1. 1.
    0
    k2 bilimsel olarak geceleri neden uyuyamadığınızı ve sürekli kendinizi uyuşturmaya çalıştığınızı * açıklıyorum.

    çok uzun sürmeyecek
    dinleyen varsa 10, 15 bölümde bitiricem. gece uyuyamadığınızda artık sebebini ve çözümünü az çok biliyor olacaksınız
    ···
  2. 2.
    0
    hayır arkadaşlar bunlar sizlerin düşünerek bulmaya çalıştınız nedenler. yani mantık yoluyla bulmaya çalıştığınız nedenler.
    ameliyat olcağınız zaman bu nedenlerin hiç biri izi uyumaktan alıkoymaz çünkü morfini yersiniz ve uyursunuz.

    dolayısıyla, uyuyamamızın nedeni temelde kimyasaldır. bir sonraki entry de başlıyorum.
    ···
  3. 3.
    0
    bölüm 1

    biz insanların sürekli yapmak zorunda oldukları temel aktivite nedir? yemeyi ya da tuvaletimizi sadece günün belli zamanlarında yaparız.

    düşünmek bizim çok sık yaptığımız bir aktivite olsa da günün uyanık olduğumuz 4-5 saati yaparız. hareket etmek de aynı şekilde sürekli yaptığımızı zannettiğimiz ama bizim için aslında o kadar önemli olmayan bir olaydır.

    insanların ve aslında neredeyse tüm canlıların sürekli yapmak zorunda oldukları tek şey nefes almaktır. bizim de uyuyamamızın temel nedeni sürekli nefes alma ihtiyacında olmamızdır.

    peki nefes almak neden uyuyamamıza sebep oluyor?
    ···
  4. 4.
    +1
    bölüm 2

    bu dünyada hepimiz sorunlar yaşarız. hiçbir sorunu olmayan da sahip olduklarını kaybetme korkusu yaşar. bu korkuyu yaşamayan da kurban bilincine girerek "ben çok zengin ve varlıklıyım ama milyonlarca insan açlıktan ölüyor, nerede adalet" diye düşünür ve içten içe sahip olduklarını kaybetmek ve "zengin" olmanın getirdiği baskıdan kurtulmak ister.

    kısaca hepimiz, istinasiz hepimiz acı çekiyoruz. düşünmesek de içten içe hazmedemediğimiz ve korktuğumuz, bizi endişelendiren ya da kaygılandıran şeylerin acısını yaşarız. kabullenemediğimiz şeylerin acısını..
    ···
  5. 5.
    +1
    bölüm 3

    eskiden insanların sıkıntılarının, acıların, korkularının, arzularının, hırslarının.. kısaca tüm duygularının beyinde olduğuna inanılırdı. her şeyin geçmişte yaşadığımız bir anıdan ya da sahip olduğumuz bir bilgiden kaynaklandığı ve tüm bilgilerin de bilinçaltı denilen yerde, beyinde depolandığı düşünülürdü.

    ancak zamanla anlaşıldı ki bilgiler beyinde depolansa da hisler ve duygular vucudun organlarında depolanıyor.

    bizi korkutan şeyler göğsümüzde,
    hazmedemediğimiz şeyler midemizde,
    şehvet, arzu gibi hisler genital organımızda
    öfke kalbimizde
    çözemediğimiz felsefi sıkıntılar da beynimizdeki hücrelerde birikiyor.
    ···
  6. 6.
    +1
    bölüm 4

    birçoğunuz erkek olduğunuz için ve kaybedicek de çok fazla bir şeyiniz olmadığınız için hiçbir şeyden korkmadığınızı düşünebilirsiniz. ancak korku en temel insanı duyguların başında gelir. açlık bile doğduktan bir süre sonra oluşan bir duyguyken korku yaratılıştan itibaren her zaman sahip olduğumuz bir duygudur.

