil, senin için öğreneceğim.”
Serçe-“Sözümü kesme dandik. Bunu bildiğim için söylemek istemedim. Bunu benim için öğrenmeni istemiyorum. Haylaus için veya Hinn için de değil. Kendin için öğrenmeni istiyorum. Ben bu dünyaya fark yaratamadım ama belki sen yaratabilirsin. O zaman eğitimimize devam edelim.”
b-“Nasıl devam edeceğiz ki? Benimle aynı bedeni paylaşacak birini bulmak biraz zor.”
Serçe-“Çok garip bir biçimde şanslısın. Daha ben gelmeden önce bir kedi yeni köprü benim bedenimi kullansın diye ısrar etti. Aşağıda. Seni bekliyor.”
b-“Aşağıda mı?” Benden nefret etmeyen biri mi? -
86.
0b-“Nasıl yani? Neden bedeni hayvan gibi dolaşıyor? Ben başka bedene geçtiğimde bayılmıştım.”
Hinn-“Eternal’de hayat vardır. Ölüm yoktur. Onun için ablanın bedenine cehennemden bir hayvanın ruhu konuldu ve ablan gelene kadar da onu bekleyecek.”
b-“Peki ruhu burada normal ise neden bedeni hayvanlaşsın ki? Bedenine dönünce normale döner.”
Hinn-“Bedeni yöneten en önemli organ beyindir, bilinç altıdır. Bilinç altı ne kadar değişirse ablan da bedenine döndüğünde o kadar değişir.”
b-“Peki burada da hayvanın beynini kullanıyor. Nasıl hayvanlaşmıyor?”
Hinn-“Ben sana ne anlatıyorum? Bütün Bir Bine’ler bu kadar kalın kafalı galiba. Onun ruhunu ben stabil tutuyorum. Senin de ruhunu tuttuğum gibi. Bu dünyadaki köprülerden ben sorumluyum. Sen bir hayvana geçtiğinde kendi zekanı kullanabilmen için ruhunu ben stabil tutuyorum. Zaten bedenin de boş kaldığı için sanki uykudaymışsın gibi hiçbir şeyden etkilenmiyor. Ama ablanın bedeninin içinde bir hayvan var. Hem de cehennemden bir hayvan.”
b-“Anlıyorum. Ama hayvanlar benden bu kadar nefret ediyorken nasıl eğitimime devam edebilirim?”
Hinn-“Bilmiyorken nasıl devam ediyorsan biliyorken de öyle devam edeceksin.”
b-“Hayvanlar onlara hedef aldığımda benden kaçacaklar. Şu an ablam yanımda diye kaçmıyor bir çoğu. Ablam yanımda olmadığı zaman ne olacak? O zaman nasıl görevlerimi yerine getireceğim? Hem her unuttuğumda korkum bana hatırlatacak. Ben onlardan korkarken nasıl aynı bedeni paylaşacağım?”
Hinn-“Bu senin kendi hatandı.”
b-“ÇOCUKTUM.”
Hinn-“Ben de çocuktum ama hayvan öldürmedim. Yani gerek olmadıkça.”(Eski hikayeleri okuyan kurtlarla takıldığı zamanları hatırlar.)
b-“Gerek olmadıkça mı? Sen hayvansın diye hayvan öldürmen sorun olmuyor ama ben insanım diye hayvan öldürmem suç öyle mi? O zaman aslanlar da suçlu, kaplanlar da, kurtlar da. Haylaus sadece insanlardan nefret eden bir…”
Hinn-“BEN DE ESKiDEN iNSANDIM.” Kükremesinden bayağı korkmuş olacak ki Bir Bine tam kendini aşağı atacakken Hinn tuttu ve onu tezgahtan aşağı çekti. Tam karşısındaydı, burun burunaydı. -
87.
0Hemen yataktan fırladım ve ellerimi kontrol ettim. Ellerimde hiçbir simge yok. Kabustu herhalde. Bunu anlamanın tek bir yolu var. Ablam gelince ona bunu sormam lazım. Boğazım kupkuruydu. Hemen mutfağa koştum ve su içtim. Ama litrelerce içtim, neredeyse damacanayı yarıladım. Susuzluğum anca geçti. Bu neydi böyle? Hala rüyamda o gözler aklımda. Her hayvan bana ona yakın bir gözle bakıyordu. En azından ben öyle hissediyordum. Bu rüyayı görmem pek iyi olmadı. Arkamdan bir ses geldi ve:Tümünü Göster
Serçe-“Ben geldim.” Dedi ve omzuma kondu. Ani bir hareket ile omzumu salladım. O da uçtu ben de hemen uzaklaştım ondan.
b-“Bana sakın yaklaşma.”
