1. 1.
    0
    ginobili kendince sebeplerini yazar. ben kendi meramımı anlatayım.

    öncelikle "anti" nam yazar, hiçbir gruba, hiçbir sınıfa, hiçbir tarza dahil değildir, denenmişi denememiştir, özgündür; dolayısıyla kelime oyunları, sosyal tespitleri, pgibolojik tahlilleri, bağları, hikayeleri, nadiren de olsa hayata nazar etmesi; kendisini onlardan ayıran çokça özelliğinden birkaçıdır. onlar ki, hayatını üç yüz kelimeyle idame ettiren nicelerine nazaran farklı kelimeler kullanmasını garip karşılayanlarca; az buçuk kitap okumuş, eli de kalem tutan başka üslupların yazarlarıdır. yani demem o ki, anti, yani ben ve entry'de müsaadenizle cümlelerimin öznesi de artık "ben" olacak, herhangi bir çaba içinde değilim, çünkü çabalayacak kadar önemsemiyorum ve hatta yazmak benim için bir çaba gerektirmez, bir arka plan hobisidir sadece. insan ihtiyaç duymadığı ya da arzulamadığı bir şey için çaba ya da kastedildiği üzere "ekstra çaba" göstermez. vakti evvel bi dümbük de, "moderatör olduktan sonra bi rahatlama mı geldi nolduysa, eski anti'yi aratıyor" mealli bir şeyler çiziktirmişti. lafa bak. moderatör olduktan sonra rahatlamışmış. ulan sözlüğe yazar olur olmaz zütümüze kazık sokuyolar da moderatör olanlardan o kazığı geri mi çıkarıyolar, böyle mi anlamalıyız? e sen entry girerken zütünden sağnak ter boşanıyorsa, beni niye kendin gibi belliyorsun oğlum? işin esprisi bi tarafa, moderatör olmadan önce her an sözlükten atılma tehlikesi mi yaşıyordum da bir anda rahatlayıverdim? çaba maba yok, bu konuda anlaşalım, yerleştirin güzelce kafanıza.

    gelelim popülarite mevzuuna. bu aslında benim için çok acı bir sıfatlandırma olmuştur. öncelikle şunu bilmek lazım ki, işini iyi yapıyorsan, özellikle sözlük gibi; beğenilerin oylama, nick altına entry girme ya da özel mesaj gönderme gibi yol ve alternatiflerle ifade edilebilen bir ortamda popüler olman kaçınılmazdır. iyi yazıyorsun, adam okuyor kardeşim, ne yapalım yani, "popüler falan olmak istemiyorum, entry'lerime erişimi de kapattırıcam, mahkemelerde sürüneceksiniz lan!" mı demeliyim? kaldı ki, popüler olmak kötü bir şey de değil, okunmak için yazıyoruz en nihayetinde. fakat, bazı sevgili yazarlar, entrylerinde beni popüler olmakla "suçlarken", aslında "piyasa" yazarı olmaya başladığımı kastediyor, kavramsal bir bocalamaya giriyor. fakat yine kendisinin gözden kaçırdığı bir ayrıntı var ki, yazılarımı piyasaya ya da ortalamaya değil, ehl-i zeka adamlara hitap ederek yazıyorum ben, ortalama da beğeniyorsa, şu noktada beni suçlamanın bir manası yok. sözlük elitinden (ki görüldüğü üzere üçü beşi geçmiyor sayıları) takdir görmeyi tabii ki beklemiyorum, çünkü -belki çok narsist bir esans olacak ama- kendimi primus inter pares'in de üstünde konumlandırıyorum ve entrylerimi beğenmek zorunda olduklarını düşünüyorum, bunu zımnen değil apaçık ifade etmenin daha dürüstçe olduğuna inanıyorum aynı zamanda.

