-
1.
+14Uzun yıllar sonra kendimi bu şekilde keşfedeceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Belki de birazdan hazin bir son olarak kalacaktı sonum. Yada yaşadıklarım ve onca hikayelerin bir sonu gelmişti artık kim bilir. Belki de göklerin ardına geçip gerçek kimliğimle yüzleşmemin zamanı gelmişti. Tüm günahlarımdan ve yaptıklarımdan sorumlu tutulacağım o zamana geçme vaktim gelmişti belki de. Fakat emin değildim. Son bir şans için çabalamak niyetindeydim. Gözümü alan bu keskin ışıktan kurtulabilseydim belki biraz daha rahat edecektim. Nerede olduğuma dair bir fikrim olsaydı keşke. Keskin bir küf kokusu var. Genzimi yakıyor. Su damlası sesi duyuyorum. Galiba bir depodayım şuan. Yukarda asılı duran büyük beyaz ve sallanıp duran bir lamba. Üstü tozlanmış. Yer yer yanıp yer yer sönüyor. Neden yerde yattığımı bilemiyorum. Kafamda büyük bir ağrı. Sanırım kafama o dengesiz kadın vurdu gene. Lanet olası fırıldak kadın. Aslında çok masumane gelmiştim buraya kadar. Çok iyi idare etmiştim zamanı. Hayır hayır. Kullanamadım bir şeyleri. Kesinlikle kullanamadım. Fakat her şey bu şekilde bitemeyecek kadar anlamlıydı. Bir saniye. Sahiden nasıl başlamıştı her şey?
-
2.
+7Hatırlıyorum galiba. Her şey Torino’daki o küçük dairede başlamıştı. Gene her zamanki gibi bir Pazar günü uyanmış dairemde kahve yapmak üzere mutfağa gidiyordum. Daireden çığlık ve kavga sesleri geliyordu gene. Gudubet karı ya gene kocasını aldatmış yada istediği kıyafeti almadığı için kocasına bağırıyordu. Bazen eğlenceli olsa da dinlemesi çoğu gece sırf bunların ciks sesleri yüzünden uyuyamaz olmuştum. O nedendir bunlardan pek hazzetmiyorum. Birkaç sefer kapıma gelmişti. Benden tuz şeker ve kahve benzeri şeyler rica etmişti. Amacının kahve yada başka herhangi bir şey olmadığını biliyordum. Kocasıyla para karşılığı yatarak kendisini idare edecek ve aidatını karşılayacak bir keriz daha arıyordu belli ki. Lakin arzularım henüz önüne geçilemeyecek yada böylesine kalleşçe katledilemeyecek kadar çirkinleşmemişti . insanları pek sevemiyordum zaten. Hele ki bu kadını sevmek için büyük bir sanatkar olmak gerekir. Yada çok güzel yalan söyleyebilmek. Bir de üç beş veleti var ki düşman başına. Ortalıkta koşuşup duran nesil artıkları. Evlatlıkla uzaktan yakından alakası olmayan ufak insancıklar. Lakin bir çocuk yapmama konusunda beni delice ikna ettikleri kesin. Mutfakta suyun ısınmasını beklerken tezgahta kalmış akşamdan kalma lazanyayı dolaba kaldırdım. içinde lezzet tohumları bulabildiğim tek şey. Belki de beni özgür kıldığına inandığım bir zevk.
-
3.
+6Üzerime sabahlığımı alıp kahvem ve yeni sarılmış taze bir dal tütün ile balkondaki yerime geçtim. Tam karşıdaki apartmandaki yaşlı sakatta yerini almıştı benimle birlikte. Onu farkettiğimden beri hiç şaşmadı. Her sabah 7 gibi uyanıyor olması gerekiyor. Genellikle bornozuyla görüyorum onu balkonda. Sabahları banyo yaptırılmasını seviyor olsa gerek. Henüz tam kurumamış nemli saçları ve sakalları ile karşı balkona kurduruyor tekerlekli köşkünü! Ve elindeki dürbünü ile yanlarında yürüyemediği insanların hayallerini kuruyor. Tam 8:15 de bir sigara yakıyor içeridekilere çaktırmadan. Galiba sigara içtiği için kaybetti bacaklarını ki ölümden kaçar gibi kaçıyor sigara içerken yakalanmaktan. Beni sabahlık ile görmekten büyük haz duyuyor. Bunu bildiğim için bazı sabahlar sırf onun salyalarını akıtıp nasıl arzuladığını görebilmek için oturuyorum karşısına. Bir gün bacak bacak üstüne attığımı izlerken ya heyecandan kalp krizi geçirip ölecek. Yada daha derinleri görebilmek için uğraştığı çaba en sonunda onu yürütecek. insanların kaç yaşına gelirse gelsin arzularını bastıramadığı ve öldüremediği gerçek. Belkide onu bu şekilde heyecanlandırabilmeyi bu yüzden seviyorum. insanlar yaşlanabiliyor. Fakat duygular, arzular ve istekler asla yaşlanmıyorlar. Sabahlıkla çıktığımı görünce irkildi gene. Dürbününü dosdoğru balkonuma konuşlandırmış edepsizce izliyordu. Onu farkettiğimi farkettirmeden balkon demirlerine doğru eğildim. Göğüs çizgimi gördüğünde belgesellerdeki maymunlar gibi heycanlanıp zıplayışını izlemek inanılmaz keyif verici oluyordu. Kahvemi içene kadar ona güzel bir günaydın demiş oldum. O zamana kadar babamın tecavüzünden sonra galiba beni bu şekilde güldürüp keyiflendirek tek erkek oydu. Zaten sırf o yüzden yıllarca hiçbir erkeğe güvenememiş dokunamamıştım. 18 yaşımı doldurduğumdan ve evden çıkıp gittiğim o geceden beri görüşmüyorum babamla. Başlarda sürekli arar etrafıma çıkmaya çalışırdı. Bir kaç kez azarlayıp gönderdim tekrar fakat yılmamıştı. Sonralardan ya başka bir kadın ile evlendi hayatını karartmak için. Yada öldü kim bilir. Uzun zamandır haber almıyorum. Büyük abimin hapisten çıkmasına bir kaç ay kalmıştı. kendisi babamın bana tecavüz ettiği o gece babamı bıçaklayarak polise teslim olmuştu. Ne hikmettir bilinmez. Sanırım melekler bile babamın ruhundan tiksiniyor olsa gerek ki 10 yerinden bıçaklamasına rağmen ölmedi aşağılık herif. Hoş babamın bana tecavüz ettiğini öğrendikten sonra kardeşlerimde ilk deneyimlerini benimle yaşamak için çabaladılar. Onlarda beni ilişkiye zorlayıp intihar sebebim olmak için yarıştılar. Özgürlük arayışım ilk o zaman ortaya çıkmıştı. Ve o gün bugündür peşinden koşturduğum özgürlüğün tadını hiçbirinden alamıyorum artık. Evden çıkıp hiçbirine mecbur olmadığımı söyleyerek yürüdüğüm adımlar. Ah o yol. Sırf o geceyi dışarda geçirmek istemediğim için beraber olduğum adamlar. Erkeklerin özgürce istediklerini yapabilmeleri adil değildi. Fakat kadınların özgürlük için bedel ödemesi gerekiyordu. Ve ben sunulanı değil , istediğimi seçtim.Tümünü Göster
-
4.
+5Sabah kahvemi içtikten sonra evden çıkış alarmımın gelmesini bekliyordum. Genelde bütün sabahlar yan dairedeki gudubetle kocası kavga ederler. Şanslıysam bağırış çağırışlarını duymam. Fakat her kavganın sonunda evin erkeği olacak o kılıbık ceketini alıp sert bir şekilde kapıyı kapatarak çıkar. Ve emin olun her sabah aynı saatte çıkar. Çünkü aşağıda sokağın başındaki büfede gazete sırasında bir vergi müfettişi olan Linda ile kesişmek onun aşağılık zevklerinden birisi. Bundan vazgeçemiyor. Linda. Bir kaç kez konuşma fırsatımız oldu kendisiyle. ingiltereden kalkıp buraya yerleşmiş ailesinin yanında sürüklenen bir vergi müfettişi. Burnu havada afet sarışın. Aslında ikimizi yan yana koyduğun zaman göğüsleri benimkilerin yanında fındık kadar kalırlar. Fakat sokaktaki erkeklerin üzerinde karşı konulamaz bir cazibesi olduğu aşikar. Kıskanmıyorum fakat sinir bozduğu da bir gerçek. Babası bir iş gezisi sırasında italyan bir kadınla birlikte olduğunda dünyaya gelmiş. Belli bir yaşa kadar ingilterede yaşadıktan sonra annesinin ısrarları üzerine italyaya göç etmek zorunda kalmışlar. Başlarda hiç sevmemiş burayı. Fakat italyan erkeklerine yabancı kızların inanılmaz derecede çekici gelmesi üzerine yaşantısı ilginç bir hal almaya başlamış. Anlattığına göre epeyde eğlenceli. Kıskanmıyorum hayır. Fakat o küstah ingiliz aksanıyla bütün italyan erkeklerinin kendisini arzuladığını düşünmesi beni çileden çıkarıyor doğrusu.
-
5.
