/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    +8
    Hepinize merhabalar. Bugün de yeni bir hikaye ile karşınızdayım. Tüm hikayelerim için
    (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)

    Bu "Ti-an'nın Yükselişi" serisinin yan hikayesidir.

    Yukarıdaki resmi çizen kişi (bkz: mangalci ecderha) dır. Hikayeye başlamadan kendisine ayrıca teşekkür ediyorum.

    Başlayalım

    ---

    Hızlı hızlı koşuyorum. Yine sokak köpekleri peşimde. Lanet olsun. Kediler çevik olmasına çevik lakin ruhsal olarak hemen korkuyorlar. Aslında korkmakta haklılar da. Arkamdan kovalayan tasmasından kurtulmuş pitbull saolsun ruhsal dengemi koruyamıyorum. Arkasında da iki yaveri. En iyisi pitbull a geçmek. Odaklan. Yayı hisset. Nişan al. Ve oldu. Artık pitbull un zihnindeyim. Off. Kedi ile daha hızlı gideceğim yere varabilirdim. Ve ulaşmak istediğim kişi daha az korkardı. Şimdi ise önüne bir metrelik pitbull ile gitmem onu korkutacaktır. Hem de erkek. Bari dişi olsaydın. Dengemi zor sağlıyorum. Son zamanlarda çok fazla hayvanın vücudunda bulundum. Ama az kaldı. Ona ulaşmama az kaldı biliyorum. Kokusunu alabiliyorum. Çok nostaljik bir koku. Köpek olduğum için kokuları daha rahat alabiliyorum. Kokusunu takip etmeye başladım.
    ···
  2. 2.
    +3
    GEÇMiŞ

    Çayırda bir yerdeydik. Ablam, abimle beni arada buraya çay içmeye getirirdi. Sonra da oturur bizim sorunlarımızı dinlerdi. Bir kedi yaklaşınca ben korktum ve sandalyeye çıktım. Ablam ise kediyi kucağına aldı ve:

    Abla-“Neden korkuyorsun ki kediden? Sana bir zararı yok.”

    Abi-“Abla bırak ya. O her şeyden korkuyor.”

    b-“Hayır, korkmuyorum. Sadece hayvanlardan.”

    Abla-“Neden korkuyorsun peki?”

    b-“Çünkü onlar benden nefret ediyorlar.” Ablam şaşırmıştı. Abim ise alaycı moda geçmişti bile.

    Abi-“Tabi senden nefret ederler. Hanım evladı gibisin. Az güvenin olsa seni severlerdi.”

    Abla-“Sen bir sus Talat. Nefret ettiklerini nereden biliyorsun ki?”

    b-“Biliyorum işte. Bak kucağındaki kediye. Sadece senden yemek istemek için yanına geldi. Yoksa o da senden nefret ediyor.” Ablam gülümsedi ve kediyi yere bıraktıktan sonra yanıma geldi. Kafamı okşadı ve:

    Abla-“Onlar bizden nefret ediyor diye biz de onlardan nefret edemeyiz Bir Bine. Eğer biz de onlardan nefret edersek sevilecek kim kalacak?” Bu kadarını hatırlıyorum.
    ···
  3. 3.
    +2
    Ne oldu lan?
    ···
  4. 4.
    +2
    TALAT (BiR BiNE’NiN ABiSi)

    Karım hamile olduğundan işten çıkar çıkmaz eve gitmem gerekiyor. Eskiden olsa biraz işyerindeki arkadaşlarla takılırdım. işten çıkmama fazla bir zaman kalmadı. Şu class’taki sorunu da çözebilirsem gidebilirim. Bu işi yarına bırakmamam en iyisi. Çözemedim gitti. Balkona çıkıp bir sigara yakayım da kafamı toparlayayım.

    Sigaramı içerken bir kuş balkonun korkuluğuna kondu. Bana dikkatli dikkatli bakıyordu. Görünce şaşırdım. Hatta ağlamaklı oldum. Bu o mu? Bana mı öyle geliyor? Uçup omzuma kondu. Evet. Bu o. Gerçekten de o. Daha sonra aşağıya uçtu. Demek ki beni aşağıya çağırıyor. Hemen içeri girdim ve işi projeyi kaydedip işyerinden ayrıldım. Her yerde kuş var. Hangisi o? Sokak köpeği yanıma geldi. Pantolonumdan ısırdı ve beni çekiştirmeye başladı.

    Talat-“Tamam bırak ben seni takip ederim.” Diyince bıraktı. O önden ben de arkasından yürümeye başladım. Eski bir fabrikanın deposuna geldik. Köpek etrafı koklamaya başladı. Her yeri didik didik etti. Lakin kimse yoktu.

    Köpek-“Kimse yok. Konuşabilirim.” Demesiyle gidip köpeğe sarıldım.

    Talat-“Abla. Seni çok özledim. Nerelerdeydin?” Ağlıyordum arada da.

    Köpek-“Kollarım olsaydı ben de sana sarılırdım. Biliyorum. Bir anda kayboldum. Ama Eternal’deydim.” Sonunda onu serbest bıraktım ve ayağa kalktım.

    Talat-“Eternal mi? Neden oradaydın? Orası senin bana küçükken anlattığın ve kesinlikle gidilmemesi gereken yer değil mi?”

    Köpek-“Evet öyle. Ama orası artık evim. Buraya kısa süreliğine geldim. Bir Bine artık yeni köprü olmaya hazırlanmalı.” Sigaramı çıkardım tam yakacakken:

    Köpek-“Sakın sigara falan yakma. Zaten burnum hassas. Senin şu anki kokun bile sanki sigara banyosu yapmışsın gibi geliyor. Zaten sigara kokundan dolayı seni zar zor bulabildim.”

