/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 36.
    0
    Rezervasyon
    ···
  2. 35.
    0
    Rezzerr
    ···
  3. 34.
    0
    Burda da entrymiz olsun
    ···
  4. 33.
    0
    Rez panpa
    ···
  5. 32.
    0
    rezervasyon
    ···
  6. 31.
    0
    rezerved
    ···
  7. 30.
    0
    R: Bilmem. Muhtemelen erkek olduğun için seninle dövüşmek isteyecektir. Kadınlardan ve gaylerden nefret eder. Fakat karşılaştığı her erkekle dövüşmek ister. Bunu kendi içinde bir düello gibi görüyor olsa gerek. Galiba bir gün bir erkeğe yenilecek. Yenildiği zaman ne olacağını kendisi de bilmiyor .Ama antonio’yu yenecek erkeği gerçekten tanımak isterim. A.. Ama bi dakika ?
    Y: Nee ? Ne oldu söylesene ? Antonio mu geldi.
    R: Hayır be şapşal. Eğer gay olursan antonio sana dokunmayacaktır. Tiksinerek gidecektir.
    Y: NE? Hayatta olmaz. Öldürsen daha iyi.
    R: Ben öldüremem. Antonio ya söyle. Zevkle yapacaktır. Sahi nerede o ? Görünmedi mi hala ?
    Y: Off! Hayır hayır hayır olamaz hayır ! Peki tamam. Beni gay’e benzet. Hadi acele et.
    Dayanamayıp küçük bir kahkaha patlattım. Gerçekten çok komikti halleri. Biraz sonra olacakları kafamdan geçiriyor manzarayı hayal ettikçe çok gülüyordum. Paniklemişti. Herşeyi yapabilirdi.
    Y: Ne gülüyorsun be. Senin yüzünden açıldı bu belalar başıma. Pis huur!
    R : Tamam be. Tamam sakin ol. Buraya gel. Bana kendi kıyafetlerinden bir pantolon ve gömlek ver.
    içeriden bir pantolon ve gömlek getirdi. Kıyafetimi çıkarıp onun kıyafetlerini giydim. Sonra elbisemi ona doğru uzattım.
    R: Giy şunu.
    Y: Ne ? Dalga geçiyorsun heralde ? Onu nasıl giyebilirim ?
    R: Hadi ama vaktimiz yok. Giy şunu!
    Y: Allahım nasıl bir belaya bulaştım ben. Allah kahretsin seni huur! Allah kahretsin seni!
    R: Yakıştı bence öyle söyleme. Biraz makyajda yaptık mı güzel bile sayılırsın.
    Y: Ne makyajı ? O kadar uzun boylu değil. Yeter artık.
    R: Gel buraya mızmızlanma. Oyun çevirdiğimizi anlamamalı. Hadi. Şöyle birazda allık sürdük mü. Mmmh. Çok güzel oldun.
    Y: Eğleniyor olmalısın.
    R: inan bana hakkediyorum. Neyse hadi çıkalım burdan.
    Y : Ne ? Bu halde dışarı mı çıkacağım ?
    R:Evet antonio ile buluşmamız lazım.
    Y: Antonio’mu ? Hani buraya gelecekti ?
    R: Evet buraya gelmesi gerekiyordu. Ama belli ki bir sorun oldu. Sanchez’in adamları izimizi bulmuş olabilir. Dışarıya çıkıp güvenli bir yere gitmeliyiz. Yada antonio’yu bulup olup bitenleri anlamalıyız. Acele et. Her an gelebilirler.
    Y: Ta..Tamam tamam. Tamam. Söylenmiyorum tamam.
    Birlikte dışarı çıktık. Koluma girmiş bir yandan korkudan titriyor bir yandan huur diyerek bana söyleniyordu. Bir yandan da kendini rolüne kaptırmış kıvırtıyordu. Halini görmeliydiniz. inanılmaz komikti. Hala aklıma geldikçe karnım ağrıyana kadar gülerim. Bir müddet bu şekilde yürüdükten sonra bir kuytu bulup içeriye soktum. Ve duvara yaslayıp öpmeye başladım.

    Y: Dur biraz. Ne yapıyorsun sen ?
    R: Kes sesini ve öp beni. Soru sorma hadi.

    Biraz öpüştükten sonra ortalığı kolaçan ettim. Sanki takip ediliyormuşuz gibi. Bu yaptıklarına karşılık ufak bir hediyeydi benim için. O kadar tedirgindi ki. Yeni ergenliğe girmiş ve ilk adetini görmüş kızlar gibiydi. Ne yapacağını bilmiyordu. Sadece bana uymuş herşeyi yapmaya hazır bekliyordu. Bu gecenin bitmesini istiyordu.

    R: Tamam. Elbisemi çıkarabilirsin artık. Eve gitmek istiyorum.
    Y: Ne ? Burada mı ?
    R: Elbette. istersen bir pansiyon kiralayayım ? Bu gece yatıp güzelce dinlen yarın getirirsin ha ne dersin ? Güzel bir duşu hakettin.
    Y: Anlamadım ?
    R: Yaylanma be adam! Çıkar şunları hadi. Bütün gece seninle uğraşamam. Seni bu beladan kurtarıyorum işte hadi.
    Y: Peki tamam.

    Elbiselerimizi o kuytuda çıkarıp takas ettik. O kendi elbiselerini bende kendi elbiselerimi giydim.

    R: Merak etme dikkatlerini kendi üzerime çekeceğim. Ben çıktıktan 15 dakika sonra çık ve doğruca evine git. Kapılarını kilitle. 3 gün boyunca dışarı çıkma ve gelen hiçkimseye kapını açma. Sonrasında normal hayatına dönebilirsin.
    Y: Of! 3 gün mü! Seni lanet huur seni öldüreceğim.
    R: Keşke yapabilsen. inan bana çokta yaşamıyorum şuan.
    Y: Lanet olsun. Tamam gibtir olup git artık.! Burdan kurtulmak istiyorum.
    R: Kendine iyi bak. Hoşçakal!