+3Rez panpa sardı devam
-
6.
+5Kılıbık herif evden çıktıktan sonra üzerimi değiştirip daireden ayrılmam için 5 dakikam oluyordu. Gudubet kadın küçük şeytanlarını sakinleştirip önlerine birer kap yemek koyup apartman boşluğunda sigarasını içmeye çıkıyordu. Eğer ona orada yakalanırsam en iyi ihtimalle iki saat ölü gibi kokan nefesini çekecektim. Kocasından , geçimin zorluğundan , kendi rezil hayatına bakmadan bana verdiği tavsiyelerden başlayacaktı gene. Ve bir türlü susmak bilmeyecek ve gene küfrederek uğurlayacaktı beni. Aceleyle üzerime bişeyler geçirip kaçarak çıktım apartmandan. Havada bulanık bir gökyüzü görünüyordu. Sanırım yağmur yağacaktı. Keşke ince bir mont alsaydım diye geçirdim içimden. iş yerime gitmek için acele ediyordum. Yaşlı şarapçı Matteo amca oradaydı gene. Lüks fransız lokantasının hemen köşesindeki direğe yaslanmış bir şeyler mırıldanıyordu gözleri açılmadan. Galiba bir kaç saat içinde ayılacaktı. Nahoş bir merhaba dedim gene her sabah olduğu gibi. Ne kadar sarhoş olsa da tanıyabiliyordu beni. Kafasını güç bela kaldırarak gülümsedi ve bir şeyler sayıkladı. Anlaşılmasa da galiba merhaba demek istiyordu. Geç kalmıştım. Koşturuyordum. Nedense ne zaman evden çıksam aklıma ilk topuklu giymek gelir. Ve ne zaman topuklu giysem koşarken gene aynı haltı yediğim için kendime kızarım. Şişmiş topuklarla akşama kadar garsonluk yapmak gerçekten çok zor. Şuan için bulabildiğim tek iş buydu. Büyük katedralin bir kaç sokak ilerisindeki küçük bir lokantaydı bizimkisi. Fakat şefin harika yemeklerinden ötürü tıka basa doluyordu. Patronu sevindirse de bizi hayliyle üzen bu yoğunluğun mimarı şef Gabriele burada aşağı yukarı 20 senedir çalışıyordu. Kendinden emin duruşu ve lezzetli yemekleri ile italyan kadınlarını kendine aşık eden şefimizin ufak çapta bi ünü olduğu da doğruydu. işimi sevmiyordum hayır. Şuan için aidatımı karşılamaktan başka gayem yoktu. Ama bir kaç sonra büyük abim hapisten çıkacaktı. Ve çıktığında beni bulacağını biliyordum. Bulmasa bile bu benim özgürlük yürüyüşüme balta vuracaktı. Bir an önce paramı denkleştirip şehirden ayrılmak istiyordum. Özgürce dünyanın istediğim yerine gitmek istiyor türlü maceralar yaşayarak bilmediğim bir şehirde ölmek istiyordum. Sırtımdaki zincirlerden kurtulmak için de daha hızlı yürüyüp biran önce paramı denkleştireceğim o işe yetişmem gerekiyordu.Tümünü Göster
-
7.
+6Kapıdan içeriye girdiğimde patron her zamanki gibi kasadaki yerinde oturuyordu. Davul gibi şişmiş göbeğinin üzerinde bir küçük nohut tanesi gibi duran kafasını eğmiş yanakları titreyerek saydığı paraları sayıklıyordu. Kapının zilini duyunca irkildi. Beni farkedince paraları katlayıp kasaya sıkıştırdı. Hızlı adımlarla içeriye kaçmak istiyordum. Sabah sabah azar yemek istemiyordum. Fakat bunu bir fırsat biliyordu. Koşa koşa gelip arkaya geçmeden tam kapıda tuttu gene kolumdan adi herif. Nereye gidiyorsun dedi kolumdan sıkarak. Bırak beni dedim. Ne zaman geç kalsam koşarak yanıma gelir kolumdan , oramdan buramdan sıkarak neden geç kaldığımı sorar azarlardı beni. Aklı sıra beni hesaba çekiyordu fakat beni taciz etmeye çalıştığını hepimiz biliyorduk. Benim için bu ucuz yırtmaktı. Gerçekten kıskanç bir karısı vardı. Ve aslında bu kadar kıskançlık etmese bu kadar azmayacaktı bu köpek. Fakat tasmasını çektikçe saldırganlaşıyor bazen hesap ödeyen kadınlara bile sarkıntılık ediyordu. Parayı kadınlardan daha çok sevdiği için hareketlerine dikkat ediyordu. Bu nedenle çok müşteri kaybetmiyordu. Karısı kendisine nispeten daha güzel bir kadındı. Öyle güzel bir kadının bu fare suratlı herifte ne bulduğunu hiç bilmiyorum. içeriye geçip üzerimi değiştirmeye koyuldum. Bu iğrenç kokulu elbiseleri ve önlüğü giymek istemiyordum. Gabriele'in baharatlı yemekleri tüm kıyafetlere siniyordu. Ve akşama kadar yanmış et gibi kokarak sipariş alıyorduk. Kaç defa patrona kıyafetlerimizi evimize zütürmemizi söyledim. Fakat hem cimriliğinden hemde sapıklığından burda giyinmemizin daha doğru olduğunu söyledi. Bir kaç kez dinlemeyip evde yıkadım çamaşırları. Hatta sırf bu yüzden bir kaç kez ceza almıştım. Bütün bahşişlerimi kasaya doldurup haince sırıtmıştı maymun herif. üstümü değiştirdikten sonra tezgahın önündeki yerimi almıştım. Müşterilerin biri geliyor biri gidiyordu. Tabiki de her gün gelen garanti müşterilerimiz de vardı. Öğlen vakitlerinde devlet daireleri dağıldığında Linda'nın bir üst kademede müdürü sayılan Aurelio ve Samuele bunlardan bir kaçı. Samuele'in kendini asla doyuramadığı bir açlığı var. Cinsel anlamda da gerçekten tatmin olmadığı her halinden belli. Sırf onunla evlenip hayatını kurtarmak isteyen garsonlar o geldiği zaman sıraya geçerler ve siparişi almak için birbirleri ile kavga ederler. Aurelio ondan biraz daha sakindir. Her geldiğinde biraz salata ve yanında biraz yağsız makarna rica eder. Ağır hareketlerle bütün bir öğle arasını o yemeği yemek ile geçirir. Daha sonra tabakasından bir sigara çıkarır ve kalkarken yakar. Gene onlar gelmişti ve etrafta sipariş alacak kimse görünmüyordu. Kızlar mutfakta Gabriele'in yeni yemek tarifini dinlerken cilveleşiyor , gabriele utandıkça ona sürtünerek daha da utandırıp gülüşüyorlardı. Benim evlenmek gibi bir niyetim yoktu. Fakat arzulanan erkeğin benim olduğunu düşündükçe içime dolan his gerçekten önüne geçemediğim bir arzuydu. Bunu istiyordum. Elbisemi düzeltip göğüslerimi biraz kabarttım. Saçlarıma son bir kez bakıp doğruca masalarına gittim. Gizli bir şeyler konuşuyorlardı. Beni görünce toparlandılar. Bacağımı Samuele'in koluna değdirerek buyrun ne alırsınız diye sordum.Tümünü Göster
-
8.
+6Bacağımın kendisine temas etmesinden hoşlanmış olsa gerek ki heyecandan kekeleyerek verdi siparişini samuele. Aurelio ise tam siparişini verecekken ben girdim araya :Tümünü Göster
+ biraz salata ve yanında biraz makarna değil mi ?
- e.. evet. Yağsız.
+A doğru unutmuşum özür dilerim. Yağsız bir makarna.
Ben siparişleri yazarken samuele tamamen etki alanıma girmiş kolunu bir yılan gibi aşağıya bırakarak parmaklarını bacaklarıma değdirmeye başlamıştı. Bundan amansız bir zevk aldığı aşikardı. Dönüp içeriye giderken gözlerine doğru bakıp farkındalığımı göstermek için müstehzi bir gülümseme ile karşılık verdim. Ben Gabriele'e siparişleri söylerken Samuele masaya doğru atılmış Aurelio'ya heyecanlı heyecanlı biraz evvel yaşadıklarını anlatıyordu. Komik geliyordu hareketleri. Tam bir ciks manyağı gibiydi. Boynuna tasma geçirilmiş köpekler gibi esirim etmek istiyordum onu. Şehri terketmeden leş kargaları gibi tepesine üşüşüp onunla evlenip kurtulmayı arzulayan garsonlara bir hareket çekmek istiyordum. Siparişlerini verdikten sonra yılışık bir teşekkür etti Samuele. Rica ederek ayrıldım masalarından ve içeriden süzmeye başladım ikisinide. Gizli ve heyecanlı bir şeyler konuşmaya devam ediyorlardı. Saklı bir şeyler çevirdikleri açıktı. Son zamanlarda artan yolsuzluklardan sonra hiçbir memurun birbirine güveni kalmamıştı. Hükümetin bu konuda caydırıcı bir tedbir almayışı memurları hırsızlık konusunda daha da cezbediyordu. iki memur ay başları hariç ceplerinde parayla gezerse herkes onlara hırsız gözüyle bakıyordu. Ekonomi o derece düşük , yolsuzluk ise o derece başını almıştı artık. Bir şeyler son bulacaktı belkide. Bu başı boşluk bir kaç sene içerisinde sönecekti. Samuele ve Aurelio'da boşluk bitmeden fırsatı değerlendirmek istiyordu belli ki. Farkettirmeden masalarına yakın bir yere konuşlanıp masaları siliyor gibi yaparak konuşmalarına kulak misafiri oldum.
