/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 31.
    0
    ... buralarda mısın
    ···
  2. 30.
    +1
    Merhaba, mesajlarını kontrol edebilir misin acaba
    ···
    1. 1.
      +1
      kusura bakma geç gördüm mesajını
      ···
  3. 29.
    +1
    Dans pistine girdiğimizde ilk başta epilepsi hastası kadar ışıklardan rahatsız olsam da fazla uzun sürmedi alışmam. Yavaş yavaş serbest bıraktığım bedenimle beraber düşüncelerimi de boşluğa bıraktım ve neredeyse benliğimi yitirmiştim ta ki o ışığın onun yüzüne vurduğu ana dek… Kalbim beynime cam kırıntıları pompalamaya başladığında acıdan başka bir şey hissedemedim. Müzik önce uğultuya dönüştü sonra da kendimi dışarı fırlattım avlunun mermer surlarına kollarımı bırakıp denize doğru baktım. Parlak ojeli zarif bir el görüş açıma girdi tepkisizliğime dayanamayıp ağızıma kondurduğu sigara birkaç saniye içinde aleve kavuştu. Nefesim kesilene kadar dumanı içime çektim bırakmayı unutmuşçasına bir süre geçtikten sonra dumana boğuldu çevrem. “Uzun zaman oldu” dedi. “Uzun zaman…” diye tekrarladım. Geçmiş beni o kadar yakından takip ediyordu ki biraz olsun durmaya kalksam bana yetişip bir aparkat geçiriyordu…
    ···
  4. 28.
    0
    Çok zor günler gelir geçer, ama yerini zor günlere bırakır. Rakı bardaklarının yerini buz gibi Arjantin bardakları alır. Karaciğer yorulur ama idmanlıdır, kolay kolay pes etmez, yarısı artık ölü bir bedene ait olsa bile… “Biliyor musun?” dedim “Benim dört tane karaciğerim var; ikisini ben karartım birini de ortadan ikiye böldürdüm.” Mert neyden bahsettiğimi gayet iyi anlasa da dediklerimi duymazdan gelip beni kalabalığın içine sürükledi ve bir valin önünde durduk. “gibtir et onu bunu da biraları içtikten sonra piste çıkalım fazla melankoli kafa gibiyor biraz eğlenmek iyi gelir.” Söylediklerinde ciddi miydi anlamadım ama elimdeki birayı havayla doldurup tuvalete gittiğime dair bir işaret yaptım. Döndüğümdeyse elimde iki bira daha vardı. “Ben ne diyorum sen ne yapıyorsun” dedi sıkılmış bir tavırla. Nefes almadan elimdeki birayı tüketirken diğer elimle birayı ona doğru uzatıyordum ki elim hafifledi ve ardından boş şişeler varilin üzerinde bir daha doldurulana kadar uyumak üzere uykuya geçti. Elimle dans pistini işaret ederek “Hadi” dedim.
    ···
  5. 27.
    0
    Titreşimde olan telefonun sesiyle uyandım. Yorgunluk derisi üzerimden soyulmuştu ve telefona ancak arama bitince bakabildim. Birkaç cevapsız çağrı ve birkaç mesaj. Mert akşam yemeğine çağırıyordu, alakart restoranda rakı balık… Duş alıp, kot şortumu ve dirseklere kadar sıvanmış beyaz gömleğimi üzerime iliştirdim. Odadan çıktığımda akşamın biraz olsun serinleten rüzgarı deniz kokusunu burnuma çalıyordu ben de bu koreografiyi naneli bir sigarayla taçlandırıp restorana doğru yol almaya başlamıştım. Küçük bir müzikal eğlencenin olduğu mekâna ulaştığımda Mert’in kayıtsız yüzüyle karşılaştım, sigarasından arta kalan ağızındaki boşluktan “Nerde kaldın?” sorusu çıktı. Sorusunu cevaplandırmaya teşebbüs edecektim ki aslında öylesine sorulmuş bir soru olduğunu fark ettim ki zaten o da başka bir yöne doğru bakıyordu. “Yemekleri söyledin mi?” diye sordum. “Evet on on beş dakika kadar oldu.” Hala gözleri ısrarla aynı yöne doğru bakıyordu. “Mezgit söyledin değil mi? Biliyorsun ben…” konuşmama devam ederken sözümü kesti “Biliyorum biliyorum kılçıklı balıkları restoranda yemeyi sevmezsin.” dedi, evet huyumu biliyordu ama konuşurken bana bakmaması beni rahatsız etmişti. “Çabuk sıkıldın herhâlde benden” diye alaycı bir laf attım “Gözüm daldı sadece” diye geçiştiriyordu ki yemekler geldi rakılar bardaklara serildi. Şeffaf sıvılar birbirini bulandırıp beyazlaşırken mezeler ve şişeler bitti. Hesabı ödeyip içinde açık hava diskosunu barındıran ve daha çok küçük bir barı anımsatan mekana, ağızlarımızdan boşalan dumanın kılavuzluğunda yola koyulduk.