    Ve belalı bir kahraman gibi çıkıp koşar adımlarla gözden kayboldum. Yarım saat boyunca boş yollarda tütün içip kahkahalarla güldüm. Onun için ne kadar unutulmazsa benim içinde bir o kadar unutulmaz bir geceydi. Oteli bulmam gerekiyordu ama. Geri dönebilmek için bir taksi çevirmem gerekiyordu. Epey geç olmuştu. Sokaklar boşalmaya yüz tutmuş köşe bucak içmiş kusanlar ve sızanlar ile doluydular. Torino'dan çok farklı olmaksızın insanlarının gerçekten çok farklı olduğunu söyleyebilirim. Bu orta yaşlı acemi çapkınsa hepsinden farklıydı. Çok geçmeden bir taksi buldum ve ıslığımla durdurdum. Çantamdan otelin kartını uzatıp beni buraya zütür deyip otelin yolunu tuttum. Güzel bir duş alıp uyumak istiyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  8. 29.
    0
    Anlatmaya devam ederken daha fazla dayanamayıp korkuyla ayağa fırladı.
    Y: Ye.. Yeter tamam. Yeter anlatma artık. Lanetli bir kadınsın! Gittiğin her yere lanet zütürüyorsun.
    R: Ne oldu tatlım neden böyle konuşuyorsun ?
    Y: Çık evimden. Çık git burdan defol!
    R: Yapma böyle ama sana unutamayacağın bir gece yaşatacaktım. Hem nasıl giderim ki ? Antonio geldiğinde beni burada bulamazsa ne cevap vereceksin ?
    Y: A.. Antonio mu ? Oda kim ?
    R: Lui’nin adamı.
    Y: Lui mi ? Lui kim be !
    R: Antonio’nun patronu. Torino’nun gece klüpleri baronu. Torino rüzgarına göz kulak olması için gönderdiği adamı antonio. Muhtemelen bardan çıktıktan sonra bizi takip etmiştir. Şimdiye kadar çoktan gelmesi gerekiyordu ama. Galiba seviştiğimizi düşünmüştür. En azından boşalana kadar bekliyor aşağıda tütün falan içiyordur.
    Y: Ne ? Tütün mü ? Ne sevişmesi ? Antonio. Hayır gelmesin. Gelmemeli.
    Koşarak perdeleri aralayıp etrafı kolaçan etti. Zokayı yutmuştu. Gerçekten kahkahalar atmamak için kendimi zor tutuyordum. Bir yandan da oyunumu sürdürüyordum. Korkmuş annesini arayan bir yavru ördek gibi koşturmasını izlemek çok komikti doğrusu.
    Y: Beni nasıl bir işe bulaştırdın ? Seni kevaşe.
    R: Öyle deme ama. Antonio iyi birisidir. Beraber sana unutamayacağın bir gece yaşatacaktık. Sevişirken bir başkası olmasını dert etmez antonio.
    Y : Ne diyorsun sen be ? Ne saçmalıyorsun ? Beni bu cehennemden kurtarmalısın. Beni bu saçmalıktan derhal kurtar.
    R: Ben ne yapabilirim ki ? Bende senin gibi kader kurbanıyım. Senin antonio’yu ikna etmen gerekecek. Fakat bana çok sözü geçmesede fazlasıyla kalın kafalı ve geleneksel takıntıları olan bir adamdır.
    Y: Ne. Ne yapmalıyım ? Söyle .
    ···
  9. 28.
    0
    Adam beni doğrudan kendi evine zütürdü. Kapıyı açıp içeri girmemi söyledi. içeriye girip salonu göstermesi için onu bekledim. Üzerindekileri ve elindekileri vestiyere bırakıp eliyle hole doğru yürümemi işaret etti ve buyrun dedi. Ağır adımlarla yürümeye başladım. Orta yaşlı bir adam için gayet sade ve gösterişsiz bir evi vardı. Halbuki bardaki havasından ve giyiniş tarzından mütevellit biraz daha zengin yada ışıltılı bir evi olduğunu hayal etmiştim. Zaten geleceğe yönelik bir plan yapamayacağım bir adamdı. Fakat bir gecelik bir ilişki için bile tahammül edemeyeceğim tarzda bir tarzı vardı. Hoş Torino rüzgarı için çok alçak bir meltemdi bu. Kesinlikle çıldırtmak istiyordum. Salonda koltuğa kendimi fırlatıp koltukta zıplamaya yayları deniyormuşçasına kanepesine bakmaya başladım. Karşıma oturup gündelik hayatından ve kendi kişisel özelliklerinden falan bahsetmeye başladı. Asla ilgilenmeyeceğim gereksiz detayları anlattığı için dinlemedim bile. Biraz soluklandıktansonra
    Y: Peki ya sen. Biraz kendinden bahsetsene ? dedi. Başladım anlatmaya.
    R: Buraya italya’dan bir yük gemisi içinde gizlenerek geldim. Ailem italyada saygın sayılabilecek bir mafya ailesidir. Babamla çok fazla anlaşamazdık. Kendisi italyadaki mafya ailelerinin birbiri ile bağı olduğunu söyler dururdu. Kendi içlerinde bir hiyerarşisi olan bu ailelerden Sanchez ailesiyle birleşmemiz gerektiğini ve bu birleşimin Sanchez ailesinin patronu Diego Sanchez ‘in sümsük oğlu Juliano ile yapmak zorunda olduğum evlilikle olacağını söylediğinde çileden çıktım. Birkaç kez intihar etmeye kalkıştım fakat babam müsaade etmedi. En sonunda evden kaçtım. Sanchez ailesi bunun kendilerine yapılmış bir hakaret olduğunu söyleyip ailemize karşı savaş açacağını söylediler. iki aile arasında taraflaşmalar oldu. Ve bir anda ortalık fena halde karıştı.
    Ben anlattıkça göz bebekleri büyüyor , korkudan titriyor , sanki bir korku filmisenaryosu dinler gibi yutkunarak hem devdıbını merak ediyor hemde bir sonraki cümleden daha fazla korkuyordu.
    R: En sonunda Sanchez ailesinin her ferdi benim ve benimle bağlantısı olan herkesin kanı akmadıkça bu hakaretin ortadan kalkmayacağını söylerek yemin ettiler. Ve bana da artık Torino’da bir hayat sürmek imkansız oldu. Birikmiş tüm paramı alıp ilk yük gemisine atladım. Kaptan beni farkettiğinde odasına aldı. Ben hakaretlere uğrayıp gelene kadar tecavüz edeceklerini sanarken sandığım gibi şeyler olmadı. Kaptan ve mürettebatı arasında anlaşmazlık çıktı. Mürettebat gemide kadının olması açık denizde gemiye uğursuzluk getireceğini ve hepsinin lanetleneceğini söylediler. Beni kurban edip okyanusa atmak istediklerini söylediler.
    Tümünü Göster
    ···
  10. 27.
    0
    Luinin yerinden sora burası çok daha sakin ve temiz bir yerdi. Bara yaklaşıp oturdum tabureye. Elbisemi düzeltip ciksi bir oturuşla barmenden bir içki vermesini istedim. Hızlı hareketlerle bir bardak içki verdi. Sırtımı bara dayayıp etrafı kolaçan ediyor insanları izliyordum. Ama içimden bu geceki avıno yakalamaya hazır bir jaguarmışım gibi geçiyordu. Çok geçmeden yan taburede oturan orta yaşlarda metrociksüel bir erkek bardağı elinde merhaba diyerek dikkatimi çekmeye çalıştı. Yüzümü ona dönüp merhaba dedim. Yüksek müzikten konuşmaları anlamamız mümkün değildi. Taburesinden kalktı. Tabureyi tutup yanıma çekti ve dibime kadar sokuldu. O kadar yakına girmişti ki saçlarım toplu olmasalar burnuna değecektiler. Kulağımın dibinde bağırarak :