    şimdi diyeceksin ki, madem düzenle statükoyla bu kadar kavgalısın, neden moderatörlük yaptın da düzenin sancağını taşıdın, diyeceksin oğlum biliyorum, ama bi hikayesini dinle di mi? öncelikle moderatörlük teklif edildiğinde, uzunca süre işi yokuşa sürdüğümü belirtmeliyim, neticede hiç alakamın olmadığı bir müessese sözlük ve moderasyon. fakat moderatör arkadaşların yönelttiğim onlarca soruya mutlaka verecekleri bir cevabı olunca "artık ayıp ediyoruz lan galiba adamlara" diyerek kabul ettim. kafamdaki düşünce de (daha doğrusu kendimi kandırmaca) statüko bekçiliğine soyunmak değil; yazarlarla daha sağlıklı iletişim kurup, iyi yazarların önünü açmak, niceliği gibtir edip, niteliğe yüklenmek, süzgecin altına geçebilenlerle dayatmasız, sözlüğün gelişimini katkılayacak "anarko" bir yapı kurmaktı. fakat olmadı, çünkü hem karakterimde ve mizacımda "birkaç kişiden müteşekkil yöneten sınıf"a dahil olmaktan ziyade, saldırgan ve hak arayan kitlelerin lideri olmanın yazılı olduğunu, hem de açıklamayı etik bulmadığım (sözlük dışında da açıklamayacağım) bazı moderasyon içi sebepler bulunduğunu söylemeliyim.

    sözlük içinde güttüğüm kaygılar var, evet. fakat bu, ne zannettiğin gibi popüler olmak, ne de çılgınlar gibi oylanmak, piyasaya düşmekten artık bahsetmiyorum bile. sadece yazmak derdim, iyi vakit geçirmek ve -teveccüh göstereceğinizden şüphem yok- iyi vakit geçirmenizi sağlamak.

    yazdıklarımın tamdıbını toparladığında, converse üzerindeki che metaforunun da anlamsızlaştığını, içinin boşaldığını göreceksin.

    yazmayı bırakıyorum. yazmaya olan iştahım kaçtı çünkü.
    ···
  1. 2.
    0
    bunu okuyanın sülalesini gibeyim
    ···
  2. 3.
    0
    okuyanı gibim amk.
    ···
  3. 4.
    0
    okuyanı gibsinler
    ···
  4. 5.
    0
    ben okicam beyler susun rahatsız etmeyin
    edit:okudum amk bi gib etmez okumayın siz
    ···
  5. 6.
    0
    okuyanın amuna kosunlar
    ···
  6. 7.
    0
    gibtirin gidin çok bile durdunuz yavşak pekekentler
    ···
  7. 8.
    0
    ekşisözlük elitizmine sahip incisözlük yazarı anti!!! sözlük bozuldu yeeaaa :(
    ···
  8. 9.
    0
    ben okudum gibin beni fütursucza
    ···
  9. 10.
    0
    ben bunu okumaya teşebbüs edeni ters köşeye yatırır giber sonra öbür köşeye giber atarım.
    ···
  10. 11.
    0
    amacın hep eğlenmek olsun

    sevgilerle
    ···
  11. 12.
    0
    ginobili kendince sebeplerini yazar. ben kendi meramımı anlatayım.

    öncelikle "anti" nam yazar, hiçbir gruba, hiçbir sınıfa, hiçbir tarza dahil değildir, denenmişi denememiştir, özgündür; dolayısıyla kelime oyunları, sosyal tespitleri, pgibolojik tahlilleri, bağları, hikayeleri, nadiren de olsa hayata nazar etmesi; kendisini onlardan ayıran çokça özelliğinden birkaçıdır. onlar ki, hayatını üç yüz kelimeyle idame ettiren nicelerine nazaran farklı kelimeler kullanmasını garip karşılayanlarca; az buçuk kitap okumuş, eli de kalem tutan başka üslupların yazarlarıdır. yani demem o ki, anti, yani ben ve entry'de müsaadenizle cümlelerimin öznesi de artık "ben" olacak, herhangi bir çaba içinde değilim, çünkü çabalayacak kadar önemsemiyorum ve hatta yazmak benim için bir çaba gerektirmez, bir arka plan hobisidir sadece. insan ihtiyaç duymadığı ya da arzulamadığı bir şey için çaba ya da kastedildiği üzere "ekstra çaba" göstermez. vakti evvel bi dümbük de, "moderatör olduktan sonra bi rahatlama mı geldi nolduysa, eski anti'yi aratıyor" mealli bir şeyler çiziktirmişti. lafa bak. moderatör olduktan sonra rahatlamışmış. ulan sözlüğe yazar olur olmaz zütümüze kazık sokuyolar da moderatör olanlardan o kazığı geri mi çıkarıyolar, böyle mi anlamalıyız? e sen entry girerken zütünden sağnak ter boşanıyorsa, beni niye kendin gibi belliyorsun oğlum? işin esprisi bi tarafa, moderatör olmadan önce her an sözlükten atılma tehlikesi mi yaşıyordum da bir anda rahatlayıverdim? çaba maba yok, bu konuda anlaşalım, yerleştirin güzelce kafanıza.

