1. 251.
    0
    @399 harbiden yazık bana. az dinleneyim gelicem beyler, bugün iyi kastırdık.
    ···
  2. 252.
    0
    aramız birdenbire çok iyi oldu o olaydan sonra. "yazın sensiz ne yapıcam ben" muhabbetlerine girdi ki hiç sevmem. bilmiyorum, böyle şeyler duymak hoşuma gidyor ama, yazın sensiz ne demek lan? alt tarafı bir yere tatile gidip 1 ay sonra döneceksin, her defasında buluşalım dediğimde ertelemeyi biliyon ama? ben okula gitmiyorum, rapor çakmışım, bursada kalıyorum. bana diyorsun ki istanbul'a gitme, yok "biz daha beraber uyuyamamışken nereye gidiyorsun sen :(" falan, sonra bursa'da olunca ebesinin amı gibi bu durumu hor kullan, buluşmaya üşen, ne bileyim, bir şeylerin kıymetini bilme. yok ya?

    konuşuyoruz öyle. öküz gördü beni, bir hocam. yurda giremedim, yurtta o görevliydi. trak'ı bekliyorum gelsin diye, yok. dıbına koyim kaldım dışarıda. önce biraz çay ocağında oturdum, daha sonra ocak kapanınca ordaki dolmuş duraklarına oturdum. beni açık alanda uyku tutmaz. sabaha kadar mutlu prens'i okudum ve sabahına hatuna gitmek üzere yola çıktım.

    http://imagenic.net/viewe...=h80otrlq7yhlrpa1h14z.jpg
    ···
  3. 253.
    0
    sabah gittim işte, kitap değiştokuşu yaptık falan. okula beraber yürüdük. tam hatırlamıyorum, sorunsuz olduğu içindir herhalde. artık eskisinden daha temkinli, daha samimiydi ama benim düşündüğüm tek şey "acaba bu durum en fazla ne kadar sürecek?" çünkü biliyorum ki asla yanaşmaz o halihazır bulduğu bir şeye, halihazır olmayan her şeye ise şikayet eder. iki ucu taklu değnek yani. mutsuz olursun tabi öyle amk.

    arada sabahları gidip görüşüyoruz öyle. bir kere okulunun çıkışında aldım. çok şaşırdı o gün. parkın orda altında beraber oturduğumuz bir ağaç vardı, oraya dair hiçbir kötü anım yok. otururduk oraya, konuşurduk, ben yatardım onun kucağına doğru, ya da birbirimizi kenetler ikimiz de hafif yatar bir konumda olurduk. o nasıl oluyo amk diye sormayın ben keşfetmiştim.
    bana bir metallica bilekliği vermişti, söz bilekliği ayağına. pek takmadım açıkçası, ciddi ciddi kolumda görmediği zaman kızıyodu lan. hahah.

    bir sabah intamda: http://imagenic.net/viewe...e=w4hg4541r6pzhs4n76n.jpg
    o bileklik: http://24.media.tumblr.co...5m1dXey1qlrd6wo1_1280.jpg
    ···
  4. 254.
    0
    aramız gayet iyi, normal bir şekilde ilerliyoruz. sabahtan sabaha alıyorum falan. 2 senedir babam beni aramıyor diyordu. babasına e-mail atmış, konuşmuşlar falan ondan bahsediyordu. futbol antipatisi olan kız bana ben fenerbahçeli oldum dedi bir sabah bırakırken onu okuluna. yemin ediyorum elim ayağım titredi nasıl, anlatamam size. git galatasaraylı ol ne bileyim bursasporlu ol ne demeye fenerli oluyon. babası fenerbahçe forması almışmış falan. işportacıdan bi tane beşiktaş forması alıp zorla giydircektim amk. sinirlendim harbi.

    pek fazla konuşmadığımız zamanlar. benim doğum günüm 23'ündeydi. bir şey demedim. biliyordu da. kutlamadı doğumgünümü amk. takmadım bu duruma ama kendisinin obsesif olduğu konular arasındadır ciddi ciddi. bana hediye siparişinde bulunurdu sağda solda gezerken amk yok baykuşlu kolye falan. ben de beklenmedik zamanlarda, beklemediği şeyler alırdım böyle. king kitabı falan.