    Y: çok sık mı gelirsiniz buraya?
    R: Hayır ilk defa geliyorum. Buralarda yeniyim henüz.
    Y: öyle mi? Yabancısınız galiba?
    R: çok mu belli ediyorum?
    Y: biraz. Konışmanızdan fark ediliyor türk olmadığınız. Nerelisiniz?
    Bu şekilde benimle sohbet etmeye başladı. Ve bende anlattım. Gayet temkinli gidiyordu sohbet. Aslında benimle ve anlattıklarımla ilgili gibi görünsede tek amacının bu gece beni yatağa atmak olduğunu biliyordum. Zaten barda tanıştığı biriyle o gece birlikte olup ertesi gün bütün herşeyin tek gecelik olduğu söylenince ağlayan ahmakları bir türlü anlayamam. Ne olmasını bekliyor olabilir ki? Hangi Aşk hikayesi bir bar taburesi üstünde o geceki sevişmeden sonra başlar ki. Neyse. Bu orta yaşlardaki kurt ile sohbetimiz ilerledikten sonra beni başka bir mekana geçmek üzere dışarıya davet etti. Sanırım özgürlüğümün ilk gününde ilk avım bu herif olacaktı. Teklifini kabul edip dışarıya kadar eşlik ettim. Kapıdan bi taksi çağırdı ve bindik. Karşılaşacağı şeylerden habersiz taksiye adresi tarif etti. Ve yürümeye başladık. Birazdan ona unutamayacağı bir gece yaşatacaktım.
    ···
  11. 26.
    0
    Nihayet izmir’in ilk gecesine girdim. Siyah bir elbise giymiştim üzerime. Dizlerimin üzerine kadar inen uzun , göğüsten ve sırttan dekolteli askılı bir elbiseydi bu. Kırmızı fakat abartısız bir ruj ile dudakalarımı parlattım. Tamamen oteldeki imkanlar ile saçlarımı toparlayıp üstten iki bukleyi yanaklarıma doğru sallandırdım. Ve tabi ki kırmızı topuklu ayakkabılarım. Çıkmadan aynada şöyle erkek gözüyle kendime bakıp biraz kendimi taciz ettim. Gerçekten çok fazla ciksiydim. Çok fazla ilgi çekiciydim. Yıkılıyor gibiydim. Çantamı alıp çıktım otelden. Şehrin ışıkları yanmış, insanlar sokağa fırlamış gibi doluşmuşlar şehirin sokaklarına can dolmuştu. Yanımdan geçip duran bigibletli ve patenli gençler , köşelerde oturup sanatını icra eden sokak çalgıcıları. Her zaman ilginç bulduğum bu çalgıcılardan bir tanesinin önüne oturup dinlemeye ve etrafı izlemeye başladım. ihtiyar dudaklarıyla klarnetine üflüyor , garip bir ezgiyle adeta dinleyenlerin kulaklarını ve zihinlerini sihirliyordu. Büyülü bir tınısı olduğuna inandığım klarnetin yanına bir klagib gitar yakıştırsam da asla çalamadım. insanlar sevgilileri veya aileleriyle birikte sokaklarda geziyorlar , sohbet ediyolar şakalaşıp gülüyorlardı. Torino’dakinden çok daha fazla sigara içen insan vardı. Çantamdan bir tütün çıkarıp bende yaktım. Etrafı seyretmeye devam ediyordum. insanların geniş ve rahat giyiniş tarzları vardı. Tarz olarak çok fazla tutucu oldukları kanaatine varmadım. Torino’ya benzer bir kentti burası. Sahilide can alıcı bi güzellikte ışıldıyordu. Burada denize girmek ve bir daha hiç çıkmak istemiyordum. Kalkıp şehrin içine doğru yürümeye başladım. Sabah benimle birlikte kepenklerini açan dükkanlar şimdi ışıl ışıl yanıyor , içleri sağları ve solları insan kaynıyor, adeta hayat bulmuş, bahar gelince etrafta koşuşan çocuklar gibi koşuşuyorlardı. Biraz ilerleyince bir klübün önüne geldim. Üzerinde içki sembolleri olan ışıklı bir tabelası vardı. içeriye girdim. Yüksek sesli tekno bir müzikle dans ediyordu pistte bütün insanlar. Hoplayıp zıplayan insan kalabalığı. Gözüm bir anda köşe bucakta sevişen çiftler aradı. Fakat hayır. Lui’nin yeri değildi burası.
    ···
  12. 25.
    0
    ilk banyomu yapıp insan içine çıkacak kadar temizlendikten sonra aldığım kıyafetlerden bir kot pantolon birde tşört giyerek çıktım dışarıya. Akşam için hazırlık yapmam biraz daha bakım malzemesi almam gerekiyordu. Çevredeki esnaflardan sora sora en yakın güzellik mağazasından birkaç parça makyaj malzemesi aldım. Gece türk erkeklerine Torino fırtınasını gösterecektim. Gerçekten Torino’dan başlayıp gelen fırtınam buradan belki de bütün dünyaya özgürce yayılacak ortalığı kasıp kavuracaktı. Dönüş yolunda gördüğüm ilk süper markete girdim. Aylardır denizde olduğum için yolunacak kaz gibi dolaşıyordum. Acilen kendimi traş etmem ve akşam giyeceğim dekolteli elbiseme hazırlıklı olmam gerekiyordu. Hoş akşam için tek planım dekolteli bir elbise giymekte değildi tabiki. Türk lezzetlerini tatmak istiyordum. Ve bu lezzetlerin hepsi yenilebilir olanlar değildi.
    Marketten içeri girip ihtiyacım olan birkaç ağda malzemesini toplarladım. Kasanın önünde sıraya girip beklemeye başladım. Önümde duran genç çifte dikkatim takıldı. Kadın son derece tutucu bir şekilde resmen erkeğinin koluna yapışmış, alttan alttan bana bakarak gözleriyle beni tehdit ediyor, kocasından yada sevgilisinden uzak durmamı söyler gibi sürekli sarılarak “o benim” imajı veriyordu. Kendi kendine neden böyle bir telaşa girdiğini anlamadım. Fakat kimle boy ölçüştüğünü anlamasını istiyordum. Kocası aldıklarını teker teker paketlerken kasanın yanında duran prezervatiflerden 2 kutu alıp kasiyerin önüne fırlatır gibi attım. Dikkatini çekmeyi başardım. Bi an poşetleri bıraktı. Göz göze geldik. Diğer ürünleri kasiyere doğru iterken öne doğru bilerek eğildim. Göğüs dekolteme gözleri kaydı. Sevgilisi erkeğinin benden bu denli etkilenmesinden rahatsız olup orasını burasını sıkarak dişlerini gıcırdatıyor sinirle hem sevgiisine söyleniyor hemde ağzının içinde bana küfürler saydırıyordu. Kasiyer bişeyden habersiz ürünleri geçtikten sonra tutarı söyledi. Parasını ödeyip marketten çıktım. Ben çıkana kadar oradaki ürünlerle oyalandı kadın. Hali çok