-
11.
+1Onca ısıtıcıya, insan nefesine ve alkole rağmen üşüyordum, üşüyordum çünkü duyuyordum iyileşmemiş yarayı tırnaklayan Don’t Cry’ı...
...
Give me a whisper
(fısılda bana)
And give me a sigh
(ve derin bir nefes al)
Give me a kiss before you tell me goodbye
(bana hoşçakal demeden önce bir öpücük ver)
Don’t you take it so hard now
(şimdi çok zor gelmesin sana)
And please don’t take it so bad
(ve lütfen bunun seni üzmesine izin verme)
I’ll still be thinkin’ of you
(hala düşünüyor olacağım seni)
And the times we had, baby
(ve birlikte geçirdiğimiz tüm o zamanları
…
Don’t you cry tonight
(sakın ağlama bu gece)
I still love you, baby
(seni hala seviyorum)
Don’t you cry tonight
(sakın ağlama bu gece)
Don’t you cry tonight
(sakın ağlama bu gece)
There’s a heaven
(bir cennet var
Above you, baby
üzerinde)
And don’t you cry tonight
...
Guns ’N Roses - Don’t Cry `
https://www.youtube.com/watch?v=ZwXe2fKdrKU -
10.
+1Sipariş ettiğim yemekler gelip yemeğimi bitiresiye kadar karşımdaki duvarın her ayrıntısını ezberlemiştim. Hesabı ödeyip dışarı adımlarımı atarken ayaklarımın beni bir bara zütüreceğini tahmin etmek zor değildi. Orta kalabalılıkta bir bar ve tek ihtiyacım bir bar taburesi çok değil biraz da viski. Aslında hayatım boyunca hiçbir içkinin tadından zevk almadım sadece zihnimi dinlendiriyordum ancak alkol eşiğim o kadar yükselmişti ki sınır kapılarına dayanmam için böylesi bir barda cüzdanımı boşaltmam gerekirdi ne var ki hafiflemek için burda değilmişim bunu da birazdan öğrenecektim. Birkaç kadeh viski, buz, sigara ve biraz da Aysar..
-
9.
+1Karanlık sokanların içinde simsiyah kıyafetlerim nedeniyle kaybolan bedenim kim olduğum hakkında ipucu vermekten mahrumdu. Botlarımın kaldırımla yaptığı düet, sokağın sonunda yer alan lokantanın paspasıyla buluşunca bir süreliğine son buldu sonraysa orkestraya sırasıyla tabak, çatal ve bıçak sesleri ve insanların uğultuları katıldı. Gözlerim ortamı süzerken garsonun oturmam için gösterdiği yeri görmem biraz zaman aldı:
“Teksiniz değil mi, isterseniz sizi şöyle alalım.” Konuşurken eli kolon kenarında konumlandırılmış çift kişilik masayı gösteriyordu. Başımla belli belirsiz onayladım masaya doğru yöneldim ve sanki çok önemli bir konuşma yapmaya hazırlanır gibi garson geldiğinde söyleyeceğim kelimeleri seçmeye çalıştım. Masaya ulaştığımda sandalyenin birini çekip kolona karşı koydum diğerini masadan uzaklaştırıp kolonun karşısındaki sandalyeye oturdum. “Yavaş yavaş” dedim kendime, zaten midemi bulandıran bu insan topluluğuna o kadar da hızlı alışabilmeyi beklemiyordum. -
8.
+1Saçlarım berber önlüğünden zemine döküldükçe aynada -eskiden alışkın olduğum- görüntümden parçalar artmaya başladı. Tıraş bittiğindeyse oksitlenmiş madeni bir paranın kimyasal yöntemlerle eski parlaklığına kavuşması gibi yüzüm eski parlaklığına, saçlarımsa tarağa itaat edebilecek bir uzunluğa kavuşmuştu. Eve gittiğimde sıra uzayan tırnaklarımdan kurtulup, dişlerimi fırçalayarak akşam yemeği için kendimi iyi hissedeceğim -uzun zamandır giymediğim ve hala temiz kalabilen- beyaz gömleğimi siyah deri ceketimi ve siyah kot pantolon ile birbirini tamamlayacak olan siyah Harley Davidson marka botlarımı giydim diğer bir deyişle kendimi sıradanlaştırdım. Artık insanların arasına tekrardan karışmaya -ruhen olmasa da fiziksel olarak- hazırdım.