    Talat-“Tamam. Peki asıl vücudun nerede?”

    Köpek-“Vücudum Eternal’de. Sadece ruhum serbest bırakıldı. O da yeni köprüyü eğitebilmek için.”

    Talat-“Ve o köprü de Bir Bine mi? O zaman sana bol şans diliyorum. Hayvanlara hala yaklaşamıyor.”

    Köpek-“Biliyorum. Birkaç ayrı konuşma girişimim oldu ama hepsinde benden kaçtı.”

    Talat-“Çok küçüktü. Senin bu yeteneğini hatırlamaması çok normal. Bana bile sanki hayal gibi geliyor.”

    Köpek-“O zaman neden beni takip ettin?”

    Talat-“Kendi gerçeğime tutunmak için. Benim gerçeğim bu. Sen hep hayvanlarla iyi anlaşan ve onları korumak için vücutlarına giren biriydin. Bana anlattığın hayvanların tanrısı olayını bile hatırlıyorum.”
    Tümünü Göster
    ···
  5. 5.
    +2
    Günümüz

    Ofiste 4 dönüyorum resmen. Ben ne yaptım? Allah’ımmmmm! Çıldıracağım. Acaba hakkımda ne düşündü? Off. Salaklık ettim ya. inanılmaz salağım. Bu kadar salak olacak ne yaptım ben? Bilgisayarda boş boş takılırken omzuma biri dokundu. Arkamı döndüğümde Musa abiydi bu.

    Musa-“Bir Bine. Senin yemekte olman gerekmiyor muydu?”

    b-“Sorma abi. işi batırdım. Yolda bir kedi geldi, Pelinsu da kediyi sevmem için ısrar edince oradan ayrıldım.”

    Musa-“Eh be Bir Bine. Kaç kere konuştuk bunu? Hayvanların sana bir zararı yok. Neyinden korkuyorsun anlamıyorum ki. Bir pgibologa falan gözük de dedim sana. Keşke zamanında dinlesen şu abini.”

    b-“Ama eminim bundan sonra kesin pgibologa gideceğim. Bugün bana büyük bir ders oldu.”

    Musa-“Yemek yemediysen git yemek ye de gel. Akşama kadar aç kalma.”

    b-“Abi şu an hiç yemek yiyecek durumda değilim. Yaptığım aptallığımla yalnız kalmak istiyorum.”

    Musa-“Sen bilirsin. O zaman benim de bayağı işim vardı. Sonra konuşuruz.” Dedi ve işinin başına döndü. Off. Zaman yine geçmiyor. Acaba ne yaptılar? Acaba hakkımda ne konuşuyorlar? Bu bekleyişe dayanamıyorum. Ben yine masaya kafamı koydum ve bunları düşünüyordum. Yine biri omzuma dokundu.

    b-“Musa abi dediğim gibi…” derken omzuma dokunan Pelinsu’ymuş.

    Pelinsu-“Bir Bine, sana bir özür borçluyum. Kedilere alerjin olduğunu bilmiyordum. Sana onu yaklaştırıp sevmen için ısrar etmem kabacaydı. Özür dilerim. Alerjinin olduğunu önceden söylemeliydin. Ve alerjin yüzünden bütün hayvanlardan da korkmamalısın.” Lan Mert. Yine kurtardın lan beni.

    b-“Önemli değil. Benim önceden söyleyip oradan gitmemem lazımdı. Ben asıl özür dilerim.”

    Pelinsu-“iyi o zaman ödeştik. Pazartesi tekrar çıkacağız o zaman. Sen de geliyorsun bu sefer.”

    b-“Tamam. Gelirim.” Dedim ve o da yerine yürümeye başladı. Lan Mert. Her seferinde hayat kurtarıyorsun amk. Mert de yanıma geldi.

    Mert-“Sana şans yaratmaktan yoruldum kanka. Bugün evi toplamana yardım etmeye gelemeyeceğim.” Dedi ve ellerini sanki çok yazı yazmış da yorulmuş gibi sallamaya başladı.

    b-“Sen hayatımı kurtardın amk. Ben bir evi mi toparlayamayacağım? Toparlarım senin gelmene gerek yok.”

    Mert-“Ben de öyle düşünmüştüm kanka.” Dedi ve bilgisayarına döndü. Bu da güzel bir şey yapınca bu kadar ego yapmasa ne iyi olur.
    Tümünü Göster
    ···
  6. 6.
    +1
    Panpa kalemin ve anlatımın çok güzel baya zevkli okuması. Yeni hikâye ne zaman? Olayları gene bağlayacak mısın?
    ···
    1. 1.
      0
      Bu yan hikaye olduğu için kesiştiği noktalar olacak ama bağlanma gibi bir durum olacağını sanmıyorum. Belli olmaz yani yazarken olayları bağlayabilirim :D

      Yeni hikaye de 3 ay içinde yazacağım, şimdilik ara verdim yazmaya. Beğenmene sevindim.
      ···
  7. 7.
    +1
    Öğle arası oldu ve Pelinsu yanıma doğru yürümeye başladı. Ne isteyecek acaba? Biraz bir şeyler atıştırmıştım ama nefesim kokuyor mudur hala? Naneli sakız umarım bastırmıştır.

    Pelinsu-“Hadi yemeğe gidelim.”

    Mert-“Benim yemekten çok uyumaya ihtiyacım var. isterseniz siz gidin.” Beni yalnız mı bırakacak? Ben bu seviyeye hazır değilim. Bir Bine. Kendine gel. Sen artık yetişkin birisin. Ve yetişkinler için böyle bir durum normaldir. Çık artık şu ünili kafasından. Aslında üniversitede de normal. Kafamda çok fazla şey dönüyor.