Samuele: Dinle , bu işten paçayı sıyırabilmemiz mümkün değil. Yeteri kadar parayı alabileceğimiz bile belli değil. Şu soğuk tavırları bırakıp biraz işimize konsantre olsan Aurelio! Oh , çıldırtıyorsun beni.
Aurielio : Planımı kafamda oturtuyorum. Samuele. Merak etme. Kuş istediğimiz gibi yuvaya girecek. Onu oraya bir şekilde getireceğim. Henüz nasıl yapacağımı bilemesem de bulacağım. Karımla birlikte bu sefil hayattan kurtulacağız. Ve tabii ki sende.
Samuele: Bir an önce bulsan iyi olur Aurelio. Yoksa ben bu işten cayacağım. Ve bu yüzden daha paraları zütüremeden yakalanırsak hiç şansın yok küçük dostum. Ben yakalanırsam seni de ihbar edeceğim.
Aurelio : Sakin ol samuel. O aşağılık herifi istediğimiz yere getirmenin bir yolunu düşün sadece. Sadece bu. ihtiyacımız olan tek şey bu.
Evet ihtiyacınız olan tek şey benim ! -
9.
+6Şaşırmışlardı. Konuştuklarının duyulduğunun farkında bile değillerdi. Samuele herşeyin ortaya çıktığını yakalandıklarını sanarak yaygara koparmak üzereydi. Şaşkın ördekler gibi bir sağa bir sola bakarak sandalyesine gömülüyor çığlık atmamak için kendini zor tutuyor , şaşkın göz bebekleri büyüdükçe büyüyordu. Aurelio seri bir hamleyle kolumdan tutarak beni oturttu masaya. Ve sessiz olmamı söyledi.Tümünü Göster
+ burada duydukların hakkında hiçbir şey bilmiyorsun. Neden bahsediyorsun sen ?
- Aurelio. Bana ihtiyacın var. Biliyorum.
+Ad... Adımı.. Adımı nereden biliyorsun ?
- Korkma , Samuele'i de senide biliyorum. Bana ne yapacağımızı anlatın. Eğer parayı bölüşebilirsek size yardım edeceğim. Ve istediğiniz adamı istediğiniz yere getireceğim.
+ Ama. Şey.
-Aurelio. Hadi. Zamanımız yok. Patron oturduğumu farkettiğinde doğruca masaya gelecek.
+ Tamam. Tamam al şunu. Akşam saat 18 de Bellezia otelinin önünde ol. Seni oradan alacağız. Ve planı konuşacağız.
- Planımızı(!)
+Tamam tamam. Planımızı. Hadi git şimdi.
Kriz yönetiminde başarılı olmuştum. ikisini de telaşlandırıp ani bir karar vermelerini sağlayarak plana dahil olmuştum. Akşam öğreneceğim planda yüksek bir para kaldırabileceğimizi düşünüyordum. Eğer şehirden ayrılmama yetecek kadar para alabileceksek , bu iki salak ile de olsa bu plana girmeye hazırdım. Yoksa günlerce bu sapık patronun tacizlerini ve bu aşağılık kostümlerin kokusunu çekmek zorunda kalacaktım. Güneş sanki bana garezi var gibi batmak bilmedi. Akşam 18 de üzerimi değiştirip sözleştiğimiz otelin önüne geldim. Ortalıkta kimsecikler yoktu. Galiba korkup kaçmışlardı. Fakat bu mümkün değildi. Bu iki gerizekalı benim onları öğrendiğimi bile bile kaçamazlardı. Yakalanacaklarını yada onları ihbar edeceğimi bilirlerdi. Muhtemelen geç kaldılar. Çantamdan bir dal tütün çıkarıp dudaklarıma koydum. Çakmağın azizliği. Aksi şey yanmayınca yanmıyordu bazen. Yanımda dikilen beyaz ceketli yakışıklı uzattı ateşini buyurun diyerek. Uzun boylu gür ve sık saçlarıyla gayet yakışıklı ve düzgün bir adamdı. Sigaramı yakıp ilk nefesi çektikten sonra teşekkür ettim. Ve daha nefesimi vermeden önümüzde siyah bir araba belirdi. içerden kapısını hızlıca açan bir kol elbisemden tutarak beni içeriye çekti. Apar topar beni arabaya yuvarlayıp kapıyı kapattılar. Ve hızlı bir şekilde sürmeye başladı aurelio. Doğrulup oturunca beni içeriye çeken kolun öğlen bacaklarımı sürttüğüm Samuele olduğunu farkettim. Aptal hırsızlar. -
10.
+5Onların bu derece acemice bir hareket yapacaklarını hiç düşünmemiştim. Akılları sıra havalı ve işlerinin ehli adamlar olarak görünmek istemişlerdi. Fakat insanların içerisinde beni böyle yaka paça arabaya tıkmalarının ne kadar dikkat çekeceğini tahmin etmemişlerdi telaştan. Bunlarla kalkışacağım işte çok şüpheliydim. Bu aptallarla yaptığımız bir planda çıkacak ilk sorunda hemen su koyverereceklerini düşünüyordum. Beni şehrin biraz uzağında bir depoya zütürdüler. Demir paslanmış kapılarıyla terkedilmiş bir depoydu burası. içeride tavan aşırı yüksek olduğundan sesler çok yankılanıyordu. Burada bişeyleri konuşmamız mümkün değildi. Samuele'in aptalca çekiştirmesi yüzünden arabaya binerken sol ayakkabımın topuğunun kırıldığını orada farkettim.Tümünü Göster
+ Hah çok güzel. Tek kırmızı topuklu ayakkabımın da topuğunu kırmayı becerdin samuel. Gerçekten neden böyle bi aptallık yaptın. Ve aurelio sen nasıl bu serseme uyabildin anlayamıyorum doğrusu!
ikisine de çıkıştım. Sus pus olup bir iki adım önden yürüyerek kendi aralarında fısır fısır beni çekiştiriyorlardı. Biraz içeride deponun içinde küçük bir harabe vardı. içerisinde daha önce de bir çok kez oturup konuşmuşlar hatta içki bile içmişler. içeriye geçtik. Tabureden bozma bir içki kasasını altıma vererek oturmamı işaret ettiler. Çekip oturdum. Elbisemi bacaklarımın altında toplarken Samuel'in ağzının sularının aktığını görebiliyordum. Dosdoğru karşıma oturup manzarasını izlemeye başladı. Şuan o sersemle uğraşacak durumda değildim. Umutlarımın suya düştüğünü ve buraya kadar boşuna geldiğimi hissetmeye başlamıştım. Üstelik tek kırmızı topuklu ayakkabımında topuğu kırılmıştı ! Aurelio söze başladı.
A: Başlamadan birer kadeh bir şeyler içmek ister misiniz ?
R: Hayır direk konuya girelim. Planı anlatın. Eğer kafama yatarsa sizinle birlikte çalışacağım. Yatmazsa biran evvel bu ucube yerden çekip gitmek istiyorum.
A: Sakin ol tatlım. Sakin ol. Herşeyi anlatacağım al şunu.
Birer kadeh içki doldurup uzattı. Bir yudum aldıktan sonra nefesini toparlayıp anlatmaya başladı.
A: Biliyorsun... E şey ismin neydi bu arada ?
R : Rita. ismim Rita.
A: Biliyorsun Rita. Bizler vergi müfettişleriyiz. Ve biz memurların maaşları geçinmek için yeterli değil. Artan vergiler , ev sahiplerin doymak bilmez gözleri..
R: Direk konuya gir istersen Aurelio. Gerçekten sıkılmaya başladm.
A: Peki peki tamam. Samuele ile bir plan yaptık. Bizim departmanımızın bir şefi var. ismi Lorenzo. Kendisi bizim statü olarak bizim üstümüzde. Lakin sosyokültürel olarak onu bizden farklı kılan tek şey soylu bir aileden geliyor olması. Ailesinin güzel bir mal varlığı var. Fakat Lorenzo'nun kumar alışkanlığı yüzünden onu bir türlü adam edememişler. O yüzden bu servete doğrudan bir erişimi Babası Tony ölene kadar mümkün değil. Kumara olan düşkünlüğünü ilk olarak beraber takıldığımız barın sahibi Luis farketti. Lui'nin barında arka tarafta bir poker masasında sabahladığında çok sıkı arkadaş oldular. Ve lui onun kanını sömürene kadar onu bırakmamaya kararlı. Lorenzo'yu çok büyük kar getireceğine inandırdığı bir iş için ikna etmiş durumda. Bir pazar gecesi alem yaptığımız sırada Lorenzo sarhoş kafayla anlatmıştı. Muhtemelen bu çarşamba yani iki gün sonra lorenzo bütün parasını alarak Lui'nin yerine gelecek. ve orada birlikte yapacakları iş için konuşacaklar. Ve daha sonra lui paraları yaşlı ihtiyar Sanchez'in kasasına zütürecek. Sanchez'e giderken lui'nin cebinde hem lorenzo'nun hemde lui'nin parası olacak. Yani bizim üçümüze yeni bir hayat kurmaya yetebilecek bir servet.