-
7.
+1Genelde duraksamadan geçtiğim aynaya nedense o gün takılıp kaldım. En son ne zaman doğru dürüst bir şeyler yediğimi hatırlayamıyordum. Kendime bunu yapanın yine kendim olduğunu hatırlattım. Biçimsiz şekilde uzamış saçlarıma sakallarıma baktım, evsizden tek farkım kötü kokmamam olabilirdi çünkü düzensiz hayatımda düzenli olarak -bir az olsun gevşemek için- her gün duş alıyordum. Kendime bakıp kalmalarım her gün daha fazla sürmeye başladı. Deliriyor muydum, hayır hiç sanmıyorum hali hazırda deli olan biri deliremezdi. Toparlanmak istiyor muydum? Toparlanmak mı, bir ay boyunca her gün aynada bunu incin saçlarıma, çökmüş yüzüme, birbirine karışmış sakallarıma, çatlamış dudaklarıma, uzayan tırnaklarıma, incelen vücuduma ve göbek deliğimin sağ alt çaprazındaki dikişlere sırasıyla bakarak sordum. Bir cevap alamayınca “umut yok” dedim “Bu saatten sonra benden bir halt olmaz” diye söylenirken duşa kabinin kapılarını açtım, soğuğa çevirdim musluğu ağladım. Öyle sessiz ağladım ki sanki kendimden bile saklamaya çalışırcasına sessiz.. “Buraya kadar değil işte, buraya kadar değil!” diye bağırırken sesim banyonun duvarlarında yankılanıyordu. “Tamam buraya kadar değil, intihar etmediğim sürece hikâyeye noktayı koyacak kişi ben değilim.” derken sesimin yüksekliğini önce normal bir konuşma düzeyine sonra da kasetlerdeki şarkıların sonu gibi yavaş yavaş düşürdüm. intihar mı, hayır daha kaçacak kadar korkak değildim. Musluktan akan suyun son damlasıyla beraber ikinci hayatıma doğmaya karar verdim. Duş kabininden kendimi dışarı attım. Bu benim eski hayatımdan yeni hayatıma attığım ilk adımdı. “Unutma!” dedim kendi kendime “Ölmeye yüz tutmuş bir canavarı yeniden dirilteceksin!” zaten kolay olmayacağını biliyordum, tüm şartların altına ruhumla imzamı atmıştım.
-
6.
+1Ben bekliyorum...
-
5.
+2Yaz babam bende yazıyorum bir entry girsen yükselsek
-
4.
+3“Öldüğünden bihaber fotoğrafların nasıl da gülümsüyorlardı öyle..” diye iç geçiriyordum Bahar’ın fotoğraflarına bakarken. Onu fazlaca düşünmek artık tedavisi mümkün olmayan yaralar açıyordu zihnimde bunun elbette farkındaydım ama önemsemiyordum. Çevreyle bağımı neredeyse tamamen kesmiştim. Oturup birileriyle konuşmayalı epey zaman olmuştu. Haftada yalnızca iki kez insanlarla konuşmam gerekiyordu bunlardan biri marketten kartonla sigara alırken diğeri ise anneme her şeyin yolunda gittiği yalanlarından birini söylerken.. Ciddi rakamlarda kilo vermiş olduğumu duşa girmeden önce gözüme ilişen aynadan görebiliyordum. Kendimde bir gelecek görmüyordum. Ölmesine çeyrek kalmış hastalıklı yaşlı bir adamdan tek farkım sağlığımın henüz yerinde olmasıydı ve bu daha ne kadar böyle sürerdi kestiremiyordum. itiraf etmek gerekirse hastalıktan ölsem kendimi öldürmek gibi büyük bir zahmetten kurtulmuş olacağım için bundan minnet duyabilirdim. Kafamın taşıyabileceği kadarından fazla düşündüğümü fark edip fitili sigara olan zihnimin düşünce yollarını alkolle ıslatıyor çakmakla ateşliyordum. Etkisi geçmesin diye votka ile körüklediğim ateş ne var ki her zamanki gibi sabah baş ağrısı olarak geri geri dönecekti. Sonrasındaysa gece boyu uyuşan tüm hücrelerim acıyı aynı tekrar hissetmeye ve hissettirmeye başlayacaktı. Günden güne her şey daha da katlanılmaz bir hal alıyordu.
