1. 26.
    -2
    amk yazın sıcak bir günüydü o gün cumaydı abdestimi almıştım cumaya gitcektim. tam ben kapıdan çıkarken...
    ···
  2. 27.
    -2
    “eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
    “yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
    bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
    sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
    “senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
    “elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
    “sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
    “ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
    “çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
    ertesi gün küçük prens yine geldi.
    “her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.

    ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
    “gelenek nedir?”
    “bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”

    i̇şte o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya.
    “günaydın” dedi tilki.
    “günaydın” dedi küçük prens kibarca. ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.
    “buradayım! elma ağacının altında.”
    “sen kimsin? çok güzel görünüyorsun.”
    “ben bir tilkiyim.”
    “gel, birlikte oynayalım. öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
    “seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
    “buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. ama biraz düşündükten sonra: ”evcil ne demek?” diye sordu.
    “anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
    “i̇nsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
    “i̇nsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. tam bir baş belasıdırlar. bir de tavuk yetiştirirler. tüm işleri bundan ibarettir. sen de mi tavuk arıyorsun?”
    “hayır, ben arkadaş arıyorum. ama ‘evcil’ ne demek?”
    “bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘bağ kurmak’ anldıbına gelir.”
    “bağ kurmak mı?”

    “evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
    “anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “bir çiçek var. sanırım o beni evcilleştirdi.”
    “olabilir. dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
    “ama bu çiçek dünyada değil.”
    tilki şaşırmıştı. “başka bir gezegende mi?”
    “evet.”
    “peki orada avcılar da var mı?”
    “hayır, yok.”
    “bu çok ilginç. peki ya tavuklar?”
    “hayır. tavuklar da yok.”
    “eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
    “yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
    bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
    sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
    “senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
    “elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
    “sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
    “ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
    “çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
    ertesi gün küçük prens yine geldi.
    “her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.

    ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
    “gelenek nedir?”
    “bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”

    böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ve ayrılma vakti geldiğinde “ah! sanırım ağlayacağım” dedi tilki.
    “bu senin hatan” dedi küçük prens. “ben sana zarar vermek istemedim. seni evcilleştirmemi sen istedim.
    “doğru, haklısın” dedi tilki.
    “ama ağlayacağını söyledin!”
    “evet, öyle.”
    “o halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
    “hayır, oldu. buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. şimdi git ve güllere bir kez daha bak. o zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”
    küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
    “hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
    güller bu duyduklarına çok bozuldular.
    “evet, güzelsiniz. ama boşsunuz. sizin için kimse yaşdıbını feda etmez. yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. çünkü ben onu suladım. ve onu camdan bir korunakla korudum. önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. ve bazen de suskunluklarına katlandım. çünkü o benim gülüm.”
    bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
    “elveda” dedi.
    “elveda” dedi tilki de. “ve işte sırrım: bu çok basit. i̇nsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. en temel şeyi gözler göremez.”
    “temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
    “senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
    “i̇nsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. ama sen unutmamalısın. evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. gülüne karşı sorumlusun.
    “gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. sonra yoluna devam
    Tümünü Göster
    ···
  3. 28.
    -2
    @33 parazit beyler
    ···
  4. 29.
    -2
    gösterdiğim modelleri beğenmişti. tamam alıyorum dedi. hele şükür bitti derken peki bayan spor nerde dedi? hay amk senin huur yukardayken nie söylemedin dedim tabi içimden. sonra buyrun üst kata çıkalım dedim.
    ···
  5. 30.
    -2
    http://imgim.com/i6wc3q.jpg
    ···
  6. 31.
    +1 -1
    bana korkma yollarım dedi görümcesi kapıya gelmişti ben ise direk eşyalarımla tuvalete kaçtım. sonra görümcesinin içeri girip direk "tuvaletim var çok sıkıştım" dediğini duydum. direk tuvalete daldı ve beni çıplak gördü sonra oracıkta işedi gibeceğim karıya bakıp yengeeeeeeeeeeeee dedi.
    ···
  7. 32.
    -2
    “eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
    “yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
    bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
    sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
    “senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
    “elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
    “sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
    “ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
    “çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
    ertesi gün küçük prens yine geldi.
    “her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.

    ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
    “gelenek nedir?”
    “bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”

    i̇şte o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya.
    “günaydın” dedi tilki.
    “günaydın” dedi küçük prens kibarca. ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.
    “buradayım! elma ağacının altında.”
    “sen kimsin? çok güzel görünüyorsun.”
    “ben bir tilkiyim.”
    “gel, birlikte oynayalım. öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
    “seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
    “buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. ama biraz düşündükten sonra: ”evcil ne demek?” diye sordu.
    “anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
    “i̇nsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
    “i̇nsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. tam bir baş belasıdırlar. bir de tavuk yetiştirirler. tüm işleri bundan ibarettir. sen de mi tavuk arıyorsun?”
    “hayır, ben arkadaş arıyorum. ama ‘evcil’ ne demek?”
    “bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘bağ kurmak’ anldıbına gelir.”
    “bağ kurmak mı?”

    “evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
    “anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “bir çiçek var. sanırım o beni evcilleştirdi.”
    “olabilir. dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
    “ama bu çiçek dünyada değil.”
    tilki şaşırmıştı. “başka bir gezegende mi?”
    “evet.”
    “peki orada avcılar da var mı?”
    “hayır, yok.”
    “bu çok ilginç. peki ya tavuklar?”
    “hayır. tavuklar da yok.”
    “eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
    “yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
    bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
    sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
    “senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
    “elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
    “sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
    “ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
    “çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
    ertesi gün küçük prens yine geldi.
    “her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.

    ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
    “gelenek nedir?”
    “bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”

    böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ve ayrılma vakti geldiğinde “ah! sanırım ağlayacağım” dedi tilki.
    “bu senin hatan” dedi küçük prens. “ben sana zarar vermek istemedim. seni evcilleştirmemi sen istedim.
    “doğru, haklısın” dedi tilki.
    “ama ağlayacağını söyledin!”
    “evet, öyle.”
    “o halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
    “hayır, oldu. buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. şimdi git ve güllere bir kez daha bak. o zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”
    küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
    “hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
    güller bu duyduklarına çok bozuldular.
    “evet, güzelsiniz. ama boşsunuz. sizin için kimse yaşdıbını feda etmez. yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. çünkü ben onu suladım. ve onu camdan bir korunakla korudum. önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. ve bazen de suskunluklarına katlandım. çünkü o benim gülüm.”
    bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
    “elveda” dedi.
    “elveda” dedi tilki de. “ve işte sırrım: bu çok basit. i̇nsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. en temel şeyi gözler göremez.”
    “temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
    “senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
    “i̇nsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. ama sen unutmamalısın. evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. gülüne karşı sorumlusun.
    “gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. sonra yoluna devam
    Tümünü Göster
    ···
  8. 33.
    +1 -1
    sıra gelmişti dıbını yalamaya dıbını yalamaya başladım kendinden geçiyordu 3 dk sonra kapı çaldı "eyvah kocam" dedi...
    ···
  9. 34.
    -2
    ingiltere (ingilizce: England), Birleşik Krallığı meydana getiren dört devletten en büyük ve merkezi olanı. Avrupa'nın batısında, Büyük Britanya adasında bulunur.

    ingiltere adı, 5. yüzyıl'da Saksonlar'la birlikte adayı istila eden Cermen halkı Anglus'lardan (ingilizce: kaynaklanır. Angleland (Anglus Diyarı) olarak kullanılan isim, zamanla England şekline dönüşmüştür.

    ingiltere adı günümüzde yaygın olarak uluslararası medyada ve zaman zaman da resmi düzeyde Birleşik Krallık yerine kullanılır.[3]
    ingiltere Bayrağı'nın Farklı Logosu
    Konu başlıkları
    [gizle]