    gelelim popülarite mevzuuna. bu aslında benim için çok acı bir sıfatlandırma olmuştur. öncelikle şunu bilmek lazım ki, işini iyi yapıyorsan, özellikle sözlük gibi; beğenilerin oylama, nick altına entry girme ya da özel mesaj gönderme gibi yol ve alternatiflerle ifade edilebilen bir ortamda popüler olman kaçınılmazdır. iyi yazıyorsun, adam okuyor kardeşim, ne yapalım yani, "popüler falan olmak istemiyorum, entry'lerime erişimi de kapattırıcam, mahkemelerde sürüneceksiniz lan!" mı demeliyim? kaldı ki, popüler olmak kötü bir şey de değil, okunmak için yazıyoruz en nihayetinde. fakat, bazı sevgili yazarlar, entrylerinde beni popüler olmakla "suçlarken", aslında "piyasa" yazarı olmaya başladığımı kastediyor, kavramsal bir bocalamaya giriyor. fakat yine kendisinin gözden kaçırdığı bir ayrıntı var ki, yazılarımı piyasaya ya da ortalamaya değil, ehl-i zeka adamlara hitap ederek yazıyorum ben, ortalama da beğeniyorsa, şu noktada beni suçlamanın bir manası yok. sözlük elitinden (ki görüldüğü üzere üçü beşi geçmiyor sayıları) takdir görmeyi tabii ki beklemiyorum, çünkü -belki çok narsist bir esans olacak ama- kendimi primus inter pares'in de üstünde konumlandırıyorum ve entrylerimi beğenmek zorunda olduklarını düşünüyorum, bunu zımnen değil apaçık ifade etmenin daha dürüstçe olduğuna inanıyorum aynı zamanda.

    şimdi diyeceksin ki, madem düzenle statükoyla bu kadar kavgalısın, neden moderatörlük yaptın da düzenin sancağını taşıdın, diyeceksin oğlum biliyorum, ama bi hikayesini dinle di mi? öncelikle moderatörlük teklif edildiğinde, uzunca süre işi yokuşa sürdüğümü belirtmeliyim, neticede hiç alakamın olmadığı bir müessese sözlük ve moderasyon. fakat moderatör arkadaşların yönelttiğim onlarca soruya mutlaka verecekleri bir cevabı olunca "artık ayıp ediyoruz lan galiba adamlara" diyerek kabul ettim. kafamdaki düşünce de (daha doğrusu kendimi kandırmaca) statüko bekçiliğine soyunmak değil; yazarlarla daha sağlıklı iletişim kurup, iyi yazarların önünü açmak, niceliği gibtir edip, niteliğe yüklenmek, süzgecin altına geçebilenlerle dayatmasız, sözlüğün gelişimini katkılayacak "anarko" bir yapı kurmaktı. fakat olmadı, çünkü hem karakterimde ve mizacımda "birkaç kişiden müteşekkil yöneten sınıf"a dahil olmaktan ziyade, saldırgan ve hak arayan kitlelerin lideri olmanın yazılı olduğunu, hem de açıklamayı etik bulmadığım (sözlük dışında da açıklamayacağım) bazı moderasyon içi sebepler bulunduğunu söylemeliyim.

    sözlük içinde güttüğüm kaygılar var, evet. fakat bu, ne zannettiğin gibi popüler olmak, ne de çılgınlar gibi oylanmak, piyasaya düşmekten artık bahsetmiyorum bile. sadece yazmak derdim, iyi vakit geçirmek ve -teveccüh göstereceğinizden şüphem yok- iyi vakit geçirmenizi sağlamak.

    yazdıklarımın tamdıbını toparladığında, converse üzerindeki che metaforunun da anlamsızlaştığını, içinin boşaldığını göreceksin.

    yazmayı bırakıyorum. yazmaya olan iştahım kaçtı çünkü.