    örneğin bilim adamları korkuyla yaptıkları çalışmalarda en ilkel yani temel korkunun yüksek ses korkusu olduğunu keşfetmişler. doğduktan bir süre sonra, buna üşüme korkusu ekleniyor ve ardından açlıktan ölme, yalnız kalma, terk eldilme, sevilmeme, sakat kalma, kalbolma vs..
    ···
  7. 7.
    +2
    bölüm 5

    binlerce, belki milyonlarca korkumuz var. aslında en temel korkumuz bize verilen bu hayatı bir şekilde kaybetme, ilkel bir ölüm korkusudur. ancak açlık, soğuk, ve terk edilme gibi ölümden önce bir de bize işkence yapan korkular bizi çok daha rahatsız eder. çoğu insan bilinçaltı düzeyde uykudayken ölmekten korkmazken, işkence içeren ölüm yollarından aşırı derecede korkmaktadır.

    o zaman diyebiliriz ki, evet belki ölmekten korkmuyoruz. kimseden korkmuyoruz. kaybedecek bir şeyimiz yok. ama hepimiz işkenceden korkarız yani işkence yapa yapa gelen ölüm bizi gerçekten korkutur. şu an bunlrı aştığınızı düşünseniz de çocukğunuzda bu korkuları tanırken içinizde, yani korkunun vucudunüzdaki sığınağı olan göğüsünüzde ciddi miktarda korku hissi biriktirdiniz.
    ···
  8. 8.
    0
    bölüm 6

    hazmetmek kelimesinin anldıbını az çok bilirsiniz. yediğiniz yemeyi midenizin hazmetmesi beklenir vs..

    bir de duygusal-hissel manada kullanıla hazmetmek deyimi var. bu da olayları ve durumları kabullenmek ya da kabullenememek demek. doğrusunu hemen söyliyim, aslında hiçbirimiz bu dünyaya gelirken tanrı'yla bir antlaşma yapmakdık. şunları şunları isterim, bunları istemem diyerekten şart koşmadık dolayısıyla kimseye bize verilmeyenlerden dolayı hukuken kızmaya hakkımız olamıyor. aynı şekilde tanrı'da kimseye bazı şeyleri kesin olarak vereceğini söylemedi ve çıkan sonuç şu: bu dünyada en küçük bir hakkımız bile yok.

    örneğin en kötü olasılı ele alalım. down sendromlu bir insan olduğunuz ama kimse size hasta olmamayı vaadetmedi.

    fakirsiniz ama kimse size zengin olmayı vaadetmedi. dünyada tatlı su kaynakları kurudu ama zaten kimse bize bunları vaadetmedi.

    ya da şöyle düşünün. sayısal lotoyu tutturdunuz, gittiniz parayı aldınız ama sonra para çalındı. ama unutmayın, kimse size paranızın çalınmamasını, sağlığınızı kaybetmemeyi, iyi ebeveynleri... hiçbir şeyi vaadetmedi.

    bu inanca girmek çok zor biliyorum ama bu şekilde düşünmediğiniz taktirde içinizde ciddi bir hazımsızlık duygusu giderek artacaktır. çocukken yaşadığınız travmalar, sevdiğiniz insanları eşyaları kaybetmek, hep fakir olmak ya da zenginlikten fakirlerşmek, zengin olmamak, dünyadaki pek çok şeyden mahrum kalmak, sağlık meseleleri, sahip olduğunuz ruhsal hastalıklar vs..

    tüm bunlar sizde hazımsızlık yaratacak ve bu acılar midenizde, midenizin üst alt ve yan keselerinde birikecek.
    ···
  9. 9.
    0
    bölüm 7

    nefes almak

    nefes almak, dünyada tecrübe ettiğimiz diğer aktiviteler gibi görünse de diğerlerinden aşırı derecede farklıdır. bu farkın sebebi de şu: nefesi hem biz kontrol ederiz hem de biz unuttuğumuzda vucudumuz otomaktik ayarlar. diğer hayatsal aktivitelere, yemek yemek, uyumak, tuvalet ya da konuşmak, hareket etmek vs baktığımızda bunlar tamamen bizim kontrolümüzdedir. her ne kadar yemek yemeye muhtaçsak da vucut otomaktik olarak bunu yapmaz.

    olaya diğer açıdan bakarsak da kalbimiz örneğin, otomatik çalışır ve onun hızını ve atış şeklini istesek de ayarlayamayız. aynı şekide hormonlarımızı ve daha bir çok şeyi değiştirme şansımız yok. bu kaslarla ilgili bir durum. kontrolümüzde olanlar çizgili kaslar iken, kontrolümüzde olmayanlar düz kaslardır.

    nefes alıp vermemizi sağlayan kaslar ise hem çizgili hem de düz kaslardan oluşur. eğer kontrolü ele alıp, nefes almayı durdurursanız bayılırsınız ve kontrolü düz kaslar devralarak nefes alma işlemine devam eder.

