1. 3.
    0
    Gelin bir de islam’ın en değerli kitabı Kuran’a bakalım:

    Bakara -79 “Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için “Bu Allah katındandır” diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.”

    Demek ki bu durumdan koşulların uygunluğundan istifade etmek ve çıkar sağlamak amacıyla peygamberlik iddiasında bulunan sadece muhafazid değildi. Onlar muhafazid’e göre yalancı peygamberlerdi ama onlara göre de muhafazid yalancı bir peygamber di. Hakikatte hepsi bir birinden farksızdı.

    islam’dan önce de Hac ve Kabe vardı. Bu Kabe’ye Arap yarımadasının uzak yerlerinden gelenler vardı. Amma bir usul vardı ki şu yanında yiyecek getirmek yasaktı. Yiyecekle gelmek Allah’a güvenmemek oluyordu. Günlük elbiseyle tavaf edilmezdi dışardan da elbise getirilmezdi. Peki ne yapılırdı ihram bu işe bakan aileden satın alınırdı. Neden? islam öncesi de Allah’ın mekanı olan Kabe’ye tertemiz elbiseyle girmek gerekti. Üzerinizdeki elbiseler belki de haram işlerken de üstünüzdeydi Allah’ın evini bunlarla kirletmemeli. Peki yoksul olanlar da var mıydı tavafa gelenler arasında? Evet vardı. ihram alacak parası olmayanlar Kabe’yi çırılçıplak tavaf ederdi kadın ya da erkek fark etmez.

    “Peygamberin izniyle ihramdan çıkıp Mina’da bulunan kadınlarımıza yöneldik. Zekerlerimizden meni damlıyordu” (Buhari Hac/81; Müslim Hac/141)

    Bu hadis hem Buhari’de hem Müslim’de var. Yani sahihliği tartışılmaz demek ki Mekke’nin fethinden sonra örtünme ayetleri inmeden evvel Müslümanlar da çıplak tavaf etmişler. Ayrıca Mekke Kureyş’in kontrolünde iken Hudeybiye barışında anlaşma yapılmıştı, Müslümanlara bir yıl sonra Hac için izin verilmişti. O sırada Kabe Kureyş’in kontrolünde olduğundan tavaf onların istediği gibi ihramı satın alarak ya da çıplak yapılmıştı. Ve erkekler bir sürü çırılçıplak kadını görünce de doğal olarak zekerlerinden meni damlıyordu.

    Kabe ziyareti bugün nasıl büyük bir kazanç kaynağı ise o zamanlar da durum böyle idi. Kabe’de bazı hizmetler vardı ve bu hizmetlerin her birini yönetici konumunda olan aileler tedarik ederdi: Hicabe: kabe perdeciliği ve anahtarlarının korunması Sedanet: Hicabe’nin yardımcılığı Kabe kapıcılığı. Rifade: Hacılara yemek verme gibaye: Hacılara su verme. Bu görevlerden gibaye vazifesini Hz.muhafazid’in dedesi Abdulmuttalib, Abdulmuttalib ölünce de oğlu Ebu Talib yerine getiriyordu. Yani Hz.muhafazid’in ailesi de bu Hac işinin kaymağını yiyenlerdendi.

    Mekke Medine dolayları inanç olarak nasıldı? Aslında buralar inanç olarak bayağı renkli ve çeşitli idi. Medine’de önemli sayıda Musevi vardı, Mekke ekseri putperestti, putları reddeden Hanifler de vardı. Yabana atılmayacak kadar Hıristiyan Arap da vardı; bunlar Roma etkisiyle Hıristiyanlaşmıştı. Hıristiyan ve Hanif inancının bir sentezi olan Rukus inancı da vardı.

    Peki Arap yarımadasında ki Hz.muhafazid de dahil bütün bu peygamberlerin amacı neydi? Bunlar Arapları kendi etraflarında bir arada toplamak ve tüm Arap yarımadasına hakim olmak istiyorlardı. Onların da aynı Hz.muhafazide inananlar gibi müritleri vardı. Alın bir örnek tamamen islami kaynaklardan:

    “ilk dinden dönme hareketi Peygamber (s.a.s)’in sagliginda Yemen’de ortaya çikmisti. Kendisinin peygamber oldugunu iddia eden Esved el-Ansî, topladigi kuvvetlerle önce Necran bölgesini, pesinden de San’ayi, Vali Sehr ile yirmi bes gün savasarak ele geçirdi. Hz. Peygamber’in Amil ve muallimi olarak bölgeye gönderdigi Mu’az b. Cebel, Ma’rib’de bulunan Ebu Musa el-Esari’ye iltihak etmis daha sonra Ikisi birlikte Hadramevt’e gitmislerdi (Taberi, III, 229-230).