    * 1 ingiltere'nin coğrafyası
    * 2 Tarih
    * 3 Siyasi durum
    * 4 iktisat
    * 5 Spor
    * 6 ilgili Kaynaklar
    * 7 Kaynakça

    ingiltere'nin coğrafyası [değiştir]

    ingiltere, Büyük Britanya adasının merkezi ve güney üçte ikisini, ayrıca çevredeki adaları (en büyükleri Wight Adası) kaplar. Kuzeyde iskoçya, Batıda Galler ile komşudur. Britanya takımadalarında kıta Avrupası'na en yakın olan ülkedir: Fransa'dan sadece 52 km uzunluğundaki Manş Denizi ile ayrılır. Manş Tüneli, ülkeyi kıta Avrupası'na bağlar. Fransa-ingiltere sınırı, kanalın tam ortasından geçer.

    ingiltere'nin iklimi değişken bir yapıya sahiptir ve kışlar yumuşak yazlar serin geçer. Golf stream sıcak su akıntısı iklim üzerinde etkilidir. ingiltere'nin büyük kısmı alçak tepelerle kaplıdır. Ancak kuzeye doğru biraz daha dağlık bir görünüm alır, Pennine Dağları ülkeyi kuzeyden güneye doğru ikiye ayırır. Buna karşın dağlar fazla yükselmez. En yüksek nokta, 978 m. irtifadaki Scafell Pike zirvesidir.[4] Tepelik bölgeyle dağlık bölge arasındaki sınırı Tees-Exe hattının oluşturduğu kabul edilir. Doğuda düz bir bataklık bölge olan the Fens yer alır. Bataklığın büyük kısmı tarım amacıyla kurutulmuştur. ingiltere'nin en büyük kentlerinin hangileri olduğu tartışmalı bir konudur. Sıralama "kent" kelimesinin farklı tanımlanmasıyla değişmektedir, oturdukları şehrin önemini yüksek göstermek isteyenler kendilerine uygun tanımı seçmektedir. Ancak hangi tanım esas alınırsa alınsın, Londra ingiltere'nin en büyük kenti olduğu gibi dünyanın da önemli kentleri arasındadır. Özellikle merkezi ve kuzey ingiltere'deki bazı kentler nüfus ve faaliyetler açısından önem taşır: Manchester, Birmingham, Leeds, Liverpool, Newcastle, Sheffield, Bristol, Coventry, Leicester, Nottingham ve Hull gibi.

    ingiltere'nin en büyük doğal limanı merkezi güney kıyıda yer alan Poole'dür. Bu limanın, Avusturalya'daki Sydney'den sonra, dünyanın en büyük ikinci doğal limanı olduğu iddia edilir.[5]
    Tarih [değiştir]

    Bu bölümde ingiltere tarihi konu edilmiştir. Birleşik Krallığın tümünün genel tarihi için bkz. Birleşik Krallık tarihi

    ingiltere'nin bilinen ilk yerlileri Keltlerdir. Romalılar, Batı Avrupayı istila ederken ingiltere'yi de fethedip (MS 1. yy) adaya "Britania" adını verdiler. Roma egemenliğinin dört yüzyıl sürmesine karşın ülke bu durumdan fazla etkilenmedi. 5. yy'dan itibaren Anglus ve Sakson halklarının karışımından oluşmuş Anglosakson akınları, Keltleri kuzeydeki (iskoçya) ve batıdaki (Galler) dağlık yörelere göç etmek zorunda bıraktı. Bu göçler sonrasında ingiltere büyük ölçüde Anglosakson kültürü etkisine girdi.

    Anglosaksonlar 6 ve 7. yüzyıllarda birbirine rakip küçük krallıklar kurdular. Sekizinci yüzyılda Roma imparatorluğu ve irlanda’nın etkisiyle Hıristiyanlığı kabul ettiler. 795’te başlayan iskandinav istilası 11. yüzyılın başına kadar birkaç defa tekrarlandı. Danimarkalı Büyük Knud, Büyük Britanya adasını tamamen fethetti. Anglosakson hanedanından Edward (1042-1066) ingiltere'nin bağımsızlığını sağladı. Onun ölümü üzerine tahta geçen Harold’u tanımayan Normandiya Dükü I. William (Fatih William diye de bilinir), taht üzerinde hak iddia etti ve ülkeye beş yıl süren savaşlar sonucunda egemen oldu. Normandiya kralları ve özellikle ilk Anjou’lu hükümdarlar Fransa’da geniş ve zengin topraklara sahiptiler. ingiltere Krallığı bir süre Avrupa’da Somme Vadisinden Pirene Dağları'na kadar uzanan büyük bir mülkün uzantısı gibi yaşadı. Norman işgalinin önemli bir sonucu, Anglosakson kültürüyle Fransa'dan gelen Norman kültürünün birbirine karışması oldu. ingilizce dili de bu kültür karışımından önemli ölçüde etkilendi.