Serçe-“Ne oldu? Serçeden korkmuyordun?”
b-“Abla. Lütfen biraz kendimi toparlamama izin ver. Sana sormam gereken bir şey var.” Mutfaktaki tezgaha kondu.
Serçe-“Bu kadar korkacağımı düşünmemiştim. Bembeyaz oldun. iyi misin?”
b-“Ben iyiyim. Sadece soruma cevap ver. Haylaus altın kürklü bir aslan mı?” Birkaç saniye hiçbir tepki vermedi.
Serçe-“Onu sen ne zaman gördün? Ben yokken başka bir hayvandan mı…”
b-“Ben bu köprü olayını yapamam abla.
Serçe-“Nereden çıktı şimdi bu durduk yere? Çok iyi gidiyordun.”
b-“Ben Haylaus tarafından lanetlendim. O kedinin neden öyle dediğini şimdi anlayabiliyorum.”
Serçe-“Sen neden bahsediyosun? Bana bir olayı baştan ve yavaş yavaş anlat.” Rüyamda gördüğüm her şeyi anlattım. Detayına kadar.
Serçe-“Gerçek olmasına imkan yok. Ben de hayvanın içindeyim ama senden nefret edecek hiçbir şey hissetmiyorum.”
b-“içindeki serçeye bir sorsana bedenine benim geçmeme ne diyecek?” Daha sonra kendi kendisine ciklemeye başladı. Sanki sormuyor şarkı söylüyor.
Serçe-“istemiyor. Senin ile aynı bedende kalmak ona ancak bir eziyet olabilirmiş. Haylaus ile konuşmamız lazım.”
BiNNUR
“Haylaus seni dinlemez.” (Bunu sadece Binnur anlıyor.) Karşımda belirdi. Hinn bu.
Serçe-“Hinn. Neden buradasın?”
b-“B bu bu da ne?” Mutfakta tezgahın üzerine çıkmış en uzak köşede duruyordu. Arkasında pencere var. Bir adım daha yaklaşırsa 3. kattan aşağı atlardı bu kafayla.
Hinn-“Binnur. O benim dediklerimi anlamaz. insanların dilini konuş. Konuşmalarımızı da ona çevir.” (Şimdi Hinn sanki Bir Bine ile doğrudan konuşuyormuş gibi gözükecek ama Binnur Bir Bine’ye konuşulanları çeviriyor.)
Hinn-“Senin durumundan haberim yoktu. Ama Binnur’u izlemek benim görevim olduğu için konuşmanıza kulak misafiri oldum.”
b-“Peki be benden n ne istiyorsun?”
Hinn-“Senden istediğim tek şey köprülük çalışmalarına devam etmen. Ve ablanın Eternal’e geri dönmesinde yardımcı olman.” Ciddileşti. Ama hala mesafeli.
b-“Neden ablamın cehenneme gitmesine yardım edeyim ki?”
Hinn-“Ablan burada kaldığı her gün bedeni biraz daha insanlığını unutuyor. Sana ablan bahsetmemiş olabilir ama onun ruhunu stabil tutan benim. Ama bedeni benim kontrolümde değil. Eternal’de başı boş bir hayvan gibi dolaşıyor.” -
88.
0ilker-“Vayy. Süper vurdun ha. Neyse gel maça gidel…” Birden her şey dondu. Ben ilker’e doğru dönüktüm kedi de arkamda kalmıştı. Daha sonra arkamdan bir ses geldi. Ses çok merhametli ve bir o kadar da güzeldi:Tümünü Göster
“Sana söylemiştim değil mi ama? insanlara güvenmemelisin demiştin. Keşke beni dinleseydin oğlum.” Arkamı dönmem ile bayağı güzel bir manzaraya tanık oldum. Altın sarısı renginde bir aslan vardı. Ve yerde de vurduğum kedi ayağa kalkmış o aslana bakıyordu. Ölmemiş demek ki. Kafamı kedinin bedenin olduğu yere çevirdim. Bedeni hala vurduğum yerde, ağzından da kan geliyordu. Demek ki ölmüş. Ayakta olan şey de ruhuydu.
Kedi-“Sizden özür diliyorum. Sizi dinlemediğim için suçlu benim. Peki şimdi ne olacak? Beni Eternal’e mi göndereceksiniz?”
