1. 1.
    0
    ben de gerçeğe en yakını aramaya başladım. ilkokul, lise defa kez reddedildim. kadınlar beni sevmedi. anlamadım, ne gerekiyordu ki bir kadının, benim sevdiğim bir kadının beni sevmesi için ? bulamadım tabii. ya ben çok salağım ya da bir noktayı atlıyorum kadınlarla ilgili ve o noktanın ne olduğunu bulamıyorum. defa kez hayatımdan çıktı, muhabbetimizin örtüştüğü, birlikte kaliteli vakit geçirdiğimiz güzel kızlar. çok mu çirkinim lan diye düşünüyorum, e çirkinim tabii ama hiçbir kadın tarafından sevilmeyecek kadar mı çirkinim ?
    ···
  1. 2.
    0
    tabii ilk sefer sokunca acıdı demek.
    ···
  2. 3.
    0
    galiba öyleyim. insanlar görüntüleriyle var olmasa, yalnızca fikirleriyle ve sesleriyle var olsalardı, dünyanın en güzel kadınıyla bile tanışırken muhteşem bir özgüvenle tanışırdım. ama dünyanın en güzel kadınları, ortadoğunun gibimsonik bir ülkesinde peydah olmuş, gibimsonik bir kültürel düzey ve fiziksel özelliklere sahip çirkin adamlarıyla hiç ilgilenmediler, ilgilenmeyecekler. o yüzden yelpazeyi biraz daralttım. devletin yahut başka baskıcan mecraların dayattığı, aynı alanda ortalama 40-45 dk bulunmak durumunda kaldığımız ortamlara kadar indirdim. hangi sınıfa, hangi kursa gitsem, benim aşık olacağım ama bana aşık olmayacak güzel* bir kadın mutlaka gördüm. istisnasız. güya seçiciyim bu konuda bir de.
    ···
  3. 4.
    0
    @2 gibmiş deyinde gibtirsin gitsin
    ···
  4. 5.
    0
    bu tip kadınlarla diyalogu kısa sürede kurabiliyorum, hatta birçok hemcinsime göre çok daha atik bir durumdayım bu konuda. tabii bu rahatlık ve atiklik, hislerimi karşı tarafa hissettirince yahut söyleyince, yerini gereksiz bir durgunluğa bırakıyor. 1-2 gün önce, şakaların esprilerin havada uçuştuğu ortamda sesim çıkmıyor. aptal saptal durumlara giriyorum ve bir dosa (davasi olan gibilmis am) klasiği olarak, "arkadaş olarak hayatımda ol ama daha fazlasını sakın düşünme" cevabı yankılanıyor kulaklarımda.
    ···
  5. 6.
    0
    e tabii bir süre sonra bu konuda geri çekmeye başlıyor insan. evde bolca vakit harcıyor, keza bilgisayarın karşısında da o şekilde. ve günlerden birgün, yani sağlam reddedilişlerin ardından yaşanan buhranlı gecelerden birinde, net aleminde takıldığım mecralardan birinde* kullanıcı hesabımın mesaj kutusuna bir mesaj düşüyor.
    ···
  6. 7.
    0
    neden yazdığımı anımasamadığım bence gibko olan bir yazı üzerine açılıyor sohbet. o konuda* aynı düşündüğümüzü falan iddia ediyor bu kadın. sohbet uzuyor uzuyor, gecenin nihayetinde bile aynı tempoda konuşmayı sürdürüyoruz. konuşma bitip yatağıma dönünce, aklımdaki tek şey, "galiba netten kız düşürdüm lan" oluyor. ertesi gece aynı saatte buluşacağımızı* bildiğimden, heyecandan uyuyamıyorum o sabah. gece 1 gibi tekrar konuşmaya başlıyoruz ve yine sabahlıyoruz. bu durum yaklaşık 1 hafta kadar sürüyor. haftanın sonunda, konu; "seni merak ettim"e geliyor. ve sıçtığımın resmi yüzü oluyor bu talep.
    ···
  7. 8.
    0
    Her nedense* fotograf mevzuunu pek sevmiyorum ve pek fazla fotografım yok, ne bilgisayarımda, ne sosyal zımbırtılarda. dünyanın en gerizekalı fotografını kıza atıyorum ve "çok sevimli" cevabını alıyorum. tabii aklımdaki tek düşünce, "kız beni yiyor, maksimum 1 gün sonra muhabbet yavaşlayacak ve bitecek" ama öyle olmuyor, konuşmaya devam ediyoruz. 2-3-4-5 gün. bu sefer de kafamda, "kız çok mu çirkin amk" sorusu beliriyor. ve yavaş yavaş ben de fotograf isteme durumuna giriyorum. kız bir gece, kötü olduğunu iddia ettiği bir fotografını atıyor ve dosa* yarra yiyor. beyaz tenli, kumral, renkli gözlü ve tahminen hayatımda gördüğüm en sevimli kızın fotografına dakikalarca bakıp kalıyorum.