R: Peki. Paraları Sanchez'den mi çalacağız ?
A: Hayır. Sanchez'in mekanı yedi yirmidört korunuyor. Hükemetten kaçırdığı polonyalı korumaları yedi yirmidört mekanı canları pahasına koruyorlar. Ve oraya girmemiz imkansız.
R: Peki o zaman nasıl çalacağız bu paraları ?
A: Burada devreye sen giriyorsun.
R: Ben mi ? Nasıl ?
A: Anlatacağım. Öncelikle samuel'i kendine getirmem gerek. Her içkiden sonra böyle sızıyor.
Samuel gördüğü manzara karşısında sızıp kalmıştı anlaşılan. Yada biraz önce cebindeki eliyle yaptığı mastürbasyonu başarıyla tamamlamış terleyerek nefesini toplayıp kendine gelmeye çalışıyordu. Sersem herif. -
11.
+4Aurelio samueli kaldırıp köşedeki hasır çuvalların üzerine bıraktı. Bir kadeh içkiyle yığılıp kalan samuel kısa süre içinde horlamaya başladı. Biraz daha köşeye çekilip baş başa konuşmaya başladık.
A: Lui işi gereği kadınlarla çok yakın. Barında sürekli güzel kadınlar dans ediyor. Dansçılarını özenle kendisi seçiyor. Ve söylediklerine göre. şey..
R : Ne ? Söylesene Aurelio. Sorun ne ?
A: Lui dansçılarını seçerken. Biraz fazla yakından inceliyormuş.
R: Anlamadım ? Lui'nin beni seçmesi için onunla yatmam mı gerekiyor yani!
A: Şey.. Evet maalesef.
R: Ah erkekler. Tamam kabul. istediğini vereceğim. Onu etkileyeceğimden emin olabilirsin. Dansçılarından birisi olurum. Peki sonra ne yapacağız ?
A: Çarşamba akşdıbına kadar kendini ona sevdirmen ve sadece işini yapman gerekecek. O zamana kadar bekleyecek ve kendini gizleyeceksin. Bu sürede ortalığı iyice öğrenip ezberlemeyi de ihmal etmeyeceksin. Çarşamba akşamı Lorenzo gelecek. Paraları lui'ye teslim edecek ve gidecek. Büyük ihtimalle bir kaç kadeh içerler. içtiklerinde odada dans eden bir kaç tane hatun olacak. O hatunlardan birisi de ?
R: Tabiki de ben olacağım değil mi ?
A: Elbette! Zekisin tebrik ederim. Dans ederken bütün kadınlığını ve güzelliğini kullanacaksın. Onlara olabildiğince içki içir. Adamları biz hallederiz. Lui ve lorenzo sarhoş olup sızdıklarında kapıdaki adamları halledip gece lorenzo'nun ve lui'nin kasasındaki bütün paralarla birlikte toz olacağız. Merak etme sonrası içinde planlarımız var. Limanda bizi bir gemi bekleyecek. Açılıp bizi Yunanistana kadar zütürecek. Orada da artık herkes kendi yoluna bakar.
R: Tamam anlaştık.
A: O zaman hadi kalk. Lui'nin yanına gidiyoruz.
R: NE ! Lui'mi ? Şimdi mi ? Bi bi... bir saniye Aurelio. Çekiştirme dur. -
12.
+5Aurelio beni kolumdan tuttuğu gibi arabaya sürükledi. Peşinden koşar adım yetişmeye çalıştım. Arabaya atladığımda bu gece direk onun yanına gitmesek diye ikna etmek istiyordum. Planın içine tam manasıyla balık gibi atlamıştım. Ve ilk geceden sadece planı konuşmak için buraya geldiğimizi sanıyordum. Samuel sersemi de depoda kalmıştı. ikimizin de pek umrunda değildi açıkçası. Aurelio kararlı gözüküyordu. Ve sadece 2 günümüz vardı. Bu yüzden vakit kaybedemezdik. Derhal lui'nin mekanına gittik. Beni sokağın başında indirip ne yapacağımı tarif etti. Üstümü başımı toparlayıp mekandan içeriye girdim. içerisi alabildiğine duman altıydı. Sigara dumanları , insan nefesleri , köşelerde çılgınca sevişen gruplar. Tam manasıyla berbat bi çukurdu. Sahnede üç çık neredeyse çırıl çıplak azgın erkeklerin salyalarına dans ediyorlardı. Maymun suratlı heriflere nasılda arzulu istekli bakıyorlar. Güzel oynuyorlar doğrusu. Hoşuma gitmedi değil. Barmene Lui'yi sordum. Beni iki tane adam iki kolumdan tutarak üst kata çıkardılar. Lui'nin ofisine girdik. içerisi kesinlikle ses geçirmiyordu. Deri döşemeli koltuğu ve neredeyse tamamı siyah mobilyaları vardı. Karşısındaki koltuğa oturup onunla çalışmak istediğimi sordu. Benden kendimden bahsetmemi istedi. Bende babamın bana tecavüz ettiğini , benimde evden kaçtığımı ve ne olursa olsun bir daha o eve dönmeyeceğimi anlattım. Kocamın bana bakmadığını çocuklarım ile sokakta kaldığımı bana yardım etmesini istediğimi söyleyerek küçük kevaşe olmaya hazır kızı oynadım. Göğüslerim onu hayli etkilemişti. Gözlerini göğüslerimden alamıyordu. Usulen sorduğu bir soru olduğu çok açıktı. içerdekilere dışarda beklemelerini söyleyerek beni yanına çağırdı. Sandalyesini bana doğru çevirerek bacaklarını öne uzattı. Ve eliyle dizlerine oturmamı işaret etti. iş yerindeki şişman nohut kafalı aptaldan sonra da lui denen gerizekalının aşüftesi olmam gerekiyordu. Buradan kurtulup özgürlüğüme kavuşmam için ödeyeceğim bedellerden sadece bir tanesiydi. Evet yapabilirdim. Özgürlük için herşeyi yapabilirdim. Buradan kurtulmak için lui'yede katlanacaktım. Kucağına oturdum ve memelerim ile oynamasına izin verdim. Aslında genç yaşıma göre dolgun olan memelerimi bir kaç kez sıkarak okşadı. Nefes nefese idi. Aleti alttan vajinama değiyordu. Aşırı derecede sertleşmişti. Henüz ön sevişmeye bile geçmeden boşalacak gibiydi. Kalçalarımla penisiyle oynamaya başladım. Ve dudaklarından öperek onu iyice azdırdım. Biraz geçmeden elini bacaklarıma atarak elbisemi sıyırmaya başladı. Vajinama dokundu. Zevk almasamda ıslandığını farkedince çok azmış olacak ki beni kaldırıp masaya kafamı bastırdı. Tamamen arkamı ona dönmüş bir biçimde hemen olup bitmesini istiyordum. Nefes nefese kemerini çözerek aletini içime soktu. içimde gidip geldikçe vajinamda bir karıncalanma hissediyordum. Aleti o kadar küçüktü ki hissettirdiği şey karıncalanmadan öteye geçemiyordu. inanın 6 yaşındaki bir çocuğun penisine sahipti. Zorla yaptığım bir ciksten bu kadar bile zevk almayacağım hiç aklıma gelmezdi. Bütün spermlerini içime boşaltmak için çıkarmadı. Fakat içime bile boşalmaya yetmiyordu penisi. Beni beğenmiş olacak ki 5 dakikadan uzun sürmedi boşalması. Üzerini toparlayıp kalçama bir tokat attı. Sonrada karşısına geçip oturmamı istedi. işe alındığımın simgesiydi galiba bu. Çokta zor olmadı. Lui'ye teşekkür ettim. Seni benden başka kimse mutlu edemeyecek diyere indim aşağıya. Sahne için kıyafetler vererek gönderdi beni. Eve gidip duş almamı yarın akşam üzeri hava kararmadan 3 gibi gelmemi istedi. Karanlık bastırınca da sahneye alıp Torino'ya yepyeni bir kasırga yaratacağını söyledi ve sonrasnda iğrenç bir kahkaha attı. Evet kısa süreli de olsa Torino erkeklerinin akıllarını başlarından alan bir kasırga olacaktım.Tümünü Göster
-
13.