    Avrupa ile ilişkiler ingiltere Krallığı ile Fransa Krallığını uzun savaşlara sürükledi. Bunların başlıcası 1337-1453 seneleri arasında süren Yüzyıl Savaşlarıdır.

    Üçüncü Henry, Galler ülkesinde uç beyliklerinin gelişmesini destekledi ve 1170 yılında irlanda’da “Pale” sömürgeleri kuruldu. Birinci Edward, Galler ülkesini fethetti. Etkisini iskoçya’ya kabul ettirmeyi denedi. Daha sonra 14 ve 15. yüzyıllarda ingiltere Krallığı birtakım sosyal, dini, siyasi karışıklıklara sahne oldu.

    Tudor Hanedanı'ndan 7. Henry ve 8. Henry (1458-1541), parlamentoyu kullanarak ülkede düzen ve birliği sağlamlaştırdılar, krallık otoritesinin halkın kabullenmesini sağladılar. 8. Henry kilisede de reform yaptı ve ingiliz deniz gücünü kurdu. 1. Elizabeth (1558-1603) Anglikanizmi ingiltere'nin resmi dini olarak kabul edip Katolik direnişini kırdı; yenilmez ispanyol armadası'nı bozguna uğratarak, irlanda'yı ingiltere topraklarına kattı. Saltanatı döneminde edebiyat ve sanatta önemli gelişmeler yaşandı.

    1. Elizabeth’in uzun ve başarılı saltanatında iskoçya’da ingiliz etkisinde farklılık görülmeye başlandı. ingiltere'deki Tudor hanedanıyla, iskoçya'daki Stuart hanedanı arasındaki evlenmeler, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdı. iskoçya Kralı 1. James ingiltere kralı oldu. 1707 yılında iki krallığı birleştiren bir antlaşma imzalandı. Bu tarihten sonra Büyük Britanya tarihi başlar.

    1642-1651 yılları arasında gerçekleşen ingiltere iç Savaşı sonucunda krallık devrildi. Bunun yerine önce parlamento idaresinde (1649–1653) sonra da Oliver Cromwell iktidarında (1653–1659) kısa süren bir cumhuriyet kuruldu. Cromwell'in ölümünün ardından parlamento iç karışıklıkları önlemek için sürgündeki kral 2. Charles'ı krallığı yeniden kurmak üzere ingiltere'ye davet etti.

    18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyılda ingiltere, sömürgelerden gelen hammadeleri işleme ve bunlara pazar bulma ihtiyacı sayesinde büyük bir sanayi devleti ve sömürge gücü haline gelen bir ülkeydi. 19. yüzyılın başlarında Avustralya, Kanada, Hindistan, Afrika’daki bazı gelişmemiş, güçsüz; fakat hammedesi bol devletlerle, Antil Adaları ve Hong Kong gibi dünyanın büyük bir kısmına yayılan dev bir sömürge imparatorluğu kurulmuştu. Kraliçe Victoria (1837-1901) zamanında ingiltere dünyanın en büyük gücü durumuna geldi. 1877'de Hindistan sömürgeleştirildi. 1882'de Mısır ele geçirildi.

    Birleşik Krallık, I. Dünya Savaşı'ndan zaferle çıktı. Savaş sonunda imparatorluğun en geniş sınırlarına ulaşmıştı. Ancak sömürgeler yavaş yavaş elden çıkıyordu. 1922 yılında bir ayaklanmayla irlanda, Birleşik Krallıktan ayrıldı ve 1949’da irlanda Cumhûriyeti kuruldu. irlanda Adasının kuzeydoğusunda kalan kısmı Birleşik Krallığa kaldı. 1936'da Mısır bağımsız oldu. Sudan'da ingiliz-Mısır ortak yönetimi kuruldu.

