1. 1.
    -1
    s.a beyler, duruma göre betimlemeleri artıracağım ya da azaltacağım. hikayeme başlıyorum rezervedlerini alın


    geniş aileyiz beyler. türkiyenin neredeyse her yerine yayılmış durumdayız aq.
    anne tarafımda 5 teyzem 4 dayım var. 1 dayım ve 2 teyzem benden küçük amk :d

    16 kuzenim var, 2 tanesi benden küçük dayımla benden küçük teyzemin kızları. bebekler len daha, ikisi 1 ay arayla doğdular.
    ···
  2. 2.
    0
    ailem yaz aylarında dedemlerin evine giderler.
    ev dediğime bakmayın amk, şato gibi bir şey. arazisinin ucu bucağı yok, arazisinde 1 tane büyük ev, 2 tane küçük ev var. küçük ev dediğime bakmayın, küçük evler 4'er odalı. atlar, inekler, ördekler her şey var. dibinde de on numara bir orman var, ben gittiğim zamanlar ormana biralarla dalardım, ormanda hafif akan dereye biraları yatırır keyifle içerdim.
    ···
  3. 3.
    0
    üniversiteye başlayana kadar bi daha gitmedim o dıbına koduğumun evine. çünkü sahiden sıkılıyordum. az tanıdığım onlarca kuzen. çoğu benden küçük, çocuk yaştalar. giberler öyle işi beyler. ama o yaz, hem okulda yaz okuluna kalmamıştım hem de büyük bir bunalım geçiriyordum. o yüzden gideyim şurada kafa dinleyeyim dedim.

    annemle 1 ay kalacaktık orada. yine klagib bir aile toplantısı olacaktı. dayımlar gelemeyecekti işleri dolayısıyla ama onlar da eşlerini gönderecekti. yani kadın erkek oranına bakınca, zaten 14 kuzenimden (bebekleri saymıyorum çünkü o dönem daha doğmamışlardı) 9 tanesi kızdı, bir de oraya sadece kadınlar gidince iyice kadınlar matinesi olacaktı.

    ama gibimde değil. ben gidip orada oyalanacaktım. kulübelerden birine yerleşirdim. internet yok, bir şey yok. kitap okur, bira içerdim. canım sıkılınca ormana keşfe giderdim. karılar ne yannan yerse yesin
    ···
  4. 4.
    0
    ben tahta kulübelerden birine yerleştim her zmaanki gibi.
    bunlar, eski personelin kaldığı kulübelerdendi. böyle 1 kocaman odadan oluşan yerler. mutfak falan aynı yerde yani. güzel, egzotik bir havası var. kendinizi orman adamı sanıyorsunuz. tek kişilik bir yatak, bir abajur, tuvalet yok, banyo yok, elini yıkaman için bir lavabo var, bir de küçük bir mutfak.

    takum gelince ya da çişim gelince, üşengeçliğime göre ya ilerideki çimlere yapıyordum ya da ciddi bir mesafe olan, annemlerin kaldığı evlerden birindeki tuvalete gidiyordum. (arada nerden bakarsanız bakın 200 metre var. takun çoksa, tutacağına git sıç.) zaten orman da, benim bulunduğum kulübe koruma kulübelerinden olduğu için hemen yanımda. kimse görmeden ormana sıçarım yani.
    ···
  5. 5.
    0
    bizim dayılardan hayır yok beyler.
    dayıların hepsi kız doğurmuş, istisnasız. erkekler sadece annemden ve teyzemden çıkmış. bir dayımın 3 kızı var, adam hırs yapmış tabi. bizim aileler artık çok çocuk doğurmuyor olsa da, zamanında dedem öyle bir doğurtmuş ki, hala çil yavrusu gibi çoğalıyoruz amk.

    neyse, biz annemle havalimanında inip dedemin şoförüyle çiftliğe gittik.
    teyzemler ve dayımın eşleri bizden 2-3 gün önce gitmişler zaten oraya.

