-
51.
+4«Dünya da böyle yaratıldı.»
bizim boyutumuz Enerjinin yoğunlaşması ve titreşim hızının yavaşlaması ile var oldu
«Hayranlık verici biçimler bundan çıktı , bunların ortamı buradadır.
Bu yüzden bana Üç Kere Büyük Hermes denir , çünkü bütün dünyanın felsefesinin üç bölümü de bana aittir. Güneş’in yaptıkları hakkındaki söylediklerim böylece bitiyor ve tamamlanıyor.» -
52.
+5Ruhu maddenin esaretinden nasıl kurtaracaksın?
Bu sorunun cevabını yanıtlayabilmek için Hermesten insanlığa yayılan bir bilimde simyadır.
simya mistik ve pratik olarak ikiye ayrılır. biz mistik simyayı inceleyeceğiz.
Aslında Simya köken olarak çok eski zamanlara dayanır ve maddi olarak altın elde etmekten çok daha derin amaçları vardır. Evreni yaratan Tanrı Ruh’a çeşitli formlar vermiş ve madde oluşmuştu ; ancak bu Tek olanın farklı görünüşlerinden ibaretti. Her yaratılan unum in multa diversa moda , Türkçesi ile farklı şekillerde tek olan idi. Simyacı ise bu formların arasında Altın olanı aramaktaydı.
Simyanın, maddenin içinde sağaltım ile altını keşfetmesi, bir bakıma insandaki Tanrısal tözün ortaya çıkarılması ile benzerlik göstermektedir. Metallerdeki hastalığın, kirin yok edilip altının ortaya çıkarılması gibi , uzun bir süreçten sonra da insandaki tanrısal töz açığa çıkabilir. insan Tanrı ile birleşebilmekte, kendini maddeye bağlayan bağlardan kurtulabilmektedir.
Simya en genel anlamı ile bir sanat ya da bir teknik olarak anlaşılabilir ve amacı maddenin içindeki altını ortaya çıkartmaktır. Simyacılara göre madde hastadır ve iyileştiğinde altın ortaya çıkmaktadır.
Simya gerçekte bir dönüşüm sanatıdır. Kirli olanı, hasta olanı bir çok süreçten geçirerek , arınmış ve mükemmel olana dönüştürmeyi amaçlar. Bu bağlamda Felsefe taşı da mutlak olana , tanrısal töze kavuşturan bilinç anldıbını kazanmaktadır. Aynı şekilde iksiri içip ölümsüzlüğe kavuşmak da ruhun ölümsüz olduğunu anlamak anldıbına gelmektedir.
Öyleyse kendi içindeki Tanrısal tözü bulmak isteyen kişi , tıpkı maddenin saflaştırılması gibi , kendi içine dönerek kendini saflaştırmalı ve gizli olan , içindeki Felsefe taşına ulaşmalıdır. -
53.
+10okuyan yoksa boşuna devam etmiyim
-
-
1.
0Devam et yine sen okuyan bir kaç kişi var bende bunlara dahilim. herkes idrak edemiyor neler olup bittiğini, burada nereden baksan en az 4 bin yıllık bir bilgi var ve hala geçerli üstelik biz bu konuyu ilk kez 130 yıl önce nietzsche tarafından üstün insan denilen olguyla ele almışız.bu arada eğer devam etmiyorsan bir zahmet bana kaynaklarını paylaşırmısın.
-
2.
0okuyorum
-
1.
- 54.
- 55.
-
-
1.
0bu sen misin moruk
-
2.
0değilim
-
1.
-
56.
+1akşama devam edeceğim beyler
-
57.
+5Müzik Allah’ın lisanıdır. (Mevlana)
Mugibinin ritminde bir sır saklıdır; eğer onu ifşa etseydim dünya alt üst olurdu.. (Şems) -
-
1.
+1Okuyan kitle var kardeşim devam
-
1.
-
58.
+5cennetteki adem;tum insani oluslari icinde barindiran tum olasiliklari icinde tutan insanin varabilecegi tum dusuncelere sahip olan tanrinin yansimasi 'adem'.
cenetten dusmus adem;tanri'dan ayrilmis icindeki potansiyeli unutmus,tum olasiliklarini ancak hatirlayarak ve deneyimleyerek ulasabilen 'adem'
hz muhafazid der ki kiyamet vakti gokleri delen binalar olacaktir bu seytanin isidir... evet beyler seytan maddesel gelisimdir bilgiyi getirendir o bu hayata yonveren guctur sizi kandirandir, oyalayandir.. sizin amaciniz dusmus ademi alip tekrar goklerdeki yerine cikarmaktir. -
59.