    ···
  6. 26.
    0
    Dalga sesleri ve ılıklık ile serinlik arasında yer edinmiş bir meltem çıkardı bizi uyku bataklığından. Şezlong boşluklarının izini alan sırtım bile rahatsız olmamıştı geçirdiğimiz geceden. Cebimden sarkan paketten bir sigara çıkarttım, sonra bir zippo açılış sesi, çarkın çakmak taşını aşındırma sesi, kıvılcımları göğüslenen fitilin yeterince benzine tok olmasının verdiği sebebiyetle ortaya çıkan ve tüm bu organizasyonu tamamlayan turuncu alevin rüzgarda dalgalanma sesi… Çoğu insan sesinden daha fazla huzur vermeye başladı bu sesler bütünü diye düşünmeye başladım her iç çekişimde kağıda sarılı tütünün yanma hışırtısına kulak verirken... Elimi önce saçlarımda sonra vücudumda gezdirirdim ve gece kendimi tuzdan arındırmadığımı hatırladım. Odama gidip duş alıp akşama kadar uyumak istedim, sadece uyumak ve her akşam olduğu gibi diğer akşamları tekrarlamak. içmek için uyumak, gün sonunda tekrar uyuyabilmek için uyumak, ve günü geldiğinde onun gibi uyanmamak üzere uyumak… Önce rüyalarda karşılaşma umuduyla, sonra ebedi buluşma ümidiyle, ne çok geç, ne çok erken...
    ···
  7. 25.
    0
    Deniz suyu insanın gözlerini ne kadar yakar, peki ya ciğerlerini? Ya da kaç litre su yutmaya dayanabilir insanın midesi? Sorularıma cevap aramadım ve ihtimaller de beni iskelede tutmaya yetmedi. O kadar sıcaktım ki soğuk sular beni üşütmesini geçtim denizi kaynatacak kadar sıcak hissediyordum. Dubalara kadar yüzüp geri gelmeme yetecek de artacak kadar enerjim vardı. Mert ölmeyeceğimi bilmenin rahatlığı ile iskelede sigarasını tüttürmeye devam ediyordu hatta -eğer o kadar içtikten sonra eğer gözüm yanılmamışsa- yüzünde bir tebessüm bile vardı. Çok uzun sürmedi vücudumun dışına vuran yangını söndürüp iskeleye çıkmam. Ancak halen bir miktar içim yanıyordu onu da bir itfaiyeci titizliği ile bira köpüğünü mideme püskürterek söndürmeye çalıştım. Açıkçası uzun zaman sonra da olsa biraz olsun huzuru hissettim. O yüzdendir ki rahatımı hiç bozmadım ve o gece orada, iskelenin şezlongunda göz kapaklarımıza gün doğuşunu izlettik.
    ···
  8. 24.
    0
    iskelede oturmuş ayın denizi parlattığı çizgiyi izlerken, alkol de kanıma karıştıkça sökülen yorgunluğumu, ayaklarımdan serin ve tuzlu sulara doğru akıtıyor, tıpkı iltihaplı bir yaradan irini akıtır gibi rahatlıyor ve gevşiyorum. O kadar gevşiyorum ki vahşi bir deniz canlısı ayak bileklerimden tutup beni denize çekse karşılık veremem. Ve anlatıyorum.. Belki çok hızlı içiyoruz belki de çok yavaş anlatıyorum emin değilim ama gerçek şu ki; şişeler bitiyor yaşananlar bitmiyor, ateş izmarite kavuşuyor ve ben hala ona kavuşamıyorum..
    ···
  9. 23.