    Pelinsu-“Tamam. Gel Bir Bine o zaman gidelim.” Ayağa kalktım ve tek ikimizin gittiğini görünce:

    b-“Nejla gelmeyecek mi?” ismini j ile söylemek çok garibime gidiyor. (Yazması daha garip. Harf hatası verip oto düzeltiyor sonra ben tekrar bozuyorum onu. Sanki TDK ya ihanet ediyormuşum gibi :P )

    Pelinsu-“O Musa abi ile önemli bir şey konuşacakmış. Sonra bize katılacak. Biz önden gidelim.” Dedi ve asansöre bindik. Asansörde hiçbir şey konuşmadık. Aşağıya vardık ve dışarı çıktık. Aslında şirketin yemekhanesi var lakin nedense bizim ofisteki kimse oradan bir şey yemez. Ben dışında. Tabi ilk başlarda yerdim, sonra Mert ile kaynaşınca yemekhanede yemeyi bıraktım. Bence yemekhanenin yemekleri de güzeldi.

    Yürüyüşümüzün sonunda yıkıklığım saolsun hiçbir şey konuşmadan ev yemeği yapan yere vardık. Lokantanın ismi Anne Eli. içerisi çok güzeldi. Sanki mahalledeki herhangi bir ev gibi tasarlamışlar. Her yerde halılar (tabi ayakkabıyla giriliyor yani halılara yazık olmuş yine de temiz gözüküyorlardı) tavanda gösterişsiz bir lamba, her evde gördüğümüz ampüllerden yani, lokantanın bir köşesi yer sofrası (yani divanlar var), bir köşesi de masalar vardı. Yer sofrası olması hoşuma gitti. Aslında içerisi çok büyük değildi. Ama yine de insanı evinde hissettirmesi için çok uğraşılmış. Başında baş örtüsü olan bir kadın bize yaklaştı ve:

    Kadın-“Hoş geldin Pelinsu kızın. Sen de hoş geldin oğlum. Geçin şöyle oturun.” Oğlum mu? Kızım mı? Vay lan. Cidden güzel bir konsept düşünülmüş. Pek fazla kişi anlamaz bu konsepti “Bana oğlum diyemezsin lan” cılar çıkabilir yani. Sanki oğlum diyince ananı… töbe töbe. Kendi kendimi kızdırmayı başardım ya tebrik ediyorum kendimi.

    Pelinsu-“Biz dışarıda oturalım abla.”

    Kadın-“Nasıl istersen kızım. istediğin yere geçebilirsin.” Dışarıdaki bir masaya geçtik. Otuduğumuz zaman kadın:

    Kadın-“Ne istersiniz yemeğe?”

    Pelinsu-“Ben günün menüsünden alayım abla. Sen ne istersin?”

    b-“Ben de günün menüsünden alayım.”

    Kadın-“Tamam, siz elinizi yüzünüzü yıkayın ben sofrayı hazırlarım.” Dedi ve gitti. Oha lan. Çok hoşuma gitti. Elinizi yüzünüzü yıkayını da yanlış anlayabilirler. “Ben pis miyim lan” cılar çıkar bu seferde. Hay amk. Bana neyse. Ben niye düşünüyorum bunları?
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +2
      TDK ya değil bana ihanet ediyorsun şu anda. j kadar sevimsiz bir harf var mı ya?
      ···
  8. 8.
    +1
    Sonunda Musa abi 2010 model Opel Astra ile gözüktü. Arabanın rengi kapalı maviydi ve bakımsızdı. Yani bakımını yaptırıyor ama onun haricinde arabayı yıkamazdı. Önümde durdu ve camı açtı.

    Musa-“Hadi geç arkaya.” Yanındakini görünce şaşırdım.

    b-“Aaa Nejla günaydın. Sende mi geliyorsun işe?”

    Nejla-“Diğer herkesin geldiği gibi ben de geliyorum.” Arabaya geçtim ve arka kapıyı açınca da Mert’i gördüm. Yarı uykuluydu, hatta uyuyordu bile denebilir. Ben de yanına geçtim oturdum. Musa abi de yola devam etti.

    b-“Abi, tüm şirketi böyle arabanla almayacaksın değil mi?”

    Musa-“Yok be. Yolumun üzerindeydiniz o yüzden aldım sizi. Nejla da bizim yan apartmanda oturuyor. Onu da normalde hep ben getiririm işe. Şu Mert’i de uyandır, işte uyuklamasın.” Mert’i biraz salladım ve hemen tüm türk filmlerinde klagibleşmiş şu sözü söyledi

    Mert-“Ha, geldik mi?”

    b-“Yok daha gelmedik.”

    Mert-“Yaa kanka. Arabadan atlayasım var yemin ediyorum sana. Neden tatilim her hafta böyle oluyor?”

    b-“Tek senin tatilin mi? Bütün ekip bugün işteymiş.”

    Mert-“Grev falan mı yapsak?”

    Musa-“Ne grevi lan otur oturduğun yerde. Başımıza iş çıkarma şimdi.”

    Mert-“Ama abi yemin ediyorum o yatırımcıyı bulursam ağzını yüzünü dağıtacağım.”

    Musa-“Dikkat et de maaşını almadan önce dağıtma. Senin maaşının %70 ini o adam ödüyor sayılır. Hem mesai ücretini alıyorsun işte. Otur oturduğun yerde de işini yap. Sen ne yapıyorsun Bir Bine.” Ben de onlar konuşurken arada ok alıştırması yapıyordum. Ama araba hareket ederken çok zor. Hem niye ok ya? Tabanca olarak düşünsem olmaz mı?