+4ve seytan yani lucifer 'igib getiren' o da cenneten kovulmustu. adem'e secde etmeyip kibir yapmisti aslinda sozunde durmustu cunku yemin etmisti 'tanridan baskasina secde etmeyecegim' diye ama sunu gorememisti adem zaten tanrinin yansimasi ve halifesiydi.'goklere, yildizlara, evrenlere sigmam ama kulumun gonlune sigarim'hadisi bunu aciklar.
ve seytan dunyaya dustu cetesiyle birlikte.ve melekler ile seytanlar karsitligi dogurdu.
iyi-kotu
guzel-cirkin
nurani-narani
seytan-melek
rahmani-seytani
kisa-uzun
siyah-beyaz
vs vs
bu karsitlarin carpismasi yani '-' ile '+' maddesel duzlemde gelismeyi ve hayati sagladi.hz muhafazid der ki kiyamet vakti gokleri delen binalar olacaktir bu seytanin isidir... evet beyler seytan maddesel gelisimdir bilgiyi getirendir o bu hayata yonveren guctur sizi kandirandir, oyalayandir.. sizin amaciniz dusmus ademi alip tekrar goklerdeki yerine cikarmaktir. -
-
1.
0devam..
-
1.
-
60.
+5gelismek icin ne lazimdir? hirs,tutku, firsatcilik... bunlar seytani ozelliklerdir. gelisim icin ayrilik gereklidir herkesin ayni oldugu yerde gelisme saglanamaz! birileri yap demeli birileri yapmali, birileri tasi tasimali birileri cizim yapmali, birileri komuta etmeli birileri savasta olmeli..guc bolusturulmeli. kimileri 'daha guclu' olmaliTümünü Göster
peki bu ayrim nasi mi basladi?
insanlar arasinda ilk zamanlar ayrilik yoktu. hersey belliydi ne catisma cikaracak kavram vardi ne baska birisinin baskasina ustunlugu. doganin geregi ne ise ona uygun yasam vardi. herkesin 'bilgisi' esitti. doganin kendisi guctu gunes en guclu seydi cunku hayat ve igib verendi.
sonra bigun hayat veren gunes karanlikla karsilasti. kara bir yilan koskaca igib ve hayat kaynagi gunesi yutmaya basladi. herkes panikledi hayat kaynaklarini yutabilecek bi kudret oldugunu o zamana kadar kimse bilmiyordu, yokolus sancisi sardi tum insanligi. igib karanliga teslim oluyordu, karanlik yilan onu sariyordu.
sonra 'o' cikti ve dedi ki' bana tapinin ve inanin ben bu gunestende onu yutan yilandan da kudretliyim ve gunesi kurtaracam' insanlar 'o'na bakti karanlik artik iyice cokmustu kazanmak uzereydi gunes yokolmustu, sonra 'o' biseyler soyledi,son 'soz' cikti agzinadan gokyuzune bakarak herkes 'o'nu izliyordu. birden gunes tekrar meydana cikmaya basladi hayat yeniden geldi, igib karanligi yendi! bunu yapan 'o' idi.'o' ki isigi karanliktan ayirandi 'o' ki karanligi gomendi ,isigin sahibiydi.
sonra insanlar 'o'na baktilar ve diz cokerek tapinmaya basladilar gucu ve kudreti onu 'tanri' yapti. aslinda ne gucu vardi ne kuvveti sadece bilgisi vardi bu bir gunes tutulmasiydi ve geciciydi.. 'o' bu bilgiyi biliyordu kanunun bilgisini biliyordu gucu yoktu ama biliyordu. iste o zamandan beri hep 'o' bilgiyi elinde tuttu ve insana hukmetti.. gucu olmadan gucu olduguna inandirmasi 'o'nun tek ozelligiydi.o zamandan beri insan 'o'na koledir 'o' da efendidir.