    +1
    Hazırlıklar yapıldı, bavullar ayarlandı. Tatil için uzun bir yola çıkmıştık. Herkes uyurken araba kullanmayı seviyordum. Radyo kapalı, güneş yeni yeni doğuyor. Asfaltın lastikleri yemesi dışında serin bir sessizlik var. Beklemediğim kadar huzurluydum ki hiç durmaksızın günlerce araba kullanabilirim gibi hissettim. Yine de belli bir yerden sonra direksiyonu babama bırakıp küçüklükten kalma bir alışkanlıkla bulutları nesnelere benzetmeye çalıştım. Normalde arabada kolay kolay derince uyuyamasam da nadir anlardan birini gerçekleştirip yolun son bölümünü de uyku ile geçirdim. Bavulları odaya yerleştiresiye Mertler de gelmişti. Görüşmeyeli yedi sekiz ay olmuştu. Öz kardeşime sarılır gibi sarıldım çünkü bir zamanlar öz kardeşim kadar yakındık. Yaşadığımız onca anı aklımdan geçti ve buruk bir tebessüm oturdu yüzüme. Öğlen güneşi tenimize işlerken gecenin içkisini seçmekle meşguldüm. Böyle bir muhabbete rakı mı iyi giderdi yoksa viski mi?
    ···
  10. 22.
    +1
    Kasvetli kasvetli devam etmektense bugün biraz daha ilerilere gitmek için yazacağım. Yorgun omuzlarım biraz hafiflesin istiyorum sadece. Koşar adım yazarken odama güneşin vurduğu vakitleri göremediğim günlerin üzerine basa basa ilerliyorum. Ne var ki şimdi anlatacaklarım şu anki ruh halimden bağımsız olacak. Hazırlık sınavlarını geçip bölüme başlamaya hak kazanmıştım. Finalleri biten çoğu öğrenci gibi benim de ailemin yanına dönmem bekleniyordu. Bir süre kafamı dinlemek için ailemin yanına döndüm. Gittiğimde tatil planları yapıyorlardı, Mert’in babası ile izinleri aynı tarihe alınca aynı kamp tarihinde beraber tatil yapacaktık. En azından kafa dengi birileri olacaktı. -Mert ile olan dostluğumuzdan daha önce bahsetmiş olsam da kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse Mert ile anasınıfından beri arkadaşız. Ailelerimizin de arkadaş olması ile dostluğumuz aileler arası boyuta ulaşıp sıkıca kenetlenmişti.- Tatile biraz olsun vakimiz vardı. Mertle telefondan getireceğimiz içkileri planladık. Tabii ki gideceğimiz yerde bar vardı ama kendi halimize geçireceğimiz zamanlar daha fazla olacaktı. Yani susarak konuşacağımız kelimelerin yetersiz geleceği o boğuk geceler..
    ···
  11. 21.
    +1
    Zor günler geçer elbet ama iyi günler çok daha hızlı tükenir. Küçük çapta bir izafiyet teorisi gibi bir hayat. Yumruklarını sık toparlan ve bir yumruk daha yemeden hamleni yap yoksa yumrukların bile kendi canını acıtmaktan öteye gidemez. Motivasyon her şeydir, ölüm ise her şeyi yok eden şeydir ancak ölüm nefes almamakla ilgili değil de seni hatırlayan kimsenin kalmadığı andan itibaren başlayan zamanlar bütünüdür. Zihinden silinmeyen hiçbir şey ölmez. Zihindeki izleri silmenin tek yolu daha büyük yaralar almaktan geçer. Acı eşiğin büyür ve küçük sorunları takmaz hale gelirsin. Hayatlarında büyük sorunlar yaşamamış diğer insanlar senin bu umursamaz tavrını anlamazlar. Anlamalarını isteyen kimdi ki zaten? Dışardan bakan biri şişelerle konuştuğumu düşünüp deli olduğum algısına kapılabilirdi ama inanın bana bunu umursamazdım…
    ···
  12. 20.
    +1
    Bilmiyorum… Bunun en çok kullandığım kelime olmaya ne zaman başladığını dahi bilmiyorum. Zaten bildiklerim üzerine konuşacak olsam çok fazla kelam edemezdim. Sanki bir bilinmezlik dağına tırmanır gibi yaşayarak tırmanıyoruz hayata. Zirvede ne var, koca bir bilinmezlik yığını? Bilmiyorum, merak da etmiyorum artık, sadece haklarında konuşuyorum sonra yastığa kafamı koyduğumda aklıma dahi gelmiyorlar. Gerçi yastığa kafamı koyduğumda eskiden hayal ettiğim çoğu şeyi artık istemediğimi fark ettiğimden beri düşünmeden uyuyorum ve uykuyu artık sadece bilinç kaybı olarak görmeye başladım. Rüyalardan sıyrıldım gerçeklere kulaklarımı tıkadım, bana dokunabilecek her şeyden olduğunca uzaklaştım. Kafamdaki dünyanın sınırlarını daralttım. Hayatın yaşadığım şehirden ibaret olduğuna inandırmaya çabaladım kendimi. Sınırları ne kadar daraltırsam o kadar özgür olurum diye düşündüm. Bu düşünceye nerden kapıldım hatırlamıyorum belki de düşünürken düş aşımına uğrayan bir düşünce parçasından biridir, dediğim gibi; bilmiyorum…
    ···
  13. 19.