hoşuma gitmişti. Gerçekten onu bu şekilde kıskandırmaktan büyük bir haz almıştım. Biraz daha üzerine gitsem kavgaya tutuşacaktı benimle. Küçük tatlı bir heyecandı bu benim için. Otele gelip hemen kişisel bakımlarımı yapmaya başladım. Bacaklarımı kollarımı ve vajinamı traj ederek akşama hazır hale getirdim. Akşam türk erkekleri üzerinde bir Torino kasırgası gibi esecektim. Bu akşamki hanım gibi bir çok hanımın canı yanacaktı galiba erkeklerini cezbettiğim için. Yada bir çok erkek artık kölem olacaktı bu gece. O an bir kez daha aklımdan geçirdim. Dünyada kadın ve erkek arasında bir adaletin olması söz konusu değil. Yada dünyada herhangi bir şeyin arasında adaletin olması mümkün değil. En başında ailem olmak üzere bir çok erkeğin tecavüzüne, tacizine , laf atmasına yada hayatıma müdahale etmesine olanak veren şey ne idi ? Kim veriyordu onlara bu özgürlüğü ki hiçbişeyden korkmadan bana bunları yapabileceklerini düşünüyor, beni aralarında katır gibi bağırtırken kendileri içime küçük penislerini sokup zevkten dört köşe oluyorlardı ? Peki ya ben ? Ben neden eğilen olmak zorundaydım ? Ben neden tecavüz edilen olmalıydım ? Buna mecbur değildim hayır. Kaderimi ve özgürlüğümü kendim belirleyecektim. Gereken bedelleri fazlasıyla ödedim. Ve belkide ödemeye devam edeceğim. Fakat onlara tam olarak istediğim şeyleri sunacağım. Ve benimle bu istekleri gerçekleştirmek için bedel ödeyecekler. Artık ben bedel ödeyen değil , bedel ödeten olacağım. Bu gerçekten en başında beni kasıp kavuran bir Torino fırtınasıydı.
    Tümünü Göster
    ···
  13. 24.
    0
    Kahvaltımı edip kahvemi içtikten sonra şehirde gezintiye çıktım. Antik bir şehir gibiydi burası. Sahil kasabası gibi. Ama çok güzeldi. Tanrıların şehri gibiydi. Sanki her an köşeden bir yerden Achilles çıkıp beni düelloya davet edecek veya tepeye baksam Zeus bana gülecek veya denize gitsem suda Narcissos’un silüetini görecektim. Kalacak bir yer bulabilmek için sokaktaki birisini çevirip yakınlarda bir otel olup olmadığını sordum. Biraz ileride birkaç tane olduğumu devam etmemi söylerek yürüdü. Dediğini yapıp ilerlemeye devam ettim. Çok yüksek binaları yoktu buranın. Kendi içinde hem canlı hem de sakin bir yapısı var gibiydi. Yapılar insanlara yönelik yapılmıştı. Fakat ortalıkta çok fazla bir kalabalık göremiyordum. Anlaşılan o ki buranın gece hayatı güzeldi. Gece özgür hayatımın ilk gününü kutlamaya gidecektim. Bir kıyafet mağazasını görünce durdum. Kendime birkaç parça kıyafet almak istiyordum. içeriye girip elbiseleri teker teker denemeye başladım. Bir sürü seçenek vardı. Herşeyi birer birer denedim. istediğim ne ise onu alacaktım nasılsa. Ben ne istiyorsam o olacaktı. Artık özgürdüm ben. Tamamen özgür. Elbiseleri birer birer değiştirip aklıma yatanları satın almak üzere bir kenara ayırıyor, beğenmediklerimi çıkarıp personele geri veriyordum. Kıyafetleri çok dağıttığımdan dolayı biraz rahatsız olmuştu arkamda dolaşıp duran genç bayan. Tamda o esnada kırmızı bir ayakkabı gördüm. Hemde topuklu. Hemen ileri atılıp ayakkabıya sarıldım. Samuele aptalının kırdığı topuklu ayakkabıma çok benzeyen , kırmızı süet bir ayakkabıydı bu. Çok sevinmiştim. Ellerim kollarım tamamiyle kıyafetle dolmuştu. Sanırım özgürlüğün coşkusu ile biraz abartmıştım. Normalde biz kadınlar hiç bu kadar alışveriş yapmayız halbuki.
    Mağazadakilerden yakınlarda kalabileceğim bir otel tarifi alıp oraya doğru yürümeye başladım. 200-300 metre kadar yürüdükten sonra nihayet otelin önüne gelmiştim. Kapıda beni görünce görevli çocuklardan bir tanesi koşarak elimdeki çantalara sarıldı. Çantaları çocuğa verip oda için resepsiyonun önünde beklemeye başladım. Biraz sonra içeriden bir şeyler çiğneyerek gelen 1.70 boylarında hafif göbekli top sakallı kel bir adam geldi. Orta yaşlarda fakat hareketliydi. Bana üst katlardan bir oda verip çocuğa beni odama çıkarması için tembihledi. Asansörle üst kata kadar çıktık. Odadan içeri girdikten sonra çocuğa bahşiş verip gönderdim. Kapıyı kapattıktan sonra bir müddet sırtım kapıda dayalı öylece düşündüm. inanamıyordum. Farkına varamıyordum. Dünyadaki cennetimde gibiydim. Burada gece hayatını merak ediyordum. Gerçekten buna çok müsait bir yer olduğu kanaatindeydim. Gündüz sokakta çok insan görememiştim. Fakat bu kadar ışıklı tabelalar , oturmak için banklar ve su fıskiyeleri , üstüne üstlük onlarca güzel eğlence mekanı boş sokaklara yapılmış olamazlar. Bu insanlar mutlaka bir yerlerde dinleniyor yada hazırlanıyorlar. Bende öyle yapmalıydım. Sonuçta bende onlardan biri sayılırdım. Doğruca banyoya gidip suyu açıp küvete uzandım. Küvet bir yandan sıcak su ile dolarken bir yandan buhar, naif bir sevgili eli gibi göğüslerimden bacaklarıma kadar sanki vücudumu okşuyor, tüylerimi ahenk içerisinde dans ettiriyordu. irkiliyordum. Bir tane tütün yaktım oracıkta. Ve özgür hayatımın ilk banyosunun keyfini sürmeye başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  14. 23.
    +3
    R: Merhaba , Şehrinizi yeni tanıyorum. Bana yemeklerinizden bahseder misiniz ?
    Henüz yabancı olduğum için kitap okuyor gibi çıkıyordu ağzımdan cümleler farkındaydım. Çok kalıp şeklinde konuşuyordum. Kaptandan öğrendiğim gibi söylemeye çalışıyor bazı kelimeleri tam manasıyla telaffuz edemiyordum. Fakat anlatmak istediğimi anlıyordu garson. Bütün bir menüyü ezberlemiş gibi tepeden tırnağa hızlı bir şekilde saydı yemeklerini.

