-
1.
+6Arkadaşlar bu başlık ilk olarak 2009 yılında ekşi de açılmış okudum okudum vay mk neleri var dediğim bir başlık olmuştur.Tümünü Göster
Hadi bakalım herkes yazsın kendince en çaresiz, yoksul,hakir hissettiği anını ben başlıyorum vira bismillah.
artık iç burkuyor da, hatırlarım da lise zamanları aklıma geldikçe gizlice ağlardım.
ortaokuldayım. ilkokul yeni bitmiş, herkes daha ne olduğunu anlamadan hırstan geberen veliler çocukları paket paket iyi okula yazdırma derdine düşmüşler. bizimkiler düşmemiş nedeni 2007 krizi. büyük vurdu bizi hatırlarım biraz biraz. eve yakın nam-ı değer mahalle okuluna devam etmem konusunda anlaşılıyor. bana hava hoş, arkadaşlar nereye ben orayı istiyorum. lakin pek de kimse kalmıyor saçılıyorlar yavaştan. ben de yazılıcam oolum iyi okula diyerekten atıp savuruyorum millete. ah be ağzına vurduğum velet bi susmayı öğrenemedin hayat boyu. çatur çutur aynı okulda ortaokula başlamana karar veriliyor. elalem hani gelecektin falan diyor. bu olayın ilk garibanlığı. okul başladığında 3 yıl her gün atakan abinin sürdüğü servisle vızır vızır geçiyor dost düşman. sen tabana kuvvet, yenmiş laflarınla yolda ardından bakıyorsun her sabah.
derken bir ikinci güruh oluşuyor. aynı okulda kalacaklar. sorun burada başlıyor asıl. bilgisayarlı sınıf denen bir tak icat edilmiş. paralı. her ay para yatırman bekleniyor o sınıflar için. sınıftan arda kalanlar da hurra kayıt olmaya. bizimkiler oralı olmuyor pek. "eğitim aynı okulda farklılaşır mı ayıp! olmaz öyle şey, para tuzağıdır o" diyorlar. ben çocuk anlar mıyım? "bilgisayarsızda tembeller varmış, tinerci çocukları varmış" diyip ağlıyorum. olmuyor, kabul görmüyor. dahası sınıf arkadaşlarım, bilmiş anaları beni rahat bırakmıyor konuştukça konuşuyorlar bilgisayarlı sınıf hakkında. iyice delleniyorum. bir sabah tüm cesaretimle ilkokul öğretmenimin yanına gidiyorum.
+örtmenim, bugün bizim eve gelir misiniz?
eve getiriyorum öğretmeni hakketen, elinden tuta tuta böyle. ulan nasıl cesaret. kimselerin haberi yok evden. kafada hocayı da eve getiririm o anlatır över bilgisayarlı sınıfı kıyamazlar yazdırırlar işte diye geçiriyorum. kısa keseyim, kesemem ki, yılların garibanlığı. neyse nitekim işe yarıyor. parlak öğrenciliğim övülüyor, paranın yaratacağı "elit öğrenim" dolaylı olarak aktarılıyor. ücrette yardım edileceği konuşuluyor zekamdan ötürü. akşama karar veriliyor.
bir kaç ay sonra. fiyakam yok ama mutluyum. bi farkımız yok gibi geliyor bana ama mutluyum yinede. ötekileştirilmemek işte. yine bir sabah gidiliyor okula. andımız öncesi. sıradayız. müdür yardımcısı mikrofonu alıyor. paraları ödemeyenleri duyuracağım diyor. rengim bembeyaz olmalı. ya başarı falan demeden adım okunursa. gözümden yaşlar akıyor. koşuyorum kantine. 250.000liraya evi arıyorum. "anne adımı söylücekler, babam yatırsa ya parayı" derken sümüğüm salyama karışıyor. yok olmaz böyle. yine ben çözmeliyim bu durumu. andımız okunur okunmaz koşuyorum müdür yardımcısının yanına. utançtan öleceğim.