    1929-1930 dünya ekonomik buhranı büyük ölçüde ingiltere’yi de etkisi altına aldı. Ülke, 2. Dünya Savaşı'ndan da zaferle çıktıysa da batı dünyasının liderliğini Amerika Birleşik Devletleri'ne bırakmak zorunda kaldı.

    Hindistan, Pakistan, irlanda ve Afrika'da birçok sömürge bağımsızlıklarına kavuştu. Savaş sonrası seçimleri işçi Partisi kazandı. 1951'de Muhafazakârlar yeniden iktidara geldilerse de bazı iç ve dış güçlüklerle karşılaştılar. 1952'de Kraliçe II. Elizabeth tahta çıktı. 1951-1964 arasında iktidarda bulunan, Muhafazakâr Parti (Churchill, Eden, Macmillan, Douglas-Home hükümetleri) sosyal ve ekonomik güçlükleri yenmede başarılı olamadı. işçi Partisi iktidarı döneminde (1964-1970), sterlin devalüe edildiyse de ekonomik bunalım tam olarak giderilemedi. Kuzey Denizi'nde petrol bulunması ülke ekonomisini bir ölçüde rahatlattı.

    1979'da iktidara gelen Muhafazakâr Parti lideri Margaret Thatcher yönetimindeki yeni hükümet sıkı para politikası ve ücretlerin dondurulması siyaseti ve enflasyonu yenmeye, ülkeye eski istikrarlı ekonomik gücünü kazandırmaya çalıştı. Ancak irlanda'daki Katolik tehdiş hareketleri ve içerde yabancılara karşı başlayan düşmanlık Thatcher Hükümeti'ni uğraştıran önemli sorunlar oldu. Thatcher'in 1990 yılının sonlarında istifa etmesi üzerine yerine John Major başbakan oldu.
    Siyasi durum [değiştir]

    ingiltere, Birleşik Krallığı oluşturan 4 ülkeden en geniş ve en kalabalık olandır. 60 milyondan fazla olan Birleşik Krallık nüfusunun %85'i (yaklaşık 50 milyon kişi) ingiltere'de yaşamaktadır.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 35.
    -2
    lan bi yalan atcaksın hikaye uydurcaksın onu bile beceremiosn amcık bulvardaki hikayeler bile daha inandırıcı am beyinli liseli
    ···
  11. 36.
    -2
    spor bölümüne geçtik buyrun burası nasıl birşey bakmıştınız dedim. eşime uygun yürüyüş ayakkabısı alıcam dedi ben ise adidas modelleri gösterdim.
    ···
  12. 37.
    -2
    ingiltere (ingilizce: England), Birleşik Krallığı meydana getiren dört devletten en büyük ve merkezi olanı. Avrupa'nın batısında, Büyük Britanya adasında bulunur.

    ingiltere adı, 5. yüzyıl'da Saksonlar'la birlikte adayı istila eden Cermen halkı Anglus'lardan (ingilizce: kaynaklanır. Angleland (Anglus Diyarı) olarak kullanılan isim, zamanla England şekline dönüşmüştür.

    ingiltere adı günümüzde yaygın olarak uluslararası medyada ve zaman zaman da resmi düzeyde Birleşik Krallık yerine kullanılır.[3]
    ingiltere Bayrağı'nın Farklı Logosu
    Konu başlıkları
    [gizle]

    • 1 ingiltere'nin coğrafyası
    • 2 Tarih
    • 3 Siyasi durum
    • 4 iktisat
    • 5 Spor
    • 6 ilgili Kaynaklar
    • 7 Kaynakça

    ingiltere'nin coğrafyası [değiştir]

    ingiltere, Büyük Britanya adasının merkezi ve güney üçte ikisini, ayrıca çevredeki adaları (en büyükleri Wight Adası) kaplar. Kuzeyde iskoçya, Batıda Galler ile komşudur. Britanya takımadalarında kıta Avrupası'na en yakın olan ülkedir: Fransa'dan sadece 52 km uzunluğundaki Manş Denizi ile ayrılır. Manş Tüneli, ülkeyi kıta Avrupası'na bağlar. Fransa-ingiltere sınırı, kanalın tam ortasından geçer.