“Hahahaha. Hayır tabii ki de. Ben seni sadece uyarmıştım. Bunu uygulayıp uygulamamak senin elindeydi. Uygulamadın ve öldün. Sen yanlış bir şey yapmadın. Hata bendeydi. Eğer seni daha fazla uyarabilseydim bunlar başına gelmeyecekti.”
Kedi-“Lütfen kendinizi suçlamayın. Ben suçumu kabul ediyorum. Sizden ne kadar özür dilesem de artık geri dönüşü yok.”
“Evet. Artık bu hayata geri dönüşün yok. Merak etme. Eternal’e gitmeyeceksin. Ormanımda istediğin gibi dolaşabileceksin, istediğin yemeği ve sınırsız su bulabileceksin. Hem de insanların kirlettiği sokak suları değil. Hayatında hiç tatmadığın kadar güzel sular içeceksin.” Büyülenmiş gibi bakıyordu.
b-“Özür dilerim.” Dedim ama sesim çıkmadı. Sesim onlara ulaşmıyor. Hatta kendim bile duyamıyorum. Birkaç defa tekrar ettim ama işe yaramıyor. Kedinin gözyaşlarını gördüm. ilk kez bir kedi ağlar iken görüyorum.
Kedi-“Ben bunu hak etmiyorum. Sizi dinlemedim, insanlara güvendim ama siz hala bana sevginizi gösteriyorsunuz. Ben bu sevginizi hak etmiyorum.”
“Bana ihanet etmeyen her kulum benden sevgi görür. Sen de bana ihanet etmedin, sadece kendi yolundan gittin. Şimdi ormanıma girebilirsin.” Kedinin arkasında bir yer belirdi. Yemyeşil bir orman. Sadece oraya bakmak bile insanı cennette hissettiriyordu.
“Hadi ne duruyorsun? Gir içeri.” Dedi ve kedi de ormana doğru koşmaya başladı. Arkasına son bir kez baktı ve:
Kedi-“Teşekkür ederim Haylaus.” Dedi ve orman kayboldu. O yumuşak ortam birden sertleşmeye başladı. içimde dal dal korku büyüyordu. Hava bile şiddetlendi. O baktığım aslanın kürkü parlak ve iç ısıtan bir altın renginde iken içinde karanlık ve soğuk bir altın rengine büründü.
Haylaus-“iNSAAAANN!!” Kükremesi ile dizlerimin üzerine çöktüm. Bana doğru döndü. Gözlerini görmem ile bütün o iç ısıtan, baba hissiyatı veren kişi gitmiş yerine sanki bir canavar, kinin ve öfkenin vücut bulmuş hali gelmiş gibiydi. Hiç olmadığım kadar terledim, korktum, donakaldım. Konuşmak istesem de boğazım kupkuru olmuştu. Bu ölmek gibi bir şeydi sanki. Korkuyorsun ama ölemiyorsun. Sonsuz bir döngüde gibi.
Haylaus-“BENiM DEĞERLiMi, DEĞER VERDiĞiM ÇOCUĞUMU SEN NASIL ÖLDÜRÜRSÜN? DAHA DÜNYADA GÖRMESi GEREKEN ONCA ŞEY VAR iKEN NASIL OLUR DA ONA DOKUNABiLiRSiN?” Son bir güç ile:
b-“Ö zür dile rim.”
Haylaus-“ÖZÜR DiLEMEN ONU GERi GETiRECEĞiNi Mi SANIYORSUN? ÖZÜR DiLE BAKALIM GERi GELECEK Mi?” Birden kedinin bedeninin yanında kendimi buldum.
b-“Sana zarar vermek istememiştim, sana zarar vermek istememiştim. Böyle olacağını bilmiyordum. Özür dilerim. Özür dilerim. Lütfen geri dön.” Bunlar depoda söylediğim sözler. Tek farkı ‘lütfen geri dön’ dememdi.
Haylaus-“Geri döndü mü peki?” Hayır diye başımı salladım.
Haylaus-“CEVAP VER iNSAN. GERi BEDENiNE DÖNDÜ MÜ?” Artık konuşacak takatim bile kalmamıştı. Aşırı kısık bir sesle:
b-“Hayır.” Diyebildim. Kedinin bedenine dokunmak istedim ama tam dokunacak iken kendimi geri Haylaus’un önünde buldum. Öfkeli gözleri yine karşımdaydı:
Haylaus-“Siz insanlar asla ders almayacaksınız. Siz insanlar asla bıkmayacaksınız. Siz insanlar asla tüketmekten vazgeçmeyeceksiniz. “ dedi ve avuçlarımda birden bir yanma hissettim. Çığlık attım lakin sesim bile çıkmadı.