    R: Afedersiniz , biraz yavaş konuşur musunuz ? Anlayamıyorum.
    G: Tabii ki. Nasıl bir şey arzu edersiniz ?
    R: Bilmiyorum. Türk yemeklerini bilmiyorum çok. Kahvaltı etmek istiyorum. Bir fincan kahve içmek istiyorum. Yanında kahvaltı için bir şeyler getirebilir misiniz ?
    G: O zaman kahveyi hemen ayarlıyorum. Yanına da kafama göre bişeyler getiriyorum ben ?
    R: Demek istediğinizi anlamadım. Ama kahve gerçekten iyi olacak.

    Garson gülümseyerek hızlı adımlarla içeriye gitti. Etrafı incelemeye başladım. ilk defa özgür bir kahvaltı yapacaktım. Diğer kahvelerden ve kahvaltılardan özel olacaktı. Elbiselerim çok fazla dikkat çekiyordu. Yada italyan erkeklerinin Linda’ya baktığı gibi Türk erkekleri de bana bakıyorlardı. Bilemiyorum. Ama üzerimdeki deniz kokusundan kurtulmak istiyordum. Kahvaltı ettikten sonra ya en acilinden bir daire bulmalıydım. Yada akşamı geçirebileceğim bir otel. Yıkanmam gerekiyordu. Banyo yapmalıydım. Garson masaya ufak ufak kaselerde kahvaltılıklar getiriyordu. Turistik bir mekandı burası belli ki. Hani özel misafirleri için kıymetli mutfak takımlarını çıkaran yeni gelin gibiydiler. Masaya peynir , zeytin , tereyağı ve benzeri kahvaltılıkları bırakıp tekrar içeriye gitti. Bende özgürlük ile şekerlendirilmiş kahvemden bir yudum alıp ilk özgür kahvaltıma başlamıştım. Uzun zamandır denizde olduğumdan böyle bir kahvaltıya hasret kalmış olacağım ki masadaki herşeye saldırır gibi yiyordum. Garson kahvaltılıkları bitirip omleti getirene kadar masadakileri silip süpümüştüm. Daha sonra omleti yemeye geçtim ve inanın hayatımda neredeyse hiç yemediğim kadar çok ekmek yemiştim. Şaşırmış olmalıydı garson. Şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Galiba kıyafetlerimden ötürü beni tam bir ucubeye benzetmişti. Kahvaltıyı bitirdikten sonra masayı toplamaya başladılar. Garsona sigara içip içemeyeceğimi sordum. Beni dışarıdaki taburelere davet etti. Oraya oturup elbisemi bacaklarıma kapattım. Buradaki erkeklerinde Torino’daki Samuele’den farkları yoktu. Ufacık bir anda olsa eteğin altından bir bacak gördüklerinde haz dolu hayallere dalabiliyorlardı. Sigaramı yakmaya yakın garson içeriden türk kahvesi getirdi. Küçük fincanda köpüklüce gelmiş türk kahvesinin kokusu içerime dolduğunda hüzne boğulmuştum resmen. Fincanı tutarken ellerim titremeye başlamıştı. Kaptan. Ah kaptan. Vakur sesi göğsüme dolmuştu sanki tekrar. O az loş ışıklı sohbet gecelerimiz. Birkaç dakika garsonla fincanı tutup elinden kahveyi alamadım. Daldığımı farkettiğinde parmağının ucuyla dürtü “Hanfendi , Hanfendi kendinize gelin iyi misiniz ?” diyerek uyarınca toparladım kendimi. Teşekkür edip kahveyi aldım. Ve ilk sigaramla birlikte kahvemi yudumlamaya başladım. Çevre esnaflar oralarda yeni olduğumu ve yabancı olduğumu farketmiş olsalar ki aralarında konuşmaya bana baka baka birbirlerine birşeyler anlatmaya çalışıyorlardı.
    Tümünü Göster
    ···
  15. 22.
    +3
    Limana indikten sonra uzun ve sıkıcı gecelerde sıcaklığı ve güveniyle beni koruyup kollayan, yeri geldiğinde sarılıp sarmalayan kaptanı , hatta babamı bırakıyordum geride. Tam manasıyla babam gibi görüyordum onu. Ah kaptan. Keşke babam olabilseydin. Ne kadar şanslı bir kadın olurdum o zaman ben. Ve ne kadar mutlu olabilirdim. Birlikte sığ denizlere yönelseydik seninle. Aylarca gitseydik engin maviliğe doğru. Nereye gittiğimizi bilmeseydim ben. Sadece senin güvenli kollarına bıraksaydım saçlarımı. Telleri yorulmuş saçlarımı okşasaydın sen baba şefkatiyle göğsünün üzerinde. Ah kaptan. Keşke babam olsaydın benim.
    Bütün bir hüzne rağmen göğsümü kabartıp şehre doğru yürümeye başlamıştım. Tam bir kıyı kenti gibi görünüyordu burası. Kaptan tarihi bir yapısı olduğundan bahsetmişti. Çok dikkatli ve ürkektim. Uzun zaman sonra karaya ayak bastığım için garip hissediyordum. Ve aklımdaki tek düşünce akşam kalabileceğim bir yer bulabilmekti. Şehrin çarşısına çıktığını düşündüğüm, sağında ve solunda dükkanlar pasajlar olan bir caddeden içeriye girdim. Dar bir geçit gibi uzanıyordu burası. Neredeyse her yerde Türk motiflerini ve bayraklarını görmesem kendimi Torino’daki o pis apartmandan dışarı çıkıp mahallemde topuklularımla işe gidiyor sanacaktım. Evet hatta tamda şu köşe başındaki Fransız lokantasının önünde sayıklayan ihtiyar ayyaş Matteo amca’yı görecektim sanki. Şehir yeni yeni uyanıyordu . Dükkanların kepenklerini yeni kaldırıyorlardı esnaflar. Kendi aralarında şakalaşıp söylenerek dükkanlarını açıyor , bazı yakın esnaflar kapının önüne attıkları taburelerle kahvaltılarını yapmak üzere hazırlanıyorlardı. Buraya çok yabancıydım. Anlaşabilecek kadar türk dili öğretmişti bana kaptan. istediğimi anlatabilir yada istediklerini öğrenebilirdim. Ama çok yabancıydım. Onlardan birisi olmadığım çok belliydi. Özgün bir yapıları vardı. Biraz daha içeriye girdiğim zaman genişçe bir meydan gördüm. Ve eski yunan antik kentlerinden kalma bir dikili taşa benzer yapı. Üzerine konuşlandırılmış bir saat. ilk bakışta bir inanışa hizmet eden ve müritlerin gelip tapındığı bir totem gibi gördüğüm bu şeyin daha sonraları bir saat kulesi olduğunu farkettim. Motiflerle süslenmiş güzel bir işçiliğe sahipti. Meydanda etrafımda dönüp dükkanları inceledim. Özgürlüğümün temellerini yakalayacağım bu şehirde yapacaklarım için ilk hayallerimi kurmaya başlamıştım. Özgürlüğüm için gerçekten yeterince bedel ödediğimi düşünüyordum. O lanet apartman dairesinde o saçma kadın ve küçük şeytanlarına , kılıbık kocasıyla kavgalarına , karşı apartmandaki sapık sakata , lokantadaki tacizci patrona, lui’nin mekanına ve o lanet olası ciks gecelerine. Babamın tecavüzüyle başlayan bedel ödeme günlerimin nihayet sonlandığını düşünüyordum. Artık burada özgürce yaşayacak ve tamamen özgürlüğün keyfini çıkaracaktım.
    Bir dükkandan içeriye girip karnımı tıka basa doyurmak istiyordum. Bir küçük büfeden bozma kafeye attım kendimi. Zaten üstüm başım hep denizci kıyafetiydi. Hoş bunları giymiyor olsam lui’nin mekanında giydiğim geyşa kıyafetlerini giyiyor olacaktım. Masadaki menüyü alıp incelemeye başladım. Türkçe anlaşabiliyordum biraz. Fakat Türkçe okumayı bilmiyordum. Koyulan fotoğraflardan bir şeyler çıkarmaya çalışıyordum ama. Olacak gibi değildi. Garsonu çağırdım. Artık garson değil müşteriydim. inanın masanın başında elinizde adisyonla bekleyen olmakla , masada oturup sipariş veren olmanın ne manalara geldiğini bir masanın başında söylenenleri not ettiğinizde anlayabilirsiniz. Garson geldi ve yarım yamalak Türkçem ile konuşmaya başladım.