+5Lui sonraki iki gün boyunca çalıştıktan sonra beni eve zütürdü. Evinde de benimle bir kaç kez birlikte oldu ve neredeyse tüm sırlarını açmaya hazırdı. zaten erkeklerin çok kolay kanan ve çabuk sürüklenen heyecanlı , tatlı ve akılsız bir yapıları var. Çok zeki yaratıklar değiller. Bana onun iğrenç hayatıyla ilgili çok fazla bir bilgi gerekmiyordu. Sadece ihtiyacım kadar. Evde sakladığı altınlardan bir kaçını kendime takı olarak takıp şirin bir aşüfteyi oynuyordum. Kendisi de keyiflendikçe keyifleniyor takmama izin veriyordu. Gizlice hepsini çantama atıyor Lui'den herkesten önce ben çalmaya başlıyordum. Bu ganimetten ne kadar yararlanırsam o kadar kardı benim için. Çünkü bu iğrenç heriflerden kurtulmamın ve özgürlüğüme ulaşmamın tek yolu buydu. Ve benim gibi bir çok kadını daha özgürleştirecektim. Çarşamba günü gecesiydi. Gene her zamanki gibi bir kaç saat erken gelip lui'nin odasına kurulmuştum. Lui sandığımdan geç geldi ofisine ve sandığımdan daha gergindi. Kısa zamanda beni ilk kadını haline getirmişti. Ve benden gerçektenn kirli bir kraliçe yapmak istiyordu. Sahneye çıkmamdan bi kaç saat önce ofisine geliyor onunla birlikte olup ilk olarak onu mutlu ettikten sonra torino erkeklerine unutamayacakları dakikalar yaşatıyordum. Çarşamba gecesi bana elini bile sürmedi. Çok gergindi. Yaşlı ihtiyar Sanchez'in adını sayıklayıp duruyordu. Heyecanlıydım evet. Belkide büyük özgürlüğüme , o koca hayallerime saatler hatta dakikalar kalmıştı. Birazdan kapıdan içeriye lorenzo girecek ve lui ikisinide eğlendirmemi isteyecekti. içkileri ardı ardına içirip ikisini de sarhoş ettikten sonra samuel ve Aurelio'nun gelmelerini bekleyecektim. Daha sonra bütün parayı alıp Limandaki gemiye binip yunanistanda özgürlüğümün peşinden gidip bir ömür boyu özgürlüğün tadını çıkaracaktım. Bu ana kadar ettiğim bütün günahlarda sadece özgürlük içindi. Bunu biliyordum. Günah işlemekte belkide bu özgürlüğün bir parçasıydı. Herneyse derin konular. Aşağıya inip hazırlanmaya başladım. Kıyafetlerimi giyip lui'nin yanında koltuğun hemen bitişine dayandım. Onun arkasındaki güçlü kadındım ben. Yataktaki aşüftesi. Hareketlerini izleyip güldüğü küçük maymunu. Evet. Hepsi özgürlük içindi. Çok az kalmıştı. Hepsinden kurtulmam için çok az kalmıştı. Lui ile birer tane içki içtik. Çok geçmeden Lorenzo kapıda belirdi. O Lui den daha gergindi. Lui onun yanında sürekli yüksek kahkahalar atıyordu. Sakin olduğunu göstermeye çabalıyordu. Fakat suratı sadece sevişirken bu kadar terliyordu. Yada sevişmeye çalışırken diyelim. Küçük karınca lorenzo ile sohbete başladı. Ve bende içkilerini doldurup farkettirmeden önlerine bırakıyordum. Muhabbete ve benim geyşa tavırlarıma kanarak rahatlamaya başladılar. Lui odadakileri dışarıya çıkardı. Odada sadece üçümüz kaldık. Lorenzo bişeylerin farkına varmış gibi tedirgindi. Gözü sürekli bendeydi. Cinsel bir bakış değildi bu. Aşırı derecede gergindi ve bana güvenmediği belliydi. Lui'de bunu farketmiş olacak ki bakışlarını sezdiğinde küçük bir kahkaha patlatıp lorenzoya beğenip beğenmediğini sordu. Lorenzo cevap vermedi. Utangaç ve çok acemi tavırları vardı. Belkide hiç bir kadınla yatmamıştı. Aşağılayıcı bir gülüşle kafasıyla işaret etti lui. Lorenzoya doğru yanaştım. Beyaz ceketinin üzerinden önce göğüslerinden ve omuzlarından okşadım. Çok gergindi ve rahatlamaya ihtiyacı vardı. Saçlarımı yanaklarına doğru süzüp kulağına rahatlamasını fısıldadım. Ve dudaklarını dilimle ıslattım. Lui bizi izleyip keyfe geliyor ben Lorenzoyu azdırdıkça oda kendi kendine azıyordu. Önüne dolanıp aletini ağzıma almak üzereyken hemen yanındaki çantayı gördüm. Simsiyah bir bavulvari çanta taşıyordu. Paralar onda olmalıydı. Lui'nin kasasıda hemen yanında. içki standının hemen altında duruyordu. Anahtarları pantolona kilitliydi. Almamız için mutlaka sızması , bayılması yada en kötü ihtimalle ölmesi gerekiyordu. işte oradaydı çanta. Hemen iki adım uzağımdaydı içinde özgürlüğüm olan çanta. Kafamdaki özgürlük hayallerimi canlandırırken lorenzonun aletini ağzıma almaya başladım. iğrenç bir sıvı salgılıyordu. Tuzlu tadından tiksinmiştim. Kusmamak için kendimi zor tutuyordum. Ve buna uzun süre devam edemezdim. Fakat bu hareket ikisini de tahmin ettiğimden çok daha fazla azdırmış olacak ki lui yerinden kalkarak hem kendine hemde lorenzo ya bir içki verdi. Yeni işlerini kutlamak adına bugün bize herşey serbest diyerek tanrılara küfrettiler. Lui arkamdaki sandalyeye oturarak bir eliyle kendini tatmin ediyor bir eliyle kalçalarımı okşuyordu. ikisinin arasında kalmış birazdan muhtemelen aşağılık bir cikse maruz kalacaktım. Lui yavaşça elbisemi sıyırmaya başladı. Lorenzo'da lui'den aldığı rahatlıkla göğüslerimle oynamaya başladı. Lorenzonun aleti lui'ninkine göre çok daha büyük sayılırdı. Zevk almasam da bişeyler hissedecektim en azından. Lui elbisemi sıyırdıktan sonra küçük karıncasını içime soktu. Hiçbişey hissetmiyor fakat dünyanın en büyük aletini vajinama sokuyormuşçasına bağırıyordum. Kapıdaki korumalara bağırıp bizi yalnız bırakmalarını istediğini söyledi. Her ne kadar adi bir adam olsada yöneticisi olduğu barda bunun duyulmasını istemiyordu lui. ikisi beni aralarına alıp kendilerini olağanca şekilde tatmin ettiler. Bir süre sonra lorenzonun aletinden bıkkınlık geldi. Ve birşeyler içmek istediğimi söyleyip lui'ye döndüm. Lui bana elindeki içkisinden verirken lorenzo ani bir hareketle aletini içime kadar soktu. Bayılacağım sandım. Vajinam uzun zamandır lui'nin aletinden karıncalanmaya alışmış olmalı. Lorenzo'nun bu ani girişi bütün hücrelerimi ayaklandırdı. Acı hissettim. Elimle karnından tutup ittirdim. Fakat lorenzo dinlemedi. Uzun zaman sonra tekrar tecavüze uğruyordum. Özgürlüğüm içindi hepsi. Bütün bu iğrenç heriflerden kurtulacaktım nasılsa. Sesimi çıkarmamalıydım. içmeleri için herşeyi yaptım. Herşeyi. Türlü sapkınlıklardan sonra yorgun düşüp koltuklara bıraktılar kendilerini. Biraz masaj yapıp ikisinide uyutmayı başardım. Korumalar kapıda yoktular. Beklemeye başladım. Aurelio ve Samuel'in gelmelerini gerekiyordu. Fakat bir terslik vardı.Tümünü Göster
-
14.
+4korumalar birazdan yukarıya çıkıp bizi kontrol edeceklerdi besbelli. Fakat ortada samuel ve aurelio'dan eser yoktu. Biraz daha beklemeye karar verdim. Gerilip bir viski daha içtim. Fakat olmadı. Yerimde sayıyordum. Odanın içinde dört dönüyor fakat bir türlü bir işaret bir emare göremiyordum. Anlaşılan o ki bu iki gerizekalının cesareti ancak buraya kadar yetti. Yada içeriye girmek için bir plan yapamadılar. Hayır. Olamazdı. Buraya kadar gelmişken bu kadar girmişken içlerine hayır. Yapamazlardı. Vazgeçemezlerdi. Ama hayır. Vazgeçsinler. Ben vazgeçemezdim. Kimseye mecbur olmadığım gibi. Onlara da mecbur değildim. Kendimde başarabilridim. Çünkü yapmazsam belkide ölene kadar bu hakarete maruz kalacaktım. Ve bu lanet heriflerin karıncalarını memnun etmeye çalışarak geçecekti ömrüm. Hayır özgürlüğüme bu kadar yakınken buna katlanamazdım. Çantayı alarak kasanın yanına fırlattım. Bir hamle ile lui'nin pantolonundan kasanın anahtarını aldım. içkiden ve ciksten sonra yorgun düşmüş hiçbişeye hali kalmamıştı pislik herifin. Kasayı açarak içindeki paraları da hızlı bir şekilde çantaya doldurdum. Şimdi dışarı çıkmak için tam zamanıydı. Korumaların yukarı çıkması için bir dakika var yada yoktu. Çantayı hemen bi yere gizlemeliydim. Kapıyı açıp ortalığı kolaçan ettikten sonra koridora çıktım. Alt katta saksının arkasına çantayı gizledim. Ve sonra içeriden buz kovasını alarak merdivenden aşağıya inmeye başladım. Korumalar çekine çekine yukarı çıkmaya başlıyordu. Merdivende yakalayıp hemen yapıştım.Tümünü Göster
R: Ah , iyi oldu sizi gördüğüm. Lui bize hemen buz getirmenizi söyledi. Acele edin.