    neyse abi okula bırakıyorum onu. ayın 24'ü. otobüsteyiz, tam inicez. çıkardım nüfus cüzdanımı. her yerini kapattım, sadece 23.05 kısmı gözüküyor. anlamamazlıktan mı geldi nedir bi tepki vermedi amk. sonrasında düştü jeton, özür dilerim 25'inde zannediyodum ben dedi. amk doğum günümü kutlamayan herkesin bahanesi aynı. bazıları da cidden 25'inde kutluyo. hoş 23'ünde mi doğulur lan mayısın. pek giblemedim, sıkıntı yapılacak bir şey değil pek.
    ···
  5. 255.
    0
    o günlerde işte telefonu mu bozulmuş ne etmiş dıbına koyim bilmiyorum. oraya daha sonra gelicem ama telefonla iletişimi kestik. hiç konuşmuyoruz böyle, çok nadir. zar zor buluşuyoruz falan. 25'inde mezuniyet vardı zaten. gitmedim. can sıkıntısından meyhanelere falan gidiyorum, içiyorum falan. traklar evde toplanıp ders çalışıyor. günlerim boş geçiyor bayağı bayağı böyle. bir gün şey dedi "haftaya bana matematik anlatsana." he dıbına koyim, anamı gib sonra. ciddiymiş meğersem. haziran başları, evlerinin oraya gittim. telefon falan yok, çık dışarı beni al diyemiyom amk. neyse gördü beni camdan. çıktım yukarı. annesi içeride işte. sonra annesinin takıldığı adam falan. amk o vaziyeti görünce bana hafif bir titreme geldi.

    +hangi okulda okuyosun evladım
    -ee..e. erkek lisesi efendim.

    falan böyle. amk babasına "sir" diyen teksaslı veletler gibiyim.
    ···
  6. 256.
    0
    hatun'un odasına geçtik. karekök geometri 0 falan var. hatunun iq'yu ilk defa o gün sorguladım. diyorum ya üç haneli ama başka alanlara kanalize edilmiş, ya da ben gözümde büyütmüşüm, harbi mal. mal olmadığını biliyordum ama derslere eğilimi sıfırdı işte. ama o soruları çözememsi beni benden almıştır amk. sorular basit olunca ben özel ders öğretmeni gibi anlatırım tabii rahat rahat. hayatımda kendimi cool hissettiğim nadir anlardandır o. mola veriyoruz, kahveler geliyo falan.

    neyse annesi yemek hazırlamış, oturduk yiyoruz. biber dolması. beyler tabiri caizse ben bir hayvanım. tamam dedik aile ortamı falan güzeldi ama ben topluluk içinde yemek yemem. çorbanın kasesini dikerdim küçükken, dedem kaşığın tersiyle vururdu bana. "nolcak dede ya bizbizeyiz" derdim. sen 10 sene bizbizeyiz diye tepene dik kaseyi, sonra birden yatılı git, kaşıkla çorba içeme amk. o yüzden benim en büyük fobilerimden biridir kalabalıkta yemek yemek. çatal bıçak kullanmayı 16 yaşımda öğrendim lan.
    ···
  7. 257.
    0
    sofradayken annesiyle konuşuyorduk. açıkçası annesinin üzerinde uyandırdığım intibanın iyi olduğunu düşünüyordum. akademisyen olmak istediğimi falan söyledim, hayata bakış açımı falan az çok anladı yani. ama hatunun hoşuna gitmeyen meseleler. "ehliyet sınavına giricem" dediğim de "yaşlılar gibi durcaksın kırmızı ışıkta" falan derdi. "akademisyen olucam" dediğimde "pfff... düzenli hayat." modundaydı. açıkçası 16 yaşında popüler bir altkültür temsilcisi olmaktansa (paten, kaykay, grafiti, break dance falan, şimdilerde ne varsa), geleceği biçimlendirmeyi seçmiştim ben, ne bileyim. hem müzisyendim lan. sıkıcı dediği şeye bak, dinleme müzik o zaman dıbına koyim.