Haylaus-“Sağ elindeki damga sende olduğu sürece çocuklarımın senden nefret etmesi gerektiğini anlayacaklar. Sol elindeki damga da ne zaman korkunu unutsan sana tekrar hatırlatacak. Ve kaçamayacaksın. Siz insanları tanıyorum. Ufacık pgibolojiniz bozuldu mu kendinizi kapatıyorsunuz. Kapanmana izin vermeyeceğim. Ölümüne korkacaksın ama kimse o kadar korktuğunu anlamayacak.” Dedi ve uyandım. -
89.
0Eve gittim ve ablamı beklemeye başladım. O arada çamaşırları makineye attım, bulaşıkların %40 ını falan hallettim ve yoruldum amk. Makinede de bir yığın bulaşık var. Elle de yıkadım. Bitmiyor arkadaş bitmiyor. Balkonun cdıbını açık bırakmama rağmen ablam hala gelmedi. Nerede takılıyor acaba? Ya da abimle bir şeyler falan mı konuşuyor? Tam da zamanı ha. Hemen gelse de soracaklarımı sorsam. Meraktan çatlıyorum. Yatağıma yedek çarşafları serdim ve yattım. Bayağı yorgunum. Düşününce dünden beridir evi topluyorum, işe gidiyorum. Dinlenecek adam akıllı bir şu zamanım var. Gözlerimi kapattım ve uyuya kaldım.
RÜYA
Sokakta küçükken yakın bir arkadaşım vardı. Adı ilker’di. Benim yaşımdaydı ama boyu benden bayağı büyüktü. Onunla top oynar, mahalle maçlarına falan giderdik. Aslında annem ve babam öldüğünde toparlanma aşamasındaydım. ilker de sağ olsun hep yanımdaydı. Bir gün mahallede apartmanın önüne oturmuş çekirdek çiterken bir kedi geldi ve ilker’in ayağına sürtündü. Sevgi veya yemek bekliyordu muhtemelen. ilker de kediye tekme attı ve kedi belli bir mesafe uzağa uçtu.
b-“Niye vurdun kediye?”
ilker-“Annen yaşasaydı bilirdin. Onun için ben sana söyleyeceğim. Kediler pireli hayvanlarmış.”
b-“Pire ne?”
ilker-“Pire çok kötü bir şey. Senin vücuduna giriyor ve vücudunu kontrol ediyormuş. Sureleri falan tersten okutuyormuş.” dıbına koduğum. Bilmiyorum desene bu kadar mı zor? Tabi o zamanlar çocuk aklı mantıklı geliyor.
b-“Sureleri tersten okuyunca ne oluyor ki?”
ilker-“Şeytanın hizmetçisi oluyorsun, şeytan seni direk cehenneme zütürüyor.” Cehenneme gitmek diyince zaten benim şalterler attı. Kedi tekrar yaklaşmaya yeltendi ve ben de gelişine tekmeyi vurdum. Biraz fazla sert vurmuş olacağım ki artık kımıldamıyordu. Öldürdüm mü yoksa? -
90.
0GELDiM
---
Mert geldi, olayı anlattım (Tabi kedinin bedenine geçtim diye değil bayıldım diye anlattım.) ve tepkisi aynen şu oldu:
Mert-“Kanka evren senin bakire kalmanı istiyor.”
b-“O nasıl söz lan. Allah korusun.”
Mert-“Kanka yani bu kadarı da fazla. Bayılmak ne? Manyak mısın sen?”
b-“He manyağım amk. Sanki bayılacağımı biliyordum. Ne yapayım ki? Zaten iyice rezil oldum.”
Mert-“Bence de iyi rezil oldun.”
b-“Saol ya çok güzel teselli ediyorsun.”
Mert-“Ben daha ne yapayım? Sana kızla ortam ayarladım, hem de kaç kere. Sen değerlendiremiyorsan benim suçum mu?”
b-“Yav tamam anladık.” Ben de nerede kalmıştı derken cama yine bir kuzgun kondu. Hayatım artık normal değil. Tek derdimin bilgisayarımda duran işi bitirmek, Pelinsu ve Mert’i susturmak olduğu günlere geri dönmek istiyorum. Biliyorum tek dedim ama 3 oldu. 3 te bir tek sayı. Ve kafam yine başka başka yerlerde…
Saatler geçti. Ben yine işimi erken bitirdim ve yeni iş almak için Musa abinin yanına gidecekken Pelinsu gel işareti yaptı. Ben de yanına gittim.