    kısaca nefes alıp vermek, biz insanların bilinçlerinin kontrolünde olan ve kontrolünde olmayan sistemin geçiş noktasıdır. ve kalbinizi, hormonlarınızı, vucudunuzun kontrol edemediğiniz sistemlerini nefes ile kontrol edebilirsiniz. değişik nefes uygulamlarıyla örneğin kalbinizin hızını ve atış şiddetini değiştirebilirsiniz.

    nefes alıp vermek ve bu alışkanlığınızın kalitesi düşündüğünüzden çok daha önemlidir ve kişisel gelişim için nefes çalışmaları en başarılı yoldur. bunları anlatmamın nedeni nefesin alıp-vermemnin gerçekten diğer tüm aktivitelerden farklı bir yeri olduğunu anlatmaktı. bu farkındalık sizin için çok önemli olmalı.
    ···
  10. 10.
    0
    bölüm 8

    doğan tüm çocuklar nefes alarak hayata başlarlar ve inanılmaz bir çığlık atarlar. filmlerde görmüşsünüzdür. çocuğun kıçına vurudulur ve çocuk nefes alıp yaygarayı basar. bu çığlık öylesine güçlüdür ki, eğer ameliyathaneye ses izolayonu yapılmamışsa tüm hastane bu çığlıkla inler.

    bilim adamları yeni doğan çocukların nefes alış veriş şemalarını incelediklerinde, istisnasız tüm bebeklerin diyafram solunumu yaptıklarını ve her nefeste ciğerlerinin en az üçte ikisini doldurduklarını keşfetmişler. bu oran 30 yaşına gelen insanlarda ise yüzde bir bile değil. yani yaş ilerledikçe insanlar diyafram solumasını terk ediyorlar ve ciğerlerinin sadece 6 da 1'ini kullanmaya alışıyorlar. kısaca sadece hayatta kalacak kadar nefes alıyoruz.

    diyafram solunumu yapıp yapmadğınızı midenizin alt kısmının nefes alıp verirken hareket edip etmemediğine bakarak anlayabilirsiniz, büyük ihtimalle etmiyordur. bir diğer anettod ise neredeyse üzerinde çalışma yapmayan hiçbir insanın, bebeklerin ilk çığlıklarını attıkları desibele çıkamadıkları. yani hem yeterince nefes alamıyoruz, hem de bebekliten sahip olduğumuz yüksek desibelli konuşma, bağırma kabiliyetlerini kaybediyoruz

    pekala, çocukken sahip olduğumuz bu kabiliyetleri neden büyüdükçe kullanmaktan vazgeçiyoruz? neden ciğerlerimizi her defasında oksijenle doldurmak varken, sadece gıdım gıdım alarak yetinmeye çalışıyoruz?
    ···
  11. 11.
    0
    dinleyen var mı la?

    uzun uzun yazıyorum ama isterseniz atomlarına ayırarak da yazabilirim
    ···
  12. 12.
    0
    bölüm 9

    nefes alışımız ya bilinçlidir, ya da bilinçsizdir demiştik. gün için, genelde bilinçli olarak nefes almayız, bu biliçsizdir.

    çocukluktan itibaren sahip olduğumuz korkular ve hazmedemediğimiz şeyler yavaş yavaş göğsümüze ve midemize işler. işleyen her korku ve hazımsızlık bizim için fiziksel olarak acı demektir.

    normal zamanda yani nefes alıp vermeyi durduğunuz bir anda göğsünüze ve karnınıza odaklanırsanız belki göğsünüzde bir ağırlık, midenizde çok hafif bir yanma hissedebilirsiniz. bu işleyen acılar kendilerini sürekli belli etmezler. taa ki, bilinçli bir şekilde nefes almaya çalışıncaya, oradaki kasları kullanmaya çalışıncaya kadar.

    bilinçli bir şekilde nefes almaya çalıştığınızda göğsünüzde bir sertlik, genişlemeye karşı bir engel, ağırlık, etraf soğuk olamasa da üşüme hissi ve eylemsizlik hissi ile karşılaşırsınız. aynı şekilde de diyafram solumunu yaparken de karnınızda birçok yerde yanma ve karnınızdan vucudunuza yayılan üşüme hissini yaşarsınız.

    dolayısıyla bilinçli olarak nefes almak acı verici bir olaydır ve gece yatağa girdiğinizde malesef nefes alma işini bilinçli olarak yapmak zorundasınızdır..
    ···
  13. 13.
    0
    bölüm 10

    pekala, vucudun buna karşı aldığı bir önemlem yok mudur? yani bunun böyle olacağı az çok belli değil midir? eğer her insan aynı problemi yaşıyorsa vucudun uyumak için özel bir planı olması gerekmez mi?