K: Peki tamam. Al sen şunu aşağıdan buz getir. Bende yukarı çıkıp patron bir şey istiyor mu sorayım.
R: Ben lavaboya gideceğim. istersen sende içeriye girebilirsin. Ama bengelene kadar onları idare edecek birilerini arıyorlar. Bilgin olsun.
Diyerek çantayı aldım. Ve aşağı soyunma odalarına doğru ilerlemeye başladım. Koruma içerde başına ne geleceğinden şüpheli olduğu için korkmuş olsa gerek ki biriki saniye sonra onunda ayak sesleri duyuldu ve kalabalığa karıştı. Ayaklarımdaki topukluları çıkarıp kalabalığın içine karıştım. Zaten ortalık olanca sis ve duman içindeydi. Buzları zütüren koruma yukarı çıkmadan önce kapıya ulaşmam gerekiyordu. Dans eden aptal kalabalığın içinden çantaya sarılarak geçtim. Zor olsada kapıya ulaştım ve mekandan çıktım. Evet! Başarmak üzereydim. Limana kadar koşup gemiye binmem gerekiyordu sadece. Ama hayır. Gemi! Lanet olası gemi! o gemiyi de aurelio ve samuel ayarlayacaktı. Şimdi ben bu kadar para ve Lui'ye attığım bu kazıktan sonra torino da ne yapabilirim ? Gitmem gerekiyordu. Fakat nasıl gidecektim. Kendimi limana attım. Hışımla koşarak gemiler arasında dolanmaya başladım. Hangisi nereye gidiyordu hiç bilmiyordum. Korumalar muhtemelen kasayı görmüşlerdi. Peşime düşmeleri an meselesi. En yakın yük gemisine sıvıştım. Tankerlerin arasına gizlenip kalkana kadar kendime sote bir yer bulmaya çalıştım. Gemi biraz açıldıktan sonra kaptana durumu izah eder gidene kadar misafirleri olmam için ikna ederdim. Geri dönemezdim. Hayır hayır. Asla geri dönemezdim. Gerekirse gemideki bütün erkeklerle yatardım teker teker. Ama buradan uzaklaşmam gerekiyordu. Artık özgürlüğüme kavuşmanın vakti gelmişti. Ve evet. Gemi düdüğünü öttürüyordu. Sanki özgürlüğee özgürlüğee diye bağırıyordu bariton sesiyle. Bilmediğim bir kente belki bilmediğim bir ülkeye doğru yola çıkıyordum. Bildiğim tek şey , katıksız özgürlüğe kavuşmama günler kalmıştı. -
15.
+4Çok geçmeden kaptan demir alıp açılmaya başladı. Özgürlüğe doğru giden yolda ilk adımlardı bunlar. Karadan bir kaç mil uzaklaştıktan sonra güvertede bir yaygara koptu. Hay aksi diye söylenmeye başladım. Tamda ortaya çıkıp kendimi gösterecektim. Aşırı derece de yorgun ve acıkmıştım. Ya gemiye kaçak bir yolcunun bindiği anlaşıldı. Yada güvertedeki mürettebat arasında çıkan bir tartışmaydı bu. Çok geçmeden bütün bağırmaları susturan kalın ve olgun bir erkek sesi duydum. Anlamadığım bir dilde mürettebata kısa kısa bağırdı. Sanırım bu kaptan olmalıydı. Vakur ve etkileyici bir ses tonu vardı. Kafamda neye benzediğini hayal etmeye başlamıştım. Geminin sallantısından ve yorgunluktan oracıkta uyuyakalmışım. Gözümü açtığımda kamara gibi bir yerdeydim. Pencerelerde sadece mavilik görünüyor odadaki her şey sanki bir ahenk içinde sallanıyordu. Nereye gidiyorduk ? Neredeydim ? Garip bir dil konuşan o insanlar kimdi ? Kaptan. Kaptan neredeydi. Beni yanına alıp zütürecek miydi ? Tabiki canım. Beni okyanusun ortasına atacak hali yok ya ! Sahi atar mıydı ? Korkuyordum. Yerimden doğrulup odanın içerisinde gezmeye başladım. Ah çantam. Çantamı gördüm. Tamamen aklımdan çıkmış. Hemen koşup sarıldım. Gizlice içini açıp kontrol ettim. Herşey yerli yerinde görünüyordu. Çok geçmeden içerden bir kapı sesi geldi. Elinde sabah kahvesiyle uzun boylu geniş omuzlu bir erkek girdi içeriye. Gülümseyerek bir şeyler söyledi. Ne dediğini anlamıyordum. Korkuyordum sadece. Çantayı arkama saklayıp yerde beklemeye başladım. Anlamadığımı farkedince ağır ağır konuşmaya başladı. Yavaş konuşunca anlayacağımı düşünüyordu galiba. Fakat anlayamadım. içeriye orta yaşlarda kaptanın sağ kolu olduğunu düşündüğüm bir adam girdi. Kaptana bir şeyler söyledi. Kaptan muhtemelen geliyorum diyerek onu dışarıya gönderdi. Çıkınca yanıma kadar gelip omuzlarımdan tuttu. Sanırım evet gidene kadar benimle beraber olacaktı. Bu olmalıydı niyeti. Omuzlarımdan sarkan elbisemin uçlarından tutup boynuma doğru çekerek düzeltti. Direk gözlerime bakıyordu. Korku dolu gözlerle gözlerine bakıyordum. Derin kahverengi gözleri vardı. Nedendir bilinmez bir baba gözü kadar derindi. Ve babam gibi sarılmak istiyordum o an kollarına. Şefkatle yüzüme bakıp gözümdeki nemi aldı. Sonra gülümseyerek yanağımı okşadı. Gençti kaptan. Fakat 50 yaşındaki bir aile babasının yüreğini taşıyordu. Büyük ellerinin verdiği kısacık huzurla bana tekrar geleceğini ima eden hareketler yapacak çıktı odadan. Ah , keşke anlaşabilseydik.Tümünü Göster
-
16.
+5Kaptanın verdiği rahatlıktan sonra kamaranın içinde gezmeye başladım. Sanırım burası kaptanın gemi içerisindeki küçük köşküydü. Köşede çalışma masası olarak kullandığı geniş bir masası vardı. içeride yatak odası olmalıydı. Salonun içerisinde özel eşyaları ve gittiği yerlerden aldığı ufak tefek turistik eşyalar vardı. Çoğu bakır veya metalden altın rengine boyanmış yada altın suyuna batırılmış değersiz materyaller. Çantamı soteye bi yere saklayıp oda içerisindeki keşfime devam ediyordum ki gemi büyük bir gürültü ile sallandı. Güverteden gelen bir gürültüydü. Galiba sağlam bağlanmamış bir konteynır geminin sallanmasından diğerine çarpmıştı. Biraz sonra da kaptan terlemiş alnını silerek içeriye girdi. Cam işlemeli sürahisinden bir bardak su doldurup bir dikişte hepsini içti. Susamış olmalıydı. Hareketlerinden patron yerine daha çok lider olmayı tercih ettiği ve mürettebatı tarafından sevildiği anlaşılıyordu. Güvenilir birisine benziyordu. Kaçak binen bir yolcuya göre çok hoş karşılamıştı. Biraz soluklandıktan sonra yanıma gelip karşıma oturdu. ikimizde yerde oturmuş birbirimize bakıyorduk. Cebinden iki sigara çıkarıp birisini kendisine aldı. Diğerini bana uzattı. Sanki ilk defa sigara görüyormuş gibi uzandım. Şuan çok iyi gelirdi. Gümüş işlemeli çakmağı ile sigaralarımızı yaktı. Ve sonra anlamadığım birkaç kelime söyledi. Benden birşeyleri anlatmamı istiyordu. Fakat anlaşamıyorduk. Hangi dilde konuştuğunu bilmiyordum. Bana önce kendi dilinde sordu. Anlamadığımı farkedince teker teker denemeye başladı. Benimle anlaşmaya çalıştığı o hali çok tatlı geliyordu gözüme. Teker teker bildiği dillerden ufak tefek birkaç kelime ile hangi dilde konuştuğumu tutturmaya çalışıyordu. Birkaç kelime saydıktan sonra “Donna” diye seslendi. italyanca kadın manasına gelen bu sözcüğü duyunca gülümsedim. Anladığımı farkedince italyanca “Anladın mı ?” diye sordu. Gülümseyerek başımı salladım. Yeni bir ada keşfetmiş gibi sevinerek ağzında sigarasıyla büyük bir coşkuyla bana sarıldı. içten bir kahkaha attım. Gülüşmelerimiz bittikten sonra konuşmaya başladık.Tümünü Göster
K: Öncelikle gemimize hoş geldin kaçak kadın. Anlat bakalım. Hakkında ne bilmeliyim ?