    Nejla-“Sende mi okçuluk kursuna gidiyorsun?”

    b-“Yok. Ama okçuluğa hevesim var. Sadece alıştırma yapıyordum.” Yeteneğim var diyemem ya kıza. Tamam, yalanı sevmem ama deli de dedirtmem kendime.

    Nejla-“Benim gittiğim bir yer var. iş çıkışında genelde oraya gider stres atarım. istersen sen de gel.”

    b-“Bu ay pek okçuluk kursuna falan gidebileceğimi sanmıyorum.”

    Nejla-“Oranın sahibi tanıdıktır.. Fiyat konusunda sıkıntı etme.”

    b-“Tamam, bakarız.”Şu an o kapılara hiç giremem. Param zaten ay sonuna zar zor yetecek. Hatta yetmeyebilebilir.
    ···
  9. 9.
    +1
    Sabah telefon sesine uyandım. Off. Kim arıyor pazar pazar. Telefonu elime aldığımda Musa abinin aradığını gördüm. Hemen toparlandım ve açtım.

    b-“Alo”

    Musa-“Sesin uykulu geliyor. Saat 9 oldu bu kadar uyunur mu?” Akşam uyuyamadım ki düşünmekten. Kafamda bir yığın soru var.

    b-“Gece pek uyuyamadım.”

    Musa-“Neyse şirkete gitmemiz lazım. Geçerken seni de alacağım.”

    b-“Yaa abi yine mi? Patron her pazar ‘Bu son mesai olacak’ diyor. Ama daha hiç sonu gelmedi.”

    Musa-“Çünkü durmadan yatırımcımız bizden iş bekliyor. Ve bu işler 2 gün tatil ile yapılacak işler değil.”

    b-“Ama abi ben sana cuma söylemiştim elinde iş varsa bana ver diye. Sen de yok dedin.”

    Musa-“Zaten bu yeni bir iş. O zaman iş yoktu elimde şimdi seç beğen al. Bu işin süresi sıkıntılı. 26 gün süremiz var. Ve işimiz çok. 10 dakikaya orada olurum. Sen de hazırlan aşağıda bekle.”

    b-“Tamam abi hemen hazırlanıyorum.” Dedim ve telefonu kapattı. Hemen üstümü giyinmem lazım. Off ya. En sevdiğim gömlek, ceket ve pantolon kombinasyonum abimde kaldı. O değil bir de bu çamurlu kıyafetlerle yatağa yatmışım. Yatak da hep çamur olmuş. Off. Resmen şu an kendimi gibesim geldi. Üstümü aceleyle giyindim ve çarşafları çamaşır makinesine attım. Gelince yıkarım artık. Abimin pijamaları, evde yıkanması gereken ne varsa derken çamaşır makinesinde yer kalmadı. Ve 3 kez çamaşırı dolduracak kadar da kirlim var. Benim ya evlenmem lazım (ki böyle bir sorumsuzla kim evlenir) veya artık sorumluluk almaya başlamalıyım. Çılgın partiler yok. Bir daha asla. Artık hazırım. Aşağıya inebilirim. Son bir kez daha üzerime baktım. Saçlarım falan düzgün. Tamam. Aşağıya inip Musa abiyi beklemeye başladım.
    ···
  10. 10.
    +1
    GÜNÜMÜZ

    Talat-“Abla uyan.” Gözlerimi açtığımda karşımda çektirdiğimiz aile fotoğrafı vardı. Arkama döndüğümde de Talat ve Bir Bine bana yukarıdan bakıyordu. Hangi hayvandaydım ki? Doğru. Güvercindeydim.

    Güvercin-“Bitti mi işiniz?”

    Talat-“Evet bitti ama daha koltuklar yıkanacak ve halılar da yıkanacak.”

    b-“Halıları temizletmeye veririz, koltukları da temizletirim sorun yok.”

    Talat-“Paran var mı ki? Böyle büyük ve saçma bir organizasyondan sonra paran kalmamış olması lazım.”

    b-“Birikmişim var. Paradan yana sıkıntım yok.”

    Talat-“Paraya sıkışırsan bana haber ver. Ben de sana yardım ederim.”

    b-“Teşekkürler abi ama ihtiyacım olacağını sanmam.”

    Talat-“Neyse abla. Biz gidelim.”

    Güvercin-“Tamam. Bir Bine. Sen de alıştırma yap. Alıştırma yapa yapa geliştireceksin kendini.”

    b-“Tamam abla yaparım. Ama şöyle bir sorum var. Diyelim ki başardım ve bir hayvanın bedenine girdim. Oradan nasıl çıkacağım.”

    Güvercin-“Bu anlatılacak bir şey değil. Girdiğin zaman anlarsın.”

    Talat-“Keşke bu yetenek bende olsa. Eve köpek alırdım ve işteyken arada eve gider karım her ayağa kalktığında onu yerine oturturdum.”

    Güvercin-“Senin bu yeteneği alabilmen için Bir Bine’nin büyük bir hata yapması ve Eternal’e gitmesi lazım. Veya erken yaşta ölmesi lazım. Eğer sen de ölürsen bu döngüyle köprülük görevi kızına geçer. Yani bu aile bağı. Mesela babaannemdeydi bana geçti.”

    b-“Peki babama niye geçmedi bu görev? Direk sana geçti?”

    Güvercin-“Babam eski kafalıydı. Hayvanları pireli canlılar olarak görürdü. Haylaus hayatta böyle bir yeteneğin babamda barınmasına izin vermezdi.”

    b-“Peki bana niye izin verdi ki? Ben de hayvanlardan nefret ediyorum.”

