-
2.
+1harun gibi gelip de bugün karun düğünü yapanların düğünlerinden bir tanesi de reyhanlı’ya denk gelmişti, hatırlarsınız. yani, çok gösterişli şatoları var, konutları var… hani başbakan diyordu ya “başbakanlık konutuna yürürlerse buna polis tabii ki müdahale edecek”; biz de soruyoruz,Tümünü Göster
“çadırda uyuyanlara sivrisinekler bile tek tek saldırırken, sabahın dördünde gaz sıkıp, su sıkıp çadırlarını ateşe verenler nereye yürüyecekler?”
yani bu yapılanlar yasal mıdır? biz adaletle yasanın farklı kavramlar olduklarının altını çizmeye çalışırken, bunlar mevcut yasal düzenlemeyi dahi ciddiye almıyorlar. yani işlerine geldiğinde “seçim var, sandık var, kanun var, nizam var” diyorlar; içki yasağına gelince anayasanın 58. maddesine sığınıyorlar ama anayasanın 138. maddesindeki “yargıya müdahale etmeme” maddesini hiçe sayıp “yargıya gereken talimatı verdik” diyebiliyorlar.
zaten insanlara “12 eylül’le hesaplaşacağız”, “bu anayasa ihtiyaçları karşılayamamaktadır” diye (deyip) kandırmadınız mı, diye sorarlar adama. yani sadece ve sadece susma hakkını kullandığı için tutuklanan, hey tekstil işçilerini savunduğu için tutuklanan, “vaay, sen nasıl gönüllü avukatlık yaparsın direnişçilere” denerek tutuklanan avukatları da özellikle teşekkürle anmak istiyoruz, onları unutturmayacağımızın altını ısrarla ve kalın çizgilerle çizmek istiyoruz. devrimci avukatlar bizim onurumuzdur. tunalı hilmi caddesi “tomalı hilmi caddesi” olmuşken hâlâ demokrasi havarisi kesilip hamasi nutuklar atabiliyor bu insanlar.
bunun sonsuz bir iktidar olmadığını halk hatırlatmıştır.
gezi’deki profil çok farklı bir profil aslında. yani gerçekten son derece farklı sosyo-ekonomik gruplardan, son derece farklı geçmişlerden, farklı mekanlardan insanların bütünlüğünü barışla, sevgiyle, temizlikle, uyum içerisinde yaşadığını gösterdi bu eylem bize. ama sadece taksim’de değil bu! yani gazi mahallesi’nde de direndi insanlar, dersim’de de, ankara’da da, izmir’de de, adana’da, antalya’da, ülkenin pek çok şehrinde de. bu direnen insanlara biz devrimci selamlarımızı gönderiyoruz, hepsini ayakta alkışlıyoruz. halk için yapılan bu mücadeleyi “birtakım illegal örgütler, marjinal gruplar, vesaireler” üzerinden adlandırmaya çalışıyorlar. bunun mümkün olmadığını, bunun böyle olmadığını danışmanlarının başbakan’a anlatması lazım. bizim görüşümüz bu minvaldedir. yani biber gazı miber gazı… sürekli bir biber gazı var, eylem sırasında gözlerimize de bakıp soruyordu arkadaşlarımız “hayırdır, gazdan mı böyle oldu” diye, “yok” dedik, “gözlerimiz yaşarıyor, ilk kez verdiğimiz vergiler bize dönüyor” dedik. yani böyle bir ortamda başbakan’ın tüm açıklamalarına kulak verdi halk, hep bir umutla kulak verdi; “acaba bu nobran tutumdan, bu baskıcı tutumdan, bütün dünya medyasına konu olmuş bu faşizan tutumdan bir nebze geri adım atar mı” diye. yani başbakan’ın tüm açıklamalarına kulak veriyor insanlar, “bizi millet getirdi, zütürecekse de millet zütürür” diyor sayın başbakan; e millet bunu ciddiye almış gözüküyor! millet kimi nasıl zütüreceğini anlamış gözüküyor!
bakın bugün, çıktı başbakan bir açıklama yaptı:
yani “wall street’i işgal eylemleri genelinde 17 kişi öldü, 17” dedi, amerikan büyükelçiliği “tek bir ölüm yoktur” diye yalanladı! bu ülke başbakanı bu cümleleri kurarken, bu bilgileri aldığı danışmanlarını yeniden gözden geçirmelidir çünkü söyle deseniz söyleyemeyeceği cümleleri kuruyor insanlar. gerek başbakanın kendisi gerek yandaşları, taraftarları.