Pelinsu-“Daha iyi misin?”
b-“E evet iyiyim teşekkürler.”
Pelinsu-“Ben burayı yapamadım ya bana yardım eder misin?”
b-“Tabii ki ederim.” Dedim ve işe yardım etmeye başladım. Bayağı da işi varmış aq. Ben işi yaparken o da sohbet etmeye başladı:
Pelinsu-“Daha iyi misin?”
b-“Evet. Şu an daha iyiyim.”
Pelinsu-“Orada bizi endişelendirdin.”
b-“Kusura bakma gerçekten…”
Pelinsu-“Neden kusura bakayım ki? Senin isteğinle gerçekleşen bir şey değildi.” Benim isteğimle gerçekleşen bir şeydi. Kendimi gibeyim.
b-“Olsun, yine de size zorluk çıkardım.”
Pelinsu-“Gerçekten önemli değil. Hem bak işime yardım ettin ödeşmiş olduk.” Bu kızı öyle çok seviyorum ki.
Sohbet muhabbet derken iş anca bitti. Yeni iş alacağım derken iş çıkış saatine kadar Pelinsu’nun işiyle uğraştım. Teşekkür etti ve gitti o da. Ben de dışarı çıksam iyi olacak. Ablama sormam gereken sorular var. -
91.
0Pelinsu-“Bir Bine, iyi misin?”
b-“Ben iyiyim.” Tam ayağa kalkacak iken:
Nejla-“Ayağa kalkma. Ambulans çağırdık.”
b-“Ambulansa falan gerek yok. Bir an tansiyonum düştü sadece. Dün de geç yatmıştım o yüzden toparlanamadım.”
Pelinsu-“Keşke sen de Mert gibi uyusaydın.”
b-“Neyse ben iyiyim. Şirkete gidelim.”
Pelinsu-“Bence sen git hastaneye rapor al. Evinde dinlenirsin.”
b-“Bana ev deme. Daha orada da bir yığın işim var. Ben gidersem Musa abi zora düşer. Gerek yok yani ben çalışırım. Gerçekten iyiyim.”
Nejla-“iyi sen bilirsin. Ama tekrar fenalaşırsan Musa abiye haber ver.”
b-“Tamam veririm.” Dedim ve ayağa kalktım. Ama şirkete gitmeden önce yapmam gereken bir şey var. Kenarda duran mama kabını aldım ve dışarıya koydum. O çok aç olan kedi de hemen yemeğe saldırdı. Doğal olarak. Bir süre onca onunla aynı bedeni paylaştığıma inanamıyorum hala. Yaklaşamadığım hayvan ile aynı bedeni paylaştım. Her ne kadar bana kötü konuşmuş olsa da yine de ona teşekkür etmem gerekiyordu.
b-“Şimdi gidebiliriz.”
Şirkete vardık. Bir daha bu yeteneği asla ama asla birilerinin yanında kullanmayacağım. Lan bayıldım sandılar yemeği kursaklarında bıraktım amk. Ama garip bir duyguydu. Bir hayvanın bedenine girmek. Kılımı bile kımıldatamadım. Ve bir hayvan ile konuşmak… Aslında konuşmak gibi değil. Hissediyordum sadece. Hisler kelimelere dökülüyor gibiydi. Çok garip ama güzel bir duyguydu. Ben içimde bu karmaşaları yaşarken Mert hala uyuyor amk. iş saati geldi gelecek. Kanepeye gittim ve salladım. Ve yine bir klagiblik yapıp:
Mert-“5 dakika daha.”
b-“5 dakika kaldı zaten iş başı yapmamıza. Kalk da bir elini yüzünü yıka kendine gel.”
Mert-“işyerinde miyiz biz? Evet yaa. Off. işteydik.”
b-“Bugünlük çekeceksin artık yapacak bir şey yok.”
Mert-“Tamam tamam.” Ayağa kalktı ve lavaboya gitmeden önce:
Mert-“Eee. Yemek nasıl geçti?”
b-“Hiç sorma şimdi. Elini yüzünü yıka anlatırım.”
Mert-“Yine batırdın değil mi? Bu sefer ne geldi? Fare falan mı?”
b-“Sen git elini yüzünü yıka anlatırım dedim.” Ve o da gitti. Bilgisayarımın başına geçtim ve işe başladım.