    ßß
    Tümünü Göster
    ···
  12. 13.
    0
    gibtir git ya bırakıyorsanız bırakın
    http://imgim.com/orlylx.jpg
    ···
  13. 14.
    0
    çok ta umrum da amk
    ···
  14. 15.
    0
    ilk paragrafı okudum da ne bu "okumuş adamız biz, cahillerle işimiz yok" tavırları?
    tahtasını giberler lan adamın. adam mı oldunuz zütün çakıldakları. sen okumuş adamsan biz profesörüz. şimdi arka kapıdan gibtir ol git de ekşide yazmaya devam et. siz oraya giden yollardayken, biz dönüyorduk ekşiden.
    ···
  15. 16.
    0
    Belirli enerji seviyelerinde (aşağıya doğru artarak: n=1,2,3,... ) ve açısal momentum'lardaki (sağa doğru artarak: s, p, d,... ) bir hidrojen atomu elektronunun dalga fonksiyonları. Daha parlak olan bölgeler elektronun pozisyonu içim daha yüksek olasılık genliğine işaret ediyor. Kuantum mekaniği; nicem mekaniği veya dalga mekaniği adlarıyla da anılır.

    ingilizce'de quantum (Latince: 'quantus', "ne kadar") olarak kullanılan terim, kuramın belirli fiziksel nicelikler için kullandığı kegibli birimlere gönderme yapar. Kuantum mekaniğinin temelleri 20. yüzyılın ilk yarısında Max Planck, Albert Einstein, Niels Bohr, Werner Heisenberg, Erwin Schrödinger, Max Born, John von Neumann, Paul Dirac, Wolfgang Pauli gibi bilim adamlarınca atılmıştır. Belirsizlik ilkesi, anti madde, Planck sabiti, karacisim ışınımı, dalga kuramı, alan teorileri gibi kavram ve kuramlar bu alanda geliştirilmiş ve klagib fiziğin sarsılmasına ve değiştirilmesine sebep olmuştur.

    Klagib mekanik çok başarılı olmasına karşın, 1800'lü yılların sonlarına doğru, kara cisim ışıması (blackbody radiation), tayf çizgileri, fotoelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. Açıklamaların yanlışlığı bilim adamlarının yetersizliğinden değil aksine klagib mekaniğin yetersizliğinden kaynaklanıyordu. En yalın halde klagib mekanik evreni bir "süreklilik" olarak modelliyordu. 1900 yılında Max Planck enerji'nin, 1905 yılında ise Albert Einstein ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar. Elbette bu iki darbe klagib mekaniği yıkmadı. Uzunca bir süre bilim adamları bu süreksizliği klagib mekanik kuramlarından türetmek için uğraştı. Yine aynı yıllarda atomun iç yapısı üzerine yapılan deneyler korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. Ernest Rutherford yaptığı deneyle atomun küçük bir çekirdeğe sahip olduğunu gösterdi. Bu dönemde elektronun varlığı biliniyordu. Bu durumda eğer negatif yüklü elektronlar pozitif çekirdeğin etrafında dairesel hareket yapıyorlarsa, çok kısa bir zaman diliminde elektronlar çekirdeğe düşeceklerdi. Bu elektromanyetik teoriye göre açıklanacak olursa, ivmelenen yükler ışıma yapar, dairesel haraket de ivmeli bir hareket olduğu için, elektron bu ışımayla enerji yayacak ve çekirdeğe düşüp sistem çökecekti. Geçiçi çözüm Niels Bohr tarafından geldi. Elektronlar belli kuantizasyon kurallarınca, belli yörüngelerde hareket ediyorlar, enerjileri belli bir değere ulaşmadıkça ışıma yapamıyorlar bu sayede sistem dengede durabiliyordu. Bu geçici çözüm küçük atomlarda işe yaradıysada daha büyük kütlelerde işe yaramıyordu. Bohr atom modeline, modeli deneylere uydurulmak için birçok yama yapıldı. Ne var ki Bohr'un "yamalı bohça"sı 1920'lere gelindiğinde artık iş görmüyordu, tayf çizgilerinin gözlenen yoğunluğunu yanlış veriyor, çok elektronlu atomlarda salınım ve emilim dalgaboylarını tahmin etmede başarısız oluyor, atomik sistemlerin zamana bağlı hareket denklemini vermedeki başarısızlığı gibi birkaç konuda daha gerçekleri gösteremiyordu. Kuantum mekaniğini Planck doğurduysa, bebekliğinin sonu da De Broglie ile gelmiştir. Louis de Broglie; birçok elçi, bakan ve Dük yetiştirmiş, aristokrat bir Fransız ailesinin çocuğuydu. Tarih eğitimi gördükten sonra fiziğe geçmiş ve 1923'te verdiği doktora tezinde, ışığın hem dalga hem de parçacık karakteri olmasından esinlenerek, aslında bütün madde çeşitlerinin aynı özelliği gösterebileceğini önerdi. Ortaya koyduğu fikir, Bohr'un "gizemli" yörüngelerini açıklamada başarılı oluyordu.