    evet. aslında var. geceleri yattığımızda vucudumuzun melatonin hormonu salgılaması beklenir. melatonin hormonunun birçok görevi olsa da en önemli etkisi vucut için morfin etkisi yaratmasıdır. yani ameliyat yatağında verilen morfinin doğal olanı diyebiliriz. ancak neredeyse hiçbirimiz bu hormonu geceleri salgılayamıyoruz.

    gözlerimizin arkasındaki ışığa duyarlı sensörler doğuştan kör olsak bile gündüz ile gece ayrımını yapmamıza olanak tanır. kısaca vucudumuz bu sensörler sayesinde gece mi yoksa gündüz mü olduğunu anlar. eğer sensörler ışık almıyorsa gece olduğuna hükmedilir ve melatonin hormonu salgılanmaya başlar ve doğal morfinin etkisiyle acılarımızdan arınarak yatağa yattıktan kısa bir süre sonra uykuya dalarız ve huzurlu bir uyku çekeriz.

    ancak artık odalarımızda tamamen karanlık bir ortamı neredeyse hiçbir zaman sağlayamadığımız için melatonin hormonu birçok insanda salgılanmıyor. bu hormonun salgılanması için malesef zifiri karanlık şart.

    :::pacificic uyardı. yanlış yazmışım melanin değil, melatonin doğrusu.
    ···
  14. 14.
    0
    bölüm 11

    gece yatağa yattığımızda tek yapmamız gereken nefes almak ve uykuya dalmayı beklemektir. düşünerek başka bir şeyle meşgul olursak uykumuz kaçacağı için nefesimizi bilinçli almak zorunda kalırız. ve işte o zaman göğsümüzde ve karnımızda acıları hissederiz. nefes alış verişi tekrar otomatik sisteme devretmek için bir şeyler düşünmeye başlarız. bir şeyler düşünmek ayrıca cinsel fantazi yapmak gibi bize rahatlık verirken, acılarımızı gölgelememize de olanak sağlar. genetde güzel şeyler düşünerek haz almaya ve acılarmızı bastırmaya çalışırken kimi zaman da kendimizi aşağılayarak farklı bir şekilde haz almaya çalışırız. işin sonunda ise düşünceler derinleşir ve uykumuz tamamen kaçar.

    bir süre sonra aslında uyumaktan tamamen vazgeçeriz ve içine düştüğümüz problemleri çözmeye çalışırız. ancak bu çaba genelde sarkastik ve alaycı bir şekilde olduğundan dolayı olayları daha da kötü görmeye, kendimizi daha da büyük bir çıkmazın içinde görmeye odaklanırız. düşünmek bize haz verir demiştik. düşümek çoğu zaman fetişizimdir kelimlerden, durumlardan, olaylardan haz olmaya odaklanırız ve bu hiç bitmeyen mastürbasyon gibi sürer gider.
    ···
  15. 15.
    0
    dinleyen yok heralde
    son bölüm olan tavsiyeleri akşam üstü yazıcam. tekrar görüşünce kadar şimdilik hoşçakalın
    ···
  16. 16.
    0
    final bölüm:--- tavsiyeler: l

    öncelikle bir konuda anlaşalım. yatağa yattığınızda amacınız problemlerinize çözüm bulmak değil uyumak ve bilincinizi dinlendirmektir. biz insanlar her ne kadar tek bir birey olarak kendimiz tanıtsak da, bilim insanları artık birçok kişilik ve karakterden oluştuğumuz konusunda hem fikir.

    freud insanı ego-süperego-id olarak ayırırken mclean sürüngen beyin-duygusal beyin-neokorteks olarak ayırıyor. modern açıklamalar da var ama şuna kesin olarak inanılıyor ki siz bir çok bireysel kişiden oluşuyorsunuz.
    ···
  17. 17.
    0
    final bölüm:--- tavsiyeler: ll

    içinizdeki kişilikler sizleri demokratik biçimde yönetiyor. ancak bu demokraside bir fark var. seçmenlerin oyları bir değil. kim daha çok bağırırsa o kazanıyor.

