+54
-3
dediğime hak verecek kitle burada her ne kadar azınlık olsa da, hakiki düşüncelere sahip olduğu için saygımı kazanmıştır.
çocukluğumu hatırlamaya çalışıyorum da, aklıma ilk gelen ilkokul tenefüslerinde oynanan yerden yüksek. beden dersleri bizim için bedava top demekti, erkekler maç yaparken, kızlar lastik ile ne olduğunu anlayamadığım bir oyun oynarlardı ( lastiğin üzerine 3.5 salto ile basmak gibisinden ). bazen aksiyon yapasımız tutar, rehine, polis ve suçlu'dan oluşan rehine kurtarma oyunu gibi bir şey oynardık. 80 90lı yılların klasiği haline gelen mahalle maçlarından bahsetmiyorum. terli terli su içme lafını işittiren her oyunu oynardık.
bağımsız bir şekilde, hayatın içinde eğlenirdik. televizyondan uzak. ki bu bahsettiklerim 90lı yıllar. eğer lütfedip babalarınızın hikayelerini dinlediyseniz, çocuk olmanın hayattaki karşılığını size anlatmışlardır. o yıllarda olup, çocuk olmak isterdim. misket oynamak falan. televizyonu da dışlamış gibi görünmeyelim, power rangers'ın jenerik müziğini tüm apartmana dinletir, komşu çocuklarını tv başına dikerdim. haftasonları sabah 7'de uyanıp, daha kanallar açılmamışken ( sadece trt belgesel yayınlardı, meşhur su altı belgeselleri ) sabırsızlıkla çizgifilmler beklenirdi. ninja kaplumbağalar, m.a.s.k., maske, red baron, denver the last dinosaur, beverly hills teens, richie rich, king arthur vs.. başka bir başlıkta bu çizgifilmleri de ele almak isterim.
teknoloji bizim için yok değildi, nasıl diyim, o zamanlar teknoloji demek gameboy demekti. oyun salonları (fenerbahçede piramit vardı) kuzenler ile yapılan büyük mücadelelere ev sahipliği yapardı. ortaokulun sonlarında walkman hayatıma girdi, sokakta yürürken kulaklık takan kızlarla olan ilişkilerine 2-0 galip başlardı. sevdiğin kızı etkilemek için radyolardan en etkileyici parçalar tek tek kasede çekilir, hediye olarak verilirdi. bilgisayarların da profesyonel kullanıcıdan çıkıp evlere yavaş yavaş girmeye başlamasıyla dijital bir çağa girilmiş olundu.
dönen muhabbetler (klagib erkek muhabbetleri hiç değişmedi, am züt meme her daim vardı) bile farklıydı. daha orjinal insanlar, daha orjinal şeyler söylerdi. çekirdek çitleyerek yaşamın derin anldıbını tartışmaya çalışır, felsefe yaparmış gibi gözükür, bi tak yapamazdık. ama yine de kültür şimdikinden çok daha ötedeydi.
şimdiye bakıyorum,
edilen muhabbet : anan za
dinlenilen müzik : ilgi çeken
tarz : popüler olan
ilişkiler : öpüştük, hedehödö ilişki durumunu evli olarak değiştirdi.
geri kalan her şey için : bilgisayar
liseli ergen diye tabir ettiğimiz kısım benim için çok önemli. benim çocuğumun abisi/ablası olacaklar, benim çocuğum onlardan fikir alacak, onları örnek olarak görecek. şu anda hayatı elindeki telefondan ibaret olan bir gençlik söz konusu. ben onların içerisine kendi çocuğumu şu anda salmak istemiyorum. bu yüzden şimdi buralarda zaman öldürüp, kendi karakterine hiç bir şey katmayan onlarca liseli ergene sesleniyorum;
benim yaşıtlarımın çocuklarına faydalı bir birey haline gelmek için, ilk önce bir karakteriniz olsun. isminiz anıldığında, o kişi olan tek kişi siz olun. orjinal olmaya çalışın, taklit etmeyin, esinlenin. yeni şeyler üretin, her gün yeni bilgiler öğrenin, hayatınızı lcd ekran içine sığdırmayın. aktif olun, canlı olun, söylediğiniz her cümlenin bir etki bıraktığına emin olun. unutmayın ayaklarınızın yere ne kadar sağlam bastığını, ağzınızdan çıkan cümleler belirler.
boş olmayın, lütfen.