0
gülperi okulumuzun en güzel kızıydı. boynu beyaz ve ölü gibi soluktu. bu solukluğu perçinlercesine imitasyondan bir melek kolyesi takardı. bu hassas görüntüsünü tanrı dudaklarıyla dengelemiş, ona kan kırmızı dolgulu dudaklar bahşetmişti. gülperi'ye hepimiz bayılır, yan sınıftan onun güzelliğine hayran çocuklar teneffüs ziline müteakiben bizim sınıfta biter, gülperi'nin güzelliği karşısında bir sonraki dersi bizim sınıfta karşıladıkları için hocadan güzel bir fırça yerlerdi.
aradan yıllar geçti. birçok arkadaşımız evlendi, çocukları okul çağına geldi. ben evlenmedim. her sabah aynada alnımdaki kırışığın, saçımdaki akın beni daha karizmatik yaptığı ile kendimi kandırır, akabinde süleyman seba taklidi ile sanki evlenemememin nedenini kendime açıklardım. yataktan bugün de bedenen gregor samsa olmadan ancak ruhen kirpiklerime kadar samsa olarak kalktım, yüzümü yıkadım, tıraşımı oldum, kırışıklıklarıma baktım, kahvaltımı yaptım, kahve içmek için kendime jest yaparak civar cafelerden birine oturdum. umutsuzluğumun tetiklediği büyük bir sıkıntıyla etrafa göz gezdirirken beyaz tenin hassas ciltlere acımasızlığı olarak ağır kırışıklıklara maruz kalmış tek başına oturan bir kadın tanıdık geldi gözüme. tahmin ettiğin gibi okuyucum bu kadın gülperi'ydi. selamlaştık, yanına oturdum konuşmaya başladık; daha çok o konuştu.. buraları sana anlatmayacağım, tümüyle büyük bir çöküntünün teskin edilemeyen acılarının bir kadının vücuduna nasıl yaralar açtığını farkettim; evime davet ettim. hesabı ödeyip kalktık masadan.
bizde olanlar belli; birlikte olduk sevgili okuyucuğum. ümitsizce, hayatın yükü omuzlarımızda muazzam bir güvensizlikle teslim etti kendine bana gülperi. eşofmanımı geçirdi altına, akşam yemeği yapmak için mutfağa geçti. biberleri kesmemi istedi benden. masada biberleri doğarken, hemen karşımda bankoda yemeği pişirin gülperi'nin eşofman içinden beliren iri kalçalarına takıldığını farkettim gözlerimin.