    +1
    Hayatıma attığım dikiş nihayet iyileşme yönünde tepkiler veriyordu. Ama bildiğiniz gibi dikişler iz bırakır. Anılar ve yaşanmışlıkları hep üzerinizde taşırsınız. Beş hissin acısı yetmiyormuş gibi altıncı hisse özenen insanlar her hissin cehenneme dönüşebileceğini düşünmez. Kaybettiğin şeylerin değerini zamanında bilmiş olman kaybettiğin gerçeğine dokunmuyor bile ama merak ediyorum her şey uzaktan güzel diyorlar ya; gidilebilecek en uzak yer olan senin gittiğin yerden nasıl gözüküyor her şey? Ne kadar daha yaşamam gerekiyor aramızdaki ölüm duvarını yıkabilmem için? Seni daha az düşünmeye çalışıyorum istemli ve bilinçli olarak, böyle yapmamı isterdin sen de biliyorum. Biraz olsun başardım ama biliyor musun, daha az görüyorum seni rüyalarımda, git gide zihnimde yer alan görüntün eskiyor git gide alçalıyor muyum alçaklaşıyor muyum bilmiyorum ama eskisi gibi hızlı düşmüyorum artık. Seni daha az düşündüğümü bir günle yarışamayan sigara paketlerini bitirememeye başladığım günlerde fark ettim. Eksiltiyorum seni içimden, çünkü yapabileceğim en iyi şey bu, elimde olsa kirlenmemiş bir hafıza ile değiştirirdim kafamdaki gürültüyü. Yaşanmışlıktan daha kalıcı bir dövme yok diye düşündüm zihnimin duvar kâğıdı yaptığım seni, göz kapaklarımın arkasına işlediğim günleri hatırlarken…
    ···
  14. 18.
    +1
    Yeni döneme ilk dersleri dahi aksatmamakta oldukça kararlı bir şekilde başlamıştım. Bu yarım dönemlik süre içerisinde dikkat çekmeden yaşadım. Kimsenin hayatına çarpmadan kimseye dokunmadan, insanlardan kendimi izole ederek, insanlardan kaçarcasına uzak durarak...
    ···
  15. 17.
    +1
    Düştüğüm durumu uzun uzadıya anlatıyorum çünkü o zaman bana bir ömür kadar uzun geliyordu günler. Telefonumun rehberinden bile adını silemediğimi düşünürsek çok da yol kat etmiş gözükmüyordum. Küre bir kafesin içinde düşe kalka yürüyordum sonuç olarak ise yine aynı yere varıyordum. Eğer insan küre kafeste olduğunu fark etmezse sonsuz döngü içinde aklını kaybeder, kafesten kurtulmanın da tek yolu ona delik açmaktır. Ben de öyle yaptım lakin kolay olmadığını artık söylememe gerek yok sanırım. Çünkü onunla ilgili her şeyi yok etmek ve tüm yaşananları kanıtsız bir anıya dönüştürme eylemleri bir cümleye sığsa da bir kalbe sığmıyor göğüs kafesimi sıkıştırıyordu. Rehberden adını silerek başladım, sonra dayanamayıp yakmadan önce bir kez daha ağlayarak okuduğum mektubunu yaktım, ateş sönmeden fotoğraflarla besledim alevleri. Tek bir anı bile kalmasın istedim. Artık ondan geriye kalan sadece zihnimde yer etmiş siyah beyaz anılardı ve belki birkaç da dikiş izi…
    ···
  16. 16.