ve boylece 'bilgiye sahip yonetenler' 'bilgiye sahip olmayan koleler' ayrimi baslamis oldu.'o'na bu bilgiyi veren seytandi.)))son gunlerin moda ismiyle antik 'illuminati' ilk boyle kuruldu.bu isi yapanlar hala dunyanin tepesinde oturmaktadirlar.. bilgileriyle(gunes tutulmasi) gelecekte ne olacagini bilip yani buyuk evrenin isteklerini bilip ona gore manipulasyon ve yonetim yapacaklardi. karsitlarin,catismalarin ustunde kendilerine dokunulmayacak tahtta oturacaklardi.bu insanlar icin amerika, yahudilik,hristiyanlik, avrupa o su bu hic onemli degildir hepsini zaten onlar olusturmustur... siz hala para babasi rotchildleri, rockefellarlari en ustte olanlar sanin onlar yukarda anlattiklarimin hizmetkarlaridir sadece.. -
-
1.
0Güzel gidiyor devam
-
2.
0o kim. inci sözlük hatası
-
1.
-
61.
+3geldim beyler devam ediyorum
-
62.
+4kabalaya göre yaratanın niteliği ihsan etme yani verme arzusudur, yaratılan herşey gibi insan da alma arzusudur. zaten egoist tabiatımız bunu bilimsel olarak kanıtlar nitelikte. insan hep almak ister... haz almak için arzular... ama bir paradoks yüzünden asla sonsuz ve ebedi hazza ulaşamaz. insan haz almak için birşeyi arzu eder ve haz aldığı an aldığı haz arzuyu iptal eder. yani tavuk yemek arzu ettin diyelim, tavuğu yerken arzun azalır tavuğu yedikten sonrada tavuk yeme arzusu tamamen bitmiştir. arzun iptal olduğu için tavuktan alacağın haz da iptal olur. hazzın arzuyu iptal ettiğinde sen daha farklı şeyler arzu etmeye başlarsın ve bu seni kısır bir döngüye sokar, bu şekilde insanlar hayatlarını geçici hazların peşinde sürdürerek hiçbirşey anlayamadan ve aradıklarınıda bulamadan ölürler...
-
63.
+3http://kabalatv.info/medi...u-ve-istirabin-anlami.jpg
fotoğraftaki kab insanın alma arzusunu sembolize eder. insan hazla ve yaradanın ışığıyla dolmak isteyen bir kabdır. ancak yukarıda anlattığım sebepten dolayı bu kabı hazla dolduramaz.
http://www.kabala.info.tr/imaj/2-1-300x212.png
fotoğraftaki süreçlerden geçip tatmin olan bir insan son noktada kendi çevresinde olmayan bir şeyleri aramaya ve arzulamaya başlar, daha yüce bir şeyi arar. insan çevresinde olan bitenlerin her şey olmadığını ve daha büyük, daha gerçek, kendisinden gizli bir şeylerin olduğunu hisseder. Etrafında bir sonsuzluğun olduğunu ama henüz hissedemediğini görür. bu noktadaki insana kalpteki noktası uyanmış kişi denir. -
64.
+6Yaratan’a yakınlaşmak ve O‘nu hissedebilmek bizler tarafından mutluluk olarak hissediliyor (cennet hayatı). Yaratan’dan uzaklaşmak ise ızdırap olarak hissedilir (cehennem hayatı). insanların yüzde doksanından fazlası cehennemde yaşıyor, cehennem maddesel dünyadır burasıdır. Dinlerdeki problemlerin hepsi bu ayırımın yapılmamasından ve ruhani hislerin fiziksel davranışlar veya fiziksel olarak algılanmasından kaynaklanıyor. Şimdi size cennete girmenin yolunu göstereceğim. Yaradana yakınlaşmak mutluluk ise yaradana yaklaşmanın yolu ona benzemekten geçer. buna form eşitliği denir. Üst dünyalardan geçerek yukarıya doğru yükselebilmek Yaratan’a ne kadar benzer olduğumuza bağlı.
-
65.
+7yaradana benzeyebilmek için ilk önce arzumuz yaradana yakınlaştıran arzular olmalı. dediğim gibi bu aşamaya gelmek için ilk önce maddesel hayattan tatmin olup sıkılmış olmak ve daha yüce birşeylerin arayışında olmak gerekiyor. yani kalpteki kıvılcımı olan veya kalpteki noktası uyanmış kişi olmak.