    ben heyecanla kulübeme gittim dedeme selam bile vermeden. sonradan dönüp selamlaştık, zaten herkes masadaydı akşamüstü yemeği yiyorlardı. karılar nasıl konuşuyor dırdırdırdır tam beyin giben cinsten. hepsini tek tek öptüm, selamlaştım. 20 saat sürmüştür merasim.
    ···
  6. 6.
    +1
    masada biri ilgimi çekti amk, ben üniversite başladığından beri 4 senedir gitmiyordum ve onu da 4 senedir görmüyordum. son gördüğümde liseye yeni başlayacaktı. hatun. adı ece. dayımın kızı, 3 kızı olan dayımın kızı. hatun öyle güzelleşmiş ki, hemen dikkatimi çekti. tipini de şöyle özet geçeyim: lexi belle'nin siyah saçlı hali. aynı memesizlik, aynı baştan çıkarıcı surat ve aynı bembeyaz ten.

    bu şimdi liseyi bitirmiş üniversite yerleştirmesini bekliyordu.
    ben de şuna yerleştireydim amk.
    ···
  7. 7.
    +1
    memesizliği sıkıntıydı aslında, masada lise 3e yeni geçmiş, diğer dayımın kızı da oturuyordu, işte o hatunun memeleri daha büyüktü. gerçi, o hatunun memeleri zaten büyüktü. ama lise3'lü bebe. aramızda kaç yaş oluyor, 6 mı?

    ziyafet sofrasına daldım. neler neler var, bıldırcınlar nar gibi kızarmış, birinin kanadından tutup çıtırdattım ve kopardım. kanadı, narlı ve ballı sosa bandım ve mideye indirdim. iç pilavın içindeki kuş üzümlerini ayıklayıp pilava da daldım. dedemin kendi ineklerinden yapılma yoğurdun dıbına koydum. hayvan gibi şişmiştim, sofradan kalkıp odama girdiğimde, üstümü çıkarmadan uyudum.
    ···
  8. 8.
    0
    uyandığımda hayvan gibi takum vardı. ama gece de çökmüştü, tahminen saat 11di. ama telefonumun şarjı bittiği için bilemiyordum saati. kol saati takmayan aklımı gibeyim dedim. çıktım dışarıya, aydınlatmalar loş ama yeterli bir ışık veriyordu tüm çiftliğe. yandaki çitlere yöneldim, kapıyı açıp ormana sıçacaktım. ama olmaz, dedim. yabandomuzu falan çıkar.

    bu anasını gibtiğimin yaban domuzları pislik hayvanlar. arabaya çarptıklarında, arabanın anasını gibiyorlar. bir insana çarpsalar, kırılmadık kemik bırakmazlar. bizim çitler yeterince güvenlik sağlayamıyor bu binlere karşı aslında ama yine de caydırıcı bir önlem.

    4-5 senede bir yaban domuzları çiftliği basarmış. dedem elinde tüfekle, balkondan avlarmış bu binleri.

    ben çitlerin kapısını açmadan direkt sıçtım çitin önünde.
    ···
  9. 9.
    0
    ortamın farkına varmanız için girişteki betimlemeleri ağır tutuyorum.

    zütümü silecek yer yok. mecburen yine 200 metre ötede, annemlerin evine gittim. 3 tuvaletten boş olana girip zütümü yıkadım. suyun değmesiyle biraz daha sıçtım.

    sonra döndüm odama gittim, loş ışıkta kitap okurken kör olacaktım nerdeyse. uyudum yine.