    Tümünü Göster
    ···
  16. 21.
    0
    Şu ana kadar Rez aldığım ve beğendiğim tek hikaye. Devam et sevgili dostum.
    ···
  17. 20.
    +5
    Kaptanın kamarasından sorumlu kadın olmuştum. Akşama kadar ortalığı temizliyor , kaptanın elbiselerini katlayıp odasını düzenliyordum. Sürekli kullandığı yerleri kendisi büyük bir titizlikle düzenliyordu zaten. Kendine has , eşyalarını sadece kendisinin bulabileceği karışıklıkta bir düzeni vardı. Garip ve karmaşık bir adamdı kaptan. Takip eden günlerde akşamları bana Türklerden , Türk dilinden ve adablarından bahsetti. izmir'de nasıl hayatta kalacağımı ve nelere dikkat etmem gerektiğini anlatmasını istedim. Her gece bana ders veriyor , sanki yeni doğmuş bir kız çocuğu yetiştirir gibi beni yetiştiyordu. ilk ayın sonunda artık mürettebat ile türkçe anlaşmaya başlamıştım. Bazı kelimeleri anlamasamda , başka kelimeleri kullanarak anlatmaya çalışıyorlar , zamanla öğreneceğimi söyleyerek geçiştiriyorlardı. Mürettebat zaman geçtikçe beni sevmeye başlamıştı. Bir kaç kere ambardaki sebzeler ve bakliyatlardan onlara kadın eli değmiş yemekler yaptım. Hayatımda kurduğum en güzel aile ortamı buydu. Daha önce hiçbir ailenin içinde bu derece sağlam ve samimi bir bağ görmemiştim. Bazı gecelerde kaptanda muhabbete dahil oluyordu. Kaptanın geleceği gecelerde sabahtan akşama kadar bütün mürettebatta akşamı iple çektikleri bir heyecan oluyordu. ilk gece bu heyecanın sebebini anlamamıştım. Bütün çalışanlar işlerini titizlikle yapıyordu. Ve biran önce işlerini bitirip akşam için hazırlık yapmak için adeta yarışıyorlardı. Denizin ortasında ne olabilirdi ki ? Ne gelebilirdi ? Bir dansçı gelip bütün mürettebatı eğlendirecek değildi ya ? Yada okyanusun ortasında gece bir eğlence düzenleyip bir gecelik mola vereceğimiz bir eğlence adası mı var ki ? Diye merak etmiş kendi kendime sormuştum. Akşam olduğunda bütün mürettebat güverteye toplanmıştı. Genişçe bir daire şeklinde oturulmuş dairenin bütün taraflarından net bir şekilde görülecek ve duyulacak yere kaptanın oturması için beklemeye başlamışlardı. Kaptan elindeki feneri alarak dairemizin tam ortasına koydu. Hemen yanı başında duruyordum. Sanki ortamızda bir ateş yanıyordu. Fenerin titrek bir mum alevi gibi parıldayan ateşi yüzümüzü okşayan nazenin bir kız eli gibiydi. Ve kaptanın anlattığı hatıralar ve anılarla şenlenen yüreklerimizin huzuru anlatılamayacak kadar güzeldi. Muhabbetin ortalarına doğru kaptanın sağ kolu ihtiyar Bekir , içeriye gidip büyük bakır bir şey getirdi. Bakırdan dev bir sürahiye benziyordu. Her yerinden zincirler ve türlü boncuklar geçirilmiş işlemeli orjinal birşeydi. Türklere has olduğunu söyledikleri bu şeyin semaver olduğunu söylediler. içine odun ve benzeri küçük tahta parçaları atarak ateşi harlıyor bir yandan demlikten çayın olup olmadığını kontrol ediyorlardı. Bekir'in onayını aldıklarına mürettebattan semavere en yakın kişi çayları dolduruyor ve teker teker dağıtıyordu. Ama onları asıl keyiflendiren şey muhabbetin sonlarına yakın yaptıkları türk kahvesiydi. Adına kahve deselerde normal kahveden çok farklıydı. Normalde her sabah içip , içmeden kendime gelemediğim kahvenin yanından bile geçmiyordu tadı. Lakin muhabbet esnasında başlarda biraz acı gelsede , zamanla alışmaya başlayıp , bazı zamanlar gerçekten tutku ve arzu ile nerede kaldığını sorduğum olmuştu. Kaptanın sayesinde türklere ve izmire karşı bir sempatim oluşmuştu. Özgürlüğümü elde edeceğim şehir gözümde şirinleşmeye başlamıştı. Ve bu durumdan sonsuz bir hoşnutluk ve mutlulu duyuyordum. Her şeye rağmen günler günleri izlemiş biz nihayet izmir limanına demir atmıştık. Kaptandan ve küçük ailemizden ayrılmanın vakti gelmişti. Kısa zamanda büyük bir bağ ile bağlandığımı o zamana kadar hiç farketmemiştim. Kaptan bana iyi dileklerini sunan bir konuşma yaparak elimi sıktı. Ben ne kadar güçlü durmaya ve türk kültürüne aykırı olduğunu bilmeme rağmen dayanamadım ağladım. Ve kaptana sarıldım. Bütün mürettebat bu yaptığımın yanlış olduğunu bilseler de ses etmediler. Kaptanda karışmadı bi süre. Beni sevdiklerinden çok büyük bir hoşgörü ile yaklaşıyorlardı. Her biri ile ayrı ayrı vedalaşıp çantamı omuzlayarak indim limanda. Ve özgürlüğümü sonuna kadar hissedeceğim topraklara ilk defa ayaklarımı bastım. işte burasıydı. Buradan kim bilir nerelere, ve kimlere gidecektim bilemiyorum. Kader beni hangi limanlarda sürükleyecek , hangi gecelerde hangi kültürleri öğretecekti kim bilir. Bildiğim tek şey , özgürlüğümün tadını , ağzımdaki bütün hücrelerde hissedebiliyordum.
    Tümünü Göster
    ···
  18. 19.
    +4 -1
    Kamarasına girdikten sonra rahat tavırlarla sanki hiçbir şey olmamış gibi bardağına gene o sürahisinden doluca bir su doldurdu. Mahcuptum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Biraz önce olup bitenden haberim yoktu. Aralarında ne konuşmuşlardı yada bana ne olacaktı hiç bilmiyordum. Sadece ürküyordum. Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Galiba kaptan beni çekici bulmuyordu. ilk günden beri bana bir kez bile cazibe ile baktığını hissetmedim. Yanıma gelip üstümü düzeltmişti. Diğer erkeklerin aksine üstümdekilerin üstümde kalmasını istiyor gibiydi. Suyunu yudumlayıp masasındaki kağıtları karıştırırken yanına gelip ben bişeyler yapmak istedim. Belkide kadınlığımı kullanma vaktiydi. Elimde bundan başka oynayacak kozum yoktu. Koltuğunun arkasına geçip omuzlarına koydum avuç içlerimi. Omuzlarından kavrayıp göğüslerine doğru indirdim. Gülümsedi. Ellerimden tuttu ve geriye çekti. " Rita , lütfen buna gerek yok." diyerek kalktı koltuğundan. Pencereye doğru ilerleyip engin maviliği izlemeye başladı suyunu içerken. Beni istemiyordu açıkça. Arzulamıyordu diğer erkekler gibi. Fakat beni çeken birşeyler vardı. Diğer erkeklerden farklıydı kaptan. Bütün erkeklerin müptelası olduğu şeyi vaadediyordum ona. Fakat ilk defa reddediliyordum alenen. Hemde böylesine bir okyanusun ortasında. Kadının ve şarabın bu kadar az olduğu bir mekanda. Kaptan beni ve ona gecelerce sunacağım şarabımı içmeyi reddediyordu apaçık. Ve bu beni kudurtuyordu. Yanına gidip dikildim. Kollarımı göğüslerimde kenetleyip küsmüş bir kız çocuğu gibi suratına bakıyordum kızgın kızgın. Benim o halim komik gelmiş olacak ki gülümseyip yanağımdan tuttu. Ve sonra şunları söyledi :

