güney kore yapımı filmler

hollywood neymiş ulan ? bu heriflerdeki yaratıcılık hiç bir yerde yok anasını satayım.

belki film öneririm buradan...

başlıyorum o zaman...

miracle in cell no.7 : bir adam var 7 yaşında çocuk zekasına sahip ve bu adamın bir kızı var. bu adam işlemediği bir suç yüzünden mahkum ediliyor. kaldığı 7 numaralı hücrede de azılı suçlular var falan, ilk başlarda adamı hor görüyorlar fakat sonradan ısınıyorlar adama. adamın kızını gizlice hücreye sokuyorlar. adam ile kızının ilişkisi diğerlerinin oldukça etkiliyor. komedi-dram türündedir...

oldboy : bilindik bir film aslında. intikam temalı hoş bir film. bir adamı sorgusuz sualsiz bir odaya 15 yıl hapsediyorlar. sonra çıkartıyorlar. bir kız ile tanışıp aşık oluyorlar. olaylar tabiki istemedikleri yönde gelişiyor.

castaway on the moon : yine komedi-dram türünde. bir adam var, bir adada mahsur kalıyor. asosyal bir kız var bir apartmanda yaşıyor. 3 yıl boyunca odasından çıkmamış. sadece geceleyin ay fotoğrafları çekiyor öyle bir hobisi var. bir gün yine fotoğraf çekerken bu adama rast geliyor. bir süre onu fotoğraf makinası ile izlemeye başlıyor. adamın hayat mücadelesi kızın ilgisini çekiyor. hatta adamı ilk başta saç sakal karışık gördüğünde uzaylı zannediyor falan. adamın fotoğraflarını çekiyor. sonrasında da olaylar gelişiyor.

my sassy girl : komedi-dram yine. bir adam var. bir gün metroda sarhoş bir kız görüyor. tren raylarına tam düşeceekken onu kurtarıyor. metroya biniyorlar. kız gıcık hareketler yapıyor, kusuyor falan. kızı adamın sevgilisi sanıyorlar falan. komik bir film bayağı. ben gülmüştüm izlerken.

@7 celda 211 var güzel filmdir o da. bir de la habitacion del fermat vardı sanırım o da iyi filmdi.

blind : dram-gerilim tarzı. bir adam var, genç kızları kaçırıp, tecavüz edip öldüren, pgibopat bir herif işte. yine bir kaçırma olayı sırasında iki tane görgü tanığı var. birisi eskiden polis okulunda okumuş, fakat bir kaza sonucu görme yetisini kaybeden bir kadın. diğer tanık da 19 yaşında bir genç. bu ikisinin söyledikleri birbirini tutmuyor ilk başta. sonradan adım adım katili yakalamaya çalışıyorlar.

penny pinchers : romantik-komedi. Ji-Woong üniversite mezunu olmasına rağmen, annesini para istemek için arayan bir adam. işsiz ve 5 aydır kirasını ödemediği küçük bir çatı katında yaşdıbını sürdürmekte. Aynı zamanda da bir çapkın. Kadınların dikkatini çektiği sürece söylediği yalanlarsa umrunda değil. Hong Sil ise biraz garip. Hiç arkadaşı yok ve hayatını oradan buradan para kazanmaya adamış adeta. Cam şişeleri biriktirip geri dönüşüm için parasını alan, kafelere gittiğinde avuç dolusu şeker alan bir kişilik. Aynı zamanda da Ji Woong'un komşusu. Konu para kazanmaya geldiğinde ikilinin yolları kesişecek ve maceramız başlayacak.

3-iron (bin-jip) : bu film de bilindik bir film. romantik-dram. Genç ve gizemli bir adam hayatını tatildeki insanların boş evlerine girerek geçirmektedir. Başkasına ait evlere, yaşamlara girip çıkan bu tuhaf yabancı, tanımadığı insanların yataklarında yatıp, onların dolaplarından karnını doyurur, bunun karşılığında evlerindeki bozuk aletleri tamir eder, çamaşırlarını yıkar. içine girdiği evleri, sahipleri dönmeden terkeden gizemli genç, günün birinde girdiği evlerden birisinin boş olmadığını farkeder. Kocası tarafından şiddete maruz bırakılan eski bir model'in evine giren genç adam bir süre, kadının varlığını farketmez. Genç adam ve kadın birbirlerinin farkına vardıklarında kelimelerin gereksiz olduğu bir yolculuğa çıkarlar.

