1. 1.
    0
    Gece gece efkarlandım vakitte geçmek bilmiyor zaten şiir/deneme işleriyle uğraştığımdan daha önceden yazmıştım bunu kopyala yapıştır yapacağım beklemezsiniz binler.
    ···
  2. 2.
    0
    nefes nefese ve rüzgarın uğultusundan dolayı bağıra bağıra okudum şiirimizi. kısıldı sesim, son nefesim ile yavaş yavaş kulağına fısıldayarak söyledim o iki sihirli kelimeyi ‘ ‘ seni seviyorum ‘ ‘ bende dedi, ‘ ‘ bende seni seviyorum ‘ ‘ mutluluk küçüklüğümdeki gibi değildi artık. mutluluk ; hiçbir şeyi düşünmeden, hiçbir şeyi umursamadan sevgilinin gözlerine bakmaktı. ağrısız, sızısız bir ameliyattı.

    güzel günlerimizi bir bir geride bırakıyor, her geçen gün ardından şükrediyordum tanrı’ya. sonra bitmesi lazım dedi sevgili. sebep söylemeden hayatımdan çekip gitmek istedi, izin vermedim. sessiz sakin bir parkta buluştuk. gözlerindeki yaşlardan anlıyordum hala beni sevdiğini.
    ···
  3. 3.
    0
    yalan gibi geldi amk. okumuyorum
    ···
  4. 4.
    0
    i̇stanbul’umuz demiştik bir kere bu yalnızlık kokan şehre. bir zamanlar hayali sevgiliye yazdığım şiirleri bir bir fırlatıp attık her ne kadar soğuk gözükse de, aşk ve sevginin ısıttığı denize. desem ki dedim ona, desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır. sonra ciğerlerim parçalanırcasına kadar öksürdüm, durdum. tekrar baktım gözlerine ; cahit sıtkı tarancı dan desem ki şiirini okudum.
    ···
  5. 5.
    0
    tekrar gelmiştik mabede. hayatın yeniden başladığı, ölümün ise hiç gelmeyecek olduğu iki ayak üstünde duran demirden yapılmış o güzel yere. boştu ve ilk kez elimi tuttu sevgili, ‘ ‘ haydi koş ‘ ‘ durdum, koşmadan önceki o bir saniyede ellerim ellerinde iken dudağımda söyleyemediğim tek cümle vardı. ‘ ‘ şimdi ölmeliyim ‘ ‘ koştum, 10 metrelik mesafe bir ömür gibi gelmişti. sevgilinin ellleri ellerimdeydi ve martılar selam duruyordu eşsiz bucaksız sevgimize. nefes nefese kalarak oturduk banka, başımı omzuna yasladım ellerini tutmak istedim izin vermedi. gözlerinin içine baktım, o iki sihirli kelimeyi söyledim ve ilk paragrafını tamamlamıştık hikeyemizin. başım omzunda, ellerim ellerinde, gözlerim i̇stanbul’da. i̇ki sevdiğimde yanımdaydı, gözlerimin önündeydi. i̇stanbul’umuz dedik o vakitten sonra bu yalnızlık kokan şehre. vapur çaldı kornasını irkildi yüreğimiz. vapur dedik, boğaz dedik. galata köprüsü’nün yollarını aşındararak koştuk kadıköy i̇skelesi’nin gerisine, cebimizde kalan üç kuruş parayı verdik ve bir vapura atlayarak başladık bu hikayenin ikinci paragrafı.
    ···
  6. 6.