    Ibnül-Esir’in ifadesiyle, “Esved’in çikarmis oldugu fitne bir alev gibi, Hadramevt’ten Taif, Bahreyn ve Ahsa’dan Aden’e kadar her yeri kaplamisti” (Ibnül-Esir, II, 338).

    Hadramevt’te toplanan müslümanlar endiseli bir sekilde beklerken, durumu haber alan Rasûlüllah (s.a.s)’in, Yemen bölgesinde bulunan müslümanlarin tamamina yönelik, Esved’e karsi savasilmasi emri bölgeye ulasti. Veber b. Yuhannis vasitasiyla gönderilen mektubta; dinin korunmasi, mürtedlere karsi savasilmasi, Esved el-Ansî’nin açikça savasilarak veya gizli bir tertiple ortadan kaldirılmasi ve bu emrin Islâm’da sebat eden bölgedeki bütün müslümanlara ulastirılmasi gibi talimatlar yer almaktaydi” (Taberi, III, 231; Ibnül-Esîr, II, 338).

    “Rasûlüllah (s.a.s)’in emri San’a’daki müslümanlara ulastigi zaman, planlanan bir suikast ile Esved el-Ansî, Firûz adindaki biri tarafindan öldürülmüs ve Kenan bölgesi tekrar Islâm’in hâkimiyetine girmisti. Onun öldürüldügü haberi Medine’ye Rasûlüllah (s.a.s)’in vefat ettigi günün sabahinda ulasmisti” (Taberi, III, 227 ).

    Ama içlerinden galip gelenin adı ve ayetleri yaşayacaktı. Bu kişi Hz.muhafazid oldu!
    Tümünü Göster
    ···
  2. 2.
    0
    Akrabalık çok önemliydi. Kabilenin içinde katı bir hiyerarşi vardı. Ama ilginçtir tam bir demokrasi vardı. Kabilenin ortak kararıyla kabile reisi seçilirdi sonra da bu reislerin biri hepsinin başı olurdu. Kabileler genelde savaş durumunda bir araya gelirlerdi. Medine nispeten tarıma elverişliydi. Mekke’de böyle bir durumun söz konusu olmaması onları tarım ve hayvancılıktan çok ticarete itmişti. Kervanlar vardı ve bu kervanları zaman zaman yağmalayanlar oluyordu. Kervanların ve ticaretin güvenliğinin sağlanması Mekkeliler için hayati bir önem taşıyordu. Eğer ticaret yollarının güvenliği sağlanacaksa bu ancak Arapları bir çatı altında toplamak ve bir devlet kurmakla mümkündü. Arapları bir araya getirecek tek güçte eski çağlarda olduğu gibi dindi, Tanrının seçilmiş kulu olmak idi.

    Biraz siyasi yapıdan da bahsedelim: Kabileler halinde yaşamda kabile liderliği babadan oğula geçmezdi. Kabile lideri olacak kişi; dürüst, cesur, iyi savaşçı olmalıydı ama tabii ki kabile liderliği görevini bir ömür boyu yürütürdü kabile lideri.

    Darü’n Nedve denilen bir yer vardı Mekke’de. Kabe’nin yakınına kurulmuş ve kapısı Kabe’ye bakan bir binaydı. işte Mekke’nin ileri gelenleri burda toplanır aralarında karar alır önemli konuları ticaret, savaş vb. karara bağlarlardı. Dar’ün Nedve bir bakıma meclis işlevi görmekteydi Şu halde henüz başlangıç aşamasında da olsa devlet yapılanması vardı. Nüfus artışı ticaretin ve işbölümünün gelişmesi insanları bir devlet örgütlenmesinde bir araya gelmeye zorluyordu.

