1. 26.
    +2
    ...

    poliklinik kazanın olduğu yere arabayla 5 dk lık mesafedeydi,
    çok acil bir durum olmasa da iç kanama olma ihtimaline karşın acele ediyordum,
    özge nin çığlıkları yüzünden telefonun çaldığını geç de olsa farkettim
    filiz di arayan,
    -nereye gideriz, ona göre hazırlanayım diyordu,
    -bilmiyorum dedim, bak işte gideriz bir yerlere
    sesimdeki telaşı ve bir şeylerin ters gittiğini hemen anladı
    -evde değilsin sen, duş almayacak mıydın? dedi
    -canım bi kaza oldu, bir arkadaş, yaralı arabamda, ben seni arayayım.
    dilime sokayım, söylenir mi lan bu kız arkadaşa, kazayı ben yapmışcasına velveleye verdi ortalığı önce
    -kim kim kim?
    eyvah! sıçtık. ne arkadaşı amk. özge lan bu. sabah gibişin kıyısından döndüğüm kız
    kaçmıştı ama bi kere ağzımdan, zaten telaşlıydım, nasıl toparlayacaz şimdi bu durumu!!
    ···
  2. 27.
    0
    ...

    beynimin zonklama sesine paralel -özge dedim bir çırpıda.
    -özge? özge kim?
    -neyse hangi hastaneye gidiyosunuz?
    - yaşam polikliniğine..
    - 15 dakika içerisinde oradayım. dedi ve kapattı telefonu
    daha düne kadar dünya ne kadar huzur dolu bir yerdi,
    şimdi arabanın arkasında sabah don sütyen üstümde yatmış yaralı bir hatun
    bana aşık bir kız kardeş
    ve içinde bulunduğum durumu açıklamam gereken bir sevgilim vardı..
    tüm bu düşüncelerle polikliniğe varmıştım.
    özge yi kucakladım, girişte bulunan bekleme salonundaki koltuklara oturttum,
    kayıttaki görevli görüp hemen arkaya doğru seslendi,
    sedye gelip özgeyi zütürürlerken,
    özge nin az önce oturduğu yere çöküp şimdi ne tak yiyecem diye düşünmeye başladım..
    ···
  3. 28.
    0
    ...

    5 dakika geçmeden filiz geldi,
    nefes nefese kalmış ve yüzünde en az mesir macunundaki baharat sayısı kadar ifadeyle;
    merak, endişe, korku, telaş..
    hastane ortdıbının verdiği ruh haliyle olacak, sarıldı bana
    -iyi misin? dedi, tamamen formalite icabı olduğu belli olan bir ses tonuyla ve hemen ardından asıl merak ettiği konuya geldi;
    -arkadaşın nasıl?
    ne arabayla özge yi polikliniğe getirirken ne de özge yi sedye ile içeri aldıklarından sonra filiz i beklerken aklıma ne tak yiyeceğimle ilgili hiçbişey gelmedi. filiz karşımda ama yapacak hiçbir açıklamam yok.
    iki alternatifim vardı; ya herşeyi olduğu gibi anlatıp 3 senenin insafına sığınıp af dileyecektim ya da o anda spontan bişeyler sallayacaktım. her ikisi de riskin doruk noktalarıydı...
    ···
  4. 29.
    0
    ...

    beni kolaçan ettiği bakışlarından belliydi
    o kadar endişeme rağmen yüzümdeki çok tedirgin olmayan ifadeden olacak,
    direk beynini kemiren konuya geldi;
    -kim bu özge?
    evet kim bu özge?
    dıbına koyayım ben bile tanımıyorum ki, tanısam anlatayım sana..
    cafe olarak işletilen dükkanımızın kirasını almaya gidiyordum ben sadece,
    arabamı parketmiş, dörtlülerimi yakmış, hızlı adımlarla yürürken solumda kalan dükkandaki ziya abiye selam vereyim dedim,
    ne bileyim türk filmi gibi bir gün bekliyor beni,
    ne bileyim ziya abiye selam vermek başıma böyle işler açacak,
    yanındaki arkadaşına cep telefonunda bişeyler gösteriyormuş sonra söylediğine göre özge de o esnada,
    çarpışıp telefonu düştüğünde kendi telefonum düşse hissedeceğim şeyler hissetmiştim,
    sonra kitlenip kalmıştık öyle, ben toparlamıştım da özge gözlerimin içinden girmiş orada duruyordu..
    -hadi özge diyen arkadaşına "gibtir git lan" edasında bir tonda -sen git geliyorum ben dediğinde ilk hasgibtirimi çekmiştim
    -özge ben, dedi sonra elini uzattı, daylami ben de dedim, hadi hayırlısı diyerekten sonra..
    ···
  5. 30.
    +2
    ...