EDiT:Ben bir duş alıp geliyorum. Gelince seri devam ederim. -
92.
0Başım çok ağırıyor. Neredeyim ben? Çok açım. Hem de bayağı açım. Daha yeni yemek yememe rağmen. Sanki yerde yatıyorum gibi. Ayağa kalkmaya çalıştım. Ama yapamıyorum. Dizlerim bir garip. Ellerim bir garip. Gözlerimi açarsam acıyacak gibi. Ama açmak zorundayım. Gözlerimi açtım. Çok farklı görünüyor her şey. Yerde yatıyorum. Karşımda olanları görünce daha çok şoka uğradım. Pelinsu ve Nejla beni uyandırmaya çalışıyorlardı. Beni mi? Başardım mı? Bedenim orada ölü gibi yatıyor amk. Geri dönmem lazım lakin ayağa bile kalkamıyorum.Tümünü Göster
“Sen yeni köprüsün değil mi?” Aslında biri konuşuyor değil. Sanki hissediyor gibiyim bunu. Zihnimde. Ve bana nefretini de hissediyorum. Devam etti. “Ben bu bedenin asıl sahibiyim. Eski köprü senin benim bedenime gelebileceğini söylemişti. Senin gibi iğrenç lanetli bir ruhu kabul ettiğim için bana minnettar olmalısın. Umarım işimiz çabuk biter.” Eski köprü mü? Ablam buralarda mı? Bu kedi sanırım huysuz. Irkçılığın doruklarında bir de. Lanetli ruhmuş. insanım diye neyim lanet aq.
O sırada başka bir kedi bana yaklaşmaya başladı. içimde belli belirsiz dürtüler yükselmeye başladı. Benim korkum ve bedeninde bulunduğum kedinin kızgınlığı birleşti sanki. O gelirse benim yemeğimi yiyecek ve ben aç kalacakmışım gibi bir histi bu.
Kedi-“Sonunda başarmışsın bedene geçmeyi.” Sonunda onun nefreti biraz olsun sakinleşti ama benim korkum devam ediyordu. Kendi boyumda bir kedi bana yaklaşıyor yani. Neyse ki mesafeli duruyor.
b-“Abla, sen misin?”
Kedi-“Elbette ki benim.”
b-“insanların yanında konuşmamız doğru mu?”
Kedi-“Şu an ikimiz de miyavlıyoruz. Yani konuştuğumuz falan yok. Bu hissi unutma. Her seferinde bir hayvanın bedenine girmek istediğinde bunu yapacaksın. Neyse. Şimdi sana ayağa kalk derdim ama ne kadar zor olduğunu biliyorum. Onun için önce ruh baskısıyla başlayacağız.”
b-“Acelem var. Orada bedenim öylece yatıyor, kızlar korkmuştur.”
Kedi-“Merak etme. işimiz hızlı bitecek. Şimdi zihninde bedenin sahibiyle konuştun değil mi? “
b-“Evet.”
Kedi-“Ben dediğim için ruhuna baskı yapmadan direk seni kabul etti. Şimdi ruhuna baskı yapacak ve canın biraz acıyacak. Ve bedenine geri döneceksin. Ruha baskıyı öğrenmek için biraz acı çekmen lazım. Şimdi elinden geldiğince bedende durmaya çalış. Sen de baskıya başlayabilirsin.”
“Sonunda. Bir daha benim bedenime gelme.” Dedi ve birden sıkıştığımı hissettim. Üstelik sıkıştıkça yanıyor gibi de bir his var.
b-“Dah a ne kadar tuta bileceğimi bilmi yorum.”
Kedi-“Daha başlayalı 10 saniye bile olmadı. Hem ilk denemende bu kadar zorlanman norm…” derken sanki bedenden atılmış gibi hissettim ve kendi bedenimde gözlerimi açtım. Nejla ve Pelinsu başımda bekliyorlardı. -
93.
0Nejla-“Sen biliyor muydun Bir Bine’nin de okçuluğa merakı varmış.”
Pelinsu-“Aaa. Ciddi misin?” Aslında ben ‘bu devirde ok kullanan mı kaldı amk’ diyen biriydim ama mecbur bu yeteneği öğrenmek için okçuluğu sevmek zorundayım.
b-“Yani profesyonel değilim…”
Nejla-“Zaten orası belli. Oturarak ok atmaya çalışıyorsun. Önce dik durmasını öğrenmen lazım. Hatta bir alıştırma yapalım mı ne dersin?” Yemeği bahane edecektim ama önümdeki yemeği bitirdim bile amk.
b-“Boşver sen yemeğini ye.”