-
3.
+3Hiç mutlu bir resme bakarken tutamadığınız oldu mu nedensizce akan yaşlarınızı.. Koklamaya bile kıyamayıp gözlerinle sevdiğiniz bir çiçeğin umarsızca koparılabileceğini düşündükçe göz pınarlarınızdan düşen damlalar sağanağa dönüştü mü hiç? Acıyı tüm hücrelerimde hissediyordum, tarifi namümkün katlanılamaz bir acı, nefes almamdan beslenen git gide büyüyen alev gibi bir acı, sanki ölümü arzulatacak kadar.. Hiç kimse bu kadar yoğun bir duyguya karşı güçlü kalamazdı. Ölmeyi düşünmedim mi, defalarca! Ama ne fayda sağlardı ki acıya diz çökmek, ne fayda sağlardı ki ölüme teslim olmak..
-
2.
+2(bkz: limbo)
-
1.
+3ÖNSÖZ
Nasıl başlayacağımı bilemiyorum, o kadar çok zaman geçti ki yazmayalı ellerim ve düşüncelerim bu kararıma yadırgayarak baktı; üstelik yazmama engel olmaya bile çalışmış olacaklar ki kâğıda kaleme geri dönebilmek için bir hayli geciktim. Belki de tüm bunların nedeni; ilk hikayemin başlığına “Son Yazılarım” yazıp bu sözüme ancak bir sigara tiryakisinin kendine verdiği “Son sigaram!” sözü kadar kararlı olabildiğimi görebilmenin verdiği bir hayal kırıklığı olabilir. Aslında tüm bunlar düştüğüm bir yanılgıdan ibaretti. “Hayat bana daha ne gösterebilir ki?” diyerek yazdığım hikâyeye inat, hayat beni haksız çıkarmak için elindeki bütün kozları oynamış gibiydi. Belki de bir şeyler beni yazmaya sürüklemese zihnimde eskiyecek olan hatıralarım günden güne silinecek ve beni ben yapan yaşanmışlıklar bütününü yavaş yavaş yitirmiş olacaktım. Geçmişi unutursam hayat konusunda hep tecrübesiz kalır ve muhtemelen aynı çukurlarda yuvarlanır dururdum. Açıkçası bu durum beni çukurlarda yuvarlanmaktan kurtaramadı sadece artık aynı bataklıklara düşmüyorum o kadar. Yazarken bir şeyi fark ettim yazmak kadar sizinle konuşmayı birilerine bir şeyleri anlatmayı özlemişim sadece yazmamayı alışkanlık edinen ellerim şimdilik biraz soğuk ancak şuna inancım tam ki; kısa süre sonra tekrar ısınacak olan ellerim kaleme, kâğıda ve sizlere tekrar kavuşmanın ne anlama geldiğini hatırlayacaktır. Sözü fazla uzatmak istemiyorum sizden ayrılırken ne kadar tükenmiş bir halde olduğumu hatırlıyorsunuzdur işte yine hikâyeye o günlerden başlıyoruz yani unutulmaya çalışan o günleri tekrar hatırlayarak başlıyoruz...
“Eğer bir hikâyeyi anlatıyorsan, ondan hala kurtulamamışsın demektir.”
Paulo Coelho
• Not: ilk hikaye ile başlamak isteyenler için (bkz: beni yoran hayata karşı son yazılarım)
• *Not: Hikaye uzun özet geç diyenler için 18. sayfadan itibaren (bkz: beni yoran hayata karşı son yazılarım)