    neyse yemek bitti annesi gitti. bastet'e bakıyorum south park bölümü açmış. dıbına kodum yemek yedin sofrayı kaldırsana. ben hayatta duramam beyler öyle şeyde. trak'ın evinde de her zaman yendiği gibi kaldırırım sofrayı, yıkarım bulaşıkları falan. o bulaşıklar belamı gibti gerçi.

    neyse kaldırdık sofrayı, south park izledik falan. amk tüm bölümlerini biliyorum zaten. geçti vakit bayağı, ben yol aldım yavaştan, bastet beni apartman kapısına kadar geçirdi. sarıldık ettik ben geri döndüm. iyiydi lan. böyle olması güzeldi yani.

    ha bi de doğum günü yaklaşıyodu. hediye düşünüyodum. benim doğum günümü kutlamaması üzerine bana şöyle bir şey dedi yemin ederim gülemedim bile:
    "seneye kutlarım."
    troll face'ler gördüm her yerde onu söylediği an amk.
    ···
  8. 258.
    0
    yarın devam edelim beyler
    ···
  9. 259.
    0
    kızın doğum günüydü. 5 haziran. gittim işte. evinin oraya, annesi yokmuş, çağırdı beni. kısa bir şortla içerideydi, kapıyı açıp beni o şekilde ağırlaması hoşuma gitmedi değil. sonra tatlı bir telaşeyle "uf bacaklarım ağdasız" dedi, güldüm amk. pantolon giydi çıktık dışarı falan. dolaştık biraz, eve geri dönücem falan dedi. ben de "bana soğuk bir şeyler ikram etmek istersin belki" dedim. durdu. "olur." dedi. geçtik içeri. ne yapacağımızı bilemiyoruz, saçma sapan bir hal dıbına koyim. bir süre geçti. ona sarılıyordum falan iyice tahrik modu. hafif bir temastan sonra elini kasıklarıma doğru zütürdü.

    içimden bir ses nedense pek doğru olmadığını söyledi, hem daha rahat hissetsin diye oturma odasından, onun odasına getirdim onu. sarıldım, öpüyorum. birden bir titreklik geldi buna, gözünün üzerine garip bir buğu. bir kriz hali gelmiş gibi sıkıca sarıldı bana. bir şey yapmadım, ben de sarıldım. ne olduğunu merak ederim hala ama gördüğüm kadarıyla ferre izlediğini ve mastürbasyon yaptığını açıkça ifade eden her kız cinsellik baabında o kadar da rahat olamayabiliyormuş. onun o tabir-i caizse savunmasız halini görünce, cidden üzüldüm ve merak ettim. pek bir şey söylemedi. geçtik içeri, oturuyoruz. moralim zayıflamış.
    ···
  10. 260.
    0
    zaten hemen ardından kapı çaldı amk, ben odaya saklandım. komşumuymuş neymiş, annesinden telefon gelmiş getirmiş falan. ben ne yapacağımı kestiremiyorum "aha şimdi yannanı yedim keşke ayakkabıları içeri alsaydım" falan. neyse ki pek bir sorun çıkmadı.

    ortamda bir sessizlik olunca, ben daha önceden bunun bilgisayar masası üzerine sakladığım hediyeleri ortamı yumuşatmak için kullandım. masada bir havlunun altına saklamıştım hediyeleri. hediyeleri görünce yine bi vicdan yaptı böyle. "hep sen hediye alıyorsun ben hiç almıyorum" diye böyle, vicdanını rahatlatmaya çalışıyor yani. be dıbına koduum sen bir öküzlük yapıyorsun diye bende mi yapıyım? diyemedim tabii böyle. rahat ol bugün senin doğum günün, dedim. şaşırdı kaldı böyle, bugün değil ki, dedi. tarihi gösterdim, iyi ki doğdun sevgilim, dedim. hediyelere bakmaya başladı yavaştan.