    sabah uyandığımda dedemin eski motorunu aldım. eski dediğime bakmayın acayip havalı. yakınlarda köy vardı, köye gittim. marketten bira, rakı falan doldurdum 2 poşet. 1 poşet de cips mips aldım. poşetleri motorun kollarına asıp çiftliğe ışınlandım. dolabı içkilerle doldurmuştum. süperdi amk süperrr
    ···
  10. 10.
    0
    ben içkileri doldurduktan sonra, bizimkiler öğle yemeği yiyorlardı. bu sefer pek birlik yoktu. annem, teyzemlerden biri ve bir tanesi daha vardı. bir dayımın eşi vardı. ve 4 tane kuzenim vardı. erkek kuzenlerim hep küçüktü. en büyükleri 15 yaşındaydı. ece de masadaydı. gözlemesini ısırıyordu. acaba yannanımı da ısırır mı, diye düşündüm, o dürdüğü gözlemeyi ısırınca. düşünceyi aklımdan atıp haşhaşlı ekmek yedim. tereyağı sürerek. çok güzeldi. başka bir şey yeme isteğim yoktu. 1 ekmek sepetini temizleyip içine sofradaki meyvelerden doldurdum, anne odama zütürüom bunları, dedim. tamam oğlum dedi. ece ilk kez beni kesmişti o an. ben de ona gülümsedim.
    ···
  11. 11.
    0
    az biraz oturdum, daha yeni çıkmış olan kargaların ziyafeti birinci cildi açıp okumaya başladım. cersei huursunun huurlukları sinirimi bozmaya başladı. anasını avradını gibtiğimin kahpesi ölse geberse keşke, dedim. sonra keşke karpuz olaydı dedim. sonra keşke am olaydı dedim. gibilecek ıslak bir am. sonra ece aklıma geldi, keşke ağzına alaydı dedim.

    azmıştım bile. bilgisayarı fişe taktım, bir ferre açtım. yaklaşık 39 saniyede boşaldım. lavaboda gibimi yıkadım.
    acaba dere yaşıyo mudur lan hala diyip bi torbaya 2 bira, 2 armut 2 şeftali doldurup ormana açıldım. ormanın 500-600 metre ilerisinde, ıssız bir yerdeydi dere. çok güzeldi. bu derenin manyak bir kaynağı vardı. böyle şelalemsi. şelalemtrak.

    benim kulübenin yanındaki çit kapısından çıktıktan sonra 500-600 metre dümdüz gidin. dereyi göreceksiniz. dereye yüzünüz dönükken, sola doğru yürüyün. bi 15-20 dakika yürüyünce derenin kaynağını görürsünüz. böyle 5-6 metre tepeden uyuz bir su akar. bildiğiniz şelale, ama ben şelale diyince sırf niagara bildiğim için şelale diyesim gelmiyor. ilginç bir şekilde insandan arınmış bir noktadır.

    şelalenin döküldüğü yer bir göl oluşturur. hiçbir noktası, benim gibi 187'lik birinin boyunu aşmaz. en fazla burun hizasında kalıverir. göl çok temizdir, içinde ayak yiyen huur çocuğu balıklar vardır, gıdıklar. gölün eni 9-10 metredir. belki daha fazla. oradan göl dereye dönüşür. (ya benim dediğim yre havza deniyor galiba ama ben hep göl derim) dere de, benim şuan biraları yasladığım noktaya kadar akar. sonra daha aşağılara sürünür.
    ···
  12. 12.
    0
    biraları tek tek sigarayla indirdikten sonra kafam bir hoş oldu ki sormayın. yaslandım bir ağaca mayışıyorum.
    okuldaki yakın bir kız arkadaşımı düşünüyorum. ne güzel giberdim falan diye, memelerini düşünüyorum. o sırada azıyorum. daha 2 saat önce falan 31 çekmiş olmama rağmen bir daha patlatıyorum. daşşaklarımı derenin buz gibi suyuyla yıkıyorum ve eve yürüyüşe geçiyorum.
    ···
  13. 13.
    +1
    odama gidip biraz kestirdim. üstümde 31lerin verdiği yorgunluk vardı. biranın da mayışıklığı.

    akşam yemeğinde annem geldi, uyandırdı. yürü dedi sofraya. gittim ben de. ecenin yanındaki sandalye boştu, ben de oturdum. dün akşamki festival sofrasına pek benzemiyordu ama yine de çok güzeldi. ben yiyordum, arada eceye de bir şeyler uzatıyordum. keşke yannanımı uzatabilseydim.

