1. 1.
    0
    son 3 saattir evin içinde hüngür hüngür ağlıyorum, artık konuşmaya ihtiyacım var. ama içinde bulunduğum durum sosyal çevremde sadece alay konusu olabilecek bir hikaye. aklıma siz annesizlere anlatmak hariç hiç birşey gelmedi o yüzden burdan yazmaya başlıyorum. çünkü birileriyle konuşamadığım her saniye daha da kötü oluyorum.

    anasının gözü kadar uzun anlatıcam. değineceklerim aşk, cinsellik'den benlik bulma çabasına, allah'ın varlığı ile ilgili düşünmelerden insanın sosyal bir canlı olması saçmalığına herşey olacak. kafam çok dolu, birikmişim de bir o kadar fazla. canım acıyor ve paylaşmak istiyorum artık.

    hızlı hızlı yazsam dahi özet isteyen annesizler olacak, onlar caps konularına girsinler, ekmek çıkartamicam size çünkü. ve burdaki epiklord hikayelerin yanında sönük kalacak benimkisi. ama aldırış etmeden okuyacak olanlara kapım açık. sonuna kadar açık.

    edit: sadece hikayeyi okuyabilmek için; http://inci.sozlukspot.co...C4%B1yorum-gelin/@anakinn
    ···
  1. 2.
    0
    2 sene sonra bu salak saçma siteye tekrar kullanıcı adı şifre yazmamı sağlayan duruma nasıl geldiğimi anlatmaya başlamak için 2005 iyi bir başlangıç noktası olurdu sanırım.

    2005 yani orta son, yani merve.

    pek çoklarınıza göre bir kaşar ismi, benim içinse hayatta sadece 2kişinin ismi. biri ablam biriyse ilk ve belki en güzel hikayem. türk kızı türk erkeği polemiği yapmak benim için hiçbir zaman iç açıcı olmamıştır. ama bildiğim tek bir şey varsa o da türk erkeğinin 10 belki 20 kişiden sadece 1 tanesini gerçekten sevebileceği. kapayın gözlerinizi ve tüm eski sevgililerinizi düşünün. kronolojik de önem sırası da gütseniz er ya da geç sıra ona geldiğinde beyinde, kalbinizin ritmini değişecek bi kişi bulursunuz. belki de türk kızının şansız olduğu tek konudur bu. erkek belki herkesle çıkabilecek bir varlık ama hayatı boyunca bir elin parmaklarını geçmez gerçekten saçının teli için canını vermek isteyeceği kız sayısı. belki bunu okuyanlar da dahil pekçoklarımız için sadece bir kız dır hatta bu.

    işte aradan geçen 8 seneyi düşündüğümde dahi olayları daha dün gibi hatırlatabildiği için onlardan biri merve. belki beni en çok mutlu eden.
    ···
  2. 3.
    +1
    bir kız için üzülenin bir kız kadar beyni yoktur.

    benim sözümdür
    ···
  3. 4.
    0
    8.sınıf benim için sadece bir geçiş basamağı değildi. küçük beynimin aşk-ders-aile denkleminde gitgeller yaşaması beni liseye değil hayata ve şuan olduğum kişiliğe de hazırlıyordu. memur bir baba ve emekli öğretmen bir annenin küçük çocuğuydum ben. başarılarla dolu bir hayatı olan ablasıyla arasında 10 yaş olan.

    böylesine silik bir profil özel istek vakfında ne denli parlayabilirdi di mi. tek düşünmem gereken çizebildiğim kadar düşük bir profil çizmekti. ne de olsa onların babaları zengindi huur çocukları. benim babamsa karayollarında kıçımın müdürü.

    bir kavga çıktığında arkadaşını korumaya çalışmak ama karşındakine vuramamak nedir siz bilmeyebilirsiniz. maalesef ki ben iyi bilirim. karşı tarafın burnuna inecek bir yumruğun, babalar arasında bir kavga çıkaracağını ve başımıza işler açacağını düşünmeye çalışmak. oh işte bu 14 yaşında bir insan için çok fazladır. çok hem de. hamleler ilerisini düşünmeye çalışmak. ileriyi düşünmeye çalışırken bir yandan da bulaşmamaya çalıştığın insanlar arasında gözlerinle sevmeye çalıştığın bir kız. zaten hep zoru seçmez miyiz biz.