    ···
  8. 9.
    0
    en iyi sevgili "hiç" sevgili.
    ···
  9. 10.
    0
    kendimden bir kez daha nefret ediyorum. bu kadar güzel bir kızı oyaladığım için. zira biliyorum ki, görüştüğümüz an -ki düşük ihtimal, farklı şehirlerdeyiz- gibtiri çekecek bana. olmadı ben hislerimi söyleyince gibtiri çekecek. bunu bile bile, buruk bir mutlulukla kulaç atıyorum her gün. gittikçe yakınlaşıyoruz kızla. telefondan mesajlaşıyoruz, konuşuyoruz. benden ısrarla başka fotograflar istiyor ama atmıyorum, türlü bahaneler buluyorum. ama o ben her istediğimde bir fotografını atıyor ve ben defa kez ağlıyorum bu fotograflara bakarken. o kadar çaresizim ki, ne yapsam bilmiyorum. kızı yalnızca görüntüm yüzünden kaybetmeyeyim diye o kadar çabalıyorum ki, konuşma esnasında bir kitap ismi geçse, gün bitmeden o kitabı alıp, bitirmiş oluyorum. keza aynı şekilde filmler, tiyatro oyunlar vs. sonra bir gün çok ısrar ediyor ve bir fotograf daha isitiyor benden.
    ···
  10. 11.
    0
    elim titreye titreye atıyorum bir fotograf. ve yine aynı tepki "çok sevimli yahu" tabii yine aynı duyguları hissediyorum, bu fotograf daha net ve daha ben* en fazla 2 gün veriyorum, 2 gün içinde bir bahaneyle gideceğini düşünüyorum. ama gitmiyor.. hiç gitmiyor. daha çok bağlanıyor. günde en az 6-7 saat sohbet ediyoruz. o okulunu anlatıyor, ben üniversite hazırlık kursumu. o hayatını anlatıyor, ben hayatımı anlatıyorum. birlikte "aslında bir hayatımız olmadığı" gerçeğine ulaşıyoruz. bazen telefonun ucunda saatlerce tek kelime etmeden duruyoruz. daha önce sevgilisi olmayan ben için bu durum, bir rüya gibi.
    ···
  11. 12.
    0
    reserve.
    ···
  12. 13.
    0
    2 ay böyle geçtikten sonra, biz birbirni seven -sevgili demeye dilim varmadı.- iki insan oluyoruz. o istemese de, ben ilk kez kullandığım için, aşk sözcükleri falna kullanıyorum bazen hitaplarımda. sonra ben de bu sözlerin manasız olduğuna kanaat getirip vazgeçiyorum, yalnızca ismiyle hitap ediyorum. bir gece yine sohbet ederken, bulunduğu şehre gelmemi istiyor. bunu ondan daha çok istiyorum aslında, ama saçma bi bahane öne sürüyorum, en az 1 ay şehri terk edemem diyorum. peki diyor. gecenin sonunda kendime çok kızıyorum, ama biliyorum, çok para lazım olacak ve gerçekten kolay değil onun bulunduğu şehirde birkaç gün geçirmek. bir yol bulacağımı biliyorum gitmek için ama bir zaman gerekiyor.
    ···
  13. 14.
    0
    3 ay 4 ay derken ciddi ciddi* sevgili oluyoruz biz. kavgalarımız oluyor, kıskançlıklarımız vs. ama ben hala onun bulunduğu şehre gidecek cesarette değilim. gerekli parayı çoktan topladım ama gidemiyorum işte. hayatımda ilk kez aşık olmuşum ve o kızın yanına gidemiyorum. kendime kızıyorum ama bir yandan da haklı olduğumu biliyorum. zira daha öncekiler gibi olacağına o kadar eminim ki, yüzyüze konuşurken aptalca bir şey yapacağımdan, kendimden soğutacağımdan. bitmesin istiyorum, bana kızsa da gitmeyeceğim işte !
    ···
  14. 15.