    bir vidyo olacaktı ancak arkadaşın bilgisayarda yokmuş, şu an bastet'te yani. hazırladığım doğum günü hediyesi şöyleydi beyler: gölgelerin efendisi diye bir kitap serisini takip ediyordu severek bayağı. son kitabı hariç hepsini almıştı. son kitabını aldım. sonra, ben çok sıkı bir mor ve ötesi hayranıyım. ben de mor ve ötesi'nin 2004'te çıkardığı "dünya yalan söylüyor" kasedi vardı. sonra, benim ona zamanında yaptığım dvd'de sakin diye bir grup vardı, edepsiz komedya adlı şarkısını çok severdi. şarkının her birinin sözüyle uyumlu karikatürler çizdim. karikatürleri tarattım, şarkıyı çalıp söyledim ses kaydı yaptım, bunları bir klip haline getirip cd'ye çektim.

    morallerin biraz daha düzelmesi iyiydi. onunla beraber ev ortamında olmak da iyiydi en azından çünkü başından beri özlemini duyduğum bir şeydir dış dünyadan bağımsız bir şekilde vakitlerimizi birbirimize adayabilmemiz. tatsız bir gün olsa bile, dimağımda tadı kalan bir şeydi. güzeldi yani anlayacağınız.

    http://www.youtube.com/watch?v=oVJfeFcu_hU
    ···
  11. 261.
    0
    akşdıbına trak'taydım. yazışıyoruz işte falan böyle. annem seni sevmiş falan diyor. yaşıma göre olgunmuşum falan. bu iyi bişey mi kötü bişey mi bilmiyorum dedim. bilmiyorum falan dedi işte. "ama annem el sıkışmanı görünce "ailesinden terbiye almamış mı bu çocuk" dedi" diyor bana. e tabi almadım dıbına koyim ne aile terbiyesinden bahsediyon sen. ailemin bugüne kadar bana kattığı rahme ulaşan sperm ve doğum, beslenme ve barınmadan daha fazla olmadı desem yeridir. el sıkışmanın nesini beğenmemiş anlamadım. frankofonik bir aksanla 60 derece kıvrılıp elini mi öpseydim amk?

    her neyse ertesi sabah gittim, okullar devam ediyodu hala. durakta bekliyorum saatler oldu bu gelmedi amk. bir 3310 alıp bana ulaşmaktan da öylesine aciz, öylesine tembel ki. bana senin telefon numaranı bilmiyorum dediği zaman daha da çok fıttırmıştım ciddi anlamda. öyle işte, ağaç gibi bekledim. telefondan da ulaşamıyorum. geri döndüm sonra. "aa gelmişssin, seni seviyorum." falan demiş. o gün onu görmek istiyorum ama bildiğin. gittim bi daha. gitmeden önce facebook'tan yazdım yarım saate kadar çık diye. 40 dakka oldu, ben gittim yavaştan. mesajı da o esnada görmüş. sonunda aklına parlak bir fikir gelmiş de terapi salonu çalışanı kızlardan birinin telefonunu alıp bana mesaj attı falan geri döndüm. kan ter içindeyim. o vaziyetimi görünce nasıl da tatmin olmuştur egosu amk.
    ···
  12. 262.
    0
    intam parkının aşağılarına geçtik böyle. oturuyoruz yavaştan. ona adayabileceğim o kadar çok vakit varken durumun böyle olmasından memnun olmadığımı söylüyorum. annesinin evde olmadığını, o gün ikindiye doğru anca geleceklerini söyledi. dün annesi yanındaymış gibi konuşunca, ne bileyim ben amk. bir süre geçti işte böyle, laf atıyo bana falan, it dalaşı, tatlı olarak ama. oturuyoruz. tuttum bunu kaldırdım havaya, rengi attı bildiğin. kucağıma doğru indirdim. "imdat" falan diye bağıracak nerdeyse. o vaziyetine güldüm bayağı ama, sonra yavaşça yerine bıraktım. bu sefer ben bir kuvvet seziyorum, beni kaldırmaya çalışıyo ama yerimden kıpırdamıyorum amk. baktı bana "hani diyet yapıyodun yalancı" dedi. güldüm.