    tam 2 sene gözlerimi alamamıştım ondan. şimdi dönüp baktığımda bile gülesim gelir. 12-13 yaşında beslenen saf duygular, şuan tanıdığım hiçbir insanın sahip olamayacağı kadar güzel be arkadaş. sanki elini tutabilsem oracıkta ölürüm mutluluktan hissi.

    3. ve bu salak saçma okuldaki son (en azından o zaman öyle biliyordum) senemde sonunda aynı sınıfa düştük merveyle. ütopikti ama yetmezmiş gibi, aynı servis ve aynı dersahenede de bulmuştum kendimi.
    nasıl başardım bilmiyorum ama ben gözümü açıp kapattığımda 3 ay geçmişti ve biz en yakın arkadaşlar olmuştuk. fazla yakın
    ···
  4. 5.
    0
    @3 hikaye aşk hikayesi değil. hikaye başarısız ama daha önemlisi silik bir insanın içini dökmesi, fazlası değil.
    ···
  5. 6.
    0
    reserved. benim yasadıklarıma benziyo lan. 8de tanısıp 3 sene sonra ayrılmamızz.. hüzünlendim bin devam et
    ···
  6. 7.
    0
    bilenler bilirler, sevdiğin kızla en yakın arkadaş olmak kalan tüm dünya tarafından arkadaş ayakçı olmaktır. yanı huur çocuğu kademesine ermek. ama bilenler daha iyi bilirler, sevdiğin kızla arkadaş olmak ateşten bir gömlek giymektir. dışarıdan bakıldığı kadar mutluluk verici olmamıştır hiçbir zaman.

    bu gömleği aylarca giydim ben. basketçi zengin bini batuhanlar mı yoktu, dersanenin süperstarı yağızlar mı. hepsini dinledim. onu umursadığımı, onun mutluluğuna mutlu olacağımı göstererek ben. aynı ben eve gittiğinde yataktan çıkmadı bazı akşamlar. bir garip ailesi görmesin diye çocukça ağladığını. hala dönüp baktığımda en saf duygularımı hatırlarım o yastığı ıslatırken hisettiğim.

    ben, bir garip anakinn artık o zar zor koparılan bursu, okulun ortamasına göre yaşanılan fakir aile ezikliğini, ve tüm bunlara bağlı olarak çok çalışıp kazanmam gereken o çok güzel istanbul erkekler, kabataşları... hepsini unutmuştum. çok duygusaldım, ve bu yaşadıklarım beni hayatım boyunca duygusal yapacaktı.

    kopuk kopuk sahneler arasından en belirgin hatırladığım, bir garip underground rap'ci benim pink floyd'la tanışmamdır annesizler. 13 yaşında bir kızın bir erkeği pink floyd'la tanıştırması. o kıçı kırık beyaz servisin en arka köşesinde ''pink floyd'u biliyor musun sensorusuna verilen,hayır,nefret dinliyorum ben cevabını.
    ···
  7. 8.
    0
    bitane de adam akilli normal bi insan olsun su sozlukte gelsin olm cok mutluyum desin
    ···
  8. 9.
    0
    dönüp arkama bakmalarım çoktur benim, ama bu anlatacağım up uzun hikayenin sonunda şuan neden ağladığımı anlattığım sırada neden sonuç ilişkisine bağlanabilecek. neden hikayeyi anlatırken isimleri bile değiştirmek istemediğimi, neden benle aynı şeyleri hissedip biraz olsun beni anlamanızı istediğimi.

    dönüp baktığımda tam da şuan; hayatımın ilk 13 senesiyle ilgili en güzel anıların nerede deseler, en yakın arakdaşlığımızın başladığı ve benim oks'yi bin ettiğim o harika 2.döneme denk gelir. harika 6 aya.

