-
51.
0gibiştim flan diycek bin.
-
52.
-1karı gerek yok delikanlı yorulmasın dedi ben ise içimden ağzından bal damlıyor dedim. bizim bin patron boşverin o zaten cumaya gitcek daha cumaya var ordan gider dedi kadın peki tamam dedi. ben içimden patrona ana bacı gidiodum.
-
53.
0@44 vaaz kaçtı die de üzülüo bu arada değinmemiş ben yardımcı oldum
-
54.
0bu gay amk karı alt kata inelim diyor küfür ediyo , patron karının eve git diyo küfür ediyo. Yarram ne güzel bulmuşsun karıyı işte.
Ayrıca
Bu işin sonunda binlik var beyler.
Kesin birimizin annesine bağlayacak olayı gittiğim ev ananın eviydi gibtim karıytı siz oldunuz falan diyecek amk -
55.
0sonra poşetlerin çoğu benim elimde sıcakta yürüyodum karı okuo musun dersler nası fln gib gibi muhabbetlere başlamıştı ve bitmek bilmiodu. daha sonra burası dedi 7 katlı bir apartman dairesiydi. evim 2. katta dedi bu arada cami eve yakındı ama 15 dk kalmıştı. şansıma asansör bozulmuştu neyse delikanlı mecbur yürüyerek çıkıcaz dedi. önden o gidiodu tabi hafif 2 tane poşet vardı ben ise eşşşek gibi hamallık yapıodum. karı üst merdivendeyken rasgele yukarı baktım ve altını gördüm benim ki kalkmıştı " lan acaba abdest gitmiş midir" dedim. ve sonunda yukarı çıktık.
-
56.
0@46 kafasını keseriz o zaman hacı
- 57.
-
58.
0karı kapıyı açtı ben ise gideyim artık dedim sonra gel 2 dakka dinlen sonra gidersin dedi. bende gerek yok rahatsızlık vermiyim faln dedim ama bir daha diyince peki tamam deyip içeri girdim.
-
59.
0@46 bekle bin muallak deilm merak etme.
-
60.
0devam devam
-
61.
0HIZLI YAZSANAA OLUM AYAR EDiYON
-
62.
0
-
63.
0galiba zenginlerdi deri koltuklar, plazma tv, 2 adet laptop 2 tane dokunmatik olduğu belli olan cep telefonu, 1 tane swatc saat ve kocası lduğunu düşündüğüm adamın x5 ile çekilmiş resmi vardı. ben oturdum kadın ise kola getiretim terlemişsin iç dedi peki dedim bu arada namaza 10 dk kalmıştı 5 dk ezan fln deip 15 dk gibi düşündüm
-
64.
+1@55 eve girmişken abdest alsaydın keşke altını görmüşün karının
-
65.
0i̇şte o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya.Tümünü Göster
“günaydın” dedi tilki.
“günaydın” dedi küçük prens kibarca. ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.
“buradayım! elma ağacının altında.”
“sen kimsin? çok güzel görünüyorsun.”
“ben bir tilkiyim.”
“gel, birlikte oynayalım. öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
“seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
“buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. ama biraz düşündükten sonra: ”evcil ne demek?” diye sordu.
“anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
“i̇nsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
“i̇nsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. tam bir baş belasıdırlar. bir de tavuk yetiştirirler. tüm işleri bundan ibarettir. sen de mi tavuk arıyorsun?”
“hayır, ben arkadaş arıyorum. ama ‘evcil’ ne demek?”
“bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘bağ kurmak’ anldıbına gelir.”
“bağ kurmak mı?”
“evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
“anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “bir çiçek var. sanırım o beni evcilleştirdi.”
“olabilir. dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
“ama bu çiçek dünyada değil.”
tilki şaşırmıştı. “başka bir gezegende mi?”
“evet.”
“peki orada avcılar da var mı?”
“hayır, yok.”
“bu çok ilginç. peki ya tavuklar?”
“hayır. tavuklar da yok.”
“eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
“yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
ertesi gün küçük prens yine geldi.
“her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.
ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
“gelenek nedir?”
“bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”
böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ve ayrılma vakti geldiğinde “ah! sanırım ağlayacağım” dedi tilki.
“bu senin hatan” dedi küçük prens. “ben sana zarar vermek istemedim. seni evcilleştirmemi sen istedim.
“doğru, haklısın” dedi tilki.
“ama ağlayacağını söyledin!”
“evet, öyle.”
“o halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
“hayır, oldu. buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. şimdi git ve güllere bir kez daha bak. o zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”
küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
“hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
güller bu duyduklarına çok bozuldular.
