/i/Sözlük İçi

sözlük içi.
  1. 51.
    0
    Gamalı haç ismi Yunanca gama (Γ) harfine ve haç şekline (+) atfen verilmiştir. Svastika kelimesi Sanskritçe'deki su (iyi) ve asti (olmak) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. "iyi olmak, mutlu ve sağlıklı olmak" anlamlarına gelir.[1]

    Svastika Hinduizm, Budizm ve Jainizm'e göre kutsaldır. Kökeni pek çok antik uygarlığa, örneğin Mayalar, Navarrolar ve Sümerler'e, M.Ö. 4000'li yıllara dayanır.

    Vişnu'nun 108 sembolünden biridir ve kolları saat yönünde dönük olan şekliyle, başarı ve uğurun yanı sıra hayatın kaynağı olan güneş ışığını simgeler. Kolları ters yöne dönük şekli ise geceyi ve uğursuzluğu ifade eder.

    Svastika'nın dört kolu, dört kozmik gücü (ateş, su, hava, toprak) simgelemektedir. Ayrıca bazı kaynaklarda, eski dönemlerde bu sembol sayesinde dört kozmik gücün etki altına alınıp büyü yapıldığı belirtilir.[2]

    SVASTiKA (Sanskrit dilinde "mutluluk getiren") olarak da bilinir, bütün kolları eşit uzunlukta olan ve aynı yönde (genellikle saat yönü) dik açılarla kıvrılan haç. Başarı ve şans simgesi olarak Antik Çağdan günümüze dünyanın hemen her yerine yayılmıştır. Eski Mezopotamya uygarlıklarının metal paralarında yaygın biçimde kullanılan bir simgeydi. iskandinavya'da ise kolları sola dönük gamalı haç Tanrı Thor'un çekicini simgeliyordu. Erken Hıristiyan ve Bizans sanatlarının (büyük harf 4 gamma'dan [ Γ ] oluşan gamma haçı ya da crux gammata) yanı sıra Güney ve Orta Amerika'da Mayalar, Kuzey Amerika'da da özellikle Navaholar arasında kullanılmıştır.

    Hindistan'da ise hâlâ Hindular, Caynacılar ve Budacıların en çok kullandığı uğur simgesidir. Caynacılarda yedinci Tirthankara'nın (Kurtarıcı) simgesidir; dört kollu oluşuyla, ibadet eden kişiye yeniden doğabileceği dört yeri (hayvanlar ya da bitkiler dünyası, cehennem, ölümlüler dünyası ve ruhlar dünyası) anımsattığı da söylenir.

    Hindular (ve Caynalar) muhasebe defterlerinin ilk sayfalarına, kapı eşiklerine, kapılarına ve tanrılarına sundukları nesnelerin üzerine gamalı haç işareti koyarlar. Sağa dönük, yani kolları saat yönünde dönen gamalı haçla sola dönük gamalı haç (sauvastika) arasında kesin bir ayrım yapılır. Sağa dönük gamalı haç güneşle ilgili bir simge olarak kabul edilir ve kollarının dönüşü güneşin günlük hareketini (Kuzey Yarıküre'de güneş doğudan güneye, daha sonra da batıya geçer) temsil eder. Sola dönük gamalı haç ise daha çok geceyi, ürkütücü tanrıça Kali'yi ve büyücülüğü simgeler.

    Budacılıkta Buda'nın ayaklarını ya da ayak izlerini simgeleyen gamalı haç yazıtların başına ve sonuna konur. Günümüzde Tibetli Budacılar gamalı haçı giysilerde süs olarak kullanırlar. Budacılığın yayılmasıyla birlikte gamalı haç Çin ve Japonya'da çokluğu, bereketi, bolluğu ve uzun ömrü simgeleyen görsel öğe olarak kullanılmıştır.[3]

    Kimi iddialara göre OZ Damgası, Gamalı Haç, Svastika, adlarıyla anılan bu işaret Ön-Türk göçleriyle Hindistan a gitmiş, Nazilerin Hint-Cerman ırkı teorilerinin amblemi halinde ortaya çıkmıştır. Bu simge, Ön-Türklerde OZ'laşarak tanrıya erişmeyi temsil eder.[4]

    Bu haçın anlamı ( Mu'daki özgün haliyle) Yaratıcının emirlerini yerine getiren 4 baş meleği sembolize eder (Gabriel, Michael, Uriel, ve Rafael) Bunlara 4 kutsal sütun, mahşerin 4 atlısı, 4 elementin 4 başkanı vs gibi isimlerle anılmışlardır. Bunların Yaratıcının evreni oluşturmak için verdiği 7 yaratılış emrinin uygulayıcıları oldukları düşüncesi hakimdir Mu'nun kutsal metinlerinde. Yalnız bunlar ayrı ayrı değil de hep birlikte hareket eden tek bir güç oldukları görüşü hakimdir. Örneğin kare şekli evreni temsil eder fakat kare dik olarak baklava deseni şeklinde çizildiğinde ise bahsettiğimiz 4 ilksel gücü sembolize eder. Yani ne haç Hıristiyanlığın bir buluşudur, ne heksagram Yahudiliğin buluşudur ne de ay Müslümanlığın buluşudur. Hepsi de sonradan sahiplenilmiştir.

    Konuya ilgi duyanlar "Mu'nun kutsal sembolleri" adlı James Churhward'ın yapıtını inceleyebilir.[5]

    Kıpçakların Güneş'i temsil eden OZ Damgası.

    Gamalı Haç, Svastika, OZ damgası ve ÖN-TÜRKLER

    OQ Türkleri, OQ damgasıyla temsil edilirlerdi. Geçmişte kullanılan bu işaret günümüze kadar halı, kilim ve taşa uygulanmış biçimde süregelmiştir. OQ Türkleri zamanla Hıristiyanlığı benimseyince bu OQ damgalarını kullanmaya devam etmişlerdir. Ön-Türklerin de kullandığı OQ damgası yönetim, savaşçı manalarına da gelmektedir. Ok ucu, ok bayrağı demek olan OQ kelimesi, Latince'de kroçe (croce) şekline dönüşerek haç anlamında kullanılmıştır. Ayrıca OZ, damgasını göç ettikleri yeni mekânlarına da taşımışlardır. OZ damgası, Gamalı Haç, Svastika olarak da bilinmektedir. Bu damga Ön-Türklerde OZ'laşarak tanrıya erişmeyi temsil eder.

    Orta Asya medeniyet abidelerinin üzerinde bulunan çok sayıda kaya resmi, işaret ve damga yüzyıllardan günümüze ulaşmıştır. Bunlardan en gizemli ve ve en çok kullanılan işaretlerden biri de "OZ" damgası/çarkı felektir.

    Ön-Türklerde kullanılan "OZ" diye okunan damganın nerede, ne zaman ortaya çıktığı tam olarak bilinmese de çoğunlukla "svastika" olara isimlendirilmiştir. Svastika, Hintçe bir kelime olup, "Si" yada "su" (iyi) ve "as" (olmak) eklerinden oluşmaktadır. Bu şekliyle kelime, "mutluluk" ve "hayal" anldıbına gelir.
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    0
    Bir Hindu Tapınağı

    Bu damga Ön-Türk göçleriyle Hindistan'a gitmiş, Nazilerin Hint/Cerman ırkı teorilerinin amblemi olarak ortaya çıkmıştır. Ön-Türklerde "OZ"laşarak Tanrıya erişmeyi temsil eden bu damga, Nazilerde insanlık suçu timsali olarak kullanılmıştır.

    "OZ Damgası", öbür dünyaya geçerek orada şekil değiştirerek ( metamorfoz ) yeniden oluşum şeklindeki düşünceyi kapsar. Mevlevi ve Bektaşilerde, insanların grup halinde eksenleri etrafında dönerek "göğe" yükselme inancı yaygındır.

    Saz şairleri de sazları ile Canları "OZ"laştırır. Tanrıya eriştirirler. Bu nedenle saz şairlerine OZ/AN denilmektedir.

    "OZ"laşma kavrdıbının, ateş kültünden geldiği düşünülmektedir. Bu kavram, güneş kültüne ait kutsama töreninde görülmektedir. Kutsama Töreni de, Tanrı Boğanın boynuzlarıyla güneşe erişilen yeryüzünün iyilik ve bereketini, güneş vasıtasıyla ışık ve enerji halinde yeryüzüne yılan şeklinde ulaşmasını temsil etmektedir.

    M.Ö. 8 binlere ait kaya resimlerinde gördüğümüz dünya görüşü, gelenek halinde günümüze gelmiştir. "OZ"laşarak Tanrıya ulaşma fikri, Mevlana'ları, Yunus Emre'leri Anadolu'ya gönderen Ahmet Yesevi'nin temel felsefesi idi. Ahmet Yesevi için yaptırılan külliyenin temel süsleme motiflerini "OZ damga"sı oluşturmaktadır.

    Tarihin bir çok devrinde bir çok millet, bu damgayı kendisine göre yorumlamış, sahip çıkmıştır. En eski örnekleri, Türkistan, Kara - tau, Ala - tau ve Jungar Ala - tau'larında bulunmaktadır. Karatav Kültürü, Himalayalar' ın güney batısından, Hindistan'ın kuzey batısındaki Aravallı dağlarına, ve eteklerindeki THAR çölüne kadar iner. Karatav Kültürü'nün doğu sınırı Himalayaları ve Tibet'i batıdan çevirir. Çin'e gitmez. Kuzeye Yükselir. Fergana vadisini geçer. Bu yüzden svastika, Hindistan bölgesinde sıkça görülür.

    Birçok bilim adamı bu işareti güneşin sembollerinden biri olarak kabul ederler. Bu araştırmacılara göre Svastika, insanoğlunun güneşle olan iptidai/büyüleyici ilişkisini veya güneş kültünü sembolize eder. işte bu sebepten ötürü Svastika işareti ile güneş tarifinin birbirine benzemesi hiç de tesadüfî değildir.

    Tek Tanrı inancı, büyük çoğunlukla Ön-Türkçe yazıtların içeriğini oluşturur. Bu inanç ve Tanrıya erişme gereksiniminden ateş kültü ve ateş evleri doğmuştur. Bilhassa üzerinde durmak gerekir ki, Ateş kültü, Ateşe tapmak değil, Ateşi tanrıya erişmek için kullanmak demektir. Ön-Türkler, Tanrıdan eş olarak doğduklarına inanırlar, Toplanıp kendi aralarından birini Buğ ( bey-ced) seçerler, bu kişi, halkına kul köle gibi hizmet etmekle yükümlüdür. Ölümünde yeniden toplanan halk Buğ'a ki Buğ, eğer halkına iyi hizmet etmişse, Tanrının kendine lütfettiklerinde başarılı ise, vücudunun ateşe verilmesi hakkını tanır. Ateş evinde yapılan özel merasimle, Buğ' un vücudu yakılır, ruhu Tanrıya vücudunun külleri ya da, yarı yanık kemikleri toprak kaplarda saklanır.

    Ateş evleri ve toprak kaplar, Ön-Türkler'in varlığını gösteren en büyük belgelerdir. Hint yada antik Grek kökenli olduğu sanılmaktadır. Ateş kültü Ön-Türklere ait olmakla birlikte, asla Ön-Türkler'in ateşe taptıkları anldıbını taşımaz. Bu kültü, canın Tanrıya uçurulması için kullanılan bir "araç" olarak geliştirmişlerdir.

    Bu araç, ateş kavramı tarafından sistemleşmiş olduğu için "Ateş kültü" adını almış olup, "OZ" damgası ile anılır.

    Ateşle ilgili bir diğer kült ise, "Güneş Kültü"dür. Ateş kültü ile ilişkilidir. Ön-Türkler güneşte, Tanrının kudretini, enerji, ışık kudretini görürler, güneşe tapmazlar, yani hayat veren dört ana kürenin güneş enerjisi ile birlikte birbiriyle etkileşimi sonucunda belirli bir nitelik kazanarak hayat bulduğuna kanaat getirmişler ve bu güneş kültünü Çark-ı Felek ( Svastika ) damgasıyla temsil etmişlerdir.[6]

    Hindu Svastikası

    Hindu Svastikası

    Nazi Svastikası

    Nazi Svastikası

    Nazi Partisi'nde kullanımı

    Gamalı haç, I. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Alman Nazi partisi ve hükümeti tarafından amblem olarak kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra Nazi Almanyası'nın da bayrağı olmuştur.

    Almanların bunu okült olarak kullanmaları Thule tarikatı ile başlar. Bu tarikat daha sonra, NSDAP olarak kurulacak olan Alman Sosyalist işçi Partisinin temelini oluşturmuştur. Daha sonraları tüm devlet teşkilatlarına ulaşmıştır.[2]

    Nazi Almanyası'nda, kolları saat yönünde kıvrılan gamalı haç (Almanca Hakenkreuz) ulusal simge olarak kabul edilmiştir. 1910'da şair ve Nasyonel Sosyalist ideologlardan Guido von List, gamalı haçın tüm antisemitik kuruluşların simgesi olmasını önerdi ve 1919 - 20 yıllarında kurulan Nazi Partisi bu simgeyi benimsedi. 15 Eylül 1935'te koyu kırmızı zemin üzerinde, beyaz bir daire içinde yer alan siyah gamalı haç Almanya'nın ulusal bayrağı oldu. Gamalı haçın bu biçimde kullanılması, II. Dünya Savaşı'nın sonunda, Mayıs 1945'te Almanların teslim olmasıyla sona erdiyse de, bu simge Yeni - Nazi gruplarınca hâlâ benimsenmektedir.[3]
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    0
    Alman Hava Kuvvetlerinde Gamalı Haçın Kullanılması

    Gamalı haçların (swastika : Hakenkreuz) büyüklükleri ilk olarak, 1933'de Nasyonel Sosyalist Parti'nin iktidara gelişiyle ortaya çıkan kırmızı kuyruk bandının yüksekliği ile orantılı olarak verilmiştir. Gamalı haçın kollarının genişliği bant yüksekliğinin % 10'u oranında belirlenmiş ve beyaz bir disk üzerine sade siyah bir haç olarak uygulanmıştır; diskin çapı bandın % 75'i oranındadır.

    Birleşik Krallık'ta panik kamuflaj önlemlerinin uygulandığı Münih Krizi'yle birlikte, tesadüfen Alman kamuflaj yönergesi de kırmızı bant ve beyaz diskin iptalini içerecek şekilde değişti. Gamalı haç, şimdi azaltılmış bir görünürlük önlemi olarak beyaz ile çerçevelenmiş olmakla birlikte hâlâ, artık sanal olan bir bandın yüksekliğiyle orantılı büyüklükteydi. Muhtemelen, savaştan sonra bandın tekrar uygulanabileceği veya bazı yurtiçi görev uçaklarında gereksinim duyulabileceği varsayılmış olabilir. işaretleme o yüzden hâlâ aynı yere, kuyruk ve kuyruk dümeni üzerine yapılmıştı.

    ikinci hat uçaklarının yeniden işaretlenmesi ile aynı zamana rastlayan Mart 1940'da, sadece çok küçük sayılabilecek kuyruklardakiler dışında, gamalı haç dikey stabilizeye yerleştirildi. Bu son durumda (özellikle, başta Storch, pilotlu V1 vs olmak üzere) kuyruk dümenine kadar izin verildi. Bu direktifin yayınlanması ile, ' önerilen ' tipik boyların ölçülerini içeren bir şema yapıldı. Bununla birlikte bu şema, haçın kol oranlarının değiştiğinin ortaya çıkmasıyla geleneği yıkarak, karışıklığın artmasına yol açtı. Şemada kollar arasındaki boşluk orijinal oranda kalmış fakat kolların genişliği - beyaz çerçeve olmadan aradaki boşlukla aynı genişlikte olması gerekirken - şimdi beyaz çerçeveyi de ihtiva edecek kalınlıkta olmuştu. Karışıklık iki farklı yorum ortaya çıkardı; orijinal 5 çarpımlı artı çerçeveli eski oranları koruyan ve şemaya uymayan birincisi; şemada verilen görece olarak daha ince ve daha kısa kollu gamalı haçı uygulayan diğeri. Birçok tasarım bürosu oranlama üzerindeki önceki bilgilerinin değerine güvendiklerinden oldukça iyi bir şekilde sorunun üstesinden geldiler ve 5 eşit bölümlü artı çerçeveli orijinal çizimleriyle devam ettiler. Arazide ve küçük geçici merkezlerde gamalı haçın değişik varyasyonları da ortaya çıkmıştır. Ayrıca, RLM70'den RLM75'e kadar yani tamamen yeşil ve gri renkli desenler kullanılarak yapılan bütün kamuflaj uygulamalarında kullanılmak üzere, gamalı haçın durumunun nasıl olacağının detaylı olarak belirtilmesi de dikkat çekicidir ve savaş ilerledikçe bazı üretim partilerinde, görünürlüğü azaltmak ve boya tasarrufunda bulunmak maksadıyla siyah iç zeminin bu ve diğer renkler ile değiştirilmesi yaygın hale gelmiştir.