    Güvercin-“Sen nefret etmiyorsun. Sen korkuyorsun. Ve üstelik bunu Haylaus bu yeteneğin sana geçmesini özellikle istedi. Nedenini ben de bilmiyorum. Belki hayvanlara olan korkun onun hoşuna gitmiştir.”

    Talat-“Yani korkmasa, o da hayvanları sevse sıradaki yeteneği ben mi alacaktım?”

    Güvercin-“Evet. Muhtemelen seni eğitmek için de ben gelemeyecektim. Ama Hinn’in bir arkadaşı gelecekti.”

    Talat-“Peki Bir Bine için niye sen geldin?”

    Güvercin-“Haylaus korkusunu bildiği için onu korkutmayacak birini göndermek istedi. Buna en yakın kişi de ben vardım.”

    Talat-“Abla gidebilir miyiz artık? Yoksa Sevim perdeleri çıkartıp yıkamak gibi bir saçmalığa girişecek.”

    b-“Neden durduk yere perdeleri çıkarsın?”

    Talat-“Durduk yere değil. Normalde ayda bir perdeleri yıkar. Zaten kaç gündür perdeler kirli diyip duruyordu. Bugün ben perdeleri çıkartıp yıkayayım da ona iş kalmasın.”

    Güvercin-“Sen de tam evlenilecek erkekmişsin ha.”

    Talat-“Ne sandın? Neyse acele edelim de geç kalmayalım.” Talat dışarı çıktı ve aşağı indi. Ablam da balkona uçtu ve:

    Güvercin-“Çalışmayı sakın unutma.” Dedi.

    b-“Tamam dedim ve o ruh dalgasını aşağıda köpeğe giderken gördüm. Güvercin de uçtu gitti.
    Tümünü Göster
    ···
  11. 11.
    +1
    Daha zile basmadan kapıyı açtı.

    Babaanne-“Hoş geldin kızım. Buyur geç içeri.” Zaten başka da çarem yok. Mecburen geçtim içeriye. Babaannem ile salona geçtik ve kendi koltuğuna oturdu.

    Babaanne-“Aile fotoğrafınız güzel çıktı mı?”

    Binnur-“Yine bizi mi izledin?”

    Babaanne-“Yaşlanınca yapacak başka bir şey mi kalıyor ki? Elbette ki sizi izleyip kolluyorum.”

    Binnur-“Bu yeteneği öylesine mi veriyor ki bize Haylaus? Bir amacı yok mu?”

    Babaanne-“Hayvanların tanrısı Haylaus’a direk adıyla seslenmen çok saygısızca ve elbette ki bu yeteneğin bir amacı var. Ama artık amaçlarını yerine getirecek takatim kalmadı. Son amacım ise seni eğitmek. Hiç alıştırma yaptın mı?”

    Binnur-“Yaptım. Ama zincirim çok kısa. 5 metreden fazla kendimden uzaklaşamıyorum.”

    Babaanne-“Zamanla öğreneceksin. Acelen yok nasıl olsa. Şimdi bir daha dene.” Elimde oku hissettim. Önümdeki kanaryaya hedef aldım ve oku attım. Ruhum da kanaryanın içine geçti. Bedenim o koltukta yatıyor. Ben de kafesten kendi bedenimi izliyorum. Ciklemekten başka konuşamıyorum. Konuşmak benim için hala çok zor.

    Kanarya-“Ka f es in ka pısın ı aç”

    Babaanne-“Bugün buraya gelmenin amacı zincir alıştırması yapmak değil kızım. Hayvanların tanrısı Haylaus ile tanışacaksın. Ona saygısızlık yapmamaya çalış.” Konuşmak çok yorucu. Ne zaman geleceğini sormak istiyorum. Sormama bile gerek kalmadan karşımda belirdi. Altın kürkü ve aslan biçimiyle. Kaçmak istedim ama kaçacak bir yerim de yok. Onun karşısında küçükcük bir kanaryayım sadece.

    Haylaus-“Demek sıradaki köprü sensin.” Aşağılar biçimde konuşmuştu. Ciklesem de demek istediğimi anlar diye düşündüm:

    Kanarya-“Siz Haylaus musunuz?” Birden hiddetlendi:

    Haylaus-“Benim ismimi öylece ağzına alma insan çocuğu. O yaşlı kadın öldüğünde miras tamamen sana geçecek.” Bayağı korkmuştum. Hem de bayağı. Bayılmamak için kendimi zor tuttum.

    Kanarya-“Pe peki ben bu ye yetenek i ile ne yapa yapcağım?”

    Haylaus-“Hayvanlar ve insanlar arasındaki düzeni sağlayacaksın. Nesli tükenen hayvanları kurtaracaksın. Ve en önemlisi kutsal hayvanını koruyacaksın.”

    Kanarya-“Kutsal hayvanım mı?”

    Haylaus-“ileriki zamanda bir hayvan ile ruh bağı hissedeceksin. Mesela o yaşlı kadının kutsal hayvanı şu an içinde bulunduğun kanarya. Normalde kanaryanın kafese girmesine izin vermezdim ama bu kafeste kalmayı ve seni eğitebilmeyi kanaryanın kendisi rica etti. Ona teşekkür etmeyi unutma.” Dedi ve kayboldu. Hemen geri bedenime döndüm. Korkunç bir deneyimdi.

    Babaanne-“iyi misin? Epey korkmuş gibisin.”

    Binnur-“Korkunç biriydi. Neden böyle birine hizmet ediyoruz ki? Bizi iğrenç varlıklardan başka bir şey olarak görmüyor.”