    ayağa kalktık, sarılıyoruz falan böyle. sanki birbirimizi hiç görmemiş gibiyiz ama, ne bileyim, aralar o denli sıcak olunca insan cidden görmediğinin dakikası özlüyor. bir an öpüşmeye başladık. hiç öyle tutkulu öpüştüğümüzü hatırlamıyorum, yağmurlu günü saymazsak. ya da sınavdan bir gün önce parkta otururken, gömleğimi çıkarıp gömleğin altında çadırdaymışız edasyıla öpüştüğümüz zamanı da. neyse bak arada hatırlıyorum böyle detaylar. her neyse, dakikalarca sürdü ve memnunduk sanki her şeyin gidişatından, pek fazla konuşma yahut görüşme imkanımız olmuyordu, doğru ama o sıralar gayet rayındaydı her şey.
    ···
  13. 263.
    0
    haziran'ın ilk pazar günü sanırım. ikincisi de olabilir hatırlamıyorum 8'i mi 10'u mu ne okullar kapandıktan sonra işte. bu platini'den yeni bir kaykay alacakmış kendine. nalbantoğlu'nda buluşalım beraber gidelim dedim. geldim nalbantoğluna baktım yok. caminin öteki ucunda bekliyormuş, bana atarlanayazıyordu ki "yalnız bugün çok güzelsin" diyerek tüm sinirlerini yatıştırmanın bana verdiği keyfi anlatamam size. "oh be dıbına koyim" hesabı. gittik aldık dolaşıyoruz falan. bana "sen de yapsana kaykay" falan diyo. yok dıbına koyim yok işte. zamanında freerunning yapıyoduk, eğlenceliydi falan ama ne bileyim yüzüne karşı da "benden geçti artık" diyemiyorum, aramızda kuşak varmış gibi.

    bana diyo ki "skateboard" desem daha çok severdin ama. tribe bak amk, ingilizcenin fonetiği sanki manasının üzerini örtüyormuş gibi. beyler ben bu kıza 9gag capsleri yollardım, çok basit bir ingilizce ile işlenmiş. bana "bin" falan der küfreder, atarlanırdı bayağı. mesela http://ffffunny.com/image...now-better-than-your-city - şu caps yüzünden kapıştık bir kere. bana kiril bir şeyler yazıp, ben sana böyle yapsam hoşuna gider mi? diyor. gayet de hoşuma gidiyordu aslında, evet, yap diyorum. bu sefer daha çok sinirleniyor, yapmıyorum senin de yapmanı istemiyorum diye. önceden bahsettiğim "çikolatalar püskevitler" şeyi yani.

    neyse dolaştık biraz, ben bunu altıparmak'ın ordaki çekirge otobüslerine doğru bıraktım. geri döndüm, bizim kitapçı reyize gidiyim neler yapıyor, neler ediyor bir sohbet edelim, birer çay içip l&m yakalım.
    ···
  14. 264.
    0
    gittim reis-ül küttab'a. akşama doğru işte, o da hatunuyla bara gidecekmiş. dükkanı kapatmamı rica etti benden. lafı mı olur daşşanı yiyem senin alper reyiz. her neyse. bekledim işte kapatmaya yakın birden bastet geldi amk. kitlendim ben. oturduk biraz, eller kenetli birbirimize bakıyoruz. o gün dahilinde görüşmüştük ama ben onu harbi özlemişim anasını satıyım böyle işin. her neyse. biraz vakit geçti. sönmezdeki tüm ışıklar söndü, kapılar kapandı beyler. biz her şeyin başladığı yerin tamamen ıssızlaşmış ortamında, başka kimsenin varlığının olmadığı bilinciyle birbirimize odaklanmış bir vaziyetteyiz. yavaşça yaklaşıp, uzun soluklu bir şekilde öpüşmeye başladık. hayatım boyunca hiç o kadar tutkulu hissettiğimi hatırlamıyorum.