    Savaşın sonlarına doğru, boya stoklarının kritikleşmesiyle tek renkli veya sadece tek renk çerçeveli gamalı haçlar standart hale geldi. Gizleme ihtiyacını desteklemek üzere boylarında küçülmeler oldu. Diğer renkler, düşük görünürlük sağlamak için yapılan özel boyamalar, ortalarının sislenmesi, gece gölgelendirmesi gibi uygulamalar maalesef asıl gamalı haç işaretinin görüntü etkinliğini azaltacak ve daha sonraları da tamamen örtecekti.

    Bazı boyutların elde edilebildiği durumlarda, gamalı haçların gerçek değerdeki ölçülerini almak dikkat ister. Tek bir tanımlanmış ölçü, toplam olarak "5 çarpımlı" (yani sadece siyah zeminlerin boyu), ya da beyaz çerçeveyi ihtiva eden toplam boy olup olmadığını açıklamaz. Doğru kontrol sadece kullanım kılavuzundan veya "resmedilmiş" boyları veren çizim çalışmalarından olabilir. Gamalı haçlar için yukarıda bahsedilen, mevcut olabilecek her iki boydaki işaretin açıklaması aşağıda gösterilmiştir.[3]

    Diyagram 1

    Diyagram 2

    Kaynakça

    [1] Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press 2003, Swastika maddesi
    [2] tr.wikipedia.org/wiki/Svastika
    [3] http://www.angelfire.com/...ts/luftwaffe/swastika.htm
    [4] http://www.silgitsin.com/...svastikagamali-hac-nedir/
    [5] http://www.alternatifforu...chives.php/svastika/15599
    [6] http://www.biroybil.com/showthread.php?t=6014
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    0
    âcerül Esved (Siyah Taş), Kabe’de tavafın başlangıç yönünü gösteren 18-19 cm ebadında, etrafı gümüş halka ile çevrilmiş siyah ve parlak bir taştır. Bu taş cennetten indirilmiştir. 30 cm çapında, 12 kg ağırlığındadır. Kabe’nin güney doğu köşesinde 1 metreden fazla yüksekliğindedir.[1]

    Not: Hâcerül Esved, hakkında en yanlış bilinen nokta, Hâcerül Esved'in Muallak Taşı'yla karıştırılmasıdır. Bir zamanlar havada asılı durduğuna inanılan taş Hâcerül Esved değil Muallak Taşı'dır. ikinci bilinen yanlış, Hâcerül Esved Taşı, istanbul'da bir camide değil, Mekke'de, Kabe-i Muazzama'dadır.

    Hz. Adem , yeryüzüne indirilmesinden dolayı çok üzülüyor ve günlerini ağlamakla geçiriyordu. Onun üzüntüsüne Melekler de ortak oluyorlardı. Bir defasında Hz. Adem, secde ederken:

    “Ya Rabbi! Bana ne oldu ki, artık meleklerin seslerini, senin zatını tesbih ve takdis etmelerini duyamıyorum. Onları göremiyorum.”

    diye dua edince; Allah, buyurdu ki:

    “Ey Adem! Senden sadır olan zelle, meleklerin tesbihini işitmene manidir. Ancak benim yeryüzünde bir beytim vardır. Sen onun temelini bulup üzerine bir Ev bina et. Beni takdis ve Ev’in etrafını tavaf et. Ey adem! O Evi Mekke’de kıldım. Evladından her kim Beytime gelip, sadece benim rızamı isterse, bizzat beni ziyaret eden misafirim gibidir. Bunları şanına laik bir şekilde ağırlarım ve bütün ihtiyaçlarını gideririm.” [2]

    Hz. Adem, Allah’ın bu emriyle Serendip Adası'ndan Mekke’ye doğru yürümeye başladı. Bir Melek, kendisine yol gösteriyordu. Mekke’nin bulunduğu yere gelince, Allah, ona yardımcı melekler gönderdi. Melekler, Beytül Mâmur’un tam hizasına gelecek şekilde, 7 kat yere kadar varan bir temel kazdılar. Kazılan bu temele toprak seviyesine kadar 30 kişinin ancak kaldırabileceği büyüklükte taşlar yerleştirdiler. Sonra Allah, Melekler aracılığıyla bu temelin üzerine bir Ev indirdi. Bu Ev, Cennet yakutlarından bir yakut olup, parlıyordu.

    indirilen bu Beytin biri doğu ve batı olmak üzere iki kapısı vardı. Beytullah’ın içinde ayrıca nurdan kandiller yakılmıştı, kandillerin çanakları Cennetin külçe altınlarındandı ve etrafında yıldız gibi parlayan beyaz yakutlar diziliydi. Hâcerül Esved de bunlardan biriydi. Hâcerül Esved’in daha sonra günahkar kimselerin el sürmesiyle karardığı rivayet edilmiştir. Böylece Beytül Mâmur’un tam altına gelecek şekilde yeryüzünde de Beytullah (Allah'ın Evi), yani Kâbe inşa edilmiş oldu.[1]

    Hâcerül Esved'le ilgili benzer bir rivayet de şöyledir:

    Hz. Adem ile Havva Cennet’ten çıkarıldıkları vakit yeryüzünde Arafat’ta buluşurlar ve beraberce Batı'ya doğru yürürler. Kâbe'nin bulunduğu yere gelirler. Bu sırada Hz. Adem, bu buluşmaya şükür olmak üzere Rabbine ibadet etmek ister ve Cennet’te iken, etrafında tavaf ederek ibadet ettiği nûrdan sütunun tekrar kendisine verilmesini diler. işte o nûrdan sütun, orada tecelli eder ve Hz. Adem, onun etrafında tavaf ederek Allah’a ibadet eder. Bu nûrdan sütun, Hz. Şit zamanında kaybolur, yerine bir taş kalır. Bunun üzerine Hz. Şit, onun yerine taştan onun gibi 4 köşe bir bina yapar ve o siyah taşı binanın bir köşesine yerleştirir. işte bugün " Hâcerül Esved" diye bilinen siyah taş, odur. Sonra Nuh tufanında bina kumlar altında uzunca bir süre gizli kalır.[3]

    Birgün, Allah, Hz. ibrahim'e Kâbe'yi inşa etmesini emretti.[4] Bunun üzerine Hz ibrahim, yeniden Mekke'ye doğru yola çıktı. Mekke'de oğlu Hz. ismail'i zemzem kuyusu başında buldu. Allah’ın emrini ona da söyledi ve Hz. ismail ona yardım edeceğini ekledi. Kâbe'nin nereye yapacağını bilmediği için, bir rivayete göre Cebrail, Kâbe'nin şu andaki yerini gösterdi.

    ilk önce temeli kazmaya başladılar ve Hz. Âdem zamanındaki temeli buldular. Aynı temel üzerine Kâbe'yi inşâ ettiler. Hz. ibrahim, oğlunun getirdiği taşlarla, Cebrail'in tarifine uyarak Kâbe'yi yapıyordu. Sonunda Kâbe'nin duvarları yükseldi ve yukarıya taş yetişemez oldu.[5]

    Bundan dolayı büyük bir taş getirdiler ve Hz. ibrahim, bu taşa basarak duvar örmeye başladı.[6] Kâbe de tavaf namazı bu taşın bulunduğu yer olan Makâm-ı ibrahim'de kılınır. Kâbe tamamlanınca Hz. ibrahim, oğluna: "Ey ismail! iyi bir taş getir ki, hacılara işaret olsun." dedi. Hz. ismail, bir taş getirdiyse de Hz. ibrahim daha iyi bir taş istedi. Bunun üzerine, Ebû Kubeys dağından: "Cebrail, tufanda bana bir taş emanet etti. Gel onu al!" diye bir ses işitti. Hemen Ebû Kubeys dağından Hâcerül Esved taşı alınıp, Kâbe'deki yerine kondu.[5]

    Hakem Olayı

    Hz muhafazid, 35 yaşlarında iken Mekkeliler seller ve çeşitli nedenlerle yıkılmaya yüz tutmuş Kabe’yi yeniden inşa etmeye karar verirler. Cidde kıyılarında fırtınaya yakalanıp karaya vuran bir geminin kerestelerini satın alırlar. Mekke’de bulunan Kıpti bir marangozun yardımıyla Kabe’yi yıkıp tekrar inşaya başlarlar. Hz muhafazid de, amcası ile birlikte inşaata taş taşımıştır.

    Mekke’de bütün kabilelerin ortak katılımıyla gerçekleşen bu faaliyet, Hacerül Esved’in yerine koyma aşamasına gelince durdu. Her kabile bu görevi kendisinin yerine getirmesini istiyordu. Anlaşmazlık, çatışmaya dönüşecekti. Yaşlı bir üye, "Babüsselam kapısı"ndan giren ilk kişinin hakem olmasını teklif etti. ilk giren kişi, Hz muhafazid oldu. Hz muhafazid, sırtındaki abasını çıkardı, yere serdi. Hacerül Esved’i oraya yerleştirdi. Her kabileden bir kişinin abanın bir tarafından tutmasını istedi. Taş yerine ulaştırıldığında Hz muhafazid, taşı yerine yerleştirdi.[7]

    Hâcerül Esved'le ilgili Bir Hadis

    Hz. Ömer, Hâcerül Esved taşına, karşı; "Sen bir şey yapamazsın, fakat Resulullah'a uyarak seni öpüyorum." dedi. Hz. Ali bunu işitince, Resûlullah'ın "Hacerül Esved, kıyâmet günü insanlara şefâat eder." buyurduğunu söyledi. Hz Ömer de hazret-i Ali'nin bu sözüne teşekkür etti. [8][9]

    Farklı Bakış Açıları

    Hâcerül Esved taşı muhtemelen bir meteor parçası olmasından dolayı parlak olduğu için tavafa başlama noktası olması açısından önemlidir. Bunun dışında o taşın Müslümanlar için taş olma dışında bir özelliği yoktur. Müşriklerin o taşa dokunmadıkları veya dokunamadıkları da savı da sağlıklı düşünememekten kaynaklanmaktadır. Sonuçta müşriklerin, kendileri için bu denli kutsal olan o taşa, bu taş Kabe’ye yerleştikten sonra ve Kabe yıkılmadan önce tavaf ederlerken binlerce dokunmuş olmaları tartışmaya gerek duymayacak ölçüde apaçık bir gerçektir.[7]

    Hâcerül Esved Hakkında Uydurulan Hadisler

    Hadis: “Hâcerül Esved cennettendir. O kardan daha beyaz idi ve müşriklerin günahı onu kararttı.” [10]

    Hadis: “Hâcerül Esved Allah’ın yeryüzündeki sağ elidir. Onunla insanlardan dilediği ile tokalaşır.” [11]

    Hâcerül Esved taşı için uydurulan bu tip hadisler, hac sırasında Kabe’de, islam’ın ruhuyla uyumsuz davranışların sergilenmesine sebep olmaktadır. Hâcerül Esved taşına dokunmak için birbirini ezenleri, dinimizi bilmeyenler görseler, ne düşünürler? Bu hadisler daha evvel de alay konusu olmuştur. Hadislerin güvenilmez olduğunu Abbasiler döneminde savunup, sonra siyasi konjonktürde yok olan Mutezileler: “Bu hadise göre Hâcerül Esved denen taş müşriklerin günahı yüzünden Kabe putperestlerin elinde iken karardıysa, şimdi Kabe Müslümanların elinde olduğuna göre, bu taşın beyazlaması gerekir” diyerek, bu hadisi savunanlarla alay etmişlerdir.[12]
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    0
    Rüyada Hâcerül Esved Taşı'nı Görmek

    Rüyanızda Hâcerül Esved’i görmek, ona yüz sürmek, dünya ve ahiret işlerinizin yolunda olduğuna, dualarınızın Allah tarafından kabul gördüğüne, mâneviyatınızın çok düzgün ve yerinde olduğuna, temiz kalbiniz ve gönül rahatlığınız bulunduğuna delalet eder.

    Bir başka rivayete göre de rüyada görülen Hâcerül Esved, hacca işaret eder. Hâcerül Esved’i söküp kendisi için alıkoyduğunu gören kimsenin bir bidat işlemede yalnızlığına işaret eder. Hâcerül Esved’e el sürdüğünü gören kimse, hacca gider. insanların Hacerül Esved'i kaybettiklerini ve yerini bulduklarını görse, o kimse kendisinin hidâyette, insanların da sapıklıkta olduklarını zanneder bir kimse olduğuna işaret eder.

    Bir kimsenin rüyada Hacerül Esved’i kestiğini görmesi, halkı kendi görüşü üzerinde toplamaya işaret eder. Hacerül Esved’i söküp kendisi için alıkoyduğunu görmek, Müslümanlıktan ayrı olarak bidat işlemede yalnız kalacağına işarettir. Hacerül Esved’i yuttuğunu görmek, insanları dinden uzaklaştırmaya işaret eder.

    Hacerül Esved’e el sürdüğünü görmek ve onu istilâm etmek, padişaha biat etmeye veya âdil bir liderin elinde tövbekâr olmaya işaret eder. Bazı kere de bu rüya, kendi çocuğunu veya zevcesini ya da bir ahbabını öpmeye işarettir.

    Rüyada Hacerül Esved’i öptüğünü ve ona yüz sürdüğünü görmek, haccetmeye, dünya ve ahiret selâmetine ve geniş rızka işaret eder. Hâcerül Esved’i görmek yakın zamanda hac görevinizi yerine getireceğinize, Hâcerül Esved’i ellemek yada öptüğünü görmek ilim sahibi bir kimse ile dostluk kurup onun ilminden faydalanacağınıza, Hâcerül Esved’i yerinden söktüğünü görmek doğru yoldan sapmaya ve yalnız kalmaya işaret eder.

    ibn-i Şirin: Elinizi Hacerül Esved’e sürdüğünüzü görmek; Hicazlı birinden size hayır ve menfaat ulaşacağına; Hacerül Esved’in parçalandığını veya yerinden çıktığını görmek; inançsız ve kötü huylu biri olduğunuza; Hacerül Esved’i yerine koyduğunuzu görmek; tekrar doğru yola döneceğinize işarettir

    Kirmani: Hacerül Esved’i öptüğünüzü ve yüz sürdüğünüzü görmek; bolluk ve bereket göreceğinize, hayır işlere yöneleceğinize ve alimlerin safına katılacağınıza işarettir.[13]

    Kaynaklar ve Dipnotlar

    [1] Mehmet Bozkurt, "Kabe Tarihi ve Hac Rehberi", Özyurt Matbaacılık, Ankara 2009, s. 9, 17-18.
    [2] muhafazid el- Erzaki, "Ahbar’ul-Mekki", s. 126
    [3] http://www.giv.org.tr
    [4] Kâbe'nin inşâsı hakkında 2 rivayet vardır: a) Melekler, Allah’ın emriyle binâ ettiler; b) Hz. Adem, meleklerle birlikte inşâ etti.
    [5] http://www.pdfunlock.com/...8f-4adb-b094-bfe7d576fa37
    [6] Ayağının izi çıkan bu taşa da "Makâm-ı ibrahim" denilir.
    [7] islam Tarihi, "Mekke Dönemi", s. 10-11.
    [8] Dâvûd bin Süleymân.
    [9] Komisyon, "Dini Sözlük", "Hâcerül Esved" maddesi, ihlas Holding, istanbul.
    [10] Hanbel 1/307.
    [11] Cami-üs Sağır 1/151.
    [12] istanbul Kuran Araştırmaları Gurubu, "Uydurulan Din ve Kuran'daki Din", istanbul Yayınevi, istanbul 2011, s.112.
    [13] http://www.ediyanet.com/r...da-hacer-ul-esved-gormek/
    Tümünü Göster
    ···
  6. 56.
    0
    Elma

    Fringe dizisinin yarım elma sembolünde elma çekirdeğinin yerinde insan embriyosu vardır. Elma, bir "discordia" (kaos) sembolüdür. Üstteki Fringe sembolünde de insanın kaos içinde doğduğu sembolize edilmiştir. Elma, aynı zamanda da 5 köşeli pentagram'ın (Davut yıldızı, pentacle) sembolüdür.