    -kusura bakmayın dedim, arkadaşa selam veriyordum. lafa girdi direk
    -hiç önemli değil, ben de bakmıyordum zaten. kocaman bi gülümseme kondurarak yüzüne. gözleriyle gözbebeklermden içeri girip oralarda bi yerlerde bağdaş kurdu. bakışları güzel ama rahatsızlık vericiydi.
    güzel hatundu allah var, 1,70 e yakın boyu, beyaz teni, simsiyah saçları ve gözleri ve altındaki şort üstündeki badisiyle o yaz gördüğüm en güzel şeydi hatta.
    -nereye gidiyosun? dedi pat diye.
    nereye mi gidiyorum? sanane dıbına koyayım. kimsin ki sen, niye soruyosun? bozmayıp geçiştireyim dedim;
    -şu aşağıdaki damla cafe de ufak bi işim var
    -gelebilir miyim ben de?
    hoppala. nereye geliyon, gelip napacan? ne istiyon? binlerce şey geçti aklımdan. filiz in kiralık katili mi diyorum, yok anasının amı diyorum sonra, derken peki dedim, yürümeye başladık.
    ben cafeden içeri yönelirken ona beklemesini söyledim kapıda, cafede oturmayacağımızı anladı, kapının önünde durdu,
    kirayı alıp çıktığımda, yüzüne filiz'inkine benzer hınzır bir ifade oturtmuş, bir de gülümseme yerleştirmiş şekilde bana bakıyordu, yanına geldiğimde söyleyeceği şeyin düşüncesi öyle yapmış olacak:
    -şimdi nereye gidiyoruz?
    ···
  6. 31.
    0
    ...

    -nasıl anlamadım? dedim
    -bak daylami dedi, nedir bu adı sanı bilmiyorum ama ben çok etkilendim senden, senin için de sakıncası yoksa detaylıca tanışalım diyorum
    -kusura bakma lütfen, benim buna uygun bir hayatım yok, nişanlanmak üzereyim.
    -evli olsan da farketmez, ben ilk görüşte hissedebileceğim şeylerin maksimumunu hissediyorum şu anda, yani bu çok garip gelebilir sana, doğaldır, bana da çok garip geliyor zaten..
    söylediği şeylerin anormalliğiyle hayatımı bir çırpıda sorguladım o anda. filiz'in bu tip bişeyi öğrendiğindeki olası tepkisi, dayımdan yiyeceğim dayak v.s. bunun yanında içinde bulunduğum durum ile ilgili gerçekliğin de fazlasıyla farkındaydım;
    bazı fırsatlar, insana bir kere bahşedilir hayatı boyunca. karşımda prototipim diyebileceğim, kırk yıl düşünsen aklına gelmeyecek bir tesadüfle tanıştığım ve resmen içime düşen bi hatun var, istersen evli ol farketmez diyor üstelik. tüm bu muhakemeleri yapmak yaklaşık 1 dakikamı aldı.
    -benim sorumluluklarım var, hesap vermek zorunda olduğum insanlar var, seninle burada görünmem bile sakıncalı benim için.
    -tamam o zaman size gidelim...
    ···
  7. 32.
    +1
    ...