    0
    tren yolculuklarını sevmezdi bilirdim, pek yolculuk etmezdi. 45 dakikalık tren yolculuğunda gözlerimi gözlerinden ayıramadım. sarılmak istedim, izin vermedi sevgili. daima gülerdi gözleri ve iki dudağının arasına sıkıştırdığı o iki kelimeyi de bir türlü söyleyemezdi. bilirdim sevdiğini, dudaklarından çıkacak iki kelimeye itimat etmeden, gözlerinin parıltısından anlardım sevgisini. sirkeci tren garının mermer yollarında yürürken, turnikelerden geçerken aklımda sadece tek bir soru vardı. ‘ ‘ bugün, cennet olacak mıydı? ‘ ‘ gülerdim hep gözlerine bakarak, utanır çevirirdi kafasını. yürüdük, kadıköy ve beşiktaş iskelelerinin oralarda. galata köprüsünden geçip, miladım olan o yere geldik. bank’a baktık, balık tutanlar işgal etmiş gülen gözlerimizin yerini sinirli halimiz almıştı. dolaştık, yürüdük sonsuzluğa. sanki her an ölecekmiş korkusu ile her adımımı nereye attığıma dikkat ettim. durdu, kendine baktı bir iş hanının aynasında. ‘ ‘ güzelsin ‘ ‘ dedim, yine güldü cennet bahçelerine sahip gözleri.
    ···
  7. 7.
    0
    Sonra "O"nu tanıdım. sessiz sedasız başladı hikayemiz. ve habersiz, kimsenin aklını kurcalamadan devam etti. dönem kavgaları, saçma sapan konuşmalar sonrası gelişen kavgalar ve sonu her zaman mutluluk ile biten cümleler. eminönü derdim bakarak gözlerine, severdim derdim, sevdiğimdir i̇stanbul derdim. ‘ ‘ seninle i̇stanbul’u yaşamak istiyorum ‘ ‘ der, ve susardı dudaklarım. ‘ ‘ peki ‘ ‘ dedi ve unutulmaz bir hikayenin ilk paragrafını yazmaya başlamıştık.
    ···
  8. 8.
    0
    okul yine kötü gidiyordu. bir sene kaybım olacağı kesinleştiğinde mücadele etmeyi bırakmış, ne çıkarsa bahtıma diyerek her şeyi boşlamıştım. alındı karne, o durakta, o dağda ve lanet olası yerde ki o durakta bekledim onu. aynı okulda karşı sınıflardaydık ve gözlerinde kayboluyordum. aynı otobüse bindik, yanyana oturduk ve başladı hayata giden yolculuk. anlattım, dinledi. anlattı, dinledim. çabuk geçti zaman inmem gereken yerde değil de, başka bir yerde indim. telefonunu aldım, bekledim. 5 kilometre yürüyüp evime gittim. ayaklarım adım atmıyordu haziran sıcağında. hava sıcak mıydı, soğuk muydu bilmiyordum yine. kalbim o kadar hızlı atıyor ve o kadar çok hızlı gidiyordu ki ayaklarım ; eve ne zaman geldim, ne zaman adım attım onsuzluk kokan duvarlarıma bilmiyordum. bilinmezlik ve bilememezlik kötü şeydir. alınan bir kitabın son sayfasını okuyup tüm olay örgüsünü mahvetmek gibi bir şeydir. günler geçti, sonra takvim 24 haziran 2009 çarşamba gününü gösterdi. saat 12’ye vurmuş, güneş tepede. bekliyordum gelsin, söyleyeyim ve bitsin diye. uçurumlardı en korktuğum yer, onunla sevmek istiyordum her şeyi. korktuğum hayvanları, iğrendiğim böcekleri ve gitmek istemediğim yerleri. geldi, yürüdü ve vardık o yalnızlık kokan, aşağıya bakınca insanın yüreğini kıpır kıpır yapıp havalara uçuran uçuruma.
    ···
  9. 9.
    0
    - bakire olmasam benimle evlenir miydin ?
    - öyle bir şey var mı ki ?
    - bana güvenmiyor musun?
    - ...

    tribine girmiş genç bir kız idi. bu soruyu yediremedi, her şeyi dağıtıp gitti. zamanın acımasızlığını yine hissettim iliklerimde. onsuz yiyemediğim lokmalarımı biriktirdim, aç kaldım, giyinemedim. soğuğu sevmezdi, ona inat soğuk havayı sevdim. karlar altında saatlerce yürüdüm. zaman oydu, durdu zaman, ilerlemedi akrep ile yelkovan.