    Bunun dışında şekil değiştiricilere (shapeshifter) de bir gönderme de olabilir.

    Elma ve Pentagram.
    iki çocuk ve elma, Adam ve Eve (Adem ile Havva)'ya referans olabilir. Bilindiği gibi hem doğu hem de batı teolojisinde elma, Cennet'teki yasak meyvedir. Adem ve Havva, bu yasak meyveden yiyerek ilk günah'ı işlemiş; ilk günah, kaosu getirmiş, ölümse bu ilk günah yoluyla insan bedenine yerleşmiştir.

    "Her şeyden iki tane vardır... "
    Elma yarısı, simetrik bir şekil olarak insanın ruh ikizi'ni sembolize etmektedir. Fiziksel bir kuram olaraksa paralel evrenleri, yaşadığımız dünyadan farklı ama bu dünyayla da ilişkisi olan farklı dünyaları ve bu dünyalardaki bize tıpatıp benzeyen benzerlerimiz bulunduğunu çağrıştırmaktadır. Öyle ki bütün sezon boyunca Gözcü'nün de Walter'e söylediği "Her şeyden iki tane vardır." önermesinin ve ikiz nesnelerin üzerinde durulmuştur. Walter, hasta oğlunu iyileştirememiş, diğer paralel evrendeki oğlunun benzeri olan diğer Peter'i iyileştirmek için kendi dünyasına getirmiş ve bu iki evren arasındaki kaosun başlamasına neden olmuştur.

    Da Vinci'nin Şifresi'nde saklanılan şifrenin ELMA olduğunu hatırlayın. Elma, bu kez doğurganlığın ve hayatın devamlılığının sembolüydü. Burada da yine Adem ile Havva'ya atıf vardır. Tevrat'ın ilk Yaratılış kitabında Tanrı, Adem ile Havva'yı Cennet'ten kovarken şöyle demişti:

    "Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim. Ağrı çekerek doğum yapacaksın... " (Yaratılış, 3:16)

    Elmadan birçok mitolojik metin masallarda da bahsedilmiştir. Herkül'e, “dünyanın ucunda, güneşin battığı yerde, Atlas'ın gök kubbeyi taşıdığı yerde bulunan bir bahçedeki ağaçtan elma alıp gelme görevi” verilmişti. (Herkül'ün 12 ödevinden biri) Herkül, "Akşam Kızlarının Bahçesi – Bir tür cennet betimlemesidir" denen bu yere gelmiş ve bahçeyi koruyan yüz başlı ejderle savaşmıştır. Atlas'ı ikna ederek bu bahçeden 3 elma alabilmeyi başarıp dönmüştür.

    Üstte seçilmişliği simgeleyen Apple'nin elma logosu.
    Elma, bilinen en ünlü masalların değişim öncesi kahramanı olarak da kullanılmıştır. Tercih edilmenin arkasında yatan kandırılmanın, değişime uğramanın ölçüsü olarak. Tevrat ve Kuran'da yılan tarafından aldatılıp yasak meyveyi yiyen ve ölümlü olan Adem ile Havva'yı bir cadı-kraliçe tarafından aldatılıp zehirli elmayı yiyen ve ölüm uykusuna yatan Pamuk Prenses sembolize etmektedir. Elma, önce ödül, sonra tercih sebebi olmuştur. Yine "Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler" masalında, Cadı-Kraliçenin ödül olarak sunduğu kırmızı elma, onun hayatını değiştirecek olaylara sebep olmasını sağlamıştır. Ve masalların sonunda gökten düşen üç elma vardır. Biri anlatana, biri dinleyene diğeri de masalın gerçek sahibine…

    Kelebek

    Fringe'nin 2. sembolü olan kelebeğin kanatlarında dikkatlice incelendiğinde falanks (tüm parmak kemikleri) görülebilir. Elma ve kelebek, içinde gizledikleri insan embriyosu ve parmak kemikleri simgeleriyle ortak bir noktada buluşur ve hem "insan kopyalama"ya hem de dini öğelere referanslar verir. Bilindiği gibi Hıristiyan inancında isa Mesih, el ve ayaklarından çarmıha gerilmiştir. islam inancında ise çarmıha gerilen isa değil onu ele veren Yahuda iskaryot'tur. Yine sembolde kelebeğin simetrik yapısıyla çarmıh (haç) arasında benzerlikler vardır. Fakat buradaki gariplik, parmak sayılarının 5 değil 6 olmasıdır.

    Bir kelebek röntgenine benzeyen bu sembolde, kelebeğin kanatları ve insan el ve ayakları, klagib "yansıma" sembolüdür. Biyolojideki molekülleri temsil ederler. Sağ taraf, daha çok fizikselliği ve dış dünyayı karşılarken sol tarafsa spiritüalizm (ruhaniliği) ve iç dünyayı sembolize eder.

    Dizide Peter, insanlığı kurtarmak için kendini feda eden isa'nın ta kendisidir. 3. sezonun sonunda makinenin içine girip bütün kaosun başlamasına neden olan kendisini feda edecek, böylece bu iki evreni (spritüel olarak Tanrı ve insanı) barıştıracak, ilerleyen bölümlerde ise yine isa'ya referans yapılıp tekrar bedenleşecektir. Altta, Peter'in makine ile arasındaki bağla ilgili kehanet'te çarmıha gerilen bir insan figürü açıkça görülmektedir.

    >
    Yine kelebek sembolüyle "kelebek etkisi"ne referanslar vardır. Kelebek etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen addır. Edward N. Lorenz'in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgilidir. Daha sonralarda hava durumuyla ile ilgili verdiği şu örnek ile ünlenmiştir:

    "Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir. Farklı bir örnekle bu, bir kelebeğin kanat çırpması, Dünyanın yarısını dolaşabilecek bir kasırganın oluşmasına neden olabilir."

    Fakat daha çok yaratılan bir kaosun büyüyerek artmasını ifade eder. Dizinin ileriki bölümlerinde Gözcü, Walter'in Peter'i kurtarırken bencillik edip diğer insanların hayatını tehlikeye attığı ile ilgili bir ders verir. Peter, birgün küçük bir kızın yakalaması gereken bir ateş böceğini yakalamış, küçük kız, başka bir ateş böceği yakalamak için evinden daha da uzaklaşmış, onu aramaya çıkan babası ise yolda bir kaza yapıp başka bir çocuğun hem de kendisinin ölümüne sebep olmuş, küçük kız çocuğu babasız kalmış, ölen diğer çocuğun babası ise akıl hastanesine yatırılmıştır. Semboller, dikkatlice incelendiğinde, sarı renkli ateş böcekleri hemen gözümüze çarpacaktır.

    Dizide geçen kelebek etkisine diğer bir örnek de Walter'in Peter'i kurtarırken diğer alternatif evreni yok oluşun kıyısına getirmesidir. Alternatif evren, büyük bir yıkım sürecine girmiş, çatlaklar, kehribarla kapatılmaya çalışılsa da yeterli olmamıştır. Bütün bu kaosun nedeni ise Walter'in açtığı o geçittir ve Peter, bunu düzeltmek için makineyi 2. kez kullanmasında işte Walter'in bu hatasını düzeltmeye çalışmıştır.

    Çiçek

    Fringe'de 3. sembol olan çiçeğin sol üst köşesine gizlenmiş bir Anisoptera (Yusufçuk) kanadı vardır. Çiçeğin diğer papatyalar gibi merkezi Fibonacci sekansı oluşturacak şekilde ters yönde spirallere sahiptir. Aslında çiçeğe daha dikkatle baktığınızda iki deri kaplı yaprak daha göreceksiniz. Toplamda üç kanat olan bu yapraklar, aslında bir yusufçuğun kanadının evrimini temsil ediyor. Bunun dışında çiçeğin merkezindeki polenlere ortadan b
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    0
    -içerik gizlenmiştir.-
    ···
  8. 58.
    0
    ichthys (ichtys, icthys ya da ikhthus), Yunanca "balık" anldıbına gelen kelimedir. Kesişen iki yay parçası içeren bir sembolü tanımlamakta kullanılır, bu sembolün ismidir. Bir balığı andıran sembol, ilk Hıristiyanlar tarafından kullanılan gizli bir semboldü.[1]

    Hıristiyanlığın ortaya çıktığı ilk dönemlerde Roma imparatorluğu'nun pagan inanışından dolayı bu yeni dinin yasaklanması nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bunun sebebi de Hıristiyanlıkta ,"isa Mesih Tanrının Seçilmiş Oğlu" cümlesindeki baş harflerin Yunanca balık anldıbına gelmesidir.[2] Hıristiyanlığın yasak olduğu dönemlerde bu sembolü ilk Hıristiyanlar, birbirini tanımak için kullandılar.

    Hıristiyanlıkta balık, Hz. isa'nın sembolüdür. Yunanca Ichthus ya da Ichthys kelimesi, "isa Mesih, Tanrı'nın seçilmiş Oğlu" anldıbına gelen Yunanca "Iesous Christos Theou Uios Soter" (Ing. : Jesus Christ God's Son Saviour) cümlesindeki kelimelerin baş harflerinden meydana gelmiştir.[3][4]

    Balık sembolü kendilik olarak isa’ya işaret ettiği gibi Tanrı’yı da sembolize etmektedir.[5]

    Hıristiyanlardan önce de çeşitli anlamlarda farklı şeyleri temsilen balık sembolleri kullanılmıştır. Yine de bir balık sembolünü en yoğun kullananlar, bugünkü bulgu ve bilgilere göre, ilk Hıristiyanlardır.[1]

    Balık, saldırgan tanrı tanımazların arasındayken Hıristiyanların aralarında kullandıkları gizli bir işaret oldu. Sembol erken Hıristiyan dünyasında dördüncü yüzyılın sonuna kadar sıkça ortaya çıkmıştır ve sembol ile ilgili diğer pek çok açılım daha mevcuttur. Vaftiz suyuna daldırma sembolüne Latince "pistina" denir, kelime anlamı ise balık gölüdür ve isa’nın 12 havarisinden balıkçılar olarak bahsedilir. Ayrıca balık hala bazı Yeni Yıl geleneklerinde olduğu gibi iyi şansın sembolüdür. Bir diğer yoruma göre balık “Balık Çağı”nın koşullarını içermektedir:

    M.S. 7’de (isa’nın gerçek doğum tarihi olarak kabul edilir) Jüpiter ve Satürn gezegenlerinin altın kavuşumu Balık burcunda üç kez gerçekleşmiştir ve baharın başlangıcı balık burcunda meydana gelir; isa, Balık Çağı’nın ilk tezahürü olarak kabul edilir. Balık, ekmek sembolüyle birlikte birliği sembolize eder. Spekülatif Hıristiyan Teologlar Nuh Tufanı sırasında balıkların Tanrı’nın gazabından muaf tutuldukları konusunda tartışmaktadırlar. Ortaçağ Sanatı’nda ismi Trinacria olan bir efsanevi balıkçı tek kafası olan üç bedene sahiptir ve Trinite’nin sembolü olarak yorumlanmaktadır. Balıklar azizlerin yaygın olarak bilinen amblemleridir.[6]

    Balık dış görünüşü bakımından, genellikle iki yayın birleşmiş biçimini oluşturan baş ve gövdesine, hareketinde en önemli etken olan kuyruğun eklenmesiyle, üç kısımdan oluşan bir canlıdır. Sembolizmde kullanılmasını sağlayan en önemli özelliği, esir ve tesiri simgeleyen bir akışkan olan suda yol alabilmesidir. Bu ortamda, kara hayvanları gibi yalnızca bir düzlem üzerinde hareket etmez, dikey olarak yukarı aşağı hareketlerde yapabilir. Yani her yönde yol alabilir. Balıklar çok yumurta yaparlar. Gruplar halinde yaşayan bazı balıklar, dış bir etki karşısında kütlesel yani ortak tepki verirler. Balık sembolü bazen tek başına bazen de bir ırmakta, bazen sıçrarken, bir gemiyle, avlanırken veya başka sembollerin eşliğinde tasvir edilirler. ibranice ve Arapçada balık ve balina anldıbına gelen bir sözcük nün dür. Kimilerine göre vaktiyle yunus anldıbına da gelen bu sözcük, aynı zamanda Arap alfabesinde yarım daire ya da hilal biçimindeki bir yaydan oluşan harfin adıdır.[7]

    Eski Mısır’da; iki balık yaratıcı prensibin, Nil’in bolluğunun, doğurganlığın, isis’in ve Hathor’un simgesidir. Kadim Mısır’da balık halk tarafından yeniliyordu ancak rahiplere ve krallara yasaklanmıştı. Balık sembolü, Tanrıça Ishtar’la ilişkilendirildiği haliyle dişil olanı, sevgiyi ve doğurganlığı sembolize eder. Eski Mısır tradisyonunda Ant adlı balık Ra’nın gemisinin önünde gider. Dogon tradisyonunda ise Sirius yıldız sisteminden inen gemi balık biçiminde tasvir edilir. Nommo’nun Gemisi (Dogon Tradisyonu’nda Sirius Yıldız Sistemi’nden Dünya gezegenine gönderilenleri ifade eder) ile ilgili bilgilerde balığın koni ya da üçgen biçimindeki kafasının Sirisu B yıldız ile gemi arasında gidip gelmekte olduğuna anlattığı gibi astronomik olarak da Köpek Takım Yıldızının diziliş şeklini gösterir. [6]

    ichthys antik deniz tanrıçası Atargatis'in oğluydu. Farklı kültürlerde ve mitolojilerde denk düşen kişilikler ve balık sembolleri anlam ve kullanım açısından farklılık gösterse de genelde bereketi temsilen, cinsi vurgulara sahipti. Bunun bir örneği Mısır mitolojisinde görülebilir. Bereketi temsil etmesinin yanı sıra balık belirli kültürlerde reenkarnasyon ve hayat(ın veya hayat gücünün) sembolü olmuştur.[1]

    Pek çok tradisyonda yeri olmasına karşın en çok Hıristiyanlıkta yeri olan balık sembolü, doğurganlık, doğurmak, yenilenmiş ve desteklenmiş yaşam ile, yaşamın kökeni ve korunması olarak suların gücü ve su unsuru ile, Ana Tanrıça’nın tüm yanlarıyla, ayrıca anne olarak ve ay ilaheleriyle ilişkilidir. Balık, esir ve tesiri simgeleyen suda yaşar. ibranicede ve Arapçada “nun” kelimesi balık ve balina anldıbına gelir. Bu sözcük Arap alfabesinde yarım daire ya da hilal biçimindeki bir yaydan oluşan harfin adıdır ve Eski Mısır’da içinde balıkların, gemilerin, kayıkların tasvir edildiği süptil okyanusun adı olarak geçmiştir.[6]

    Balık Hıristiyanlıkta vaftizin, ölümsüzlüğün, yeniden doğumun sembolüdür. Şarapla birlikte ele alınan kutsal balık ve bir sepet ekmek Aşai Rabbani Ayinini ve Hıristiyan Sanatı’ndaki son akşam yemeğini temsil etmektedir. Latin kilisesinde balık isa’yı temsil etmektedir, ancak Yunan Ortodoks kiliselerinde böyle değildir. Birbirine dolaşmış üç balık Trinite içindeki vaftizi sembolize eder. Roma yer altı mezarlarındaki Erken Hıristiyan duvar resimlerinde balık Kutsal Birliği sembolize eder ve Son Akşam Yemeği tasvirlerinde balık masada ekmekle ve şarap kadehiyle görülür. Papanın mührü olan yüzük, balıkçının yüzüğü, Petrus’un mucizevi balık ağlarını çekişine ve isa’nın şu sözlerine gönderme yapar: “Bundan sonra insan avlayacaksın”.[8]

    Bu sembolizmle ilgili yorumlamanın bulunduğu Sadıklar Planı-Ruhsal tebliğlerdeki (RM Yay.) ifadelere göre isa Peygamber’in babası ve Rabbi diye çağırdığı Vicdan Planı’dır. Bu plan kainatın müspet, ışık, hayır, yüce, iyilik tarafıdır. Su ise bu planın fiil haline geçmiş durumu, uygulaması olmaktadır. [6]
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    0
    Yeni Ahit’te balıkla ilgili pek çok sembol bulunur. Pasif Balık özellikleri, Hz. isa’nın öğretisinde öz olarak evrensel sevgi, kendini geri plana alma ve hizmet olarak vurgulanır.[9]