R: Adım Rita. Torino’da bir barda çalışıyordum. Ahlaksız babamın diretmeleri yüzünden evden kaçmak zorunda kaldım. Belalı abilerim ve babamın sapkın tavırları yüzünden şehirde barınamaz bir hale geldim. Günlük masraflarımı karşılamak üzere bir barda çalışmaya başladım. Daha sonra işler iyice içinden çıkılmaz bir hale geldi. Orada kalsaydım ölecektim. Ve ben yaşamayı en az özgürlük kadar çok seviyorum. O nedenle ne pahasına olursa olsun ordan kaçmalıydım. Bütün eşyalarımı alarak kendimi limana attım. Olabildiğince uzak bir yere gidebilmek için. Kader beni sizin geminizde misafir etti. Ve sanırım tanrı misafirlerini seviyorsunuz.
K: (Ufak bir tebessümle şaka yapmak istedi.) Öyle mi ? Fakat ben göründüğümün aksine sert bir kaptanımdır. Gemimde taşıdığım her bir şeyin bir bedeli var. Seni taşımam için nasıl bir bedel vereceksin ?
R: Yeteki beni buradan uzaklaştırın. istediğiniz her şeyi vermeye razıyım.
Çaresizliğim karşısında bana acımıştı. Kendisiyle yatmayı teklif ettiğimi ve buna bile razı olduğumu biliyordu. Bu diğer erkeklere cazip bir fırsat gibi gelirken o benim bir kadın olarak bu kadar çaresiz bir durumda oluşumdan rahatsız olmuştu.
K: Güverteyi temizleyeceksin. Birkaç günlük yolumuz var. Sana temiz kıyafetler ayarlayacağım. Burası benim odam. Buranın temizliğinden de sen sorumlusun. Sana ücret olarak bir şey ödemeyeceğim. Seni gittiğimiz limana kadar taşıyacağım. Sende taşıma ücretini çalışarak ödeyeceksin. Ben bedavaya hiçbir şeyi taşımam. ,
Şakayla karışık takılıyor, hemde kendimi iyi hissetmemi sağlamaya çalışıyordu. Gerçekten genç yaşına rağmen böyle olgun davranması beni hayliyle etkilemişti. Kendimi tanımasam aşık oluyorum zannedecektim. Elimle askerler gibi selam durup başüstüne kaptan diyerek bir şirinlik yapmak istedim. Hoşuna gitti. Gülerek ayağa kalktı. Ve bana temiz çamaşırlar getirdi. Giyinip derhal işe koyulmam için biraz önce gelen yardımcısının yanına zütürdü. -
17.
+3 -1Kaptanın yardımcısı beni güverteden aşağıya inen mahzen gibi bir yere indirdi. Ahşap merdivenleri kullanarak aşağıya indik. Gemi gayet teknolojik olsa da galiba kaptanın eskiye yönelik bırakamadığı alışkanlıkları yada sevdiği bazı antik şeyler vardı. Alt katta işçilerin ve diğer mürettebatın üstlerini değiştirip giyinip uyuduğu veya oturup dinlendiği alana geçtik. Bu kat tamamen mürettebata ayrılmıştı. içeride ağır bir erkek kokusu vardı. Hoş bende tamamen bir hanım efendi gibi kokmasam da o kadar ter kokusunun arasında tak böcekleri bile lavanta gibi kokardı. Gemide temiz kalabilmek çokta mümkün olmuyordu anlaşılan. Yada temiz olmak işlerine gelmiyordu mürettebatın. Bana uygun bir pantolon bir gömlek ve bir deri ceket ayarladı kıyafetlerden. Hepsini koluma tutuşturup hızlı bir şekilde beni giyindirerek benden kurtulmak istiyordu. Bakıcılık olarak görüyor olmalıydı bu yaptığı işi ve haliyle hoşnut değildi. içeride üzerimi değiştirip çıktım. Beni güverteye getirip gemiyi gezdirmeye başladı. Temizlik kovalarını ve malzemelerini gösterip nereyi nasıl temizlemem gerektiğini öğretti. Kısa süren bu gemi turundan sonra eşyaları alıp çalışmaya başladım. Hemen işe koyulmuştum. Gemide seyahat etmeye alışık değildim. Sallantıdan bir süre sonra bütün dünya sallanıyor gibi geliyor. Başınızı sabit tutmakta zorlanıyorsunuz. iğrenç bir mide bulantısı devamlı karnınızda duruyor. Ve güneş tepede siyahi köleleri kırbaçlayan beyaz batılılar gibi açıktaki etlerinize işkence ediyor. Her taraf alabildiğine maviydi. Denizi severdim lakin okyanusun ortasında bu denli ağır ilerlemek işten bile değildi. Özgürlüğe doğru gidiyordum. Olsun. Herşeye katlanabilirdim. Ağır mide bulantısı ve güneşin etkisi ile güvertede uyuyakalmışım. Gözüm kapalı başımda toplanmış mürettebatın homurtularını duyuyordum. Kızgın kızgın birşeyler diyorlardı. Bir tanesi çok öfkeliydi. Sanırım beni denize atmayı teklif etti. Fakat aralarında bu fikre hepsi onay vermedi. Ne olacağım konusunda bir tartışma içindeydiler. Herkes bir şeyler söylüyor kimse bir diğerini ikna etmeyi başaramıyordu. Duyduğum tüm garip seslerden bir konuşma metni oluşturmaya çalışıyordum. Gözümü açtığımda tepemde bana doğru eğilmiş 10 tane erkek kafası gördüm. Hayatlarında ilk defa kadın görmüş gibi açıldı büyüdü gözleri. Yerimden doğrulurken onlarda kenara doğru çekildiler. Korkuyordum. Başıma gelecekleri bilemediğimden , özgürlük arayışımın böylesine aptalca biteceğinden korkuyordum. Bir şeylerin beni durdurmasından ve benim hiçbir şey yapamayacağımdan korkuyordum. Birkaç dakika sessizlik olduktan sonra kendi aralarında tekrardan fısıldanmaya başladılar. Neler olduğunu neden burada toplandıklarını benden ne istediklerini sordum birkaç kez. Hiçbirisi anlamadı. Hatta öfkelenip birkaç kez bağırarak sordum. Fakat gene cevap veren olmadı. Sanırım gemide anlaşabildiğim ve italyanca bilen tek kişi kaptandı. Adını bile bilmediğim kaptan. Keşke gelip kurtarabilseydi beni bu kalabalıktan. Özgürlüğün bu kadar ağır bedeller ödenerek edinildiğini bilmiyordum. Şimdi çıkıp bütün toplumlara “ Siz erkekler! Size bahşedilen bu özgürlük için bu kadar zor ve engebeli bir yoldan mı geçtiniz ? “diye sorup adalet istiyordum. Çok geçmeden önce yardımcısı sonrada kaptan gelerek kalabalığın içinden yanıma geldiler. Kaptan durumu anlamak için mürettebata dönüp sert ve tok bir şekilde sordu. Mürettebattan bir kişi öne çıkarak beni işaret ederek bir şeyler anlattı. Kaptan biraz dinledikten sonra eliyle addıbını susturdu. Sonra gene eliyle işaret ederek herkesi işlerinin başına gönderdi. Sonra bana dönüp kolumdan tuttu. Ve kafasıyla kendisini takip etmemi işaret etti. Korkuyordum. Biraz önceki mütebessim yüz ifadesi yoktu yüzünde. Korkuyordum.Tümünü Göster
-
18.
0Çok iyi devam lütfen *
-
19.
+4 -1Kamarasına girdikten sonra rahat tavırlarla sanki hiçbir şey olmamış gibi bardağına gene o sürahisinden doluca bir su doldurdu. Mahcuptum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Biraz önce olup bitenden haberim yoktu. Aralarında ne konuşmuşlardı yada bana ne olacaktı hiç bilmiyordum. Sadece ürküyordum. Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Galiba kaptan beni çekici bulmuyordu. ilk günden beri bana bir kez bile cazibe ile baktığını hissetmedim. Yanıma gelip üstümü düzeltmişti. Diğer erkeklerin aksine üstümdekilerin üstümde kalmasını istiyor gibiydi. Suyunu yudumlayıp masasındaki kağıtları karıştırırken yanına gelip ben bişeyler yapmak istedim. Belkide kadınlığımı kullanma vaktiydi. Elimde bundan başka oynayacak kozum yoktu. Koltuğunun arkasına geçip omuzlarına koydum avuç içlerimi. Omuzlarından kavrayıp göğüslerine doğru indirdim. Gülümsedi. Ellerimden tuttu ve geriye çekti. " Rita , lütfen buna gerek yok." diyerek kalktı koltuğundan. Pencereye doğru ilerleyip engin maviliği izlemeye başladı suyunu içerken. Beni istemiyordu açıkça. Arzulamıyordu diğer erkekler gibi. Fakat beni çeken birşeyler vardı. Diğer erkeklerden farklıydı kaptan. Bütün erkeklerin müptelası olduğu şeyi vaadediyordum ona. Fakat ilk defa reddediliyordum alenen. Hemde böylesine bir okyanusun ortasında. Kadının ve şarabın bu kadar az olduğu bir mekanda. Kaptan beni ve ona gecelerce sunacağım şarabımı içmeyi reddediyordu apaçık. Ve bu beni kudurtuyordu. Yanına gidip dikildim. Kollarımı göğüslerimde kenetleyip küsmüş bir kız çocuğu gibi suratına bakıyordum kızgın kızgın. Benim o halim komik gelmiş olacak ki gülümseyip yanağımdan tuttu. Ve sonra şunları söyledi :Tümünü Göster
K: Korkuyor olmalısın. Korkma. Güvertede çalışmak yada gemide mürettebat olmak her kadının yapabileceği bir iş değildir. Yanlış anlama. Kadınları aşağılamıyorum kesinlikle. Fakat kadınlar bu pis işlere layık değiller. Onlar daha temiz daha güzel yerlerde baş tacı edilmeliler. Erkekler kadınlarını o şekilde mutlu etmeli , kadınlarda geceleri erkeklerini o şekilde mutlu etmeliler. Fakat ben seni mutlu edecek o erkek , sende beni mutlu edecek o kadın değilsin. Merak etme. Seni okyanusun bu ortasında sulara terkedecek değilim. Zalim birisi değilim ben. izmir'de seni limana kadar zütüreceğim. Ve sonra yoluna gidip kaderinin yollarını kendin belirleyeceksin.