    şubat ayı ve okul yeni açılmış. ve biz yine sabah yarı uyanık yan yana oturuyoruz. psp'mden hayalet sevgilim başlıklı çocuk şarkısını dinliyorum. eve gittiğimde açtığım roger waters'tan da, john lennon'dan da çok uzaklardayım. peki neden? çünkü ben safım. saf.
    ya onun öğrettiği şarkılar benim psp'mde belirirse, ya herşeyi anlarsa. ya artık arkadaşlığımız biterse. ben en iyisi onun yanında rap pop dinliyim. hiçbirşey belli etmiyeyim. çünkü bu arkadaşlık bile benim için çok yeterli. zaten sırf bu yüzden sonra herkese 6. 7. sınıfta ''ben nil'i seviyorum, merve de kimmiş'' dememiş miydim.

    silik olmak zordur, içinde bir yerde silik olmak istemezken silik olmak daha da zor.
    ···
  9. 10.
    0
    güzel giden o arkadaşlık serüveni artık o siyah iri gözlerin benden bir beklentiye girdiğini hissetmemle şaranpole yuvarlanacaktı.

    serviste başlayan sen kimseden hoşlanmıyor musun soruları, zamanla var aslında biri ama söyleyemem lere, ilerleyen vakitlerde de nil mi, begüm mü, ben mi kim bu ya lara dönüşecekti. yaşadığım bu saf aşk, şu sorudaki isim sırasını 8 yılın ardından dahi doğru hatırlatacak kadar güzeldi.

    yüzyüze söyleyememenin ezikliği, babana fakir maaşıyla zar zor aldırdığın n-gage'in o yalama tuş takımına sensin yazıp yollamakla başlayacak ve sen benim arkadaşımsın la da bitecekti. ama bu burda kalmayacaktı. kalmadı da.

    galiba arkamda iz bırakan ender güzel özelliklerimden birini ben tam bu dönem kazandım; pes etmemeyi.

    3 ay boyunca 20'nin üzerinde hayır yedim annesizler. o sırada merve'nin başka zengin züppeleriyle bakışmalarına iç geçirerek. ama pes etmedim.
    ···
  10. 11.
    0
    kendimi onun güzelliğine o kadar kaptırmıştım ki babamların, müdür yardımcısı burhan gavatının ve arkadaşlarımın oks çığlıklarını duyamamıştım bile bütün sene. call of duty oynarken yediğimiz flashbang sesi benim için merve harici herkesin sesiydi. zaten hangi ses hotel california'yı o kadar güzel söyleyebilirdi ki? hala daha bulamam bi rakip.

    iğrenç bir haziran sabahı o formalite testine bende girdim. 13-14 yaşında ki bir bünyenin kaldırabileceğinin çok üstündeki baskıyı göğüsleyip çoktan seçmeli bir hayatı işaretlemesi maalesef ki bu başlığın konusu değil, uzun uzun girmek istesem de inanın.

    babamın geliri ve annemin emekli maaşı zamanın parasıyla 2 milyar etmiyordu. ve kızları o başarılarını daha da yüceltmek için dünyaya getirdikleri kardeşinin askine özel okulda okumamıştı, benim gibi aylık 1.5 milyar ödenerek.

    beklentiler çoktu. beklentiler.

    beklentiniz var mı şuan bu hikayeden bilmiyorum ama, eğer bana izin verirseniz kevin spacey gibi kör topal başlayıp, dümdüz yürüyerek bitireceğim. söz olsun.
    ···
  11. 12.
    0
    335 puan, edebiyat öğretmeni bir anne ve makina mühendisi bir baba. denklemler hiçbirimiz için adil olmamıştır. keşke hayat gerçekten de bir paket çikolataya benzeseydi forest. keşke en azından benim için.

    soyağacımın benden beklediği hayallerin çok uzağındaydım. babamın o 1 hafta bana nasıl davrandığı ise bende kalmasını istediğim ufak bir ayrıntıdır sadece. eğer 14 yaşında bir erkek çocuğuna vurursanız, ileride asabi bir insan olur. ama eğer 14 yaşında bir insanın piskolojisini ezerseniz; yalnızca potansiyel bir seri katil elde etmiş olursunuz. bunu babama gösterebilmek çok isterdim. ama zaman sadece tek yönlü işliyor maalesef.