    Balık sembolü ile ilgili olarak inciller'de şu pasajlar geçmektedir:

    "Yunus, nasıl üç gün üç gece o koca balığın karnında kaldıysa, insanoğlu da üç gün üç gece yerin bağrında kalacak". [10]

    "Öğrenciler burada beş ekmekle iki balıktan başka bir şeyimiz yok ki dediler". [11]

    "isa onlara, ardımdan gelin, sizleri insan tutan balıkçılar yapacağım dedi". [12]

    "Bunu yapınca öyle çok balık yakaladılar ki, ağlan yırtılmaya başladı".[13]

    "Kendisine bir parça kızarmış balık verdiler".[14]

    "isa, çocuklar balığınız yok mu? diye sordu. Yok cevabını verdiler".[15]

    "Her canlının eti aynı değildir. insanların eti başka, hayvanların eti başka, kuşların ve balıkların eti başka başkadır".[16]

    Hz. isa, devamlı olarak suyun derinliklerinden insanoğluna kurtuluşu getiren bir balık gibi tasvir edilmiştir. Ayrıca Hz. isa, göstermiş olduğu mucize ile birkaç balığı çoğaltmak suretiyle, kendisini dinlemeye gelen oldukça kalabalık bir halkın karnını doyurmuştur. Balık, ayrıca Evharistiya ayinin de esasıdır. Evharistiya ayininde ekmek gibi balık da Hz. isa'nın bedenini sembolize eder.[17][4]

    Balık sembolünün Hıristiyanlar tarafından nasıl kullanılmaya başlandığına dair birçok hipotez olsa da hiçbirinin kesinliği kanıtlanamamıştır. Yine de bu hipotezlerden en büyük ihtimali barındıran, Hıristiyanlığın kutsal metinlerinde geçen bir ifadenin balık sembolizmine yol açtığıdır; Hz. isa, mucizevi bir şekilde 5000 insanı ekmek ve balıkla doyurmuştur.[18] ichthys belki de Hz. isa'ya "insan balıkçısı" gibi bir gönderme yapmaktaydı ya da Yunanca ΙΧΘΥΣ harflerinin (Iota Chi Theta Upsilon Sigma) oluşturduğu, Hıristiyan inancının bir ifadesiydi "᾿Ιησοῦς Χριστὸς Θεοῦ Υἱὸς Σωτήρ" (Iēsous Christos Theou Huios Sōtēr: "isa Mesih, Tanrı'nın Oğlu, Kurtarıcı").[1]

    Eski Hıristiyan mezarlıklarında haç yoktu. Mezar taşları üzerinde kuzu şekilleri veya omzuna kuzusunu almış çoban figürleri ya da sadece balık temsilleri bulunurdu. Mezarlıklarda haç daha sonraları kullanılmış, ama bugünkü gibi çarmıha gerilmiş isa tasvirleri mezarlıklara gene de konulmamıştı. Çarmıha gerilmiş isa imajları ancak 8. ve 9. yüzyılda ortaya çıkmıştır.[19]

    Her ne kadar doğrudan kanıt bulunmasa da, ichthys mistik/matematiksel sembol Vesica Piscis'in bir adaptasyonu da olabilir. Matematikçi ve mistik Pisagor'un da belirttiği gibi, vesica piscis'in uzunluk-yükseklik oranı 153:265'dir ki bu "balığın ölçüsü" olarak adlandırılan mistik kabul edilen bir sayıdır. Bir incil kıssasına göre Hz isa havarilere balık tutmada yardım ederken kendisi tam olarak 153 balık tutmuştur.

    Bunların dışında birçok hipotez daha bulunmaktadır.

    Modern Hıristiyanlar sembolü bir rozet olarak kabul edip, çoğunlukla içinde "JESUS" (isa) yazılı bir şekilde kullanmaktadırlar. Özellikle bazı Batı ülkelerinde arabalara yapıştırılan sembol çevreye arabanın sürücüsünün veya sahibin Hıristiyan olduğunu vurgulamakta kullanılır. Tarihte de, sembolün içinde Yunanca "ΙΧΘΥΣ" yazılı olarak veya yine içinde küçük bir haç ile kullanıldığı, tasvir edildiği olmuştur.

    20. yüzyılın sonlarında sembol birçok parodiye sahne olmuştur. Özellikle de ichthysin Hıristiyan sürücüler tarafından tampon yapıştırmalarında kullanılmasının yaygınlaşmasıyla, farklı düşünce ve kesimlerden insanlar da buna karşılık olarak sembolün farklı düşünceleri temsil eden sürümlerini çıkarmışlardı.

    Bu parodilerin en ünlüsü Darwin balığı'dır; sembol içinde "DARWIN" yazan ve bir çift ayak taşıyan bir ichthys'tir. Bu sembol Hıristiyanlıktaki (dini) yaratıcılık teorisine karşı evrim teorisini vurgulamaktadır. Balığın altına çizilmiş bir çift ayak bir tür evrimi temsil etmektedir ki zaten çoğunlukla balığın içine yazılan "DARWIN" kelimesi evrim kurdıbının kurucusu Charles Darwin'e gönderme yaparak sembolizme çok daha belirgin ve açık bir biçim vermektedir. Ayrıca her Hıristiyan'ın yaratıcılık kavrdıbına inanmadığı da not edilmelidir. Bu sembol (Darwin balığı) din ile alay ettiği için çeşitli çevrelerce eleştirilmiştir.[1]

    Kaynaklar

    [1] https://tr.wikipedia.org/wiki/ichthys
    [2] http://www.ajansses.com/2...e-hristiyanlik_h1166.html
    [3] Heather Child-Dorothy Colles, "Christian Symbols Ancient and Modern", London, 1971 s. 12;
    [4] Yrd. Doç. Dr. Galip Atasagun, "Hıristiyanlığın Tanıtımı, Yorumu ve Kurumsallaşmasında Sembollerin Yeri", Selçuk Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi Dergisi, Konya 2000, sayı:10, s.188.
    [5] Arş. Gör. Veysel Şahin, "Aytmatov’un Beyaz Gemi Romanında Ötelerin Çağrısı ve Kaçış", Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, s.283-291.
    [6] http://www.astroset.com/b...el_gelisim/sembol/s30.htm
    [7] http://www.okultizm.net/K...ik-Sembolu-ve-Anlami.html
    [8] Luka 5:1-11
    [9] http://www.hurriyet.com.t...zin/yazarlar/13876226.asp
    [10] Matta, 12/40.
    [11] Matta, 14/17.
    [12] Markos, 1/17.
    [13] Luka, 5/6.
    [14] Luka, 24/42.
    [15] Yuhanna, 21/5
    [16] Korintoslıılara 1. Mektup, 15/39
    [17] Ann Dunnigan, "Fish", The Encyclopedia of Religion ([-XVI), V/346-347;
    [18] bkz. Matta 14:15-21, Luka 9:12-17 ve Yuhanna 6:4-13
    [19] http://toplumvetarih.blog...emi-ve-kaynaklari/5337987
    Tümünü Göster
    ···
  10. 60.
    0
    Jakin ve Boaz Eski Mısır sembolüdür.. Mısır'da Horus ve Sut göklerin ikiz mimarı ve dayanağıydılar.[1] Hatta Tebai'deki Baccus da öyleydi. Localarımızdaki 2 sütun da eski Mısır kaynaklıdır. Mısır'daki bu sütunların biri güneyde Thebes şehrinde diğeri kuzeyde Heliopolis'tedir. Mısır'ın baş tanrısı Ptah'a adanmış Amenta isimli tapınağın girişinde Süleyman Mabedi'nin girişinde olduğu gibi 2 sütun vardı. Güneşle ilgili en eski mit'lerde de sonsuzluğun giriş kapısı önünde dikili akıl ve kuvvet isimli 2 sütundan bahsedilir.[2]

    iddialara göre, Mısır Piramitlerinin yanlarının üçgen olması mimari tesadüf değildir. Eski Mısır’da eşkenar üçgenin, Tanrı'yla Nur’un sembolü oluşunun ve isis-Osiris-Horus üçlemesinin etkili olduğu düşünülmektedir. Mısırlıların mimaride oranlama konusundaki başarıları, sanatsal ifade biçimlerinin hepsinde ortaya çıkmakta ve sayı sembolizmine verdikleri önemi vurgulamaktadır. Bu oranların belli dinî kavramları belirten anlamlar taşımaları yüksek olasılıktır.[3]

    Jachin & Boaz Sütunu, Yahudiler ve Masonlar

    Hz. Süleyman tarafından Kudüs’te yaptırılan tapınak, kozmik bir model oluşturur. ikiz sütunlar (Jachin ve Boaz), gökyüzünü kaldıran sütunları ve avlu içindeki pirinç deryası kozmik okyanusu temsil eder. Babil tapınaklarının bu model üzerine inşâ edilip edilmediği uzmanlar arasında daha bir karara bağlanmamış olsa da şu kesindir ki, buna rağmen aynı zamanda onlar sahip oldukları eşleri alt okyanus ve gök kubbe bazen tanrı sal tahtın üstündeki “cennet” olarak adlandırıldı. [4] Bir Yahudi mamulü olan JB viskisinin ismi buradan gelmektedir.[5]

    Bu sütunlar hakkında Tevrat’ta şöyle yazmaktadır: "Hiram, her birinin yüksekliği 18 arşın ve çevresi 12 arşın olan 2 tunç sütun döktü. Sütunların üzerine koymak için beşer arşın yüksekliğinde dökme tunçtan 2 sütun başlığı yaptı. Hiram sütunları tapınağın eyvanına dikip sağdakine Yakin soldakine Boaz adını verdi." (1. Krallar, 7:15-16,21, 2. Tarihler 3:17) [6]

    Süleyman Mabedi’nin girişindeki 2 sütun, Jakin ve Boaz, eril ve dişil ilkeyi simgelediği gibi Hz. Davut ve Hz. Süleyman’ı da simgeler. “Davut”un sözcük anlamı “sevilen, sevgili”, “Süleyman”ın sözcük anlamıysa “barış adamı”dır. Eski Ahit’te Jakin “kurmak”, Boaz “güç, kuvvet” anlamındadır. Mabet figürüne göre ise, insanın üstünde durduğu 2 ayağını simgeler.[7]

    Bu sütunlar aslında dış âleme aittirler, tapınağın dışında telakki edilmeleri gerekir. Gerçekten de bu sütunlara gelinceye kadar, loca içinde olmamıza rağmen serbest yürürüz ve sadakat duruşunda değiliz. Bu sütunlar harici âlemle iç âlemimiz arasındaki huduttur.[8]

    Batı'dan girilince sağdaki güney sütunu üstünde J harfi bulunur. Solda kuzey sütunu üstünde B harfi görülür. Bunlar gramer, retorik, mantık, aritmetik, geometri, müzik ve astronomi olmak üzere 7 liberal bilim ve sanatın Nuh’un tufanında kaybolmaması için üzerlerine yazıldığı rivayet edilen ve incil’de tüm ayrıntılarıyla anlatılan, erimiş demirden yapılmış Boaz ve Jachin sütunlarıdır.[9] Masonlar, düsturlarının üzerine nakşedildiği bu sütunlar sayesinde yazma ve konuşma sanatı olan dili, akıl yürütme yolu olarak mantığı, sayıların erdemi olarak aritmetiği, ölçünün sanatı olan geometriyi, sesin erdemi olan müziği, cennet yapıların bilgisini veren astronomiyi öğrendiklerini söylerler.[10][11]

    Kutsal kitap, Tevrat 1. Krallar Bap 7 Ayet 21’de, BOAZ VE JAKiN kelimelerinin ilk harfleri, kuvvet ve kuvvetle tesis etmek anldıbına gelir. JAKiN ve BOAZ kelimeleri, ters okunacak olursa, NIKAJ ZAOB olur. Tersten okuma gizli mezheplerde kullanılan anlamlandırma yollarından biridir. Yahudi mistik düşüncesi kabalizmde sadece sessiz harfler dikkate alınır. Bu şekilde okunursa geriye NK ve ZB harfleri kalır. NK vajen, rahim ya da âlemlerin yaratıcı gücü; cinsi akti belirten ZB ise fallüse tekabül eder. J ve B bu suretle, kuvvetle tesis, üreme, çoğalma ve zürriyetin sembolleridir. Sütunlar üstündeki narlar bu anlamları temsil eder. Ayrıca loca içindeki semboller arasında, sadece 3 harf bulunur: B.J.G Bu suretle, G genesis, tekvir, yaratılış, jenerasyon, doğuş, nesil, anlamlarını verir. Dış âleme ait bu sütunlar tapınağın dışında yer alır. Bu sütunlar insanın dış dünyasıyla iç dünyası arasındaki sınırı temsil eder.[12] Aynı zamanda bu isimlerin nereden geldikleri önemlidir. israiloğulları'nın M.Ö. 516’da başlayan Babil’den çıkıp Kudüs’e dönüş yolculuklarına, Babil’de daha önce tutsak olup özgürlüklerini elde eden tüm israiloğulları katılmamışlardır. Zenginlik ve bolluk içinde olan Babil’de kalmışlardır. Genel bu eğilimi benimsemeyen ve Kudüs’e dönen sadece 2 kabile olmuştur: Benjamin (Bünyamin) ve Judah (Yahuda) kavimleri.[13] Onların isimleri J ve B olarak sütunlara geçmiştir. Toplumdaki genel eğilimlerin karşısında kararlar almanın örneği olarak bu isimler sürüden ayrı koyunları temsîlen sembolleştirilmiştir.[11]

    Kendisini “Alegori perdesi arkasına gizlenmiş sembollerle betimlenen bir ahlâk sistemi olarak” tanımlayan Masonlukta “3”ün özel bir anlamı vardır. Bu yüzden Masonik semboller arasında en sık rastlanan şekillerden biri de “3 nokta”dır. Yahudi mistik düşüncesinde b j (jakin) g (genese) 3 harf (B.J.G.) üreme, çoğalma, doğuş ve zürriyeti simgeler.[3]

    “Masonlar ana düşüncelerini ve belirgin sembollerini Kabala’dan almışlardır. Amblemlerin birçoğu da Kabala kaynaklıdır. Örneğin; Jakin ve Boaz sütunları Kabalist bir eser olan Chearé Ora’dan alınmıştır. Masonluğun, Kabala’nın felsefesiyle olan çok büyük benzerliği çok yerde belirtilmiştir.” [14][15]

    Masonik törenlerde ve birbirlerini tanırken kelimeler ve şifreli sözcükler kullanılır. Çırağın kelimesi ve törenlerdeki şifre sözcüğü Jachin’dir. Kelimesi Boaz olan kalfanın şifre sözcüğü Shibboleth’tir (Chibbelum) ve çokluk anldıbına gelir, Üstadı muhteremin kelimesi Mac Benach (Mahbone-kemik etten, deriden sıyrıldı: Hiram efsanesi’ne gönderme) iken, Tubal Cain ise şifreli sözcüğü olarak mitolojide demir, pirinç gibi ilk metalleri kullanan ve müziğin mucidi kişinin adıdır.[10] [11]

    Locanın girişinde kullanılan sütunların yerleri de yine Tevrat'ta belirtilmiştir. Jakin sağda, Boaz da soldadır. Bu düzenleme geleneksel ve evrensel sembolizme uygundur. Törenlerde Jachin’in önünde 1. Nazır, Boaz’ın önünde de 2. Nazır durur. Bu sütunların renkleriyse Kabala ve Tevrat’tan alınmıştır. Sütunların
    renkleriyse Sefirot tablosuna göre, beyaz akıl ve hikmete, lütuf ve zafere, kırmızı zeka, sertlik ve şan'a, mavi taç, güzellik ve esas'a, siyah da krallığa tekabül eder. Bu şekilde, sağ tarafta (pozitif) beyaz, sol tarafta (pasif) kırmızı, ortada mavi (tarafsız) bulunur. Sağdaki sefirotlara yani Jakin'e beyaz renk verilerek bu sütuna atfedilen ışınları beyaz olan güneş sembolizmine uyulmuş olmaktadır. Jachin sütunu beyaz, Boaz sütunu kırmızı olacaktır.[11]


    Jachin & Boaz Sütunu ve Sabetayistler

    Yahudilerin Kutsal kitabı Tora’da açıklamaya son noktayı konmaktadır: "Ey israel, Tanrı (Maşiah) Mesih’in gelişini ve Tapınağın (Bet Amiktaş)’ı yeniden inşâsını yaklaştırsın." [16]

    Peki Sabetayistler için Süleyman Tapınağının Anlamı Neydi? Bu tapınağın Sabetaycıların için öneminden biriside budur. Çünkü her israiloğulları'nın yeryüzündeki tek amacı budur. Sabetaycıların mezarlarında Jakin ve Boaz sütunların kullanmaları bir özlemin ve Mesihsel inancın işaretidir. Sabetaycıların Duaları arasında Süleyman Mabedi’nin büyük bir önemi vardır. Fakat Mesih Sabetay Sevi mabedi tekrar inşâ edecek ve israil Krallığını ilan edecekti. Mesih gelişiyle Sabetay Sevi’nin yeniden inşâ etmek istediği Kral Süleyman’ın Tapınağı (Bet Amiktaş), yeniden kurulacak ve kıyamete kadar ayakta kalacaktır. Sabetaycılar, dualarında Tapınağın yeniden inşâsı ve tamamlanmasını dilemektedirler. Bu temennilerini öldükten sonrada devam etmektedir. Fakat Mesih'in geleceği günü, Tapınağın inşâ edilip yeniden kurulacağı günü bir özlem ile Tapınağı sembolize eden Jakin ve Boaz sütunlarını mezar taşlarında kullanarak dile getirmektedirler.