    Babaanne-“Ben de ilk gördüğüm zamanlarda korkmuştum. Ama artık anlıyorum. O sadece sana olan sevgisini böyle gösteriyor. Onu seni koruyan bir baba olarak düşün. ileride umarım demek istediğimi anlarsın.”Umarım anlarım. Ayağa kalktım ve kanaryanın yanına gittim.

    Binnur-“Benim için bu kafeste kalmayı tercih ettiğin için teşekkür ederim.” O da cikleyerek cevap verdi. Babaannem anlayıp gülümsedi ama ben hala dillerinden anlamıyorum.
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      +1
      Fenerin durumu zaten vahim ne yaptın sen böyle hocam
      ···
      1. 1.
        0
        Hahahahaha :D
        ···
  12. 12.
    +1
    BiNNUR

    GEÇMiŞ (FOTOĞRAFIN ÇEKiLDiĞi ZAMAN)

    Anne-“Fotoğraf çok güzel oldu. Buna güzelce bir çerçeveletip duvara asalım.”

    Baba-“Şimdilik küçük bir çerçeve yeterli olacaktır. Sonra millete nispet yapar gibi olmasın.”

    Binnur-“Aynen ya. Aysun teyze o fotoğrafa böyle gözlerini belerte belerte bakacak sonra da bir yığın eleştirecek. Yok bu kızın orası burası açık çıkmış falan.” Evet. Bahsettiğimiz Aysun teyze balkonda köpeği içeri alma diyen. Hala yaşamasına ve hala o evde oturmasına ben de şaşırıyorum. O zamanlar da yaşlıydı, şimdi ise daha da yaşlı.

    Anne-“Terbiyesizlik etme. O senin büyüğün.”

    Talat-“Anne, ben aşağı iniyorum, arkadaşlarla maç yapacağım.”

    Anne-“Oğlum önce üstünü değiştir.”

    Talat-“Tamam.” Dedi ve odasına koştu.

    Anne-“Talat. Bir Bine’yi de Hayriye teyzenlere zütür. Biz babanla pazara gideceğiz.” Talat odadan bağırmaya başladı.

    Talat-“Yaa hayır yaa. Banane. Hayriye teyzeler çok uzakta.”

    Anne-“Sıçtığım tak bana bağırıyor. Kardeşini zütürmezsen daha da dışarı çıkarmam seni.”

    Talat-“Aman yaa. Tamam.”

    Binnur-“Sonunda anladınız beni yalnız bırakmanız gerektiğini.”

    Baba-“Hayır kızım, sen evde yalnız kalmıyorsun. Seni de babaannene bırakacağız. Salça yapacakmışsınız.” Yine beni çağırıyor. Neden bu kadın beni rahat bırakmıyor ki? istemiyorum işte. Normal bir kız olmak istiyorum. Öyle hayvanların bedenine giren bir ucube olmak istemiyorum. Yine salça diye beni çağırdı.

    Binnur-“Gitmesem…”

    Baba-“Hayır olmaz. Hem sen evde tek başına ne yapacaksın bakayım?”

    Binnur-“Hiçbir şey. Televizyon izlerim.”

    Baba-“Gidiyorsun dediysek gidiyorsun. O kadar.” Babama karşı gelmeye korkardım. Yani bize bir fiske bile vurmadı ama yine de korkardım. Babam ve annemle beraber aşağıya indik ve arabaya bindik. Babam bir Şahin hastasıydı. Arabasını çok severdi. Belki bizden bile. Arabasına binerken ayakkabımızın bir yere değmemesine dikkat ederdik. Arabadaki tartışmalarını dün gibi hatırlıyorum:

    Anne-“Akşama annemler gelecek. Fazla fazla alalım da dolapta dursun hem.”

    Baba-“Yav yine mi anan geliyor? 20 yıldır evliyiz anan bizden bir çıkmadı.”

    Anne-“Yalan söyleme, ne zamandır gelmiyor kadın.”

    Baba-“Evet evet. 3 gün oldu değil mi? Ananın tek kızısın diye durmadan ziyaretine geliyor kadın.”

    Anne-“Benden başka kimsenin yok kadının Allah Allah.”

    Baba-“Ben de annemin tek oğluyum ama annem durmadan gelmiyor.”

    Binnur-“Ama beni durmadan çağırıyor.”

    Baba-“Büyüklerin konuşmasına küçükler girmez öyle. Babaannen senin iyiliğini istiyor. Öyle bangır bangır müzikler dinleyeceğine git nasıl kadın olunur onu öğren.” Evet, babam eski kafalıydı. Ben de ergendim. En bir araya gelmemesi gereken ikiliydik.

    Baba-“işte geldik. Sen babaannene çık biz dönüşte uğrarız.”

    Binnur-“Tamam baba.” Dedim ve arabadan indim. Babam da gaza bastı gitti. Ben de babaannemin evine çıktım.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 13.
    +1
    Sessizce:

    b-“Abla. Bir kuşa geç, ben eve girince balkonun kapısını açarım. Köpük de arabada beklesin.” Ve sonra bağırarak “Tamam içeri almam. Siz de kusura bakmayın bir daha böyle bir şey olmaz.” dedim ve köpeği arabaya koyduk. Tabi camı biraz açtık artık yapacak bir şey yok. Ben de o Aysun teyzeye ne yapacağımı biliyorum:

    b-“Aysun teyze. Sen zaten tüm gün balkondasın. Arabaya göz kulak ol bak çalınmasın. Teşekkürler.”