Özgecil olarak işlev gören arzularımıza israil denir. israil kelimesi Yaşar–El kelimesinden türemiştir ve Yaratan’a Direk demektir – Yaratan’a yönlenmiş olan arzu. Kendisi için isteyen arzuların içinde olanlara da dünya milletleri denir.
http://www.kabala.info.tr/imaj/ders3d031.jpg
Peki israil denilenler kim? Kalbinde o kıvılcımı, Yaratan’ı arama ve gerçeği bulma arzusunu taşıyanlara israil ulusu denir (Tahmin ettiğiniz gibi bu dininizle ya da ailenizin diniyle ilgili bir şey değil – sadece o kişiyle ilgili ve tümüyle ruhani bir durum). Bu arzuyu taşıyan insanlar ışığı ilk alacaklar – kitaplarda da dediği gibi “Ben her kimi istersem ışığıma onu alırım”. -
-
1.
0tatmin olamayan toplum dışı insanların dini yönelimlerinin bi anlamı yok mu? dünyevi hazzo deneyimleyip sıkılmamış oldukları için
-
2.
+1tatminse dinleri işe yaramış demektir kendileri üzerinde yani egolarına yetmis demektir ancak egosu dahada büyürse din egosunu tatmin etmemeye baslar
-
1.
-
66.
+6 -2kabalacılar Hz ibrahim’in çadırı önünde oturduğunu ve etrafına ruhaniliği edinmek isteyen insanları topladığını anlatıyorlar. Bu grup insandan Yehud kelimesinden türeyen Yehudim (Yahudi) – Yaratan’la bütünleşmek- anldıbına gelen bir kabala grubu oluşturduğu anlatılır.
dinlerin doğuşu ve kökenide ibrahime dayandığına göre. semavi dinler ibrahimi din olarak geçtiğine ve tüm peygamberlerin soyuda ibrahime dayandığına göre... aslında dinlerin gerçek amacının ne olduğunu ve nasıl bir anlayışla başlayıp sonradan yozlaştığını veya değiştiğini görebilmeliyiz. ya da şöyle demek daha doğru olur bir örnek verirsem kuranda günah işleyenlerin cehennemde yanacağı yazar, kimisi gerçekten ateşler içinde yanacağını düşünerek bu günahı işlemez, ama bilgeler ise aslında cehennemin bu dünyada olduğunu ve günah işlemenin ızdıraba neden olacağını bildiği için günah işlemez. yani dinler semboliktir ve en cahilden en bilgine herkes anlayabilsin ve kendince birşeyler çıkartabilsin diyedir. ancak 21. yüzyılda insanlık bilgi çağıyla beraber bu cahilliği kırmıştır ve artık öteki dünyada cehennemde yanacağı masalı yerine gerçekleri öğrenebilecek seviyeye gelmiştir... o yüzden dinler çağımızın gerisinde kalmıştır. ve ihtiyacımız yoktur artık bağnazlık olmuştur. daha önceden toplumun cahilliği nedeni yüzünden bu gerekliydi ancak dediklerimi algılayabildiğinize göre buna gerek kalmamış demektir. bu çağa aydınlanma çağı denmesinin sebebi budur -
67.
+6Her bireyde olduğu gibi, kendi arzuları büyüdükçe, içten bir tatminsizlik duygusu kişiye baskı yapmaya başlar – bir boşluk hissi olur. Dolayısıyla israil denilen bu grup insan üzerlerine düşen görevi yapmadıkça çevrelerinden (yani diğer milletlerden) baskı görürler. Dolayısıyla hayatımızın neden ızdırap dolu olduğunu anlayabilirsek, çözümünü bulabiliriz.
Kitaplarda bu yüzden dünyanın tüm problemleri israil yüzünden diye yazar. Terör, açlık, savaşlar vs. Bu yüzden bu grup insan içinde daha yüce bir varlığın olduğunu ve onu bulması ve anlaması gerektiğini hisseder ve arayışa geçer. Bir insan kabalaya bu arzunun vasıtasıyla gelir.
Peki, israil denilen bu grup insan kim? Bu grup insan dünyanın her yöresinden, ırkından, dininden oluşacak. Bu grup insanın yaratılış nedeni bu, diğer insanları da alıp üst dünyaların kapılarını onlara da açmak. Eğer bunu başarabilirsek hayatın bize tüm bakış açısı değişecek. Tüm dünya bize yardım edecek ve herkes özgecil benzerliğiyle Yaratan’ı hissedecek. -
68.