    Bu Dar’ün Nedve’ye gelip görüş bildirmek için 40 yaşına gelmiş bir Mekke’li erkek olmak yeterliydi işte böyle hem kabile tarzı bir ilkel yaşam hem de çağına göre oldukça ilerici bir örgütlenme tarzı söz konusuydu. Yalnız bir şey dikkatinizi çekti mi? Mekke ileri gelenlerinin toplandığı Dar’ün Nedve’ye gelmek için 40 yaş şartı var. işte bu bize Hz.muhafazid’in peygamberlik iddiasının neden kırk yaşında olduğu hakkında bir fikir verebilir. Hz.muhafazid Dar’ün Nedve’ye girip çıkacak ve Mekke’nin saygın, zengin önemli kişileriyle ittifak yapacaktı. Bu da gösteriyor ki Hz.muhafazid’in yanında toplananlar tıpkı diğer peygamberler Museylime ve Tuleyha’nın yanındakiler gibi çıkar ilişkileri içinde bir araya gelmekteydi. Hatta Ömer ve Ebubekir gibi ileri gelenlerden iki kişi kızlarını Hz.muhafazid’e vererek bu ilişkiyi daha da perçinlemiş. Hz.muhafazid ise bir kızını Osman’a vermiş o kızı ölünce diğer bir kızını daha zenginliği dillere destan Osman’la evlendirmişti. Hatice ile evlenmesi Hz.muhafazid’e olağanüstü bir prestij ve zenginlik de kazandırmıştı. Dahası muhafazid’in akrabalarından Talha da zengindi. işte bu zengin ve önemli kişiler islam’ın asıl kurucularıydı. Hz.muhafazid’in yanında ve diğerlerinin yanında da samimi bir inançla toplanan elbette vardı ama çoğunluk çıkar amacı güdüyordu. Uhud’da peygamberin kesin emrine rağmen okçuların yerlerini terkederek yağmaya katılması, Huneyn dönüşü ganimet paylaşımı yüzünden Hz.muhafazid’i semure ağacının altında sıkıştırıp nerde ise dayak atmaya kalkmaları dahası ona “yalancı” ve “cimri” demeleri, yanı sıra Kuran’da önce ganimetlerin tamdıbının sonra ise beşte birinin Hz.muhafazid’e ait olması bu çıkar ilişkisinin kanıtıdır.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 1.
    0
    islam ve Hz.muhafazid nasıl ortaya çıktı? Hz.muhafazid bir mağarada hayal gördü ve şimdi 1,5 milyardan fazla insan ona inanıyor. Bu mudur? Elbette hayır. islam’ı ve Hz.muhafazid’i ortaya çıkaran bazı koşullar ve olaylar var. O zamanki Arap toplumundaki bu değişiklikler bazı peygamberler ortaya çıkardı. Bazı şairler çıkıp peygamberlik iddiasında bulundular. içlerinden Hz.muhafazid değil de bir başkası da galip gelebilirdi ama durum çok da farklı olmazdı o halde sorun Hz.muhafazid değil. Sorun Arap yarımadasında o çağda yeni bir dinin doğup güçlenip gelişmesine yol açan koşullardır. Bu insanlar nasıl ve neden din etrafında bir araya gelmiş?

    Eski zamanlarda siyasi otorite ve dini otorite toplum yönetiminde söz sahibiydiler. Bu yalnız Araplarda böyle değil herkeste her millette böyleydi. O çağlarda insanlar gaddardı. Uyguladıkları vahşet kimi zaman azalır kimi zaman artardı. Peki madem bu o donemler icin normal olarak kabul ediliyorsa, neden islam tarihindeki; yağma, tecavüz olaylarını ve savaşlardaki vahşeti eleştirelim? Asırlar önce ki toplumsal düzende bu normaldi demeyip de eleştiriler yöneltelim? Bu bir çifte standart olmaz mı?

    Hayır, olmaz. Çünkü islam’ın Allah katından indiği iddia ediliyor. Eğer bu din her şeye kadir her şeyin üstünde zamandan ve mekandan münezzeh tek gerçek tanrı tarafından indirildi ise bu dinin insanlara yaptırdıklarının sadece asırlar önce değil günümüzde de normal karşılanması gerekirdi. Oysa bu kitap okunduğunda görülecektir ki Kuran’da ve islam tarihinde öyle olaylar vardır ki açıkca soykırım ve insanlık suçu içermektedir. Bu yapılanları Tanrının emrettiğini düşünmek ve haklı görmek Tanrı kavrdıbına hakaret olur.

    Arabistan’da islam’ın doğduğu kuzey taraflarında toprak verimsiz tarımsal üretimin çok düşük olması kabileler tarzında bir örgütlenmeyi meydana getirmişti. Elbette bu tarz bir ekonomik yapı adetleri gelenek ve görenekleri etkiliyordu. Mülkiyet nasıl klanın ortak malıysa suç ve cezada ortaktı. Şöyle ki bir kabileden biri bir başka kabileden birini öldürürse iki kabile arasında savaş çıkabiliyordu ya da kan bedeli ödeniyordu ama bu diyeti ödeyen katilin bizzat kendisi değil kabilenin tümü oluyor mesela kabilenin ortak malı olan keçilerden elli tane verilmesi gibi. Bu şekilde suçun telafisine (diyet ödeme) ya da intikam girişimine (savaş, kan davası) suçu işleyen birey değil klanın tamamı muhattap oluyordu. Kabileler arası kavgalar kaçınılmaz olarak çok fazlaydı su meselesi vb. en ufak şeyde bir kişinin şiddete baş vurması sonucu bir cinayet gerçekleşirse iki kabile hemen vuruşurdu. Arabistan gibi kaynakların yeterince iyi işlenmediği ve üretimin çok ilkel olduğu bir coğrafya da kaynaklar yüzünden çarpışmalar çıkmakta, hele bu kurak verimsiz coğrafyada çarpışmalar daha çok ve daha şiddetli olmaktaydı.
    Tümünü Göster
    ···