+örtmenim, ben parayı getiririm. benim adımı lütfen okumayın sınıfta!
hoca ilerilere bakıyor, sanki utanıyor o da. yanağımı okşayıp "hadi böyle şeyleri dert etme okumayacağım" diyip yine uzalara bakıyor, sıkıntılı gibi. koşuyorum ama kalbim çıktı sanki. içimden küfrediyorum. ne bilgisayarlı sınıfmış, bırakacağım ben okulu! diye diye sınıfa geçiyorum. 5 dakkaya kalmadan müdür yardımcısı sınıfa geliyor. bu sefer bir yanar ateşteyim. kesin kızarmışlık. okuyor muallak. okuyor ama sınıfın yarısından fazlası ödememiş paraları. vay mk benim tüm gururumu çiğneyişim bu yüzden miydi diyerek sinirden gözümden yaşlar boşalıyor. herifin o sıkıntılı hali de paraları alamamaktan. para da para diyip nutuk çekiyor. bana kalan koca bir korkuya bulaşmış utanç!
ya... şimdi mezun oluyorum. olur da bi sağlam işim olursa çocuk okutup en rahatından eğitimini karşılamak istiyorum. hakketen o günden beri bilinçle tutturduğum bir istek. ama hayat işte. orta direk bir ailenin çocuğu ben hayatım boyunca unutmadığım garibanlığı hatırladıkça ürküyorum gelecekten. ilkokulda kardeş hesabı büyümüş, sonra parayla bölünmüş arkadaşlıklara üzülüyorum, küçük bir veledin boyundan büyük telaş yaşamış olmasına üzülüyorum. nice masumiyeti, yaratılmış kapitalist oyunlarla bozulmuş çocuklara üzülüyorum. garibanlık oraları da vurunca pek burkuyor bünyeyi. -
2.
+2(alıntıdır)
ilkokul 2. sınıftayım. gamze diye bir kız var ve ben bayağı seviyorum bunu. ama bir türlü konuşmaya cesaret edemiyorum. zaten o konuşmayı ne şekilde yapsam diye bin türlü tilki dolanıyor kafamda. o zamanlar pembe diziler moda. sonra izlerken bir şey farkediyorum. aga aradaki bütün flörtler erkeğin çiçek almasıyla başlıyor. yani en azından ben öyle düşünüyorum. tamam diyorum olay çiçekte. akşdıbına babama diyorum bana çiçek bul öğretmenime zütürecem. babam getiriyor çiçekleri ama ben yine cesaret edip veremiyorum. böyle böyle 2 ay boyunca bütün çiçekler öğretmene gidiyor. kadın öyle alıştıki arada çiçek getirmediğim günlerde surat yapıyor. babama illahlah gelmiş her gün çiçek getirmekten. neyse bir gün cesaretimi topladım. okulun kapısına 30 dk önceden pusuya yattım. ama bekle bekle gamze yok. yağmurda yağıyor hafiften ama benim inadım inat. o kapıda tam 1 saat bekledim ve evet gamze okula gelmedi. o sene boyunca tek devamsızlığınıda o gün yapması ne kadar kısmetli olduğumuda gösteriyor. daha sonrada zaten açılamadım ve öylece kapandı gitti. -
3.
+2(alıntıdır)
anılarını toparlayamayanlara önayak olsun diye yazıyorum.
2008 kışı, aachen'da okuduğum dönemler. evde 3 türk master öğrencisi kalıyoruz.
kış çok sert geçiyor, kırılıyoruz soğuktan. dışarıdayken neyse de evin içinde de donuyor olmak koyuyor adama. bir türlü ısınmıyor dıbına koduğumun evi. koridora ve mutfağa zaten kabanla çıkıyorum, gece uyurken de kalın çoraplar ve çift yorgan var üzerimde.
bir sabah uyanıp çayı koyduktan sonra arkadaşın odasina gidiyorum, niyetim onu da uyandırıp birlikte kahvaltı hazırlamak. oda'ya girdigimde karşılaştığım manzara içimi burkuyor. adam ne kadar üşümüşse artık gece kalkmış pencereden gelen dalga dalga soğuğu kesmek için battaniyelerini camlarin yüzeyine sabitlemiş.
- abi madem bu kadar üşüdün gelseydin ya benim odaya beraber yatardık nolacak
- yok ya gerek yok hallettik bir şekilde işte.
o sabahı hatırladıkça hala içimde birşeyler kımıldar. -
4.