parallel life : iyi bir fantastik-dram. Kim Seok-Hyeon Kore'nin 36 yaşında atanan en genç ağırceza mahkemesi yargıcıdır. Akılcı hükümleriyle ünlüdür. Kim Seok-Hyeon’un bir de güzel bir eşi ve kızı vardır. Karısının vahşice öldürülmesiyle mükemmele yakın hayatı paramparça olur. Kim Seok-Hyeon’a karşı eski bir hükmü yüzünden kin güden Jang Su-Yeong adındaki bir adam, hızla bir numaralı şüpheli olur ve dava kapanır. Derken bir muhabir Kim Seok-Hyeon’un matemini ele alır ve Seok-Hyeon’ın yaşamı ile Han Sang-Jun adında 30 yıl öncesinin bir yargıcının arasındaki şaşırtıcı benzerlikleri ortaya çıkarır. Bu yargıç, 30 yıl önce atanan en genç ağırceza mahkemesi yargıcıdır, aynı okuldan mezuniyet konuşmacısı olarak mezun olmuş keza eşi ve kızını da vahşi bir cinayette kaybetmiştir. Bu olaylar tam 30 yıllık bir süre içinde tekrar cereyan etmiş görünmektedir. Şimdi bu “Paralel Yaşam Teorisi” biçimi devam ederse, Jang Su-Yeong 16 gün içinde hapisten kaçacak ve kızını öldürecektir.

lincoln-kennedy teorisini bildiğimden ilgimi çekmişti film. güzeldir.

psychometry : iyi bir fantastik film. Yang Choon-Dong girdiği soruşturmalardan nadir olarak sonuç alan bir polis memurudur. Günün birinde polis merkezine bir kadın gelir ve kızının kayıp olduğunu ihbar eder. Merkezde bulunan diğer polis memurları bu vakayı ciddiye almazken, Yang Choon-Dong bu vakanın bir kaçırılma olabileceğini düşünür. Amiri Memur Yang'a bu vaka üzerinde yalnız çalışması için izin verir. Memur Yang gecenin geç saatlerinde bir sokaktan geçerken, yüzünü gölgeleyen kapişonlu ceket giymiş bir gencin sprey boya ile duvara resim yaptığını görür. Memur Yang genç çocuğu yasa dışı faaliyetinden ötürü azarlamaya başlamışken çocuk elindeki sprey boyayı memurun gözüne sıkar ve gece karanlığında kaybolur. Aradan bir süre geçer ve kayıp kızın cesedi bulunur. Vakayı çözemediği için amiri tarafından paylanan Memur Yang, haberlerde küçük kızın öldürüldüğü mahalin uzaktan çekilmiş görüntülerini seyreder. Memur Yang bu görüntünün gizemli gencin duvara sprey boya ile yaptığı resim olduğunu fark eder. Kafası karışan Memur Yang ilk önce sprey boya ile duvara resim yapan genci bulmaya karar verir.

a werewolf boy : harika bir fantastik-dram filmidir. bir aile bir çiftlik evine taşınırlar. ve orada tuhaf bir çocuğu görürler. medeniyetten nasibini almamış pasaklı bir tiptir. fakat aslında bir kurtadamdır (kurtçocuk diyelim ehe). evin kızı ile bu çocuğun arasında bir aşk alevlenmeye başlar.

baby and me : komedi türü bir filmdir. serseri bir öğrenci olan Han Jun So'ya adam akıllı bir ders vermek isteyen ailesi, 100 dolar bırakarak evi terk eder. bu durumu pek de kafasına takmayan Han Jun Su alışveriş yapmak için süpermarkete gider raftan birşeyler alıp döndüğünde ise alışveriş arabasında yatan bir bebekle karşılaşır. Kundağında ise babasının o olduğuna işaret eden bir mektup vardır. ailesinin de yanında olmayışı, Han Jun So'nun büyük sorunlar yaşamasına sebep olur. başta Wu Roo adındaki bu şirin bebekten kurtulmaya çalışsada , zamanla bebeğin tatlılığına kapılmaktan kendini kurtaramaz. wu roo ya anne sütünü bulmaktan başka seçeneği yoktur.

izlerken bayağı güldüğümü hatırlıyorum.