    0
    bu sözümün ardından en fazla 1 ay daha dayanabiliyorum ve gitmeye karar veriyorum sonunda onun şehrine. ne ailem, ne en yakın arkadaşlarım bu durumu bilmediğinden ötürü, güzel bir bahaneyle ve arkadaşlarımdan da biraz maddi destek alarak bulunduğu şehre gidiyorum. gittiğim gece sabahı zor ediyorum ve fırlıyor buluşma noktasına gidiyorum saatler öncesinden. bekliyorum, beklerken de kendimi ikna etmeye çabalıyorum, yüzyüze görüştükten sonra beni istemeyebilir, ve bu normal bir şey. ben bunu kolay sindirmeliyim diyorum, içimden bu ikna politikasını yürütürken sol koluma bir el temas ediyor ve ismimin birbirinden gereksiz harflerini çıkarıyor dudaklarından. 1-2 saniye dönemiyorum, o olduğunu biliyorum ama dönemiyorum işte. dünyanın en uzun 2 saniyesi bu, sahip olduğum her şeyi kaybedeceğim duruma beni mahkum gibi zütüren 2 saniye.. yavaşça dönüyorum ona, aylarca fotograflarda büyütüp piksel piksel görmeye çalıştığım gözler bana bakıyor. ben utanıyorum, çirkinliğimden utanıyorum, çok utanıyorum. babama, anneme, tanrıya küfrediyorum içimden ama dudaklarım merhaba diyor. gülümsüyor, sarılıyoruz. sanki aylardır sevgili değilmişiz de daha şimdi tanışmışız gibi hissediyorum. sandalyeyi çekip karşıma oturuyor. öylece bakıyor bana. öyle derin bakıyor ki, kimsenin bakmadığı kadar derin. öyle küfür ediyorum ki içimden, kimseye etmediğim kadar öfkeli...
    ···
  15. 16.
    0
    "neden susuyorsun?" diye soruyor. "konuşursam seni yitiririm diye korkuyorum." diyemeyen dudaklarım, "hiç" diye biliyor yalnızca. hiç.. gülüyor yine, yanıma gelirken yaşadığı olayları anlatıyor, yine gülüyor. ben de gülüyorum. o an öyle ağır geçiyor ki zaman, hiç bitmeyecek bir an yaşıyormuşum gibi geliyor. bu beni rahatlatıyor, biraz daha sohbetin içine girmeye başlıyorum ve sohbetimiz ilerliyor. artık, nerede, kiminle, ne için oturduğumu bile unutuyorum. yalnızca karşımda duran güzelliğin dudaklarından çıkan her kelimenin boş kovanını yakalamaya çalışıyorum. 3 saat oluyor, 4 saat oluyor ve kalkıp gitmiyor. bir bahane uydurmuyor. telefonuna gelen mesajlarla ilgilenmiyor. yalnızca bana bakıyor, bir şeyler anlatıyor ben de onun her hareketini zihnime kazıyorum.
    ···
  16. 17.
    0
    gözlerine baktığımda o an öyle bir şey görüyorum ki, gözleri adeta "gitmeyeceğim hiçbir yere" diyor. bir saniyeden daha kısa süre belki bunu görüyorum ve iyice rahatlıyorum. hayatımda bir kız var ve gitmeyeceğini bana gözleriyle söylüyor. son olarak kahvelerimizi de içtikten sonra "nerde kalıyorsun" diyor. ufak bir ev kiraladığımı söylüyorum, 2-3 gün için. "gidelim mi" diyor. gidiyoruz. ne eşyaların, ne kapısının ne de kapısının üzerindeki zilin tanıdık olduğu o eve, elinden tutarak çekiyorum onu. eve bakıyor göz ucuyla, sonra yine gözleri gözlerime kilitleniyor. montunu alıyorum, odanın ışıklarını açıp oraya buyur ediyorum. dolaba koşup 2-3 tane bira kapıp yanına gidiyorum ve yanına oturuyorum, biraz daha sohbet ediyoruz. sonra birden dizlerime yatıyor, saçlarını okşamamı istiyor. okşuyorum, ama ellerim titriyor. fark edilemeyecek kadar az da değil, dokunurken içim cız ediyor saçlarına. öpmek istiyorum ama daha önce bir kadını hiç öpmediğim için cesaret edemiyorum. biraz sonra doğrulup o beni öpüyor. öyle bir öpüyor ki, öyle bir mühür bırakıyor ki, sanki başka hiçbir kadın açmasın der gibi.
    ···
  17. 18.