    maltepe merkez anadolu lisesi ve özel istek vakfı fen lisesi arasında bir seçim yapmam bekleniyordu, ancak işler böyle devam etmedi. beklentiler benim başarılı bir genel müdür olacağımdı, maltepe merkeze gidip tornacı çıkacağım değil. ailem beklentilerini tercihlerin en üstüne yazmış ve beni 4 yıllık bir baskının altına daha sokmuştu, zengin zübbesi çok o beton yığının içine 10 liralık harçlığı olan beni yollamayı seçerek. bu sırada merve ise evimin 4-5 sokak arkasındaki özel bir liseyi kazanmıştı.

    hiç unutmam iğrenç sıcak bir ağustos sabahı babam işten erken çıktı ve hadi toparlanın gidiyoruz dedi. yaşadığım o iğrenç bir ay merveyle iletişimsizliğime de yol açmıştı ve beni yavaş yavaş eritiyordu.

    soyacağımda canı gönülden sevdiğim tek kuzenim olan inanç'la aynı odayı paylaşacaktık bir hafta. elbet tabii beni çözmesi uzun sürmedi. ayarlamaya çalıştığı rusların hiçbirine bakmamam dahi en sonunda kim bu kız hadi anlat bakalım denmesiyle sonuçlanacaktı. yaşadığım o iğrenç seneyi ama harika 6 ayı ve yediğim onlarca hayıra rağmen bundan mutluluk duymamı anlattım ona. saatlerce susmadan, bıkmadan.

    gençler hani şu internet fenomeni vardır ya kelebek kozasını makasla açan çocuk. hiçbir şeye inanmıyorsanız dahi ona inanın. bırakın o tırtıl kendi ayaklarının üzerinde dursun, bırakın kendi başına o kozadan çıksın. yardım etmeyin ona. inanc'ın bu iyi niyetli hatasını siz de yapmayın.
    ···
  12. 13.
    0
    o gece içimi döktüm ve sabah olduğunda artık hazırdık. inanç telefonu eline aldı ve merve'ye selam yazdı. yanlış düşünmeyin, selam onun merveye hayatı boyunca atacağı ilk ve tek mesaj olacaktı. en azından fiziken.

    tatilin kalan 3 günü ve gecesi inanç ne dediyse onu yazdım. bir yandan beni eğitiyor (ya da en azından öyle sanıyor) bir yandan da kıza yaklaştırıyordu. aramızdaki 4 yaş farkın tecrübesini kendinden küçük bir kız üzerinde harika kullanıyordu. yazdığım mesajlar o kadar dahiyane idiki bir görseniz. ne yaşımın üstü konuşuyor ne de yaşımın gerektirdiği kadar çocukça yaklaşmıyordum. 14 yaşında saf iki genç gibi konuşmuyorduk belki ama karşımdaki de 14 yaşında saf bir kızdı en nihayetinde. ve etkilenmesi kısa sürmedi.

    istanbula döndüğümde merhaba, müsait misin diye bir mesaj attı. neden bilmiyorum ama o saf kalple artık olayın nereye geldiğini anlamış evet merve tabiiki yazmıştım. gelen cevap mesajı benim için 14 belki 15 yıllık bir zaferdi adeta. benden hoşlandığını açıklayan up uzun güzeller güzeli bir mesaj.