    +1
    Benim kendimi bulmaya çalıştığım bu süreçte tabii ki de hayat devam ediyordu. Okula ve dolayısıyla da sınavlara gitmediğim için hazırlıkta kur tekrarım olacaktı. O günlerde zaman sonsuz gibi geldiği için onu düşüncesizce harcayabiliyordum. Hazırlığı geçmek için tek dönem de yeterliydi. Açıkçası ruh halimden kurtulup biraz odaklanabilseydim hazırlığı hiç okumadan da geçebilirdim. Gelecekten beklentisi olmayan bir adam zaman kaybetmezdi, sadece zaman geçirirdi. Ben de kaybettiğim kendimi aramaya hiç çıkmadım. Zor zamanımda yok oluşumu izledim, kendi na’şımın gömülüşünü izler gibi izledim. Anı düşünmüyordum ama çocuğuna iyi bir gelecek bırakma gayesinde olan bir baba edasıyla kendime gelecek adına bir şans vermek için okulu bitirmek için çabalayacaktım. Şimdi pişman olmayacağımı bilsem de gelecekteki ben bu durum karşısında ağır küfürler edebilirdi.
    ···
  17. 15.
    +1
    https://www.youtube.com/watch?v=Aly8mmRsFuQ

    Sigaramın harı izmaritle buluşurken ne kadar ömrüm kaldığını düşünüyordum. Ona kavuşmak için daha kaç katrilyon kere nefes almam gerekiyorsa bir an önce tüketmek istiyordum. Düşünce bulutlarım, sabah erken kalkmak için kurduğum alarm ile dağıldı. Hiç uyumadığım için alarma ihtiyacım kalmamıştı. Bir gün de öyle uyuyacağım ki hiç uyanmama gerek kalmayacak, dedim kendi kendime ama henüz değil. O zamanlar yaşadıklarımın ne kadarını hatırlıyorum ve hatırladıklarımın ne kadarını size aktarabiliyorum bilmiyorum ama size yemin ederim ölümü arzulatacak kadar acıyordu. Batuhan Dedde’nin dediği gibi; partisini kursam, iktidarı sallayabilecek kapasitede acı sahibiydim. Düşünsenize, rüyalarda bile buluşamıyorduk. “Ayrılık ölümden beter” diyen sanatçı ölüm hakkında hiçbir şey bilmiyor. Paketten bir sigara daha çekip diğerinin izmaritiyle yakarken o söz yazarına da okkalı bir küfür savuruyorum. Bu arada sigara öldürür sayın okur, tabii hala yaşıyorsan..
    ···
  18. 14.
    -2
    bu foto efekti değil mi amk
    ···
  19. 13.
    +1
    Ayağa kalkmak değil de ilerlemek her zamankinden daha da meşakkatli gelmeye başlamıştı. En ufak taşa çarptığımda kendimi yerde bulsam dahi kendimi bile şaşırtacak kadar kararlıydım. Biraz da yaşımla ilgili diye düşündüm. Sonuçta ölüme uzun süre dayanabilecek sağlam bir bedenin içinde yıllarca hiçbir şey yapmadan öylece beklemeyi göze almak için çok gençtim. Onu aklımdan çıkarmamakla elime bir şey geçmeyecekti.. Şimdi söylemek kolay olsa da o zamanlar bu düşünceyi zihnime yerleştirmek çok da kolay olmadı. Tarifi zor fakat acıyı size şöyle tarif etmeye çalışayım; biri damarlarınızdan ip yumağı yapmak üzere beyne giden damarlarınız hariç tüm damarlarınızı bir makaraya sarıyormuş gibi acıyor ama Arthur Rimbaud’un da dediği gibi “Dayanılmaz olan tek şey, hiçbir şeyin dayanılmaz olmamasıdır.”
    ···
  20. 12.
    +1
    Mümkün müydü? Ağladığımın tek tanığı olan gözlerimden düşen birkaç damla yaş, viskiye düşerek intihar edince tek bir kanıt kalmadı. Kendimi dışarı atar atmaz bir jilet kadar keskin olan rüzgâr çehremi her ayrıntısıyla rehin almış gibi çevreledi ve ben de soğukta çırpınan düşüncelerimi serbest bıraktım. Kendini öldürmeden önce onu kendinden çok seven kişiyi -bu kişi annesi, sevgilisi ya da babası olabilir ki hiç fark etmez- öldüren insanları katil olmadan anlayabilen tek insan gibi hissediyordum. Hüzün nasıl oluyor da benden hep bir adım önde olabiliyordu? Sanki benim ona geleceğimi bilircesine barın repertuvarında sinsice beni beklemiş gibiydi ve ben ona teslim olurcasına koşmuştum. Üzülmekten yorulan bütün hücrelerim geride bıraktığım günlere dönmemem için seferberlik ilan etmiş gibi beni ayakta tutabilmek adına direniyordu. Sarsılsam da yıkılmadım. Bana her şeyin onu hatırlatacağını zaten tahmin edebiliyordum.
    ···