“evet, güzelsiniz. ama boşsunuz. sizin için kimse yaşdıbını feda etmez. yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. çünkü ben onu suladım. ve onu camdan bir korunakla korudum. önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. ve bazen de suskunluklarına katlandım. çünkü o benim gülüm.”
bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
“elveda” dedi.
“elveda” dedi tilki de. “ve işte sırrım: bu çok basit. i̇nsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. en temel şeyi gözler göremez.”
“temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
“i̇nsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. ama sen unutmamalısın. evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. gülüne karşı sorumlusun.
“gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. sonra yoluna devam -
66.
0@1 hikayeyi hemen bitirmezsen gibecez ona göre
-
67.
-3“eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:Tümünü Göster
“yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
ertesi gün küçük prens yine geldi.
“her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.
ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
“gelenek nedir?”
“bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”
i̇şte o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya.
“günaydın” dedi tilki.
“günaydın” dedi küçük prens kibarca. ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.
“buradayım! elma ağacının altında.”
“sen kimsin? çok güzel görünüyorsun.”
“ben bir tilkiyim.”
“gel, birlikte oynayalım. öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
“seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
“buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. ama biraz düşündükten sonra: ”evcil ne demek?” diye sordu.
“anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
“i̇nsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
“i̇nsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. tam bir baş belasıdırlar. bir de tavuk yetiştirirler. tüm işleri bundan ibarettir. sen de mi tavuk arıyorsun?”
“hayır, ben arkadaş arıyorum. ama ‘evcil’ ne demek?”
“bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘bağ kurmak’ anldıbına gelir.”
“bağ kurmak mı?”
“evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
“anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “bir çiçek var. sanırım o beni evcilleştirdi.”
“olabilir. dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
“ama bu çiçek dünyada değil.”
tilki şaşırmıştı. “başka bir gezegende mi?”
“evet.”
“peki orada avcılar da var mı?”
“hayır, yok.”
“bu çok ilginç. peki ya tavuklar?”
“hayır. tavuklar da yok.”
“eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
“yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
ertesi gün küçük prens yine geldi.
“her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.
ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
“gelenek nedir?”
“bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”
böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ve ayrılma vakti geldiğinde “ah! sanırım ağlayacağım” dedi tilki.
“bu senin hatan” dedi küçük prens. “ben sana zarar vermek istemedim. seni evcilleştirmemi sen istedim.
“doğru, haklısın” dedi tilki.
“ama ağlayacağını söyledin!”
“evet, öyle.”
“o halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
“hayır, oldu. buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. şimdi git ve güllere bir kez daha bak. o zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”
küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
“hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
güller bu duyduklarına çok bozuldular.
“evet, güzelsiniz. ama boşsunuz. sizin için kimse yaşdıbını feda etmez. yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. çünkü ben onu suladım. ve onu camdan bir korunakla korudum. önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. ve bazen de suskunluklarına katlandım. çünkü o benim gülüm.”
bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
“elveda” dedi.
“elveda” dedi tilki de. “ve işte sırrım: bu çok basit. i̇nsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. en temel şeyi gözler göremez.”
“temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
“i̇nsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. ama sen unutmamalısın. evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. gülüne karşı sorumlusun.
“gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. sonra yoluna devam -
68.
0daha sonra ben deri koltuğa yaslanmışken o kola getirdi seppahanın üzerine koyacakken benim pantalona döktü ve sonra ayyyyyy özür dilerim hemen eşimin silip eşimin kıyafetlerinden getireyim dedi ve masanın üzerindeki bez benim zaten dik olan malafatı iyice kaldırdı ve kadın farketti. farketti ama anlamamış gibi yapmaya çalışıyordu. hemen peşinden bir nike eşofman getirdi.
-
69.
0@58 heycanlı yerleri gelio hacı az daha sabır.
-
70.
-2“eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:Tümünü Göster
“yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
ertesi gün küçük prens yine geldi.
“her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.
ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
“gelenek nedir?”
“bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”
i̇şte o sırada bir tilki çıkıverdi ortaya.
“günaydın” dedi tilki.
“günaydın” dedi küçük prens kibarca. ama etrafına baktığında kimseyi göremedi.
“buradayım! elma ağacının altında.”
“sen kimsin? çok güzel görünüyorsun.”
“ben bir tilkiyim.”
“gel, birlikte oynayalım. öyle mutsuzum ki” dedi küçük prens.
“seninle oynayamam” dedi tilki, “ ben evcil bir hayvan değilim.”