    6-7 entry'le flörtümüzü anlattım ama ilişkimizi 1 entry ile bitereceğim dostlar. değil 6-7, binlerce entry sadece yaşadığımız harika 2.5 ay için yazabilirim. ama dedim ya az önce @3'e, bu bir aşk hikayesi değil.

    tek bildiğim şuydu o 2.5 ay boyunca, ben bir kızla nasıl çıkılır bilmiyordum. 90 güne yakın zamanda yalnızca 3 kere buluştuk onunla. ben kozası yardımla açılmış bir tırtıldım ve bunun ceremesini o 2.5 ay boyunca çekecektim. bir kere elini bile tutuamadım, bırak öpmeyi. saftım ve saflığımla tecrübesizliğim karıştığında ilişkimi kontrol altında tutamıyordum. buna eklenmesi gereken özel okul ve iğrenç bir anne baba piskolojisi de var elbet. ama siz onu düşünmeyin, ben çok düşündüm zaten.

    sonucunda uğruna 3 sene beklediğim, canımdan çok sevdiğim merve benim için bitmişti. daha doğrusu ben onun için bitmiştim. bir gün olsun ona kızmadım neden ayrıldığına dahi, çünkü ben sevgili olamamıştım ona.
    o soğuk sonbahar akşamı ona msn'den hoşcakal dedim ve bitti.

    merve bitmişti, ama ben tüm hatalarımı bittiğinde anlayacaktım. saftım, salaktım. adım gibi bi adamdım. ne de olsa isimlerimiz bile birbiri için yaratılmıştı, safa ile merve böyle mi bitmeliydi?
    ···
  13. 14.
    0
    hayatım boyunca bir daha türkçe rap, pop underground hip hop gibi salak saçma müzik türlerine bulaşmadım. lise başladığında ben merve'ye birdaha merhaba dememek üzere hoşcakal demiş ve önüme bakmaya başlamıştım, ondan öğrendiğim herşeyi hayatıma tek tek entegre ederek.

    istek fen lisesi, namıdeğer istek acıbadem hapishanesi. hayatımda yaşadığım en çirkin senelerden biri. babamları düşürdüğüm yüz üstü durumu onlara vereceğim yüzde yüzlük bir burs ile toparlayabilirdim. zaten beklenti de tam olarak bu yöndeydi.

    27 kişilik dönemde ilk 5 arasına girip 4.05 gibi tam da gereken ortalamayı sağlayabilmiştim ilk dönem. belki öss senesinde bu kadar çalışsaydım şuan boğaziçi'nin kütüphanesinden yazıyor olurdum bunları, yalnız başıma oturduğum odamda değil. ah bir küllükteki onlarca izmariti görseniz hele.

    2006 senesinin ikinci dönemi tek amacım ortalamamı koruyup tecrübe kazanmamı sağlayacak bir kız bulmak olacaktı. yaptığım hataları ne derslerimde ne de özel hayatımda tekrar yapmayacaktım. dönüp baktığımda en çok güldüğüm hayallerimden biridir bu *

    gel zaman git zaman bir kaç kızla irili ufaklı muhabbetler içerisinde bulunuverdim. beni anlayacak annesizler vardır elbet içinizde. olmuyordu arkadaş. olmuyordu. harika bir ev çiziyordum, cin ali'mi dağlarımı güneşimi ekliyordum, hatta patikalı yolun sonundan kusursuz bir nehir geçiyordu. herşey çok güzeldi inanın. ama kalemimi bırakıp eserime baktığımda gördüğüm tek şey beyaz kalan o kocaaman boşluklar oluyordu. aşk dramı ya da bihter böhü böhü değildi bu. ben kimsede merve'yi bulamıyor değildim, ben aslında başkasını istemiyordum. ben merve'yi istiyordum.

    derken bu yaşadığım gelgitli aşk piskolojisi yetmezmiş gibi matematik'ten hayatımın ilk 1'ini görmüştüm. buraya apapapap apayrı bir başlık açıp size bunu anlatmak isterdim ancak sanırım bir iki paragrafta bitirmem gerekecek:

    mehmet toktaş. şurdan aynı liseyi aynı dönemi paylaştığım bir insan okuyorsa iyi gülecektir buna (öyle bir ihtimal olmasa dahi). 27 kişinin 15 ine 1 basan matematik dehası. ulti'si sınavlarda sorduğu son sorular, namıdeğer tubitak soruları. pek çok hocayla (ki bunların yarısından çoğu şuan hali hazırda okuduğum bölüme denk geliyor ama buraya gelmemize daha var) kavga etmişimdir hayatım boyunca. bazen adaletsiz eğitim sistemi yüzünden parlamışımdır, bazense şımarıklığımdan. ama bu adamla olan tartışmalarım diğer hiçbiri tarafından ulaşılamamış bir mertebededir.