    0
    o gece ilk defa bir kadının bedenine sahip oldum. en önemlisi, ruhuna sahip oldum. sabah okula gitmesi gerekiyordu, erken kalktık kahvaltı yaptık ve gitti. 4-5 saat sonra okuldan dönüp yanıma geldi tekrar. parayla birkaç günlüğüne tutulmuş o eve. artık daha rahat konuşuyorduk birbirmizle ama bana her temasında, her dokunuşunda zihnim donuyordu. bilgisayardan film izlerken telefonu çaldı ve abisi aradı. kıbrısta okuyan abisi eve dönmüştü ve onu görmek istiyordu. gitmek zorundaydı aslında ama abisiyle kavga ediyordu telefonda. sonra yine çaldı telefonu, yine yine yine.. ve vedalaşıp gitti.. bir şey diyemedim ,yapamadım da. hemen valizimi toplayıp ben de yola çıktım. kendi yaşadığım şehre dönüyordum. ayrılmadan önce verilen, yine gel sözü kulağımda yankılanıp duruyordu ıslak yolları izlerken otobüste. içimde daha önce hiç hissetmediğim saçma sapan ama güzel duygular vardı, ilk defa lunaparka gitmiş çocuk gibiydim. tüm oyuncaklarla oynamak isteyen ama yalnızca 1-2 tanesiyle yetinmek durumunda kalan. defa kez konuştuk yolda da, özür diledi, çok özür diledi. bir sorun olmadığını söyledim, tekrar geleceğimi de eklemekten çekinmeden. ama biliyordum, uzun süre gidemeyecektim tekrar. 1-2 güne tekrar eski halimize döndük, birbirmizin kokusunu duyduktan sonra mesajlaşmak, konuşmak eskisi kadar yetmiyordu artık sanki. hep buluştuğumuz güne dair konuşuyorduk. ilk andan itibaren neler yaşadıysak hepsini tek tek hatırlayıp birbirmize yazıyorduk. böylelikle hiçbir detayı atlanmamış bir ilk buluşma öyküsü yaratmış olduk yazılı olarak. her gece okuyordum tek bir kelime bile atlamadan.
    ···
  18. 19.
    +1
    bir gece telefonda konuşurken tartıştık, ama diğer tartışmalarımızdan farklıydı. genelde tartışmalarımız o ve ben'den başka zamir içermezdi. ama o gece başka biri daha vardı o tartışmada. eski sevgilisinden konuşmak istedi. dinlemeyeceğimi söyledim ama anlattı. bir nevii kendini rahatlatıyordu anlatarak. söyledikleri saçma şeyler geliyordu bana. onu üzdüğünden bahsetti, dinlemedim ve o anlattıkça öfkelendim telefonu kapadım ve dışarı çıktım. sabaha karşı eve geldim ve telefonu açmadan direkt uyudum. öğleden sonra 3 gibi uyandım, telefonu açtım. 1 mesaj vardı "dosa aç şu telefonunu, çocukluk ediyorsun." cevap yazmadım akşama kadar. dersten çıktığını bildiğim saatte bir mesaj attım, cevap gelmedi. 1-2 saat sonra aradım, uzun uzun çaldı ama açmadı. iyice merak ettim. arkadaşlarını falan aradım. arkadaşları da açmadı telefonlarını. iyice korkmaya başladım. bir anda ayrılık korkusu içimi sardı. özür dileyen bir mesaj attım. yine cevap gelmedi.
    ···
  19. 20.
    +1
    bana çok kızdığını ve cezalandırmak için bu yolu seçtiğini düşündüm ve daha fazla üstüne gitmeyim diye mesaj yazmaktan ve aramaktan vazgeçtim. biraz alkol alıp http://fizy.com/#s/1ainq9 bu güzel ezgileri dinliyordum ki telefonum çalmaya başladı. o arıyordu, müziğin sesini kıstım, telefonu açtım alo dedim. telefondaki ses tanımadığım bir adamdı. kimsin sen dedim. adam ağlıyordu ve cevap vermiyordu. iyice sinirlendim, bağırmaya başladım. "kimsin lan sen?" "o nerde, telefona ver çabuk!" adam susuyordu ve arkasında da insanlar ağlıyordu. bağırmayı kestim, sakince sordum "o nerde?"... "cevap versene lan"... telefon kapandı. tekrar aradım açmadılar. 2dk sonra arkadaşlarından biri aradı. ağlayarak anlattı " sabah okula gitmek için otobüs durağındayken, durağa araba girmiş. kurtaramışlar onu" dedi. telefon kapandı ve zaman durdu. 22.11.2011'de tam..

    kimse bir şey anlamadı, ne ailem ne arkadaşlarım, ne çevrem. kimse biri olduğunu bilmiyordu hayatımda. kimseye bir şey söylemedim. yalnızca 1 gün boyunca uyudum. uyandım ve üniversite kursuna gittim. eve döndüm. üniversite kursuna gittim. eve döndüm.. kimse bir şey anlamadı. kimse. ben de bugün anlattım... tam 1 sene sonra, konuşabildim. yazarken ağladım, içtim, küfrettim, güldüm. ama bugün birileri, bir şeyler anladı..

    teşekkür ediyorum eğer varsa sonuna kadar okuyan. iyi geceler
    ···