“buna çok üzüldüm” dedi küçük prens. ama biraz düşündükten sonra: ”evcil ne demek?” diye sordu.
“anladığım kadarıyla burada yaşamıyorsun” dedi tilki, “kimi arıyorsun?”
“i̇nsanları arıyorum,” dedi küçük prens, “ peki ama ‘evcil’ ne demek?”
“i̇nsanlar,” dedi tilki, “tüfeklerle dolaşırlar ve avlanırlar. tam bir baş belasıdırlar. bir de tavuk yetiştirirler. tüm işleri bundan ibarettir. sen de mi tavuk arıyorsun?”
“hayır, ben arkadaş arıyorum. ama ‘evcil’ ne demek?”
“bu pek sık unutulan bir şeydir. ‘bağ kurmak’ anldıbına gelir.”
“bağ kurmak mı?”
“evet. örneğin, sen benim için sadece küçük bir çocuksun. diğer küçük çocuklardan hiçbir farkın yok benim için. sana ihtiyacım da yok. aynı şekilde, ben de senin için dünyadaki yüz binlerce tilkiden biriyim sadece. bana ihtiyaç duymuyorsun. ama beni evcilleştirirsen eğer, birbirimize ihtiyacımız olacak sen benim için tek ve işsiz olacaksın, ben de senin için.”
“anlamaya başlıyorum” dedi küçük prens. “bir çiçek var. sanırım o beni evcilleştirdi.”
“olabilir. dünyada her şey mümkündür.” dedi tilki.
“ama bu çiçek dünyada değil.”
tilki şaşırmıştı. “başka bir gezegende mi?”
“evet.”
“peki orada avcılar da var mı?”
“hayır, yok.”
“bu çok ilginç. peki ya tavuklar?”
“hayır. tavuklar da yok.”
“eh, hiçbir yer mükemmel değildir” dedi tilki içini çekerek. sonra kendini anlatmaya başladı:
“yaşamım çok monotondur. ben tavukları avlarım, avcılar da beni.
bütün tavuklar birbirine benzer. bütün insanlar da öyle. bu yüzden biraz sıkılıyorum. ama beni evcilleştirirsen eğer, yaşamıma bir güneş doğmuş olacak. senin ayak seslerin benim için diğerlerinden farklı olacak. ayak sesi duyduğum zaman hemen saklanırım. ama seninkiler, bir müzik sesi gibi beni gizlendiğim yerden çıkaracaklar. şu ekin tarlalarını görüyor musun? ben ekmek yemem. buğday benim hiçbir işime yaramaz. bu yüzden de bu tarlalar bana hiçbir şey hatırlatmazlar. buna üzülüyorum. ama sen beni evcilleştirseydin, bu harika olurdu. altın renkli saçların var senin. ben de altın renkli başakları görünce seni hatırlardım. ve rüzgarda çıkardıkları sesi severdim.
sustu tilki ve uzun bir süre küçük prensi izledi.
“senden rica ediyorum. lütfen beni evcilleştir!” dedi.
“elbette” dedi küçük prens. “ama pek fazla vaktim yok. yeni arkadaşlar edinmem ve birçok şeyi anlayabilmem gerekiyor.”
“sadece evcilleştirdiğin kişiyi anlayabilirsin” dedi tilki. “i̇nsanlarınsa hiçbir şeyi anlayacak vakitleri yoktur. her şeyi dükkandan hazır alırlar. ve arkadaşlar dükkanlarda satılmadığı için de, hiç arkadaşları olmaz. eğer bir arkadaşın olsun istiyorsan, evcilleştir beni!”
“ne yapmam gerekiyor peki?” diye sordu küçük prens.
“çok sabırlı olman gerekiyor. önce çimenlerin üstüne, biraz uzağıma oturmalısın. ben gözümün ucuyla seni izleyeceğim, sen hiçbir şey söylemeyeceksin. sözcükler yanlış anlamalara neden olurlar. ama her gün, biraz daha yakına gelebilirsin.”
ertesi gün küçük prens yine geldi.
“her gün aynı saatte gelmelisin” dedi tilki. “örneğin öğleden sonra saat dörtte gelirsen, ben saat üçte kendimi mutlu hissetmeye başlarım. zaman ilerledikçe de daha mutlu olurum. saat dörtte endişelenmeye ve üzülmeye başlarım. mutluluğun bedelini öğrenirim.
ama günün herhangi bir vaktinde gelirsen, seni karşılamaya hazırlanacağım zamanı asla bilemem. i̇nsanın gelenekleri olmalıdır.
“gelenek nedir?”