    kim bu özge?
    filiz karşımda sorgulayan bakışlarla bakıyordu,
    benim de 5 saniye içinde alternatiflerden birini seçmem gerekiyordu,
    zütüm ilk şıkka yemedi, herşeyi olduğu gibi anlatamazdım, bir daha bana asla güvenmezdi
    -şu akreditif kursuna gitmiştim ya geçen sene, orada tanışmıştık dedim.
    -vay kurs arkadaşın demek, özge, kaza geçirmese arkadaşlığınızdan haberimiz olmayacak?
    lan kıvıramayacak mıydım yoksa? ilk yola mı çıkıyorduk yine, ilk yolda hiç yoktan iyi halden biraz ceza indirimine giderdik, şimdiki durumda taka sarmanın dönüşü de yoktu.
    -ya canım biliyosun sınıf 15 kişiydi, tanıyor herkes birbirini, öyle kaza yanımda olup kimse de müdahale etmeyince yardımcı olayım dedim..
    çok fazla ikna olmamış ama deminki tedirgin tavrına göre biraz daha rahatlamıştı,
    tam o sırada hemşire geldi içerden..
    ···
  8. 33.
    0
    ...

    -özge hanım sizi istiyor dedi bana bakarak
    istiyor ne dıbına kodum, istiyor ne, çağırıyor desene,
    filiz in burnundan çıkan alevlerle sol kolumun ısındığını hissediyorum,
    yavaş hareketlerle yerimden kalkarken filiz le göz göze gelmemeye çalıştım
    çünkü bu "sen de gel" anldıbına da gelebilirdi, o kan fışkıran gözlerle zaten altüst olmuş dünyam iyice mahvolabilirdi,
    yavaş adımlarla ilerlerken çaktırmadan sağıma soluma bakındım, gelmiyordu,
    muayene odasına girdim,
    -ya ne diyeceğ..
    -sus bişey deme, bak şimdi, kız arkadaşım içerde, akreditif kursundan arkadaşımsın, iyiliğime karşılık bunu istiyorum sadece,
    -tamam, gidiyo musun şimdi? dedi
    -evet dedim,
    -görüşür müyüz bi daha dedi?
    başımızda dikilmiş hemşireye "iki dakka çık da şunun ağzına sıçayım" bakışını attım, anlayışlı hemşire kapıyı da kapattıktan sonra
    -lan nasıl bi insansın sen, yanardağ gibi bırakıp gidiyon beni, sonra tesadüfen karşılaşıyoruz hâlâ bir daha görüşür müyüz diyosun dedim, arkamı döndüm
    -lütfen dur! dedi
    yüzünde acı ifadeleriyle yerinden doğrularak çantasını araladı, biraz kurcaladıktan sonra bir parça kağıt ve kalem çıkardı,
    telefon numarasını yazdı,
    -lütfen al bunu dedi
    "hadi bi gibtir git" demem gerekirken, döndüm, gittim kağıdı aldım, cebime koydum, hiçbir şey demeden çıktım odadan..
    ···
  9. 34.
    0
    ...

    içerde özgeyi bağlamış olmanın rahatlığıyla çıktım bekleme salonuna,
    gerçi ne kadar güvenebilirdim bilmiyorum ama, olur da karşılaşırlarsa kurs arkadaşım gibi davranacağını hissediyordum.
    bekleme salonuna geldiğimde ayaklanmıştı filiz, gözünde "ne istiyomuş özge hanım" bakışlarıyla bekliyordu beni
    -iyi durumu, cep telefonu yokmuş da benimkini istedi, abisine haber verdi, gelip alacaklarmış.
    aman yarabbi, ne çok yalan söylemiştim bugün..
    -yaa. bekleyelim istersen abisi gelene kadar?
    -gerek yok canım ya, bu kadar aksiyon yeter zaten, hem bugün kutlamamız gereken bişey var, daha seni tebrik bile edemedim, canım benim tebrik ederim.
    dedim ve sımsıkı sarıldım filiz e,
    bir kaç saniye duraksadıktan sonra karşılık verdi o da,
    aynı samimiyetle sarıldı,
    ayrıldık,
    elinden tuttum,
    poliklinikten dışarı doğru çıktık.
    seviyordum ben bu kızı ya,
    çok seviyordum,
    bahar şenliklerinde tanıştığımız o ilk günkü kadar çok hem de..
    ···
  10. 35.
    +1
    ...