    sırasıyla bir, bir, dört ve bir aldığım sınavlar sonucunda ortalamam 44.25 de kalmıştı. önce ben müdür yardımcısına gittim ve herşeyi anlattım, babamın okul ücretine yetişemediğini, 4.05 ortalamayla burs alacakken eğer 1 alırsam buna mani olunacağını, 0.75 puan gibi anormal bir farktan bu duruma düşmek istemediğimi. sonra annem geldi hocayla veli toplantısında konuşmak için. odadan çıktığında kıpkırmızıydı, trabzon damarına basılmıştı belliydi. mehmet'ciğim aneme, oğlunun notları beni ilgilendirmiyor, bırakabilirim. zaten ben bu okulun baş direğiyim, benden geçemezse hiçbir dersten geçemez anlayın bunu demişti. annem öğretmen olmasa, eğitim piskolojisi almamış olsa bugün belki annemi haksız bulabilirdim, bu kadar kızdığı için.

    sonucunda matematikten kaldığım için burs alamayacak, bütün bir sene bir tane kızdan bile etkilenmeyecektim.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 15.
    0
    2007'ye geçiş dönemi sadece okul değil ailevi anlamda da yeniliklere açılma zamanı olarak kalır aklımda. babam memuriyetten istifasını isteyip özel sektörde medikal ticaret yapan bir şirkete geçmiş, gelir-gider düzeyimiz oldukça artmıştı. bu benim içinde zengin züppeleri arasında ufak da olsa bir özgüven kazancı demekti.

    mehmet'ciğimin yaptığı şerefsizlikten sonra babam tercih hakkını her zamanki gibi benim insiyatifimden alıp beklentilerini karşılamam üzerine marmara kolejine mail atmıştı. hatırlıyorum da gözümü kapattığımda kaydım istek'ten alınmış, açtığımda marmara fen lisesi'nde buluvermiştim kendimi.

    27 kişilik bir inek ordusundan sonra 7 erkek 0 kızın bulunduğu çok daha sosyal bir sınıfa gelmiştim. ( ya da en azından o zamanlar öyle düşünmek gibi epik bir hataya düşecektim) dersler istek'e göre oldukça kolay, insan iletişimleri ise bir o kadar rahattı.

    nadir özelliklerimden biridir kolay alışmak. uyum gösterme yönüm çok kuvvetlidir bilir misiniz. bir iki ay içinde 7 sinin de ayrı ayrı içlerini görebiliyordum, hepsiyle kuvvetli bağlar oluşturmuştum. 3 tanesi ağır mhp'li, biri marjinal kürt (namıdeğer zaza), ikisi gelecek kadıköy kokain tayf elemanı bir tanesi ise mülaim suskun bir tekirdağlıydı. birleşmiş milletler maltepe şubesine alışmaya başladıkça onlardan gelen beklentiler beni birşeyi görmeye itiyordu. artık yeni bir kız arkadaş bulma zamanım gelmişti.

    yaşlar olmuş 15-16, kan kaynıyor tabi. tam da kızların aklıyla erkeklerin pipileriyle düşündükleri dönemler. üzerimde ki bu baskıyı kurtarmak için perde görevi görecek bir kız arkadaşa ihtiyacım vardı. hala tecrübesizdim ve iyi anlamıyordum bu işlerden, ama bu kızı tecrübe edinmek için değil merve'yi beklerken üzerime örtecek bir perde olması için arıyordum.