    ingiltere'nin iklimi değişken bir yapıya sahiptir ve kışlar yumuşak yazlar serin geçer. Golf stream sıcak su akıntısı iklim üzerinde etkilidir. ingiltere'nin büyük kısmı alçak tepelerle kaplıdır. Ancak kuzeye doğru biraz daha dağlık bir görünüm alır, Pennine Dağları ülkeyi kuzeyden güneye doğru ikiye ayırır. Buna karşın dağlar fazla yükselmez. En yüksek nokta, 978 m. irtifadaki Scafell Pike zirvesidir.[4] Tepelik bölgeyle dağlık bölge arasındaki sınırı Tees-Exe hattının oluşturduğu kabul edilir. Doğuda düz bir bataklık bölge olan the Fens yer alır. Bataklığın büyük kısmı tarım amacıyla kurutulmuştur. ingiltere'nin en büyük kentlerinin hangileri olduğu tartışmalı bir konudur. Sıralama "kent" kelimesinin farklı tanımlanmasıyla değişmektedir, oturdukları şehrin önemini yüksek göstermek isteyenler kendilerine uygun tanımı seçmektedir. Ancak hangi tanım esas alınırsa alınsın, Londra ingiltere'nin en büyük kenti olduğu gibi dünyanın da önemli kentleri arasındadır. Özellikle merkezi ve kuzey ingiltere'deki bazı kentler nüfus ve faaliyetler açısından önem taşır: Manchester, Birmingham, Leeds, Liverpool, Newcastle, Sheffield, Bristol, Coventry, Leicester, Nottingham ve Hull gibi.

    ingiltere'nin en büyük doğal limanı merkezi güney kıyıda yer alan Poole'dür. Bu limanın, Avusturalya'daki Sydney'den sonra, dünyanın en büyük ikinci doğal limanı olduğu iddia edilir.[5]
    Tarih [değiştir]

    Bu bölümde ingiltere tarihi konu edilmiştir. Birleşik Krallığın tümünün genel tarihi için bkz. Birleşik Krallık tarihi

    ingiltere'nin bilinen ilk yerlileri Keltlerdir. Romalılar, Batı Avrupayı istila ederken ingiltere'yi de fethedip (MS 1. yy) adaya "Britania" adını verdiler. Roma egemenliğinin dört yüzyıl sürmesine karşın ülke bu durumdan fazla etkilenmedi. 5. yy'dan itibaren Anglus ve Sakson halklarının karışımından oluşmuş Anglosakson akınları, Keltleri kuzeydeki (iskoçya) ve batıdaki (Galler) dağlık yörelere göç etmek zorunda bıraktı. Bu göçler sonrasında ingiltere büyük ölçüde Anglosakson kültürü etkisine girdi.

    Anglosaksonlar 6 ve 7. yüzyıllarda birbirine rakip küçük krallıklar kurdular. Sekizinci yüzyılda Roma imparatorluğu ve irlanda’nın etkisiyle Hıristiyanlığı kabul ettiler. 795’te başlayan iskandinav istilası 11. yüzyılın başına kadar birkaç defa tekrarlandı. Danimarkalı Büyük Knud, Büyük Britanya adasını tamamen fethetti. Anglosakson hanedanından Edward (1042-1066) ingiltere'nin bağımsızlığını sağladı. Onun ölümü üzerine tahta geçen Harold’u tanımayan Normandiya Dükü I. William (Fatih William diye de bilinir), taht üzerinde hak iddia etti ve ülkeye beş yıl süren savaşlar sonucunda egemen oldu. Normandiya kralları ve özellikle ilk Anjou’lu hükümdarlar Fransa’da geniş ve zengin topraklara sahiptiler. ingiltere Krallığı bir süre Avrupa’da Somme Vadisinden Pirene Dağları'na kadar uzanan büyük bir mülkün uzantısı gibi yaşadı. Norman işgalinin önemli bir sonucu, Anglosakson kültürüyle Fransa'dan gelen Norman kültürünün birbirine karışması oldu. ingilizce dili de bu kültür karışımından önemli ölçüde etkilendi.