    moğollar'ın konseri vardı,
    pek sevmem aslında ama gitmiştik yine de, topu topu 4 gün zaten şenlikler,
    sevmeme sebebim de her sene sektirmeden gelmeleri,
    ulan bi gençlere yol verin, her yıl şenliklerimizde dedeler gibişiyor sanki..
    neyse,
    minyon bir amfitiyatrodayız,
    moğolların gelmesine yarım saat var,
    volkan la gelen geçene bakıyor, sidik kıvdıbına yakın birayı güç bela bitirmeye çalışıyoruz,
    o geldi sonra,
    iki arkadaşıyla,
    yanıma oturdu,
    yanıma dediğim, 1,5-2 metre var aramızda,
    donup kaldım,
    kilitlendim,
    bu, bırakın şenlikler tarihini, okul tarihi boyunca gördüğüm en güzel kızdı,
    iyi de kimdi bu,
    muhtemelen ikinci öğretim di çünkü gündüzcü olup da görmeme imkânım yok,
    gel gör ki hiç bakmıyor,
    gözü sahnede,
    arada arkadaşlarına dönüp laflıyorlar, gülüşüyorlar,
    allahım o nasıl bir gülüş!!
    göstermem lazım kendimi,
    kalktım, bira almaya gidiyorum,
    önünden geçtim,
    kaldırdı kafasını tabi gayri ihtiyari, benim gözüm zaten onda,
    göz göze geldik, durdum orda, ben değil ayaklarım durdu,
    arkadaşlarının kahkahasıyla kendime gelip yürümeye devam ettim,
    bu istem dışı hareketim onun da hoşuna gitmişti ama, dönüp baktığımda arkamdan bakıp gülümsediğini gördüm..
    ···
  11. 36.
    +1
    ...

    gülümsemesine şapşal bir bakışla karşılık verdim bira satan adamın ordan,
    tekrar önünden geçecek olmamın pompaladığı adrenalin, o ana kadar içtiğim 3 biranın çakırkeyfliğiyle birleştirip başımı döndürmeye başladı,
    bakamadım bu sefer yüzüne tam önünden geçerken,
    utandım lan amk,
    vay anasını dedim, volkan o sırada dünyadan bi haber kimbilir kiminle ertesi günkü atyarışı programı hakkında uzun uzun konuşuyor telefonda.
    tam yanına geldiğimde bitti konuşması,
    -bu ne hal lan dedi
    -ne olmuş? dedim
    -yüzün giresin şeftalisi gibi amk dedi,
    göz ucuyla soluma baktım,
    aralarında konuşup gülüşüyorlardı hâlâ,
    konu ben miydim acaba?
    yüzümün şeftaliliğini gidermek için yüzümü yıkamaya gittim,
    iki dakika sonra döndüğümde kızlar yerinde yoktu..
    ···
  12. 37.
    0
    ...