    çok geçmeden istek'ten kopmadığım arkadaşlarımdan birinin arkadaşı beni o zamanların yeni trendi facebooktan eklemişti. (facebook'umu açma hikayemi apayrı anlatmak isterdim komik bir başlıkta, söz olsun) lise 2'den bu yana tam 6 sene geçti. 6 senede belki binin üzerinde yeni insan girdi çıktı hayatıma, ve hepsi ortak bir yalana maruz kaldı maalesef. benim bu kızla yani cemre'yle çıktığım üzerine.
    ···
  15. 16.
    0
    cemre'yle muhabettimiz söylediğim gibi facebook'Tan başladı. ben nasıl olsa buluşmam şart değil edasıyla rahat rahat kızla konuşuyordum. gel zaman git zaman birbirimize aşkım cicim demeye başladık. nasıl olsa pipimle düşündüğüm yegane senedeydim o sene. eh 7 erkekle aynı sınıfta olmak da bunda etkilidir ya neyse.

    tam 4 ay sürdü bu evre. insanlara benim sevgilim var adı cemre demeye bile başlamıştım. ancak ufak bir sorun vardı. kızla bir kere bile buluşmamıştık. ne o ne de ben buna hazır değildik ama yine de olaya isim koymak ikimizi de cezbetmişti. ah o ergen beyinler.

    teknik olarak kızsızlık baskısı üzerimden kalktığı için inanılmaz mutluydum. ama içerde bir yerlerde resmin beyazlıkları kendini belli ediyordu. buluşmak için konuşmalar başladığında ikimizde de ciddi soğumalar oldu. o da ben de sanki bunu istemiyor gibiydik. aslında hala işime geliyordu, ama insan olarak cemre'yi tanımak da istiyordum (hep istemişimdir).

    derken bu perde, benim için; facebook'da bi çocukla öpüşen fotoğrafını koyduğu vakit kapandı. hiç bilememişimdir biliyor musunuz. daha sonra hayatıma girecek tüm kızlara cemre'den öyle ya da böyle söz etmişimdir, buluştuğumuz ve çıktığımız yalanını söyleyerek. ama hiç bilememişimdir ki acaba hikayenin sonunda aldatıldım demeli miyim.

    bunun kararı zordur, bu hikaye bana 45 yaşında siber sitelerden sevgili yapan dayılara dahi saygı duymayı öğrettiği için zordur. kağıt üstünde senin olan biri ya hiç senin olmadıysa? o zaman başkası ona sahip olmaya kalktığında, sen ne hissetmelisindir?

    kısa ama güzel bir tecrübeydi belki de cemre. en azından karşı cinsle mesajlaşmalarımı düzeltmiştir, hala yüz yüze nasıl davranacağını göstermese de.
    ···
  16. 17.
    0
    lise 2 yazı. 2007'nin o alev toplu sıcacık yazı. allah varsa şayet, cehennem nasıl bir şey olacak trailer'ını göstermiştir herhalde hatırlayanlara. spor yapmaya çalışmak haricinde bomboş geçirdiğim zamanlar.

    sene sonuna doğru yavaş yavaş soğumaya başladığım ve 8.kişisi olmak istemediğim o 7 kişilik sınıf. önümde arkadaşsız ve bol bol annemle geçecek bir üç ay. çirkinlikler sirsilesi yani. allah düşmanımın başına.

    annem demişken biraz açalım şunu. bu sitede açılacak son konu bir yazarın annesi'dir belki. ama zaten buraya kadar gelmişseniz artık fight club'a hoşgeldiniz, sizin az biraz insan olduğunuzu düşünür gibiyim.

    annem, ah canım annem. 58 yaşında 1.49 boyu ve ben doğunca bırakmak zorunda kaldığı edebiyat öğretmenliğinden kalan o harika bilgileri. ben 7 yaşındayken gittiği mekke medine turu'ndan sonra başını kapatması ve aile yapımızın değişmesi. din/safa ikilemi benim için 2010'lu yıllara tekabül ediyor, o yüzden henüz buralar girmemize var. ama annem'in normal bir insan olmadığını söylemek sanırım herşeyi özetler. işte o yaz 2 ay katlandığım canım annemden sonra babam yine her zamanki çizgisini bozmayıp haftaya tatile gidiyoruz dedi. bu sefer ki biraz farklıydı ve ben tatil köyüne gitmeden bu olayı çakamicaktım.