“bu da çok sık unutulan bir şeydir” dedi tilki. “bir günü diğer günlerden, bir saati diğer saatlerden ayıran şeydir. örneğin, şu benim avcıların da gelenekleri vardır. perşembeleri kızlarla dansa giderler. bu yüzden de perşembe benim için harika bir gündür. üzüm bağlarına kadar yürüyebilirim. ama avcılar dansa herhangi bir gün gitseydi, benim için hiçbir günün özelliği olmayacaktı ve asla tatil yapamayacaktım.”
böylelikle küçük prens tilkiyi evcilleştirdi. ve ayrılma vakti geldiğinde “ah! sanırım ağlayacağım” dedi tilki.
“bu senin hatan” dedi küçük prens. “ben sana zarar vermek istemedim. seni evcilleştirmemi sen istedim.
“doğru, haklısın” dedi tilki.
“ama ağlayacağını söyledin!”
“evet, öyle.”
“o halde bunun sana hiçbir yararı olmadı.”
“hayır, oldu. buğday tarlalarının rengini gördükçe seni hatırlayacağım. şimdi git ve güllere bir kez daha bak. o zaman kendi gülünün evrende eşsiz ve tek olduğunu anlayacaksın. sonra bana veda etmek için buraya geri döndüğünde, sana hediye olarak bir sır vereceğim.”
küçük prens güllere bir kez daha bakmaya gitti.
“hiçbiriniz benim gülüm gibi değilsiniz. çünkü henüz hiçbiriniz evcilleşmediniz. ve siz de hiç kimseyi evcilleştirmediniz” dedi onlara. “siz tıpkı tilkinin benimle karşılaşmadan önceki hali gibisiniz. dünyadaki binlerce tilkiden yalnızca biriydi o. ama ben onunla dost oldum ve şimdi artık o özel bir tilki.”
güller bu duyduklarına çok bozuldular.
“evet, güzelsiniz. ama boşsunuz. sizin için kimse yaşdıbını feda etmez. yoldan geçen herhangi biri, benim gülümün de size benzediğini söyleyebilir. ama benim gülüm sizin her birinizden çok daha önemlidir. çünkü ben onu suladım. ve onu camdan bir korunakla korudum. önüne bir perde gererek rüzgarın onu üşütmesini engelledim. tırtılları onun için öldürdüm ( ama birkaç tanesini kelebek olmaları için bıraktım). onun şikayetlerini ve övünmelerini dinledim. ve bazen de suskunluklarına katlandım. çünkü o benim gülüm.”
bunları söyledikten sonra tilkinin yanına döndü.
“elveda” dedi.
“elveda” dedi tilki de. “ve işte sırrım: bu çok basit. i̇nsan gerçekleri sadece kalbiyle görebilir. en temel şeyi gözler göremez.”
“temel olan şeyi gözler göremez” diye tekrarladı küçük prens. öğrendiğinden emin olmak istiyordu.
“senin gülünün diğerlerinden daha önemli olmasını sağlayan şey, ona ayırdığın vakittir” dedi küçük prens.
“i̇nsanlar bu en önemli gerçeği unuttular. ama sen unutmamalısın. evcilleştirdiğin şeye karşı her zaman sorumlusun. gülüne karşı sorumlusun.
“gülüme karşı sorumluyum” diye tekrarladı küçük prens, öğrendiğinden emin olmak için. sonra yoluna devam
-
44 tlyi küçümsemeyin
-
mkult nikli orman çocuğu
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 06 01 2025
-
sev ya da sevme hitler tam bir başarı hikayesi
-
feyzoo gelmiş hoşgelmis
-
panter emelii dikizlerkenee
-
egriye egri dogruya dogru
-
kafası atan kurt
-
katil olmadan yasamayi becermek irade gerektiriyo
-
beyler ciddi pgibolojik sorunlarim var
-
hem ermeniyim hem müslümanım
-
keske kanzi trasına sahip bir cocuk olsaydim
-
vedat uşaklıgil denen kral bir aslandı
-
inciye gelmeyin beyler
-
karı düşünüyor ki ben en iyi yıllarımda
-
anlat da öğrenelim ya
-
thexanax isimli yazar ağır şizofreni hastasıdır
-
beyler bu fotodaki çocuk aslında benim
-
birader hepinize cugu atardim
-
inci sözlükten bir yazarla sex yaptım
-
anca internette atıp tutarsınız
-
eski sevgilim babasıyla foto atmış
-
yıl olmuş 2025 tengri diyor
-
hayat artigi a haber izliyor herhalde
-
artık sizinle dalga geçmicem söz
-
kanzi ırkından utanma kanzi
- / 1