1. 1.
    0
    PKK; 1995 genel seçimlerinden yaklaşık bir hafta önce, 15 Aralık 1995 tarihinde tek taraflı ateşkes ilan etmişti.[4] 12 Ocak 1996 gününde Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Gêrê (Çevrimli) ve Yatağan köylerine baskın yapan askerler, Abdullah ilhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah ilhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç isimli eski korucuları PKK’ya yardım ettikleri iddiasıyla gözaltına aldı. Gözaltına alınan köylüler, Taşkonak Jandarma Taburu’na zütürüldü.[4]

    15 Ocak gününe gelindiğinde Koçyurdu köyü korucularından Hamit Yılmaz, Abdulhalim Yılmaz, Mehmet Öner ve Lokman Özdemir , "görev var" denilerek Ramazan Nas’a ait olan bir minibüs vasıtasıyla aynı tabura zütürüldü. Görev için zütürülen korucular ve gözaltına alınmış olan köylüler, Taşkonak Taburu’nda, 56 AH 320 plakalı minibüse bindirilerek yola çıkarıldı.[4] Minibüs tabur ile Koçyurdu köyü arasında gelince silahlı bir grup tarafından durduruldu. 11 köylü kimliği belirlenemeyen bu kişilerce kurşun yağmuruna tutuldu ve ardından yakılarak katledildi.[1]

    Olayın hemen ardından Genelkurmay Başkanlığı, gazetecileri özel uçakla Güçlükonak'a taşıdı. Burada Genelkurmay adına açıklama yapan Albay Kalelioğlu olayın bir PKK eylemi olduğunu ilân etti ve PKK'nın ilan ettiği tek taraflı ateşkesi bozduğunu duyurdu. PKK ise bir gün sonra ilgilerinin olmadığını kesin bir dille açıkladı.[2][3][4] Katliam kurbanlarının aileleri de Şırnak'a gelen basın mensuplarına Kürtçe olarak yakınlarını PKK'nın değil askerin öldürdüğünü söylediler.[2][3][7]

    Olay için istanbul'da toplanan "Barış için Bir Araya Çalışma Grubu"nun çağrısı ile çeşitli sivil toplum kuruluşlarının üyelerinden oluşan bağımsız bir heyet kuruldu. Araştırma grubu önce 12 Şubat 1996'da Diyarbakır Olağanüstü Hâl Bölge Valisi ile görüştü, ardından da Güçlükonak'a gitti. Heyet olay yerinde incelemeler yaptı ölenlerin yakınları ve bölgede yaşayanların bilgisine başvurdu. Katliamdan son anda kurtulan 12. kişi olay ve nasıl işkence gördüğü konusunda bilgi verdi.[2]

    Barış için Bir Araya Çalışma Grubu yaptığı araştırmalar sonucu 16 Şubat 1996 tarihinde bir basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya göre olay şöyle gerçekleşmiştir:[2][3] Eskiden köy koruculuğu görevinde bulunan 6 kişi yakınları dağda olduğu iddiası ile gözaltına alınarak Taşkonak'ta bulunan Jandarma Karakoluna zütürüldü. 6 kişi burada işkenceyle sorgulanarak öldürüldü.[2][3][7] 15 Ocak tarihinde karakoldan Koçyurdu köyüne telefon eden Jandarma gözaltına alınanların serbest bırakılacağını, onları almak için bir minibüs getirilmesini istedi. Bu durumdan şüphelenen 4 köy korucusu şoförü yalnız bırakmamak için onunla birlikte karakola gittiler. Araç hareket edince bir helikopter minibüsü takip etmeye başladı. Şoförle beraber gelen 4 köy korucusu karakoldakiler için beklenmedik bir sürprizdi. Jandarmalar onları da ayrı odalara alıp öldürdüler.[2] Daha sonra öldürülen 10 kişinin cansız bedenleri koltuklara bağlanıp başlarına çuval geçirildi, minibüs 2 jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Taşkonak karakoluna posta zütüren başka bir minibüs yolda karşılarına çıktı. Bu tuhaf görüntüye şahit olan posta minibüsü durmak istedi ama askerler tarafından engelledi. Bu sırada aynı yolu kullanan araçlar Koçyurdu Karakolunu tarafından durdurulmuş bekletiliyordu. Kısa bir süre sonra makineli tüfek sesleri ve üç patlama duyuldu.[2] Olay yerine 2,5 kilometre uzaklıktaki Koçyurdu köyünün korucuları çatışma olduğu sanarak silahlarıyla gitmek istediler ancak karakol tarafından engelllendiler.[3] Minibüsün yakıldığı esnada nehrin diğer yanında yer alan tepedeki gözetleme yerinde bulunan Mardin'e bağlı köy korucuları telsizle olaya müdahale etmek için izin istemiş ama olaya karışmamaları söylenmiştir.[3] Genelkurmay tarafından olay yerine gelen gazetecilere 11 kişinin öldüğü söylenmesine rağmen ortada 10 yanmış ceset vardı. 11. kişinin yolu kesen özel timi fark edip kaçmaya çalışırken kurşunlara hedef olan minibüs şoförüne ait olduğu anlaşıldı. Yöre halkının da gördüğü helikopterde içindeki tim yola inmiş minibüs oraya gelince içinde bulunan jandarmalar inerek uzaklaşmış şoför başına gelecekleri anlayınca kaçmaya çalışsa da vurularak öldürülmüştü. Atılan roketler sonucu minibüsteki 10 ceset kömür hâline gelmişti.[2][7] Fakat yanmış kişilere ait yanmamış kimliklerin ertesi gün ailelerine teslim edildiği belirlendi.[2][3][7] Katliamı incelemek amacıyla Şırnak'a giden gazeteci Celal Başlangıç gördüğü manzarayı şöyle anlatıyor:[8]

    “ Tam bileğinden kopmuştu ayak. Havaya kaldırınca, içinden kirli beyaz bir sıvı damladı. Dışı yanmış, kavrulmuş. Yarılan etin altından kemikleri görünüyor. Döşemeden alınan kopuk ayak, minibüsün kaportası üzerine konuluyor. Tırnakları biraz uzamış mı ne! Kaporta elek gibi. Kurşunlar delip geçmiş. Minibüs pas rengi bir külçe olarak duruyor; içindekilerle birlikte yakılmış. Kopuk ayağın yanına yarısı yanmış, patlak bir bot konuluyor. içinde kemik kırıntıları ve astarına yapışmış yanık insan derisi var. Belli ki bir süre önce kopuk ayakla iç içelermiş. Yanık bir kemik parçası daha çıkıyor minibüsün içinden. Kimine göre bir insan dirseği, kimine göre de dizi. O da yanmış kopuk ayakla patlak ve yanık botun yanına konuluyor. Manzara dehşet verici... "

    ALINTIDIR
    ···