+2(Tabiki alıntı)Tümünü Göster
sene 2000-2001. üniversitedeyim. aydan aya para yolluyor annem. baba zaten piyasada yok, kadıncağız çalışıyor, sırf ben okuyayım diye emekli olmuyor. ayda bir para yolluyor bana.
çanakkale'de okuyorum, kaymakamlığın burs olarak öğrencileri indirimli oturttuğu iki daire var. birinde biz iki kız oturuyoruz, biri de üstümüzdeki daire, onda da iki kız kalıyor. evde oturacak öğrencileri kendi kriterlerine göre kaymakamlık seçiyor. dolayısıyla "ay ben o kızla aynı evde oturmam" durumu yok. si si oturacaksın. ben de zati yurttan çıkmışım oraya seçilmişim, hiç gıkım çıkmıyor.
ev arkadaşım istemeye istemeye var tabi. hatun artık nasıl bir aile eğitimi görmüş ya da görmemiş ise mübarek kızın temizlikle alakası yok. net 20/28 günde bir banyo yapıyor, evi sürekli böcek basıyor, odası bildiğin leş. allahtan iki oda bir salon durumumuz var falan. sinirden ve sürekli temizlik yapmaktan asabım eni konu bozulmuş. bir de gamsız, yüzüne söylüyorsun, bağırıyorsun ediyorsun, sanki duvara konuşuyorsun.
neyse bunu da çekiyorum zira normal kira verecek durumumuz yok. si si diyorum ve sürekli gergin bir ev hayatıyla, gündelikçi öğrenci karışımı bir biçimde yaşıyorum.
bir ay sonu yine para bitmiş. kantine yazdıra yazdıra yazdırmaya yüzüm kalmamış. bakkal desen keza öyle. en son 1 paket sigara yazdırıp, yüzümü karartıp eve geliyorum. ertesi gün param gelecek, o yüzden nispeten rahatım. evde de yarım ekmek var diye kalmış aklımda. idare ederim diyorum. ertesi gün param gelecek nasılsa.
eve geliyorum. ev arkadaşım direk "babam gelecek, inmiş otogara 10 dk ya burda" diyor. iyi, güzel, bekliyoruz, geliyor. hoş beş sohbet derken ben yalnız bırakıp içeri mutfağa geçiyorum. yarım ekmek piyasada yok. babası geldiği için kıza da soramıyorum ayıp olur diye. mutfağa fare girse açlıktan canını dışarı atar, öyle bir halde.
hatunun babası eli kolu dolu, valizler falan açılıyor. odaya geçmişim ama duyuyorum muhabbetleri. erzak, öteberi getirmiş. allah razı olsun falan diyorum ben içimden saf saf. neyse hatun mutfağa geçiyor, ben de yalnız kalmasın diye adamın yanına geçiyorum, muhabbet ediyoruz. adam koca bir kangal sucuk getirmiş. muhtemelen dahası da vardır ama hatun odasına tıkaladığı için bilemiyorum. hatun mutfakta onu pişiriyor. nasıl güzel kokuyor, nasıl açım, nasıl içim gidiyor, çizgi filmlerdeki gibi gözümde yıldızlar uçuşuyor falan.
neyse sofra açılıyor. yardım edeyim mi diyorum, yok diyor hatun. sofraya iki çatal, adam köy ekmeği getirmiş o, koca sahan sucuk, adamın getirdiği peynir falan geliyor. bunlar gayet sakin oturup yemeye başlıyorlar. hayatımda o kadar şaşırdığımı, o kadar ezik hissettiğimi hatırlamıyorum. bir "buyur gel", en azından "aç mısın?" demeden hapır küpür yiyorlar. orada sap gibi ayakta bekliyorum biraz. bakıyorum tık yok, odama geçiyorum. ağlaya ağlaya üst üste sigara içiyorum.
gece aç açına yatıyorum, arada karnımın gurultusuyla uyanıyorum. mutfağa gidiyorum. bizim o yarım ekmekten eser yok. yemekten arta kalan bişeyler var ama gururuma yedirip yiyemiyorum, ağlıyorum. koca bir şişe su dolduruyorum. su bastırır diye su içip içip geri uyuyorum.