    K: Korkuyor olmalısın. Korkma. Güvertede çalışmak yada gemide mürettebat olmak her kadının yapabileceği bir iş değildir. Yanlış anlama. Kadınları aşağılamıyorum kesinlikle. Fakat kadınlar bu pis işlere layık değiller. Onlar daha temiz daha güzel yerlerde baş tacı edilmeliler. Erkekler kadınlarını o şekilde mutlu etmeli , kadınlarda geceleri erkeklerini o şekilde mutlu etmeliler. Fakat ben seni mutlu edecek o erkek , sende beni mutlu edecek o kadın değilsin. Merak etme. Seni okyanusun bu ortasında sulara terkedecek değilim. Zalim birisi değilim ben. izmir'de seni limana kadar zütüreceğim. Ve sonra yoluna gidip kaderinin yollarını kendin belirleyeceksin.

    R: Peki , ben ne yapacağım beni zütürmeniz için ? ilk günden işleri berbat ettim. Hemen güvertede uyuyakaldım. Galiba mürettebatta bana kızdı. Tembel olanları sevmiyolardır muhtemelen.

    K: Hayır. Onlar sadece öldüğünden endişe etmişler. Dilini anlayamadıkları için kelimelerinin hangi manaya geldiğini tartışıyorlardı ben geldiğim vakit. Mürettebatımdan kimse tarafından sana bir kötülük gelmez merak etme. Bizler zalim değiliz.

    R: Sahi siz hangi millettensiniz ? Söyler misiniz ? Ben henüz böyle bir millet görmedim.