    Avrupa ile ilişkiler ingiltere Krallığı ile Fransa Krallığını uzun savaşlara sürükledi. Bunların başlıcası 1337-1453 seneleri arasında süren Yüzyıl Savaşlarıdır.

    Üçüncü Henry, Galler ülkesinde uç beyliklerinin gelişmesini destekledi ve 1170 yılında irlanda’da “Pale” sömürgeleri kuruldu. Birinci Edward, Galler ülkesini fethetti. Etkisini iskoçya’ya kabul ettirmeyi denedi. Daha sonra 14 ve 15. yüzyıllarda ingiltere Krallığı birtakım sosyal, dini, siyasi karışıklıklara sahne oldu.

    Tudor Hanedanı'ndan 7. Henry ve 8. Henry (1458-1541), parlamentoyu kullanarak ülkede düzen ve birliği sağlamlaştırdılar, krallık otoritesinin halkın kabullenmesini sağladılar. 8. Henry kilisede de reform yaptı ve ingiliz deniz gücünü kurdu. 1. Elizabeth (1558-1603) Anglikanizmi ingiltere'nin resmi dini olarak kabul edip Katolik direnişini kırdı; yenilmez ispanyol armadası'nı bozguna uğratarak, irlanda'yı ingiltere topraklarına kattı. Saltanatı döneminde edebiyat ve sanatta önemli gelişmeler yaşandı.

    1. Elizabeth’in uzun ve başarılı saltanatında iskoçya’da ingiliz etkisinde farklılık görülmeye başlandı. ingiltere'deki Tudor hanedanıyla, iskoçya'daki Stuart hanedanı arasındaki evlenmeler, iki geleneksel düşmanı birbirine yaklaştırdı. iskoçya Kralı 1. James ingiltere kralı oldu. 1707 yılında iki krallığı birleştiren bir antlaşma imzalandı. Bu tarihten sonra Büyük Britanya tarihi başlar.

    1642-1651 yılları arasında gerçekleşen ingiltere iç Savaşı sonucunda krallık devrildi. Bunun yerine önce parlamento idaresinde (1649–1653) sonra da Oliver Cromwell iktidarında (1653–1659) kısa süren bir cumhuriyet kuruldu. Cromwell'in ölümünün ardından parlamento iç karışıklıkları önlemek için sürgündeki kral 2. Charles'ı krallığı yeniden kurmak üzere ingiltere'ye davet etti.

    18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyılda ingiltere, sömürgelerden gelen hammadeleri işleme ve bunlara pazar bulma ihtiyacı sayesinde büyük bir sanayi devleti ve sömürge gücü haline gelen bir ülkeydi. 19. yüzyılın başlarında Avustralya, Kanada, Hindistan, Afrika’daki bazı gelişmemiş, güçsüz; fakat hammedesi bol devletlerle, Antil Adaları ve Hong Kong gibi dünyanın büyük bir kısmına yayılan dev bir sömürge imparatorluğu kurulmuştu. Kraliçe Victoria (1837-1901) zamanında ingiltere dünyanın en büyük gücü durumuna geldi. 1877'de Hindistan sömürgeleştirildi. 1882'de Mısır ele geçirildi.

    Birleşik Krallık, I. Dünya Savaşı'ndan zaferle çıktı. Savaş sonunda imparatorluğun en geniş sınırlarına ulaşmıştı. Ancak sömürgeler yavaş yavaş elden çıkıyordu. 1922 yılında bir ayaklanmayla irlanda, Birleşik Krallıktan ayrıldı ve 1949’da irlanda Cumhûriyeti kuruldu. irlanda Adasının kuzeydoğusunda kalan kısmı Birleşik Krallığa kaldı. 1936'da Mısır bağımsız oldu. Sudan'da ingiliz-Mısır ortak yönetimi kuruldu.

    1929-1930 dünya ekonomik buhranı büyük ölçüde ingiltere’yi de etkisi altına aldı. Ülke, 2. Dünya Savaşı'ndan da zaferle çıktıysa da batı dünyasının liderliğini Amerika Birleşik Devletleri'ne bırakmak zorunda kaldı.