nihayet öyle böyle sabah oluyor. annem arıyor, yatırdım paranı diye. parayı çeker çekmez markete gidiyorum. nasıl gözüm dönmüş, nasıl fena olduysam koca bir sepet yiyecek, erzak, ekmek vs alıyorum. marketteki eleman bile şaşırıyor. bir de sucuk tabii. tam üç kangal sucuk alıyorum (ki öğrenci için düşünün üç kangal nasıl bir masraf). eve geliyorum. baba olacak adam da, hatun da evde. koca bir kangal sucuğu yapıyorum. sofraya getiriyorum. zeytin, peynir, çilek reçeli almışım, reçel ne varsa bol bol dolduruyorum.
buyrun diyorum, sofra hazır.
yok biz tokuz çekiyorlar.
olsun diyorum, göz hakkıdır, kokmuştur. ben rahat edemem diyorum.
babası "hakkaten iyi sucukmuş, ne koktu mübarek haaa" deyip sofraya oturuyor.
sadece afiyet olsun diyorum...
hala sucuk yerken aklıma geliyor bu.
bir gün çoluğum çocuğum olursa ilk öğreteceğim şey olacak paylaşmak. ilk öğreteceğim şey olacak adap.
bazen insanlar edeple o kadar kafayı bozuyor ki; adabı unutuyorlar. bir insanın her sucuk yiyişinde boğazına düğümlenen lokma oluyorlar.
özet geçiyorum: allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin. -
5.
+2 -1sekiz yıl öncesi. kız arkadaşımla istanbul da aynı evde yaşıyoruz. daha altı aydır mı ne beraberiz. öğrencilik zamanı. haftasonu başka şehirden abla gelmiş, gezeceğiz. onun okul bitmiş, iş kurmuş, haliyle durumu iyi. o geldiğinde tabi istanbul un tozunu attırmak istiyor. bizi de karşılıyor her geldiğinde de yapamadıklarımızı yapıyoruz sayesinde.o günde istanbul a sağlam kar yağmış. hava buz gibi. galata kulesine gidelim diyoruz. atkılar, bereler, botlar giyilmiş. ablada da bende de doğa sporlarına merak var, herşeyin en kalitelisi üstümüzde. bıraksan ağrı dağına çıkacağız. abla sponsor tabi, alınmış sayesinde. üsküdar dan karaköye geçilmiş yokuştan tırmanıyoruz. sevdiceğim burnunu çekip duruyor. " üşüdün mü" diyorum yok diyor, "yoruldun mu " yok. yeniyiz ya bazı şeyleri söylemek kolay değil tabi. ayaklar kar içinde. neyse, ulaştık kuleye abladan biletler çıktık yukarı. karayel mi yıldız mı poyraz mı hatırlamıyorum kar hafif hafif yağarken deli rüzgar esiyor. kulenin terasında yerler buz. tutunmadan durmak zor. fotoğraflar, efsaneye uygun öpüşmeler. üşüdük girdik içeri. fiyatlara baktık. çay ablanın ödeyebileceği fiyatta, oturduk, içimiz ısınsın öyle çıkalım dedik. sevdiğim kulağıma eğildi o sıra dedi ki " sanırım ayaklarım sırılsıklam". zorla masa altından çıkarttırdım botları. o ayaklar buz, çoraplar sırılsıklam. botları çevirdim altları delik. dedim ya biz ablayla dağcı gibiyiz. çıktık, hiç düşünmeden yeni bot almaya. abladan da göz ucuyla izin çıkmış. girdik bir dükkana bot aldık. eskileri çöpe atmak istedi de o zaman öğrendim beş yıllık olduklarını.
şimdi evlendik. o günden sonra dağcı botları da aldık o botun üzerine başka botlar da. ama hala bazen havalar yağmurlu ya da karlıyken elimi botuna sokar bakarım gizli gizli ıslak mı diye. ekonomik durumumuzu düşünüp söylemez diye.
(alıntı)
sabah olunca yazın la o kadar emek verdim.
başlık yok! burası bom boş!