    K: Ben türküm. Mürettebatımın çoğu türklerden oluşuyor. Geriye kalan azınlık ise , polonyalılar, bulgarlar ve yunanlardan oluşuyor. Fakat hepsi uzun yıllardan beridir benimledir. O yüzden bütün hepimiz türküz desek yanlış bi tabir olmaz sanırım.

    R: Türkleri sevmeye başladım kaptan. Garip insanlarsınız. Peki bütün türkler böyle misiniz ?

    K: Elbette hayır. Sanırım italya'da olduğu gibi türklerin içinde de gayet zalim , alçak ve gaddar insanlar göreceksindir. Fakat akıllı ve şanslıysan eğer , kaderin mutlaka iyi insanların yolu ile birleşecektir. Neyse , daha fazla dilimizi şişirmeden işe koyulalım. Ben yukarı çıkacağım. Yapmam gereken işler var. Sende bundan böyle burada kalır burada çalışırsın. Odamın düzenlenmeye ihtiyacı var. Burayı çekip çevirme görevini sana veriyorum. ihtiyar yardımcı Bekir eski düzen olduğu için her yeri garip bir hacıyağı ile kokutuyor.

    R: Tabiki kaptan. Hiç şüpheniz olmasın. Bi... Bi dakika bekler misiniz? Bir şey daha sormak istiyorum.

    K: Elbette.

    R: Beni izmir'e zütürdüğünüzü söylediğiniz. Türkler italyanca biliyor mu ? Onlarla nasıl anlaşacağım ?

    K: Merak etme Rita. Yolumuz uzun. Bir kaç haftada sana türklerle anlaşmayı öğreteceğim.
    Tümünü Göster
    ···
  19. 18.
    0
    Çok iyi devam lütfen *
    ···
  20. 17.
    +3 -1
    Kaptanın yardımcısı beni güverteden aşağıya inen mahzen gibi bir yere indirdi. Ahşap merdivenleri kullanarak aşağıya indik. Gemi gayet teknolojik olsa da galiba kaptanın eskiye yönelik bırakamadığı alışkanlıkları yada sevdiği bazı antik şeyler vardı. Alt katta işçilerin ve diğer mürettebatın üstlerini değiştirip giyinip uyuduğu veya oturup dinlendiği alana geçtik. Bu kat tamamen mürettebata ayrılmıştı. içeride ağır bir erkek kokusu vardı. Hoş bende tamamen bir hanım efendi gibi kokmasam da o kadar ter kokusunun arasında tak böcekleri bile lavanta gibi kokardı. Gemide temiz kalabilmek çokta mümkün olmuyordu anlaşılan. Yada temiz olmak işlerine gelmiyordu mürettebatın. Bana uygun bir pantolon bir gömlek ve bir deri ceket ayarladı kıyafetlerden. Hepsini koluma tutuşturup hızlı bir şekilde beni giyindirerek benden kurtulmak istiyordu. Bakıcılık olarak görüyor olmalıydı bu yaptığı işi ve haliyle hoşnut değildi. içeride üzerimi değiştirip çıktım. Beni güverteye getirip gemiyi gezdirmeye başladı. Temizlik kovalarını ve malzemelerini gösterip nereyi nasıl temizlemem gerektiğini öğretti. Kısa süren bu gemi turundan sonra eşyaları alıp çalışmaya başladım. Hemen işe koyulmuştum. Gemide seyahat etmeye alışık değildim. Sallantıdan bir süre sonra bütün dünya sallanıyor gibi geliyor. Başınızı sabit tutmakta zorlanıyorsunuz. iğrenç bir mide bulantısı devamlı karnınızda duruyor. Ve güneş tepede siyahi köleleri kırbaçlayan beyaz batılılar gibi açıktaki etlerinize işkence ediyor. Her taraf alabildiğine maviydi. Denizi severdim lakin okyanusun ortasında bu denli ağır ilerlemek işten bile değildi. Özgürlüğe doğru gidiyordum. Olsun. Herşeye katlanabilirdim. Ağır mide bulantısı ve güneşin etkisi ile güvertede uyuyakalmışım. Gözüm kapalı başımda toplanmış mürettebatın homurtularını duyuyordum. Kızgın kızgın birşeyler diyorlardı. Bir tanesi çok öfkeliydi. Sanırım beni denize atmayı teklif etti. Fakat aralarında bu fikre hepsi onay vermedi. Ne olacağım konusunda bir tartışma içindeydiler. Herkes bir şeyler söylüyor kimse bir diğerini ikna etmeyi başaramıyordu. Duyduğum tüm garip seslerden bir konuşma metni oluşturmaya çalışıyordum. Gözümü açtığımda tepemde bana doğru eğilmiş 10 tane erkek kafası gördüm. Hayatlarında ilk defa kadın görmüş gibi açıldı büyüdü gözleri. Yerimden doğrulurken onlarda kenara doğru çekildiler. Korkuyordum. Başıma gelecekleri bilemediğimden , özgürlük arayışımın böylesine aptalca biteceğinden korkuyordum. Bir şeylerin beni durdurmasından ve benim hiçbir şey yapamayacağımdan korkuyordum. Birkaç dakika sessizlik olduktan sonra kendi aralarında tekrardan fısıldanmaya başladılar. Neler olduğunu neden burada toplandıklarını benden ne istediklerini sordum birkaç kez. Hiçbirisi anlamadı. Hatta öfkelenip birkaç kez bağırarak sordum. Fakat gene cevap veren olmadı. Sanırım gemide anlaşabildiğim ve italyanca bilen tek kişi kaptandı. Adını bile bilmediğim kaptan. Keşke gelip kurtarabilseydi beni bu kalabalıktan. Özgürlüğün bu kadar ağır bedeller ödenerek edinildiğini bilmiyordum. Şimdi çıkıp bütün toplumlara “ Siz erkekler! Size bahşedilen bu özgürlük için bu kadar zor ve engebeli bir yoldan mı geçtiniz ? “diye sorup adalet istiyordum. Çok geçmeden önce yardımcısı sonrada kaptan gelerek kalabalığın içinden yanıma geldiler. Kaptan durumu anlamak için mürettebata dönüp sert ve tok bir şekilde sordu. Mürettebattan bir kişi öne çıkarak beni işaret ederek bir şeyler anlattı. Kaptan biraz dinledikten sonra eliyle addıbını susturdu. Sonra gene eliyle işaret ederek herkesi işlerinin başına gönderdi. Sonra bana dönüp kolumdan tuttu. Ve kafasıyla kendisini takip etmemi işaret etti. Korkuyordum. Biraz önceki mütebessim yüz ifadesi yoktu yüzünde. Korkuyordum.
    Tümünü Göster
    ···