karşılama töreninde bir ara gaza gelip yani “tayip şaşırma, sabrımızı taşırma” diye tezahüret ettiler dün yeşilköy’de; gülelim mi, ağlayalım mı, bilemedik biz * yani sokağa öıkmasını engellemeye çalıştığı o %50 ne tarz bir %50’yse… bu adamlar slogan dahi atamıyor. yani bugün başbakan çıkıp şey diyor, “hükümet olduğumuz günden beri demokratik talepleri dikkate aldık biz”, “istişareler yürüttük biz” diyor. peki, adama sormazlar mı, “gezi parkı’nın bileşenlerinden biri nasıl oluyor da mimarlar odası, kent planlamacıları oluyor o zaman?”
biz vatandaşına ne kadar kulak verdiğini “ananı da al da git” cümlesinden, hopa eyleminden, cihan kırmızıgül’ün puşisiden, izmir il mitinginde öldüresiye dövdükleri o iki slogan atan kadından, çocukalrına iş isteyen babaya “senin çocuğun da işsiz kalıversin canım” demesinden gördük, bildik, tanıyoruz. yani bunlar bizim için çok yeni şeyler değil.
ya ama başbakanla hemfikir olduğumuz bir konu var bizim:
“temsilcilerniz var parlamentoda” diyor. (- evet) “o temsilcileriniz bir şey demezken siz niye böyle dikleniyorsunuz” diyor.
doğru söylüyor! evet, bu temsilciler ne işe yarıyor?
ama kafamızı karıştıran bir detay var bu temsilci meselesinde;
“fezlekeyle sindirilen, cezaevlerinde ömür tükettirilenler, halkın iradesiyle seçilmiş olanlar da bu hesaplamalara dahil mi, değil mi?” bunu da sorarız biz.
“çevreci olacaksanız benimle olun” diyor başbakan. hep söylediği, “van’ı istiyorum” cümlesini biz “belediye başkanı bekir kaya’ya kafayı taktı, depremde en çok o isyan etti, ondan herhalde” diye yorumluyorduk, her gün yeni bir gerekçesi çıkıyor ortaya. 200 bin ağaç kesiliyor şu anda erciş’te. ayşe teyze kendi ısrarla o ağaçların yetişmesi için bile bile teneke teneke, kova kova su taşıdığını söylüyor, o ağaçlar için.
200 bin ağaç! van erciş’te.
ama van’la ilgili çok fazla şey söyleyebiliriz, biz depremde de gördük bunları. yani deprem kesintileri yapıldı bu insanların faturalarının altından, yardımlar toplandı, fonlar oluşturuldu, deprem olduğunda fonun bomboş olduğunu gördük biz van’da!
van erciş’te başka şeyler de gördük;
ilköğretim okullarına bizim hâlâ anlayamadığımız bir şekilde acun ılıcalı’nın ya da annesinin bu devlete nasıl bir hizmeti olmuştur, bilmiyoruz ama cumhuriyet ilköğretim’in adının da acun ılıcalı’nın annesinin adıyla değiştirilmiş olduğunu da biliyoruz.
yani “hiç mi iyi bir şey olmadı” diye soruyorlar bize, yani -
1.
+1- eylem hakkında ne düşünüyorsunuz?Tümünü Göster
+ başlamadan önce sizin penguen belgeseli ne zaman olacak, onu bi soralım önce. merhaba dostlar, yoldaşlar, canlar, ağaçların bölünmez bütünlüğünü savunanlar; nasılsınız?
biz, gezi parkı denilince, gezi direnişi bize medyanın nasıl sansüre maruz bırakıldığını, nasıl otosansür geliştirdiğini en net haliyle göstermişken bizim tüm bu döneme tanıklık eden halk tv’deki dostlarımıza sesleniyor olmamız sadece “sen bana dokunma, ben sana dokunmayayım” medyasına da bir tepkidir aynı zamanda. bu sansür ve otosansüre son veren basın emekçilerine, direnişçilerin tepkilerine kulak veren medyaya da teşekkür ederiz.
çünkü birkaç alternatif kanal üzerinden de bu direnişin gerçek yüzü yansıtılmaya çalışıldı; gerek kendi eylemlerimizi gerek direnişin gerçeklerini duyurmak için sipariş ettiğimiz penguen kostümlerimizin parasını bekleyememiştik, tam zamanında haber yapmaya başladılar.
afili sloganları var, haberciliğe yetmediğini çok net bildiğimiz çünkü hepsinin söyledikleri şeydi, hatırlarsınız derya hanım, “ilk bilen siz olun”, “bizimle habersiz kalmayın”… gene beylik sloganları vardı ama gördük ne olduğunu. gerçi sadece biz de görmedik, tüm dünya basını da gördü. tahrir meydanı’ndan, libya’dan yayın yapsın diye harcırahla yani aslında bizim paramızla görevlendirilen muhabirler nedense(!) kayıptılar. aynı muhabir tahrir’den yayın yaparken şahane adamdı ama memleketinden olan biteni göstermeye kalktığında aforoz ettiler, en ağır baskılarla karşılaştı bu insanlar. gerçi biz redhack olarak şemdinli’deki çatışmaları agence france press’ten öğrenmeye alışık olduğumuz için şemdinli bize paris’in banliyösü gibi geliyor artık (- evet) yani mizah yapıyoruz, evet ama çünkü bu direniş acı olayları ve devlet terörüyle olduğu kadar mizahi yömüyle de hatırlanacak. öyle güzel şeyler öyle güzel, alternatif tepkiler koydu ki halk ortaya, bunlar da hatırlanacak çünkü halk, tüketimden gelen gücünün farkına varana değin bu medya saltanatı ve bu medyanın üzerindeki baskılar süreceğe benziyor.
