0
hayat garip…
mesela yürekler çukur
içine düşenler vakur,
geceyi bilenler çamur,
ileri gidenler durun!
gar’da çalınmış bavul.
geriye gidenler çalıp çoktan yarılamış yolu…
hayat garip…
bir gün köşeye sinmiş ağlıyor,
bir gün yaşlı güneşe sinirlenmiş bağırıyor.
bir gün hayallerini toparlayıp kapıyı çekip çıkmış
sonra dönmüş arkaya sümkürerek bağırıyor…
garip bu hayat
ölümü tercih etmiş sevdiği
her halde bundan sonra delirmiş
unutmuş ölmeyi.
gülümsemiş
demişler ‘’al bu senin kimliğin ve bir öğretmensin ilkin öğreticen yenmeyi’’
hayat düşünceli…
ne zaman öğrenmişti bilmeyi
dedi ki
ne ara bildim birini kaldırıp devirmeyi.
hangi gündü,
hangi günde doğdu bilgi?
evet bir duygu geldi
ama anlamayı hangi duygu sildi?
hayat endişeli…
dedi ki ‘yok bir şeyim az önce sorguladım ve şimdi dört köşeyim.
kimle ters düşeyim yaşarken ilk neşeyi,
gürül gürül akan bir nehir var mı aşk içeyim’
hayat masum…
hiç unutmaz ki ilk geceyi.
çünkü demiş
‘’yağmur yerine ben geçeyim’’
bir kere demiş bunu
ve sonra gürlemiş bulut
‘’bilmiyorsun bir fırtınanın savurduğunu kaç kişiyi’’
korkundan susar insanlar halbuki sen garip abdal…
ruhundan kaçar insanlar halbuki sen garip hakan…
hayat heyecanlı…
sanki cap canlı aşkı sığdırdı gönlüne bi şarkı patlattı.
yoksulluğunu atlattı,
ruhu gökyüzüne tutunmuş bir salıncaktı…
hayat bağlandı…
kayıp sağlandı,
ölüm dağlandı.
sevdalandı,
alev harlandı.
buharlandı bir cam
o an patlayan bir volkandı…
garip bu hayat…
çünkü oksijen bağımlısı.
fakat en sevdiği şey de nefeslerin paylaşılması.
hazır mısın?
kolay rüzgarın kırılması
şimdi öp havayı öp ki aşkın kulakları çınlasın…
bak bu hayat robot değil!
nefes bağımlısı.
en sevdiği şey de havada enerjinin dağılması.
hazır mısın?
kolay rüzgarın kırılması.
şimdi öp havayı öp ki aşkın kulakları çınlasın…