R: Peki , ben ne yapacağım beni zütürmeniz için ? ilk günden işleri berbat ettim. Hemen güvertede uyuyakaldım. Galiba mürettebatta bana kızdı. Tembel olanları sevmiyolardır muhtemelen.
K: Hayır. Onlar sadece öldüğünden endişe etmişler. Dilini anlayamadıkları için kelimelerinin hangi manaya geldiğini tartışıyorlardı ben geldiğim vakit. Mürettebatımdan kimse tarafından sana bir kötülük gelmez merak etme. Bizler zalim değiliz.
R: Sahi siz hangi millettensiniz ? Söyler misiniz ? Ben henüz böyle bir millet görmedim.
K: Ben türküm. Mürettebatımın çoğu türklerden oluşuyor. Geriye kalan azınlık ise , polonyalılar, bulgarlar ve yunanlardan oluşuyor. Fakat hepsi uzun yıllardan beridir benimledir. O yüzden bütün hepimiz türküz desek yanlış bi tabir olmaz sanırım.
R: Türkleri sevmeye başladım kaptan. Garip insanlarsınız. Peki bütün türkler böyle misiniz ?
K: Elbette hayır. Sanırım italya'da olduğu gibi türklerin içinde de gayet zalim , alçak ve gaddar insanlar göreceksindir. Fakat akıllı ve şanslıysan eğer , kaderin mutlaka iyi insanların yolu ile birleşecektir. Neyse , daha fazla dilimizi şişirmeden işe koyulalım. Ben yukarı çıkacağım. Yapmam gereken işler var. Sende bundan böyle burada kalır burada çalışırsın. Odamın düzenlenmeye ihtiyacı var. Burayı çekip çevirme görevini sana veriyorum. ihtiyar yardımcı Bekir eski düzen olduğu için her yeri garip bir hacıyağı ile kokutuyor.
R: Tabiki kaptan. Hiç şüpheniz olmasın. Bi... Bi dakika bekler misiniz? Bir şey daha sormak istiyorum.
K: Elbette.
R: Beni izmir'e zütürdüğünüzü söylediğiniz. Türkler italyanca biliyor mu ? Onlarla nasıl anlaşacağım ?
K: Merak etme Rita. Yolumuz uzun. Bir kaç haftada sana türklerle anlaşmayı öğreteceğim. -
20.
+5Kaptanın kamarasından sorumlu kadın olmuştum. Akşama kadar ortalığı temizliyor , kaptanın elbiselerini katlayıp odasını düzenliyordum. Sürekli kullandığı yerleri kendisi büyük bir titizlikle düzenliyordu zaten. Kendine has , eşyalarını sadece kendisinin bulabileceği karışıklıkta bir düzeni vardı. Garip ve karmaşık bir adamdı kaptan. Takip eden günlerde akşamları bana Türklerden , Türk dilinden ve adablarından bahsetti. izmir'de nasıl hayatta kalacağımı ve nelere dikkat etmem gerektiğini anlatmasını istedim. Her gece bana ders veriyor , sanki yeni doğmuş bir kız çocuğu yetiştirir gibi beni yetiştiyordu. ilk ayın sonunda artık mürettebat ile türkçe anlaşmaya başlamıştım. Bazı kelimeleri anlamasamda , başka kelimeleri kullanarak anlatmaya çalışıyorlar , zamanla öğreneceğimi söyleyerek geçiştiriyorlardı. Mürettebat zaman geçtikçe beni sevmeye başlamıştı. Bir kaç kere ambardaki sebzeler ve bakliyatlardan onlara kadın eli değmiş yemekler yaptım. Hayatımda kurduğum en güzel aile ortamı buydu. Daha önce hiçbir ailenin içinde bu derece sağlam ve samimi bir bağ görmemiştim. Bazı gecelerde kaptanda muhabbete dahil oluyordu. Kaptanın geleceği gecelerde sabahtan akşama kadar bütün mürettebatta akşamı iple çektikleri bir heyecan oluyordu. ilk gece bu heyecanın sebebini anlamamıştım. Bütün çalışanlar işlerini titizlikle yapıyordu. Ve biran önce işlerini bitirip akşam için hazırlık yapmak için adeta yarışıyorlardı. Denizin ortasında ne olabilirdi ki ? Ne gelebilirdi ? Bir dansçı gelip bütün mürettebatı eğlendirecek değildi ya ? Yada okyanusun ortasında gece bir eğlence düzenleyip bir gecelik mola vereceğimiz bir eğlence adası mı var ki ? Diye merak etmiş kendi kendime sormuştum. Akşam olduğunda bütün mürettebat güverteye toplanmıştı. Genişçe bir daire şeklinde oturulmuş dairenin bütün taraflarından net bir şekilde görülecek ve duyulacak yere kaptanın oturması için beklemeye başlamışlardı. Kaptan elindeki feneri alarak dairemizin tam ortasına koydu. Hemen yanı başında duruyordum. Sanki ortamızda bir ateş yanıyordu. Fenerin titrek bir mum alevi gibi parıldayan ateşi yüzümüzü okşayan nazenin bir kız eli gibiydi. Ve kaptanın anlattığı hatıralar ve anılarla şenlenen yüreklerimizin huzuru anlatılamayacak kadar güzeldi. Muhabbetin ortalarına doğru kaptanın sağ kolu ihtiyar Bekir , içeriye gidip büyük bakır bir şey getirdi. Bakırdan dev bir sürahiye benziyordu. Her yerinden zincirler ve türlü boncuklar geçirilmiş işlemeli orjinal birşeydi. Türklere has olduğunu söyledikleri bu şeyin semaver olduğunu söylediler. içine odun ve benzeri küçük tahta parçaları atarak ateşi harlıyor bir yandan demlikten çayın olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Bekir'in onayını aldıklarına mürettebattan semavere en yakın kişi çayları dolduruyor ve teker teker dağıtıyordu. Ama onları asıl keyiflendiren şey muhabbetin sonlarına yakın yaptıkları türk kahvesiydi. Adına kahve deselerde normal kahveden çok farklıydı. Normalde her sabah içip , içmeden kendime gelemediğim kahvenin yanından bile geçmiyordu tadı. Lakin muhabbet esnasında başlarda biraz acı gelsede , zamanla alışmaya başlayıp , bazı zamanlar gerçekten tutku ve arzu ile nerede kaldığını sorduğum olmuştu. Kaptanın sayesinde türklere ve izmire karşı bir sempatim oluşmuştu. Özgürlüğümü elde edeceğim şehir gözümde şirinleşmeye başlamıştı. Ve bu durumdan sonsuz bir hoşnutluk ve mutlulu duyuyordum. Her şeye rağmen günler günleri izlemiş biz nihayet izmir limanına demir atmıştık. Kaptandan ve küçük ailemizden ayrılmanın vakti gelmişti. Kısa zamanda büyük bir bağ ile bağlandığımı o zamana kadar hiç farketmemiştim. Kaptan bana iyi dileklerini sunan bir konuşma yaparak elimi sıktı. Ben ne kadar güçlü durmaya ve türk kültürüne aykırı olduğunu bilmeme rağmen dayanamadım ağladım. Ve kaptana sarıldım. Bütün mürettebat bu yaptığımın yanlış olduğunu bilseler de ses etmediler. Kaptanda karışmadı bi süre. Beni sevdiklerinden çok büyük bir hoşgörü ile yaklaşıyorlardı. Her biri ile ayrı ayrı vedalaşıp çantamı omuzlayarak indim limanda. Ve özgürlüğümü sonuna kadar hissedeceğim topraklara ilk defa ayaklarımı bastım. işte burasıydı. Buradan kim bilir nerelere, ve kimlere gidecektim bilemiyorum. Kader beni hangi limanlarda sürükleyecek , hangi gecelerde hangi kültürleri öğretecekti kim bilir. Bildiğim tek şey , özgürlüğümün tadını , ağzımdaki bütün hücrelerde hissedebiliyordum.Tümünü Göster