    Yahudiliğin çok kutsal saydığı Süleyman Mabedi’nin (Bet Amiktaş) 2 girişini sembolize eden Jakin ve Boaz sütunlarının bugünde Bülbülderesi'ndeki mezar taşlarında kullanılması da çok belirgindir.[17]
    Tümünü Göster
    ···
  11. 61.
    0
    Bricci bee
    ···
  12. 62.
    0
    Gecenin parlak ışıltısını anımsatan yıldız, sembolik olarak evrenin sonsuzluğunu, uzaktaki bir noktayı ifade eder. Parıltının, ışığın, aydınlığın ve umudun formudur. Bir değer ifadesi olarak da önemli bir sembol niteliği taşımış ve ülke bayraklarında sıkça kullanılmıştır. Farklı inanış ve kültürlerde değişik köşe sayılarıyla karşımıza çıkar.[1]

    Yıldızların köşe sayıları farklı sembolik anlam yaratır.
    Pentagram: 5 köşeli yıldız. insan bağlantılı açılımlara sahiptir.
    Baş aşağı duran Pentagram: Orta çağda büyü sembolü olarak kullanılmıştır. Çoğu kez ölümü simgelemek için kullanılmıştır.
    Daire içinde 3 köşeli yıldız: Orta çağda ‘Baba-Oğul-Kutsal Ruh’ üçlemesinin sembolü olarak kullanılmıştır.
    Eşkenar dörtgenlerden oluşmuş 3 köşeli yıldız: Kuzey ülkelerinde kudretin sembolü olarak kullanılmıştır ve çok eski Japon aile amblemidir.
    3 köşeli 2 üçgen: Davut yıldızı ya da Süleyman’ın mührü olarak kullanılmıştır.
    Heptagram: 7 uğurlu rakdıbının simgesi olarak kullanılmıştır
    2 kareden oluşan 8 köşeli yıldız: Orta Asya’da üzüntü ve cefa sembolü olarak kullanılmıştır.
    Çiçeğe benzetilmiş üretkenlik sembolü olarak kullanılmış ve çiçek yıldızı olarak anılmıştır.
    Kayan yıldız: iyi dileklerin, isteklerin ve ritmik bir zamanlamanın sembolü olarak kullanılmıştır.[2]



    4 Köşeli Yıldız

    Dört Köşeli yıldızlar, Amerikan yerlilerinin kıyafetleri, kapları, kalkan ve taş işlemeciliğinde kullanılmış, NATO'nun da yıldız sembolüdür.[3] 4 Köşeli yıldızlar genellikle, bir ya da 2 değişik şekilde tarif edilebilir. Basit bir artı gibi (haç işaretini gibi) ya da aynı şekilde her sivri ucun bitişinin keskinleştirilerek özel bir vurgulanışı. Bu 4 köşeli yıldızlar, özellikle eski Amerika’da ve Amerikan yerlilerinde popülerdi. Yıldız figürlerinin cazibesine örnek vermemiz gerekirse, yıldız dizaynları kıyafetlerde, çömlekçilikte, cüppelerde, kalkanlarda ve taş sanatında gözümüze çarpar.[4]



    5 Köşeli Yıldız (Pentagram, Süleyman'ın Yıldızı)

    Pentagram, Yunancada 5 çizgili anldıbına gelen pentagrammon kelimesinden türemiştir. 5 köşeli yıldız demektir. Genellikle Venüs Gezegeni'yle ve Venüs Tanrıçasıyla ilişkili görülmüştür. Aynı Zamanda Süleyman'ın yıldızı olarak da bilinir. Davut'un 6 Köşeli Yıldızıyla çokça karıştırılabilmektedir. Birçok toplumca şans getirdiğine inanılır. Cadılar tarafından oldukça kutsal olan bu sembol 5 elementin birleşimini ve uyumunu göstermektedir. Bu 5 Element, Ruh (Akasha-Ether), Ateş, Hava, Su ve Topraktır. Ateş iradeyi, Hava Zekayı, Su Duyguları, Toprak ta madde âlemini sembolize eder.[5]

    M.Ö.3000'lü yıllarda Mezopotamya ve Sümerlilerde bu sembolün kullanıldığı görülmektedir. Babilliler'de bu sembol 5 yönü gösterir. Bunlar Ön, Arka, Sağ, Sol ve Üst [5]

    Tılsım olarak kullanılan 5 köşeli yıldız, genel olarak büyücülüğü sembolize eder.Bu özel amblem, gerçek bir dirilişi temsil eder. Cadılara, erkek büyücülere ve diğer kristal küre karşısındaki paganlara, bu 5 köşeli yıldız Kehanet Bilinci, feminen enerji ve hayatın gizemlerini anımsatır. 5 köşeli yıldızın önemi şuradadır ki, bu yıldızın her açı ve köşesinin ayrı özel bir anlamı vardır. Bu uçlar 5 elementi açıklar: toprak, hava, su, ateş ve ruh. Şunu belirtmek ilginçtir ki, 5 köşeli yıldız dizaynları genelde sadece organik yaşam formlarında bulunur. (çiçekler, deniz yıldızı gibi) [4]

    Elementlerin işleyişini gösteren en güçlü sembol Pentagramdır. Ritüellerde 4 elementi dengede tutmaya yarar. Pentad; Diyad ile Triad'ın toplamıdır. Kehanetin, Kabala anahtarlarının ve okült sembollerin en güçlüsüdür.

    Tılsım olarak kullanılan 5 köşeli yıldız, özel bir gizem sembolü olarak 5 elementin birleşim ve uyumunu sembolize eder. Ateş- irade, Hava -Zeka, Su -Duygular, Toprak- madde âlemi ve Esir, Ether ise, ruhun özelliği olarak plazma enerjisi gibi bir anlam bulur. Pisagor’a göre 5, insanın rakamıydı. Enerjetik haliyle birçok doktrine, ezoterizmde, simyada, törensel büyüde ve paganizm gibi sistemlerde, wicca ritüellerinde, majikal işlemlerde kullanılan sembol; aklın bütünlüğünü, ruhun krallığını, insan vücudunu simgeler.

    Kabala geleneğinde en üst sefirotu, 5 kutsal ifade ile; adalet, merhamet, bilgelik anlayış ve yüksek ihtişam olarak ele alınmıştır. Satanist doktrinlerde Pentagram sadece satanik bir sembol değil, bereketi, temel elementleri ve yörüngesi boyunca Pentagram çizen Venüs'ü, gücü, egemenliği anlatan tılsımdır. Normal halde çiziminde, üst köşesinde insanın başı yukarıda ve ayakları, kolları açık halde iken belirir. Ters çizilmesi negativite ve inkardır. 5 adet Alfa harfinden oluşan yıldız Pentalfa olarak adlandırılır.[3]

    5 köşeli yıldız, ayrıca Hz. Meryem’i anımsatmaktadır. Bilindiği üzere 5 köşeli yıldız, Hıristiyan inancında ve Batı estetiğinde Hz. Meryem'i temsil etmektedir.[6] Ârâmîce’de ‘efendi’ mânasındaki mârîden hareketle ‘denizin efendisi, sahibesi’, kokulu bir reçine olan ‘mür’ün ibrânîcedeki karşılığı olan mor ile ‘denizin hoş kokusu’; ‘damla’ mânasındaki mardan hareketle ‘denizin damlası’ (stilla maris) anlamları da ileri sürülmektedir. Bunun sonuncusu zamanla ‘denizin yıldızı’(stilla maris) şekline dönüşmüş ve çok yaygınlaşmıştır. ‘Sevilen’ anlamındaki Mısır kökenli "meri"den geldiği, ‘tanrı’ mânasındaki "Yah" ile birleşerek ‘Tanrı’nın sevgilisi’ anldıbını taşıdığı da belirtilmektedir.[30]



    6. Köşeli Yıldız (Davud Yıldızı, Süleyman'ın Mührü)

    Davud'un Yıldızı ya da ibranice adıyla Davud'un Kalkanı (מָגֵן דָּוִד ya da מגן דוד: Magen David), ismini Antik israil'in kralı Davud'dan alır. Davud'un oğlu Süleyman'ın adıyla, Süleyman'ın Mührü olarak da anılır. Genel olarak Museviliğin ve Yahudi kimliğinin bir sembolü olarak kabul edilir. Aslen kalkanı sembolize etmekle beraber Orta Çağ'dan beri Yahudi Yıldızı olarak bilinmiş ve daha eski bir sembol olan Menora (7 Kollu Şamdan) ile birlikte adı Yahudilikle beraber anılmıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 63.
    0
    ibranicede "magen" sözcüğü, savunma anlamındaki “lehagen" ya da "hagana” sözcükleriyle aynı köke sahiptir ve “savunucu, koruyucu” anldıbını taşır. Ayrıca ibranicede askeri bir savunma aracı olan "kalkan" için de "magen" kelimesi kullanılır.[7]

    "Davut Yıldızı" [8], "Davud Mührü" [9] ve "Davud Kalkanı" [10] gibi değişik isimlerle adlandırılan, alt köşeli ya da alt uçlu bir yıldızdır ki, 2 eşkenar üçgenin eşit noktalardan birbirini çapraz olarak kesmesiyle meydana gelmiştir. Fakat ne Ahd-i Atik'te ne de Talmud'da bu tabirlerin hiçbiri geçmemektedir.[2]

    Geçmişi eski çağlara kadar inen bu sembol, önceleri başka toplumlarda da 5 köşeli yıldızla birlikte bir süs ve bir büyü işareti olarak kullanılmıştır.[11] Fakat altı köşeli yıldız, 5 köşeli yıldızdan çok daha önce ortaya çıkmıştır. Tarihî gerçekler altı köşeli yıldızın, 5 köşeli yıldızdan en az 3000 yıl önce göründüğünü belirtmektedir.[12]

    Altı köşeli yıldızın, bronz çağından çok daha önceleri bir süs ve bir büyü işareti olarak kullanıldığı görülmüştür. Kimi kültürlerde, Yukarı Mezopotamya ve Britanya'nın kimi bölgelerinde Demir Çağı Örnekleri bulunmuştur. Bazen de Yahudiler tarafından zaman zaman lamba ve mühür gibi Yahudi elişi eşyaları üstünde herhangi bir özel anlam ifade etmeksizin kullanıldığı görülmüştür. Buna dair en eski ve çarpıcı örnek M.Ö. V2. yüzyılda Sidon'da bulunan Joshua b. Asayahu'ya ait bir mühürdür. &kinci Mabed döneminde altı köşeli yıldız, Süleyman Mührü olarak bilinen 5 köşeli yıldızla birlikte Yahudi ve Yahudi olmayanlar tarafından sık sık kullanılmıştır. Altı köşeli yıldız, süs amacıyla ortaçağda özellikle 10. ve 11. yüzyıllarda Müslüman ve Hıristiyan memleketlerinde de kullanılmıştır.[13][2]

    Davud Yıldızı, Siyonist hareket tarafından da kullanılmıştır. Theodor Herzl'in çıkardığı "Die Welt" (The World) adlı Siyonist dergide altı köşeli yıldızı kullanması, Siyonistlerin onu Siyonistliğin bir sembolü olarak benimsemelerini sağladı ve böylece 1897'de Basel şehrinde yapılan ilk Siyonist kongrede Siyonist hareketin sembolü olarak resmen kabul edildi. Davud Yıldızı, Yahudiler için yeni umutların, yeni bir gelece,'in ve Filistin'de Yahudi Devleti'ni kurma girişimlerinin canlı bir sembolü oldu. 1930'larda ve 1940'larda Naziler kendi kontrolleri altında bulunan topraklardaki bütün Yahudileri "Yahudi" sözü ve Davud Yıldızı bulunan bir utanç nişanesi kabul ettikleri sarı bir elbise giymeye zorlamışlardı. Bu uygulama Davud Yıldızı'na şehitlik ve kahramanlık belirten bir anlam kazandırdı. Menorah, Yahudilik için çok daha eski bir sembol olmasına rağmen 1948'de kurulan israil Devleti, Davud Yıldızı'nı millî bayrakları üstünde kullandı ve böylece altı köşeli yıldız, Yahudi hayatında oldukça yaygın bir kullanıma sahip oldu ve Yahudilikle özdeşleşti.[14][2] israil Devleti'nin 1948'de kurulmasıyla beraber, Davud'un Kalkanı israil bayrağında yer almıştır.[7]

    A. Yahudilik'te 6 Köşeli Yıldız

    Kimi Yahudi kaynaklarına göre Davud'un Yıldızı/Kalkanı yedi rakdıbını simgeler (6 köşe ve orta bölüm). Bu amblemden bahseden elde mevcut en eski Yahudi metni Judah Hadassi'ye ait Eshkol Ha-Kofer`dir. 12. yüzyıla ait bu metinde yedi meleğin adı sıralanır ve her birinin yanında metinde 'Davud'un Kalkanı' olarak adlandırılmış sembol bulunur.

    7 rakamı Yahudilik'te önemli bir yere sahiptir çünkü tanrının evreni 6 günde yarattığına ve 7. gün dinlendiğine inanılır. Haftanın altı günü çalışılır ve 7. günü (Şabat günü) dinlenmeye ayrılır. Tanrı'nın yedi ruhu olduğuna inanılır ve antik Çadır Tapınak Mişkan'daki ve Kudüs Tapınağı'ndaki Menora adlı şamdanın yedi kolu vardır. Belki de Davud'un Yıldızı antik tapınaktaki Menora'nın 3+3+1'lik düzenini sembolize etmesi nedeniyle sinagoglardaki başlıca sembol olmuştur.

    Amblemin kökeni kesin olarak bilinmemekle beraber kimi hipotezler ileri sürülmüştür. Bir hipoteze göre bu amblem şeklini Davud kelimesinden almıştır. ibranicede Davud kelimesi 3 harfle yazılır. D harfi "dalet" diye okunur ve Yunanca "delta" ya benzer. Bu 2 harf şekil itibariyle üçgene benzerler. Davud'un Yıldızı isimdeki D'lerden birinin ters çevrilip diğerinin üzerine konmasıyla oluşturulmuş bir aile amblemi olabilir.

    Kimi araştırmacılar 6 köşeli yıldızın (hekzagram) astrolojik olarak Davud'un doğumunu ya da kral olarak kutsanışını sembolize ettiği tezini ileri sürmüşlerdir. Hekzagram, astrolojide Kral Yıldızı olarak da bilinir ve Zerdüştlükte önemli bir astrolojik semboldür. Bu sembolün Yahudilik'teki kullanımına dair en eski arkeolojik kanıt Joshua ben Asayahu'ya mal edilen Sidon, Lübnan'da bulunmuş M.Ö. 7. yüzyıla ait kitabedir.[7]

    B. Kabala'da 6 Köşeli Yıldız

    Modern Kabala inanışında da bu amblem kullanılır ancak içerisinde on küreyle birlikte bir muskanın üstünde bulunur. Bununla beraber Zohar gibi klagib Kabala metinlerinde bu ambleme rastlanmaz.