    sonra hafif sohbet etmeye başladım bununla. naptın nettin gibilerinden. bu anlatmaya başladı, istanbulda üni kazanmayı planlıyormuş sonuçları bekliyormuş oymuş buymuş. ooo dedim iyi bari ne güzel ne güzel. karıların ciyak ciyak konuşmasından, benim sesimi ece bile zor duyuyordu zaten. o da bana sordu, anlattım hala 3. sınıfım gibsen mezun olamam gibilerinden. güldü, istanbul nasıl şu üni nasıl diye sormaya başladı. biraz anlattım, ama kahpe akrabalarımın gürültülü kahkahaları ve bağırarak laf yetiştirmeleri yüzünden, şimdi anlatmıyım, dedim. valla yoruldum gürültüden.

    tamam, dedi. yemekten sonra ben senin oraya geleyim anlatırsın.
    oyhş bu ihtimal çok hoşuma gitmişti. belki giberim dedim. onun minik memelerini eme eme büyütürüm, amcığına yavaşça sokarım, suyu tahta zemine damlar, dedim.

    sonra o düşünceleri sildim. tamam, gelirsin akşam.
    ···
  14. 14.
    0
    kulübeme çeki düzen verdim. içerideki 2 sandalyeyi de kapının önüne attım, çimler falan güze. çimlerin üstüne masa örtüsü de gönderdim, belki orada otururuz diye. yemekten 1-2 saat sonra lexi belle, pardon eceyi gördüm, kulübenin camından. uzaktan usul usul yürüyordu. oh, dedim ne güzel. elbisesi rüzgarda uçuşsa da onun tatlı külodunu görsem.

    uçuşmadı. serinti vardı, ama rüzgar yoktu. keşke üflediğimde rüzgar çıksa diyip üfledim. çıkmadı.
    sonra geldi kulübeye. kapıyı tıklattı. gel gel açık, dedim. girdi içeriye. çekingen çekingen baktı.

    burası sıcak, dedim. hiç oturma istersen dışarıda sandalye koydum ya da istersen çimlere otururuz. daha iyi olur, dedi. dolabı açtım, bira içiyor musun ya da şarap da var, dedim. rakı da var ama rakı saçma olurdu. tamam dedi, bira alayım. 2 tane birayı aldım, buzdolabının buzluğundan. sandalyeye oturur diyordum ama çimlere serdiğim örtüye uzandı. vücudunun sol tarafına yaslanmış, bacaklarını da arkaya doğru kıvırmıştı. klagib piknik pozu. ben amele gibi bağdaş kurup oturdum. kucağımda koca kase çerez vardı. paylaşımcı olayım diye ikimizin ortasına koydum.
    ···
  15. 15.
    +2
    sohbet etmeye başladık. daha çok o anlattı. karılar konuşurken daha çok onların anlatmasına özen gösterin. dinleyin, hıhı hıhı diyin. arada da yorum yapın. onun en büyük derdi okul tabi. anlatıyor şöyle yaptım şöyle yaptım. full istanbul yazdım istanbul istiyorum çünkü her şey istanbulda, o bu şu. ben de onaylıyorum evet, istanbul güzel, evet çok doğru düşünüyorsun evet.

    sonra muhabbet haliyle yönünü değiştirdi. bu sefer ben konuşmaya başladım. istanbul gecelerinden bahsediyorum, şuraya gidiyoruz, bi keresinde şöyle oldu, böyle oldu, bodyguardlar bizi öldürüyordu o bu şu. bu gülüyor, kahkaha atıyor. erkek dediğin, ilk tanıştığı hatunu güldürmeli. o sırada benim biram bitti, yenisini alıp geldim, boşalan buzluğa da dolaptan 2 bira doldurdum.
    ···
  16. 16.
    0
    sonra gece hayatından sevgili muhabbetlerine aktık. soruyu o sordu tabi, böyle soruları karılar sorar. ben de anlattım, şöyle şöyle, 1 sene çıktık ama ayrıldık. bu yaz o yüzden buraya geldim zaten, kafamı dağıtmak için. iyi ki sen varmışsın yoksa burada da sıkıntıdan ölürdüm diye.