    ···
  10. 10.
    0
    sonra o geldi tekrar, kokulu kağıtlar ile mektuplar yazdığım o sevgili. tarih tekerrür ediyor, beni arayıp buluyor ve başlıyoruz eski hatırları gözlerimizde canlandırmaya. canlanıyor bir bir çocukluğumuz bir zamanlar kanayan gözlerimizde. boşluğa düşerken elimden tutan, denizin dibindeyken elimden tutup çıkartan o geri geliyor tekrar. tekrar, tekrar ve tekrar yeşeriyor gözlerimizdeki o adımızı kazıdığımız ağaç. 14 şubat 2009’a tekabül ediyor doğum günü. hazırlayamadığım hediyemi yolluyorum, dudağımdan çıkıyor o iki kelime ‘ ‘ seni seviyorum ‘ ‘ gözlerime çizdiğim yeni yolumda buluyorum onu, mart’ın soğuğunda karlar yağarken o eskişehir’e düşüyorum yollara. yol uzun, sabır bitmek üzere. gözlerimi kapatıyorum ve beyazlıkların içinde açıyorum. her yer kar, hava soğuk, üstüm başım incecik. sıcaklığında üşümüyorum sevgilinin, sevgilinin yağmurlarını bekliyorum. kar üstüne yağsın, ortalık buz kessin ısınsın her yer nefesimizle. parklar, bahçeler ve kardelenler arasından geçerek gittiğimiz yollar bitiyor yavaş yavaş. geliyor ayrılık vakti. ayrılık ; giderken sevgiliden akan gözyaşlarının -20 dereceyi bile cehennem’e çevirmesi.
    ···
  11. 11.
    0
    i̇stanbul kadar güzel olamazdı hiçbir kadın, bunu daha o yaşta anladım ve o yaşta yazdım kısa hikayelerimi. boğaz, galata kulesi, galata köprüsü ve kalkan vapurların korna sesleri. galata köprüsü üstünde balık tutan balıkların muhteşem bir ahenk içinde dans edişleri, son nefeslerini verirken baktığım o güzel gözleri. evet, evet hiçbir kadın bu kadar güzel olamaz ve bu kadar düzenli bir hayatı hiç kimse süremez i̇stanbul gibi. i̇stanbul ; gözlerinden yaşlar akan bir kadın için yağmurları yağdıran bir şehir.

    yeni bir okul ve yeni bir hayat vardı şimdi önümde. eski hataları tekrarlayacak mıydım yoksa yeni bir hayata başladığımı kendime kabul ettirerek kimseyi dert etmeden okuyacak mıydım? yapamadım, üşüyen bedenim ısınamadı dağın tepesindeki okula. yeni yüzler, çıkar üstüne kurulu arkadaşlıkları kaldıramadı yüreğim.
    ···
  12. 12.
    0
    yeni bir okul ve yeni bir hayata ramak kala aklımdaki düşüncelerin yerini örümcek ağları sarmış, gelibolu’dan uzaklaşmak haddinden fazla beni üzmüştü. gittim, bu sefer giden ben oldum bir yerden, bir sevgili idi gelibolu. kendisine aşık eden, sonra uzaklaştıran ciğerlerime enjekte ettiği o bozuk balık kokularını özleten, hayatı durduran tek ilçe idi. aşk idi, sevda idi ve denizin ortasında kalmış beni kabul etmeyen gizli bir liman idi.
    ···
  13. 13.
    0
    @41 oku demiyorum. okuyacak olanlara yazıyorum. liselilik yapma gibtir git.
    ···
  14. 14.