    G.S. Oegema'ya göre Isaac Luria bu ambleme daha da mistik bir anlam kazandırmıştır. Isaac Luria, "Etz Hachayim" adlı eserinde Seder gecesi yemeğinde tabağın hekzagram şeklinde düzenlenmesi gerektiğini söyler. Üstte 3 küre: "taç", "bilgelik" ve "kavrayış", altta diğer yedi küre.[15]
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    0
    M. Costa'ya göre, M. Gudemann ve kimi diğer araştırmacılar 1920'lerde Isaac Luria'nın Davud'un Yıldızı'nın Yahudi millî amblemi olmasında büyük etkisi olduğu kanısına varmışlardır. Oysa ki Gershom Scholem bunun aksini ispatlamıştır. Çünkü Isaac Luria Seder gecesi yemeğini hakzagram şeklinde değil, alt alta paralel üçgenler şeklinde düzenlemiştir [16].

    Kabala inanışına göre Davud'un Yıldızı/Kalkanı uzayın 6 yönünü ve merkezini sembolize eder: Yukarı, aşağı, doğu, batı, kuzey, güney ve merkez. Bu tanım Sefer Yetzirah'taki tanımdan esinlenerek oluşturulmuştur. Zohar Kitabesi'nden yola çıkarak ortaya atılmış bir başka iddiaya göre de erkeğin (Zeir Anpin) altı küresini ve dişinin (Nekuva) bir küresini sembolize eder.

    Popüler bir efsaneye göre "Davud'un Kalkanı" sonradan kral olacak olan israilli genç asker Davud'un kalkanını temsil eder. Bu kalkan metalden tasarruf etmek amacıyla iç içe geçmiş 2 metal çerçeve ve aralarına gerilmiş deriden yapılmıştır. Bu efsaneyle ilgili kayda değer hiçbir tarihi kanıt bulunamamıştır.[7]

    C. Davut'un Kalkanı

    Davud'un Kalkanı'ndan tarih öncesi rabbi edebiyatında bahsedilmez. M.Ö.ki dönemlerde bu sembolün israil'de kullanıldığına dair bir tek kanıt bile bulunamamıştır. Bilim insanları, bu sembolün 2. Tapınak döneminde yaygın olarak bilinmediğini düşünmektedirler. Buna rağmen Davud'un Kalkanı olduğu iddia edilen bir işaret Taranto, italya'daki bir Yahudi mezarlığında ortaya çıkarılmıştır. Bu mezar taşının M.S. 3. yüzyıla ait olduğu düşünülmektedir. Benzer şekilde Celile'de ortaya çıkarılan M.S. 3 ya da 4. yüzyıla ait olduğu düşünülen bir sinagog sandığında da kalkan sembolü bulunmuştur.[7]

    D. Süleyman'ın Mührü

    Yahudi kültüründe, Süleyman tarafından takılan sihirli bir mühür yüzüğünden bahsedilir. Kral Süleyman bu yüzükle cinleri ve şeytanları kontrol etmiştir. Yahudi kültüründe yine aynı şekilde Kral Davud'un kullandığı ve onu düşmanlarından koruyan sihirli bir kalkandan söz edilir.

    Akademisyenler bir dönem 6 köşeli yıldızın (hekzagram) Antik Mısır Medeniyeti'ne ait dinî bir sembol ya da kutsal bir emanet olabileceğini ve Süleyman döneminde ya da sonrasında büyücülükle uğraşan Yahudiler tarafından Yahudiliğe adapte edilmiş olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bununla beraber bu iddiayı destekler yeterli kanıta Milattan önce Mısır'daki dinî faaliyetlere ait belgelerde rastlanmamıştır. Örneğin Helen Gnostikleri ve Mısırlılar nazarlıklarında "pentalpha" gibi 5 köşeli yıldızları (pentagram) kullanmışlardır ancak hekzagram kullanmamışlardır. Papirüslerde de hekzagrama rastlanmaz.

    Davud'un Kalkanı'ndan bahseden en eski Yahudi edebi kaynağı 12. yy ortalarında Judah Hadassi tarafından yazılan ve muska içinde yedi Kalkan gösteren Eshkol Ha-Kofer'dir. Açıkça görülüyor ki Davud'un Kalkanı, resmi Yahudi metinlerine girmeden önce muskalarda yer alıyordu. Davud'un Kalkanı, Toledolu ispanyol rabbi Yosef bar Yehuda'ya ait 1307 tarihli bir Tanah'ta süsleme olarak kullanılmıştır.

    Hekzagramın Sinagoglarda kullanımı belki de mezuzalarla ilgilidir. ilk başta hekzagram sinagoglarda mimari bir süsleme olarak kullanılmış olabilir. Örneğin Brandenburg ve Stendal Katedrallerinde ve Hanover'deki Marktkirche Kilisesi'nde hekzagram süsleme amaçlı kullanılmıştır. Tell Hum'daki antik sinagogda da benzer şekilde bir pentagram süslemesi vardır.[7]





    E. Osmanlı'da 6 Köşeli Yıldız

    Altı köşeli yıldız bir ibrani sembolü olduğu gibi Türk-islam süsleme sanatına da girmiş ve kullanılmıştır. Hz. Süleyman’ın kudretinin simgesi, kutsal mühür olarak bilinen bu biçim, Kânûnî Sultan Süleyman’ın mührü ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın sancağının bir simgesidir. Altı köşeli yıldız, 2 eşkenar üçgenin birbirine geçmesinden oluşur. Tepesi yukarı olan üçgen, insan, akıl ve maddeyi; tepesi aşağı olan üçgen ise Tanrı, basiret ve anlamı gösterir. Uyumlu bir birlik oluşturan 2 üçgenin oluşturduğu altı köşeli yıldız, “evrensel sevgi birliği” olarak dengelenen kutsal sentezi simgeler.[17]

    Süleyman'ın mührü, geçmişte Müslümanlar tarafından yaygın olarak kullanılan ve Mühr-ü Süleyman olarak bilinen dinî bir simgedir. istanbul'daki yüzlerce yıllık tarihe sahip pek çok caminin tavan, duvar ve cam süslemelerinde de Mühr-ü Süleyman deseni bulunmaktadır. Mühr-ü Süleyman, islam tezyini sanatlarının metal, ahşap, mimari, dokuma gibi pek çok dalında da nakıs amaçlı kullanılmıştır. Tas, ağaç, cam, kağıt vb. satıhlarda merkezî motif niyetine kullanılmıştır. Tekke vb. Mekanların kubbe ya da tavan nakıslarında ya da medhal sövelerinde Mühr-ü Süleyman desenleri bulunur. Anadolu Selçukluları, Artukoğulları ve ilhanlılar'ın eserlerinde Özellikle kubbelerin kilit taslarında sık rastlanır.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 65.
    0
    Karamanoğulları'nın bayrağında bulunan 6 köseli yıldız Müslümanlar öncesinde de öntürk ve Türk kültüründe yer alsa da Müslümanlar arasında "Mühr-ü Süleyman" olarak bilinen simgedir. Hilafet makamınca Valide Sultan Camii girişinde ve birçok pâdişâh kıyafetlerinde kullanılmıştır. Örneğin Barbaros Hayrettin Paşa'nın gemisinin flamasında da bu sembol kullanılmıştır.[18]





    Barbaros Hayrettin Paşa'nın Sancağı

    islam kültüründe bu sembolü Hz. Süleyman dışında Hz. Davud ve Hızır’da kullanmıştır. Özellikle Hz. Süleyman bu sembol ile dünyaya hükmetmiştir. Osmanlı’dan önce ve sonra yüzyıllarca camilerde, saraylarda, kitaplarda, Müslüman denizcilerin armaların da ve Padişah ve eşlerinin giydikleri tılsımlı ya da şifalı diye hitap edilen gömleklerde dahi kullanılmıştır. Öyle ki, dediğimiz gibi Osmanlılardan önce de birçok Türk devleti bu simgeyi kullanmışlardır. Antalya ve çevresine yerleşen Teke Türkmenleri’nden dolayı bu bölgenin adı Teke Sancağı olarak isimlendirilmiş ve 14 Mayıs 1373′te Teke Beyi Mehmet Bey, Antalya burçlarına beyaz zemin üzerine kırmızı altı köşeli yıldız ve uçlarında Müslüman Türkleri de betimleyen altı adet hilal ekleyerek ve bayrak ucunda kutsallığı ve göksel ışığı betimleyen çift şerit eklenmiş Hazar Bayrağı’nı asmıştır.[19]



    7 Köşeli Yıldız (Heptagram)

    7 Köşeli Yıldız (heptagram) “peri yıldızı” olarak da bilinmekte ve; ruh-beden kavramlarının birliğini sembolize etmektedir.[20] Yunanca hept 7, Latince sept 7 anlamında olduğu için heptagram ya da septagram olarak adlanır. Perilere ve sihire olan inancın sembolü, yedi ışının yıldızıdır.[3] 7 köşeli yıldız aynı zamanda aşk yıldızı olarak da tanımlanmasıyla ilgili olarak güzellik uyum ve aşkı; ay ve yanında yıldız ise ciksüel gücü, bilgeliği ve iyiliği; göz nazara karşı korumayı sembolize ediyor.[21]

    Basillica of Saint Quentin’in geometri ilkelerine göre, 7 köşeli yıldızın mükemmel adamı simgelediğine inanılır.Bu özel yıldıza daha çok anlam yüklemek gerekirse, bu yıldız bir karenin içine döşenmiştir ve bu sınırlı olanı kasteder.Bu sembolizme ek olarak bu yıldızın merkezine 2 yuvarlak yüzey eklenmiştir, ilki güneşi temsil eder, ikincisiyse evrenimizin merkezindeki sihiri temsil eder.[4]

    Yüce benliğimizin 7 ışını ise; irade, sevgi, zeka, huzur, güç, dürüstlük ve büyü olarak anlamlandırılır. Geometrik bir ilkeyle yedi köşeli yıldızın mükemmel adamı simgelediği, fakat sınırlı olanı işaret ettiği bilinir.

    Peri ya da elf yıldızı olarak Sihirin sembolü, yedinin uğuru, dünyanın antik yedi mûcizesi, yedi gezegen gök kuşağındaki yedi renk, yedi nota, haftanın günleri, simyada yedi metal ve cennetin yedi katını da temsil edebilir. Septagram sembolü Kabala’da Netzach küresi tarafından yönetilir ve evrenin işleyişini betimler. Şansı anlatır, Wiccalıkta Faery geleneğini sürdürenler için kutsaldır. Geniş açılı heptagram ise, Babalon sembolü olarak, Aleister Crowley ve O.T.O tarafından kullanılmıştır.[3]

    Ürdün bayrağında Haşimiler Hz. Mûhâmmed'in âîlesi olduğu ve kronolojik olarak ilk sırada geldiği için, bayrağın baş kısmında ve özel bir formatla üçgen şeklinde yer alır ve üstünde 7 köşeli beyaz bir yıldız bulunur. 7 köşeli yıldız, Kûrân-ı Kerîm'in ilk sûresi olan Fâtiha'nın 7 âyet-i kerimesini simgeler.[22]



    8. Köşeli Yıldız (Septagram)

    Selçuklu kültür ve sanatının temel figürlerinden biri olan 8 köşeli yıldız, Ortadoğu'da bulunan eski uygarlıklarde ve islam dünyasında da kullanılmaktadır. Kareyle daire arasında bir form olan sekizgen (oktagen), yerle gök arasındaki bağlantının geçiş evresini de simgelemektedir. Güneş ışınları, dünyaya yaklaşık 8 dakikada bir gelmekte ve bu bakımdan 8 sayısı, kozmik dengenin sayısı olarak da kabul edilmektedir.[23]

    Selçuklu kültür ve sanatının temel figürlerinden biri olan 8 köşeli yıldızın Ortadoğuda bulunan eski uygarlıklarde ve islam dünyasında yaygın olarak kullanıldığı sayı biliminde 8in cenneti anlatan bir sembol olduğu belirtiliyor. Ayrıca dinî kaynaklarda islamiyet'in 8 esasa dayalı olduğu, bunlara 8 cennet kapısı dendiği, 8 köşeli yıldızın da 8 cenneti simgelediği belirtiliyor. Sekiz ilke Merhamet ve şefkat, sabretmek, doğruluk, sır tutmak, sadakat, fakirliğini ve acizliğini bilmek, cömertlik, Rabbine şükretmek olarak sıralanırken Sekiz cennet de şöyle isimlendiriliyor:
    Dâri-celal
    Dâri-karar
    Dâri-selam
    Cennetül huld
    Cennetül mevâ
    Cennetül adn
    Cennetül firdevs
    Cennetü naim.[24]

    Selçukluların temel sanatsal figürlerindendir ve islam dünyasında, 8 cenneti anlatan sembol olmasının yanında 8 ilkeyi anlatan bir sembol olarak kullanılır. ilkeler; sabır, şükür, sadakat, merhamet, doğruluk, sır tutmak, acizliğini bilmek ve cömertliktir.

    Osmanlı, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan armaları Sultan 2. Abdülhamid Han’ın Tuğrası, T. C. Emniyet Genel Müdürlüğü Arması, Selçuklu eserleri, Divriği yüce cami, Çifte Minareli Medrese, Buruciye Medresesi, Şifaiye Medresesi ve bunların bazılarında yeni yapılan demir parmaklıklara süsleme olarak da uygulanmıştır.[3]

    Babillilerin M.Ö. 9. yüzyıl ortalarına tarihlenen bir duvar kabartmasında Güneş Tanrı Şamaş, 2 boğa adam tarafından taşınan tahtında oturmaktadır. Tahtın önünde bir sütun vardır. Tahtın arkasından bu sütuna doğru uzanan bir çatı ve çatının ucunda elinde Ay Tanrısını simgeleyen hilal, Tanrıça iştar’ı simgeleyen 8 köşeli yıldız ve Şamaş’ı simgeleyen güneş diskini bir arada tutan bir figür yer almaktadır.[25]

    8 Köşeli yıldız, ezoterizmde bir kalkan ve koruyucu olarak kullanılabilir ve sırları yönettiği düşünülür. Oktad, adalet temsilcisidir.[3] Bu yıldız, ayrıca Hıristiyanlık'ta Saint John’un haçını temsil etmektedir. Aslında orijinalde, Malta’nın şövalyelerini temsil etmekteydi hatta Haçlı Seferleri sırasında popülerdi. işte 8’in, şövalyelik açısından anlamları:
    Zarafet
    Azim
    Kahramanlık
    Sadakat
    Hüner
    Açıklık
    Gözetleme
    Sempati [4]

    8 köşeli yıldız eski kadın tapımlarındaki (Eski Asya Türk geleneğinde de bulunan) “sekiz köşeli ana”nın kutsal alanına (cennet) işaret eder (memeli totem hayvanın erkeğinin ve dişisinin bacak toplamı sekizdir) [26]

    Sekiz köşeli yıldız bugün bir müze olarak kullanılan Hacı Bektaşi Veli Dergâhında dergâhın mührü olarak sergileniyor. Ayrıca 8 köşeli yıldız geçmişte Mu; inanışında, mu ana kıtasına bağlı kolonilerde, tapınaklarde kullanılan da bir semboldür.[24]
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    0
    Türk polis armasındaki Sekiz Köşeli Yıldız, ilk olarak Sultan Abdülaziz tarafından devlet hizmetinde başarılı kişilere verilen madalya şeklinde çıkartılmış, daha sonra Türk polisinin amblemi olmuştur. Alt bölümündeki çift başlı kartal, Selçuklu Devleti'nin güç, özgürlük ve bağımsızlık simgesidir. Armadaki “Sekiz Köşeli Yıldız”ın toplam 62 ışını vardır, bu ışınlar, bir Güneş Kursu gibi 62 etik değeri ve 8 ana kuralı anlatmaktadır.[3]

    Peki Suudiler her türlü resim ve işarete Vahhabilik nedeniyle olumsuz baktıkları halde Kâbe’de 8 köşeli yıldız resmini niçin koymuşlardır? Araplara göre, 8 köşeli yıldız “Hz. Âdemin Mührü” kabul edilmektedir. Bu yıldız bu amaçla konulurken, “Âdem de Arap'tı ve Mekkeli'ydi” anlamıyla birlikte bunu yaptıkları anlaşılıyor. Bununla insanların doğduğu yer ve bütün insanlığın kendilerinden neş’et ettiği gibi bir övünç payını da ifade ediyor. Ülkemizdeki camiler dahil, dergâh ve tekkelerde 8 köşeli Yıldız bulunması ise, bu anlamla ilgisi olmayan ve tamamen tasavvufi anlam taşır. Ülkemizdeki Seyyid kabul edilenlerin çoğu, özellikle de Kızılbaş (yeni deyimle, Alevi) Dedelerinin çoğunluğu sekizinci imam Ali Rıza soyundan gelir. Sekiz köşeli yıldız da imam Ali Rıza’nın remzi, işareti olarak kabul edilir.[27]

    9 Köşeli Yıldız

    En geniş doğal sayı olarak, “tamamlanma, hikmet” anldıbına gelir. Son tam sayı olarak bir devrenin tamamlandığına işaret eder. Enneagram- Aydınlanma sembolüdür.