    bir ara bana "tişörtünün altındaki benekleri sayabilir miyim" demişti. ben evvelden 72 kiloydum beyler. yaza doğru ciddi bir hazırlıkla 64 kiloya düştüm ve aynı zamanda bayağı bayağı "ripped off" denen bir haldeydim ama ona o an "o kadar da iyi olmadığımı" söyledim. neden bilmiyorum ama, çekindim. "uf hala mı" diye gülümseyerek hayıflandı, pek bozuntuya vermedim, sonuçta bir kere ev ortamı değil ve kendimi mr. slave gibi hissettim bir an. ama anlık bir gerilimdi. devam ettik bir süre, sarıldı bana. "seni zaten zor bulmuşum, bir de kayıp mı edeceğim?" gibilerinden bir şeyler söyledi. çok nadir böyle değer verircesine davranırdı. acayip hoşuma gitmişti ama daha çok gerçek olup olmaması kurcalardı kafamı.

    şartelleri attırdım ben, tamamen karanlığa büründü işhanı. o sırada biraz daha oynaştık, eheh. eve geç kaldığı için kaygılıydı, durağa benim gelmememi yoksa otobüse binemediğini söyledi. o ilerlerken, ben sönmezin ordaki yüksek duvarlardan caddeye doğru zıpladım, hemen yanında bittim. beraber indik durağa. ilk gelen otobüse bin falan dedim. beyler inanır mısınız benim uğursuzluğum mu bilmiyorum ama hayatımızda ilk defa gördüğümüz otobüsler geçti bir onun otobüsü geçmedi. yarım saat kadar oyalandı orda, tatlısert davranıyor bana. güldüm. otobüs gelince bindi, gitti. günler müthişti.
    ···
  15. 265.
    0
    evde durumlar kesat beyler, aile ile sorunlarım var had safhada. yıl 2012 olmuş oruç tutmuyorum diye evden atılmakla tehdit ediliyorum amk.
    ···
  16. 266.
    0
    böyle bir zirve yaşamıştık ilişkimizde. bir süre görüşemeyince, dedim artık yeter. kendini pc oyunlarına vermiş. bırak gel, buluşalım falan diyorum. "ya buluşmaktan sıkılıyom ben" dedi. bildiğin "oha" dedim beyler. "iyi madem canın sıkılıyorsa buluşmaktan antalyadan geldikten sonra görüşürüz" dedim. tatile 1 ay kadar gidecekti antalyaya ve o antalyaya gitmeden ben elimden geldiğince görmek istiyordum onu. "ne o sevmiyon mu beni" falan diyo böyle. diyorum şimdi görüşemezsek ancak antalyaya gidicen de gelcen de falan. ne yapmak istiyosun diyorum, bu benimle salağa yatma edasıyla "hiçbişey yapmak istemiyorum sadece odama kapanıp annem rahatsız etmeden bütün gün oynayabildiğim kadar online oyun oynayıp hepsinde son levele gelmek istiyorum" falan. ben de "annen bir yandan yükleniyormuş zaten, ben bırakıyım sen kendi evreninde tek başına takıl mutlu mutlu" dedim. "sen de gelirsen daha mutlu olurum" dedi. dıbına koyum çocuk mu eyliyoz burda.