    bunun birası da bitti, sen dur, dedi. kendisi gitti buzluktan aldı birayı geldi. ortamı beğenmiştim. gökyüzünde 1 milyar yıldız olduğunu farkediyordunuz. belki 1 milyar trilyon tane yıldız. şehirde toplam 14 yıldız olduğunu düşünebilirsiniz. o kadar boştur gökyüzü.

    ve bu konuşmaya başladı. bir çocuk vardı, şöyle böyle seviyorum. onun için her şeyi yaptım, her şeyimi verdim o gitti beni böyle böyle boynuzladı, diye. her şeyimi vermenin üstünde durmuştum ben, amcığını vermişti galiba. o tatlı beyaz amcığını. sorabilirdim, her şeyimi derken amcığını mı kastediyorsun, diye. ama sormadım.

    burada laf ustalığımı konuşturdum. ya saçmalıyorsun daha yaşın kaç ki, her şeyimi verdim diyorsun. neyini vermiş olabilirsin, en fazla 1 seneni verdin ve çocukça şeyler verdin, üniversitede unutup gideceksin, dedim. sinirlenmesini istiyordum böylelikle bir itiraf gelecekti. ya, ne demek çocukça şeyler, bizim yaşadıklarımız büyük şeylerdi ama belli ki o da umursamamış. ben ona her şeyimi verdim, tüm günlerimi ona ayırdım, tüm aklımı ona ayırdım, tüm b... kelimesini yuttu. eee, dedim. nolmuş? bir insana vakit ayırmak mıdır yani olay, bu kadar kafaya takacak bir şey yok dedim. ben bunu söylerken büyük bir yudum bira içti. ya bak, ya bak, dedi. sen de aynı aptalsın, dedi. bir kızın ilki olmak ne demek bilmiyorsun, dedi. ilk olan kişi özeldir, ben ona ilkliğimi verdim dedi.

    tam ergen konuşması. ama amcığını verdiğini anlatmış oldu böylelikle.
    kızım ne takıyorsun kafana, dedim. bunlar olur, bunlar geçer. daha kimler gelip geçecek.

    mesela amcığından keşke bir de ben geçsem, ne müthiş olurdu bu üzüntülü günlerime. bunu dışımdan söylemedim tabi.

    hayır, dedi. başkaları da olabilir, belki olmuştur ama onu asla unutamam. bana yaptığını da unutamam, dedi.
    muhabbet hoşuma gitmeye başlamıştı. ama 5 dakikadır bitik birayla oturuyordum. gidip bira aldım, ona da getirdim o da dibi görmüştü. dolap da dibi görüyordu. sigaramı istedi, verdim. kendime başka sigara yaktım. bi 5 dakika sadece bira içip gökyüzüne baktık.
    Tümünü Göster
    ···
  17. 17.
    0
    sonra bu başladı telefondan mesajlaşmaya. günün büyüsü gidiyordu. kime, dedim. kime mesaj atıyorsun. bişi demedi. ona atıyorsan enayilik yapıyorsun çünkü o köprünün altından ne sular geçmiş. sadece kendini küçük düşürürsün, dedim. ona göre. bu devam etti mesaj atmaya. sonra, tamam, dedi. al kapattım telefonumu.

    birayı su gibi içmeye başlamıştı. oturuşu da değişmişti o da bağdaş kurmuş eteği kucağında toplamıştı. bacakları azdırıcılık seviyesine gelmişti ama o an nedense onu gibmeyi düşünmedim. biraz daha içtik, bu tekrar uzandı, biraz daha sohbet ettik, sustuk ve bu uyuya kaldı. ben de uyuyakaldım. gece 2 gibi uyandım, bi baktım bu çimlerde yatıyor. eteği neredeyse kıçına kadar toplanmış. aslında orada külodunu indirip gibmek vardı, ama aklıma bile getirmedim. omzunu dürtüp uyandırdım.