    -nereye gittiler lan? dedim volkan'a, 30 saniye içinde kendi ekseni etrafımda 17 defa dönerek.
    -kim nerde? dedi
    -lan şurda 3 kız oturuyodu demin,
    -harbi mi lan, görmedim ben dedi volkan,
    -hay skiim, dedim otururken yerime
    zaten bizde şans olsaydı, birinci sınıfta aşık olduğum kız yatay geçişle istanbul a gitmezdi..
    gibtiret diyorum bi yandan ama diyemiyorum, kız girdi kafama, çıkmıyor. 4. biradayım, kendi kafamı mı yaşayayım kızın kafasını mı şaşırdım, bu sırada alt grubun performansı bitti, sunucu mikrofonda moğollar ı anons edecek yavaş yavaş,
    moğollar meraklısı zümre de bi anda doldurdu amfitiyatroyu,
    hem kızların demin oturduğu yer hem de aramızdaki o 2 metrelik mesafe muhtelif gereksiz tiplerle doldu bir anda.
    son bir umut 360 kolaçan ettim etrafı, baktım yoklar, bi kez daha skim dedim şansımı, bi fırt çektim biradan, oturdum yerime,
    iki dakika geçmedi ki,
    tüm kalabalığın gürültüsünün içinde,
    sanki özellikle duyayım diye söylenen bir ses duydum;
    -yaa, dedim size birimiz kalsın diye, bakın kaptırmışız yerimizi.
    hayatımın en hızlı arkaya dönüşüyle göz göze geldik yine onunla,
    yanındaki kızlardan çıt yoktu bu sefer, volkan a falan bakıyorlardı,
    filiz, yüzünde, o hayatım boyunca unutamayacağım tatlı gülümsemeyle bana bakıyordu.
    -isterseniz böyle gelin dedim 4. biranın cesaretiyle önümüzdeki boşluğu göstererek,
    birbirlerine baktılar,
    kimseden ne olur ne olmaz bi tepki gelmeyince filiz hareket etti bize doğru,
    -teşekkür ederim dedi,70 cm önüme geldi, durdu.
    ben ölmüşüm orda..
    ···
  13. 38.
    +2
    ...

    bunlar önümüzde müzik eşliğinde eğlenmeye başladıklarında,
    volkan ı elle dürtüp tam önümde duran filiz i işaret ettim,
    işaret diliyle bu benim, niyetlenme kafanı koparırım yaptım,
    anlaştık,
    dedeler (moğollar) bi 20 dakika sonra yamulup ara verdiklerinde önce bi uğultu sonra bir sessizlik oldu,
    önümüzde, arkaları dönük muhabbet ediyorlardı,
    sonra filiz döndü birden,
    -teşekkür ederiz dedi
    -rica ederim, daylami ben dedim
    -filiz ben de dedi,
    -çok memnun oldum,
    -ben de.
    volkan da o sırada aslıyla konuşmaya dalmıştı,
    begüm boşta kalmıştı ama yapacak bişey yoktu, sanırım o an oradaki kimsenin de umurunda değildi zaten.
    çalışma ekonomisinde okuyomuş filiz,
    tahmin ettiğim gibi ikinci öğretimmiş,
    aynı semtte oturuyormuşuz,
    ailesiyle yaşıyormuş
    falan filan..
    her iki taraf da, birbirini deşifre ediyor olmaktan gayet mutlu anlattık birbirimize genel hatlarıyla kendimizi, ta ki dedeler aradan dönüp ortalığı gürültüye verene kadar,
    konser daha devam ediyorken konuşmaya başladılar aralarında yine,
    filiz bana döndü,
    bişeyler söyledi, kulağımı gösterip anlamıyorum dedim,
    kulağıma eğildi,
    -geç oldu, bizim gitmemiz gerekiyor derken kokusu ve nefesini hissettim ilk defa, orada bir daha ölmüşüm ben..
    -tamam dedim görüşürüz.
    o an farkedemedim ama sabah ayıldığımda farketmiştim
    lan ne öküzlük; isterseniz bırakalım sizi de, en azından binecekleri aracın oraya kadar eşlik et..
    kendi kendime laf ettim bütün gün, cumartesiydi bir de, en iyi ihtimal pazartesi görebilecektim onu,
    çok taktan bir haftasonu geçirdim güzelim konserin üstüne..
    ···
  14. 39.
    +1
    ...