Nejla-“Hadi yaa. Sonra da yerim. Hadi ayağa kalk.” Hay amk. Nereden bulaştım bu işe ya. Dediği gibi ayağa kalktım. Pelinsu da arkadan izliyordu.
Nejla-“Bak şimdi. Şu lastiği al.”
b-“Lastik ne alaka?”
Nejla-“Biz alıştırma yaparken onu kullanırız. Hayal etmeyeceksin herhalde?” Dün bütün günüm hayal etmekle geçti.
Nejla-“Öncelikle dik dur. Sonra yan dur. Sola dönük dur, lastiği omuz hizasında çek. Ve bırak. Alıştırma bu. Şimdi sen yap.” Dediği gibi yaptım. Sırtımı dikleştirdim, sola doğru yan durdum, lastiği omuz hizasına çektim, irademi de okun içine koymayı ihmal etmedim. Daha sonra bir hayvanı hedef almak istedim ama bulamadım. Dur bir tane var. Bir kedi. Çöpü karıştırıyor. Kediyi hedef aldım. Ve oku bıraktım. -
94.
0Pelinsu-“Geçen gün için doğru dürüst özür dileyemedim. Gerçekten kusuruma bakma. Kedilere alerjin olduğunu bilseydim sana yaklaştırmazdım.”Tümünü Göster
b-“Aslında küçükken vardı ama hala kedilerden korkarım. “
Pelinsu-“Köpekleri sever misin?”
b-“Ben aslında tüm hayvanlardan korkarım desem daha mantıklı olur.”
Pelinsu-“Aaa. Neden tüm hayvanlardan korkuyorsun?”
b-“Söyleyince gülmeyeceğine, dalga geçmeyeceğine veya deli olduğumu düşünmeyeceğine söz verirsen anlatırım.”
Pelinsu-“Tamam tamam söz.”
b-“Sanki hayvanlar benden nefret ediyor gibi hissediyorum. Küçükken bir köpekler oynarken… aslında pek hatırlamıyorum. Sanki köpek bana nefret ediyor gibi bakmıştı. O gün çok korkmuştum. ilkokulda da hayvanlardan korkumu yavaş yavaş yenecek iken benden yaşça büyük bir abi beni bir köpekle depoya kapatmıştı. O köpekle tüm gün boyunca kapalı depoda kalmıştım. O gün bugündür hayvanlardan korkarım.”
Pelinsu-“Çocukluğundan kaynaklanıyor yani. Peki hiç tedavi olmayı denedin mi?”
b-“Birkaç kere pgibologa gitmeyi düşündüm ama hiç vaktim olmadı veya bahaneler uydurdum. Yani sadece hayvanlara yaklaşmadan da yaşayabilirim…”
Pelinsu-“Saçmalama. Hayvan sevmek ne güzel bir şey haberin yok. içindeki tüm stresini alırlar.”
b-“Öyle mi diyorsun?” Tam o sırada yemekler geldi. Kadın giderken “tabakların hepsini boş göreceğim.” Dedi ve gitti.
Pelinsu-“Bak mesela şurada sarı ve şirin bir kedi yaklaşıyor. Şunun neresinden korkabilirsin ki?” Ablam olmasın lütfen ya. Hayatım dikizleniyor gibi hissediyorum. Kedi bana göz kırptı. Kesin ablam. Off. Pelinsu’nun yanına gitti ayağına sürtünüp mırlamaya başladı. Bilerek yapıyor. Aslında şimdi düşününde ben de kedi olsam onun ayaklarına sürtünebilirim. Lan. Çok manyak bir fikir… diye düşünürken kedi bana doğru tıslamaya başladı. Ne düşündüğümü anlamış ve bana kızıyor olmalı. Öyle mi? Ablama alaycı bir şekilde gülümsedim ve Pelinsu’ya döndüm:
b-“Bak. Gördün mü? Direk bana tısladı. Şimdi ben bu kediyi nasıl seveyim?” Tamam kızdırabildim mi ablamı diye düşünürken bana doğru yaklaşmaya başladı. Sakın. SAKIN. Rezil edecek beni. Tam yerimden kalkacak iken restoran sahibi kadın kediyi kucağına aldı. Hayatımı kurtardı resmen.