    ece, dedim. ece uyan uyuyakalmışsın. bu mayışmış bir şekilde uyandı, ilk yaptığı şey kıçını düzeltmekti. oha, dedi. kaç saattir uyuyoruz. bişi değil, 1 saat falan olmuş. hadi sen odana git, dedim. ya da gel, önce yüzünü yıka. mutfak lavabosunda yüzünü yıkadı. tamam, dedi, iyiyim. hadi o zaman daha fazla gecikme, dedim. yalpalaya yalpalaya eve yürüdü. uzaktaki silueti kaybolduğunda çuval gibi yatağa attım kendimi ve zıbardım.
    ···
  18. 18.
    -1
    beyler yemek yiyip duş almam lazım akşam 9da halısaha var. halısahadan 2 saat önce yemek lazım, yoksa sahada dalağım şişer.

    gece burdayım bye
    ···
  19. 19.
    0
    geceyarısı kalkıp neredeyse sabaha kadar eski sevgilime mesajlar attım. kendimi küçük düşürttüm amk. tehditler, mehditler. sonra uyudum, sonra uyandım gene mesaj attım. sonra tekrar uyuduğumda güneş doğmuştu. sabah altı buçuk falandı. depresyon uykusundaydım. ertesi gün akşamüstü dörtte uyandım. tak gibi hissediyordum. ağzım kurumuştu. balçık gibi olmuştu. telefonumun şarjı bitmişti yine. akıllı telefonların anasını gibeyim.

    telefonu şarja takar takmaz 20 new messages gördüm. 4 tanesi bir arkadaştandı, boş muhabbet. 6 tanesi eski sevgilimdendi.
    10 tanesi ecedendi. sabah 10dan beri düzenli olarak mesaj atmış.

    "uyuyo musun"
    "ya uyanmadın mı hala"
    "dün akşam senin biraları bitirdim bugün gidip alayım bari"
    "gel beraber alalım"
    "ya bu saate kadar uyuyor olamazsın"
    ...
    ...

    vay anasını satayım dedim. lavaboda yüzümü yıkadım. çeşnili doritosu açıp yedim.
    çitlerin eşiğine işedim, ormana çıkıp sıçtım.
    ···
  20. 20.
    +1
    ardından fazla geçmedi ece geldi. bu kadar uyumuş olamazsın, naptın bu kadar saat bayıldın mı uyudun mu dedi. eğlenceli bir ses tonu vardı. hava esintiliydi ama resmen sıcak esiyordu. esinti, ece'nin beyaz tenini yalayıp geçiyor, hasır şapkasının altındaki siyah saçlarını savuruyordu. bir eliyle hasır şapkayı tutuyordu.

    hadi, dedi. gidelim azıcık stok yapalım. gülümsedi.
    tamam, dedim motorla gidecez ama sen bu elbiseyle motora binemezsin. git üstünü değiştir gel, çıkalım.
    o kadar yol gidemem, dedi. nolcak gidelim işte böyle diye diretti ama hiç geri vites yapmadım.
    ya, senin şortun falan varsa onlardan giyeyim zaten bana pantolon gibi olur onlar, dedi. onu da kabul etmedim. zaten çok mantıksızdı, benim şortlarımın bir bacağına onun vücudu girerdi.

    benim geri vites yapmadığımı görünce gitti üstünü değiştirdi.
    pembe adidas eşofman altı giyip gelmişti. üstünde de beyaz askılısı vardı. yine yanlıştı, ama yeter artık.
    ben motoru alıp kulübenin önüne getirmiştim o sırada. bu hasır şapkasını tutarak yanıma kadar geldi. atla arkaya bakalım, yol uzun dedim.

    hakikaten de uzundu. bu giysiyle onu köye falan zütüremezdim. kuzen muzen dinlemezler köyde. linç ederler adamı bakışlarıyla.
    yol üstündeki benzinliklerden birinde süpermarket vardı. oraya gider ne lazımsa alırdık.
    ···