    bir süre sonra bana "sevgilim kızdın mı bana :(" falan demiş. lan kızdığımı biliyon, sanki kızsam kaç yazacak? aradan bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi bana kepsler, vidyolar yolluyo falan. iki gün kadar böyle devam etti, cuma akşamı, ertesi gün lys vardı. hala yaptığının farkında değil, hiçbir şey olmamış, ben de bir şey söylemiyorum, şurdan bakınca büyüttüğümü görüyorum ciddi ciddi bu durumu. ama bunu ben ona söylemiş olsam ortalığın dıbına kordu. hatırlıyorum bir keresinde "bu kadar sık mesajlaşmak istemiyorum" dediğimde "halbuki ilişkimiz ne de güzel ilerliyordu, yalancı, ben sana söylemiştim, benden sıkılacaksın dedim sen bana inanmadın, şimdi ise gelmiş bana mesajlaşmayalım diyorsun, nasıl böyle bir şeyi dersin?" falan dediğini düşünürseniz. ki benim olayda mevzubahis bildiğin görüşmek amk.
    ···
  17. 267.
    0
    lys'nin akşamı bana "iyi şanslar bebeğim" gibisinden bi mesaj atmış. sonra "daha ne kadar konuşmayacaksın benimle" falan. ben sonraları çıktım dışarı. kapattım facebook'u. ardından gelen mesajlar aynen şöyle:

    balkondan mutfağa kedi girmiş ve annemin türk kahvesi dolu kavanozunu kırmış napıcam ben şimdi :o
    yapabileceğin bir çok şey var ve sen susmayı tercih ediyosun
    amk kolaycısı
    ben beynimi dağıtıyım pc oyunlarıyla sen orda izle
    insan bi bilgisayarıma virüs falan gönderir
    ne biliyim
    gelir benim oyundaki görevleri bitirmeme yardım eder
    böylece oyun bitmiş olur bende sıkılırım oynamam
    veya şu lanet olası penisini kullanır ve daha ilgi çekici bi seçenek oluşturur
    ama yok sen orda sus
    amk kazuleti
    allahtan buna ihtiyacım yok
    sürekli "gel kayalım" diye başımın etini yiyen insanlar var
    eskiden buda yoktu

    aradan bir süre sonra

    bunu buradan ve bu zamanda yaptığım için beni affet ama orada susup duracak birine ihtiyacım yok
    hoşçakal

    gördüm, şok oldum amk. hem suçlu hem güçlü olmasının bir yana, benim onu odasından çekip çıkarmak için harcadığım eforları tamamiyle hiçe saymış, üstüne üstlük bu durumun suçlusu olarak beni addetmişti. dıbına koyayım böyle adaletin. bakkalın oraya gelmesini söyledim. gittim intam'a. akşam geldi yanıma. "hala fikirlerim aynı" falan dedi. "şifreni değiştir, yazdıklarımın tamamen sana gittiğinden emin olmam gerekir, hani üçüncü kişilere karşıydın?" falan dedi. teknik olarak yalan söylemedim. tamam beyler yalan söyledim dıbına koyim arkadaşım girmiş hesabıma diye. aklımı gibeyim ben bu taku yedim. sonra yatıştı az, sarıldı öptü falan. çok büyük bir yavşaklık yaptım, ilk defa onun yaptığı gibi bir huur çocukluğu yaptım. onun gibi davranmaya başlamıştım.
    ···
  18. 268.
    0
    ertesi gün sınavdan sonra buluşmaya sözleştik. sınav öncesi konuştuk biraz. girdim lys'ye, sınavdan çıktığım gibi koştura koştura atladım metroya, acemlerde indim, acemlerden zübeyde hanım'a kadar koştum ve ordan kükürtlüye binip, kükürtlü çıkışındaki durakta indim. intam parkının aşağısında kalan bir duraktı. ulan ağacın oraya gittim yeller esiyor kimse yok. yarım saat geç kaldım normal saatten ama ne bileyim, telefonu da yanıma almamışım, sınava tek başıma gittim. şimdi ne olacak amk? evlerinin oraya doğru gittim, sesler yükseliyordu, dinledim iyice, annesinin falan sesini duydum. çıktım apartman dehlizinden, heykel'e geldim. internet cafeye girdim işte "telefon numaranı kaybettim biz mudanyaya gidicez gelme sakın" falan dedi. sonra "geldim yoktun demek ki mesajımı gördün" demiş. be amk sınavdan çıktım, beyin bedava yemin ediyorum.