    Işığın girişim, kırınım yaptığı, yani dalga özelliği gösterdiği, Thomas Young'in yaptığı çift yarık deneyi ile gösterilmişti. Ama tüm madde parçacıklarının, su dalgaları ile aynı matematiksel özellikleri göstereceği beklenmiyordu.

    Max Planck 1900 yılında karacisim ışınımı problemini (morötesi facia diye de anılır), çözmek için


    denklemini kullanmıştı. Bu denklem, foton kavrdıbının başlangıcı oldu; çünkü ν frekansındaki elektron salınımından oluşan ışığın, klagib mekanikle uyuşmayan bir şekilde sadece, h*ν nun tamsayı katlarında enerji taşıyabileceğini göstermişti. 'h', günümüzde Planck sabiti adıyla anılır.

    Fotonlar dalga özelliği gösterirse madde de gösterebilir analojisinin yanında önemli bir ipucu da Einstein'in birkaç yıl önce özel görelilik ispatında kullandığı Lorentz Dönüşümleri idi.

    Buna göre, serbest bir parçacık, fazı x, zamanı t olan bir dalga ile ifade edilirse, 2*π*(k*x - ν*t) , ve bu faz Lorentz dönüşümlerinde sabit kalacaksa, k vektörü ve ν frekansı, x ve t gibi dönüşmelilerdi. Ya da diğer bir deyişle, p ve E gibi. Bunun mümkün olabilmesi için, k ve ν, p ve E ile aynı hız bağımlılığına sahip olmalılardı, bu yüzden de onlarla doğru orantılı olmalılardı.

    Fotonlar icin E=h*ν olduğundan, madde için de


    varsayımlarını yapmak 'doğal' gözükmüştür.

    Herhangi bir kapalı yörüngenin 1/|k| nın tam katı olması varsayımı ile, de Broglie, deneysel olarak gözlenen ve Sommerfeld ve Bohr tarafindan "kuantize olma şartları" olarak anılan şartları matematiksel olarak kolayca türetti. Bu türetme gayet gizemli bir şekilde doğru sonuçlar verince (Davisson ve Germer, 1927 yılında Bell Laboratuvarlarında gerçekleştirdikleri deneyle, elektronların da aynı ışık gibi girişim yaptığını ortaya koydular. Deney 1924'te de Brogli tarafından önerilmişti) insanlar deneysel olarak başka şeyleri tahmin etmesini de beklediler.

    Elbette yanıldılar çünkü bu şartlar serbest ışık parçaları için yola çıkan varsayımların, çekirdeğe bağlı elektronlar için uyarlanmasıydı ve çok ileri zütürülmemesi gerekiyordu.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 17.
    0
    gece yaz şunu gibtimin üçükleri ne anlar
    ···
  17. 18.
    0
    eğer bunu okursam gökten yannan yağsın hemde şemsiyesizken
    ···
  18. 19.
    0
    ginobili kendince sebeplerini yazar. ben kendi meramımı anlatayım.

    öncelikle "anti" nam yazar, hiçbir gruba, hiçbir sınıfa, hiçbir tarza dahil değildir, denenmişi denememiştir, özgündür; dolayısıyla kelime oyunları, sosyal tespitleri, pgibolojik tahlilleri, bağları, hikayeleri, nadiren de olsa hayata nazar etmesi; kendisini onlardan ayıran çokça özelliğinden birkaçıdır. onlar ki, hayatını üç yüz kelimeyle idame ettiren nicelerine nazaran farklı kelimeler kullanmasını garip karşılayanlarca; az buçuk kitap okumuş, eli de kalem tutan başka üslupların yazarlarıdır. yani demem o ki, anti, yani ben ve entry'de müsaadenizle cümlelerimin öznesi de artık "ben" olacak, herhangi bir çaba içinde değilim, çünkü çabalayacak kadar önemsemiyorum ve hatta yazmak benim için bir çaba gerektirmez, bir arka plan hobisidir sadece. insan ihtiyaç duymadığı ya da arzulamadığı bir şey için çaba ya da kastedildiği üzere "ekstra çaba" göstermez. vakti evvel bi dümbük de, "moderatör olduktan sonra bi rahatlama mı geldi nolduysa, eski anti'yi aratıyor" mealli bir şeyler çiziktirmişti. lafa bak. moderatör olduktan sonra rahatlamışmış. ulan sözlüğe yazar olur olmaz zütümüze kazık sokuyolar da moderatör olanlardan o kazığı geri mi çıkarıyolar, böyle mi anlamalıyız? e sen entry girerken zütünden sağnak ter boşanıyorsa, beni niye kendin gibi belliyorsun oğlum? işin esprisi bi tarafa, moderatör olmadan önce her an sözlükten atılma tehlikesi mi yaşıyordum da bir anda rahatlayıverdim? çaba maba yok, bu konuda anlaşalım, yerleştirin güzelce kafanıza.