    Aysun-“Ama oğlum…” dese de direk içeriye daldım. Ben o kadını tanıyorum. Hayatta o arabadan gözünü ayırmaz şimdi. Zaten fazla kalmayacaklar, evi toparlayınca giderler veya bir çay-kahve hazırlarım içer (içerler demeyi çok isterdim ama sadece abim içer) öyle giderler.

    b-“Hazırsan kapıyı açıyorum.”

    Talat-“Ne heyecan yaptın açacaksan aç.” Kilidi çevirdim ve kapıyı açtım. Belki sihirli bir biçimde eşyaların toplanmış olmasını bekledim lakin her şey incin. Tam da bıraktığım gibi. Kaos içinde.

    Talat-“Ben bu evi toplamam. Bu ev bir günde mi bu hale geldi?”

    b-“Yani. Partide ne kaçırdığına gel de bir bak istedim.”

    Talat-“Evi gibmişsin sen ama. Ve daha salonu bile görmedim.”

    b-“Ben seni uyardım. Evi toparlayacağım gelmeyeyim dedim sen ısrar ettin gelmem için. Şimdi cezasını çek.”

    Talat-“Var ya bana büyük iyilik borçlusun oğlum.” Dedi ve ayakkabıyla içeri girdi.

    b-“Ayakkabılarını çıkarsana.”

    Talat-“Benimle dalga mı geçiyorsun? Her yer enkaz halinde. Evi toparlayınca sileriz. Tüm halıları da kaldıralım. Zaten halılar da hep meşrubat lekesi olmuş. “ Balkondaki camdan tık tık ses gelmeye başladı.

    b-“Ablamı unuttuk.”

    Talat-“Akıl mı kalır bu evde. Dur ben açarım balkonu. Ev de biraz hava alsın bari.” Salona gitti ve balkonun kapısını açtı. Ablam güvercin olarak eve girdi. Biraz büyük bir kuş olunca birkaç adım geri çekildim. Bir yere kondu ve söylenmeye başladı:

    Güvercin-“Rahmetli annemle babam evi böyle görse kalkar mezardan seni döver geri girerlerdi. Bu evin hali ne böyle?”

    b-“Tamam, kabul ediyorum. Biraz abartmış…”

    Talat-“Biraz mı? Lan ev evlikten çıkmış, koltuklar yeniden yıkanacak, halılar zaten çöp olmuş, etrafı toparlamamız ikimiz beraber bir buçuk saat alır. Kapının önündeki aile fotoğrafımız bile kırılmış. Bari ona sahip çıksaydın.”

    Güvercin-“O fotoğraf hala duruyor mu?”

    b-“Elbette ki duruyor.” Kapının önüne doğru uçtu. Fotoğrafın önüne kondu. Biz de ablamın arkasından izlemeye başladık. O fotoğrafa bakıyordu. Talat sessizce:

    Talat-“Biz temizliğe başlayalım. Bırak ablam biraz yalnız kalsın.”

    b-“Tamam.” Dedim ve temizliğe başladık.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 14.
    +1
    Talat-“Ne oldu? Önemli bir şey mi?”

    b-“Pek değil.”

    Köpük-“Önemli önemli. için sıkıldı bu konuşmadan sonra. Öyle arkadaşlar o kadar kolay küsmez. işe gittiğinde yanına git hiçbir şey olmamış gibi davranır merak etme. Hasta olayına da Talat hastaydı dersin. Talat sen bugün hastaydın, Bir Bine de sana baktı.”

    b-“Sen telefon konuşmamı nasıl duydun? Diye sormak istesem de köpeklerin kulağı hassas değil mi?”

    Köpük-“Evet, kulağım hassas ve senin hislerini de görebiliyorum. Fazla takılma bu konuya da.”

    b-“Anladım.”

    Talat-“Şimdi senin evine gidiyoruz değil mi?”

    b-“Evet. Evi toparlamamız lazım.”

    Köpük-“Tüh ya işe bak. Benim de kollarım yok. Ben evi toparlayamayacağım.”

    b-“Ağzın var, çöpleri çöpe atarsın.”

    Köpük-“Gelmediğim doğum günü partindeki eşyaları niye ben de topluyorum ya?”

    b-“Hele bir yardım etme. Valla seni odaya kapatırım, camlara da film çekerim kaçamazsın da.”

    Köpük-“Bir karınca bile mi giremeyecek içeriye? Ben her türlü kaçarım oradan.”

    b-“Tebeşirle odanın önüne çizgi çekerim karınca falan giremez. Hem karıncaya da mı girebiliyoruz? O hayvan mı ki?”

    Köpük-“insan dışındaki bütün canlı varlıklar Haylaus’un gözünde hayvan sınıfına girer. Bitkiler dışında.”

    Talat-“Bitkilerin de tanrısı falan var mı?”

    Köpük-“Ben nereden bileyim? Benim tek bildiğim tanrı Haylaus.” (Çarpılacam amk)

    Talat-“Eve geldik.”

    b-“Umarım kaosa hazırsınızdır.”

    Köpük-“Uzun zamandır evimizi görmüyordum. iyi ki satmamışsınız.”

    Talat-“Gir de eve anıların canlansın.”

    b-“Evin şu anki halinin anılarınızı canlandıracağını pek sanmıyorum. Neyse girelim bir apartmana.” Arabadan indik. Tam apartmana girecekken komşulardan biri bağırmaya başladı:

    Komşu-“Bir Bine, sen misin evladım?”

    b-“Evet benim Aysun teyze.”