    0
    bir macera daha bitti. i̇stanbul yolcusu kalmasın dedi muavin, o bozuk balık kokan, mide kaldıran hatta kusturan otogarda. yeni bir okul, yeni bir hayat başlayacaktı i̇stanbul’da. denizini özlediğim, boğazını izlediğim i̇stanbul’um da yeni bir hayatın adımlarını atacaktım. devamsızlığım ve özlemim çoktu i̇stanbul’a. sigaraya yeni başlamış, ciğerlerimi kirleten o dumana bağımlı olmuştum artık. bağımlı ; bir zamanlar ellerimi acıtan o lanet olası.
    ···
  15. 15.
    0
    özet gec bin.
    ···
  16. 16.
    0
    reserved
    ···
  17. 17.
    0
    adam gibi adam tek insan tanıdım gelibolu’da. metin hoca, ingilizce öğretmeni ama öğretmen de öte bir ağabey. ne zaman başım sıkışsa yardımcı olan, ingilizce öğrenmem için her türlü imkanı sağlayan, zamanı durdurma yeteneğine sahip olup hayat hakkında dersler veren, bilime olan ilgime kat kat katlayan mükemmel insan. erken veda ettim ona da...
    ···
  18. 18.
    0
    - bitsin i̇brahim, istemiyorum başkasını seviyorum.
    - peki ya gözündeki yaşlar ne demeli ? hangisine inanmalıyım ? i̇çinden gelene mi, yoksa dudaklarının arasına sıkıştırdığın cümlelere mi?
    - bitsin i̇brahim, lütfen.
    - sana inanmıyorum, gözyaşlarına inanıyorum çünkü yalan söylemeyecek tek şey onlardır.
    - aldattım seni ben, bu yüzden ağlıyorum.
    - doğru mu bu?
    - evet.

    i̇nanmamıştım hala, yapmazdı i̇stanbul’umu ömrüne adadığım sevgili bunu. derin bir nefes aldım.

    - pekala o halde, umarım mutlu olursun. hayat karşına benden iyisini de çıkarır, ama bilmem bu dert ile ne kadar yapabilirim. gidiyorum.
    ···
  19. 19.
    0
    dedim, banktan kalkmak istedim elim eline değdi. gitme dedi, her şeyi anlatacağım. biliyordum, biliyordum hala beni seviyordu. o an umrumda değildi hiçbir şey seviyordu ya, gitse de olurdu. gitsin, sevsin. bir bir anlattı her şeyi gözlerimin içine bakarak. tutucu olan ailesi ilişkimizi öğrenmiş ve artık bunu sonlandırmasını söylemişlerdi. sevgisi ağır basmıştı bir tanemin ve tekrar geri dönmüştü bana, gitmeden, binaları üstüme yıkmadan. ama bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı ne yazık ki. hiçbir şeyi eskisi gibi yaşayamadık, koptuk uzaklaştık birbirimizden. yalan girdi aramıza, dayanamadık. olsun bu sefer dedim, beceremedik. gitme dedim, beraber gittik yalnızlığa.

    i̇ntihar düşünceleri kafamda iken ‘ ‘ hayatta yaşanmaya değer şeylerde var ‘ ‘ diyerek uzaklaşıyordum kendimden. yokluğunda kendimi kaybettim, başka bir ben vardı artık. susan, konuşmayan ve hiçbir şeye özen göstermeyen.
    ···
  20. 20.
    0
    o soğuk kasım aylarında gittiğim pgibolog yatış işlemi yapılması gerekiyor dedi ve başladı o kısa olsa da zor günler. etrafımda olan onlarca majör depresyon hastası insana rağmen ayakta kalmayı başarabilmek ve verilen ilaçların yaptığı etkileri kaldırabilmek çok zor. yazıyordum, durmadan usanmadan annem ve babam istediğim deftere bir şeyler karalıyor, anılarımı ve orada gördüğüm insanları şiirlere, makalelere ve denemelere konu ediniyordum. kendi boğazını, bileklerini kesen ; kendi kalbine kurşun sıkan bir sürü daha çocuk yaşta denebilecek insanlar vardı. peki ya sebep neydi ? sevgili mi veyahut başka bir şey mi ?
    ···