    uzun yolculuğumuz sonunda didim'e geldim ve uykumdan uyandım. gözümü açtığımda ekranda yazan caprice resort hoteldi. ben bu otele daha önce de gelmiştim, ama o zamanlar henüz 5 yaşındaydım ve nefes almak harici beynimi kullanmayı bilmediğimden pek bir şey anlamamıştım. otel tarihi geçmişinde jet fadıl'ın katkılarıyla yapılmış, dini motiflerle süslenmiş inanılmaz bir yobaz başkentiydi. tatil zamanı yobazlık anavatanı oluyordu adeta.

    kadınlar ve erkekler havuzları farklı yerlerde olduğu, cuma namazı saati lobi görevlilerinin dahi herşeyi bırakıp camii'ye gittiği ultra fantastik, ultra dinci (dindar değil) bir yerdi işte. zaten şu aralar çok popüler, artık herkes biliyor işte akp sağolsun da neyse.

    ve ben burda tam 1 hafta mutluluk içerisinde yaşadım. hayatımın en güzel tatillerinden biri falandı biliyor musunuz. gram ses çıkarmadım. keyfime baktım. peki ama nasıl? o zamanlar sahip olduğum s700'üm sağolsun.

    hayır hayır oyun oynamadım, müzik falan da değildi olay.
    mesajlaşıyordum. beni o an mutlu edebilecek tek kişiyle mesajlaşıyordum.
    merve'yle mesajlaşıyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 18.
    0
    Yeter lan bin bu ne mk özet geç
    ···
  18. 19.
    0
    reserve dinliyorummmm
    ···
  19. 20.
    0
    tarihlerimizi tatilden 1-2 hafta önceye alırsak o iğrenç yaz da, facebook'da takıldığım lanet bir geceye gideriz. mayışmış şekilde 1 litrelik ice tea ile soğuk duş alıyorum, bir yandan da ekrana bakmaya çalışıyordum. sonra bir anda kalp ritmimi 200'lere fırlatacak bir bildiri geldi. merve xxx has added you as a friend.

    gerçek olamaz diye düşünürken bir anda kendimi konuşmanın ortasında bulmuştum kendimi. sanki biz hiç birlikte olmamışız gibi aşırı dostane ve neler yapıp ettiğimizle ilgili. inanın kelimesi kelimesine yazabilirim neler konuştuğumuzu. ama önemli olan bölümler bunlar değil. önemli olan kısımlar benim 2014 yılında şu masada niye gözüm dolu bunları yazdığım.

    tatil köyünde tüm gün güneşlenip annemin tercih hatalarını üstü kapalı merve'ye anlatıyordum. dönünce buluşmak için can atarak. resmen 2 sene sonra tekrar huzur nedir onu hatırlamış, içten gülmeye başlamıştım. ve tam 3 ay sürdü bu.

    günler ilerlediğinde ben merve'ye platonik aşk duyduğum dönemi daha çok hatırlıyordum. her geçen gün benim için ona ilk sensin yazdığım zamana yaklaşmak demekti. ve yüzleşmem gereken tecrübesizliğimle konuşmam gerekiyordu. özgüven de tecrübe de sıfırın altında ilerliyordu.

    o dönem bir de bir akrabamın yazlığına, marmara bölgesinde ki kumla'ya gittim. teknik olarak 3-4 gün kalacağım tatil benim için 3-4 yıl gibi geçiyordu. baskı çok fazlaydı ve merve'nin artık benden hareket beklediğini mi yoksa yine beni arkadaş olarak mı gördüğünü kesinlikle kestiremiyordum.

    o benim için ulaşılmaz olandı. harika bembeyaz teni, taptığım güzellikteki elleri, kültürü yaklaşımları. sadece müzik zevki şuan evlenmeme yetecek kadardır bir kadında. ama ben bunları kendi şansım olarak değil, baskı unsuru olarak görmek istiyordum. belki de en doğrusu buydu. belki de hiç bulaşmamalıydım. 10 üzerinden 9'Luk bi hayat yaşamaya çalışıp hayal kırıklığı yaratmaktansa 10 üzerinden 5lik birşey bulup şükretmeliydim.
    ···