    Yüksek bir gelişim potansiyeline ulaşmanın anahtarı olarak, ayrı düzeylerde kişisel gelişimin, farklı psişelerdeki 9 ayrı kişilik tipini, G.1. Gurdjieff ve P.D. Ouspensky'nin fikirlerine dayalı mistik 4. yol öğretisini de kapsadığını görürüz. Enneagram, Gurdjieff'te, evrenin matematik yasalarına dayanan felsefi, kozmolojik insan eğitimi modelidir. insanı özüne çevirme amacı taşır. 9 kişilik tipinin tespitinde önem kazanır.

    Bir çember içindeki 9 köşeli diyagramdır. Yunanca ennea (dokuz) ve grammos (çizilmiş, yazılmış) sözcüklerinin birleşiminden oluşur. 9 kişilik tipi ise; reformcu, yardımcı, başaran, bireyci, sadık, hevesli, meydan okuyan, inceleyici ve barışçı olarak sıralanmıştır.[3]

    11 Köşeli Yıldız

    Kabalistik modele göre karanlık ülkeler vardır ve bu karanlık alanlara Klifot denmektedir.

    Dion Fortune'den okuduğunuz sevimsiz ve elden geldiğince uzak durulmaya çalışılan halinden farklı olarak, bizzat ve özellikle Klifot üzerine çalışan insanların farklı perspektifleri vardır, bunlar "Kara Kabalist" dediğimiz Yahudiler ya da batı ezoterik tradisyonunun sol-el-yolunu takip edenlerinin bazıları olabilir.

    Sanılanın aksine Crowley bu yolda yürümemiştir, karanlık ekollerde olanlar Crowley'i "Karanlığın birçok yönünü güzel bir şekilde açıklamış olsa da, bir ak majisyen" olarak tarif ederler. Buna karşın Austin Osman Spare'i genellikle karanlık tarafta olarak adlandırırlar.

    Batı'da Klifot odaklı çalışan birçok Order bulunmaktadır. En çok adi duyulanlardan biri Typhonian Order'dir. Başka bir Klifotik Order'den Thomas Karlsson'un "Qabalah, Qlipoth and Goetic Magic" eserine göre; 11 köşeli yildiz Klifot'un sırlarını, Kabalistik sistemin karanlık tarafını sembolize eder. Klifot "Kaos'un güçlerini" ve yıkımın prensiplerini sembolize eder; eğer yanlış ele alınırsa bu güçler çok yıkıcı olabilir, fakat doğru şekilde kullanılırlarsa aydınlanmanın en büyük kaynağı ve özgürlüğü getiren güç olabilirler.[28]

    Hilal (Ay) ve Yıldız Sembolü

    Hilâl ve yıldız ya da ay-yıldız; hilâl ve hilâlin açık ucunda yer alan bir yıldız şeklinden oluşan antik sembol. Bu sembolün kullanıldığı bayraklar genelde Akdeniz yakınlarında, Ortadoğu ve Orta Asya'da yaygın şekilde kullanılan antik bir semboldür. Günümüzde çoğunlukla islam ülkelerinin bayraklarında kullanılan bir sembol olarak bilinmektedir.

    Hilal ve yıldız figürü aynı zamanda Sümer ikonografisinin de en çok kullanılan öğelerinden biridir. Burada ki kullanımlarındaysa "Hilal", "Ay Tanrısı"nı temsil etmektedir. Yıldız ise iştar ya da Antik Roma mitolojisinde de bulunan Venüs'ü sembolize etmektedir. Aynı zamanda bu 2 sembolle beraber Güneş diski olan Şamaş'ta kullanılmaktadır. Bir çok Akademik Çalışmada Sümer toplumu içerisinde "Hilal ve Yıldız" üçlü sembolün bir parçası olarak tanımlanır. Bu da Sin'in Ay'ı, iştar'ın Yıldızı ve Şamaş'ın Güneş'idir

    Hilal ve yıldız sembolünün birlikte kullanımına ilk eski israil Devletinde rastlanılmaktadır. Burada M.Ö. 14. yüzyıl ya da 13. yüzyıl'ın sonlarında hüküm süren Moab ya da Moabites tarafından kullanılmıştı. Moabites ismine ait mühürlerde sıkça rastlanılmıştır.

    Daha sonraları Partlar tarafından da kullanılan bu sembolün Eski Mezopotamya uygarlıklarinde de sıkça kullanıldığı görülmektedir. Part kralları 1. Mithridates, 2. Orodes ve 4.Phraates tarafından basılan paralarda bu semboller kullanılmıştır.

    Ayrıca "Hilal ve Yıldız" sembolleri Partlar tarafından kullanılmadan tam 2 millenium önce Mezopotamya devletleri ve Elam devleti tarafından da kullanılmıştı. Babil mitolojisinde Sin (zamanın babası ve Ay tanrısı), Şamaş (Güneş tanrısı ve yüce hakimi, yeryüzü ve cennetin yargıcı) ve iştar (yıldız tanrısı)'nı Babil kralının güçlerinin kaynakları olarak betimlemiştir.

    Hilal ve yıldız aynı zamanda Pontus Kralı 6. Mithridates'in bayrağının da sembolleridir. Bu kraliyet amblemindeki "Ay" Zeus, Ahura Mazda ve ay tanrıçasının soyundan geldiğine inanılan "Pharmacou" isimli Persli bir kişiı sembolize etmekteydi.[8] Aynı zamanda "Hilal ve Yıldız", Tanrı Mitra'nın da sembolüydü. Bosphor Krallığında M.Ö. 5. yüzyılla M.S. 1. yüzyıl arasında da hem 6. Mithridates'in soyundan gelen krallardan hem de Mitra tanrısı kültüne olan inançtan dolayı bayrak ve krallık sembollerinde kullanılmıştır

    Bir Türk araştırmacının yaptığı bir çalışmada; Pontus Krallığının kraliyet sembolü olan Hilal ve yıldıza döneme ait gibkelerin üstünde bulunması tartışma konusu olmuştur. Pek çok bilim insanı Pontus devletini Kraliyet amblemin "Hilal ve Yıldız" olarak tespit etmişler. Kraliyet ailesi ait birçok mekân ve cisim üstünde bu sembolün kullanılması Pontus devletinin amblemi olduğunu kesinleştirmiştir. Fakat bilim insanı Kleiner bunun iran kökenli bir tanrısal sembol olduğunu ve bu nedenden kullanıldığını düşünmektedir. Aynı zamanda Ay ve yıldızı Tanrı ve insan arasında ki ilişkiyi sembolize etmesi amacıyla kullanıldığını da düşünmektedir. Diğer taraftan, Ritterse bu sembolün Perseus'tan alındığını düşünmektedir. Makedonların bayraklarında kullandıkları yıldız gibi. Bu sembolle ilişkilendirilen 2 Tanrı olan Ahura Mazda ve Mitra'dır. Olshausen ise; yıldız ve hilal Pontus ve iran ikonografi bir syncretism ilgili olduğuna inanmaktadır; insanlar için hilal ve Ahura Mazda için yıldız sembol olarak kullanılmıştır. Son dönemlerde, Summerer, insanı sembolize eden yıldızı yalnız Pontus krallığının kraliyet gibkelerinde sembol için ilham kaynağı olduğunu ileri sürdü.

    Müslüman çoğunluğun yaşadığı ülkelerde Cezayir, Tunus, Komorlar, Moritanya, Malezya, Pakistan, Maldivler, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan Çin Halk Cumhuriyeti'nin eyaleti olan Doğu Türkistan ve bu ülkelerin esinlendiği ve 1844'ten beri kullanılan Türkiye bayrağıdır.[29]
    Tümünü Göster
    ···
  17. 67.
    0
    Hilal ve yıldız motifi genellikle bütün Sasani paralarında bulunmaktaydı. Bu durum da birçok araştırmacıyı Müslüman toplumların bu sembolü Samaniler'den devraldığını düşünmeye sevk etmiştir. Sasani krallarının taca sahip olma sıraları ve sayılarını tanımlayan Habibollah Ayatollahi islamiyet'in ilk yüzyılından sonra bu sembolüm ele geçirilen iran toplumu halkı tarafından Müslüman dünyasına kullanılan bir sembol haline getirildiğini tespit etmiştir

    Geç Helenistik ve ilk Roma çağlarında hilal ve yıldız sembolü genellikle Byzantium gibkerinde görülen bir semboldü. Örneğin M.S. 1. yüzyıl Byzantium paraları üstünde Artemis başı yay ve okluğu Hilal ve yıldız motifleriyle beraber bulunmaktaydı. Ay ve yıldız sembollerinin dönemin inançlarında ki etkisi 2. Filip'in Byzantium'u yaptığı işgaller sırasında Ayın bulutlar arasında işgali yarıda bırakmaları ve işgalden vazgeçmeleridir. Bunun üzerine Byzantium'lular Artemis (veya Hecate) lampadephoros (ışık getiren) heykeli inşâ edebilmek için izin almışlardır. Bu hikaye 1. Justinian döneminde yaşamış olan Miletli Hesychius'in çalışmalarından öğrenilmektedir. Bu hikayeler sözlük yazarı Suidas ve Photius tarafından korunmuş, hikayede Stephanos Byzantinos ve Eustathius tarafından yeniden anlatılmıştır.

    Hecate'ye olan bağlılık Byzantium'lular tarafından önem veriler. ver kendilerinin koruduklarını düşünürlerdi bundan dolayı eski Byzantium surlarında "Hilal ve Yıldız" sembooleri bulunurdu. 2. Filip istilasından da bu şekilde korunduklarını düşünmekteydiler.

    Hilal ve yıldız sembollerinin nasıl bir tanrıça sembolü olduğu belli değildir (Sadece bazılarının bellidir).Bizanslılar M.S. 4. yüzyıl olaylarından sonra şehrin amblemi olarak "Hilal ve Yıldız"'ı kabul etmelerine rağmen şehrin paralarında bu amblemin yer alması 1 yüzyıl sonra meydana gelmiştir. M.Ö. döneme ait Byzantium ve Kalkedon gibkelerinde Mitridates'in korumasında olduklarından Mitridates'in resmi ve Hilal-yıldız resmedilmektedir.

    Geç Roma imparatorluğu döneminde çeşitli yerel paralarda kullanılan semboller arasında en çok "Hilal ve Yıldız" sembolleri kullanılmaktaydı. Fakat imparatorluğun her yerinde daha çok Roma gibkeleri kullanılmaktaydı.

    Hilal ve yıldız sembolünün kullanımı sürpriz bir durum değildi. Hilal ve yıldızın genel diğer anlamıysa birleştirici olmasıydı. Panteondaki tanrılarla gök cisimlerini birleştiren bir özellik taşımaktaydı. Bunu da dışarıdaki vasallar ver yabancı devletlere karşı propaganda aracı olarak kullanılmaktaydı.

    Türki Kağanlıkların paralarında Hilal ve yıldız ilk kez Taşkent yakınlarında bulunan M.S. 8. yüzyıl Göktürk paralarında görülmektedir. (Türklerde kültürel olarak etkileşimde bulundukları Sogdlar gibi bu sembolü kullanmaya bağladılar. Hilal ve yıldız Türkler arasında sık kullanılan bir sembol haline geldi.

    Genel teori Osmanlılar'ın ay ve yıldızı Konstantinopolis'i fethettikten sonra kullanmaya başladıkları yönündedir. Fakat bunun kesinliğinden söz etmek güçtür. Bizans imparatorluğu'nun ve Konstantinopolis'in yükselişinden sonra "Hilal ve yıldız" sembolü sık olmamakla beraber kullanılmıştır.

    Ayrıca en önemli sorunlardan biri de Konstantinopolis'in Osmanlılar tarafından ele geçirildiğinde şehrin sembolünün ne olduğuydu. Dönem paralarıyla ilgili bir araştırma 1000 yıl boyunca bölgede hüküm süren Hıristiyan liderlerin kullandığı amblemler 4 farklı haç, çift başlı kartal ve "Ay-yıldız" amblemleri Doğu imparatorlarını temsil etmekteydi. Bunlar içinde hem imparatorluğu temsil eden hem de Hıristiyanlığa vurgu yapmayan amblemlerden Hilal ve yıldız uygun bulunmuş ve Osmanlılar tarafından da kullanılmıştır.

    Bununla birlikte gibkeler tek delil ve kaynaklar değildir. Hilal ve yıldız sembolü Osmanlılar tarafından fethedilmeden önce Mora'da, islam'la ya da Osmanlılarla hiçbir alakası olmadığı halde kullanılmıştır. Mora'daki en 1300'lü yıllarda inşâ edilmiş eski kiliselerden birinde Aziz Yuhanna Chrysostom'un elinde, üstünde Hilal ve yıldız olan bir kalkan tutarken betimlenmiştir

    1453'te Konstantinopolis şehri yükselmekte olan Osmanlı imparatorluğu'na dahil olmuştu. Şehrin Eski sembollerinden olan "Haç" ve "Çift Başlı Kartal" sembollerinin şehir düştüğünden bir değeri kalmamıştı. 3. ivan çift başlı kartal sembolünü Bizans imparatorluğu'nun mirasçısı olduğu gerekçesiyle Rusya Devleti'nin sembolü olarak kullanmaya başlamıştır. Bilindiği üzere pagan uygulamaları ve sembolleri Bizans imparatorluğu'nda, 1. Theodosius iktidarından sonra yasadışı kabul edilmiş ve giderek insanlar bu Uygulamalardan uzaklaşmıştı. Julianus pagan uygulamaları yeniden sosyal hayata dahil etmeye çalışsa da başarısız oldu. Fakat kimi pagan sembolleri resmi alanda da kullanılmaya devam etti.

    Osmanlı imparatorluğu, Konstantinopolis'in fethinden sonra birçok Bizans sembolünü kullanmıştır. Özellikle 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında bu sembolleri birçok alanda uygulamaya koymuştur. Bu konuda 1908'de William Ridgeway tarafından bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada Araplar ve diğer Müslüman toplumlar tarafından benimsenen bu sembolü Hz. muhafazid'in nişanı konumu taşındığını ve Osmanlı devletice kullanıldığını iddia etmektedir. Hz. muhafazid'in ölümünden 12 yıl sonra ele geçen topraklarda özellikle Mezopotamya ve iran topraklarında kullanılan bir sembol olduğundan kısa sürede kabul görmüştü.

    Gerçek şu ki hilal ve yıldız Osmanlılar tarafından kullanılmadan önce islam'la ilişkilendirilmemişti. Bunu kanıtıysa Haçlılar döneminde de Rozetler ve kimi Bizans imparatorlarının gibkeleri üstünde bulunmasıdır. Türk araştırmacılar bu sembolün Bizans imparatorluğu'ndan devralındığı konusunda şüpheci olmuşlardır. Bun konudaki yazılardan biride Mehmet Fuat Köprülü tarafından hazırlanmıştır; Bu açık, ancak, kökeni ne olursa olsun, bu semboller Asya'nın çeşitli yerlerindeki Türk devletlerinde kullanılmıştır. Bundan dolayı hiçbir nedenle bu sembolün Bizans'tan Osmanlıya devredildiğini söyleyemeyiz.

    Dengeleyici bir görüşte Franz Babinger tarafından ortaya konulmuştur; Mümkün olsa da kesin olmamakla birlikte 2 Mehmed fetihle birlikte şehrin sembolü olarak"Hilal ve Yıldız"'ı devralmıştır. Orhan Gazi döneminde kullanılan kan kırmızı bayrak üzerine sadece ay (hilal) figürü bu sembolün daha öncede Osmanlılar tarafından kullanıldığını göstermekteydi. Fakat Bizans ve Sasani gibkerinde ve sembollerinde kullanılan yıldızın ekgibliği konusu düşünülürse. Mehmed'in bayrağı bir yenilik olarak düşünülebilinir. Asya'daki göçebe Türk boylarıysa genellikle yarım ay sembolünü kullanmış "Hilal ve Yıldız" birlikte sadece son dönemlerde rastlanmıştır. Şehrin fethedilmesi eski Türk ve Bizans sembollerinin birleştirilmesi için güzel bir neden olmuştur.