(ama) yaşam kendi alternatiflerini üretmede ustadır, biz çok kaygılı değiliz açıkçası. yani çok şeye şahit olduk biz bu eylemler esnasında;
milli eğitim bakanı meselâ çıkıp “bunca yıldır muhalefetin yapamadığını yaptık, tüm ilgisiz, alakasız, birbiriyle teması olmayan grupları biz birleştirdik, bu bizim partimizin başarısıdır” diyor. yani bu çok ciddi bir örnek, ki o mizah olsun diye söylemiyor bunu ama son derece mizahi bir dil çıkıyor ortaya çünkü “herkesi çileden çıkardık” cümlesinin bir başka şekilde söylenişidir bu. bu aslında bir itiraf olarak alınmalıdır çünkü bu eylemler esnasında tersine dönmeyen bir şey olmadığını da gördük biz. ambulanslar genelde can kurtarmak içindir ama bu ülkede gaz bombası atan, gaz bombası taşıyan ambulanslara şahit olduk hep birlikte, siz de hatırlayacaksınız. (- evet) insanlar birbirine sorar oldu,
“abi, o yol güvenli mi?”
“aman sakın gelme, polis var”
diye yanıt verdi insanlar. yani polis halk için, halkın güvenliği için olması gerekirken bambaşka bir yüzüyle halkın daha geniş bir kitlesiyle tanıştı. hani direnen, devrimci mücadelesi içerisinde bir pratiğe, bir geçmişe sahip olanlar bu yüzünü çok önceden beridir tanıyorlar polisin ama polis, bu kadar geniş bir kitleye bu yüzünü gösterme fırsatını bu direniş, gezi parkı eylemleri vasıtasıyla elde etti. (- yani)
ama şeyi görebiliyoruz hep birlikte; hatalarından ders çıkarırken bile özetini çıkaran bir hükümetle ancak bu kadar oluyor demek ki, yani, bizim hep söylediğimiz bir şey vardı, ısrarla da söylemeye devam ediyoruz çünkü aksini ortaya koyacak bir gerekçe de yok ortada; “halkına karşı örgütlenmiş bir devlet pratiği var, çok ciddi bir örgütlenme var” yani; sendikalar üzerindeki baskılar, öğrenciler üzerindeki baskılar, sanatçılar üzerinde, basın üzerinde, işçiler üzerinde –yani çok uzağa gitmemize gerek yok aslında- 1 mayıs’a dönüp baktığımızda, son derece net bir halkına karşı örgütlenmiş bir devlet pratiği örneği görebiliriz. yani bizim kaçınılmaz olarak hep söylediğimiz şeylerden biri de “sınırsız bir dünya” talebidir. (- evet) bülent arınç’ın dediği gibi “seçkinlerin düğünleri var” cümlesini kuramayız biz, kurulmasın istiyoruz. birileri seçkin birileri avam tabaka olmasın istiyoruz -gerçi devrimci mücadele eskiden beri bunu dile getirir- 141, 142’den yayınlanan –özür dilerim, yayınlanan dedim ama- “yargılanan” kitleler vardı. 1402’yle 12 eylül’de kovulmuş öğretmenler, akademisyenler vardı. biz bunları çok net görebiliyoruz, ayrımını.
-
0rospu çocuklarının saldırısı altındayız
-
ccc rammstein ccc günaydın diler 10 12 2024
-
aldığıım nefes yetmiyor
-
memati batuhan iliskisi anlayin artik
-
inci ve uludag oldgunu anlayip paralari
-
yahudilerin eskiden yasadigi yerler liste
-
resmen ölmeyi bekliyoruz
-
cahiler tevrat okumadiginiz icin
-
karşı komşu bekar erkek
-
bari allah falan gerçek olsaydı
-
bu saaten sonra sozlukte salaklar cinler
-
5x black bruin 3x monster
-
put diye taptığınız ne varsa
-
karşı komşu zile basıyor elinde yemekle
-
vatan şaşmaza neden vatan şaşmaz demişler
-
üzgünüm çocuklar dünyadaki
-
mematiyle suriyeye gidip kürdistani
-
şu işe kesin bir çözüm bulmadığınız sürece
- / 1