    pazartesi ilk işim çekoların (çalışma ekonomisi) ders progrdıbını bulmak oldu.
    ilk dersleri akşam 6 da başlıyodu, bitiş saati hocanın inisiyatifindeydi.
    saat 7 de gittim anfilerinin önüne,
    blok dersmiş aq, 8,5'a kadar bekledim,
    begümle bişeyler konuşarak kalabalığın içinden geliyordu,
    begüm farketti ilk beni, benim yönüme doğru gülerek baktığını görünce filiz de döndü hemen, 2 gün sonra yine göz gözeydik işte.
    -lan daylami, içsene 2 tane bira gelsene öyle dedim kendi kendime, kalbim sanki "giberim lan çıkarın beni burdan" diye zütünü yırtıyordu.
    bana doğru yöneldiler, filiz "merhaba" dedi, 3 gün içinde 3. defa ölmüş oldum.
    -merhaba dedim,
    -nasılsın? dedi,
    -ya bir özür borcum vardı size cuma dan, onun için geldim, sizi eve bırakmak hiç gelmedi aklımıza
    gülümsedi,
    -teşekkür ederim, düşünmüşsün ama, önemli değil, gerçekten.
    yüzündeki gülümsemeyle ben orada erimiş asfalta karışmışım..
    -alıkoymuyorum sizi dimi? işiniz yoksa bişeyler içsek?
    -kusura bakma lütfen, arkadaşa sözümüz var, yarın görüşsek olur mu?
    olmaz mı filizim, olmaz mı kalbimin merkezi..

    işte o gün bugündür çok seviyorum ben filiz i,
    evliliğe doğru da emin adımlarla gidiyoduk
    ta ki bu hayatımı alt üst eden günü yaşayana dek..
    ···
  15. 40.
    0
    takip edenler üçün; mesai saatim bitmek üzere, işleri toparlamam lazım, yazabilirsem akşam, yazamazsam yarın sabah devam ederim.
    ···
  16. 41.
    0
    ...

    telefonumun üzerine apar topar çıkıp polikliniğe geldiğinden hazırlanamamıştı filiz,
    çok sık olmasa da gittiğimiz/bildiğimiz bir eğlence mekânında karar kıldık o akşamki kutlama için filiz lere giderken yolda,
    giyinip inmesi yarım saati bulmuştu, ben de aşağıda arabada geçirdiğim günün hızını düşünüp sigara üstüne sigara yakıyordum,
    şükür atlattık dedim, neden bilmem duraksadım birden, atlatmış mıydım gerçekten?
    pesimist ruh halimi kendimi telkin ederek uzaklaştırdım çevremden,
    ne olabilirdi ki?
    özge'de telefonum yoktu,
    bir daha, arabayla geçtiğim yolda başına bi iş gelmezse karşılaşmamız da benim aramama bağlıydı,
    tam rahatlayacakken hande geldi aklıma,
    ben o konuyu tamamen unutmuştum, en son evine bırakmıştım ve bir daha da konuşmamıştık,
    sonra kaza olayı falan filan derken yoğunluktan başımdaki asıl büyük bela çıkıp gitmişti aklımdan.
    telefonun rehberini açtım, "hande" de durdum,
    arayıp nasıl olduğunu sorayım dedim, vazgeçtim sonra,
    zaten taka sarmış bir durumda, şimdi telefonda böyle bir günün finalinde iyice tak olmasın herşey,
    telefonu cebime koyarken filiz göründü apartmanın kapısında,
    lacivert elbisesinin içinde prenses diana'nın gençliği gibiydi..
    ···
  17. 42.
    +1
    ...

