-2
Evet beyler. Biraz ara verdim araştırma geliştirme faaliyetlerine. Maşallah cep telefonuma hemen aramalar, sms'ler, inboxtan yazmalar, titreşim göndermeler, ulaştırma bakanlığından telgraflar falan durmadınız. Helal olsun valla saolun varolun. Sizler için yepisyeni bir araştırma ve geliştirme faaliyeti yaptım. Yıllar önce izlediğim bir belgeselden esinlenerek ülkemize uyabileceğini düşündüğüm veya kendi gözlemlerime ve kişisel araştırmalarıma dayanarak tespit edebildiğim bir kaç hususu aşağıda belirttim. Gıda sektörüne yönelik hepimizin yediği, yemek zorunda kaldığı, yemeye mecbur bırakıldığı şeyler bahsediyorum. Öyle uçuk kaçık şeyler değil yani. ilgilenen arkadaşlar buyursun ve ultraviyole araştırma geliştirme sonuçlarının tadını çıkarsın.
Öncelikle beyler gıda sektöründe bir çok ürün standart tatta üretiliyor. Standart ebatlarda, standart şekillerde. Bu standardı da sizler için üretici firmalar yani büyük abiler belirliyor. Yani senin benim yiyeceğim domatesin içindeki maddeleri, sululuk oranını, içindeki maksimum tane sayısını, şeklini, sertliğini, rengini vesaire. bir çok aşamasını bunlar belirleyip önüne koyuyorlar. Ve çok fazla dev oldukları içinde sen mecburen yiyorsun. Ve bir noktadan sonra aklında domates denince canlanan şey aslında domates değil onların sana domates diye verdikleri şey oluyor.
Mantıklı düşündüğün zaman aşırı derecede acınası bir durum. Ki ufak bir domatesten yola çıkıp global düşüneyim büyük resme bakayım diyebilenler için de mantık dahilinde yapılacak çıkarımlar gerçekten içler acısı. Çok bilimsel konuşuyorum ki burada sanki böyle domatesi alıpta mikroskoba yatırmışım havası olsun.
Domatesler tamamiyle olgunlaşmadan önce toplanıyor. Üreticilerden toplanıp toplu bir şekilde asıl satıcıya gönderiliyor. Bu satıcılar domateslere ilk başta bahsettiğimiz standardizasyon işlemi uyguluyor. Bu işlem, belirlenen standartta olan domateslerin seçilmesi ve standarda uymayanlarınsa ayrılması. Belirli ebatlarda, şekillerde ve tatlarda olan domatesler seçildikten sonra etilen gazı denilen bir gaz ile büyütülüyor ve çeşitli kimyasallar ile normal ömrünün neredeyse 3 katı kadar fazla dayanabilmesi sağlanıyor. Aslına bakarsan eline alıp yokladığında normal bir domates. Fakat aslında o sadece beynimize domates tadını almamızı sağlayan kimyasallarla dolu bir su topundan farksız.
Bunu şu şekilde özetleyebiliriz.
Domatesimizi pazardan alıyoruz falan diye hiç havalanmayın. Pazarı bende her hafta baştan sonra geziyorum. Fakat domateslere dikkat edin. Hepsinin üzerinde "arılıdır" ibareli yapışkanlar yada belirli bir markanın bir yerin bir şirketin logosu
yada çeşitli ibareler yazılı çıkartmalar görürsünüz. Veya poşetlere sarılı halde. Bir çoğu aşağı yukarı aynı ebatlara sahiptir. Pazarın başındaki satıcıdaki domates ile sonundaki satıcıdaki domates ve tabii bunların arasında kalan satıcıların elindeki domateslerin bir çoğu aşağı yukarı aynı şekillere, büyüklüklere ve kırmızılığa sahiptir. Pazarın başındaki tokattan getirdiğini, sonundaki de artvinden getirdiğini söylese bile satıcılara dağılan malların bir
çoğu aynı toplayıcılardan çıkmaktadır. Ve emin olun şu işlemi her bir domates görür.
Kırsal kesimlere, köylerine yada çiftçilik yapılan yerlere gidenleriniz olursa mahalle pazarlarında kendi ürettikleri domatesleri satan dayıları, nineleri falan görmüşsünüzdür. Siz şanslısınızdır. O domateslere bakarsanız gerçekten çok şekilsiz domatesler olduğunu görürsünüz. Çünkü doğaldır. Bir domates tamamen yuvarlak değildir çoğu zaman. Kıvrımlıdır. Tamamen kıpkırmızı değildir. Pembeye yakın açık bir rengi vardır. Büyüklü küçüklü, irili ufaklı bir çok çeşidi vardır kasada domatesin.
içleri çekirdek doludur. Bazılarının sağından solundan çük gibi ufak domates çıkıntıları çıktığını görürsünüz. Neden bu tarla domatesleri bu şekildeyken diğer satılan "arılı" denilen yada tek tek poşetlenmiş o domatesler kıpkırmızı ve aynı renkte? Aynı ebatta? Aynı şekilde ? Düşündünüz mü ? Tesadüfü değil.