+4konuyu biraz dağıttım form eşitliğinde kalmıştık, nasıl formumuzu yaratanın ki ile eşitleyeceğiz ve böylece ona yaklaşacağız ve cennet hayatını yaşayacağız buna gelelim. Biz alma arzusuyuz demiştim yaradan da verme arzusu, eğer bizde yaradan gibi verme arzusunda olursak bu yaradana yakınlaşmamıza sebep olur...Tümünü Göster
nasıl verme arzusunda olacağız, bu sokaktan geçen adamlara verme arzusunda olmak demek değildir, çünkü sokaktan geçen adam jayvansal seviye doğası gereği egoist (alma arzusu) olduğu için sizin verme arzunuzu sömürecektir. bu yüzden tarikatlanmalar ve gruplaşmalar vardır. ortak amacı olan bir grup insan toplanır ve birbirlerine verme arzusunda olurlar... bunun örneğini tasavvufta da görüyoruz bir masanın etrafında bir tencere çorba vardır herkes elindeki uzun kaşıkla karşısındakine yedirir kimse kendi kaşığıyla kendi yemez..
leyla ile mecnun hikayesindeki insan aşkından yaradan aşkına varan mecnun gibi, insanlara ihsan ederek. yaradana ihsan etmekte mümkündür... yaradan verme arzusudur. sende alma arzusu. yaradan vermek istediği için ondan almak istersen, yani yaradanı mutlu etmek için almak istersen sen verme arzusunda olmuş olursun... bu bir çeşit açık hile gibi birşeydir aslında alırsın ama vermek için işte form eşitliği böyle sağlanır.
yukarıda söylediğim gibi alma arzusu olan kabımızın üzerine bir perde örtmektir bunun sembolü, perdeyi kabın üzerine örtersin böylece yaradandan sana geleni aynı derecede ona yansıtırsın
http://www.kabbalah.info/...om_figure_3_reference.jpg
ilk aşamada kişi yaradandan almak ister, ama yaradan ona sürekli verirken o almak istediği için sürekli biri size verirse siz alan taraftaysanız mahçup hissedersiniz ve sizde vermek istersiniz, ama görürki veremez çünkü doğası alma arzusudur bu ikinci aşamadır. üçüncü aşamada madem veremiyorum öyleyse yaradana mutluluk vermek için almak ister, bu üçüncü aşamadır. 4. aşama kişi artık yaratanın düşüncesini edinmek ister buda zaten yaratımın amacıdır. bu aşamanın adı malkuttur yani krallık. burada
http://www.kabbalah.info/...eiving_force_figure_7.jpg -
69.
+5burada vermek maddesel değildir, ruhsal bir hissiyattır. meditasyon yaparsın ilk önce haz almak içindir sonra utanırsın yaratanın statüsünü görünce ve vermek istersin. veremeyince vermek için alırsın. sonra tamamen yaratanın eylemi değil düşüncesi için almak istersin. bu aşamalarda kendiliğinden gerçekleşir kendini şartlayarak düşünerek değil süreçtir ve olağandır. meditasyonda sürekli derinleşilir.
-
70.
+5 -1“Bu noktaya kadar gelmeyi başaran sen, büyük sırların da eşiğine dayanmış oldun Bundan önce sana verilen sırlar küçük sırlar, yani isis’in sırlarıydı. Şimdi ise, büyük sırlarıi yani Osiris’in sırlarını elde edeceksin.
Tanrı Osiris, kendisi, karısı isis ve onların oğlu olan Horus’dan oluşan bir üçlemedir. Osiris, yaşamın kendisinden doğduğu kutsal babayı, isis onun dişil ve üretken yanını, Horus ise ilahi kelam ve maddi alemi remzeder. Tanrı bir bütündür ve tektir. Bu üç kişilik bölünme zaafın değil, mükemmelliğin ifadesidir. Bu yüce varlıktan çıkan insanlar da birer ölümlü tanrıdır. Yüce Tanrıya ulaşmalarına çok az kalan Kamil insanlar ise, ölümsüz insanlardır. ilahi düzende hiç bir şey küçük olmadığı gibi, hiç bir şey de büyük değildir. Ne mutlu bu sözleri anlayabilene. Çünkü bunları anlayabilmek demek, yüce sırlara sahip olmak demektir. Bu sırları kalbine göm ve onu ancak kendi eserlerinde ifşa et... ”
başlık yok! burası bom boş!