Kadın-“Yemek yerken kediyle oynanmaz.” Dedi ve kediyi dükkanın dışına çıkardı ve çitin kapısını kapattı. Oh. En azından saldırının bir dalgasını atlattım.
Pelinsu-“Ne güzel kediyi seviyordum ya. Bu restorandı seviyorum ama bazen Yeter abla fazla abartıyor.”
b-“Sahibini tanıyor musun?”
Pelinsu-“Ben liseden beridir buraya gelirim. Şansa bak ki iş yerim de buraya yakın bir yerde çıktı.”
b-“Ne güzel.” Derken içeri Nejla girdi.
Nejla-“Başladınız mı yemeğe?”
Pelinsu-“Yok daha başlamadık.”
Nejla-“Off. Yemekler çok güzel duruyor. Ben de içeride iyi ki de günün menüsünü söyledim. Benimki de birazdan gelir.” Dedi sandalye çekip oturdu. Zaten hemen onun ki de geldi. -
95.
0Sormak istediğim bir soru vardı:Tümünü Göster
b-“Neden beni bedenine kabul ettin?”
“Ben orada yemek bulamıyor iken bana yemek verdin. Evet, Haylaus tarafından lanetli olarak işaretlendin ama senin kötü biri olmadığını hissediyorum. Peki neden lanetlendin?”
b-“Nedenini söylesem bedeninde kalmama izin verecek misin? Pek iyi bir şey yapmadım çünkü.”
“O konuları çoktan atlattım ben. Nedeni her ne olursa olsun kabul edeceğim. Sadece bilmek istiyorum.” Ona da anlattım.
“isteyerek öldürmekten çok kandırılmışsın da öldürmüşsün gibi gözüküyor.”
b-“Öyle de diyebiliriz. Ama yine de onu ben öldürdüm. Ve bu özür dileyerek geri getirilemeyecek bir şey.”
“Ama özür dilersen mutlu olacağına eminim. insanlara sana güvenmesi onun hatasıydı.”
b-“Sen de bana güvenerek hata yaptığını düşünmüyor musun peki?”
“Aksine doğru bir karar verdiğimi düşünüyorum. Kimsenin eski haliyle şimdiki hali bir olmaz. O senin yıllar önceki kandırılabilen halindi. Şimdi beni öldürmeyi düşünüyor musun? Hayır. Bizim türümüze yardım etmeyi düşünüyor musun? Belki.”
b-“Ben niye sizin türünüze yardım etmek isteyeyim ki? Ablamı kurtarmak istiyorum sadece.”
“Oysaki ben o öldürdüğün kediden özür dilemek istiyorsun sanıyordum.” Bunu hiç düşünmemiştim. Öldürdüğüm kediden özür dilemek için diğer hayvanlara yardım etmek. Güzel bir fikir aslında.
“Mantıklı geldi değil mi? Şimdi gözlerini aç da eski köprüyü dinleyelim. Gözlerimi açtım. Her taraf yeşilimsi bir renkte gözüküyor. Çok garip bir görüntü. Sanki gözüme gece görüş gözlüğü takmış gibiyim, ama bu çok çok ileri modeli gibi.
Serçe-“Çok oyalandın, ne konuşuyordun?”
b-“Hiç. Öyle konuşuyorduk işte.”
Serçe-“Bu kediden bayağı hoşlanmış olmalısın. Benden sır saklamalar falan. Neyse. Şimdi seni ayağa kaldırmayı öğrenmemiz lazım. Bir insan gibi düşünmemeye çalış. Çok zor biliyorum ama bunu başarabilirsin. Ruh baskısını sonraya bırakmak daha iyi olacak gibi.”
b-“Tamam deniyorum.” Dedim ve insan gibi düşünmeden ayağa kalkmaya çalıştım. Ama pek işe yaramıyor gibi. Ne bileyim kediler dizlerini kırmadan nasıl ayağa kalkıyor ki?
Serçe-“ilk baş kedilerin oturduğu gibi otur, yani arka ayakları kır ve ön ayakların düz dursun. Tabi kendini de biraz yattığın yerin tersine it. Daha sonra arka ayakları da kaldır ve ayağa kalkmış olacaksın.” (Sırf bir kedinin nasıl yattığı yerden ayağa kalktığını görebilmek için kedim Seko’yu yattığı yerden oyuncak ile ayağa kaldırıp nasıl kalktığını dikkatle izledim. Buradan Seko’ya teşekkür ediyorum.)
başlık yok! burası bom boş!