@15 kore sineması başlı başına zaten başyapıtlar ile dolu.

aklıma geldikçe yazarım buraya aklıma bunlar geldi şimdilik.

ajeossi - the man from nowhere : muhteşem bir aksiyon filmidir. Eski bir özel ajan olan CHA Tae-gib'in dış dünya ile tek bağlantısı yakınlarda yaşayan küçük bir kız, So-mi'dir. So-mi'nin annesi Hyo-jeong bir uyuşturucu kaçaklığı çetesinden uyuşturucu çalar ve Tae-gib'e haber vermeden malları onun evinde saklar. Bunu öğrenen çete liderleri Hyo-jeong ve So-mi'yi kaçırırlar. Tae-gib'i hafife alan çete lideri kardeşler, kendileri için bir teslimat yapması karşılığında Hyo-Jeong ile So-mi'yi serbest bırakacaklarına dair söz verirler. Uzun uzun düşündükten sonra Tae-gib, So-mi'yi kurtarmak için dünyayla yüzleşmeye karar verir. Bu arada Hyo-jeong'un bağırsakları çıkarılmış cesedi bulunur ve Tae-gib, So-mi'nin hayatının da tehlikede olabileceğinin farkına varır. Süreç içinde uyuşturucu halkasının kaçırılan çocuklar etrafında döndüğünü keşfeder. Kardeşlerin uyuşturucuyu yerleştirmek için çocukların iç organlarını çıkardıkları bir fabrikaya baskın yapan Tae-gib bir çocuğu ameliyattan hemen önce kurtarır ve So-mi'nin ölmüş olabileceği ihtimali ile deliye döner. Tae-gib hayatını tehlikeye atarak Man-gib ve Jon-gib kardeşlerle bir savaşa hazırlanır.

the flu : harika bir gerilim filmidir. adından da anlaşılacağı üzere ülkede ansızın bir salgın başlar. ve bu salgının ortasında kalan itfaiyeci adam, doktor kadın ve kızı etrafında dönen olaylar anlatılmaktadır. H5N1 adı verilen virüs insana bulaştığı andan itibaren 36 saat içerisinde hastayı ölüme zütürmektedir. Virüse maruz kalmış tüm hastalar terk edilmiş bir kasaba da karantina altına alınırlar. Salgını durdurmak ve ölümleri engellemek için bir itfaiyeci ve bir doktor beraber çalışacaklardır.

yok mu izleyen ? var ise önersin bir şeyler.

bu kadar ilgi olacağını beklemiyordum. açıkçası ilk başlarda olmamıştı ama teşekkür ederim. gerçekten çok iyi filmleri var bu uzakdoğuluların ya.

the terror live : 2013 yapımı aksiyon-suç-gerilim filmi. Yoon Young-Hwa eskiden popüler olan bir tv spikeridir. Ama tatsız olaylar yüzünden artık bir radyo programı sunucusu olarak çalışıyordur. Bir sabah, bir dinleyici onun radyo progrdıbını arar ve Mapodaegyo Köprüsünü havaya uçuracağını iddia eder. Yoon Young-Hwa ilk başta bunun şaka olduğunu zannetse de çok geçmeden bunun gerçek olduğunu anlar. Radyo istasyonunun ofisinden görülebilen Mapodaegyo Köprüsü aniden patlar.

Yoon Young-Hwa gerçek zamanlı olarak şahit olduğu bu terör olayının tekrardan bir TV spikeri olarak çalışması için bir bilet olduğuna karar verir. O radyo progrdıbına katılan kişi ile TV'de canlı bir ropörtaj yapmaya karar verir, ama daha önce haber bürosü şefi Cha Dae-Eun ile bir antlaşma yapar. Bu arada, arayan kişi yayın istasyonundan 2,1 milyar Won ve Güney Kore Devlet Başkanından bir özür ister. Arıyan kişi aynı zamanda Yoon Young-Hwa'a patlayıcı giymiş olduğunu da söyler.