    gelelim popülarite mevzuuna. bu aslında benim için çok acı bir sıfatlandırma olmuştur. öncelikle şunu bilmek lazım ki, işini iyi yapıyorsan, özellikle sözlük gibi; beğenilerin oylama, nick altına entry girme ya da özel mesaj gönderme gibi yol ve alternatiflerle ifade edilebilen bir ortamda popüler olman kaçınılmazdır. iyi yazıyorsun, adam okuyor kardeşim, ne yapalım yani, "popüler falan olmak istemiyorum, entry'lerime erişimi de kapattırıcam, mahkemelerde sürüneceksiniz lan!" mı demeliyim? kaldı ki, popüler olmak kötü bir şey de değil, okunmak için yazıyoruz en nihayetinde. fakat, bazı sevgili yazarlar, entrylerinde beni popüler olmakla "suçlarken", aslında "piyasa" yazarı olmaya başladığımı kastediyor, kavramsal bir bocalamaya giriyor. fakat yine kendisinin gözden kaçırdığı bir ayrıntı var ki, yazılarımı piyasaya ya da ortalamaya değil, ehl-i zeka adamlara hitap ederek yazıyorum ben, ortalama da beğeniyorsa, şu noktada beni suçlamanın bir manası yok. sözlük elitinden (ki görüldüğü üzere üçü beşi geçmiyor sayıları) takdir görmeyi tabii ki beklemiyorum, çünkü -belki çok narsist bir esans olacak ama- kendimi primus inter pares'in de üstünde konumlandırıyorum ve entrylerimi beğenmek zorunda olduklarını düşünüyorum, bunu zımnen değil apaçık ifade etmenin daha dürüstçe olduğuna inanıyorum aynı zamanda.

    şimdi diyeceksin ki, madem düzenle statükoyla bu kadar kavgalısın, neden moderatörlük yaptın da düzenin sancağını taşıdın, diyeceksin oğlum biliyorum, ama bi hikayesini dinle di mi? öncelikle moderatörlük teklif edildiğinde, uzunca süre işi yokuşa sürdüğümü belirtmeliyim, neticede hiç alakamın olmadığı bir müessese sözlük ve moderasyon. fakat moderatör arkadaşların yönelttiğim onlarca soruya mutlaka verecekleri bir cevabı olunca "artık ayıp ediyoruz lan galiba adamlara" diyerek kabul ettim. kafamdaki düşünce de (daha doğrusu kendimi kandırmaca) statüko bekçiliğine soyunmak değil; yazarlarla daha sağlıklı iletişim kurup, iyi yazarların önünü açmak, niceliği gibtir edip, niteliğe yüklenmek, süzgecin altına geçebilenlerle dayatmasız, sözlüğün gelişimini katkılayacak "anarko" bir yapı kurmaktı. fakat olmadı, çünkü hem karakterimde ve mizacımda "birkaç kişiden müteşekkil yöneten sınıf"a dahil olmaktan ziyade, saldırgan ve hak arayan kitlelerin lideri olmanın yazılı olduğunu, hem de açıklamayı etik bulmadığım (sözlük dışında da açıklamayacağım) bazı moderasyon içi sebepler bulunduğunu söylemeliyim.

    sözlük içinde güttüğüm kaygılar var, evet. fakat bu, ne zannettiğin gibi popüler olmak, ne de çılgınlar gibi oylanmak, piyasaya düşmekten artık bahsetmiyorum bile. sadece yazmak derdim, iyi vakit geçirmek ve -teveccüh göstereceğinizden şüphem yok- iyi vakit geçirmenizi sağlamak.

    yazdıklarımın tamdıbını toparladığında, converse üzerindeki che metaforunun da anlamsızlaştığını, içinin boşaldığını göreceksin.

    yazmayı bırakıyorum. yazmaya olan iştahım kaçtı çünkü.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 20.
    0
    http://www.incicaps.com/images/bosaldim.jpg
    ···