    kısaca kendinizi oy çokluğuyla yatağa yatmaya ikna etseniz bile, uyumaya ikna edemyebilirsiniz. bu da uyuyamamanızın ilk sebebidir. kendinizi biliçli olarak sadece yatağa yatma ya da yatakta bir iki saat düşünüp sonra uyumaya değil, yatağa yatar yatmaz uyumaya ikna etmelisiniz.
    ···
  18. 18.
    0
    final bölüm:--- tavsiyeler: lll

    mantığınızı kullanmak: yanlış sonuçlara varmanızın temel sebebi

    mantık, bir eylemin ya da eylemsizliğin doğru olup olmadığına matematiksel düzeyde karar veren bir bilim dalıdır. olaylara ve durumlara soyut olsa bile nicel bir çözüm sunar. ancak hayatımız ve dolayısıyla seçimlerimiz bir matematik formülü haline getirilemeyecek kadar karmaşık ve öngörülemezdir

    uykuyu ele alalım. uyku demek, mantık düzleminde tamamen bir zaman kaybıdır. uykuyu temel bir ihtiyaç gibi göstersek bile örneğin bir insan için günde 4 saat uyku yetebiliyorsa, mantıki açıdan günde 5,6,7 ya da 8 saat uyumak tamamen mantıksız bir durumdur. çünkü mantık bizlere dünyada uyumak için değil, bir şeyler yapmak için geldiğimizi söyler. en azından yaşamaya devam edebilmek için çalışmamız geretiktiğine işaret eder.

    diğer taraftan bir çoğumuzun çözemediği problemleri, bir türlü cevap bulamadığı sorunları, acil çözüm bulunması gereken sıkıntıları, kısa veya uzun vadede karşılaşacağı ve iyi hazırlanması gereken sınavları vardır. mantık bu gibi durumlarda size asla uyku hakkı tanımaz.
    ···
  19. 19.
    0
    final bölüm:--- tavsiyeler: ıv

    kısaca mantık, yarın yiyeceğiniz yemeğiniz yokken ya da yaşamak için bir sebep bulamıyorken uyumanın mantıksız olduğunu, onun yerine bir an önce bu problemleri çözmeniz gerektiğini söyler durur. ancak unutulmamalıdır ki kişi günde en az 5,6 hatta 7 saat uyumadan fiziksel olarak ve özellikle zihinsel olarak kapasitesinin onlarca kat altına düşer ve iş görmez hale gelir. dolayısıyla hiçbir probleminizi de çözemezsiniz.

    hayatınızda ve özellikle uyku ile ilgili kararlarınızda mantığınızı kullanmaktan vazgeçin. onun yerine sağ duyunuzu ya da entellektüel birikimizi kullanın. bu saydığım içgörüler, sizlerin bilinaltınızda olayları iyi bir şekilde yoğurarak en doğru kararı vermenize yardımcı olacaktır.
    ···
  20. 20.
    0
    final bölüm:--- tavsiyeler: v

    geceleri uyuyamayınca yaptığımız temel hatalardan biri düşünmek demiştik. düşünmek aslında bir anlamda bizlerin beyinlerine dolaylı olarak morfin hormonu salgılamasına yardımcı olabilir ancak bunun için bizleri aşırı derecede gelecek için umutlandıran şeyler bulmamız gerekir. öyle ki, sadece bir iki dakika bizi aşırı mutlu eden ya da aşırı umutlandıran bir anı ya da hayal kurmalı ve o düşünceden sonra salgılanan rahatlatıcı hormonun etkisiyle artık bir şey düşünmeden uyumayı beklemeliyiz

    yani, eğer düşünerek uyumak istiyorsak;

    yattınız. sizi aşırı derecede heyecanladıran ya da umutlandıran bir anı ya da hayal üzerinde 2 dakika kadar düşündünüz ve düşünmeyi bırakıp beklemeye geçtiniz. vucudunuz aşırı güçlü hayallerden dolayı bol bol doğal morfin salgıladı ve 10 dakika içinde uykuya daldınız.

    ancak genellikle böyle anı ya da hayaller bulmak çok ama çok zordur. kurduğumuz hayallerin etkisi, verdikleri rahatlama hissi birkaç saniyede kaybolup gider ve yine yeni hayaller kurmak zorunda kalırız. sürekli, çok fazla etkisi olmayan hayaller ve düşüncelerle bizi uzun süreli uyuşturacak morfin etkisini arar dururuz ama bu çaba genellikle boşunadır. anılar ya da hayaller üzerine düşünerek uyumaya çalışmak genelde bizi kısır döngüye sokar ve uyumamızı engeller.
    ···