    Sonuç olarak Hıristiyan göçmenler, Müslüman toplum, Yunan nüfusu ve Türk toplumuna uygun bir sembol bulunmuş ve Bizans imparatorluk mirasına da sahip çıkılmıştır.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    0
    Kaynaklar

    [1] "Fotoğraf ve Grafik Alanı: Fikir ve Mesaj Sembolleştirme" (ders notu), MEGEP, Ankara 2007.
    [2] Yrd. Doç. Dr. Galip Atasagun, "Yahudilik'te Dini Semboller ve Kavramlar", Selçuk Üniversitesi ilahiyat Fakültesi Dergisi, Konya 2001 Bahar, sayı X1.
    [3] mistikalem.com/kose-yazılari/3427-yildiz-sembolleri-ve-anlamlari. html
    [4] science-fiction-science. blogspot.com/2013/02/dovmeler-ve-anlamlar. html
    [5] tr.wikipedia.org/wiki/5_Köşeli_Yıldız
    [6] Necati Tonga, "Aşkın Köşeli Halleri: Sezai Karakoç'un ‘Köşe’ Şiirini Çözümleme Denemesi"
    [7] tr.wikipedia.org/wiki/Davud'un_Kalkanı
    [8] Carl G. Liungman, "Dictionary of Symbols", Oxford, 1991, s. 300, "Magen David" maddesi; John R. Hinnells, a.g.e, s. 195, "Magen David" maddesi; Joseph Gutmann, "Magen David", The Encyclopedia of Religion (I-16), Editör: Mircea Eliade, New York, 1987, 9/78; Ekrem Sarıkçıoğlu, a.g.e, s. 252.
    [9] The Jewish Encyclopedia (I-12), 8/251, "Magen David" maddesi; David Bridger, a.g.e, s. 299, "Magen David" maddesi.
    [10] Encyclopedia Judaica (I-17), 11/687, "Magen David" maddesi; Ana Britannica (I-22), 15/151, "Magen David" maddesi; Joseph Gutmann, "Magen David", The Encyclopedia of Religion (I-16), 9/78.
    [11] Encycpoledia Judaica (I-17), 11/687, "Magen David" maddesi; Ana Britannica (I-22), 15/151, "Magen David" maddesi.
    [12] Carl G. Liungman, a.g.e, s. 300, "Magen David" maddesi.
    [13] Encyclopedia Judaica (I-17), 11/687-688, "Magen David" maddesi.
    [14] Encyclopedia Judaica (I-17), 11/697, "Magen David" maddesi; Carl G. Liungman, a.g.e, s. 301, "Magen David" maddesi; David Bridger, a.g.e, s. 300, "Magen David" maddesi; AnaBritannica (I-22), 15/151, "Magen David" maddesi; Joseph Gutmann, "Magen David", The Encyclopedia of Religion (I-16), 9/79; Nusret Çam, a.g.e, s. 209.
    [15] G.S. Oegema, Realms of Judaism. The history of the Shield of David, the birth of a symbol (Peter Lang, Almanya, 1996) ISBN 3-631-30192-8.
    [16] Hatakh ha-Zahav, Hotam Shelomoh u-Magen-David (Poalim, 1990, ibranice) s. 156.
    [17] Ümit Çınar, "Yanlış Kartal", 2. baskı, Ankara 2010.
    [18] Mawlana Sheikh Nazım Al-Haqqani (in Lefke, Cyprus), "Süleyman'ın Mührü", Saltanat, The Majesty and Magnificence of Islam, vol. 9, issue 1:30th of September 2011.
    [19] ceddimizosmanli.net/6-koseli-yildizin-sirri-ve-bilinmeyenleri/
    [20] "Varoluşun Simgesi 7", Paşapahçe koleksiyon broşürü.
    [21] womenist.net/tr/p-3330/artik-moda-tilsimli-mucevherlerle-korunmak. html
    [22] haksozhaber.net/author_article_print.php?id=4864
    [23] Yüzüncü Yıl Üniversitesi, ilahiyat Fakültesi, Kurumsal Kimlik Kılavuzu.
    [24] chatcity.cc/forum/topic.asp?id=37438
    [25] islam'ın kabulünden Sonraki Türk Tahtları.
    [26] Yrd. Doç. Dr. Arzu Eceoğlu, "Mimarlık Kavramında Farklı Bir Sembol: Zaha Hadid", Inonu University Journal of Art and Design, ISSN: 1309-9876 E-ISSN: 1309-9884, Özel Sayı / Special Edition Cilt/Vol.2
    [27] haberiniz.com.tr/yazılar/koseyazisi56222-Dini_Tarihi_Kulturel_ve_Siyasi_Yonu_ile_Cami_ve_Cuma_Namazi. html
    [28] groups. yahoo.com/group/Batiniler/message/63
    [29] cerezforum.com/genel-turk-tarihi/110183-hilal-ve-yildiz-ya-da-ayyildiz-nedir. html
    [30] Ömer Faruk Harman, "Meryem" maddesi, islâm Ans, C.29, Ank, 2004, s.236.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    0
    Günümüzde her alanda kullanılan illuminati sembollerinden biri de hiç şüphesiz "Kurukafa" ve "Kemik" sembolüdür. Bu sembolü genellikle çocuk giyim, bayan giyim, yiyecek, içecek ve oyuncak sektörlerinde rahatlıkla görebiliyoruz. Fakat pek az kişi, bu sembolün gerçek anldıbını bilmektedir. Birçok insan, bu sembolün korsanlardan gelen bir sembol olduğunu zannetmektedir. Fakat durum, öyle zannedildiği gibi değildir.

    "Kurukafa" ve "Kemik" sembolünün dünyada bu kadar yaygın bir şekilde her alanda kullanılması ve rekldıbının her yerde yapılması, aslında Satanist örgüt illuminati’nin ABD ayağı olan "Skulls And Bones" (Kurukafa ve Kemik) örgütüne dayanmaktadır. "Skull And Bones", Yale Üniversitesi'nde kurulmuş gizli bir Satanist cemiyettir. Resmi olarak “Russell Trust Association” olarak yapılanmıştır. 1832 yılında ABD’nin en eski üniversite cemiyeti olan Phi Beta Kappa üyesi William Huntington Russell ve Alphonso Taft tarafından kurulmuştur. 1992’ye kadar sadece erkekleri üyeliğe kabul etmiştir. Armasındaki 322 sayısı, Satanist örgüt illuminati’yi kuran Adam Weishaupt>’un ölümüyle ilgilidir. Adam Weishaupt, 18 kasım 1830 tarihinde ölmüştür. Yani yılın 322. günü. (322 sayısı hakkında günümüzde bir çok iddia vardır.)

    Bütün dünyaya yaydıkları "Kurukafa" ve "Kemik" sembolü, onlara göre dünyadaki şeytânî cinlerin ve ifritlerin, bu sembolü üzerinde taşıyan veyahut odasında, evinde bulunduran insanlar ile daha kolay iletişime geçmesini ve rahat bir şekilde hareket etmesini sağlıyor. Bu sembol, kendi etrafına negatif şeytânî bir enerji yayıyor ve Şeytan’a tapanların Cehennem’deki hallerini kısaca gösteriyor.

    Zira Allah, Kurân-ı Kerîm’de buyuruyor:

    "Âyetlerimizi inkâr edenleri ateşe sokarız; onların derileri yandıkça, daha fazla acı duymaları için derilerini değiştiririz. Allah, güçlü ve hakîmdir!" (Nisa Suresi 56 Ayet)

    Uyanık olalım, uyuyanları uyandıralım, çocuklarımızı ve gençlerimizi bu tür sembol ve işaretlerden lütfen uzak tutalım...
    ···
  20. 70.
    0
    Kutsal Kase efsanesi Batı Hıristiyanlığında en uzun soluklu efsanelerden biridir. Efsaneye göre Kutsal Kase, Hz. isa’nın Yahudi ve Romalıların oluşturduğu askeri bir güç tarafından yakalanıp çarmıha gerilerek idam edilmesinden önce Havarileri ile yediği son akşam yemeğinde kullandığı veya çarmıh esnasında Arimatea’lı Yusuf’un isa’dan akan kanı doldurduğu ya da her ikisini de kapsayan yani hem isa’nın son akşam yemeğinde şarap içtiği hem de kanının doldurulduğu kasedir. isa’nın kanının içinde bulunduğuna inanılan bu Kase efsaneye göre Arimatea’lı Yusuf tarafından asırlardır saklandığı ingiltere’ye zütürülmüş ve etrafı boş arazilerle çevrili gizemli bir manastırda iyileşmeyen bir yaradan dolayı acı ve ıstırap çeken gizemli bir kral tarafından korunmaktadır. Bu Kasenin bulunması Kral Arthur’un savaşlarının temel ilgi alanı olmuştur.

    Kutsal Kase efsanesi ile ilgili ilk bilgiler Chretien de Troyes’in The Conte del Graal (1180) (Kase Efsanesi) adlı romanında bulunmaktadır. Bu romanın ardından 60 yıl içinde (1180-1240) bu efsaneyle ilgili çoğu Fransızca olmak üzere çeşitli Batı dillerinde pek çok roman kaleme alınmıştır. Bu romanlar efsaneyle ilgili aşağı yukarı aynı bilgileri ihtiva etmekteydi. Temelde bunlar ya Kutsal Kase’nin ortaya çıkarılması serüveni ve bu süreçte yaşanan olaylar ya da bizzat Kutsal Kase’nin tarihi ile ilgili bilgiler ihtiva etmektedir.

    Kutsal Kase efsanesi 1240’lardan 1800’lü yılların başlarına kadar pek fazla gündemi meşgul etmemiştir. Ancak 19. yüzyılda orta-çağ tarihi ve efsaneleriyle ilgilenen batılı araştırmacılar sayesinde bu efsane tekrar başta romancılar olmak üzere tarihçi ve mitolojiyle ilgilenen araştırmacıların dikkatini çekmeye başlamıştır. Günümüzde ise Dan Brown’un yaklaşık iki yıldır en çok satan romanlar listesinin başında yer alan Da Vinci Şifresi adlı romanı ve Tapınak Şövalyeleri ile ilgili yazılan kitaplarla gündeme taşınan Kutsal Kase efsanesi son günlerde ingiliz şifre uzmanlarının, Staffordshire bölgesindeki küçük bir anıtın üzerinde bulunan esrarengiz yazıttan yola çıkarak isa’nın ‘Kutsal Kase’sinin yerini belirledikleri ve bu yerinde ülkemiz sınırları içinde olduğunu iddialarıyla yeniden medyanın ilgi konusu olmaya başlamıştır. işte biz de bu yazımızda bir Dinler Tarihi araştırmacısı olarak Kutsal Kase’nin gerçekte ne olduğu ve bunun ülkemiz sınırları içinde olup olamayacağını kısaca irdelemek istiyoruz.
    Bu bağlamda ilk önce Kutsal Kase’nin mahiyeti ile ilgili yukarıda anlattığımız efsanenin bir an doğru olduğunu yani Kasenin isa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeğinde kullandığı ve çarmıha gerilişi esnasında akan kanının içinde bulunduğu Kase olduğunu varsayalım. Kutsal Kase’nin tarih boyunca çeşitli efsanelere, savaşlara ve bitmek tükenmek bilmeyen sorulara sebebiyet verdiği gerçeğinden hareketle onun basitçe sadece isa’nın kullandığı veya kanının içinde bulunduğu bir kadeh olmasının mantıklı olmadığını düşünüyoruz. Bu nedenle Da Vinci Şifresinde ifade edildiği üzere Kutsal Kase’nin bir kadeh değil, isa’nın neslini rahminde taşıyan Mecdelli Meryem’in rahmi olduğunu düşünüyoruz. Çünkü başta Roma Katolik Kilisesi ve diğer Hıristiyan Kiliselerinin iddiasının aksine Hz. isa, Mecdelli Meryem ile evliydi ve muhtemelen bu evlilikten çocuğu vardı. Zira isa’nın bekar olması mümkün değildi. Çünkü o bir Yahudi idi ve dönemindeki Yahudi geleneğine göre evlilik çağına gelmiş bir Yahudi’nin bekar kalması yasaktı. Eğer isa, bu geleneğe aykırı davranarak evlenmemiş olsaydı inciller mutlaka bundan bahseder ve normal olmayan bu bekarlığın açıklamasını yaparlardı.[1] Nitekim Kutsal Kase ilgili anlatılan bazı efsanelerde isa, yakalanıp öldürüleceğini anlayınca kendinden sonra öğretisini devam ettirmek için eşi ve neslinin taşıyıcısı olan Mecdelli Meryem’i seçmiş ve ona gerekli talimatları vermişti. Ancak Petrus, bir kadının arkasında ikinci sırada kalmak istemediği için cinsiyet ayırımcılığı yapmış ve Mecdelli Meryem’in isa ile evli olmadığını, onun gerçekte bir fahişe olduğu tezini yayarak isa’nın kilisesini kurmak için onu değil kendisini seçtiğini iddia etmiştir. Bunun üzerine Mecdelli Meryem çocuğunu da beraberine alarak Fransa’nın Gaul bölgesine göçmüş ve orada Merovenj sülalesinin kurucusu olmuştur. Dolayısıyla bu efsaneye göre Kutsal Kase, aslında isa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeğinde kullandığı veya çarmıh esnasında kanının doldurulduğu kadehi değil, Mecdelli Meryem’i yani isa’nın soylu neslini taşıyan kadını sembolize etmektedir.

    Eğer Kutsal Kase, isa’nın soylu neslinin taşıyıcısı olan Mecdelli Meryem’in rahmini temsil eden bir sembol ise o zaman bu sembol Hıristiyanlık tarihinde niçin hep bir sır olarak kalmaya devam etmiştir? Kanaatimizce bu sorunun yanıtını günümüz Hıristiyanlığının mimarı olan Pavlus’un teolojisinde ve Hıristiyanlığın Roma imparatorluğunun resmi dini olarak kabul edildiği 4. yüzyıldan itibaren yaşanan gelişmelerde aramak gerekir. Burada konumuz bu olmadığı için bu gelişmelerin detayına girmeden sadece şu noktanın altını çizmek istiyoruz. Kutsal Kase’nin aslında isa’nın soylu neslinin taşıyıcısı olan Mecdelli Meryem olduğu sırrı, Kilisenin ilan ettiği ilahın aslında ölümlü nesiller dünyaya getirdiğinin fiziksel ispatı oluyordu. Bu da isa’nın aslında Kilisenin iddia ettiği gibi Kutsal Teslisin ikinci şahsı olan Oğlu Tanrı değil, bir beşer olduğunu kanıtlamaktadır. isa’nın evli ve çocuk sahibi olması Kilisenin varlığını da sona erdiriyordu. Çünkü Kilise (Roma Katolik Kilisesi) Petrus’a nispetle kurulmuş ve kendini onun halefi olarak görmektedir. isa’nın neslini sürdürecek çocuğunun olması durumunda onun öğretisini ona kan bağıyla bağlı olanların sürdürmesi söz konusu olacağı için bu durum kendini Tanrının krallığına girmenin ve dolayısıyla da kurtuluşa ermenin yegane yolu olarak gören Kilisenin varlığını tehlikeye sokacaktı. işte bu tehlikeden dolayı başta Roma Katolik Kilisesi olmak üzere diğer Hıristiyan Kiliseleri devamlı surette Kutsal Kase’nin basitçe isa’nın kullandığı ve içinde kanının olduğu bir kadeh olduğunu ileri sürerek isa’nın aslında bir beşer olduğu gerçeğini ima edecek en önemli delili karartmak istemişlerdir.

    Kutsal Kase’nin aslında isa’nın havarileriyle yediği son akşam yemeğinde kullandığı ve içinde kanı olan bir kadeh değil, onun aslında Mecdelli Meryem ile evli olduğu ve bu evlilikten de çocuğu olduğu gerçeğini temsil eden bir sembol olduğu noktasından hareketle kutsal kasenin bir define veya hazine değil, ancak onlardan çok daha değerli bir gizli bilgi olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle kasenin peşinde olan define avcılarına bu kasenin kendilerine milyonarca dolar kazandıracak bir antika kadeh değil, Hıristiyanlığın yapı taşı olan isa’nın aslında Kutsal Teslisin ikinci şahsı olan Oğlu Tanrı değil, bir beşer olduğunu ispat eden bir kanıt olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

    [1] isa’nın evli olup olmadığıyla ilgili bknz., Mahmut Aydın, “Tanrının Oğlu isa Evliymiş”, Virgül: Aylık Kitap ve Eleştiri Dergisi, 71, Mart 2004, ss. 49-61.
    Tümünü Göster
    ···