Bir diğeri hepinizin malumu et. Kırmızı ete zaten çok fazla girmeye gerek yok. Burdakilerin hiçbirisi kırmızı eti bulup yiyebilecek türde insanlar değil. Kurbandan kurbana. O sebeple sağlıklı sağlıksız et buldunuz mu yiyin amk. Onun haricinde en çok tükettiğimiz et tavuk eti. Yemeklerde, pilavın yanında, soteleyip ek olarak, haşlayıp salatada falan, zengin fakir genç yaşlı herkes mutlaka yiyor bu mereti.
Tavukların bir çoğu fabrika sisteminde üretiliyor. Kümeslerde
falan yetişmiyor. Havalandırmasız ortamda tamamen züt züte geçmiş bir biçimde duruyorlar. Yedikleri içtikleri ve sıçtıkları hep
bir arada. Bir tavuğun civcivken tavuk olma süresi ortalama 3 hafta. 3 haftada bir tavuk markette gördüğünüz şeklini alıyor.
Yemlerine antibiyotik ve çeşitli kimyasallar koyulan bu tavukları güneş görmeyen ortamlarda yetiştiriyorlar. Ve göğüs etleri fazla olacak şekilde büyütülüyor. Size "aman canım ne anlatıyo bu deli" falan gibi gelebilirim. Fakat mümkün Bir tavuğu yetiştirirken zütünün mü göğüs etinin mi kafasının mı fazla eti olacağını ayarlayabiliyorlar artık. Tavuklar o kadar hızlı yetişiyor ki iç organları ve kemikleri bu gelişime ayak uyduramıyolar. Bu sebeple tavuklar bahsettiğimiz kümeslerde yürüyemiyorlar. Bir kaç adım atıp düşüyorlar. Ve tabii ki size sunulduğunda tavukların iç organları da çıkartılmış oluyor.
Eğer köy yerinde yaşamışsanız köy tavuklarını görmüşsünüzdür. Ortalama büyüklükleri bellidir. Markette gördüğünüz tavuklar gibi göğsü kabarık pehlivan gibi gezmezler. Ve öyle 30 dakikada falan pişmezler. Düdüklüye koyduğun zaman bile saatler sürer onun kaynaması, pişmesi. Fakat tadı da yumurtası da farklı olur. Zaten bir köy tavuğu bir de market tavuğunu kesip, yan yana koysanız farkedersiniz direk. Uzun uzun anlatmaya gerek yok.
Ayrıca marketten aldığınız tavukların jelatinini açıp baktığınız zaman, kanatlarında, kanatlarıyla göğüslerinin birleşim noktalarında ve göğüs bölgesinde ufak ufak pembeleşmeler olduğunu farkedersiniz. Derisinde pembe pembe izler vardır. Ve gitmezler. Bunların sebebini de açıklamaya lüzum yok.
Marketten aldığınız tavukların tatları da ortalama olarak aynıdır. Yediğimiz şey aslında bize beyaz et olarak görünse de aslında yüzde cikseni su ile doldurulmuş, kimyasal bir lastik gibidir.
Bunların bir çoğu zaten bilindik şeyler. Bunların çok daha büyük oyunları ve oyuncuları var tabii ki. Bunun içinde sizlere
zamanında izlediğim ve izlemeniz için hepinize tavsiye ettiğim "food inc" belgeselini tavsiye ediyorum. Buraya sizler için
salık verdim. Bir çoğunuz izlemiş olabilir. Belgeselde amerikadaki çiftçiler ve amerikadaki gıda sektörü hakkında şeyler anlatılıyor. Fakat ülkemizde de bunlar yok bunlar sadece amerikadaki üreticiler falan demeyin sakın. Göreceğiniz tavuk çiftliği kümeslerini bizatihi çalışmış insanlarla konuşarak teyit ettiğim oldu. Ülkemizde de bunlar mevcut.
Evet beyler. Bir araştırma geliştirme sonuçlarının daha sonuna gelmiş bulunmaktayız. Araştırılıp geliştirilmesini istediğiniz konular varsa bana boxer dergisi aracılığı ile ulaşabilirsiniz. Şimdilik hepinizin domateslerinden öpüyorum. Hadi selametinen.
Tümünü Göster