    Hindistan, Pakistan, irlanda ve Afrika'da birçok sömürge bağımsızlıklarına kavuştu. Savaş sonrası seçimleri işçi Partisi kazandı. 1951'de Muhafazakârlar yeniden iktidara geldilerse de bazı iç ve dış güçlüklerle karşılaştılar. 1952'de Kraliçe II. Elizabeth tahta çıktı. 1951-1964 arasında iktidarda bulunan, Muhafazakâr Parti (Churchill, Eden, Macmillan, Douglas-Home hükümetleri) sosyal ve ekonomik güçlükleri yenmede başarılı olamadı. işçi Partisi iktidarı döneminde (1964-1970), sterlin devalüe edildiyse de ekonomik bunalım tam olarak giderilemedi. Kuzey Denizi'nde petrol bulunması ülke ekonomisini bir ölçüde rahatlattı.

    1979'da iktidara gelen Muhafazakâr Parti lideri Margaret Thatcher yönetimindeki yeni hükümet sıkı para politikası ve ücretlerin dondurulması siyaseti ve enflasyonu yenmeye, ülkeye eski istikrarlı ekonomik gücünü kazandırmaya çalıştı. Ancak irlanda'daki Katolik tehdiş hareketleri ve içerde yabancılara karşı başlayan düşmanlık Thatcher Hükümeti'ni uğraştıran önemli sorunlar oldu. Thatcher'in 1990 yılının sonlarında istifa etmesi üzerine yerine John Major başbakan oldu.
    Siyasi durum [değiştir]

    ingiltere, Birleşik Krallığı oluşturan 4 ülkeden en geniş ve en kalabalık olandır. 60 milyondan fazla olan Birleşik Krallık nüfusunun %85'i (yaklaşık 50 milyon kişi) ingiltere'de yaşamaktadır.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 38.
    -2
    herneyse dükkanda patronla ben kalmıştım bir tek patron bana müşteriyle ilgilen daha namaza var dedi. bende "tamam olur" dedim gibe gibe demek zorundaydım işsiz kalamazdım.
    ···
  14. 39.
    -2
    V“evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
    “anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “bir çiçek var. sanırım o beni evcilleştirdi.”
    “olabilir. dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
    “ama bu çiçek dünyada değil.”
    tilki şaşırmıştı. “başka bir gezegende mi?”
    “evet.”
    “peki orada avcılar da var mı?”
    “hayır, yok.”
    “bu çok ilginç. peki ya tavuklar?”
    “hayır. tavuklar da yok.”
    “eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
    “yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
    bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
    sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
    “senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
    “elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
    “sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
    “ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
    “çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
    ertesi gün küçük prens yine geldi.
    “her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim “evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
    “anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “bir çiçek var. sanırım o beni evcilleştirdi.”
    “olabilir. dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
    “ama bu çiçek dünyada değil.”
    tilki şaşırmıştı. “başka bir gezegende mi?”
    “evet.”
    “peki orada avcılar da var mı?”
    “hayır, yok.”
    “bu çok ilginç. peki ya tavuklar?”
    “hayır. tavuklar da yok.”
    “eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
    “yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
    bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
    sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
    “senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
    “elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
    “sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
    “ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
    “çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
    ertesi gün küçük prens yine geldi.
    “her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim
    Tümünü Göster
    ···
  15. 40.
    -2
    @10 karışık hacı biraz daha millet yazsın açıklıcam iyice.
    ···
  16. 41.
    -2
    dükkana girdiğimde diğer 2 eleman seni camide göremedik dedi ben ise başka camiye gittiğimi söyledim ve konu kapandı. o karıyı bir daha görmedim dükkana gelmedi evine ise gitmeye çekiniorum. görümcesini aradım bana yeni sevgilim beni tatmin edio ama korkma bişey anlatmıcam dedi.
    THE END
    ···
  17. 42.
    -2
    iyi amk 18 entry olana kadar yazmıcam şuku fln istemiorum okuyun yeter.
    ···
  18. 43.
    -2
    kimse okumuo lan angutyuz reis de yok bu hikaye
    ···
  19. 44.
    -2
    istemeyen zaten okumaz gibtirsin gitsin kimseye zorla oku demiorum özet geçerek anlatcam.
    ···
  20. 45.
    +1
    3some ?
    ···