    neyse geldim, facebook vasıtasıyla iletişim kuruyoruz. uzun soluklu bir şekilde facebook'tan konuşuyoruz. be dıbına koyim insan utanır girmez lan, mudanyada internetinin olmadığını biliyorum, saatler olmuş, sen mudanyaya gidicez diye beni ekip evde saatlerini geçiriyon. gibeyim böyle işi, diyemiyorum tabii.
    ···
  19. 269.
    0
    yavaştan sürtüşmeler yaşamaya başlıyoruz. ben çabalarımı boşa çıkardığını söylüyorum ona. o da tamamen salağa yatıp alakasız şeyler söylüyor "dans et beybi uu ye" falan diye. ne ara bu kadar taktan bir konuma geldik dıbına koyim. "sonra "gnrlies niye giblemiyon beni, mesaj atsana huur çocuğu" vesaire" dedim buna. bana, ona yavşayan çocuklarla konuşmalarının kepslerini yolladı. nevrim döndü dıbına koyim. sırf egosunu doyurmak için benim gösterdiğimde har vurup harman savurduğu, hor kullandığı ilgimi, başka çocukların pohpohlamalarıyla tazeleyebileceğini düşünecek kadar maldı sanırım. ne istiyorsun? dedim. "ilgi istiyorum." dedi bana. fıttırdım ben. nankör huur.

    bana "yapabileceğin çok şey var." demişti. ben de ona "yapabileceğim çok şey var, bunlar daha önce yapıp da beni giblemediğin şeyler, hastalıklı olduk" diyorum. "yoo" diyor bana. koskoca bir haftanın bursada boşu boşuna geçip gittiğini söylüyorum ona, bana züğürt tesellisinde bulunuyor. "en azından aynı şehirdeydik."

    ""en azından aynı şehirdeydik" senin için bir teselli iken benim için "aynı şehirde olmamıza rağmen bana ayıracak zamanı hiç mi yok" şeklinde maalesef." dedim.

    bana verdiği cevap.

    Я в этом фильме главный актёр я сценарист в нём я режиссёр
    (Bu filmde ben baş aktörüm, ben senaristim, ben rejisörüm.)

    ananın amı.
    ···
  20. 270.
    0
    sonra bana "koca haftasonu sensiz nabıcam." dedi. "ben istanbula gidicem seni bilmem" diyorum ama onu derken bile benimle taşak geçtiğini seziyorum böyle bir şeyden sonra dıbına koyim. hafta içi bir şeyler yaparız, pazartesi günü okula gidicem, dedi. not yükseltme şeylerine bakacakmış falan. arada "seni çok seviyorum" falan diyor ama gayrıciddiyet akıyor her taraftan, gibeyim böyle işi. ben mi paranoyak oldum yoksa bunca söylenenin ardından böyle düşünmem normal mi? böyle düşünmem normalse, ve gerçek olan buysa neden bırakamıyorum? anamı gibtin bastet anamı.

    • **'ın nasıl geçti diye soruyor. hiç açmayalım o bahsi diyorum. "ne güzel istanbul'a gidemiyosun yani : )))" dedi bana. fıttırdım ben. istanbula gidemezsem nelerin olabileceğini, gidersem nasıl olacağını, gitmezsem beni ve bizi neyin beklediğini ciddi ciddi, uzun uzadıya izah ettim buna. en sonunda:

    şimdi beni daha iyi anlıyorsundur
    bütün ihtimalleri düşündüm
    böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımız için üzgünüm ama yapabileceğim başka hiçbir şey yok
    megaloman ve egoist biri olarak insanın kendine karşı sorumlulukları olmasını sen daha iyi anlarsın
    ki bu sadece kendime karşı bir sorumluluk da değil.
    tahminen kendine soruyorsun "peki bu anlattıklarının benimle ilgisi / bana dair olanı / benim rolüm ne"
    diye
    tamamen sana kalmış
    peşin peşin "hayır, ben yapamam" diyorsan
    şimdiden git
    ama yaparız diyorsan, kesinlikle olur.

    verdiği cevap:

    "hayır, ben yapamam."

    ne ala.
    ···