    Komşu-“O pireli hayvanı içeri alma evladım. Bak sonra çocuklar hep hasta oluyor.” Sonra başka bir komşu çıktı:

    Komşu2-“Köpek falan sokma buraya. Melekleri kaçırır bu köpek bak. it giren eve melek girmez. iyice sataniste bağladın sen oğlum. Geçen de evinde parti mi ne vermişsin, gece uyutmadın bizi.” inanamıyorum. Gerçekten inanılmaz.
    ···
  15. 15.
    +1
    On saattir aynı şeyi tekrar tekrar yapmama rağmen bir sonuç çıkmadı. Sadece yemek molası verdim. Onun haricinde hiç mola vermeden devam ettim ama sonuçsuz.

    b-“Abla. Benim köprü olduğuma emin misin? Hiçbir işe yaramıyor çünkü.”

    Serçe-“Senin bir sonraki köprü olmana karar veren kişi Haylaus’tu.”

    b-“Peki Haylaus ile konuşamaz mısın? Eğer beni eğitirsen seni Eternal’den çıkarsın.”

    Serçe-“Zaten seni normalde Hinn’in bir arkadaşı eğitecekti. En azından Haylaus’un planı buydu. Ama Hinn seni benim eğitmemi istedi.”

    b-“Hinn’in arkadaşı mı? Bir hayvan mı eğitecekti yani beni?”

    Serçe-“Tabi ki bir hayvan eğitmeyecekti. Hinn bir zamanlar insanmış. En azından ben öyle duydum. Dünya’da dostları varmış. Onlardan biri gelip seni eğitecekti.”

    b-“Kafam çok karıştı. Şimdi benim bildiklerim şunlar; Haylaus insanlardan nefret ediyor, ama yardımcısı eskiden bir insan mıydı?”

    Serçe-“Bu çok daha karışık bir durum. Ve ben de cevaplarını bilmiyorum. Ama senin için önemli olan şey şu an söylediğim şeyi başarman. Oldukça iyi gittiğini düşünüyorum. Hem akşam oldu. Birazdan Talat gelir.” Dedi ve omzumdan uçup bir ağaca kondu. Daha sonra da köpeğin vücuduna geçti. Bu sefer köpeğin vücuduna geçerken bir enerji dalgası gördüğümü sandım. Hatta gördüm. Köpeğin içine girdi ve:

    b-“Abla, sen şu an Köpük’ün içindesin değil mi?”

    Köpük-“Hmm. Ruhu görmeye başlamışsın. Bu iyiye işaret. 2 hafta demiştim değil mi? 2-3 günde öğrenirsin. Bu oku atmayı öğrendikten sonra olay başlıyor. Evinde de alıştırma yap. Gördüğün kuşa falan ok atmaya çalış. Ben de seni izliyor olacağım.”

    b-“Beni nasıl izleyeceksin?”

    Köpük-“Seni izlemek zor olmaz. Sokakta gördüğün her hayvandan biri ben olabilirim. Şimdi yola doğru yürüyelim.” Dedi ve önden yürümeye başladı. Ben de arkasından yürümeye.

    Talat’ı sadece 5 dakika kadar bekledik. Talat da hemen geldi. Yola çıktığımız andan beridir telefonum deli gibi titriyor. Bir huzur verin. Telefon ormanda çekmiyordu. 27 Whatsapp mesajı hepsi de Mert’ten ve 34 arama. Yine hepsi Mert’ten. Yuh amk. Geri aradım Mert’i. Çalar çalmaz açtı

    Mert-“Kanka nerelerdeydin amk ya.”

    b-“Ne oldu lan ne bu telaş?”

    Mert-“Pelinsu’larla dışarıya çıktık. Seni de çağıracaktım ama telefonlarıma cevap vermedin.” Hay amk. Kaçırdığım fırsatı gibeyim.

    b-“Ne ara böyle bir plan yaptın sen ya?”

    Mert-“Plan işi kolaydı da sen gelmedin salak gibi. Ona senin de geleceğini söylemiştim. Sen de telefonlarıma cevap vermeyince abini aradım. Abin de senin ormanda olduğunu söyledi. Ben de kıza bir yakınının rahatsızlandığını ve o yüzden gelemediğini söyledim. Ne yapıyordun ormanda çok merak ettim?”

    b-“Lan niye benim de geleceğimi söyledin ki bana sormadan? Hem kıza söylediğimiz yalanlar gün gelecek bana girecek amk. Kediden korktum alerjim var dedin, bugün de yakını rahatsızlanmış dedin… Bir daha benden habersiz plan falan yapma.”

    Mert-“Ben senin için planlar hazırlayayım suçlu da benim yani öyle mi?”

    b-“Suçlu sensin demedim. Sadece benden habersiz plan hazırlama bir daha dedim. Eğer yarın da çağırmayı falan düşünüyorsan şimdiden söyle ki bileyim.”

    Mert-“Akrabam mı bu her dakika çağırayım? Benim bile bir sınırım var.” Bak bak bak. Sanki playboy pekekent. Bonom bolo bor sonorom vor.

    b-“Tamam tamam. Bir dahaki sefere plan yapacağında benim de haberim olsun.”

    Mert-“Tamam tamam anladık.”

    b-“Neyse görüşürüz.”

    Mert-“Tamam.” Dedi ve kapattı. Bir senden trip yemediğim kalmıştı zaten.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 16.
    +1
    Tamam panpa teşekkürler çok güzel hikayeydi
    ···
  17. 17.
    +1
    devam et okuyorum
    ···
    1. 1.
      0
      Panpa hikaye burada bitti. Sonra başka bir başlıkta devam edecek. Diğer hikayelerimi de okumak istersen (bkz: bir bine bende binem hikaye serisi)
      ···
  18. 18.
    +1
    Brn suratya yerleseim
    ···
  19. 19.
    +1
    Okuyacam bunları
    ···
  20. 20.
    +1
    Rezzzzzzzzzz
    ···