    bu güzelliğe kompliman yapmamak armutluk olurdu,
    hemen inip kapısını açtım,
    -buyurun matmazel..
    -çok teşekkür ederim monşer.
    kahkahalar eşliğinde bindik arabaya,
    istikamet benim evdi,
    benim de hazırlanmam gerekiyordu,
    tam arabayı çalıştırmıştım ki telefon çaldı,
    park yerinden çıkmamıştım henüz,
    telefonun ekranında "hande" yazıyordu,
    sürücü koltuğu güneşliğinde saçlarını kontrol eden filiz telefonun çalma sesi uzayınca ilgisini bana yönlendirdi
    -kim o, niye açmıyosun?
    o gün, hayatım boyunca biriktirdiğim yalan potansiyeli beklenen patlamasını yaşıyordu!
    -benim taşınabilir diski istemişti de, filmleri falan alacakmış, onu soracak heralde.
    -e aç konuş, zütürürüz de istersen
    -ya aciliyeti yok, zaten geç kaldık, boşver önemli bişe değil zaten, sonra veririm..
    şimdilik savuşturmuştuk bunu, sadece şimdilik,
    arabayı benim evin önüne parkedip;
    -hadi canım sen de gel, yukarda bekle, duş falan da alayım hemen iki dakika, alamadım biliyosun, berbat durumdayım dedim,
    -tamam dedi yukarı çıktık,
    filiz salonda beklerken duşumu aldım, giyinmek için odama geçtim,
    gömleğimi giyerken baktım kapıdan beni izliyor tüm endamıyla, elini duvara dayamış, başı da elinin üstünde,
    -bu gömleğine bayılıyorum dedi bana doğru yaklaşırken,
    ufak bir buse aldım dudaklarından, sarıldık sonra,
    -hadi geç kalacaz bak dedim,
    -tamam dedi, boynuma bir öpücük kondurdu, duraksadı,
    -daylami, bu ne diye çok garip bir tonda bir ses çıktı filizden, yüksek bir oktavda,
    -ne ne? dedim, der demez de flasback le öğle saatlerine gittim, özge nin sömürüp muhtemelen mosmor ettiği yeri görmüş olmalıydı filiz.
    hasgibtiiiir..
    ···
  18. 43.
    +1
    ...

    bir kaplanla aynı kafesteydim,
    pençeleri boğazımda,
    hareket ettiğim anda iki pençe hareketiyle ömrüm son bulacak..
    o ana kadar çok iyi kıvırmıştım da artık bunu nasıl atlatabilirdim ki!
    değme yalancı olsa öyle bir pozisyonda mor boyunla nasıl bir yalan üretebilirdi?
    gelmedi tabii ki aklıma hiçbir şey,
    bir çırpıda sarılma halinden yüzyüze bakış pozisyonuna geçtik,
    yani filiz beni sözlüye kaldırmış,
    bütün dönem üzerine basa basa anlattığı konuyu soruyor, ben de cevaplayamıyorum,
    -özge dedim gayri ihtiyarı,
    ne özgesi lan, bu muydu bütün gün boyunca ürettiğim onca yalandan sonraki yaratıcılığım!
    hiçbir cevabın olmadığı ama birşeyler söylemeniz gereken anlar vardır ya,konuşmanız gereken,
    benim işte hayatımın o en kritik anında hayatımdaki en yüksek dozdaki öküzlüğüm tuttu.
    ve o an, tek bir kelimeyle filiz'in fişini çektiğim an oldu,
    -özge, özge, özge, kim bu özge, allahın belası, ne haltlar karıştırıyosun sen diye bağırmaya başladı,
    ve hüngür hüngür ağlamaya,
    tüm bunlar olurken de geri adımlarla benden uzaklaşmaya,
    yapacak ya da söyleyecek hiçbişey yok,
    iyice uzaklaşmaya başlayınca bir refleksle filiz e doğru yürüdüm,
    yaklaştım, elini uzattım,
    -dokunma bana diye daha önce hiç duymadığım bir oktavdan bağırdı,
    ve çarpıp çıktı kapıyı..
    ···
  19. 44.
    0
    ufak bir ara, işleri boşlamayalım.. müsait olur olmaz devam.
    var mı bu arada takipçi?
    ···
  20. 45.
    +1
    ...

    arkasından koştum,
    bir alt katın merdivenlerinde yakaladım,
    ayak seslerimi duyunca geri döndü,
    sağ elinin sımsıkı yumruk yapıp işaret parmağını ileri geri sallayarak;
    -sakın, sakın bir daha bırak peşimden gelmeyi, yüzüme bile görünme!
    kaldım orda,
    indi aşağı koşarak, ağlayarak
    ben hâlâ 3. kattayım, hareket kabiliyetimi kaybetti
    apartman kapısının çarpma sesiyle kendime geldim,
    avuçlarımın arasına aldım başımı,
    sonra yumruklamaya başladım kafamı,
    eve çıktım,
    salondaki masanın üzerinde duran telefonum çalıyordu,
    arayan hande'ydi..
    ···